C U M H U R İY E T /8
<p“\
(ut*.*.
t * * K
TT-
*>tİolLL
j
17 O C A K 1984
GÜNEYDOĞU: UZAK, YALNIZ
IŞIL ÖZGENTÜKK
Orhan Kemal’in insanlarından biri: Maho
79
yaşındaki Maho Amca anlatıyor: Çok
şey gördük, çok şey yaşadık. Beni vurdular.
Vazifeyi doğru yaparsan kötü olursun.
Muhbirin çok olur. Doğrunun yeri yok za
ten. Beni vurdular, iki tane delikanlı. Niçin
vurdular bak hâlâ bilmem. İkisi de öldü git
ti. O çocuklar başka bir iler i için kendilerini
feda ettiler galiba.
Küçücük kızlar çalışırdı yevmiye 24 kuruş,
uyurlardı zavallıcıklar. Uyuyanı uyandırır
dık. Bazı itler vardı, iş çıkaramıyorlardı. İt
işte. Bu itler akşamları gelip kızların maki
nelerini kırarlardı. Kızlar avare olsun, iş çı-
karamasın diye. Benim içerde falakam var
dı. İki tane kuvvetli kişi çağırırdım, itlere
‘‘yatın aşağı bakalım” derdim. Basardım fa
lakayı.
Burası Orhan Kemal’in ma hallesi! Çarçaput’ta dolaşıyo rum, yeni adı Döşeme Mahalle si olan yerlerde. Uzaktan Milli Mensucat Fabrikası görünüyor. Gri sıvalı, kalın duvarların ardı na gizlenmiş. “ Arkadaş Islıkla-
n ” nda, “ Babaevi” nde, “ Ek
mek ParasF’nda, “ Murtaza” da, Orhan Kemal’in hemen her ro manında, hikâyesinde bu mahal leden birileri vardır. Sanki onlar dan birini arıyorum.
Burası eski Adana. Düzgün, kırmızı tuğlalardan yapılmış es ki evler, eski kilise, evlerin pen cerelerinde renk renk sardunya lar. Kapıların önünde, yünören, dedikodu yapan kadınlar. Dolu kahveler. Bütün yolların Milli Mensucat Fabrikası’na çıktığı bu mahallelerin insanları; babalar, analar, küçücük kızlar, yeniyet- me erkek çocukları, hep Milli Mensucat’ın işçisi oldular. Bir kentin doğum yeri burası.
Milli Mensucat’a giden yollar dan birinde, bir evde Milli Men- sucat’ın kırk yıllık işçisi “ Ma ho” oturuyor. Nüfusa yazılı adı, Mahmut Türkoral. Bütün ma halleli, Milli Mensucat’ın bütün işçileri gibi ben de ona Maho, di yorum. Daha doğrusu Maho Amca.
Maho Amca’nın kapısını ça larken heyecanlıyım. Zor bir ko nuşma olacağını sanıyorum. Eh, Maho Amca yetmiş dokuz ya şında, dile kolay seksene bir kal mış. Bu yaşta bir insanın belle ğini yoklayacağım. Ona, bizim Orhan Kemal’imizi, onların Ra- şit’ini soracağım. Milli Mensu c a tta çalışan küçük kızları, fab rika çevresinde dönen büyük aşkları, yevmiye kavgalarını, bekçi M urtaza’yı soracağım. Koskoca bir hayatı soracağım.
Kapıyı bana çok uzun boylu, incecik, saçları ve sakalı ak, genç biri açıyor. Yetmiş dokuz yaşın daki Maho Amca bu. O anda, ona amca dememem gerektiğini kavrıyorum. Maho o! Ayağında dizlerine kadar inen bir şort, o kadar... Eler sabah tur attığı mo- torsikleti kapının hemen yanın da duruyor. Maho, önce görün tüsüyle şaşırtıyor beni, sonra an lattıklarıyla
O B ek çi M urtaza
y a lta k ç ın ın biriydi____
Maho, 1924 yılında Yugoslav ya’dan göçen bir ailenin oğlu. O zamanlar onaltı yaşındaymış. Yugoslavya’dan sonra, İstan bul’da onbeş gün geçirdikleri medresenin güzelliğini, daha
sonra Giresun’daki fındık işçili ğini, ardından Samsun’daki kor kunç susuzluğu anlatıyor. Bu su suzlukta çok kişi ölmüş. Maho’- nun asıl hikâyesi 1^25’te Ada- na’ya gelmesiyle başlıyor. Ma ho, 1925’te A dana’da ve Milli Mensucat Fabrikası’nda işçi. Milli Mensucat onun tüm bir ya şamı. Benim hiçbir şey sormama gerek yok, o her şeyi anlatıyor.
"Yav, herkes çalışıyordu Milli Mensucat’ta. Ayrım yok, kadın erkek. Kim gelirse, bakıyorlar dı, eli ayağı düzgün, alıyorlardı işe. Lüzum varsa. Lüzum yok sa, kırk sefer gel, yağmur çamur gel, yalınayak gel, nafile, almı yorlardı.
Ben tam kırk yıl işçilik yap tım. 1965’!e emekli oldum. Her bölümde çalıştım. İşçilik yaptım, masuracılık yaptım, makinistlik yaptım, ustalık yaptım, ustaba- şılık yaptım, son olarak tam otuzsekiz ay tekmil fabrikanın kontrolü oldum. Yani gece ben den başka amir yoktu, fabrika da! Tekmil fabrika benden soru lurdu.
Yav, çok şey gördük, çok şey yaşadık. Beni vurdular. Vazife yi doğru yaparsan kötü olursun. Muhbirin çok olur. Doğrunun yeri yok zaten. Beni vurdular iki tane delikanlı. Niçin vurdular, bak hâlâ bilmem. İkisi de öldü gitti. İşçiydiler, geçici işçi. Yirmi küsur gün komada kaldım. O çocuklar başka birileri için ken dilerini feda ettiler galiba. Dava ettim. Otuzdört mahkeme oldu, idamdan kurtuldular. Sonra bi rini İstanbul'da vurdular, öbü rünü İzmir’de zehirlediler,
Yav, her şey vardı fabrikada. Olmaz olur mu'! Küçücük kızlar çalışırdı yevmiye yirmidört ku ruş, uyurlardı zavallıcıklar. Uyu yanı uyandırırdık. İpliği parça lanana yardım ederdik. Kuvvetli işçiler vardı, onları çağırırdım, kızlara yardım ederlerdi. Bazı it ler vardı, iş çıkaramıyorlardı. İt işte. Kızlar vardı, çalışkan, iş çı karan, prim alan. Bu itler ak şamları gelip kızların makinala- rını kırarlardı. Kızlar avare ol sun, iş çıkaranlasın diye. Benim de içerde falakam vardı. İki ta ne kuvvetli kişi çağırırdım, itle re, ‘yatın aşağı bakalım,’ der dim. Basardım falakayı.
Benim muhbirim çoktu. Doğ rudan şaşmazdım çünkü. Doğ ruyu dokuz köyden kovarlar. Şimdi kapıda oturuyorum. Yağ mur sicim gibi. Karşıyaka’dan bir kadın işçi geliyor. Kucağın da bir çocuk, elinde bir çocuk. Kapı kapanmış. 0 ,k a p ı bir ka pandı mı, bir daha Allah olsan
İŞTE MAHO — Orhan Kemal’in tiplerinden biri olan M aho, Or han Kemal’i şöyle anlatıyor: “ Orhan Kemal, yav bizim Raşit çok yazmış bunları. İstanbul'da aldı bu Orhan Kemal adını. Beni de yaz mış, Mehmet Usta vardı, İlyas vardı hepsini yazmış, okumadım ben. Amma çok kafalı adamdı. Nuriye’yi aldı Raşit. Nuriye o zamanlar işçiydi. Benim dayımın kızıydı. Bizim evde kiracı otururlardı. Oğ lan, yani Raşit memurdu. Çok büyük aşktı canım. Çok sevdiler bir birlerini.
açamazsın. Ne yaparsın, ‘aç ka pıyı Necip U sta,’ diyorum. ‘Aç, mesuliyet benim.’ Kadına da di yorum, ‘geç canım, şimdi götür çocukları bırak,’ bizim orda ço cuk bakım yeri var, sonra diyo rum kadına, “ Çocukları bıra kınca kazanın oraya git, kuru bi raz, lokanta kapısından gir içe ri. İşçiler, neredeydin diye sorar sa, çocukları bırakırken, yanla rına uzandım biraz, uyuyup kal mışım, de.” Böyle akıl veriyoruz işte.
Her adama bunu yapmazdım tabii. Hepsini alsam, neden bu kanun çıkarılmış? Patron neden böyle kural koymuş? O almadık larım var ya, bekler kapının önünde, bakalım başkasını ala cak mıyım? Aklı sıra muhbirlik yapacak.
Gene bir arkadaş, ustaydı. İyi arkadaştı. Mesut Merdaıı. Bak tım ki, çeyrek geçe geldi. Açtım kapıyı, “ geç ulan,” dedim. “ Amma sakın kartını vurma doğru işinin başına git.” Öbür bırakmadığım adam da kapıda duruyor. Ö durak olsun ne ya palım. Ben ne yapıyorum, gidi yorum Mesut’un kartını alıyo rum, saati geri çeviriyorum, tam bir dakika varken basıyorum Mesut’un kartını.
Bakıyorum ki, üç beş gün son ra patron kapıya çıkmış, sırtını kaşıyor. Ben de geçiyorum.
“ H op,” dedi. “ Dur!” Hemen hazırol durdum. Baktı bana,
“ Gene ne fırıldaklar çeviriyor sun?” diye sordu. “ Geçenlerde kimi aldın içeri?” “ Hayır,” de dim. “ Böyle bir şey hatırlamıyo rum v Benim senden gizlim sak lım var mı?” “ Git,” dedi, “ Me sut Merdan’ın kartını getir!”
Hemen koşup Mesut’un kartını getirdim. Baktı, baktı, “ Hay düm dük,” dedi. “ Hay eşek,”
dedi Muhbir Yusuf’a. Öyle muhbirlere pek kulak aşmazdı patron. Patron beni o kadın için de çağırdı. Ben söyledim. De dim, “ Bıraktım ağam. Kadın
çingene, iki çocuk, yağmur sicim gibi, çocukları sen görsen yata ğından çıkıp yatağını verirdin.”
Patron iyi yapmışsın demedi. Demez, derse patronluğu ne olur? Güldü geçti.
Yav, çok beter herifler vardı. Kadınlar çalışır, onlar doğru pa rayı kumara. Biri vardı, tam ma aş günü kapıya dayanmış, “ Ne cip,” diyor. “ Bana Fatm a’yı gönder.” Necip, “ paydosa az var, gönderem em ,” diyor. Adam basıyor kalayı, “ Valiye çıkacağım, bana karımı göster miyorlar diyeceğim” , artık ağzı na ne gelirse söylüy or. Tam o sı rada ben geldim, “ Bu kapıdan içeri girince Fatma artık senin karın değil,” dedim. “ Bizim ba cımız, kardeşimiz, bekle az son ra çıkacak.” Adam gitti. Fatma üç gün işe gelmedi. Geldi ki, her yanı bıçak yarası. Adam karının elinden bütün parayı almış, bak kal borcu bile ödemeden kuma ra basmış, karıyı da bıçaklayıp İzmir’e kaçınış. Sonra ne oldu, adam İzmir'den karısına aşk mektupları yazdı, kadın da ka bul etti. Yeniden karı koca du rumuna geçtiler.
Orhan Kemal, yav bizim Ra şit çok yazmış bunları. İstanbul’ da aldı bu Orhan Kemal adını. Beni de yazmış, Mehmet Usta vardı, İlyas vardı hepsini yazmış, okumadım ben. Amma çok ka falı adamdı. Hele babası çok bü yük bir adamdı. Kim olursa ol sun o geldi mi ayağa kalkardı. Nuriye’yi aldı Raşit. Nuriye o zamanlar işçiydi. Benim dayımın kızıydı. Bizim evde kiracı otu rurlardı. Oğlan, yani Raşit me murdu. Çok büyük aşktı canım. Çok sevdiler birbirlerini.
Vardı, vardı bir Bekçi Murta za vardı anıma öyle bir ünlülü ğü yoktu. Benden önce bekçiy di. Biraz yaltakçıydı. Gene de di yelim Allah rahmet eylesin, öbür dünyaya göçtü. Dedikodu ya pardı, yalan söylerdi, ağalara güzel görüneyim diye muhbirlik yapardı. Allah onu da kaydırdı.
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNDEN
Üniversitemiz FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ’NE 1983-1984 Öğretim Yılı Bahar Yarıyılında “ DOKTORA” öğretimi için alınacak öğrencilerin her Anabilim Dalı için başvurabilecekleri Öğretim Programları, öğrenci kontenjanları, bu programa kabul edilebilmek için haiz olmaları gereken Yüksek Lisans diploma Unvanları ile Bilim Sınavı konuları aşağıda belirtilmiştir.
Doktora giriş sınavına girebilmek için başvuru sahibinin Yüksek Lisans yapmış olması, yabancı dil sınavında başarılı olması için tam notun en az % 70’ini, bilim sınavında başarılı olması için tam notun en az % 75’ini alması gereklidir.
Yabancı dil sınavı 13.2.1984 günü saat 10.00’da; Bilim Sınavları Bölüm I (Yüksek Matematik / Genel Matematik) 14.2.1984 günü 10.00’da, Bölüm 11 (Bilim) 14.2.1984 günü saat 14.00’te Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi'nde (Bornova) yapılacaktır. Adayların en geç: 27.1.1984 günü saat 17.00’ye kadar, Doktora öğrenimi görmek istediği anabilim dalını ve sınavına gireceği yabancı dili açıkça bildiren bir dilekçe ekinde: a) Resmi onaylı Yüksek Lisans diploması veya Mezuniyet Belgesi örneği, b) Resmi onaylı ve fotoğraflı nüfus cüzdanı örneği, c) Kısa özgeçmişi d) Var ise, yayınlarının bir listesi ile Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi binasının (C Blok) üst katında ■v Fem Bilimleri Enstitüsü Öğrenci Bürosu’na başvurarak ön kayıtlarını yaptırmaları duyurulur.
Anabilim Dalı-Ögrelim Programı ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ Çevre Teknolojisi Çevre Bilimleri İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ Hidrolik-Hidromekanik Hidrolik-Hidroloji ve Su Kaynakları Yapı JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ Genel Jeoloji Mineraloji-Petrografi Maden Yatakları Uygulamalı Jeoloji JEOFİZİK MÜHENDİSLİĞİ MADEN MÜHENDİSLİĞİ Cevher Hazırlama ” MİMARLIK Yapı Bilgisi Mimarlık Tarihi
ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA Şehircilik-Şehir Planlama
ELEKTRONİK VE HABERLEŞME Uygulamalı Matematik
Kontenjan-Gerekli Diploma Unvanı 2 Çevre/İnşaat/Kimya Y.Müh.
2 Çevre Bilimleri Y.Lisans
2 İnşaat Y.Müh.
3 İnşaat Y.Müh/Çevre Y.Müh (İnş. Müh. Kökenli)
3 İnşaat Y.Müh. 2 Jeoloji Y.Müh. 2 Jeoloji Y.Müh. 2 Jeoloji Y.Müh. 2 Jeoloji Y.Müh.
f
.evre şiem-2 Jeofizik Y.Müh. Sınav KonularıYüksek Matematik: İnş. Y.Müh.: Hidrolik, Su Yapıları. Çevre/Kimya Y.Müh.: Çe Kimyası, Çevre Mühendisliği Temel işi ler.
Genel Matematik: Biyofizikokimya, Çevre sel Biyosistemler, Su Kimyası.
Yüksek Matematik: Hidromekanik, Su Yapıları.
Yüksek Matematik: Uygulamalı Hidrolik, Su Yapıları, Uygulamalı Hidroloji, Su Kaynaklarının Geliştirilmesi.
Yüksek Matematik: Elastisite Teorisi, İleri Yapı Statiği.
Genel Matematik: Stratigrafi, Yapısal Jeo loji, Paleontoloji.
Genel Matematik: Mineraloji, Petrografi, Jeokimya.
Genel Matematik: Maden Yatakları, Jeo kimya, Kömür Jeolojisi.
Genel Matematik; Mühendislik Jeolojisi, Hidrojeoloji, Yeraltısuyu Kimyası. Yüksek Matematik; Sismoloji, Gravite, Elektrik Arama Yöntemleri.
Maden Y.Müh. Yüksek Matematik, Ufalama Klâsifi- kasyon, Zenginleştirme Yöntemleri, Üretim M etalürji si.
Yüksek Mimar Yüksek Mimar 3 Y.Şehir Plancısı
Genel Mimarlık, Yapı Bilgisi. Genel Mimarlık Tarihi.
Yöneylem Araştırması, İstatistik, Planlama Teorileri.
Şehir
3 M atematik/Fizik/Astronom i Yüksek Lisans; İstatis tik Y.Lisans: (Matematik Fizik/Astronomi kökenli)
Basın: 10364
Analiz, Lineer Cebir, Nümerik Analiz, ferensiyel Denklemler.
Di-Muhbirligi işe yaramadı, fabri kadan altılar.
Çok aşık old u m çok
Fabrikada aşk olmaz olur mu, yav... Fabrikada çok aşık ol dum. İşle Zeliha Hanıma aşık oldum, derin aşk. Kırkiki yıllık hanım bu benim. Ondan önce yedi tane vardı. Vallahi bu ye dinci. Öbürleri eskidi, öldü, git ti. Öbürleri bir iki sene kaldı, ya onlar benden bıktı, ya ben on lardan. Herkes sevdiği yola git ti, haydi güle güle. Ben sabit. Onların hepsi gidici, ben sabit. Yalnız bu Zeliha Hanım’la aşkı mız derin. Bir gün fitil doldur maya gittim, biraz yardım ettim, Zeliha Hamın da orada çalışı yor. İyi iplikçi. Ben onu aldığım da bende iki karı vardı. Biri ni kâhlı, biri nikâhsız, doğumu ya kın. Zeliha Hanım o zaman oniiç yaşındaydı. Biz Zeliha Ha nımı kaçırdık. Babası, bir dilek çe savcılığa, bir dilekçe polis mü dürlüğüne, bir dilekçe valiye göndermiş. Hemen beni gelip al dılar, doğru karakola, attılar ne zarethaneye. Sordular, kız ner- de? Ben kızı bir arkadaşımın dul anasının evine bırakmışım. “ Kı zın yerini biliyorum amma ben kaçırmadım,” dedim. “ Ben dün fabrikanın oradan geçiyordum, baktım ki, kız geliyor, evlerin den doğru, elinde bir sepet. Ne
reye gidiyorsun kız Zeliha, de
dim. Dedi, kendimi ırmağa ata çtım. Benim babam giderken de di ki, gece onikide işten geldi ğimde seni evde bulursam, par
ça parça keserim. Ben de kendi mi ırmağa atacam. Yok, her ne dedimse kâr etmedi, gel, dedim, götürdüm bir arkadaşımın ana sına teslim ettim .”
Karakoldakiler hemen eve gi- tiip Zeliha’yı getirdiler. Zeliha’- ya daha önce akıl öğretmiştim. Benim bu adamla hiçbir alakam yoktur, diyecek. Kızcağız geldi.
“ Bu adam beni kaçırmadı, ha yatımı kurtardı,” dedi. Komiser şekerkamışı yiyordu, kamışı kı zın eline bir vurdu, her yanı tit redi zavallının. Gene de “ Bu adam beni kaçırmadı, kendimi ırmağa atacaktım, babalık etti,”
divor. Sonunda onu hastaneye götürdüler, babası da yanında. Ben de bekliyorum. Bir süre son ra hastaneden geldiler, Zeliha gülüyor, ben de nezarethanenin penceresinden bakıyorum. Kız bakire tabii. Beni bıraktılar. Kızı da babasına teslim ettiler. Kız yalvarıyor, gitmem, diyor nafi
le. Babasına verdiler. Yolda ba basının karşısına çıktım, "b ak ,”
dedim, “ Buna bir fiske vurursan vallahi evini başına yıkarım.”
Vurmadı. Hiçbir şey yapmadı. Sonra Zeliha’yı bir kere daha kaçırdım. Bu sefer babası mah kemeye verdi. Kaynanam girdi araya, babayı ikna etti. Kızı ba na verdiler, bir nişan taktık. Baktım olacak gibi değil, üçün cü sefer kaçırdım kızı, fabrika bize lojman verdi. Zeliha oraya gelin geldi.
Bu arada evdeki hanım do ğum yaptı. O istese yanımda ebedi kalırdı. Bir söz söyledi kal bimi kırdı. Ben de, “ Artık ebe di benim değilsin, bu eve artık ayak basmam,” dedim. O da köyüne Sivas’a gitti.
B en artık k ü çü k lerd en
k orkuyorum
Yav, eskiden çok içerdim. Dört leblebiyle 750 gram rakıyı devirirdim. Dört ay oldu içmiyo rum. Fakat içmeyeceğim de de miyorum. Vallahi, herhal yak laştı. Bugün yarın çağırıyor be ni. Bakkallardaki şişeler çağırı yor. “ Ey, eskiden arkadaştık, nereye gidiyorsun, gel! Çek bir tan e...”
Yav, ne günlerdi o günler. Yav, eskiden bir aile terbiyesi vardı. Bir insanlık vardı. Küçük büyüğünü bilirdi. Şimdi ben bü yüklerden korkmuyorum, kü çüklerden korkuyorum. Zaman lar çok değişti.
Bende altı çocuk var. Üç kız, üç oğlan. Oğlanlardan biri Al manya’da, şimdi İstanbul’da iş kurdu. He, videoculuk. Zengin sayılır. Valla anasının, babasının hayır duasını alırsa zenginleşir. Hayır duasını almazsa ben onun zenginliği neon kuruş vermem!”
Sahi, O rhan K em al öldü
mü?
M aho’da dur durak yok. Ben yoruldum o yorulmadı. Biraz dan motosikletine atlayıp turu nu atacak. Saate bakıyorum. Beşbuçuk saattir M aho’yla bir likteyim. Teybimi, kâğıtlarımı toplayıp, “ hoşçakal,” diyorum M aho’ya. Yolda tek başına yü rürken sonsuz bir sevinç kaplı yor içimi. Sahi, sen öldün mü Orhaıı Kemal? YARİN: P a m u k t a r l a l a r ı n d a k a d ı n h a k l a r ı
T.C.
MALİ VE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI
İSTANBUL DEFTERDARLIĞI
VASITASIZ V. GELİR MÜDÜRLÜĞÜ
SATIŞ İLANI
İSTANBUL DEFTERDARLIĞI’NDAN
Dosya No: 299-17-2Sıra no Cinsi Miktarı Değeri
I Sicolux Vela Floransan
Mithel S-4 25 kg
3.842.40,-2 Sicolux Vela Floransan
Roze S-8 25 kg
3.244.69.-3 Sicolux Vela Floransan
Kirsch Rot S-7 45 kg 5.840.46,-4 Mineral Terebantin 3390 kg 299.224.21,-5 Tolvol 5218 kg 615.724,-6 Dimethyl Fermomide 760 kg 36.000,-7 Cylohexamon 190 kg 150.000,-8 Methyl Ethyl 1081 kg 244.306,-9 Methyl Clorit 1224 kg
214.200,-ıo Capolymer VYHH 528 kg
2.670.71,-İl Capolymer VMCH 3720 kg
178.560,-12 Vestinol N. 4305 kg
82.540,-13 Post Dedosil Benzol 6140 kg
22.411,-14 Kodaflex TI XB 16140 kg 4.171.729,-15 İrgastab ABC-2 1640 kg 762.662.22,-16 Para x 100 1650 kg 247.500,-I7 Drapex 3.2 200 kg 131.596,-18 Mart KCB 500 kg 376.425,-19 Stabilizator 1378 kg 1.339.909,-20 Argutop Lu-1270 480 kg 34.451,-2l Estane 5702 335 kg 19.550.96,-22 Ucecaat UD-791-c . 4940 kg 446.265.49,-23 Ucecaat TMC 1240 kg 462.213,-24 Plastolien 9879 3440 kg 112.934.92 25 Profpr ADCM 550 kg 347.206,-26 İmpranil CA 2880 kg 2.016.000,-27 Desmoderm 520 kg 364.000,-28 Desmophen 3003 2000 kg 55.304.52,-29 Hylane 750 kg 15.084.82,-30 Catalyast sec 450 kg 42.475.04,-3l Niax Catalyast A. 10 608 kg 1.150.411.90,-32 Desmoradid 50 540 kg 1.156.680,-33 Silicone Anfieom 7 kg 3.230.59,-34 Silicone F- 111 50 200 kg 28.407,73,-35 Silicone 310 11 200 kg 314.492.71,-36 Silicone 2.540 2086 kg 1.850.282,-37 Luprol SF-2 66 kg 1.070.35,-38 Polmax 1550 MD 350 kg 4.601.88,-39 Collidor 625 kg. 62.550.53,-40 Vachs KPE 775 kg 198.343.06,-4l Vachs SH-103 350 kg 43.369.2!,-42 Acranol 7-D 1000 kg 19.650.06,-43 ibola 26 24040 kg 196.638.81,-44 Lutanal 1450 D 500 kg 4.803.23,-45 Lutanal M-40 200 kg 3.911.61,-46 Primal As-60 712 kg 7.989.71,-47 tmpramil CHV 150 kg 20.176.43,-48 Dispersion VSC-630 296 kg 53.527.91,-49 Rouze Cromophtal C. 50 kg 223.250,-50 Hastoprint Braun HFR 30 kg 12.711.42,-5l Hastoprint Rot RF. 2-B 25 kg 9.931.66,-52 Cromophtal Roujge 2-B 170 kg 1.010.871.17,-53 Brgun Cromophtal SP 420 kg
2.539.361.42,-54 Titan Rutil Tipi 2000 kg
482.000.-55 Ingamox 1010 90 kg 94.126.37,-56 Saune Irgalithe B-3-R 325 kg 1.500.525,-57 Mikrolithe Braun SRK 25 kg 31.637,-58 Mikrolithe Nair CKP 775 kg 781.957,-59 Mikrolithe BordeoX RK 50 kg 150.954.16,-60 Mikrolithe Blana RK 25 kg 40.600,-6I Evinil Morron G. 25 kg 5.883.89,-62 DV-Carmin 75 kg
28.742.45,-63 Loklama Makinesi 1 adet
8.000.000,-Kartal Vergi Dairesi’ne olan vergi borcundan dolayı Maltepe Ora- gos çayırlar mevkii mahalde tahtı hacze alınan ve yukarıda cins ve evsafı gösterilen menkul malların 20.1.1984 gün ve saat 14.00’te mez kûr mahalde 6183 sayılı Amine Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkın- daki Kanun hükümlerine göre açık arttırma ve peşin para ile satıla cağı, ancak verilen bedel tahmin edilen kıymetin % 75’indetı aşağı olduğu veya hiç alıcı bulunmadığı taktirde, 2. satışın 27.1.1984 gü nü saat 14.00’te aynı mahalde yapılacağı ve fazla malûmat almak isteyenlerin Kartal Vergi Dairesi Müdüılüğü’ne müracaatları ilan olu nur. Basın: 10303
politika
ve
ütesi
MEHMED KEMAL
Düşmeye Para mı
Dayanır...
Bir ülkenin parası değerini yitirmeye başladı mı, hangi para değerliyse konuşmalar onun üstüne öbeklenir. Şimdi Perşem be Pazarı’nda, Tahtakale’de konuşulan para birimi dolardır, marktır. Kimse şu kadar lira, şu kadar kuruş demiyor. Liranın da, kuruşun da adı anılmaz oldu, uçarı geçeri kalmadı.
Ahmet Rasim üstadımızın başından da böyle şeyler geçmiş. Arap A BC ’si yerine Latin ABC’si kullanmaya başladığımız yıl larda yazarların işleri biraz bozulmaya yüz tutmuş. Bunların arasında Ahmet Rasim üstadımız da var. Derdini de dermanı nı da kendi ağzından dinleyelim:
“ ... Sabahı dar ettim, ilk trenle İstanbul’a indim. Doğruca Jorj’a gittim. O da yeni açmıştı.
“Bir viski ver!" dedim. Yüzüme baktı:
“ Sabah sabah, rüyada mı görüdün?” diyerek getirdi. “ Hasta mısın?” dedi. Borç almaya kuvvet olmak üzere:
“Hasta değilim uykusuzum... Parasızım ..." dedim.
“ Kolay!” dedi.
Dedim ama, o ‘parasızım’ sözünden çok çok bir, iki mecidi ye gerekli olduğunu anlar, ayrıntılı bilgi vermek zorunda kal dım.
“Birkaç gün içinde bir çocuğum dünyaya gelecek. Ne çocu ğun giyeceği var, ne de ebe parası..."
“ Kolay.” dedi, gene.
Öğleden sonra koşulunu öne sürdü, yüreğime su serpti. Bir aralık dükkândan çıktım? Bir arkadaş bulabilir miyim diye rıh tım boyuna gittim. Kimseye rastlayamadım. Gene döndüm Jorj’a geldim. Jorj, tanımadığım kıranta bir İngiliz’le konuşu yordu. Jorj, beni görür görmez o İngiliz’e bir şeyler söyledi. O da döndü, bana baktı. Fransızca dedi ki:
“ Siz merak etmeyiniz. Ben şimdi sekreterimi yollarım. Adi- yö!..”
Jorj’a sordum:
“Bu kim?"
“ Büyük komisyoncudur.”
“iş mi yollayacak?"
"Belki, ama herhalde bir avans yollayacak.”
“Nerede oturur?”
“ Üst tarafımızdaki handa.”
Biz böyle konuşup dururken benim gölge hafiye çıkagelme sin mi? Görür görmez yanıma sokuldu. Çok açık bir anlatımla dedi ki:
“ Rasim Bey birbirimizi tanıyoruz, saklamaya gerek yok. Ne yapayım, ben de çoluk çocuk besliyorum. Sizden bir şey rica edeceğim.”
“Buyurun!.."
“ Ben boş yere sizin arkanızda dolaşmayayım. Siz de rahat edin, ben de. Her gün nereye giderseniz bir kâğıt yazın, ak şamları ben görünürüm, alır giderim. Olmaz mı Beyim?”
“Neden olmasın!..”
“ Eksik olmayın." dedi, bir selam basarak merdivenlerden çabuk çabuk indi. Kendi kendime diyordum ki:
“Al sana bir iş daha! Bundan böyle kendi jurnalimi kendi elim le yazacağım ."
Jorj, hafiyeyi tanıyordu. Bana ne dediğini sordu. Ben de an latıyordum. Üstü başı tertemiz, gençten biri geldi. Önce Jorj’- un yüzüne baktı. Bana döndü. Pek alçakgönüllülükle selam vererek güzel bir Türkçe ile:
“ Sanırım Rasim Beyle müşerref oluyorum?”
“Şeref bana ait, evet."
Elinde tuttuğu defteri açtı:
“ Lütfen şuraya imza edin. Bizim çelebi seianı eder. Size otuz İngiliz liralık bir avans çıkardı. Yapacağınız işlerde yüzde yir mi oranında hesaba geçilecek, yani yüz kuruşluk iş yapılacak olursa yirmisi kesilecek, sekseni gene size takdim edilecek.” dedi. Bir zarf içinde toplanmış otuz İngiliz lirasını sayıp ver di.”
Eh, o zamanın parasına göre otuz İngiliz epeyce bir şeydir. Üstat da saymadan alıp cebine koyuyor. Acaba neden İngiliz de, Türk değil diye düşünmüşümdür. Bir ülkenin parası tepe aşağı inmeye başladı mı, önemli alışverişler, güven verici iş ler de başka paralarla oluyor. Bizim kuşak bizim paraya çok alışmıştır, çünkü bir doların bir Türk lirasından çok aşağılarda olduğu dönemi yaşamıştır. Genç kuşaklar ise ulusal paramı za nasıl bakıyorlar? Cebinde bozuk para olarak binlikler taşı yan çocuklara para sevdirilebilir mi?
BİL-İŞ (Bilgi İşlem İşçileri) Sendikasından
DUYURU
S e n d i k a m ı z ı n 2 5 . 1 2 . 1 9 8 3 t a r i h i n d e k i O l a ğ a n G e n e l K u r u l u n d a y a p ı l a n s e ç i m l e r s o n u c u y ö n e t i m , d e n e t l e m e v e d i s i p l i n k u r u l u n a a ş a ğ ı d a k i ü y e l e r i m i z s e -ç i l m i ş t i r . A d ı v e S o y a d ı Y ö n e t i m K u r u lu İ ş y e r i n d e k i g ö r e v i İ k â m e t g â h a d r e s i G ü l t e k i n M a r m a r a C a d . N o . 1 7 / 2 2 S u a d i y e U l u s o y S i s t e m A n a l is t — İ s t a n b u l F a t i h E r t i m u r P a z a r l a m a K ı b r ı s S o k . N o . 1 8 / 8 K a v a k l ı d e r e — m ü m e s s i l i A n k a r a B u l u t S i li S e k r e t e r S ü l ü n S o k . N o 2 6 1 L e v e n t — İ s t a n b u l Y ö n e t i m K u r u lu y e d e k l e r S e r d a r U ğ u r T e k n i k U z m a n Ş e n y u v a M a h . M e r h a l e S o k . 2 8 / 3 E m e k — A n k a r a U l g ü n A l p a g u t P a z a r l a m a S e d a t S i m a v i S o k . 3 7 / 1 Ç a n k a y a — m ü m e s s i l i A n k a r a A y a l G ö k ç e İ ş h a z ı r l a y ı c ı K o n k u r S i t e s i 3 . B l o k . 3 4 0 / 3 4 İ s t . Y o l u — A n k . D e n e t i m K u r u lu E r d e m B a y k a l P r o g r a m c ı H o r h o r C a d . M o l l a H ü s r e v S o k . 7 / 9 - 1 1 A k s a r a v - l s t a n b u ! T a y l a n S a r a y a r d ı S o k . G ü n e ş A p t . 1 1 / 1 7 A r d a n ı ç T e k n i k U z m a n A c ı b a d e m — İ s t a n b u l E r g i n Y a ş a r İ ş . D . m e m u r u H a c ı İ z z e t P a ş a 4 / 6 D .11
— K a b a t a ş — İ s t a n b u l D e n e t i m K u r u lu M u s t a f a K ö k e r y e d e k l e r O p e r a t ö r 4 6 . S o k . 3 8 / 3 - B . E v l e r — A n k a r a T u n a B a ğ l ı k M a h . 1. H a t i p S o k . 1 5 7 / 8 T ü r k m e n l e r T e k n i k U z m a n E r e ğ l i M e r a l T o k e r M u h . m e m u r u C a m i S o k . E r s o y A p t . D . 2 E r e n k ö y — İ s t a n b u l D i s i p l i n K u r u lu K a h r a m a n N i s p e t i y e C a d . B i r l i k S o k . 2 2 / 1 5 1 E r c i y e s P a z . m ü m e s s i l i L e v e n t A h m e t G u r k a n T e k n i k U z m a n N e ş e S o k . 1 0 / 9 Ş e n y u v a K o o p . E m e k M a h . A n k . Ş e n i z Y ü k s e l E ğ i t i m U z m a n ı M e s a U f u k S i t e s i P e t e k S o k . 2 9 / 4 6 G . O . P . — A n k a r a D i s i p l i n K u r u lu B e r t a n y e d e k l e r i S i v r i t a ş S o k . I ş ı k A p t . B l o k B . 5 / 6 K a ı n o ğ l u İş h a z ı r l a y ı c ı M e c i d i y e k ö y — A n k a r a S e m r a E r d e m S e k r e t e r l a h r a n C a d . U ğ u r A p t . 1 8 / 9 K . D e r e — A n k a r a K e m a l G e n c a y S i s t e m U z m a n ı B ü l t e n S o k . 4 1 / 1 6 K . D e r e — A n k a r aTEK
SINIRLI SORUMLU BOĞAZİÇİ
ELEKTRİK DAĞITIM MÜESSESESİ
İSTANBUL İL MERKEZİ
ELEKTRİK ŞEBEKE İŞLETMESİNDEN
50000 adet 15. W 225-240 volt
enkendesant ampul SATIN ALINACAKTIR
1- Yukarıda yazılı malzeme şartnamesi esasları dahilinde kapalı zarfla teklif almak suretiyle 1.2.984 günü saat 14.00’e kadar ihaleye çıkarılmıştır.
2- Bu işe ait şartname ve teklif mektubu ( aksim Abdüliıakhamit caddesindeki il merkezimizin 4.cü katında bulunan İl Ticaret Mü- dürlüğü'nden bedelsiz olarak alınabilir.
3- Bu işe ait geçici güvence 225.000.- TL.dir. 4- Kuruntumuz 2886 sayılı kanuna tabi değildir.
Basın: 10235
T a h a Toros Arşivi