• Sonuç bulunamadı

TÜRK VERGİ SİSTEMİNİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "TÜRK VERGİ SİSTEMİNİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÖZET: “İyi planlanmış ve zamana yayılmış olan vergi indirimleri; genel vergi indirimi ya da teşvik amaçlı sektörel ver-gi indirimleri olsun uzun vadede büyüme üzerinde pozitif etki meydana getirecektir. Halen %15-35 arasındaki gelir vergisi ta-rifesinin %10-25 arasına yine aşamalı ola-rak çekilmesi gereklidir. En azından beşer puan daha geriye çekilebilir. Geçmişteki iyileştirmeler önemli olmakla birlikte, he-nüz bu konuda bir irade ortaya konmuş değildir.

Vergiler, ekonomi için en sağlıklı gelir kaynağı olarak kabul edilir. Türkiye’de vergi gelirlerinin kamusal harcamaları karşılamakta yetersiz kaldığı bilinmekte-dir. Yetersiz olan bu vergi gelirlerinin ar-tırılması ve böylece borçlanma gereğinin azaltılması gerekmektedir. Belli miktarın üstünde kazananlar için üst dilim düşü-rülmeli yani en üst limitten sonra vergi oranı da azaltılmalıdır. Bu durum gereksiz yere yapılan vergi kaçakçılıklarını önleye-cek ve tasarrufu teşvik edeönleye-cektir.”

ANAHTAR KELİMELER: Vergi, indirim, yapılandırma, bütçe, borç, eko-nomi

ABSTRACT: “Tax cuts that are well planned and spread over time; Ge-neral tax cuts or sectoral tax cuts for in-centives will have a positive impact on long-term growth. Currently, between 15 and 35% of the income tax rate has to be withdrawn between 10 and 25%. At least five more points can be withdrawn. Along with the importance of improvements in the past, a will has not yet been revealed in this regard.

Taxes are considered the healt-hiest source of income for the economy. It is known that the tax revenues in Turkey are insufficient to meet the public expen-ditures. Inadequate tax revenues need to be increased, thus reducing the need for borrowing. For winners above a certain amount, the upper slice must be lowered, ie the tax rate should be reduced after the upper limit. This will prevent unnecessary tax evasion and encourage saving.”

KEYWORDS: Tax, discount, con-figuration, budget, debt, economy

(2)

Giriş

Şüphesiz Türk Vergi Sisteminde çağdaş bir ekonomide yer alması ge-reken vergiler ve kurumlar mevcuttur. Gümrük Birliği üyesi ve Avrupa Birliği-nin (AB) aday ülkesi olan Türkiye, bazı hususlar itibariyle AB hükümlerine de uyum sağlamak zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Ancak AB; KDV ve ÖTV gibi vergilerde çeşitli ortak hükümler getir-miş olsa da, gelir ve kurumlar vergisi için aynı şey söylenemez. Sermayenin serbest dolaşımı bağlamında kurum-lar vergisi ile ilgili az sayıda ortak ka-rara sahip olan AB, kendi içerisindeki en büyük vergi olan gelir vergisini ise neredeyse tamamen üye ülkelerin yet-ki alanına bırakmıştır. Devletlerin ege-menliği ile doğrudan ilgili olduğu için AB’de vergi değişiklikleri üye ülkelerin oybirliğini de gerektirmektedir.

Vergi gelirlerinin, vergi tabanı-nın genişliği ve vergi oranlarıtabanı-nın dü-zeyi ile yakından ilişkisi vardır. Vergi oranlarının indirilip makul düzeye çe-kildiği bir ortamda yeterli vergi geliri sağlamanın bir yolu da vergi tabanının genişletilmesi ve vergi idaresinin ver-gi kanunlarını etkin olarak uygulaya-cak şekilde güçlenmesi yani caydırıcı

olması ile mümkündür. Bu caydırıcı-lık vergi kanunlarını etkin bir şekilde uygulayan, vergi mükellefine hâkim, gelişmiş teknoloji ve insan kaynağı-na sahip olan güçlü bir vergi idaresi yanında etkin bir denetim sistemi ile sağlanabilir. Elbette diğer bir ayağı da vardır ki; bu vergilerde gönüllü uyumu teşvik etmektir.

Gerçekte kapsamlı bir vergi indiriminin tek başına başarılı olması mümkün değildir. Zira reform sistem değişikliğini gerektirir. Ekonomide bü-tüncül bir başarının yaşanması vergi indirimleri yanında teoride de öne-rilen kamu harcamaları indirimleri, yasal kurumsal serbestleşme ve para politikası ile desteklenmeyi de içerir. Aksi halde başarı garanti edilemez. Bu durum 1980’li yıllarda ABD’de görül-müştür. Yani vergi indirimlerine gidil-diği ve hatta vergi gelirleri arttığı hal-de bütçe açıkları büyümüştür. Bunda en önemli faktör vergi indirimleri ile birlikte kamu harcamaları indirimine gidilmemiş olmasıdır.

Tespit ve Öneriler

Kamusal harcamalar bir zorun-luluktur. Bu zorunluluk GSYH artışı ve piyasanın güçlenmesi ile devletten piyasaya doğru bir kaymayı gerektir-mektedir. Kamu harcamaları bir ihtiyaç

olmakla beraber bütçe açıklarına yol açmayacak şekilde devletin harcama-ları mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Bugün Türkiye’nin bütçe açığı konu-sunda yaşadığı bir sorundan bahsedi-lemez. Zira 2007 sonrası yaşanan kriz büyük oranda bütçe açığı ve borç krizi olmasına rağmen, Türkiye bu konuda uluslararası standartlara uygun sonuç-lar elde etmiştir. AB-28’de (İngiltere’nin ayrılması ile 27 ülkede) yer alan sadece üç ülkenin (Estonya, Almanya ve Lük-semburg) bütçe açığının milli gelire oranı Türkiye’den daha iyi durumdadır. 2015 yılı için yüzde 35,2 olarak gerçek-leşen kamu borç stokunun milli gelire oranı, yüzde 111,1 olan OECD ortala-masının üçte birinden az, yüzde 96,4 olan Avro Bölgesi ortalamasının yakla-şık üçte biri ve Maastricht Kriterinin ise neredeyse yarısı kadardır.

Diğer taraftan, küreselleşme-nin etkileriküreselleşme-nin birçok OECD ülkesinde vergi rekabeti düşüncesi ile daha da derinleştiği görülmektedir. Bu anlayış, ülkeleri vergi sistemlerini sadece mut-lak anlamda değil; diğer ülkelere karşı nispi anlamda da daha cazip hale ge-tirme ve özellikle de kurumlar vergisi oranlarında indirime gitme konusun-da cesaretlendirmiştir. Ancak bu du-rum, küresel anlamda yatırımları artı-rırken, yatırımların vergisel kaygılarla

(3)

vergi yükünün daha az olduğu ülkele-re doğru kayması riskini de beraberin-de getirmiştir.

Hâlihazırda etkin ekonomi, piyasa ekonomisidir. Piyasa ekono-misinden kaynaklanan yetersizlikler devletlerin düzenleyici ve denetleyici mekanizmaları vasıtasıyla giderilmeye çalışılmaktadır. Özellikle 2007 sonrası oluşan krizlerde devletlerin bu yönde müdahaleleri artmıştır. Türk ekonomi-si de dünya ekonomiekonomi-si ile entegredir. Vergi sistemimizin piyasa ve uluslara-rası ekonomi ile çatışır olmaması gere-kir. Türkiye gümrük birliği üyesi olması nedeniyle de AB ile yoğun bir ticari ilişkisi vardır. AB ile olan bu ilişkisi bazı konularda vergi sistemini AB kuralla-rına uygun hale getirmesini (tax har-monization-vergi uyumlaştırması) ge-rektirmektedir. Vergi sistemimiz genel olarak irdelendiğinde bu konuda so-runsuz gözükmektedir. Zira AB’nin ka-bul ettiği temel vergiler, vergi sistemi-mizde de mevcut olup KDV, ÖTV gibi büyük vergiler AB vergi sistemi esas alınarak hazırlanmıştır. Diğer hususlar ve farklılıklar, genel olarak AB’nin ken-di üyeleri için de geçerli olup, sorun teşkil edecek durumda değildir.

Küresel ekonomi için en önem-li konulardan birisi de yabancı

yatı-gerektirmektedir. Teşvikin en önemli ayaklarından birisi ise vergi indirimle-ridir. Gerek doğrudan yatırımlar gerek-se de portföy yatırımları vergi teşvik-lerine karşı son derece duyarlıdır. Türk vergi sistemi özellikle portföy yatırım-ları bakımından yabancılara önemli ayrıcalıklar tanımaktadır. Yabancı sıcak paranın ekonomiye kazandırılması için önemli olan bu husus, vergi sis-teminde ikili bir yapı oluşturmaktadır. Zira benzer teşvikler çoğu kez ülke içi tasarruflar için söz konusu değildir. Ör-neğin yabancı bir ülkeden temin edi-len fonlar (eurobond) sıfır faiz oranına tabi iken ülke içerisinden elde edildi-ğinde bu oran % 15 olarak uygulan-maktadır.

Yatırımlar açısından daha da önemli ve kalıcı olan yatırım türü ise yabancı doğrudan yatırımlardır. Gü-nümüzde vergi sistemimiz bir taraftan genel vergi indirimleriyle, bir taraftan da spesifik teşviklerle yatırımlar üze-rinde pozitif etki meydana getirmeyi amaçlamaktadır. Örneğin 2000 yılın-dan önce bir milyar dolar bile olmayan (1999’da 813 milyon dolar) yabancı yatırımların 20 milyar doları geçtiği yıl-lar olmuştur. (2006’da 20,185, 2007’de 22,047 milyar dolar). Ortalaması ise 15-16 milyar dolardır. Bu dönemde portföy yatırımlarında da önemli

ge-kezi olma yönünde önemli kazanımlar elde etmiştir.

Genel olarak kabul edilen şey, doğrudan vergilerin yatırımlar üzerin-de olumsuz etki meydana getirdiği yönündedir. 2000’li yıllarda yabancı sermayedeki ve % 20’ye indirilmesine rağmen kurumlar vergisinin toplam vergiler içerisindeki payında meydana gelen artışın önemli nedenlerinden birisi de bu indirim olduğu kabul edil-melidir. Son 10 yıllık dönemde gelir üzerinden alınan vergiler bakımından, gelir vergisinin payı yüzde 70’ten yüz-de 64’e düşerken, kurumlar vergisinin payı yüzde 29,7’den yüzde 35,6’ya yükselmiştir.

Gelişmekte olan ülkeler genel vergi indirimlerinin yanında bölge-sel ve sektörel teşviklere de ihtiyaç hisseder. 2006 yılından itibaren yeni kurumlar vergisi kanunu ile yatırım indirimi müessesi kaldırılmış olmasına rağmen, bölgesel ve sektörel yatırım-ları desteklemek için vergi teşvikini de içeren 5084 Sayılı yasa gibi düzen-lemelere yer verilmiştir. Halen (2015) 5838 sayılı yasa ile indirimli kurumlar vergisi uygulaması benzer bir düzen-leme olarak yürürlüktedir. Karın da-ğıtılmayıp sermayeye aktarılmasının vergi dışı bırakılması ise yatırımı des-tekleyen diğer bir unsur olmuştur.

Vergi sistemi için tek öneri el-bette vergi indirimine gitmek değil-dir. Vergi indirimleri politikası, sistem değişikliğinin en önemli ayağını oluş-turur. Yukarıda da ifade edildiği üzere vergi indiriminin en önemli başarı ko-şulu kamu harcamaları indirimidir. Zira vergi indirimleri piyasa merkezlidir ve piyasaya güveni esas alır. Kamu har-camalarında indirime gidilmemesi bu durumla çelişir.

Özellikle gelişmekte olan ülke-lerin önemli sorunlarından birisi po-pülizmdir. Seçim sürecinde seçmenler verilen vaadler nedeniyle tercihlerini değiştirebilmektedirler.

(4)

Ekonominin gerekleri dışında yer alan vaad ya da taahhütlerin somutlaştırıl-ması gerekmektedir. Bu yüzden hükü-metlere yapacakları her yeni vaad için kaynak gösterme mecburiyeti getiril-meli ve eğer yeni vergisel yükümlülük getiriyorsa iki yasa beraber çıkarılmalı-dır. Böylece konu kamuoyunda enine boyuna tartışılacak ve ne getirip ne götüreceği ortaya konacaktır. Vatan-daşlar da istedikleri her bir kamu hiz-metinin bedelinin yine kendileri tara-fından ödeneceğini göreceklerdir.

Popülizmi azaltılması ve eko-nomilerin uzun dönemde krizlerle karşı karşıya kalmaması için önerilen diğer bir şey ise, devlete de vatandaş-lar gibi mali sorumluluk yüklemektir. Bunun bir yolu da siyasi otoritelere iradi ve takdiri maliye politikalarından kurallı maliye politikalarına geçiş yap-maktır. Bu öneri kurumsal bir öneridir. Zira uzun vadeli önerileri içerisinde barındırması gereken ekonomik ku-rallar siyasilerin iradesine göre kolayca değişmemelidir. Türkiye’de “mali kural” adı altında gündeme gelen konu yasa-laştırılamamıştır.

Vergilendirme, alıcı ile satıcı-nın devlete karşı çıkar ayrılığına dayalı bir sisteme kavuşturulmalıdır. Böyle-ce oto kontrol mekanizması ile kayıt dışı ekonominin miktarı azalacaktır.

1985 yılında KDV’nin kabulü ile dolay-lı vergilerin payı bu yüzden sıçrama yapmıştır. Mükellefleri çıkar ayrılığına dayalı bir belgelendirme düzenine ka-vuşturmak, her kesimin vergi mükelle-fi kılınmasına bağlıdır. Bu sayede alıcı ya faturasını alarak bunu masraf yazıp vergi matrahını düşürecek ve böylece gelir kayıt altına alınacak veya almadı-ğında matrahı artacak ve vergi ödeye-cektir.

Vergi sisteminde otomasyonda önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Vergi numarası-vatandaşlık numarası ile iş-lemler elektronik ortamda takip edile-bilmektedir. Bu anlamda Türk vergi sis-teminin alt yapısı güçlendirilmiştir. Tek vergi numarası kayıt dışı ekonominin vergilendirilmesi yolunda atılmış bü-yük bir adımdır. Bu sistemde vergi ida-resinin, mükelleflerin, kazanç ve iratla-rını kavrayabilmesi, şüphesiz çok kolay olacaktır. Vergisini tam olarak ödeyen mükelleflerinde vergilerinin ağırlığın-dan yakınmaları en aza inecektir.

Vergiler, ekonomi için en sağ-lıklı gelir kaynağı olarak kabul edilir. Türkiye’de vergi gelirlerinin kamusal harcamaları karşılamakta yetersiz kal-dığı bilinmektedir. Yetersiz olan bu vergi gelirlerinin artırılması ve böy-lece borçlanma gereğinin azaltılması gerekmektedir. Belli miktarın üstünde

kazananlar için üst dilim düşürülmeli yani en üst limitten sonra vergi oranı da azaltılmalıdır. Bu durum gereksiz yere yapılan vergi kaçakçılıklarını ön-leyecek ve tasarrufu teşvik edecektir.

Vergi affı beklentisine son ve-rilmeli ve böylece iyi niyetli mükellef-ler korunmalıdır. Çünkü neredeyse iki yılda bir yapılan vergi afları ile mükel-lefler dolaylı olarak kaçakçılığa teşvik edilmektedir. Bu da vergiye karşı du-yarlılığı azaltmaktadır.

Vergi tabanının darlığı Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için daha da önemlidir. Vergi indirimleri bir çö-züm getirmekle birlikte vergi sistemi ve yapılarının her bir ülke için farklı olması çözümü de kısmi olarak yerel-leştirmektedir. Her ne kadar Türkiye gibi ülkelerde nüfusun genç olması şehirleşmenin ve sanayileşmenin ye-terli düzeyde olmaması, işsizliğin yük-sek seyretmesi ve tarım kesiminin hala büyük halk kitlelerinin gelir kaynağı olması gibi dezavantajlar varsa da yine bu sorunlar vergi indirimlerinin de önerileri çerçevesinde ve ülkenin özel şartları dikkate alınarak öneriler getiri-lebilir.

Vergi tabanının genişletilmesi-nin diğer bir yolu da vergi kapsamın-da yer almayan mükelleflerin kapsam içerisine alınmasıdır. Örneğin tarım kesiminde vergilendirme fiilen stopa-ja indirgenmiştir. Zira 2,5 milyon çift-çi arasında sadece 6,000 adet gerçek usule tabi çiftçi vardır. Diğer bir kesim ise gayrimenkul geliri elde edenlerdir. Bu konu iki yönlü sorunu barındırır. Bir taraftan kira gelirlerinin vergilendiril-mesi, bir taraftan da emlak vergisidir. Her iki verginin de toplam vergiler içe-risindeki payı son derece düşüktür.

İşin esasında problemlerin çö-zümünde iki değişken vardır. Bunlar-dan birisi ülke ekonomisi ve piyasa ko-şullarına uygun, etkin işleyen yasal ve kurumsal yapı, diğeri ise “duyarlı insan” modelidir.

(5)

Uzun vadeli çözüm elbette sadece arza dayalı çözüm değildir. Uzun va-deli çözüm toplumsal sorumluluk sahibi, bilinçli insan modelinden ge-çer. Vergiye gönüllü uyum adı altında uygulanmaya çalışılan model günü-müzde “beşeri sermaye” ya da “sosyal sermaye” üzerinde yoğunlaşmaktadır. Vergi sistemimizin de kabul ettiği bu yaklaşım uzun dönemli olarak sonuç verecek bir projedir. Devlete ve toplu-ma karşı mes’uliyyet merkezli bir mis-yonun temsilcisi olan insan, kurumsal yapı vasıtasıyla toplumun ekonomik barışına odaklanmalıdır.

Menkul ya da gayrimenkul servetin ekonomiye katılmasını sağla-mak da son derece önemlidir. Özellikle menkul sermayenin (servetin) vergisel teşviklerle ekonomiye katılması müm-kündür. Amaç tasarrufların ekonomiye kazandırılmasıdır. Gayrimenkullerde vergi indirimi yerine vergilendirmeyi etkin hale getirmek buradaki sabit ser-mayenin ekonomiye katılmasına yar-dımcı olacaktır.

Türkiye’de üzerinden yeterince vergi alınmayan diğer bir “mali güç” göstergesi ise “servet” olarak ifade edi-len mal varlıklarıdır. Toplam vergi ge-lirleri içerisinde % 3 kadar payı olan bu vergilerin artırılmasına dönük politi-kalar izlenmelidir. Böylece servetin atıl olmasının önüne geçilir. Bu konudaki diğer bir önerimiz de servet vergileri içerisinde yer alan emlak vergisinin, ilgili emlakin bir aylık kira bedeline eşit olmasıdır. Mevcut uygulamada kira bedelinin beşte biri kadar emlak vergisi tahsil edilmektedir. Önerimiz doğrultusunda bir düzenleme yapıl-dığı takdirde belediyelere çok ciddi bir kaynak tahsisi sağlayacak ve belediye-lerin mali özerkliği daha da güçlenir.

Servet unsurlarının vergilendi-rilesi birkaç açıdan önem taşır. Anaya m.73/1 vergilerin mali güce göre alın-masını düzenlemektedir. Mali gücün ise 3 göstergesi vardır. Bunlardan bi-risi gelir, diğeri harcama ve üçüncüsü

de servettir. Türkiye’de gelirden alı-nan vergilerde ve tüketimden alıalı-nan vergilerde reform yapılmış olmasına rağmen servet üzerinden alınan vergi-lerde henüz bir reform yapılmamıştır. Halen servet vergilerinin önemli bir kesimini motorlu taşıtlar vergisi oluş-turmaktadır. Buradan alınan vergilerin hiç değilse gelişmiş ülkelerin seviyesi-ne yakınlaştırılması öseviyesi-nemlidir.

OECD gibi uluslararası kuruluş-lar ve araştırmacıkuruluş-lar tarafından yapılan gayrimenkul mallar üzerinden her yıl alınan vergilerin büyüme üzerinde en az etkiye sahip vergiler olarak öne çık-maktadır. Bu nedenle, büyüme odaklı bir vergi reformunun, vergi tabanının bir kısmının gelir vergilerinden bü-yümeyi daha az olumsuz yönde etki-leyen vergilere kaydırılması suretiyle gerçekleştirilebileceği düşünülmekte-dir.

Servetin vergilendirilmesi eko-nomi acısından son derece önemli-dir. Servet üzerinden alınan vergilerin OECD ülkeleri ortalaması % 5.6’dır. Türkiye’de bu oran OECD ülkelerinin yarısı seviyesindedir. Servet unsurla-rının vergilendirilmesi bir taraftan ta-sarrufların ekonomiye daha aktif katılı-mını sağlayacak, bir taraftan da servet unsurlarının vergilendirilmesi vergi

gelirlerinde artış sağlayacaktır. Zira servet pasif bir mali güç göstergesidir. Günümüzde ekonomi anlayışı fonların aktif bir şekilde ekonomiye katılmasını sağlamaktır.

Devletlerin ulaşmaya çalıştık-ları en önemli hedeflerden birisi de “ekonomik büyümeyi” sağlamaktır. Nihai amaç da ekonomik kalkınma-dır. Devletler, ekonomik kalkınmanın da anahtarı olan ekonomik büyümeyi sağlamak için çeşitli politikalar izlerler. Bunlardan birisi de vergi indirimleridir. Ekonomik kalkınmada tasarrufların yatırıma dönüştürülmesi son derece önemlidir. Ancak iç tasarruflar her za-man yeterli olamamaktadır. Bu yüzden devletler yerli yatırımları ülke içerisin-de yönlendirme yanında, yabancı doğ-rudan ve portföy yatırımlarına avantaj sağlayarak sıcak parayı ekonomiye çekme düşüncesiyle de vergilerde in-dirimi bir araç olarak kullanırlar. Bunlar da vergisel teşvikleri gerekli kılmakta-dır.

Devlete yüklenen fonksiyonla-rın artışına paralel olarak vergi oran-larının sürekli artırılması ya da yeni vergilerin ihdas edilmesi vergilerden optimal verimin alınmasını olumsuz etkilemiştir. Bu durumda devletler ya borçlanmışlar ya da para basma

(6)

yolunu tercih etmişlerdir. Bu politika uzun vadede devletleri iflasa kadar götüren etkiler meydana getirmekte-dir. Bir başka deyişle artan kamusal ih-tiyaçlar daima vergi oranlarını yüksel-terek veya yeni vergiler ihdas edilerek karşılanabilir olmaktan çıkmıştır.

Vergi indirimlerinin ekonomiyi teşvik ettiği bugün yaygınlıkla kabul edilen ve uygulanan bir görüştür. Ör-neğin hiç verginin olmadığı bir ekono-mide firmaların rekabet gücü son de-rece yüksek olur. Ancak günümüzde, bazı küçük petrol devletleri hariç, bu-nun örneği yoktur. Kamusal ihtiyaçlar vardır ve bu kamusal ihtiyaçları finanse etmenin en etkin yolu vergilerdir. Dev-let hem üretimden, hem tüketimden hem de servetten vergi almaktadır. Üretimden alınan vergilerin gerek ge-lir gerekse de kurumlar vergisi açısın-dan azaltılması firmalara rekabet gücü kazandırır. Tüketimden alınan vergile-rin azaltılması ise tüketimi teşvik eder. Bu politika, vergisel getiri sağlamakla birlikte cari açık gibi bir başka makroe-konomik sorunlara yol açabilir.

Özellikle kurumlar vergisindeki indirimler doğrudan yatırımları cazip hale getirirken, gelir vergilerindeki indirimler kullanılabilir fonların kişiler üzerinde kalmasını sağlar. Tasarruf ya da tüketim eğilimlerine göre bu gelir-ler ya yatırımlarda kullanılır ya da tüke-time yönlendirilir. Uzun vadeli politika-lar bu gelirleri yatırıma yönlendirmeyi teşvik etmelidir. Türkiye’de 2000’li yıl-larda gelir vergisinde üst oran %55’ten aşamalı olarak %35’e çekilmiş, kurum-lar vergisinde ise 1993 yılında %46 olan oran önce %30 (1999) daha sonra 2006 yılında da %20’ye indirilmiştir.

Sonuç

Elbette bu dönemde yaşanan vergi gelirleri artışlarında 2001 krizi sonrası ekonomide alınan olağanüstü tedbirlerin etkisi olmuştur. Sıkı mali disiplin nedeniyle bütçe açığını bin-de 6’ya (2005) kadar inmiş, borçlanma tehlike olmaktan çıkmıştır. Kurumsal

altyapı geliştirilmiş vergi-vatandaşlık numarasıyla mükelleflerin elektronik ortamda takibi etkinleştirilmiştir. Artık neredeyse bütün beyannameler elekt-ronik ortamda verilmek zorundadır. Bütün bu pozitif etkileri tek bir nedene (vergi indirimine) bağlamak şüphesiz doğru olmaz. Ancak geçen vergi indi-rimlerinin sonuçlardaki etkisi de göz ardı edilemez.

İyi planlanmış ve zamana yayıl-mış olan vergi indirimleri; genel vergi indirimi ya da teşvik amaçlı sektörel vergi indirimleri olsun uzun vadede büyüme üzerinde pozitif etki meyda-na getirecektir. Halen %15-35 arasın-daki gelir vergisi tarifesinin %10-25 arasına yine aşamalı olarak çekilme-si gereklidir. En azından beşer puan daha geriye çekilebilir. Geçmişteki iyileştirmeler önemli olmakla birlikte, henüz bu konuda bir irade ortaya kon-muş değildir. Zira mükellefler özellikle de %25’i (mevcut tarifede %27) geçen vergi yükleriyle karşı karşıya kaldık-larında zaten kurumsallaşmayı tercih etmektedirler. Bir başka deyişle %35 üzerinden vergi ödeyen mükellef sayı-sı son derece azdır.

Özellikle gelişmekte olan ül-kelerde reel yatırımların teşviki son derece önemlidir. Reel yatırımlar daha çok kurumlar vergisi ile ilgilidir. Ku-rumlar vergisinin oranının %20 ve tek oran olarak uygulanması pozitif bir durumdur. Vergi sistemimiz karın da-ğıtılmayıp sermayeye katılması halin-de stopaja tabi olmayacağı hükmünü de getirerek üretimi teşvik etmektedir. Yukarıda belirtildiği üzere bu dönem-de kurumlar vergisi hasılatında bu in-dirime rağmen oransal artış meydana gelmiştir.

Vergi sisteminde yatırımları et-kileyen vergilerin indirilmesi yanında tüketimden alınan vergilerin artırıl-ması da bir öneri olarak getirilmekte-dir. Bu düşünce aslında 1980’li yıllarda İngiltere’de uygulama alanı bulmuş ve Thatcher gelir vergisinin oranlarını azaltırken, tüketim vergilerinin oranla-rını artırmıştır. Ancak konu vergi ada-leti açısından sakıncalar doğurmakta-dır ve günümüzdeki tercih ve gelişmiş ülkelerdeki uygulama vergi sistemleri içerisinde geçmişe göre bir düşüş ya-şanmasına rağmen dolaysız vergilerin ağırlıklı olması yönündedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

7/6/2005 tarihli ve 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları ; Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce (11/09/2014) ödenmesi gerektiği hâlde ödenmemiş olan,

idari para cezasının % 25’i ile TEFE/ÜFE aylık oranı esas alınarak bu tutar üzerinden hesaplanacak tutarın yukarıda belirtilen şekilde ödenmesi halinde, idari para

Yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 10,13, yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 15,36 olarak gerçekleşti.. Mart ayına ilişkin öncü göstergeler gıda

Ağustos ayında toplam 4,5 milyar TL’lik iç borç servisine karşılık toplam 4,4 milyar TL’lik iç borçlanma yapılması programlanmaktadır. Eylül ayında toplam 13 milyar

ıron man 3 indir türkçe dublaj indir.mustafa küçük karaysar yolları mp3 indir.pes 2015 türkiye ligi yaması indir türkçe spiker.ziynet sali senin olsun tek mp3 indir.419932632384

Birin- ci kısım konuları; vergi hukukuna giriş, verginin tarafları, vergilendirme süreci, mükellefin ödevleri (vergi denetimi ve vergi hukukunda süreler konuları ile bir-

MADDE 13 - ( 1) Bu Karar uyarınca 6 ncı bölgede; büyük ölçekli yatırımlar, stratejik yatırımlar ve bölgesel teşvik uygulamaları kapsamında teşvik belgesine

Büyük ölçekli yatırımlar ile bölgesel teşvik uygulamaları kapsamında gerçekleştirilecek yatırımlarda, 5520 sayılı Kanunun 32/A maddesi çerçevesinde gelir veya