• Sonuç bulunamadı

Hayatta bulunanların ağzından:3:Yarhisar gemisi ile bir seyahatin hatırası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hayatta bulunanların ağzından:3:Yarhisar gemisi ile bir seyahatin hatırası"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hayatta bulunanların ağzından: 3

Yarhisar gemisi ile bir

seyahatin hâtırası..

Mahmut Şevket Paşa şöyle dedi: «Bir takım aşk

ve alâka romanları tercüme ederdim!,»

Mithat paşanın, M ahmut Şev­ ket paşayı — henüz küçük bir çocuk iken — Fransızca tedrisa­ tı çok kuvvetli olan bir Musevi mektebine yazdırdığını görmüş­ tük.

Mahmut Şevket paşa yabancı dil bilgisine — Mithat paşa gi­ bi — büyük ehemmiyet verirdi. İyi Alır anca bilirdi. Golz paşanın maiyetinde bulunduğu zaman­ larda pratiğini gayet ilerletmişti. 1886 senesinde Almanyada bulu­

nurken Almamasını büsbütün ilerletti. Çocukluğunda İstanbu- la geldikten sonra bir müddet okuduğu Musevî mektebinde, da­ ha sonra 1894 yılında da Fransa, da bulunduğu zaman Fransızca- sını ilerletti.

İlk gençliğinde âşıkane roman­ lar, aşk hikâyeleri tercüme eder­ di. Ve bunları meşhur tabi *Mih- ran efendi» ye götürür, bastırır­ dı. Mihran efendi de aşağı yuka­ rı o zam anlar henüz yeni yeni tâbiliğe başlamıştı. Üstelik bu genç zabitin tercüme ettiği eser­ ler — meselâ «Manon Lesko» gi­ bi — tutu y o r ve satılıyordu. Bu­ n u n için «Mihran efendi» epey zaman M ahmut Şevket paşanın tâbiliğini yapmıştır.

Bir çoklan M ahmut Şevket paşanın roman tercüme ettiğini hiç bilmez. Eski bir gazeteci ar­ kadaşım ız ise bunu bizzat Mah­ mut Şevket paşanın kendi ağ­ zından dinlemiştir.

S a d r â z a m H a k k ı p a ş a da

ro m a n te r c ü m e e d iy o r ..

Arkadaşımız bunu şöyle anla­ tıyor:

— M ahmut Şevket paşa ile bir- hkce; gazetecilik. dolayısiîe, kısa, bjr seyahat yapmıştım. İzmitte askerî aba kumaşlar çıkaran bir fabrika vardı. Abdülhamit zama­ nında kurulan bu fabrika o za­ m ana kadar gayet eski bir takım makinelerle çalışıyordu. Fabrika, sonra su kuvvetinden de istifade edilerek daha yeni bir şekle so­ kulmuştu. İşte M ahmut Şevket paşa bu yeniliği görmek için İz­ m it’e gitmişti. Ben de gazeteci olarak bu seyahate iştirak et­ miştim.

Fabrikayı gezdik. B urada ga­ yet ihtiyar bir amele gördük. Fabrikanın kurulduğu günden beri çalışıyordu. Artık gözleri de iyi görmüyordu. Fakat yine el yordamile işini yapmağa çalışı­ yordu. Mahmut Şevket paşa bu ihtiyar amele ile konuştu. Bir aralık çantasını çıkardı. Ona bir altın lira verdi. Daha sonra ye­ mek yenildi. Yemekten sonra bir boy daha fabrika gezildi. Nihayet İstanbula dönülmesine karar ve­ rildi. Ben gelirken trenle gelmiş­ tim. Mahmut Şevket paşa Yarhi. sar adındaki harb gemisile gel­ mişti. Yine onunla dönecekti. Yarhisar'ın arka tarafına kol­ tuklar konulmuştu. Mahmut Şevket pasa bunlardan birine oturdu. Biz de öteki iskemlelere yerleştik.

Mahmut Şevket paşa bir ara­ lık bana:

k hm ut Şevket paşa Arap kıyafetinde

— Mihran efendiye selâm söy­ leyiniz..

demeği de unutmadı...»

Z iy a f e t le r d e e n n e fis

y e m e k le r e e l sü rm e y en

d a v e tli..

M ahmut Şevket paşa resmî vaziyeti dolayısile bir çok davet­ lere çağırılırdı. Bunlardan pek azma giderdi. Gittiklerinde de gayet az yiyip içmesile m eşhur­ du. İçmekten maksadımız sadece sudur. Zira M ahmut Şevket pa­ şa sudan ve bilhassa maden

su-yundan başka bir şey içmezdi. Daima midesinden şikâyetçiydi. Bu itibarla en mükellef ziyafet­ lerde bile hiç bir şeye elini do- kundurmazdı. Mahallebl, haşlan­ mış beyaz et ve bazan pirzola gi­ bi gayet m ahdut bir kaç şey yer, yemekte daima maden suyu içer­ di. Bunun için ziyafet sofrası ne kadar mükellef olursa olsun M ahm ut Şevket paşayı rejim perhizinden kıl kadar geri dön- düremezdi.

Şoförlerinden biri şunu anla­ tıyor:

— Sefaretlerde bir ziyafete fi­ lân gittiği zaman hiç şaşmıyan bir âdeti vardı. Meselâ otomobi. lini gittiği sefaretin önüne ya­ n aştır tır. Hemen çantasını çı­ karır ve her zaman bir çil lira uzatır, sonra şu tembihte bulu­ nur:

— Al bu altım... Ben tam saa t alafranga ikide çıkacağım. O saa­ te ' 'd a r izinlisin. Git ye, iç, si- ea bir yerde otur.. Saat iki olun­ ca gel ve beni al!„

Biz de daim a böyle yapardık. En son' olarak İtalyan sefaretine davetliydik ki bir kaç saat sonra Trablus harbinin patlak verdiği­ ni işittik. İlk defa paşayı büyük bir sinirlilik içinde gördüm.

Gece yarısından sonra sabaha karşı otomobili çıkarttı. B indi Saraya geldiğimiz zaman şafak söküyordu.

Paşayı sinirinden âdeta hasta eden şey bir gece evvelki ziyafete gitmesiydi...»

H. F. Es

— Mihran efendile (eski Sabah gazetesinin sahibi) çok eskiden tanışırım... dedi. Sonra şunları ilâve etti:

— Kendisi benim tâbiim idi. O zamanlar bir takım aşk ve alâ­ ka romanları tercüme ederdim. Ve Mihran efendiye götürürdüm. O da tabederdi.

M ahmut Şevket paşa sözleri­ nin burasına gelince yanındaki zevata dönerek:

— Ne kaybedilmiş zamanlar değil mi efendim?,,

Diye sordu. Ve devam etti: — Mamafih Mihran efendiye tercüme edilmiş roman müsved­ deleri götüren yalnız ben değil- |dim... Benimle beraber Hakkı pa­ lsa da [Sadrâzam Hakkı paşa] ! vîne bu tarzda tercümeler yapıp

Mihran efendiye götürürdü. Mih­ ran efendi onun da tabiiydi.,. Yarhisar gemisi İstanbula yak­ laştığı zaman * M ahmut Şevket

paşa:

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ancak kendisinin böyle bir dâvayı, tekmil unsurlariyle kavrayabilmesine yetecek kadar garp kültürü yoktu ve yaptığı şey - biraz da zamanının zaruretleriyle -

Suriyeli sığınmacıların ve mültecilerin sorunlarının sadece ulusal ve uluslararası politikanın bir konusu olarak değerlendiriliyor oluşu, ülkelerin yabancı halklarla

Horner sendromuna yol açan çeşitli sinir paralizileri vagal schwannomlar ile servikal sempatiklerden köken alan schwannomların ayırıcı tanısında yardımcı olabilir, ancak

Birincisi, ulusal egemenliğin kabulü ve bu çıkış nok­ tasından cumhuriyete varış, yani siyasal devrim; İkincisi, yeni yasalarla yönetimde eski teokratik re­ jim yerine

Serbest kıyafet uygulamasına ilişkin görüşleri arasında "tek tip kıyafet velileri, sürekli yeni kıyafet almak zorunluluğundan kurtarıyor" diyen velilerin lehine

bahsedelim: 1) Sadrazam Ahmed Cevat Paşa Kütüphanesi Padişah II.Abdülhamid dönemi sadrazamlarından Ahmed Cevat paşa (1850- 1900)’ın BabIali’deki Hazi- ne-i

After Sultan Abdulaziz was remowed from the Çırağan Palace; and after Sultan Abdülhamit started to inhabit the Yıldız Palace and add new pavilions to it, the Malta Pavilion and

The level of blood uric acid of participants was enhanced by high purine food and the participants were randomly distributed into five groups, regular diet without Chlorella