• Sonuç bulunamadı

Kaybettiğimiz değerli edib:Aka gündüz ile 30 yıl önce yapılan mülakat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kaybettiğimiz değerli edib:Aka gündüz ile 30 yıl önce yapılan mülakat"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

K a y b e t t iğ im iz d e ğ e rli e d ib :

52.4 v¿4>

Âka Gündüz ile 30 yıl

önce yapılan mülâkat

K onuşan: Fikret Âdil

Aşağıda okuyacağınız mülâkat bundan otuz yıl evvel yapılmıştır.

Temas edilen mevzular bakımından bugün dahî tazeliğini

muhafaza ettiğini görerek yeniden yayınlıyor ve Aka Gündüz’ü

saygı ile anıyoruz:

Vaktiyle gürültülü bir seldi, sim* dİ durgun gibi görünen bir nehir. Hep madalyonun ters tarafında kal ını», onun için kalbe daha yakın.

Aka Gündüz, eserlerinde, bütün hikâye, roman kaidelerini, mamur şehirleri yıkan bir “ Hnn” şiddetiy­ le çiğneyip geçiyor. Fakat bu hı­ rın, bu taşkınlığın, bu coşkunlu- ¿un güzelliği için affediliyor.

Şiir, nesir, mizah, küçük ve bü­ yük hikâye, roman, fıkralar yazan Aka 1317 senesinde İlk yazısını nee re muvaffak olmuştur. Gazetecilik, mecmuacılık, çetecilik, ressamlık, aşçılık, akşamcılık... • daha say­ malı mı? . her sey yapmıştır, ri­ vayete nazaran Asık da olmuş. Hat­ tâ evvelce sakalı, pek yakında da bıyığı vardı. Şimdi yalnız saçları ve kasları kalmış. Cst tarafı için karikatürüne bakınız.

tik eseri 1328 de çıkan "Türk Kalbi” romanıdır. Sonuncuları ma­ lûm.

— Bn son Türk edebiyatının va­ ziyeti. Yeni nesil edebiyata neler

e tr imiş tir?

— Hımm! Mühim mesele.. Yârın ieğll, yâranın zülüflerini kökünden yolacak birsey. Bunnn için gayet dikkatli, nâzik davranmalıyım.

Büyüyeceğim kelimelere kat kat pamuk sarmalıyım kİ, tas tesiri yapmasın. Edebiyatımız göç edi­ yor azizim. Hani taşlığı buz gibi, hanaylarında (Kümeli lisanında sofa demekmiş) at koşturulan, ka­ fesli büyük kış konakları vardır.

Onların los odalarındaki eşyayı çabuk elden manda arabalarına yükletirsiniz de uzun, soğuk ve ca­ na tak ettiren kıştan kaçarsınız. Sizi ötede tirşe tomurcukları filiz vermeğe başlamış, ılık güneşin ısıklariyle yıkanan hafif nemli bir bahar ve ortasında tertemiz, yep­ yeni, kus kafesi gibi bir köşk bek­ ler. İste en son Türk edebiyatının vaziyeti. Mademki bir göç yarım yangınmış, o halde sayfiyemizdeki köşkümüze yerleşebilmek için ge­ çeceğimiz zaman ve sıkıntı, derle­ nip toplanma merhalelerini bos görmeliyiz.

Ve mutlaka bir edebiyat vaziyeti istiyorsanız onu da hulâsa edeyim. Köse baslarına durmusnz, kalem­ den birer usturpa almışız yoldan geçen edebiaytçıiara bakıyoruz. Biz üstünsek tükürüyoruz. Bizden kötü ise tahkir ediyoruz ve bizimle müsavi ise dilimizi çıkarıyoruz.

Yeni nesle gelince, evet hiç in­

kâra sığmaz kİ, nesirde ve şiirde, hele bilhassa şiirde yeni bir nesil meydana geldi. Bu nesil bize ve yarına zayıf olıfıayan güzel ümit­ ler getirdi. Yeni bir nesil vardır. Bunu görüyoruz. Yalnız kabul et­ mek centilmenliğinde her nedense cimri davranıyoruz.

— Edebiyat-ı Cedide, Fecr-i-âti ve mabaidleri He yeni neslin ara­ sındaki fark nedir?

— Gayet sarihtir. Edebiyat ce­ miyet ve alelıtlak hayat sartlarlyle beraber doğar, beraber yürür, K- debiyat-ı Cedldeye kadar hayat şartlan ve telâkkileri ne ise e ede­ biyat vardı. Edebiyt-'ı Cedide ken­ dine has revlsl gösterdi. Ondan sonra kremsiz sürülmüş pudra gibi birkaç piiflük bir mevcudiyet gös­ teren bir Fecr-l-fttl göründü. Ede­ biyatın yakın mazisi bana bir tek İsim hatırlatıyor: Emin BUlend. Onu hi£ unutmuyorum. Sonra mu­ hit şeraiti, içten gelmeyen hamasi- yatı meydana getirdi. Bugün hayat şartları ve telâkkileri büsbütün de­ ğişti, onun edebiyatı işaretini ver­ di, göç edip geliyor, Etablı olunca ya kadar beklemeğe mecburuz. Bunu söyle de ifade edebiliriz: Şu yirmi sene içinde yasayanlar Tür­

kün siyasi ve edebi tarihinde sa yanı hayret tahammüle malik in­ kılâp fedaileridir. Gözümüzü kapa­ yalım. Bir an s « yirmi seneyi dü­ şünelim, ondan sonra edebiyat hak­ kında hüküm verelim. Yoksa sfim- mettedarik hükümler ukalâlıklar­ dan başka birşey değildir.

— Eserlerinizdeki tipleri nasıl seçersiniz?

— Romanlarımdakilerl mİ? On­ lar tamamlyle hayattan alınmıştır. Bizzat bulunduğum muhitte tanı­ dıklarımın arasından seçerim.

— Fakat romanlarınızda birçok tarzlar birbirine karışmış gibi gö­ rünüyor, daha doğrusu realist ol­ mak iddiasında bulunan bir tip bakıyoruz ki, en yüksek idealiz­ me yükselmek istiyor..

— Has.. Bu belki doğrudur, bel­ ki de yanlıştır. Romancılıkta ben mektebi ve mesleği berhava ettim. (Akanın MakedonyalI olduğu nasıl da belli oluyor) su kadar arsın bo­ yunda, su model üzerine olursa şu mektebin romanı olur, şu okka da burnunda olursa bu mektebin eseri olur. Hayatta böyle şey olmaz. Ve asıl realizm bence budur. Edebiyat ulemasının ölçüsü ile hayat yürü­ mez. Mevzuumu lâakal bir sene müddetle kafamın içinde pişiririm. Ve bos vakit bulur bulmaz doğru­ dan doğruya temize çekerim. Mev­ zulunun mahiyetini tasnif ederim, hareketleri kendim tanzim eder ve hedefim olan ” tezi” bulmak için kariimi tabii bir seyir içinde dai­ ma onun meçhulü kalan neticeye götürmeğe çalışırım, tiplerimde re­ alist olmakla beraber itiraf edeyim ki, biraz da idealistim. En çok sev­ diğim eserlerim “ Dikmen Yıldızı” ile “ Sarı Zeybek” tir.

— Bana öyle geliyor kİ, yeni ne­ sil dar bir hava içinde kalmış gibi, kâfi bir surette ve diğer memleket- leketlerde olduğu gibi İnkişaf ede­ miyor, büyük bir ekseriyet sesle­ rini duyurmak İçin bir kürsü bu­ lamıyor.

— inkılâp bütün gençliğe her sahada istidatlarının inkişafına yer vermesi itibariyle en ziyade dikkate sayandır. Görüyoruz ki, daha düne kadar meçhul olan bir genç İstidat, ilim sahasında olsun slyast ve diğer sahalarda olsun, zekâsı ve kabiliyeti ile mütenasip bir zamanda, mühim bir şahsiyet oluyor. Bu yalnız edebiyatta ol­ muyor: Meçhul bir kuvvet her ede­ biyata atılan ve vâdeden bir gen­ ce yine meçhul bir elle darbe vu­ ruyor ve İnkişafına mâni oluyor. Bu görünmeyen ev karanlık kuv­

vet edebiyatı âdeta İnhisarına almak istiyor. Meselâ Mes’aleeller meydandadır. Eğer söyle böyle tu­ tunacak çareleri olmasaydı bu kıy­ metli gençler güzel kafiyelerine bi­ rer yumruk yiyip dağılacaklardı.

Ya bunların haricinde ne meçhul istidatlar var, geçende AntalyalI bir genç sairin “ Köyde mehtap” di­ ye bir şiirini okudum. Böyle nam­ zetlerimiz varken süre ve nesire hâlâ küfretmek ayıptır. Bırakalım yahu bunları..

Bu gençlerin yüzlerine neşriyat vasıtalarının ve kalblerin kapıları­ nı kapayacağımıza, geniş açalım, Bir gün bütün bu kıymetler "se- leksiyona” tâbi olacak ve bekledi­ ğimiz sairler elbette çıkacaktır,

★ Güzel temenni.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Osmanlı Bankasının da bulunduğu Gü­ ney Afrika Altın Madenleri şirketi hissele­ rinin İstanbul Galata para piyasasmda sa- aşını, arkasından Londra borsasında yaşa­ nan

Bu yılın içinde Türk Tiyatrosunun beşiğinin sallandığı yer olarak ka­ bul edilen Tepebaşındaki tarihî Dram Tiyatrosu'nun kül haline ge­ lişinden sonra

K olay beğenen 4 adam, yani Namık Kemal, Abdülhak Hâmit, Cenab Sahabettin, Halid Ziya.. Beğenmemek Türk edebiyatında ikinci

Bu beyitlerde tek bir benzetme yoktur. Rengi aynı olmasına rağmen nasıl ki madenler arasında fark vardır. Aynı milletten olan insanlar arasında da asalet, karakter, akıl, mantık

tissue, BAT)的重要關鍵 ST32da,透過小鼠實驗發現,不僅有助減重,還能改善脂 肪肝,抑制肝發炎指數及肥胖造成的糖尿病現象。

Örneğin Beyarslan’ın, Elazığ’ın Hacı- mustafa Köyü’nde keşfettiği arıcıklardan birinin adı “turcata” yani “Türk” (Teme- lucha turcata Kolarov

Vada’nın eserinde Şirket-ı Hayriye vapurlarının tarihçesi yalılarda oturan zadegân sınıfının özel kayıkları ve hamlacıların siy­ dikleri elbiseler gibi

zen Âşık, bazen Şatıroğlu, bazen de Veysel efendi diye çağırırlar, nedense kimse Veysel bey de­ mez,.. Veysel’in Sivrialandakl adı İsa Veysel Emmi, ama