• Sonuç bulunamadı

View of Ali Yaşar Sarıbay (1952 - …)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "View of Ali Yaşar Sarıbay (1952 - …)"

Copied!
33
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ali Ya ar Sar bay (1952 - …)

1

D. Ali Arslan

2

Özet

Bu çal mada, Türkiye’nin en önemli ya ayan siyaset sosyologlar ndan biri olan Ali Ya ar Sar bay konu edildi. Ya ayan bilim - dü ün insanlar konu edinen ara rman n zorluklar bu alanda çal an herkesçe bilinir. Ara rmada, bu zorluklar n yaratabilece i sorunlar en aza indirgeyebilmek için analitik bir bak aç ndan ziyade betimleyici bir tutum tercih edildi.

Bu amaç do rultusunda önce hem elektronik hem de matbu ortamlarda geni bir literatür taramas yap ld . Ard ndan Prof. Dr. Ali Ya ar Sar bay’ n, ula labilen bütün eserleri okundu. Derlenen bilgilerden yola ç larak oldukça ayr nt bir görü me k lavuzu haz rland . Bunlar müteakiben Ali Ya ar Sar bay Hoca ile yüz yüze, saatler süren bir mülakat gerçekle tirildi. Ara rman n temel veri kayna bu görü mede elde edilen bilgiler olu turdu.

Anahtar Kelimeler: Sosyoloji; Siyasetbilim; Siyaset Sosyolojisi; Siyaset Sosyologu; Türk

Siyaset Sosyologu; Ali Ya ar Sar bay.

Ali Ya ar Sar bay (1952 - …)

Abstract

Ali Ya ar Sar bay was searched in this study. He is one of the most important social scientist in contemporary Turkey. A critical literature review accomplished on the first stage. Following this, a rather detailed interview schedule with mostly open-ended (unstructured) questions was prepared. And then, a very successful and productive face to face interview was realized with the author.

Keywords: Sociology; Political Science; Political Sociology; Political Sociologist;

Turkish Political Sociologist; Ali Ya ar Sar bay.

1

Bu makale 2007-8 y nda, M. Ça atay ÖZDEM R’in editörlü ünü yapt , Türkiye’de Sosyoloji simler-Eserler adl esere Prof. Dr. Ali Ya ar SARIBAY hakk nda bölüm için haz rlanm verilerden olu maktad r.

2

Yrd. Doç. Dr. D. Ali Arslan, Mersin Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü,

(2)

Giri

Çal mada, günümüz Türk siyaset sosyolojisinin önemli isimlerinden Ali Ya ar Sar bay ara ld . Ya ayan bir bilim ya da dü ün insan n ya am ve dü üncelerini yazman n zorluklar herkesçe bilinen bir realitedir. Ara rmada, bu zorluklar n yaratabilece i sorunlar en aza indirgeyebilmek için mümkün oldu unca birinci elden kaynaklara ula lmaya çal ld . Çal malar de erlendirilirken de analitik bir bak aç ndan ziyade betimleyici bir tutum tercih edildi.

Bu ba lamda Ali Ya ar Sar bay’ n daha önce okunmu olan eserleri kendisi hakk nda edinilmi bilgiler tekrar bir gözden geçirildi. Ard ndan geni bir internet taramas ile i e ba land . nternetten derlenen bilgiler geçerlik ve güvenirlik süzgecinden geçirilip, içlerinden çal mada yararlan labilecek olanlar belirlendi. Bunu müteakiben, mümkün oldu unca bütün kitaplar na ula mak hedeflendi. Bütün bunlara ra men çal man n en önemli bölümünü ve en büyük veri kayna , Ali Ya ar Sar bay Hoca’n n kendisi ile yap lan ve yakla k 4 saat süren mülakat ve bu görü mede elde edilen bilgiler olu turdu.

Derlenen bilgilerden yola ç larak oldukça ayr nt bir görü me k lavuzu haz rland . Akabinde Hoca ile temasa geçilip, ara rman n boyutlar ve amac anlat p, görü me talebi iletildi. Görü me kendisi ile önceden kararla ld gibi, dönem aras bir tarih olan 5 ubat 2008 Sal günü, Bursa’da, Uluda Üniversitesi’ndeki, odas nda gerçekle tirildi. Ali Ya ar Sar bay Hoca’n n hem görü me öncesi ve hem de görü me esnas nda sergiledi i ho görülü, cak, samimi ve dostça tav r ve tutumun, ara rmada elde edilen bilgilerin geçerlik ve güvenirli ine büyük katk sa layaca gözden uzak tutmamak gerekir.

1. Do umu, ailesi ve ya ad sosyal çevre

18 Ocak 1952’de, ekonomik aç dan orta s f bir ailenin çocu u olarak Adana’da dünyaya geldi. Tarsus’ta bir fabrikada atölye efi olarak çal an, teknisyen bir baban n ludur. S cak bir aile ortam nda yeti ti. Babas (Selahattin Adil), ailesine o günün

(3)

ko ullar nda orta s f bir ailenin ya ayabilece i ekonomik s nt lar hiç hissettirmedi ve yoksunluk duygusu ya atmad . Çocukluk ve ilk gençlik y llar nda ailesinin içinde bulundu u

rl ekonomik olanaklar, isteyebilece i eylerinden s rlar çizdi.

Kitab ve kitap okumay çok sever. Bu ilgi ve tutkusunun mimar babas r. Babas tekni e ve teknolojik konulara büyük önem verirdi. O luna hediye etti i ilk kitap da teknolojik konular içeren bir ansiklopedidir. Bu kitapta dikkatini çeken en önemli hususlardan biri, tesadüflerin insan hayat ndaki yeri olmu tur. Sar bay, “kitab n ne kadar önemli ve de erli bir varl k oldu unu, ona gösterilmesi gereken özeni babas ndan ö rendi ini …” srarla vurgular.

Bilgiye çok önem verir. Bilgiye verdi i önemin ya am n temel ilkelerinden biri haline gelmesinde, yine babas n, “yap lan her i in bir bilgisi vard r, her ey bir bilgiye dayan r. Mümkün oldu u ölçüde, maksimum derecede bu bilgiye nüfuz etmek gerekir. Kapasiten nereye kadar elveriyorsa, oraya kadar bu bilgiye nüfuz etmek gerekir. Bir i i hakk yla yapabilmek için bu bir zorunluluktur. Bu bilgiye sahip olan ise, o i in efendisi haline gelir…” eklindeki ö üt ve telkinleri önemli rol oynam r.

Çocukluk ve gençlik y llar nda çok çal kan bir ö rencilik dönemi ya am r. Gece geç saatlere kadar ders çal mas nda, ailesinin zorlamas ya da telkini de il, derslerine ve renmeye olan a ilgi ve merak etkili olmu tur. Ders çal ma sevgisi ve iste i kimi zaman, anne babas n “haydi o lum art k yatsana, uyusana!..” türünden telkin etmelerini gerektirecek düzeylere ula r. Günümüzde, çocuklar n ve gençlerin içinde bulunduklar yar mac , rekabetçi, sürece de il sonuca odaklanm e itim ortam dikkate al nd nda, yar at haline dönü türülmü bir çocukluk ve gençlik dönemi ya amad için kendini son derece ansl sayar

1977 y nda evlendi. E i Tülin Han m bir hukukçu-avukat olmakla birlikte resim ve müzik ile de yak ndan ilgileniyor. Tülin Han m ile üniversitede asistanl a ba lad y l tan ve k sa süre sonra da evlenmi leridir. Uluda Üniversitesi’nin, stanbul Üniversitesi’nin patronaj alt nda oldu u o y llar öyle hat rlar: “O’nunla rahmetli Esat Çam Hoca’n n kitab n tashihi ile u ra rken kar la k. O son s ftayd . Tan z andan

(4)

itibaren de evlenmeye karar verdik. E im stanbullu, orada do mu -büyümü . ki ay ni anl kald ktan sonra da, 1977 y nda evlendik. E im mezun olmadan evlendik. …”

i Tülin Han m’ n anlay ve akademik çal malar için tak nd te vik edici tutumu her zaman minnetle anar: “… Bizim mesle imizde düzenli bir aile hayat çok önemlidir. Bu anlamda, kendisine her aç dan minnettar oldu um bir e im var. Neredeyse asosyal olarak ya amam hiçbir zaman ikâyet konusu etmedi. Beraber olmam z gereken zamanlarda çal mam laz m, kitab bitirmem ya da makale yeti tirmem laz m dedi imde, itiraz etmek yerine, her türlü özveri ile gerekli ortam sa layan, en küçük ayr nt lar bile ihmal etmeyen fedakâr bir insand r e im. Bazen pireyi deve yapan bir taraf m da ortaya ç verir. Zor bir insan olmama ra men, e im her zaman dengeleyici ve normalle tirici bir rol oynam r.”

Evin tek çocu u olan o lu Selahattin Adil, sosyal bilimci bir aile ortam nda yeti mi olman n da etkisi ve kendi iste iyle ODTÜ Psikoloji bölümünde e itim görmeyi seçti. Bölüm ve fakülte birincisi, ayn zamanda da üniversite ikincisi olarak mezun oldu. Bo aziçi Üniversitesi’nde yüksek lisans yapt . Halen New York Üniversitesi’nde, burslu olarak, sosyal psikoloji alan nda doktora yap yor.

Babas Selahattin Bey çekirdekten yeti me bir mühendis olmas istedi i için Ali Ya ar Sar bay ilk gençlik y lar nda, yaz aylar nda, zaman n önemli bir bölümünü babas n çal fabrikada, i çilerin aras nda geçirdi. Bu ise yoksullu un ve yoksulluk duygusunun ne demek oldu unu ya ayarak gözlemlemesine olanak tan . Bu gözlemleri vicdani geli iminde, “insan n kendisini niteliksel bir s çramaya tabi tutmas gerekti ine” yönelik inançlar n

ekillenmesinde oldukça etkili oldu.

rs ve a rekabetten mümkün oldu unca uzak durmu tur. “Bir ey elde etmek için çal lmaz. Elde edilen ey, çal man n bir sonucudur. Örne in, profesör olmak için çal lmaz, ama çal z için onun bir sonucu olarak profesör olursunuz” düsturu, kendisi için yol gösterici olmu tur. Bu nedenle olsa gerek, maddi aç dan çok büyük paralar kazand racak bir meslek sahibi olmay hiçbir zaman dü ünmedi. Ya am nda her zaman, çok para kazanmak yerine, “de erli bir i yapmak, yapt i i de iyi yapmak” duygusu daha bask n

(5)

Hali haz rda içinde bulundu u toplumsal konum, sosyo-kültürel aç dan üst s f olarak nitelendirilebilir. Sosyal-ekonomik konumunu ise kendisi “ortan n-üstü” olarak tan mlar: “Asgari ücret göz önünde bulunduruldu unda, ekonomik aç dan oldukça rahat bir hayat n oldu unu söyleyebilirim. Baz s nt lar ya asam da, e im de çal için onlar zorlanmadan abilen bir insan m. Konumundan ikâyetçi de ilim” diyen Sar bay, “daha iyinin hiçbir zaman sonunun olmad ” dü üncesindedir. çinde bulundu u ko ullar, kendisinin bilinçli bir seçimidir. Hiçbir zaman “bu durumdan daha iyi ve lüks ko ullar nas l yaratabilirim” aray içinde olmam r: “Kimi zaman üste ç karken, içte alçalma kaç lmaz olabiliyor. Önemli olan, insan n kendi içinde alçalmamas r” der.

Ki ili inin geli iminde etkili olan bir ba ka önemli figür ise dedesidir. Ali Dedesinden (annesinin babas ndan) “müthi bir insan, her eyi konu abilece iniz, tart abilece iniz, yeti me dönemini dü ündü ünüzde ayd nl k kafal ... Alg lay , ifadesi, anlat yla son derece etkili …” bir insan olarak bahseder. Karakterinin, ki ili inin olu umunda, Ali Dede’sinden dinledi i hikâyelerin etkisi büyük olmu tur. Sohbet etmeyi çok sevdi i dedesi espritüel, ne eli, birçok badireler atlatm olmas na ra men ya ama sevincini hiç kaybetmemi , kendi kendine yetmesini bilen ender insanlardand r. Köken olarak Adana’l olan annesi Neriman Han m iki çocuklu bir aileye mensuptu. Ancak day Ali Ya ar’ n ömrü uzun olmam r ve kendisine küçük ya ta olan day n ismi “Ali Ya ar” verilmi tir.

Bir bürokrat olan hsan Dedesi’nden (babas n babas ndan) ise “bonkör bir insan” olarak bahseder. Baba taraf Antakya Hassal ’d r. Sinema sevgisini, her yanlar na gitti inde O’nu sinemaya götüren babaannesi Fidan han m a lam r. Espritüel yönünü ise daha çok büyük halas Sacide han mdan alm r. Adana, Mersin, Antakya gibi güney kentlerinin insan yeti mesi aç ndan elveri li kültürel iklime sahip kentler oldu unu dü ünür. Ancak Mersin’in kozmopolit yap , a rl kl olarak yo un göç ile olu mu toplama bir kozmopolitlik iken, Tarsus ve Antakya’n n toplumsal dokusunun daha do al bir kozmopolit ortam oldu unu dü ünür.

Ya am nda ve ki ili inin olu umunda belli boyutlarda da olsa, hocalar n da etkisi olmu tur. Üniversitede hocalar n yaln zca bilgi aktaran, yönlendiren de il, ayn zamanda tutum ve davran lar ile gençlere bir rol modeli olmas gerekti ini savunur. Bu ba lamda üniversite ortam nda, ki ili inin olu mas nda ve sosyal bilimci olarak mesle e yönelmesinde

(6)

bir rol modeli olarak Sencer Divitçio lu, Cavit Orhan Tütengil, Esat Çam, Toktam Ate , lter Turan gibi isimler oldukça etkili olmu tur. Bu etkilenimin “öykünmek eklinde de il de, ilham almak eklinde” oldu unu srarla vurgular.

Arkada lar aras nda ise, ideallerini yeniden formüle etmesinde etkili olacak kadar de er verdi i isimlerin ba nda Prof. Dr. Süleyman Seyfi Ö ün gelir. Prof. Dr. Ersin Kalayc lu ve Prof. Dr. Cemil Oktay’a da ayr bir vurgu yapar. Bu konuda, “…insan n inanabilece i, güvenebilece i, fikir alabilece i, ald fikre güvenebilece i insanlara her zaman ihtiyac vard r. Süleyman’ n ise durumu ayr r. Ben asistan iken o ö renci idi. O yüzden bana hocam diye hitap eder. Biz Süleyman ile ayn evde beraber büyüyen çocuklar gibiyiz. Aram zda çok fazla ya fark da yoktur. Bir birimizi destekleyerek, birbirimizi yönlendirerek, birbirimizden ö renerek çok istisnai bir dostluk ç kard k ortaya. 30 y a an bir dostlu umuz, kader ortakl z vard r Onunla. …Fikirlerine güvendi im ender insanlardand r…” de erlendirmesini yapar.

2. E itim hayat

lkokul ikinci s fa kadar Adana’da e itim gördü. Sonra ailesi Tarsus’a ta nd ve ilkokul e itimini Tarsus’ta tamamlad . Ard ndan Adana’ya ta nd ve ortaokul e itimini Adana’da tamamlad . Yeniden Tarsus’a döndüler. Lise e itimini Fen dal nda sürdürdü ve 1969 y nda Tarsus Lisesi’nden mezun oldu. Matemati i çok seviyordu. Matemati e olan ilgisini de büyük ölçüde babas na borçludur. Ancak mühendisli i istemedi. Lise 2’den sonra kafas nda, yazar olmak iste i ekillenmeye ba lad . Özellikle de tiyatro eserleri yazmak istiyordu. Bu nedenle, iyi bir puan olmas na ra men, DTCF’de tiyatro bölümünde okumay tercih etti. ki ay süren tiyatro e itimi esnas nda Metin And, Sevda ener ve Özdemir Nutku gibi bu alanda önde gelen hocalar tan .

rencilik geçmi i çok ba ar oldu u için ailesi, çevrenin toplumsal ve psikolojik bask lar ndan da etkilenerek, o ullar n tiyatro e itimi görmesini istemedi. “ unu ö rendim ki yazar bir okulda yeti mez” diyen Ali Ya ar Sar bay, tiyatro e itimi esnas nda kendisi de hayal k kl na u rad için, bu alandaki e itimini b rakt stanbul Üniversitesi ktisat Fakültesi’ne geçti. Burada birinci s ftan itibaren her eyi kafas ndan silip, sosyal bilimler alan nda iyi bir e itim almaya odakland . “Yeniden do sa yine sosyal bilimci olmay ” seçecek kadar sosyal bilimlere olan sevgisi, o günlerdeki bilinçli seçiminin ürünü olsa gerek.

(7)

n en çal kan ö rencileri aras nda ilk s ralarda yer alacak kadar ba ar bir rencilik ya am oldu. Birçok insan da oldu u gibi, O’nun da ya am nda baz ö retmenleri derin izler b rakt . Bu etkilerden baz lar son derece olumlu iken, bir k sm ise aradan onlarca l geçse de unutulmayacak kadar yaralay oldu. Özellikle, fizik ö retmeninin o günün ko ullar nda “t p ve mühendisli i, özellikle de TÜ’yü kazanamayan ö renciler kafas z ve ba ar z ö rencilerdir…” eklindeki yorumu ve öteki alanlar küçümseyici do rultudaki de erlendirmeleri ki ili i üzerinde a r izler b rakt . Hatta bu tür de erlendirmeler, baz arkada lar gibi O’nun da üzerinde, travmatik denecek kadar yüksek derecede olumsuz psikolojik etki yapt . Ö retmeninin yaratt bu etkinin izleri, tiyatro e itimi esnas nda da sürdü. Hatta “olmas gereken yer de ilmi ” gibi hislere kap p, ald tiyatro e itimi

rakmas nda da oldukça önemli rol oynad .

Sosyalle me sürecinde bireyin, o kadar da pasif olmad gerçe inin bir sonucu olarak, ya ad zihinsel karma adan s yr p, mühendislik ya da t p yerine sosyal bilimleri seçti. Alan nda son derece ba ar hocalar ndan alm oldu u dersler, iktisada olan ilgisini daha da artt rd . ktisat fakültesi ö rencilik y llar nda derslerine severek devam etti i, “matematiksel bir dilin gün gelip iktisada hâkim olaca ” vurgulayan Sencer Divitçi Hoca’n n asistan olmak o dönemdeki en büyük hayallerindendi. Lise y llar ndan beri matemati e olan ilgi ve sevgisi, Sencer hocan n derslerinde çok daha ba ar olmas sa lad . Hatta çok istedi i halde bir türlü bulamad , Tevfik Çavdar’ n “ ktisatç lar çin Matematik” isimli kitab , hocas n kendisine hediye etmesi, y llar geçse de unutamayaca an lar aras nda yer al r.

Kendisi de Tarsuslu olan Cavit Orhan Tütengil Hoca’yla tan mas ve ondan ald dersler, sosyoloji ve siyaset sosyolojisine ilgisini artt p, bu alanlarda çal maya yönelmesinin önünü açt . Günümüze göre biraz daha farkl bir akademik yap olan ktisat Fakültesinde, o dönemde siyaset bilimi kürsüsü vard ve ö renciler bu kürsüyü ikinci s fta seçebiliyorlard . Çal ma alan olarak maliye, iktisat, istatistik gibi seçenekleri de olmas na ra men, siyaset bilimi ve maliyeyi seçti. E itim ve akademik çal ma alan olarak siyaset bilimi seçmesinde oldukça önemli rol oynayan etkenlerden biri de, çocuk ya tan beri siyasete olan ilgisi ve sevgisidir.

Toplumsalla mas sürecinde ki ili inin geli mesinde, en önemli rol oynayan figür babas olmu tur. Radyodan babas ile birlikte dinledi i “Yass ada Duru malar ”, evde o

(8)

konularda yap lan yorumlar, kat ld mitingler, çocukluk ve ilk gençlik y llar ndan beri siyasete olan ilgisinin canl kalmas nda oldukça önemli rol oynad .

kinci s fta siyaset bilimini seçen ö rencilerin, ilerleyen y llarda muhasebe derslerini almayacak olmas da, siyaset bilim tercihinde oldukça etkili olmu tur. Çünkü o günün ko ullar nda, ilkokul ya da ortaokulu bitirenlerin de muhasebeci olma imkân n varl , kafas nda “muhasebeci olacaksam, bo una neden fakülteyi bitireyim ki. Ben muhasebeci olmak için fakülteye gitmiyorum” eklinde bir dü üncenin do mas na ve bu nedenle de siyaset bilimine daha bir dört elle sar lmas na yol açm r.

Siyaset bilimi kürsüsünde derslerin, salt siyaset bilim olarak de il de, sosyoloji ile birlikte veriliyor olmas , Cavit Orhan Tütengil’den ikinci s fta almaya ba lad , “Az Geli menin Sosyolojisi” isimli ders, Tütengil hocan n bu dersteki üslubu, tutumu ve yakla , sosyolojiye olan ilgi ve sevgisini daha da artt rd . Bu durum yo un olarak sosyolojiye yönelmesini sa lad . Ö rencilik y llar nda sosyolojiye olan bu ilgisi, bir tutku olarak da devam etti ve alan ile ilgili okumas gereken her kitab severek okumas sa lad .

3. Meslek hayat

Meslek ya am na 1976 y nda Uluda Üniversitesi’nde ba lad . Lisans düzeyinde girdi i dersler ba ta sosyoloji, siyaset bilimi, politik sosyoloji ve demokrasi teorileridir. Çok ola and bir geli me olmad sürece meslek ya am yine ayn üniversitede sürdürüp tamamlamay dü ünüyor. Meslek ya am nda 32 senesini doldurmu , yasal olarak emeklilik hakk elde etmi durumda. “Ö rencinin mü teri olarak görüldü ü, anlams z yar malar n oldu u …” kurumlar olarak de erlendirdi i özel üniversitelerde ise çal may dü ünmüyor. Paran n “her ey olmad ” vurgulayan Sar bay, “alternatif üniversite anlay n bir alternatif olamad ” görü ündedir.

Çal ma ortam olarak üniversiteyi seçmesinde, kitaba olan ilgisi, sevgisi ve okuma merak önemli rol oynam r. Mesleklerin tesadüfî seçilmedi ini, bunun bir arka plan oldu unu dü ünür. kinci s ftan itibaren üniversitede çal maya karar vermi tir: “Üniversite ikinci s fta, üniversite hocal d nda ba ka hiçbir i yapamayaca m kanaati kafama yerle ti. Babam n çal fabrika bana burs veriyordu. Mezun olduktan sonra oraya dönmem ve bir yönetici olarak orada i e ba lamam bekleniyordu. Ben ikinci s fta siyaset bilimi

(9)

kürsüsünü seçerek, bu olas bilinçli bir ekilde elimine ettim. Kendimi üniversite hocas olmaya haz rlayaca m ve bunun gereklerini yapmaya ba layaca m dedim kendi kendime. Babam n bana hediye etti i teknoloji kitab nda, ‘asma köprüyü bulan mühendisin, örümce in iki asma dal aras nda a örmesinden’ ilham ald yaz yordu. Baz lar bu mühendise ‘bunun çok tesadüfî bir durum oldu u’ yolunda ele tiriler yöneltince, o ‘ben bu tesadüfü ar yordum’ eklinde yan t verir. Tesadüfler asl nda o kadar da tesadüf de ildir, o tesadüfler aran r, bulunur. Benim hocal seçmem tesadüf de ildir. Belki de ben o tesadüfü ar yordum. Benim bu seçimim ile ilgili olarak daha sonra babam, ‘senin hocal seçmen tesadüf eseri de ildir, sen bunun etraf nda sürekli doland n durdun’ demi tir.”

Akademisyenlik konusunda, kendi ifadesi ile “oldukça romantik” bir yakla m sergiler. Kat ld asistanl k s navlar nda hakl olarak, bu mesle i seçme nedenleri ile ilgili i e maddi aç dan yakla an ya da “…ba ka i bulamad m da, çolu um-çocu um var da …” gibisinden yan t verenlere iddetle kar ç km r. Akademisyenli i meslek olarak seçenlerin,

u iki gerçe i ak llar ndan ç karmamalar gerekti i dü üncesindedir: “Birincisi bizim meslekte zengin olunmaz. kincisi bu meslekten öhret olunmaz. Sizi bilen bilir, ancak siyah gözlük tak p caddelerde dola acak kadar öhret olunmaz. Baz çevrelerin çok iyi bildi i isimler vard r bilim camias nda, ama soka a ç kt nda onu hiç kimse tan maz. Bizim alanda da, sokaktaki insanlar n tan baz isimler olsa da, televizyonun büyüsüne kanmamak laz m.”

1980–81 ve 1988–89 y llar nda iki kere Amerika’da bulundu. Bunlar n d nda, akademik toplant lara kat lmak amac yla da birçok kez yurt d na gitti. Uluda Üniversitesi,

ktisadi ve dari Bilimler Fakültesi’nde Kamu yönetimi bölüm ba kanl yapt . Ayn üniversitede iki dönem, 8 y l rektör yard mc görevlerinde bulundu. lk rektör yard mc görevini “ola an bir olay olarak de il de bir i kazas ” olarak nitelendirir: “… Ayhan K l Hoca rektör seçilmi ti. Rektör yard mc bana biraz da Prof. Dr. Üstün Ergüder’in hediyesi gibi oldu. Kendisi Bo aziçi Üniversitesi rektörü oldu u dönemlerde, Turgut Özal’ n verdi i bir resepsiyonda, bizim Ayhan Hoca’yla sohbet ederken benden söz etmi . Ayhan Hoca’da herhalde ‘Üstün Ergüder’i severim, Üstün Ergüder Ali Ya ar Sar bay’ seviyor, o zaman O’nu ben de severim türünden’ bir ç kar m yapt . Ayhan Hoca’y asl nda daha önceleri yak ndan tan yordum. Bir gün bana Ayhan Hoca’n n benimle rektör yard mc konusunda görü mek istedi ine dair telefon geldi. Hayatta en sevmedi im eylerden birisi konu up arkas getirmemek, gere ini yapmamakt r. Rektör yard mc , ard ndan rektör olmak gibi

(10)

beklentim olmad için, ‘olursa olur, olmazsa olmaz’ rahatl içinde gidip kendisi ile görü tüm. Ayhan Hoca’da anlay la kar lad . Hoca kendisi ile rahat çal lan bir insand . Yönetici olarak bir eyler yapabilmi sem o da Ayhan Bey’in te viki ve deste i ile oldu. kinci dönem rektör yard mc ise ö leye kadar rektörlükte, sonrada bölümde çal mak ko ulu ile kabul ettim.”

Ali Ya ar Sar bay, yöneticili in kendisine çok uzak bir i oldu unu, 8 y l boyunca yöneticilik yapm olmaktan da bazen “hicap duydu unu” vurgular. Üniversitenin ne oldu unu, olumlu ve olumsuz yönleriyle gerçek anlamda yöneticilik yapt dönemlerde tan r. Bu uzun süren yöneticilik deneyimleri, hayal k kl klar n yan s ra akademik ortamdaki insan ili kilerini daha iyi tan yabilme f rsat da yaratm r. Yöneticilik y llar nda kendisini “hiçbir zaman bir iktidar ili kisine taraf olarak görmedi i için” de rahat çal r.

Hoca olarak, doçentli inin son dönemlerine kadar “daha kat bir tutum” içinde oldu unu, sonraki dönemlerde ise daha toleransl hale geldi ini vurgular. Önceki dönemde, derste ö rencilerin sordu u k rt , konu ile ilgisiz-anlams z ya da ideolojik içerikli sorulara tepkisi çok daha sert ve a r olurdu. Son dönemlerde, belki olgunla an ya yla da ili kili olarak, daha yumu ak ve onlar anlamaya çal an bir tutum sergiliyor.

Günümüz üniversite gençli inin profilinin, geçmi le k yasla çok kötü oldu unu, bu durumun her geçen gün daha da kötüye gitti ini dü ünür: “Ö rencinin verdiklerimi alma oran artt kça, benim de mutlulu um artar. Ö renciler konusunda eski zamanlar ar yorum aç kças . lgisiz, tüketici, okuma özürlü, yazma özürlü, duruma göre tutum tak nan, özensiz, zamana kar sayg fazla olmayan, Türkçeyi do ru kullanmaktan uzak, kitlele mi … bir gençlik ile kar kar yay z. Bir kitap önerirsiniz, ö rencinin ilk tepkisi ‘bunun hepsinden mi sorumluyuz!..’ olur” diyen Sar bay, bu olumsuz gidi atta, 12 Eylül’den sonra dayat lan sistemin de etkisinin göz ard edilemeyece ini vurgular: “Makro düzeyde sistem bireylere, bir yere gelebilmenin yolunun bilgili olmaktan geçti ini telkin etmiyor. E , dost, tan k, hem eri, siyasi-ideolojik ili kiler her eyin ba nda geliyor. Bu ise bireyleri bilgisiz ve kolayc yap yor, kaliteyi dü ürüyor. Her ey kâ t parças -diplomay almaya odaklan yor. Bu durumu A partisi, B partisi de il bütün partiler körüklüyor. Sonunda da, sonuçtan herkes yak yor. Olacak ey mi! Ö renci için durum böyle de hoca için çok mu farkl ? Birçok arkada z da okumuyor, okumaya gereken önemi vermiyor…”

(11)

Öte yandan ele tiri türünden ilk yaz doktora ö rencili i döneminde kaleme alm r. Bu yaz , doktora dan man lter Turan Hoca’ya okutmu , Hocas n önerileri do rultusunda gerekli düzenlemeleri yapt ktan sonra, Toplum ve Bilim Dergisi’nin editörlü ünü yapan Sencer hocan n de erlendirmesine sunmu tur. Hocan n olumlu tepkisi ve te vik edici tutumu, yazmak arzu ve cesaretini daha da artt rm r.

Bu makale 1977 y nda, Toplum ve Bilim Dergisi’nin üçüncü say nda yay nlanm r. Din Sosyolojisi’ne de ilgi duydu u için, Sar bay’ n ilk akademik çal malar ndan biri olarak da de erlendirdi i bu makale, lhan Arsel’in “Toplumsal Geriliklerimizin Sorumlular , Din Adamlar ve Ayd nlar” isimli kitab na yönelik bir ele tiri çal mas r. “… Henüz doktora ö rencisi iken, bir profesörün kitab na yönelik ele tiri yazmaktan, önce çekindi ini” ancak daha sonra, “ele tirinin ya la ve bilimsel hiyerar iyle de il de zihin ve mant k ile ili kili bir durum” oldu unu dü ünerek, Sencer Divitçio lu hocan n da te vik ve cesaretlendirmesi ile yaz yay nlamaya karar verdi ini belirtir.

Eserleri aras nda bir ay m yapmaz. Olanca samimiyeti ve alçakgönüllülü ü ile “…yazd m eyi bir daha hiçbir zaman okuma cesaretini gösteremedim. Önemli bir ey yazd ma da inanm yorum. Yazaca ma inan yorum. Her bir kitap benim yazma serüvenimde, bir olgunla ma a amas na tekabül eder. Yazmak bir meslek de il, benim için bir hayat tarz r. Ben bu hayat tarz sürekli bir ö rencilik olarak görüyorum” diyen Sar bay, bilginin sonsuz, insan ömrünün s rl oldu unun bilincindedir: “… bir yerde, unu yapt m, iyi yapt m deme ans z yok. 42 ya nda ölen bir filozof, aradan iki asra yak n süre geçmi olmas na ra men halen an yor. Kierkegaard’tan bahsediyorum. Bu çok önemli bir eydir. Bunun profesör olmakla, birikim sahibi olmakla, ya la falan bir ili kisi de yok. C. Wright Mills de mesela, san m 46 ya nda, çok genç öldü. Fakat bugün O’nu yeniden ke fetme giri imleri var. K sac k ömrüne yank uyand ran eyler s rm r. Yapt z eylerin de erine ba kalar karar verecektir, olumlu ya da olumsuz. Bu yüzden benim unu çok iyi yapt m diyece im bir ey yok…”

4. Ki ili i

Yak n çevresi taraf ndan son derece sevilen bir insan olan Sar bay kendini öyle tan mlar: “ nsan n kendisini tan mlamas kadar zor bir ey olmasa gerek. Kötü bir insan de ilim öncelikle. yi niyetliyimdir. Duygulu bir taraf m vard r. Kinci de ilimdir. yili i

(12)

unutmam ama kötülü ü unutabilirim. Hiçbir zaman, elime f rsat geçti inde unun ac kartay m türünden bir tutumum olmam r. … Kendimden ho nut ve kendim ile bar k bir insan m. Kimi zaman fazlaca pozitivist olurum. Bazen arkada lar m olaylara, fazlaca mühendis bak aç ile yakla söylerler. Örne in Süleyman bazen, ‘mühendis olsaym z çok iyi bir mühendis olurmu sunuz’ der. Yakla m, alg lama, kurgu gibi aç lardan ele ald mda bazen makale yazarken de ayn tutum içinde olurum. unun uras vidas biraz s kmak laz m, buraya bir eyler eklemek laz m, …türünden de erlendirmelerim çok olmu tur. Bunun olumlu bir yan olmakla birlikte, olumsuz bir taraf da oluyor. Mesela edebiyatla da ilgilenen bir insan olmama ra men, öyle formatland m için edebiyatç yan

in içine fazlaca katam yorum. Katabilece im noktada da beni çekingen yap yor.”

Gençlik y llar nda iire de ilgi duymu tur. Yazd iirlerin baz lar ise iir olman n nda “belki güzel söylenmi sözler” olarak de erlendirir. Ancak iirlerinin tamam na yak y rt p yok etmi tir. Hilmi Yavuz ile bir sohbetlerinde, konu iirden aç ld nda, “kendisinin de bir eyler yazd ancak sonradan çok büyük airlerin varl görünce fazla

srarc olmad ” söyler. Ard ndan da o an ezberinde olan u iirini okudu unda, Hilmi Yavuz’un ‘ srarc olmamakta isabet buyurmu sunuz’ eklindeki akas hiç unutmaz:

“Bir tarla ki yüre im, Ne eksen sen,

Sevgiden ba ka ürün vermiyor.”

nsan n yapabilece i i lerle u ra mas gerekti i, yapt i lerden de öncelikle insan n kendisinin ho nut olmas gerekti i dü üncesindedir. O’na göre “haddini bilmenin ölçüsü yoktur. airim diye ortaya ç kan birçok insan, asl nda airlere hakaret etmektedir.” Edebiyata olan ilgisi iirle de s rl de ildir. Çok say da hikâye yazm r. Bunlardan, “Be Lira” isimli hikâyesi 1977 y nda, “Türkiye Yaz lar ” isimli edebiyat dergisi’nin 9. say nda yay nlanm r. Bu hikâyeyi, ilk gençlik y llar nda, Tarsus’ta, babas n çal fabrikada

çilerin ya am ile ilgili yapt gözlemlerden esinlenerek yazm r. Bir ara mizahi hikâyeler de yazm r. Ancak, hikâye yazarl ile bilim adaml n ikisinin bir arada sürdürülüp sürdürülemeyece inden emin de ildir. Bu yüzden de, “bir i i yapmak, o i i de iyi yapmak” ilkesini babas ndan ö renmi bir insan olarak, bilim insanl tercih etmi tir. Hikâyelerinin önemli bir bölümünü “köprüleri yakmak” için sonradan y rt lm r. Okuyucu olarak edebiyata olan ilgisi ise halen sürmektedir.

(13)

5. En’ler

En çok sevdi i eylerden bir tanesi Prof. Dr. Süleyman Seyfi Ö ün ile sohbet etmektir. Kimi zaman saatlerce sürebilen bu sohbetler, O’nun hayat nda ayr bir önem ta r. yi bir ortamda, güzel bir film seyretmekten ise ayr bir zevk al r. Be ikta ise hayat ndaki en’ler aras nda ayr bir yer tutar. Be ikta n maçlar mümkün oldu unca kaç rmamaya çal r. Çocukken Adana Demirspor, daha sonralar da Galatasarayl iken, e i, o lu ve Süleyman Bey’in de etkisiyle koyu bir Be ikta olur. Yatakta kitap okumak ise büyük bir zevk verir.

En sevmedikleri aras nda, samimiyetsizlik ve samimiyetsiz insanlar ilk s ray al r. Sahtekârl ktan ve insanlar n kendilerini olduklar ndan ba ka türlü göstermesinden nefret eder. Kibir ve haddini bilmezli i ise hiç affetmez. Trafikte, araba kullan rken çok sinirlenir. Bütün sayg zl klar n ve kar ndakini hiçe sayma davran lar n, bencilce tutumlar n, kendince hükmetme duygusunun en yo un ve somut olarak ya and yer olarak görür trafi i. Trafik kazalar n ço unun ho görüsüzlükten kaynakland na inan r. O lunun, “baba kaç ki iyi düzelteceksin, binlercesi böyle, bu kadar kendine stres yapma” türünden telkinlerine ra men, trafikte gözlemledi i olumsuz tutum ve davran lar O’nu çok öfkelendirir.

Genç iken bir Ömer erif hayran olan Sar bay’ n en sevdi i ve iz b rakan filmler aras nda Doktor Jivago (Doctor Zhivago) ve yine Ömer erif’in bir filmi olan Mayerling Facias say labilir. Günümüzde sinema filmlerinin a rl kl olarak pazarlama ve tüketime yönelik oldu unu, klasik filmlerdeki samimiyet ve s cakl n kayboldu unu, gerçek hayattan kopuk anlams z bir sunili in a r bast vurgular. Rol kokan sahnelerden ho lanmaz. Bu nedenle klasik filmleri, günümüz modern sinema filmlerine tercih eder.

En be endi i liderler aras nda Mahatma Gandhi ilk s ray al r. Dü üncelerine de büyük önem verdi i Gandhi’nin bir foto raf , üniversitedeki odas n panosunu süsler. Hayatta en çok korktu u ey iftiraya u ramakt r. Bu korkusunun temellerini ise çocukluk y llar nda ya am oldu u bir an nda bulur: lkokula ba layaca y n yaz nda, anneannesi ve annesi ile bir eve misafirli e giderler. Evin han , ilk kez tan akran birlikte onlara, kâ t 2,5 lira verip bakkaldan ekmek almaya gönderir. Çocukla birlikte bilye oynayarak bakkala giderler. Yolda çocuk paray bir çukura gömer ve ekmek almadan eve geri dönerler. Çocu un annesi, “ekme in nerede oldu unu” sordu unda ise çocuk, “paray bu ald için ekmek alamad k” diyerek Ali Ya ar Sar bay’ gösterir. Kendi annesi söylenenlere inanmasa da,

(14)

rad iftiran n okunu uzun süre atlatamay p bir süre konu amaz ve hastalan r. Öyle ki bu nedenle okula 15 gün geç ba lar. Bu olay kendisinde, etkisi uzun y llar sürecek olan bir “hiç suçu olmad halde iftiraya u rama” korkusu ve paraya kar da ömür boyu sürecek olan bir so ukluk yarat r. Para ile ilgili konular konu may hiç sevmez. Kitap ve makaleleri ile ilgili, yay nc larla asla telif hakk pazarl yapmaz. Bu tutumunda, çok bolluk içinde olmamalar na ra men babas n paray önemsemeyen bir insan olmas n da etkisi oldukça büyüktür.

Dürüst bir insand r ve yapt her eyi sonuna kadar savunma cesareti gösterir. Yapmad bir konuda hesap vermekten ise bir o kadar çekinir. Hayatta ya ad çok büyük mutluluklar vard r. Bunlar aras nda o lunun do umu, o lunun istedi i bir üniversiteyi ve bölümü kazanmas , kendisinin Fulbright Bursu’nu kazand ö rendi i an ayr bir yer tutar.

6. Ya am ndaki önemli toplumsal mekânlar 6.1. Bursa

Bursa’y çok sever. stanbul’a yerle mek, özel üniversitelerde çal mak gibi f rsat ve teklifler ile kar la olsa da, stanbul’da ya amay göze alamay p, Bursa’y seçmesinde bu sevgisinin oldukça etkili oldu u dü ünülebilir. Akademisyenler için zaman n son derece önemli oldu unun bilincindedir. Eve kapan p, kendi ortam nda çal maktan büyük zevk al r. “Tüketici de il üretici akademisyen olmay ” tercih etmi tir. Bursa ise O’na bu ortam sa lam r: “ stanbul’da olsayd m, u kokteyl, bu konferans, …derken zaman istedi im gibi ve verimli kullanamayacakt m. stedi imde stanbul 2 saat, Ankara ve zmir 5 saat mesafede. stenirse k saltabilece iniz imkânlar da var. Bursa tam ortada bir yerde ve bu yönleriyle de Bursa’da ya amak ayr bir avantaj olu turuyor” diyen Sar bay, hiçbir zaman ba ka bir kentte ya ama özlemi duymam r.

6.2. Tarsus

Belli dönemlerde, aral klarla Adana’da ya am olsa da, sosyalle mesinde en önemli rol oynayan sosyal, kültürel ve fiziki mekân Tarsus olmu tur. Özellikle, bireylerin ki iliklerinin ekillenmesinde son derece önemli olan ilk gençlik ve lise y llar n Tarsus’ta geçmi olmas , ki ili i aç ndan belirleyici olmu tur.

O günün ko ullar nda Tarsus’ta, sosyal ili kilerin oldukça s rl oldu u dar bir toplumsal çevrede ya am olmas , her genç insanda oldu u gibi, O’nun ya am nda da

(15)

rlay bir etki yapm r. “Çevrenin dar olmas , dezavantajlar n yan s ra avantajlar da beraberinde getirir: Kimin ne yap yor oldu unu bilmek, gibi... Üniversite tahsilinin de erli ve önemli bir ey oldu unu, o y llarda çevremde üniversiteye giden a abeyleri gözlemleyerek anlama imkân m oldu. Üniversite e itimi alman n insan daha rafine bir hale getirdi ini çevremdeki a abeyleri gözlemleyerek anlayabiliyordum. Baz a abeylerim TÜ’de okuyordu, baz lar ODTÜ’de okuyordu. Siyasal’da okuyan a abeylerim de vard . Onlar tatile geldiklerinde kar mda a rba , olgun, dü ünen, bilgili, çok okuyan tipler görüyordum. Anl yordum ki üniversite, bireylerde üst düzeyde bir niteliksel s çrama yarat yordu. Bütün bu olumlu rol modelleri bende, üniversitede e itim görme yolunda müthi bir heves uyand rd .”

Hayat ndaki en önemli toplumsal mekânlardan biri olarak gördü ü Tarsus’ta “hayat n en güzel günlerini” ya am r. O dönemleri özlemle anar ve “hem çok sevdi im arkada lar m vard , hem de Tarsus çok güzel bir yerdi. Hayat n enleri içinde, en mutlu

llar, Tarsus Lisesi’nde ö renci oldu um y llard r. mkân m olsa, Tarsus’taki lise y llar yeniden ya amak isterdim. Geçmi e dönüp ne yapmak istersin deseler, Tarsus’taki gençlik

llar ma geri dönmek isterdim” diyecek kadar büyük bir sevgi besler Tarsus’a: “Hele 1960’l llar n Tarsus’u bir ba ka güzeldi. Tarsus’taki o ilkbahar mevsimine geçi ayr bir canl k katar insan hayat na. Mart sonu, Nisan ba nda nmaya ba layan havalarla birlikte art k k sa kollu giysiler de ç kar ortaya. Bahar doyas ya ya ars z orada. Burada k biter, bahar gelir gibi olur, ama birden bire yaz ba lar. Futbolu çok severdim, Tarsus dman Yurdu vard o zamanlar. Stadyumun arkas nda bir yer vard , orada futbol oynard k.” Öyle ki, gençli inde futbola olan ilgisi, anne ve babas bile “bu o lan okumayacak, futbolcu olacak galiba” diyecek kadar tedirgin edecek düzeyde yüksekti.

7. Siyasete olan ilgisi ve siyasi ya am

Akademik aç dan siyaset ile içli d bir sosyal bilimcidir. Sosyolojik ara rmalar nda siyasi partilerin özel bir yer tutmaktad r. Örne in doktora çal mas “Milli Selamet Partisi” ile ilgilidir. Pratikte de siyaset ile ilgilenmi tir: “Bir insan n ya am ndan bahsediliyorsa, insan n dürüstçe her eyi aç klamas , saklamamas gerekir” diyen Sar bay, Ecevit’in karizmas n zirvede oldu u y llarda, siyaseti ya ayarak da gözlemleyebilmek için, stanbul Fatih

lçesi’nden, o dönemde kendine yak n gördü ü CHP gençlik kollar na girmi tir. CHP gençlik kollar nda, o zaman arkada ve AKP milletvekili olan Ay enur Bahçekap ile birlikte çal r: “Güzel bir arkada k ortam vard o zaman gençlik kollar nda. Çok idealisttik.

(16)

Ay enur Han m’ n yan s ra, imdi avukat olan Necip Bey vard . Hatta Ay enur Han m o zaman gençlik kollar ba kan olan Mehmet Bey ile evlendi. Gerçi daha sonra ayr ld lar ve Mehmet Bey genç ya ta öldü. Sapla saman n birbirine kar , iki kelime bir ey ö renenin ‘Marksist’im, devrimciyim’ diye ortaya ç kt dönemlerde, bizim a klar k nayan bir tavr z vard . Benim sorumlu oldu um e itim seminerleri düzenlerdik. Burada, parti mekanizmas ve siyaset mekanizmas n nas l i ledi ine tan k oldum. Daha sonra ise siyasetin, partizanca siyasetin bana ne kadar uzak oldu unu net olarak gördüm: Ac mas z ili kiler, yar malar, kuyu kazmalar, …her ey var. Daha sonra kopu lar ba lad ve ard ndan da yönler de ti. Her tür siyasi ak n ele tirebilecek konumda hissediyorum kendimi. Kar oldu um eyler hangi cenahtan gelirse gelsin hiç fark etmez, aç kl kla kar durmay ilke edinmi bir insan m.”

Bülent Ecevit’i insan olarak da tan ma f rsat bulmu tur. Uluda Üniversitesi’nde rektör yard mc yapt dönemde, bir konferans nedeniyle ev sahipli i yapma f rsat buldu u Ecevit’i öyle tan mlar: “Bamba ka, rafine bir insanla tan olman n mutlulu unu da ya ad m. Bazen üslubu sertle se de inceli ini, seviyesini, terbiyesini her zaman koruyan, birikime önem veren bir insand . Tevazu sahibi bir insand , ancak bu tevazu sahte bir tevazu de ildi. Hiyerar inin en tepesinde, ba bakanl k yapm bir insan, … Kendisini etkinliklere davet etmek için sekreter han ma aratt mda, sekreteri de il de do rudan kendisi ç kt . Ben ‘efendim’ demeye kalmadan kendisi ‘efendim sayg lar’ eklinde söze ba lad . Çok mahcup olmu tum. O zaman yasaklar yeni kalkm . Ba ka an lar m da var kendisi ile ilgili. E im Abhazya sorunu ile ilgili olarak kendisine, yan t alaca ndan pek umutlu olmasa da, bir mektup yazm . Aradan bir süre geçtikten sonra, e imin ofis telefonunu bizzat kendisi arad . Bize önce birileri aka yap yor gibi geldi. Ancak arayan gerçekten Bülent Bey’in kendisi idi ve ‘konu ile ilgilendi ini, … tarihlerde Adapazar ’nda olaca , ayet oraya gelirse görü ebileceklerini …’ söylüyordu.

Yine Üniversite’ye konferans için geldi inde Çelik Palas’ta birlikte kahvalt yap yorduk ve ben Rah an Han m’ n yan nda oturuyordum. Sohbet ederken Rah an Han m, ‘sizin alan z nedir?’ diye sordu unda ‘… a bak Bülent, Ali Bey’in din konusunda çal malar varm … Senin o Ensar Vakf ’nda yapt n konu may gönderelim’ dedi. Bülent Bey de Ankara’ya döndüklerinde göndereceklerini söyledi. Gerçekten de, seçim hengâmesinde, Ankara’ya dönmelerinden bir-iki gün sonra konu may içeren kasetleri bana

(17)

ula rd lar. Ba bakan oldu u dönemde kendisine tebrik mesaj gönderdim. Arkas ndan bana cevap kart geldi. Ke ke siyasi hayat zda böylesi tipte, Bülent Bey gibi siyasetçilerin say çok daha fazla olsa!... Dü ünün arkada m olan bir siyaset bilimciye tebrik mesaj gönderdi imde yan t bile gelmedi. Medeni olmak, kar tarafa hassasiyet göstermeyi de gerektirir. Kar zdaki hiyerar i olarak sizden a da da olsa, çocuk da olsa bu de mez.”

8. Be endi i dü ünürler ve sosyoloji anlay

Dü ünürlerden ziyade dü ünce ailesi mensuplar na önem verdi ini vurgular. Bu ba lamda, “Richard Sennett, Zygmunt Bauman, Alain Badiou, talyan filozof Gianni Vattimo gibi dü ünürler, sosyolog Stjepan G. Mestrovic çe itli yönleriyle bana hitap ederler” diyen Sar bay, Mestrovic’in “Duygu Ötesi Toplum” isimli eserinin çok de erli bir çal ma oldu unu vurgular. Siyaset sosyolojisi-politolojiye katk bak ndan Ernesto Laclau’yu ve akademik i Chantal Mouffe’u de erli bulur. Gündemde olan, popüler olandan öte, a rl kl olarak üslup ve yakla m bak nda klasik olandan ho lan r. Eksantrik eyler söyleyenlere pek de er atfetmez. Örne in Ergun Özbudun’la ilgili bir makalesini yazarken daha derinden bakma

rsat buldu u Laclau’yu çok ilginç bulurken, önemli bir yetenek oldu unu vurgulad Slavoj Zizek’in ise daha eksantrik bir isim oldu unu ve biraz daha popüler bir tav r sergilemeye ba lad belirtir.

Türkiye’de bir sosyoloji gelene inin varl ndan söz etmenin oldukça zor oldu u dü üncesindedir. Gelenek oldu u ileri sürülenin de, ne ölçüde bir gelenek ya da bir tutum oldu u konusunda kayg lar vard r. Öte yandan, “dünya sosyoloji gelene inin Türkiye’deki acentesi olmaktan her zaman kaç nmak gerekti ini.”vurgulam r. Yaz lar ortaya koyarken, dü üncelerinden en çok yararland dü ünürlerin ba nda Emile Durkheim ve Max Weber gelir. Asl nda Karl Marx’ n da oldukça önemli bir dü ünür oldu u görü ündedir. Ancak, bununla birlikte, “…sömürü diyen, s f diyen, üretim biçimi diyen Marksist say yor” görü ünde olan Sar bay, Türkiye’de ideolojik yönü a r bast için, Marx’ n oldukça önemli olan sosyolojik analizlerinin gözden uzak kalm oldu undan yak r.

9. Türkiye’de yüksekö retim sistemi ve üniversiteler

lk gençlik ve lise y llar nda, çevresinde üniversite e itimi gören a abeyleri ile ilgili olumlu gözlem ve izlenimleri, bir ba ka anlat mla çevresindeki bu olumlu rol modelleri kendisi üzerinde, üniversitede e itim görme yolunda büyük bir arzu uyand rd . Bu olumlu

(18)

gözlemler ve izlenimler, üniversiteyi, kafas nda a ölçüde idealize etmesini de beraberinde getirdi. ç dünyas nda üniversite ile ilgili, “…çok derin bilgilerin ö retildi i, dü üncenin her eyin ötesinde de er ta , çok seviyeli tart malar n oldu u, insan n hedefleri do rultusunda kendisini geli tirebilme olanak ve f rsatlar buldu u bir kurum oldu u yönünde bir beklentiye sebep oldu.”

1971 askeri müdahalesine iki y l kala, 1969 y nda ba lad üniversite e itimi O’nun için, Türkiye’yi darbeye götüren süreci canl bir ekilde ve üniversite ortam nda ya ama rsat yaratt . 1968 y nda dünyada ya anmaya ba lanan olaylar, Türkiye’yi de yava yava etkisi alt na ald . Bu sürecin devam nda, Türkiye’de ya anmaya ba layan toplumsal ve siyasal olaylar , “…bütün bu ya ananlar üniversiteyi de olumsuz etkiledi ve ben bekledi im baz

eyleri üniversitede bulamad m. O y llar boykotlu y llard . Boykot demek tatil demekti. Bir ay okur, iki ay Tarsus’a dönmek zorunda kal rd m. Çünkü okullar, boykottan dolay kapat rd . O hayhuy ve karma a ortam nda, bekledi im üniversite ö rencili i tad alabildi imi dü ünmüyorum. Bu olumsuz bir faktördü. Ancak bu günkü üniversite düzeniyle kar la rd zda, o günlerin çok daha olumlu oldu u inkâr edilemez: deolojik düzeyde de olsa okuyan, dü ünen tart an, bir nesil vard . Herkesin kafas nda bir fikir ve bu fikre bir sadakat vard . Kitap açl , bilgi açl denen bir ey vard . imdi ise insanlar konu maya bile çekiniyor. Tüketici, tamamen yüzeysel bilgilerle üniversiteyi bitirmeye hevesli bir genç kitle ile kar kar yay z” eklinde de erlendirir.

Farkl zamanlarda üniversite ortam nda ya ad hayal k kl klar na ra men, sosyal bilimci olmaktan ve üniversitede çal maktan son derece mutlu oldu unu belirten Ali Ya ar Sar bay, “ nsan üniversite ortam nda iki kere hayal k kl na u rar. Bir ö rencili inde, bir de asistan oldu unda. Çok hevesli bir ö renci idim. Hatta s nav kazand mda, yüzümdeki mutlulu u gören Toktam Ate hocam, ‘üste para vermeye raz n herhalde’ demi ti. Akabinde ise bir hayal k kl tabii...”

Bütün bunlar üniversiteyi ac mas zca ele tirmek ya da yarg lamak için söylemedi ini de srarla öyle vurgular: “…bütün bunlar üniversiteye haks zl k etmek için de söylemiyorum. Halen üniversiteye bir a kla ba m ve ma ukumun güzelli ini korudu una da inan yorum. Hayata yeniden gelsem yine sosyal bilimci olmak ve yine üniversitede hoca olarak çal mak isterdim. Ancak bir farkla: O da ilkokul birinci s ftan itibaren sosyal bilimci

(19)

olman n gerekleri ne ise onu yapmaya ba lard m. Gereken kitaplar o ya tan itibaren bilinçli bir ekilde okumaya, gerekli ki iler ile o ya tan itibaren temas kurmaya ba lard m.”

Türkiye’de, yüksek ö retim sisteminin sorunlar n her geçen gün artt , görü ündedir: “Hep yapt m i e sayg duymam sa layacak bir ortamda çal mak istedim. Ancak, ne yaz k ki günümüz Türkiye’si artlar nda bunu buldu umu söylemem mümkün de il. Bunu sadece kendi üniversitem için de il, Türkiye’de üniversitelerin içinde bulundu u durumu dikkate alarak söylüyorum.” Her geçen gün artan maddi ve maddi olmayan s nt lara ra men, üniversite hocas olarak çal man n güzelli ini u sözler ile dile getirir: “Bizim di er mesleklerden ayr lan taraf z, odaya kapand zda, ne okuyaca za, ne yazaca za kimse karar veremez. Bu bizim özgürlük alan zd r. Be endirmek zorunda oldu unuz bir mü teriniz de yok. Bir zaman gelir ki, birileri yapt z eyleri be enir…”

Günümüzde, yüksek ö retim sisteminde ve üniversite ortam nda, mesleki yükselme ile ilgili kullan lan ölçme ve de erlendirme kriterlerinin yaratt s nt lar aç k bir yüreklilik ve samimiyetle dile getirir: “… Ancak daha medeni bir ortamda çal man n, daha üretken olman sa layaca da ku ku götürmeyen bir gerçektir. Baz insanlar, fazla eserleri vard r ve bu yüzden ba ar say rlar. ki eseri olan, hiç eseri olmayan bir yerde ba ar say yor. On be eseri olan, iki eseri olan yerde ba ar say yor, vs… Kaliteden ziyade, kantiteye indirgenmi bir ba ar çok yan lt olur. Kaliteyi de ortaya ç karacak olan ey tart malard r, ele tirilerdir ya da ortamlard r.”

“… Üniversite ortam nda uygulanan ölçme-de erlendirme kriterleri de ayr bir açmaz. Örne in, doçentlik konusunda ya ananlar... Bu alanda birçok s nt n yan s ra, ölçmeyi objektif olmaktan ç karan bir yük meselesi de var. Onu gözden kaç rmamak gerekir. Bir insana dört dosya geliyor. O dört dosyada y nla eser var. Sizin onca i iniz aras nda bir de o dört dosyay objektif bir ekilde, iki ay içinde de erlendirmeniz mümkün de il. Bunu kimse inkâr edemez. Kimse, ben çok objektif bir ekilde de erlendiririm. Sat r sat r okurum diyemez. Belki okursunuz ama iki ay içinde ne kadar dosyaya nüfuz etmeniz mümkünse o kadar olur. Bir kere bu yönü var. Bunun üzerinde kimse durmuyor. Bunun s rlanmas laz m. kincisi 6 puan tutturma meselesi... Bir ekilde ba vuran herkes zaten 6 puan tutturmu oluyor. Ancak, Almancas olmayan hocaya Almanca a rl kl dosyalar geliyor, itiraz ediyorsunuz, ‘Türkçe özetini gönderelim hocam’ diyorlar. Böylesi gariplikler olamaz.

(20)

Doçentlikteki sözlü s nav da çok anlams z: ‘Benim bildi imi sen biliyor musun?’ eklinde bir s nav olmaz. Tersine, doçentlik jürisi üyelerinin de s nava haz rlanmas gerekir. S nav n özü, aday n ‘bildi ini iyi biliyor mu?’ sorusu olmal r. Ben de o konuda okumu olabilirim. Ancak, siz bütün mesainizi o konuya ay rd z için bir kere benden çok daha avantajl konumdas z. Benim de o konuda ara rmam, ilgili kaynaklar okumam gerekir ki, sizin yazd hakk yla de erlendirebileyim. Sosyal bilimler, siyaset bilimi çok geni bir alan. Örne in ben siyasal dü üncede ça da a yönelirim de, biri Platon a rl kl bir dosya ile kar za gelir. O zaman Platon konusuna tekrar bir bakman z gerekir ki, dipnotta sözü edilenler gerçek anlamda okunmu mu okunmam m anlayabilesiniz. Örne in bana uluslar aras ili kiler konusunda bir dosya geldi inde, uluslar aras ili kiler benim uzmanl k alan m olmad için, de erlendirmeyi reddetmem gerekir. Bu gözden kaçan çok önemli bir açmaz.”

“… Doçentlik ile ilgili konuda çok sübjektiflikler var. Etik meseleler bir kere, jürinin olu umunda ba yor. Jüri üyelerinin tutumlar konusunda çok ciddi etik problemler var. Öteden beri bunlar konu ulmuyor. Hoca dosyay ilk açt nda, kendisine at f var m ona bak yor. Olabilir, olmayabilir. Ya da aday, olas jüri üyelerini hesaba katarak, alan yla do rudan ilgisi olsun olmas n o ki ilerin ilgi alanlar do rultusunda bir eyler yazma yolunu seçiyor. As l etik konusu edilmesi gereken hususlar bunlar olmal .”

“...Doçentlik konusu gündeme geldi inde de erlendirmelerdeki sübjektivizm, objektif de erlendirmeyi engelleyen a dosya yükü gibi meselelerin dile getirilmesi son derece önemlidir. S rl say da ba vuru mu olacak, ya da ko ullar daha m zorla lacak... Ancak doçent olan diyecek ki ‘hakk yla oldum’, olamayan da ‘hak etmedi im için olamad m’. Ama bu mahkemelik i olmayacak. Bana doçentlik ba vurusu yapm ve jüri üyesi oldu um birisi gelse konu mak istese, ‘konu aca z bir ey yok, söylenmesi gerekeni dosyan üzerinde söyleyece im’ derim. Yaz metinler üzerinde etik konular konu mak kolay da, as l zor olan bu süreçte ya anan ve yaz olmayan etik ihlalleri sorunudur bence. Bana bu konuda hiç kimse gelmedi çok ükür. Gelseydi ters bir durumla kar la rd zaten. Ancak aç kça ileti ime geçilmemesi kural olarak var olsa da, mesela baz hocalar adaylar n kap na gelmesini bekliyor. Böyle bir zihniyet olur mu? Niye gelsin!.. K na talip olan damat aday de il ki gelsin. Doçentlikte esas olan tez, makale, yay n olmal r. Doçentlik dosyas n kapa bile açmadan ‘olur’ ya da ‘hay r’ denilmi uygulamalar duyuyoruz. Daha garibi de var. Kimi hocalar doçentlik sözlü s nav na iki raporla geliyor. Bak yor ortam olumlu ise olumlu

(21)

raporunu ç kar yor. E ilim olumsuz ise, olumsuz raporu ç kar yor. Ya da raporu yazmadan gelip raporunu, ortamdaki genel e ilime göre, orada ayaküstü yazanlar da oluyor. Bu sahtekârl kt r. Oradaki akademik ortama da sayg zl kt r. Ya da insanlar yurdun dört bir yan ndan geliyor, jüri üyelerinden biri hiç kimseye haber vermeden gelmiyor, tabii insanlar n çekti i zahmet bo a gidiyor. yi bir üniversite istiyorsak, bu konuda herkesin ete indeki ta lar dökmesi, kimsenin al nganl k yapmadan dinlemesi gerekir. yi bir üniversite istemiyorsak o ba ka…”

YÖK ile ilgili olarak da u de erlendirmelerde bulunur: “YÖK kurulmadan önce, YÖK’e tekabül eden bir kurul vard : Üniversiteleraras Kurul. imdi bir garabet ç kt . Üniversiteleraras Kurul yine var, ama YÖK de var. Mesela baz meselelerde YÖK ayr toplan yor. Üniversiteleraras Kurul ayr . imdi bu kadar üniversitenin oldu u bir yerde, bilimsel standartlar n ve bilim eti inin geli mesi aç ndan koordinasyonu sa layacak bir kurul olmal . Kuruldu u andan itibaren YÖK’ün, en az ndan sosyal bilimlere bir katk olmad . … Kast m yay n üretimi de il, …tutum olarak, bilim zihniyeti, standard olarak, bilim eti i olarak ne yapt ? Hiçbir ey. Getirdi i olumlu bir katk yok. Varsa ben göremiyorum. Siyasi kavgalara baz dönemlerde çok fazla bula . Bu konular n üzerinde tekrar dü ünülmesi gerekiyor. Fakat Türkiye’de bir eyi koyduktan sonra kald rmak kolay olmuyor. Her gelen, ‘ben bundan nas l yararlanabilirim?’ mant yla bak yor. K sacas YÖK salt bir bilim kurumu olarak çal mad . Çal r m ? Bilmiyorum.”

YÖK ba kanl na, sosyal bilimci bir ba kan n atanm olmas ise O’nu biraz umutland rm r: “ imdi e itimi sosyal bir olgu olarak alg layan sosyal bilimci bir bilim insan n atanm olmas , belki baz eyleri de tirebilir. Eski ba kan da sosyal bilimciydi, ancak kendisi hukukçu oldu u için olaylara biraz daha formel ve teknik yakla olabilir. Yusuf Ziya Bey tan m kadar yla pragmatist bir insan… Mesela, askerlik konusunda düzenlemeler yaparak, üniversitelere olan cazibeyi yüksekokula kayd rmak pratik bir çözüm. Çok umutluyum demek için erken, ama e er f rsat verilirse iyi niyetiyle ve pratik zekâs yla birçok eyin üstesinden gelebilece ine inan yorum.”

10. Amerika

Aral klarla da olsa önemli bir süre ya ad Amerika’y “de ik bir ülke” olarak nitelendirir. Amerika’ya, 1980 y ndaki ilk gidi inde yapt ilk de erlendirme, “bu ülkeyi bu

(22)

insanlar kalk nd rm olamaz!” olur. Ortalama Amerikal oldukça saf bulur. Amerika’da ilk ya ad kent, bir üniversite ehri olan Iowa City’dir. Orada, pansiyoner olarak dünyan n en önemli Platonistlerinden G.Vlastos’un o lu Steve Vlastos’un evinde kalm olmas çok büyük bir ans olarak kabul eder. Steve’e çok büyük de er verir ve “dünyada çok iyi diye sayabilece im be ki i varsa bunlardan birisi Steve’dir” der.

Steve, Sar bay’ n Amerika ve Amerikal tan mas nda oldu u kadar, ideolojik konularda bir bak aç geli tirmesinde de oldukça etkili olmu tur. Bu durumu u cümleleri ile dile getirir: “20 A ustos’ta Amerika’ya gittim. Ard ndan 12 Eylül Darbesi ve çok daha sonra papa cinayeti oldu. Bir Türk’ün Papa’y vurdu unu, Steve ile al veri ten gelirken radyodan ö rendik. Dü ünün siz içinde olabilece im durumu… Benim orada bulundu um dönemlerde, Türkiye’de ideolojik ayr mla ma ve kutupla man n hat safhada oldu u dönemlerdi. Steve’e ideolojik görü ünün ne oldu unu sordu umda, yan ‘ne oldu umu de il, ama neye kar oldu umu söyleyeyim istersen’ oldu. Böyle davran ld nda daha geni bir insan kitlesiyle duyguda olunabilece ini ke fettim. ‘Haks zl a kar m, adaletsizli e kar m, tahakküme kar m’ dedi inizde, sa yla da, solcusuyla da ayn frekansta bulu abilirsiniz. Duyguda k ve ho görü ortam daha kolay tesis edebilirsiniz. Ama ‘sömürüye kar m’ dedi inizde durum daha farkl olur ve ideolojik bir ton ta r söyledikleriniz ve çok önemli bir meseleyi darla rs z. Uzun y llar yaz k kendisi ile. Japon Tarihi hocas olan Steve ile en son yaz zda, 11 Eylül sald lar ndan sonra yazd bir makalesini gönderdi. Yaz nda özellikle ‘dikkat edelim, Pearl Harbour’dan sonra Japonlara yapt klar , 11 Eylül’den sonra Müslümanlara yapmayal m’ vurgusu son derece dikkatimi çekmi tir. te ayd n üslubu, ya da entelektüel tav r budur. Ayn türden cesareti herkesten bekleyemezsiniz. Uzakta ancak son derece yak n hissetti im dostlar mdan birisidir Steve Vlastos.”

Amerikan toplumunu “saf ve baz eylere düz mant kla bakan bir toplum, ancak bir o kadar da organize bir toplum” olarak nitelendirir. Amerikan üniversite hayat da son derece ac mas z ve rekabetçi olarak nitelendirir. Orada, “Publish or perish” (yay n yap ya da yok ol) anlay n insanlar etik olmayan durumlara itti ine de tan k olur. “A yar mac n getirdi i paniklemenin baz bilim insanlar intihal gibi ho olmayan tutum ve davran lar içine itebildi ini” vurgular. Amerika’da oldukça olumlu eyler edindi ini belirtir. Ancak 11 Eylül sonras nda Amerika’n n sergiledi i tutumun kendisinde, Amerika’ya kar bir so ukluk

(23)

yaratt da vurgulamadan geçemez: “Amerikan toplumunun tümüne genellemek yanl olur. Ancak onlar n samimiyetsiz, kibirli, kendinden ba ka uluslar küçümseyen, a layan tavr ve tutumunu çok tehlikeli görüyorum” der.

11. Avrupa Birli i, dinler aras diyalog, Irak, Ortado u ve terör

Siyasilerde, baz toplumsal olgular , oyunlara çevirmek güdüsünün a r bast görü ündedir. Avrupa Birli i, K br s ve PKK gibi konularda da ayn durum geçerlidir: “… Avrupa Birli i diye bir birli in varl na Avrupal lar n bile inanmad bir dönemdeyiz. Bizi AB’ye almayacaklar, aç k söylemek laz m. Bu da hiç önemli bir ey de il. AB’ye endeksli bir politika izlemek zaten çok yanl ” oldu u gerçe ini vurgular.

Büyük bir ülke olan Türkiye’nin çok daha farkl imkânlar oldu unu, hatta yeri geldi inde Türkiye’nin kendi kozlar da oynayabilece ini dü ünür: “AB’ye endeksli politikalar ve Avrupa’ya kar sürekli ‘özürcü’ bir tutum içinde olmak beni hem itiyor, hem de rencide ediyor. ‘Avrupac ’ taraflar da, her sorunun sihirli çözümü AB üyeli iymi gibi çok yan lt sunum içindeler. Ancak tam tersine içimize kapanal m türünden bir ey de söylemiyorum. Büyük bir ülke kendini öyle bir tan mlamal , kendisi üzerinde etrafl ca bir dü ünmeli. Amerika ya da AB, tahakküm eden bir özne var ve ben bu öznenin nesnesi haline gelmek istemiyorum. Örne in e itim ile ilgili bir eyler yap lacaksa, AB kriterlerinin tahakkümü içinde de il, kendi toplumsal ihtiyaçlar z göz önüne al narak yap lmal r. Fakat bizde öylesi bir ikilem yarat yor ki, bunu tart amazs z, ya ‘muvaf ks z’ ya ‘muhalifsiniz’ anlay son derece s rlay ve k rla bir tutumdur… Yanl , s , beceriksiz, samimiyetsiz tutumlar, anlams z inatla malar, bazen de rant elde etmeye yönelik tutum ve zihniyet toplumsal sorunlar çözümsüzlü e mahkûm ediyor.”

Terör ile ilgili olarak yapt saptamalar da dikkat çekicidir: “… Terör konusunda da benzer durum var. Terörün bir türü bitiyor, bir ba ka türü ba yor. Bitiveren bir ey oldu una göre, demek ki bitirilebiliyor. Ancak bir ba kas bitmiyor, bu nas l oluyor? Bunu geni çerçevede dü ünmek gerekir, ekonomik boyutlar da dâhil. Terörde, cinayette vb. polisiye olaylarda bu i sonuçta kimin i ine yar yor ona bakmak gerekir. Dar bir co rafyadan de il, daha geni bir aç dan. Ortado u’dan Amerika’ya, Rusya’ya, Çin’e kadar… Ancak objektif bir enformasyon ak olmad için, de erlendirmeler de spekülasyondan öteye gitmiyor.”

(24)

Her konuda oldu u gibi demokrasi konusunda da samimiyetsizlikler oldu unu, ancak demokrasi üzerinden oynanan oyunlar n, hiç kimseye yarar getirmedi ini de ekler. Bu ba lamda, Ortado u’da ve Irak’ta olan olaylar hiç de tesadüfî bir durum de ildir: “… Burada olup bitenler Amerika’n n kendi uzun vadeli ç karlar na yönelik hizmet etmesi için yap lan ler. Büyük Ortado u Projesi de bu amaca yönelik bir proje. Baz lar için fiktif gelebilir. Ama unutulmamal ki bu projenin sahibi somut olarak da Ortado u’da bulunan bir dünya gücü. Bunu yapabilmek içinde ‘Zor+R za’ ikisini bir arada kullan yor. ‘Zor’ zaten Ortado u’daki fiili durumu ifade ediyor. Öte yandan raz gelmenizi sa lamak için de din faktörünü, ekonomik faktörleri, etnik faktörleri, terörü kullan yor. Bütün bunlar büyük bir oyunun parças . E er terör ‘stratejik orta ’ zora dü ürecek bir durum ise, ba tan önlemini alman gerekir. Bir de bunu yapan, son dönemde terörden en büyük darbeyi alm bir ülke. Ortado u’daki varl da büyük ölçüde teröre ba yor. Ancak ayn ülke kalk p teröre ho görü ile bak yor. Kendisi terör gerekçesi ile Ortado u’ya geliyor. Terörden zarar gören Türkiye, terör gerekçesi ile Kuzey Irak’a gelirim dedi inde de, Amerika buna kar ç yor. Bunda bir mant k bulmak mümkün de il.”

Amerika’n n, büyük ölçüde slam dünyas üzerinden oynad , daha önce “ye il ku ak” türünden oyunlar , bunlar n devam olarak Büyük Ortado u Projesi (BOP) ve bu ba lamda “kutsal din devleti” kurmak, bu devletin ba na bir halife getirmek gibi projeleri, “bir kurgu da olsa somut temelleri olan bir ç kar ili kisi olarak” nitelendirir. Bu ba lamda Avrupa’n n tutumu ile Amerika’n n tutumlar n birbirinden farkl oldu unu vurgular: “Kendi içinde çat malar n, tart malar n ya and Avrupa’n n tutumu tamamen farkl bir tutum. Avrupa’n n tutumu Müslümanl d layan, mahkûm eden bir tutumdur. Her eyde kendilerini

slam’ n üzerinden me rula rmaya çal klar bir tutum. Danimarka’dan Fransa’ya, Belçika’dan Vatikan’a var ncaya kadar bu ortak tutumu görürsünüz. Ortado u’yu ba nda halifenin bulundu u bir slami yap ya dönü türseniz, o zaman Haçl Seferleri’ni ba latacak bir alt yap da olu turmu olursunuz. Dinler aras diyalogda önemli bir boyut var. O da, diyalog ad alt nda kendine tabi k lmak. Her ey kendilerinin güdümünde olsun istiyorlar.”

Baz Avrupa ülkelerinin al kanl k haline getirdi i “Karikatür Krizlerini”, Papa’n n provokatif tutum, davran ve aç klamalar , Türkiye’ye geldi inde Fener Rum Patri i’ni ziyareti ve “ekümenlik” gibi aç klamalar , “… bir plan n parças ” olarak görür. Avrupa ülkelerinin, tarihin derinliklerinden bugüne kadar uzanan, kendi içlerindeki birçok çeli ki ve

(25)

dinsel çat maya ra men, slam dünyas na yönelik konularda ortak tutum sergilemelerine, “ortak dü man birle tirir…” nitelemesi ile etkili bir ekilde aç kl k getirir.

Sosyal bilimlerde “niyet edilmemi sonuçlar n” s kl kla kar la labilen bir durum oldu una vurgu yapar. Dünyan n farkl co rafyalar nda faaliyet göstermekte olan, Fethullah Gülen Cemaati’nin kontrolündeki Türk Okullar ’n da, böylesi türden, diyalektik sonuçlar do urabilecek yap lanmalar olarak nitelendirir: “Türkler o kadar da saf insanlar de il. Bir Habe atasözünde oldu u gibi, ‘efendinin önünde e ilirken, ayn zamanda da yellenmek’ gibi Türklerin de kendi taktikleri var. Herkes herkesi nas l kullanabilirim türünden bir ili ki ba lad nda, taktik kabiliyeti daha fazla olan ön plana geçecektir. Tersi de olabilir, bunun bir garantisi yok… Türkler de aptal de il, CIA de aptal de il. Bu süreçlerde aç k uçlu bir durum var. Günümüzde s kça ya and gibi bak yorsunuz, dostlar dü man, dü manlar dost oluyor: Rusya-Çin örne inde oldu u gibi. Amerika’da art k gittikçe güçsüzle meye ba lad , mesela u an dünyan n en büyük bütçe aç na sahip olan ülkesi konumunda.”

12. Türban

Türban her eyden önce bir kad n-erkek alg lamas sorunu olarak görür. O’nun söyleminde türban öncelikli olarak, ba örtüsü ve özgürlük sorunu olmaktan çok, erke in kad n üzerindeki tahakkümü sorunudur. Bu ba lamda, “bu tahakkümü me rula ran dini bir söylem var. in bam teli buras r. Genellikle ataerkil karakterde olan din dogmad r ve dini tart amay z, bunu yapmak rencide eder insanlar . Buradan gelen bir durum var… Bunlar Ne e Düzel ile yapt m bir sohbetimde de söyledim… Bunun özgürlükle çok do rudan bir alakas yoktur. Çene alt ndan ba lamak da sorunu çözmez. Ben, ‘çene alt ndan ba layarak okula girsin’ diyenler ile ‘aç k girsin’ diyenler aras nda hiçbir fark göremiyorum. Bu özgürlük ise e er ko ulu yoktur. Bu durum bir çeli ki yarat yor. Kimse bana ya da size sakal z ile ya da kravat takmadan gelemezsiniz demiyor. Kamusal düzeni rencide etmeden ve genel ahlaka ters dü meden istedi i gibi giyinebilmeli re it olan insanlar. Ama bir insan n giyimi yüzünden, e itim hakk n engellenmesi de beni rahats z eder. Ancak özgürlükçü diyebilmem için bir insan n bu konu ile ilgili olarak her alandaki tutarl na bakar m. Burada özgürlükçü, bir ba ka konuda yasakç , ba ka bir konuda ise biraz daha az yasakç olmak tutarl bir tutum de ildir ve inand olmaz. i siyasi bir sembol haline dönü türürseniz, bu i siyasi bir mücadeleye dönü ür. Bunun içinden ç kamazs z.”

(26)

Konuya, kamu alan nda “hizmet alan” ve “hizmet gören” ayr mas ile yakla lmas n da sorunu daha çözümsüz k laca dü üncesindedir. Laik bir toplumda bu ço ulculu u sa laman n çok zor oldu unu dile getirir: “Bu durumda, iki gün sonra kar la abilece iniz ‘ben inanc n gere i örtünmeden erkek ö rencilerin kar na ç kmam’, ‘ben erkek hocadan ders almam’, ‘ben erkek doktora muayene olmam’ türünden içinden ç lmas çok zor, saçma sapan talepleri de beraberinde getirir. Dört y l inançl olacaks n, dört y l sonra mezun olunca da inanc bir kenara b rakacaks n. Öyle ey olur mu? Bütün bunlar siyasi hesaplar ile ilgili eyler. Yerel seçimlerin yakla olmas ve ya an lan ekonomik kriz gibi nedenler yüzünden konu gündeme getiriliyor. Bu yanl iktidar partisinin yan s ra MHP’de yap yor. Benim fakülteden hocam Tunca Toskay kendi a yla söyledi ‘biz bunun hasad toplayaca z’ diye. Bunlar çok yanl eyler.”

Türban ile ilgili yap lanlar hem samimiyetsizlik, hem de o kad nlara yap lan sayg zl k olarak de erlendirir: “Üstüne abart olarak gidilmese ve siyasi malzeme yap lmasayd , her ey kendili inden çözülürdü. Amerika’da bir olaya tan k oldum. Adam omzuna heybe gibi bir ey alm , bile inde bir bileklik, s rt nda kadife bir palto, tuhaf giyimli, Pakistanl bir ö renciyi and ran birisi, dikkatimi çekti. Ö rendim ki, tan nm siyaset metodolojisi hocas , Michael S. Lewis-Beck imi . Kimse kimsenin k yla k yafetiyle ilgilenmiyor, ne üretti ine bak yor. Olmas gereken de bu. Bizde ise herkes birbirini kand yor. kiyüzlü davran p, her eyi kendi i ine geldi i gibi anlamland yor. Bunu sa da yap yor, solcusu da. Gençli inde babam, o zaman n modas “L” eklinde kal n bir favori

rakm . Baz arkada lar ‘yahu sen solcu musun, Lenin’in L’si favori b rakm n’ diye ele tirmi ler. Aradan biraz zaman geçmi , babam ele tirenlerden birisi de ayn “L” eklinde favori b rakm . Babam O’na ‘sen de solcu olmu sun’ diye tak ld nda verdi i yan t, ‘yok benimkisi lailaheillallah’ n L’sidir’ olmu .”

ktidara gelen partilerin türban konusunda sergiledi i tutum ile ilgili olarak: “Her bir parça bütüne özde le tiriyor kendini. ktidara geldi inde de toplumu kendi tasarlad gibi in a etmeye kalk yor. Yanl k burada. Hâlbuki bilinmeli ki iktidar be seneliktir ve geçicidir. Halk teveccüh gösterirse bunun ikincisi olur, üçüncüsü olur. Yap lacak eyleri de bu gerçe i dikkate alarak yapmak gerekir. Toplumun tamam dikkate almak gerekir.”

(27)

13. Kitaplar ndan baz lar

13.1. Siyaset Demokrasi ve Kimlik

lk Bask 1998 y nda, Bursa’da, Asa Kitabevi taraf ndan yay nlanan bu kitap, Sar bay’ n, daha önce farkl yerlerde yay nlanm , belirli konulardaki makalelerinin bir koleksiyonun niteli indedir. Eserde yer alan makalelerde de inilen ba ca konular aras nda siyaset, seçimler, din, demokrasi, özgürlük, ordu ve siyaset, üniversite-siyaset, siyasi partiler, sivil toplum, devlet, hukuk, kent ve modernle me, küreselle me, ayd n, slam, Fethullah Gülen gibi konular say labilir (Sar bay, 1998).

13.2. Bir Politikbilim Perspektifi

Bu kitap yazar n, çok yak n arkada ve kendisinin “… hayatta s r verece im ilk ki i…” (Özcan, 2005) olarak tan mlad Prof. Dr. Süleyman Seyfi Ö ün ile birlikte kaleme ald bir çal mad r. Bu çal man n ilk bask da yine 1998 y nda, Asa Kitabevi taraf ndan yay nlanm r. Büyük ölçüde bir “Siyaset Bilimine Giri ” kitab niteli i ta yan bu eser, sekiz ana bölüm ve bunlar n alt bölümlerinden olu ur: “Bir E itim Arac Olarak Politikbilim, Politikbilimin Alan , Politik Toplum ve Politikle me, Politik’in Görünmeyen Yüzü-Kültürel Temeller, Politik’in Kültürel Sembolik as , Bir Efsane Olarak Politika, Politikbilimde Alternatif Perspektifler, Politikbilimde Muhtemel Çal ma Konular .”

Bu çal may benzerlerinden farkl k lan, disiplinler aras bir bak aç ile haz rlanm olmas r (Sar bay & Ö ün, 1998: 11). Kitab benzerlerinden farkl k lan bir ba ka yön de “Siyaset Bilimi”, “Siyasal Bilim”, “Politika Bilimi” yerine bilinçli ve kas tl olarak, “Politikbilim” ad n tercih edilmi olmas r. Çal mada “kültürel sembolik perspektif” daha

r basar.

13.3. Türkiye’de Demokrasi ve Politik Partiler

lk bask 2001 y nda Alfa yay nlar taraf ndan yay nlanm olan eserin ana temas siyasi partilerdir (Sar bay, 2001). “Siyasi parti” yerine “politik parti” kavram n tercih edildi i eserde, toplusal bir olgu olan siyasi parti konusu etrafl ca incelenmi tir. Özellikle siyasi parti tan , siyasi partilerin tarihsel ve toplumsal temelleri, i levleri, politik parti tipolojisi, parti örgütleri, parti sistemleri, Türkiye’de siyasi partiler, …gibi ba klar, çal mada incelenen ba ca konular aras nda say labilir.

(28)

13.4. Global Bir Bak la Politik Sosyolojisi

Bu eserin ilk bask da yine Alfa Yay nlar ’ndan, 2000 y nda yay nlanm r. Siyaset olgusunun, kültürel-ele tirel bir bak aç ile irdelendi i çal mada, politika, “kültürel bir in a olu süreci” olarak alg lan yor (Sar bay, 2000). Yedi ana bölüm ve bunlar n alt aç mlar içeren çal man n birinci bölümünde, ara rman n teorik temellerine yer veriliyor. kinci bölümde ise politik sosyolojinin Avrupa, Amerika ve Türkiye’de fikri temelleri üzerinde duruluyor. Üçüncü bölümde “politik kültür” olgusu irdelenirken, dördüncü bölüm “Yurtta k ve Kat mc Demokrasi” ismini ta yor. Takip eden bölümlerde ise “Devlet-Sivil Toplum li kisi ve Politik Toplum”, “Politik Toplumun Arac Olarak Partiler”, “Globalle me ve Politik De im” ba klar alt nda, siyaset sosyolojisinin temel konular na aç kl k getirilmesi hedefleniyor.

13.5. Modernitenin ronisi Olarak Globalle me

Bu eserin ilk bask 2004 y nda, Everest Yay nlar taraf ndan yay nlanm r. Globalle me ba lam nda politik ve kültürel sorunlar n irdelendi i eserde, çok boyutlu bir olgu ve aç k uçlu bir süreç olarak de erlendirilen globalle menin teorik temellerinin ortaya konmas hedeflenmi tir (Sar bay, 2004-b). Çal mada globalle me olgusu a rl kl olarak kültür, modernite, medeniyetler çat mas , postmodern ulusla ma, slam, kapitalizm, Oryantalizm, sava ve demokrasi olgular ili kisi ba lam nda ele al nm r.

13.6. Global Toplumda Din ve Türkiye

“Global Toplumda Din ve Türkiye” ad alt nda okuyucu ile bulu turulan bu eserin ilk bask da yine bir önceki çal ma gibi, 2004 y nda, Everest Yay nlar taraf ndan yay nlanm r. Kitapta genel olarak global toplumda din, entelektüel, globalizm ve ulus-devlet, sivil toplum, global a toplumunda insan haklar gibi konular tart lmaktad r. Bu kavramsal çerçeve ile ilintili olarak demokrasi- slam ili kisi ve bu ba lamda Türkiye deneyimi, AKP’nin politik kimli i, liderlik ve Tayyip Erdo an, AB ve Türk ayd , 2004 yerel seçimleri gibi Türkiye ile ilgili güncel politik konular da çal mada önemli bir yer tutar.

Çal mada, 2004 yerel seçimleri, AKP’nin parti kimli i ve içinde bulundu u paradoks, bu paradoksal süreçte AKP’yi bekleyen tehlikeler ve açmazlar, CHP’nin ya ad söylem yitimi süreci gibi konular, globalle me realitesi ile ilintilendirilerek incelenmi tir. Karl Marks’ n “tarihi insanlar yapar ama kendilerine verili ko ullar içinde” saptamas na at fta

(29)

bulunarak, “politikay partiler yapar ama globalizmin verili ko ullar içinde” ç karsamas nda bulunan Sar bay, AKP’yi “f rsatç , gerçekçi ve politikas z politika gerçekle tirmede en yetenekli örgütlenme” olarak nitelendirir. AKP’ye yönelik de erlendirmelerinin yan s ra CHP konusunda ortaya koydu u saptamalar da son derece önemlidir. Kapitalizm ve bunun somut sonucu olan globalizmin yaratt sorunlara ilgi göstermememsinin bedelini CHP a r ödemi tir, ödemeye de devam etmektedir. CHP’nin ya ad bu söylem a nmas n kendisi aç ndan yaratt sonucun, “ekonomik politik ferasetinden kopmas n, …onu kimliksiz ve ideolojisiz bir parti haline gelmesine yol açt ” çarp de erlendirmesinde bulunur (Sar bay, 2004-a: 95–100).

Kitapta tart lan bir di er konu da “diyalog” konusunun demokratik ya amdaki yeridir. Bu ba lamda ortaya konan önemli bir kavramla rma “diyalojik demokrasi” konusudur. Burada “diyalojik demokrasi” kavram , ngiliz sosyologu Anthony Giddens’ n tan yla “demokrasilerin demokratikle tirilmesi” eklinde tan mlanmaktad r (Sar bay, 2004-a). Demokrasiyi, beraber ya aman n, o ana kadar hayal edilmi en iyi tarz olarak gören herkesin demokrasilerin demokratikle mesine katk yapmas kaç lmaz bir zorunluluk olarak görür. Toplumsal ya am nda, “öteki” ile birlikte ya aman n “diyalog” ile mümkün oldu unu vurgular. Bu diyalog süreci ise fundamentalizmin her türüne kar durmay , ili kide ötekinin kimli ine ve neli ine bakmamay zorunlu k lar. Diyalog konusunu ise Rus dü ünür Mikhail Bakhtin’in yakla ndan yola ç karak “diyaloji” kavram ile kavramla r. Bu bak aç ndan yola ç ld nda sona ermesinin, her eyin de sonunu getirece i vurgulanan diyalogda “son söz”, “kesin yarg ”, “tek yorum”, “tek görü ”, “nihai sonuç” yoktur (Sar bay, 2004-a: 82).

13.7. Kamusal Alan, Diyalojik Demokrasi, Sivil tiraz

Yazar n politikbilim alan nda yazd ve daha önce farkl yerlerde yay mlanm olan makalelerinin bir derlemesi niteli inde olan, “Kamusal Alan, Diyalojik Demokrasi, Sivil tiraz” isimli kitab ise 2000 y nda Alfa Yay nlar ’ndan ç km r. Kitapta ele al nan konular

rl kl olarak felsefi temele dayal olarak ve politik teori ba lam nda incelenmi tir. Demokrasi olgusu merkezinde kamusal alan, cumhuriyet, politik slam, ordu, üniversite, devlet, hukuk, seçimler, cinsellik, Refah Partisi, laiklik gibi konular tart lm r.

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkiye’de bulunan tüm yerleşimlerin taşıdıkları afet risklerinin değerlendirilmesi, Sakınım planlaması çalışmalarının yapılması güncel ekonomik ve uzman personel gibi

diyagramlarından benzer şekilde faz geçiş sıcaklıkları belirlenmekte ve bu sıcaklıkların üstünde sıvı kristal-çözücü etkileşimleri hakkında bilgiler elde

Aysel KOCAGÜL-ÇELİKBAŞ, Çorum, Türkiye Pınar KORKMAZ, Kütahya, Türkiye Volkan KORTEN, İstanbul, Türkiye Osman KÖKSAL, İstanbul, Türkiye Figen KULOĞLU, Edirne, Türkiye

Taner, Keşanlı Ali Destanı'nda modern ile geleneği bir arada kullanarak yeni bir epik tiyatro oluşturur.. Bu eserde epik unsurunun yeri, Sineklidağ halkının hayatını

Bu makalede yeni bir olgu sunulmufl ve Türk Dermatoloji literatüründe bugüne kadar yay›nlanan üç olgu ile bildirilen yedi olgu da gözden geçirilerek lipoid

The academic depth of Andalusian studies is directly proportionate to the knowledge of various languages (such as Arabic, Spanish, Hebraic, Latin) specific to this field. Due to

Eğitim öncesi dönemde beslenme özellikleri açısın- dan müdahale ve kontrol grupları arasında önemli bir fark olmadığı halde, eğitim sonrası dönemde düzenli

Eğer İbn-i Teymiye tarafından önerilen görüş doğru ise (ve ben onunla uyumlu olan başka bir Kelam yazarı bulamadım) o zaman problemimizin tarihsel boyutuna