«
Ülküsü Açık - Görüşü Aydın - Yolu Belli
AYLI K M İ L L İ Y E T Ç İ D E R G İ
' ■Lütfi OGUZCAN
Ü, Yaşar OGUZCAN
Rauf ERDİL
Nimet TUFAN
R. Cevat ULUNAY
Adile AYDA
Fethi ZABSIZ
A. Hamdi ENGİNSOY
Ratip KARAŞAHİN
Erdal İLTER
Tevfik COŞKUN
Dürdane YEŞİL
Büyük kaybımız Lütfi OGUZCAN
D ün nasılsan bugün yine öy lesin Gene gerçeklerde, gönüllerdesin
TT- ¿¿t
I
*
Bu Ayın Y a zısı
P R O T O K O L D U V A R I
— Lûtfi O ğuzcan —
Bu konularda, bu dergide, bundan öncede birkaç yazı daha yazmıştım. Derginin değişmediği belli, konularda da bir değişiklik olmadığı bir gerçektir.
Türkiye Kuvayi Milliye Mücahit ve Gazileri Derneği, Genel Merkezi Adana'da ol mak üzere 5 Mart 1951 de kurulduğuna göre 25. kuruluş yılını tamamlamış bulunu yor. Bizden sonra askerî menşeli başka dernekler de kuruldu. Muharip Gaziler, Emin- su'lar, Emekli Assubaylar gibi. Bu derneklerin (kamu yararına çalışır) dernekler arasına alınıp alınmadığını bilmiyoruz. Ama, üçünün de (Devlet Protokolü) nde adları ve yer leri vardır. Fakat bunlardan çok daha önce kurulan ve 1953 den beri (Kamu yararına çalışır) vasfını koruyan (Türkiye Kuvayi Milliye Mücahit ve Gazileri Derneği) nin bu protokolde adı ve yeri yoktur.
Devlet protokolünde adı olmuş veya olmamış ne çıkar ? demeyiniz. Bu protokolde adımızın bulunmayışının acısını yıllardır biz çekeriz. Birçok bayramlarda protokolde adı olan derneklerin adları sıralanır, biz boynu.bükük bekleriz. Ya Muharip Gaziler, yahut Türkiye Muharipler deyince çaresiz biz de katılırız. Bazen kabul töreninin sonu na kadar beklediğimiz de olur. Bütün protokol mensupları kutlamayı kabul eden zatın huzuruna girer, çıkar; biz kapı eşiğinde, göğüslerimizde madalyalarımız açıkta kalırız.
Bazı yerlerde idare amirleri, kendi yetkilerine dayanarak veya şahsi insiyatiflerile bize değer ve yer verirler, kaderimizi yüceltirler. Bu idare amirlerine candan, yütekten şükranlarımızı sunarız. Amma, biz idare amirlerinin yetki veya insiyatif ile değil yasa yo lu ile (Devlet Protokolü) ne girmek isteriz. Kuvayi Milliyeciler olarak Kuvayi Milliye Mücahitlerini ye İstiklâl Savaşı gazilerini temsil eden bir dernek olarak bunu bir (HAK) gibi görüyor ve iştiyoruz.
Bilmiyenler varsa hatırlatmakta fayda görülüz ; 66 sayılı istiklâl Madalyası kanu nunun 10. maddesi şöyledir : "işbu madalya eshabına bilumum memurini mülkiye ve askeriye, zabıta vezaire tarafından hürmeti mahsusada bulunulacaktır.,, Demek ki bu isteğimiz aynı zamanda yasal bir haktır da...
Bilindiği gibi, Birinci Cihan Savaşı sonunda yurdumuzun birçok yerleri düşmanlar lar tarafından işgal edilmişti. Kurtuluş günleri bu yerlerde bir (Bayram) olarak kutlanır. Özel bir anlam taşıyan bu bayramların proğramlarını o yellerin belediyeleri düzenler. Katılanların bayramlarını ise oranın Mülkiye Amiri, Garnizon Komutanı ve Belediye Baş- kanları kutlar. Yalnız bunun Türkiye'de bir istisnası var : Mersin... Mersin’de bu kut lamaya Kuvayi Milliye Derneği Başkanı da katılır ve proğrama da böylece konur. Bu yıllardanberi böyledir. Diğer il, ilçe ve bucaklarda buna, gerçekten önemli olduğu halde önem verilmez ; niçin ?
Kanaatimizce, Kuvayi Milliye Derneği başkanının kutlamaya katılması bayramın mâna ve mahiyetini bir kat daha yüceltir. Bu da Vali, Kaymakam veya Belediye baş- kanlarının takdirine bırakılmamalı, yasal bir hak olarak tanınmalıdır.
Saygılarımızla (Evliyayi Umur) un dikkati nazarlarına sunarız.
NOT : Lütfi Oğuzcan'ın ölümünden önce kaleme aldığı bu başyazı Kuru cusu bulunduğu Dergimize son armağanı ve okuyucularına son seslenişidir.
B a b a d a n O ğ u l a
G ü lersen gönlüm de çiçek le r açar
S e v g iy le g etird ik dünyaya seni
İnsanlar şü p h e siz ü m itle yaşar
Tanrı o üm ide bağlaya seni,
G erçekten olm adık para düşkünü
Cihânın bir pula sa ttık köşkünü
Y aktıksak kalbinde sanat aşkını
Y ü ce ltm e k istedik dehâya seni
Sen dönm e yolundan ça tılsın kaşlar
Ey oğul aldırm a yarılsın başlar
K a ç yıld ır dört yana attığ ın ta şlar
Getirdi E şre f’le hizaya seni.
Bak! Dünya ne güzel bu sitem niye
Ettim ben adım ı sana hediye
M utluyum ey oğul babanım diye
Çarptırm a hicvinle cezaya beni.
Lütfi OĞUZCAN
Y A Z M A K DA BAN A D Ü ŞTÜ
Gayrı hiç bir şeyin tadi kalmadı, Arı bir yana, bal bir yana düştü. Bekledik yıllarca meyva olmadı Ağaç bir yana dal bir yana düştü.
Kesildi sesimiz, soluklarımız, Yoklukla büyüdü çocuklarımız Ham bir hayal imiş umduklarımız Mâzi bir yana, hâl bir yana düştü. Yolcusuyuz bir insafsız hancının
Sebebi nedir ki bize hıncının? Dedikleri çıkmıyacak falcının;
Fincan bir yana, fal bir yana düştü.
Doğru isen mükâfatın kovulmak, iyi isen nasibindir sağılmak.
Ummandayız, işten değil boğulmak Simit bir yana, sal bir yana düştü. Kaç yüz sene sonra kalktık finişe,
Kim ayak uydurur şu kör gidişe? Atlar bile isyan etti bu işe;
Eyer bir yana, nal bir yana düştü.
Lütti Oğ u z c a n ’ ın Ardı ndan
R auf E R D İ L
Genel Sek reter
Çukurova, sinesinde y e tiştird iği kıymetli bir evlâdını, T ürkiye K u v a y i Milliye Mücahit ve Gazileri Derneği, ku rucu su ve Genel Başkanını, İnsanlık; İnsancıl d ü şüncelerle dolu bir uzvunu kayb etti.
Yaradılışın en doğal kan u n u olan ölüm, L ü t fi Oğuzcan ağabeyimizi de söküp aldı aram ızdan. Sevgilileri kayb ederek m atem tu tm a k ve mersiye y az m ak en b ü yü k bahıtsızlık.
K im derdi ki, şak a gibi gözlerini h ay ata yu m an Genel B a ş k a n L ü tfi Oğuzcan ın ark a sın d a n da ağlıyecağız. Ne diyebiliriz, B ekanın sonrasızlığı içinde hepimiz fâni değilmiyiz?..
1315 yılında T a r s u s ’da doğan L ü tfi Oğuzcan’ın babası T a r s u s ’un tanınmış a- ilelelerinden Hacı A bdu lk adir B e d e v i’ dir. İlk ve orta öğrenimini T arsu s ve Ada- na’da tam am lıy an Oğuzcan, Genç y aşta T ürko cakların da çalışmış, milli m ü cad e le de Çukurova k u rtuluşun da görev almıştır. Bilâhare 2. İnönü, S ak a r y a ve büyük taarruz sav aşların a yedek su bay olarak katılm ış, yaralan arak gazilik mertebesine erişmiştir. Cumhuriyetten sonra Şıh Sait isyanına k a td m ış, 2. D ünya sav aşı sıra sında da Eskişehir Mıntıka kom utanlığı emir subaylığında bu lu n m u ştu r.
T arsus, Mersin ve E şkişehir’ de Borsa Um um i K âtipliği ile Mersin Lim an Ş ir keti U m um i Kâtipliklerinde görev yapm ış A dana, T arsu s ve Metsin Belediye
B aşk an Muavinliklerinde bu lu narak buradan emekli olm uştur.
E s k i bir gazeteci olarak V a k it gazetesinde çalışarak m ahalli gazetelerde m a kaleler yazdı. Eskişehir’ de T ü rke doğru, Adaııa’ da Seyhan ve Mersin’ de de Akde niz gazetelerini çıkardı. Son olarak 15 yıl aralıksız yönettiği K u v ay i Milliye der gisini çık arm akla meşguldü. Çok okur, çok yazardı Geniş bir kültüre sahip olup hoş sohbetti. P a ra y a önem verm eyen, yu rtsever ve A tatü rkçü bir karakten y a p ı sına sahipti.
Çıplak doğan insanların gene çıplak vü cutlarına toprağın amansız özlemi v ar dır. B u , değişmez yasadır. O’nun maddi varlığını bü yü k bir üzüntü ile k ara t o p rağın bağrına terkederken, m anevî varlığım u ruhlarda, k afalard a ve gönüllerde yaşay acağın ı düşünerek teselli bulm aktayız.
M aya ölür çanı kalır
A t ölür nalı kalır
Bu bir fâni dünyadır ki
Y iğ it ölür ünü kalır..
L ü tfi Oğuzcan’ın da eserleri, yurtseverliği ve m ütevazı y aşan tısı gelecek k u şak lara örnek bir insan olarak aktarılacaktır.
Geride bıraktığı evlâtlarına, eş ve ak rabaların a, yakın ark ad aşların a baş s a ğ lığı diler hatırası önünde saygı ve tazimle eğilirim.
5 W W Z Î: »I W W 2 i 5 S S 2
\
B A B A M I N S A Ğ D I C I
S & T B K r
îtesgsszMCffi^îîesî;
gE ^Igg^H Sg& iiB SJtggsgLütfi O ğuzcan'a
O lm asa ne olur üzüm bağların,
Y a şa ta ca k bir lokma ekm eğin varya..
Hevenk hevenk muz dalların olm asın.
Her an çağıldayan kalem in varya...
O lm asa ne olur portakalların.
Boşa g itm em iş bir ömrün varya...
Yokluk dünyana neden y a n a rsın ?
Adını sürdürecek, hâzinen varya...
O lsa ne olurdu ekinlerin, tarlaların,
O lanlar gibi sen de tepeden bakacaktın
M utluluğu yeter sana
Ö lm iyecek M ü cah itlik adın varya...
Merain : 1 7 / 1 1 / 1 9 ^N im et T U F A N
N O T : Sekiz yıl önce kaleme alm an bu duygulu şiir bir teaadüf eseri elimize geç ti. Sanki bu günler için yazılmış, N im et T u fa n ’ı tebrik ederiz.
Lûtfi O ğuzcan'dan bir dem et
B u l u n m u ş S a h i f e l e r
H azırlayan : Dürdane Y e şil
B u lu n m u ş sahifeler’in (Merhumlar ve Gerçekler) bölüm ünün 8, dizisini (On- beşli) teşkil ediyor L ü t fi Oğuzcan, çok önem verdiği bu kısa dizinin öyküsünü şöyle anlattı :“ B u şiirin değil, gerçek öyküsünün 60 yılın ötesinde kalan acı bir anısı var. O günden bugüne yani 19L6 dan 1976 y a kad ar söylene gelen bir halk tü rk ü sü vardır; hepimiz bilir, zam an zam an da radyolarım ızdan dinleriz :
Hey Onbeşli Onbeşli
Tokat yollan taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı
E v e t, b u T o k a t tü rk ü sü n ü hepimiz bilir, duyarız; am a, niçin söylendiği h a k kında hemen hemen çoğumuaun bir bilgisi y o k tu r. A çıklayayım :
B u tü rküdeki (Onbeşli) den m ak sat 1315 (1899) doğum lu olanlardır.
1914 de dünyayı dört yıl süre ile kasıp k av u ran Birinci Cihan S av aşı y u r d u muzu da sarmış, Alm anların safında yer alan Osmanlı îm p e ra to rlu ğu Galiçyadan K a fk a s la r a , I lo m an y ad an Filistin v,e S ü v e y ş kanalına k a d a r birçok cephelerde s a v a ş m a k zorunda kalmıştı.
B u arada, karşım ızdaki düşm anlar (İngiltere, Fran sa, İta ly a ) boğazları a şm a k suretile Istanbulu z a p te tm e k ve Alman ordularının tazyiki altında bulunan Rus- y a y a bu yoldan yardım sağlam ak hevesine kapılm ışlardı.
Çanakkale Sav aşları tarihimizin en şanlı fa k a t o nisbette çok T ürk kanının dök üldüğü bir s av aş olmuş, K a h ram an ordumuz sonunda düşm anların boğazları aşm a k um u dunu kursaklarında bırakmış, onları yenmiş ve denize dök m üştü.
Bu, Ç anakkale savaşının hepimizce bilinen bir yanıdır, bu savaşın herkes t a rafından istenildiği k a d a r bilinmiyen fa k a t gerçek olan bir yönü daha vardır. Üç- yüzbin T ürkü n İstan b u l yolunu k a p a m a k ve lm pe ratorlu ğu m u zu k u rtarm ak için seve seve kanını d ök tü ğü 20— 40 arası genç bir nesil bu s a v a ş ta kemen hemen tam am en harcanmıştı. Onlular, Onbirliler, Onikililer, Onüç, Ondörtlüler...
B ilhassa Çanakkalenin erittiği aydın T ü rk gençliğinin, T ü r k subayının orduda boşalan yerlerini d o ldurm ak lâzım geliyordu, iş t e bunun içindir ki, 15 tilerin ye dek subaylığa hazırlanacakları 1916 da, kalan ları da bu savaşın sonlarına doğru silâh altına alınmışlardır.
Onun için bu tü rküye (Benim çağdaşlarım ın tü rküsü) diyebilirim.
Ben de Onbeşliyim. Beni de 1916 da, ders yılı başlarında okuldan almışlar ve Istan b ulun Anadolu yakasın dak i (İh tiy a t Zabitleri Talim gâhı) na yollam ışlar dı. 17 yaşında idim. Ama, silâhımın dipçiği to p u ğu m a değmekle beraber çakı gibi bir su bay adayı olmuş, T alim gâhı pekiyi derece ile bitirerek Pendikte bulunan (İh tiy at K ü ç ü k Zabit Namzetleri) alayına öğretm en olarak ayrılm ıştım .
B u talim gah a gönderilen 15 lilerin, dünyanın hiç bir yerinde görülm em iş olan bir öyküleri daha vardır : İçimizden cılız olanları seçmişler, k o m u t verirken (y a rım adım ileri m arş marş!..) dediği yani askerlikte (Marş!) olamıyacağını iddia ve k a b u l etm iş olm asından ötürü (Marş m arş M ustafa bey) denilen bir zatın k u m an d asın d a, 'Yakacık'ta bir (N eşvünem a - gelişip büyüm e) ta b u ru kurm uşlar, sav aşın sonuna k a d a r bu ta b u r d a yetişen subayları cepheye göndermemişlerdi.
İşte, biz onbeşliler kızların son um u du olduğum uz için, bizleri de silâh a lt ı na aldık ların da duy gu lu T o k a t kızları bu tü rk ü y ü y ak m ışlar. Ben bu diziyi 1964 de yazm ışım . D ü n y a d a hemen tek başım ıza bırakıldığımız K ıbrıs davam ızın en hüzünlü bir gününde yazmış olacağım.
O N B E Ş L İ
Hey orıbeşli, onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı...
Tokat’ı duyarım
Meyvesi kadar yiğidi bol bir yurt parçası
Onbeşliler yaşıyor şimdi altmış beş yaşı
Amma, halâ dillerde bu türkü
Halâ kızların gözü yaşlı
Tanrım! Türkün çilesi dolmadı mı?
Rahmet kapıların Kapandı mı?
Tanrım Türkü koru, Türkü koru!..
O nbeşli’ye yeni k u şak lara örnek olsun diye çok yer verdik. Şim di d evam e- delim. B u bölüm ün 9. dizisi (Fazilet) başlığını taşıyor.
F A Z İ L E T
Komşu kızının adı da Fazilet
Amma kendisi bütün bir mahalleye dert
Alınır satılır bir metah değil ki
Ekilir, biçilir bir mal da değil
On kuruşluk alıp bir saksıya dikesin
işte : (Fazilet) budur d iyesi n
Bazen bir maske, bazen de gerçek
Fazilet, Fazilet...
Ek babam ek...
Mersin s 17/4/1962
(Mefhumlar ve gerçekler) bölüm ünün 10, dizisi N am u s’ a ayrılmış. L ü tfi 0 - ğuzcan şöyle diyor :
“ — Bizde (N am us) te lakkisi çok çeşitli yorum lara yol açmış. D ah a açık bir deyimle herkesin bir (nam us anlayışı) var. ö r n e ğ i n : bir karaborsacının, bir v u r guncunun nam u s telakkisi ile günlük kazancı ile geçinen, bir yeyip bin şükreden bir v atan d aşın n am u s telakkisi birbirine uym uyor. V urguncu, bire aldığını bine satm anın, kaçakçı devletten vergi kaçırmanın bir (n am ussuzluk) olduğunu san m ı yor. V atan d aşı soym ak tan , p iy asad a darlık y a ra tm ad a n , devlet k asasın dan para
Hele kadınlarım ız için n am u s telakkisini çok dar tu tm u şu z Erkeği, dilediğini işlemekte özgür bırakırken, kadınlarımızı çok dar bir çerçeve içinde kısıtlamışız. Gerçi bu k ısıtlam a (kadın özgürlüğü) ne doğru gitm ekte ise de bir çoklarımızın görüşü h alâ O rtaçağın ötesinde kalıyor.
Y anlış anlaşılm asın, ben kadınlarım ızı cinsel y a ş a m d a başıboş bırakalım gibi bir ters görüşte değilim. A m m a, geleneklerimize sadık k a lm a k şartiyle kadınları- zı daha özgür yetiştirm e taraflısıyım . Hele onların en b asit suçlarla b ü tü n y a ş a m larını zehretmeyi ve zehredenleri de aslâ a f etmem. B u kısa ve ibretli dizi, b asit bir gösteriş uğru n a b a b a evinden atılan , hiç bir tu tu n a c a k dalı olmıyan, şimdi ne olduğunu, yaşam ını nasıl s ü rd ü rd ü ğü n ü bilm ediğim bir kız için yazılm ıştı; H a lâ acırım.,,
N A M U S
Namus’un hududu ne kadar da darmış
Bir püflük ömrü varmış
Kırıldı bir kâse gibi
Bir gence yan gözle baktı diye :
Adı çıktı KAHBE’ye!..
Mersin : 19/6/1965
B u bölüm ün 11. dizisi ( K I B R I S ) adım taşıyor. L ü tfi Oğuzcan b u dizinin ö y k ü sü n ü de şöyle an lattı :
“ — K ıbrıs davasının hızlandığı 1963 lcrde biz de kendi ölçümüzde bir (B ağ ış K am pan y ası) açmış ve bazı varlıklı v a tan d a şla ra baş vu rm u ştu k . H ali - v a k ti çok yerinde, fa k a t bu gibi d av a la ra bigâne bir v atan d aşın yaptığım ız m ü racaatı n a sıl karşıladığını an la tm a k için bu diziyi yazm ıştım .
K I B R I S dâvasının millî şuur haline geldiği, getirildiği şu günlerde halâ b ö y le düşünenler varm ı? Sanm ıyo ru m ,,,
K I B R I S