• Sonuç bulunamadı

Türkan Şoray ile yirmi yedi yıllık bir bilanço:Önce sinemaya bağlılık ...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkan Şoray ile yirmi yedi yıllık bir bilanço:Önce sinemaya bağlılık ..."

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

^ S Z k .'~ ^ -r

TÜRKÂN ŞORAY İLE YİRMİ YEDİ YILLIK BİR BİLANÇO:

Önce sinemaya

bağlılık...

Sinemaya başlaması “bir temele” ve “belli aşamalara” dayanmamakla birlikte;

mesleğini kısa zamanda sevdiğini, sinemaya bağlanıp kendini geliştirme

çabalarını aralıksız sürdürdüğünü vurguluyor Türkân Şoray.

F o to ğ ra fl a r: Y A K U P E R T U N G A

(2)

N u ri D ikeç

T

ürk sinemasında, 60’h yılların başın­da, birdenbire parlayan bir yıldızdı o...

Henüz on beş yaşının körpeliği ve diri­ liği yanında, büyüleyici güzelliği ile kı­ sa zamanda sinema seyircisinin kalbine giri­ verdi.

Türk sinemasında rekorlara varan filmin çekildiği ve pek çok ünlü ismin afişleri dol­ durduğu o yıllarda, başarı grafiği hızla yük­ selen Türkân Şoray, daha işin başında üst sı­ ralarda buluverdi kendini...

Bir yıldız olmak için seçilen yollarda ne bir güzellik yarışmasından ne podyumlardan ne de uzun süren küçük rollerin ardından gel­ mişti Şoray. Ne bir özlemi ne de bu alana bir eğilimi vardı kendi deyişiyle:

“ İstanbul’un oldukça muhafazakâr semt­ lerinden biri olan Fatih’te oturuyorduk. An­ nem bizlere hem babalık hem annelik

yapma-Sinemaya ara verişim...

ya çalışıyordu. Geçimimizi zor sağlıyorduk. Ben henüz ortaokul öğrencisiydim. Sinema­ ya tek ilgim ise, küçük rollere çıkan komşu kızıyla arkadaşlıktan ileri gitmiyordu. Gerçi onun güzel giysilerine, makyajına özenmiyor değildim, ama aile içi ve çevre baskıları ne­ deniyle sinemayı aklıma bile getiremezdim..;’ Ancak yaşam çizgisi, baskılarla, etkilerle de olsa hiç de istenildiği gibi gitmiyor çoğu kez. Bazen bastırılamayan arzular ya da bir rastlantı... Bir tatil günü komşu kızın setteki çekimlerini izlemeye giden yeni genç kız Türk­ ân’ın yaşam çizgisi gibi...

“Her şeye rağmen sinema denilen o ayrı dünyayı merak etmiyor değildim. O gün çe­ kimleri büyük bir dikkatle izlerken, sette bu­ lunan yöneticilerin benimle ilgilendiklerini fark edemedim bile, belki de ciddiye alama­ dım...

Fakat ertesi gün onları kapımızda görün­ ce, ne denli şaşırdığımı ve heyecanlandığımı şimdi anlatmama imkân yok. Annemle yap­ tıkları uzun görüşmelerden sonra ilk filmimde oynamama karar verildi. Şunu açıkça ve ke­ sinlikle söylüyorum, o teklifi kabul edişimi­ zin ne şan şöhret ne de parlak bir yaşamla ilgisi vardı! Bizi böyle bir teklife evet dedir­ ten tek neden, o günkü ekonomik koşulları- mızdı.”

Bundan yirmi yedi yıl önce ve bin lira kar­ şılığında ilk filmini çeviren ve bugün hâlâ mesleğinin zirvesinde milyonlara imza atan biri için, bir itiraf mı, yoksa alçakgönüllülü­ ğün bir ifadesi mi belli değil, ama biraz göz­ lendiğinde, o zor yılların izlerini üzerinde hâlâ taşıyor gibi...

Sinemaya birkaç yıl ara verdikten sonra, tekrar dönen ve kendisi için yapılan çeşitli olumsuz eleştiri ve söylentilere karşın olduk­ ça başarılı ve parlak bir başlangıç yaparak da­ ha ikinci filminde, yıllar sonra “Altın Porta­ kal ”ın yeniden sahibi...

Kısa bir zamanda birbiri ardına gelen tek­ lifleri inceleyip değerlendirmeye çalışırken, gerek oyunculuğu gerek popülaritesiyle tek­ rar zirvedeki yerinde şimdi...

“Yaşayan tiplerde

kamera karşısında

“Türk sineması benim başladığım yıllardan bu yana, çok değişti ve gelişme gösterdi. Ara­ daki duraklamalara rağmen, sinemamızın bu­ gün çok iyi bir yerde olduğunu rahatlıkla söy­

leyebilirim. Benim —sizin deyişinizle— bu­ günkü başarımı sürdürmemdeki en önemli unsur ise, öğrendiklerim ve deneyimlerim doğrultusunda, sinemanın bir ekip çalışma­ sı olduğu gerçeğine inanmamdan ileri gelmek­ tedir. Eskiden belli oyuncuların başarısıyla anılan ya da öyle sanılan filmler yapılırdı. Gü­ nümüzde ise, önemli olan, iyi senaryo, iyi yö­ netmen ve iyi bir ekip çalışması..!’

Şoray’m söylediklerinden sinemanın eski günlerini anımsamamak elde değil. Yalnızca “başoyuncu”larının ismiyle anılan filmler ve yıllarca gerçek değerleri ve saygınlıklarından uzak kalmış yönetmenler...

“Eski filmler hemen hemen birbirinin ay­ nı konuları işliyordu. Tiplemeler belliydi. Ezi­ len, acı çeken, kötü yola düşen ya da mutlu sona ulaşan... Birçok filmimde ben de bu tip­ lemelerin dışına çıkamadım. Özellikle ilk yıl­ larımda, oyun gücümden çok, belki de yaşa­ mımın etkisiyle, oynadığım tiplere çabuk uyum sağlayabildiğim için seyircinin ilgi ve sevgisini kazandım. Günümüz sineması ise öyle değil. Belki aynı tür çalışmayı hâlâ sür­ dürenler var; ama bugün yaşayan tipler söz konusu ve kamera, gerçek yaşamın tüm ku­ rallarım uyguluyor artık..;’

Türkân Şoray’ı biraz tanımak, bir oyuncu için uzun sayılabilecek ve çeşitli söylentilere neden olan bir aradan sonra tekrar dönüşü­ nün izlenimlerini dinleyebilmek için evine git­ tiğimizde, onca başarıya imza atmış bir yıl­ dızdan çok, konuklarını ağırlamaya çalışan bir ev sahibesinin içtenliğiyle karşılaştık. So­ rularım daha önce kafamızda planlayıp sıra­ ladığımız söyleşi de kısa bir zamanda sanki çok eskilere dayanan bir dostluğun getirdiği sohbete bıraktı yerini... Öylesine doluydu ki kendisi, soru sormanıza fırsat bırakmadan so­ runları kendisi ortaya atıyor ve yorumlarıyla birlikte, yine kendi yanıtlamaya çalışıyor. Da­ ha doğrusu, içinden geldiği gibi anlattıkları­ na sadece ara sıra katılmak kalıyor bize. Ya- kup Ertunga,Türkan Şoray’m “en doğal haliyle” fotoğraflarını çekmeye çalışırken ben

...sanıldığı gibi...

de can kulağıyla onu dinliyor, ilginç buldu­ ğum noktaları da notlarıma ekliyorum... Her ne kadar kamera ve objektif alışkanlığıyla Şo­ ray, ara sıra doğal halinden sıyrılsa da!..

70’li yılların bunalımı

“Türk sinemasındaki değişim doğaldır ki, birdenbire ve kendiliğinden olmadı. 70’li yıl­ ların başında yaşamımıza giren televizyon en büyük etkendi kanımca. Birçoklarının iddia ettiği gibi, televizyonun sinemaya etkisi olum­ suz değil, aksine yapıcı, zorlayıcı olmuştur. Özellikle son yıllarda genç aydınların sinema­ mıza daha sıcak ve yakın bakışları da ayrı bir olumlu etkendir. Gerek değişen zaman ve ya­ şam, gerekse televizyon sayesinde, halkın si­ nemaya karşı bakışında da büyük değişimler olmuştur. İyiye ve güzele doğru..!’

Her ne kadar sinemanın fazla içinde değil­ sek de 70’li yıllarda başgösteren krizi göz ar­ dı etmek ya da unutmak elimizde değil.-Ka­ panan firmalar, sinemayı bırakan yönetmen­ ler, oyuncular...

“O günlerde sinemaya ara verenlerden biri de bendim. Zaten televizyonun etkilerini söy­ lerken o günleri belirtmek gerek. Özellikle be­ yazperdede pornoya varan seks filmleri fur­ yası, gerçek sinema seyircisini uzaklaştırdı. Yi­ ne o günleri anımsarsak, insanlar özellikle bü­ yük kentlerde koşullar gereği evlerine

çekil-.. .kesin bir ayrılık değildi.

meyi yeğlediler. İşte bu ve bunun gibi etkiler ilk bakışta olumsuz gibi görünürse de, aslın­ da sinemayı ve sinemacıyı, iyi ve güzeli yap­ maya zorlayan etkenler olmuştur.”

Yalnızca izleyici ve alıcı olarak boy göster­ diğimiz çeşitli uluslararası sinema festivalle­ rinde, artık gerek yarışmacı gerekse özel gös­ terimi olarak Türk filmlerinin de katılır ol­ ması, Şorây’m yorumunu oldukça haklı kılı­ yor.

“Sanırım pek çok etken birbirine bağlı ola­ rak bir bütün oluşturuyor. İç pazarın kısıt­ lanması sonucu, dışa açılma zorunluluğu, fes­ tivallere katılma zorunluluğunu getiriyor. Bu da iyi ve kaliteli film yapmayı. Kaliteli film de içerde yeni bir sinema seyircisi oluşturu­ yor. İşte bugün sinemamızdaki değişim ve ge­ lişimin kısaca anlatımı bu olsa gerek...”

Kameranın arkasında bir

deneme

Türk sinemasının en karmaşık ve beğenil­ mez yıllarından bugüne, ünlerini sürdürebi­ len sanatçıların sayısı oldukça az. Türkân Şo- ray’ın da uzun yıllar bu çizgiyi nasıl korudu­ ğu ilgimizi çekmiyor değil. Hele verilen ara­ lar, kopukluklar da söz konusu olunca...

“Sinemaya başlamam her ne kadar bir te­ mele ve belli aşamalara dayanmıyor ise de mesleğimi çok kısa zamanda sevdiğimi inkâr edemem. Bu sevgi beni sinemaya hem bağla­ maya hem de öğrenmeye itti. Bu çabalarım­ da, tüm dostlarımdan ve meslektaşlarımdan büyük yakınlık gördüm. Zamanla yalnızca oyuncu olarak kalmaktan çıkarak, oynadığım filmlerin senaryo çalışmalarına da katılma­ ya başladım. Bu arada öğrendiklerimden önemli bir nokta da iyi bir filmin iyi bir yö­ netmenle ortaya çıktığı oldu. Kendimi bu ko­ nuya yönelttim. 1973 yılında ilk kez kamera­ nın arkasına geçerek, “Dönüş” isimli ilk fil­ mimi çektim. Bu arada yönetmenliğin önemli olduğu kadar, zor bir iş olduğunu da anla­ mış oluyordum kuşkusuz!.;’

80’li yılların başlarında yeni bir sinema akı­ mında daha çok “kadın ve toplum” faktörü­ nü ön plana alan filmler ile seyircinin karşı­ sına çıkan Şoray, başarılı çalışmalarını birbiri ardına sürdürürken, birdenbire “sinemayı bı­ rakma” kararı ile yeni bir yaşam biçimi seçi­ yordu kendine... Yalnız, o günlerde, yoğun­ laşan bir tartışma konusu, “Türkân Şoray mı sinemayı bıraktı, yoksa sinema mı Şoray’ı?” sorusuyla biçimleniyordu...

“Sanırım o zaman verdiğim kararda, bu iki görüş de geçerliydi. Önce evlilik ve sonra ha­ milelik günleri, en azından fiziksel bjr

zorla-Belli bir zamanlamayı...

mayı getirdi. Sinemayı ne denli çok seversem seveyim, anne olma özlemi de o denli büyüktü benim için. Pek çok dergi ve gazetede bu ko­ nuda sayısız haber ve yazı yer alıyordu zaten... Ve çocuğum Yağmur’un doğuşundan sonra da kendimi tümüyle ona ve yuvama bağla­ ma gereğini duydum. Ama sanıldığı gibi ke­ sin bir ayrılık değildi sinemaya ara verişim. Belli bir zamanlamayı o günlerde planlamış­ tım. Yani bugün tekrar kamerayla buluşmam, bir rastlantı değil, bu zamanlamanın bir so­ nucudur.”

Yeni bir başlangıçta, ilk filmi “Gramofon Avrat”ın daha önceleri çekiminin düşünüldü­ ğü ve bu projede, Türkân Şoray adının olma­ sı, söz konusu zamanlamanın bir rastlantıya dönüşmesi olabilir miydi acaba?..

“Buna, bilerek bir rastlantı diyebiliriz. Ba­ na çeşitli teklifler ve senaryolar geliyordu. Bu arada Gramofon Avrat filminin teklifi geldi­ ğinde, hiç tereddüt etmeden kabul ettim. Si­ zin de bildiğiniz gibi, daha önceleri üzerinde gerçekten severek çalıştığımız, fakat gerçek­ leştiremediğimiz bir projeydi. Tekrar dönüşü­ mün, böyle bir filmde olması, gelen eleştiri­ lere de dayanarak söylüyorum, olumlu bir başlangıç olduğu kanısındayım;’

Yeni bir başlangıçta, çalışma koşulları ve çalışanlarla uyumu hakkmdaki görüşleri de oldukça açık yürekli:

“Bazı noktalara ışık tutmak amacıyla özel­ likle ilk filmim olan ‘Gramofon Avrat’tan söz etmek istiyorum. Filmin yönetmeni Yusuf Kurçenli ile daha önce hiç çalışmamıştım,

.. .daha o günlerde planladım.

ama onun tüm filmlerini izlemiştim. Bence sinemamız için genç ve başarılı bir isim. Bu­ nu birlikte çalışmamızda da yakından gör­ düm. Fakat prodüksiyon olarak öylesine zor­ landık ki, genel şeyleri düşünmekten ve uğ­ raşmaktan yapmak istediğimiz pek çok ekle­ me ve düşünceyi uygulayamadık.

Eğer iyi şeyler yapılmak isteniyorsa, onu yapanlara da iyi olanaklar ve ortamlar sağ­ lanmalı. Türk sinemasının ileri gittiğini söy­ lerken, bunu yalnızca sinema emekçileri için değil, Yeşilçam’ı sırtlanan firmalar için de söy- leyebilmeliyiz!..!’

Salonun bir köşesini süsleyen ödüllerini gösterip, son Altın Portakal öyküsünü anım­ sattığımız zaman, saklamaya çalışsa da göz­ lerindeki parıltı başarılı olmanın kıvancını saklayamıyor.

“Ben aynı ödülün üçüncü kez sahibi olu­ yorum. 1964 yılında ilk aldığım Altın Porta- kal'ın getirdiği heyecanla bugünkü arasında çok farklar var. Şimdiki anlamı daha başka benim için. Bir sanatçının en büyük ödülü her şeyden önce, seyirciyle bütünleşmesi ve onun tarafından beğenilmesidir. Bu tür ödüller ise, sanatçıya daha çok, bir güven duygusunu aşı­ lıyor. Kendine ve sinemaya bir güven..!’

Düşündüğümüzden çok daha fazla bir za­ manı kapsayan sohbetimiz sona erdiğinde, Türkân Şoray’m içini dökmesine rağmen, faz­ la rahat olduğunu söylemek zor. Bunda, belki zirvedeki bir sanatçının sorumluluk duygu­ su belki de gerek basına, gerekse sinema çev­ relerine karşı daha dikkatli adım atma gere­ ğini duyması rol oynuyor. Ama yine de gü­ zelliği, tavırları ve yaşamıyla bütünleştirdiği alçak gönüllülüğüyle, bizleri oldukça etkile­ di demek, hiç abartma olmayacak. Bundan böyle, bir Şoray hayranı olarak, onun yeni ya­ pacağı filmleri özlemek ve izlemek kalıyor herhalde bize de!.. □

17

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Hikâyeler öğrencilerin başarıyı nasıl algıladıkları, gelecekteki kendilerini anlatırken daha çok sahip oldukları şeylerden mi yoksa nasıl bir insan olmak

OKUL ÖNCESĠ EĞĠTĠM KURUMLARINDA ANNEBABA DANIġMANLIĞI Atanur MERT1 Bu sunu makalesinde, okul öncesi eğitim kurumlarında çalışan Eğitim Danışmanlarına, anne

 Öğretmenlik mesleğini seçme nedeni değişkenine göre; duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarı alt boyutlarında,..  Gelir durumu değişkenine

tlattlAili, bevlevi hastal~klar~n tedavisindeki üstün ba~ar~lar~n~~ Herodot'tan bildi~imiz M~s~rl~~ tabiplerden ve getirecekleri ilaçlardan büyük bir safdillilikle bir

Lazerin yüksek parlaklığı, bir numunenin çok faz- la ışık soğurmasına, dolayısıyla numunede çok kısa zaman içinde çok fazla enerji depolanmasına neden olabilir..

SANAT YILI JÜBİLESİ 18 - OCAK -1967 HAYATI ESERLERİ HAKKINDA YAZILANLAR SÖYLENENLER... — Röportaj sorularına

Haziran 1998-Ocak 2002 tarihleri arasında 51 hastanın 56 tibia cisim açık kırığı Đlizarov Tekniği ve Đlizarov tipi sirküler eksternal fiksatör uygulanarak tedavi

In this paper, we reported a case of ADD caused acute pancreatitis, presenting in emergency department with abdominal pain.©2008, Ondokuz Mayis University, Medical Faculty.. Key