A
¡
5
?
77-5/%m>
TÜRKİYE ŞİMDİ '
DÖNEMİNİ YAŞIY
BA VE KARNAVAL
Bundan bir yıl kadar önce, Türk edebiyatının büyük ustası Adalet Ağaoğlu, sadece
edebiyatta değil, yaşamın içinde de öncü olduğunu büyük bir tevazu ile bize anımsattı.
Tüm kitaplarını, sahip olduğu arşivini Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesine bağışladı.
Bu kadarla da kalmadı. Başka bir ilki gerçekleştirerek, hem kendi, hem de anlamı büyük
bir jest yaptı: kendisinden sonra tüm kitaplarının yeni baskılarından elde edilecek
geliri ve telif haklarının ilerideki tüm getirisini Boğaziçi Üniversitesi Vakfı'na bıraktı.
Bu hareket, sadece Vakfın gelirlerine ilişkin bir mutlu kazanç değildi elbet.
Çünkü ülkemizde böylesi duyarlılıklar henüz emekleme sürecinde.
Ve yeni halkaların eklenmesi için örnek olacak adımlar çok önemli.
MELTEM GÜRLER - METİN GÖKSEL
FOTOĞRAFLAR: YELDA BALER
Adalet Ağaoğlu ile çok sıcak bir İstanbul cumasının hafiften serinlemeye başlayan akşam üzerinde Burç Bahçe’de yaptığımız söyleşi, bizim içimizdeki minnet duygularıyla başladı. Ama kar şımızdaki nezaket dolu hanımefendi, bu davranışını çok doğal karşıladığından olsa gerek, konunun teşekkür ve rica kısımları nı çoktan geçmişti ve O ’nun için önemli olan artık bu davranı şın yüceltilmesinden çok bundan sonra ne yapılacağıydı.
“Bu konu kurumsal olarak ele alınmalı; çok zaman ya zarların ardından kalanlar, aile fertleri için uğraşılması ve içinden çıkılması zo r işler olarak hem bu insanları zorluyor, hem de yapılması gerekenler olması gerektiği gibi olmuyor. Oysa edebiyattan gelenin edebiyata gitmesi, sanattan gele nin sanata dönmesi için bunun takip edilmesi, doğru eller de doğru şekillenmesi gerekiyor. Ben böyle düşündüğüm için bu bağışı yaptım. Niye Boğaziçi Üniversitesi diye sordu lar. Aslında başka bir üniversite de olabilirdi. Kurumsal an lamda amaca sahip çıkmayı başarabileceğine inandığım ve buradan elde edilebileceklerin de bu köklü kuruma faydalı olmasını istediğim için bu seçimi yaptım. Türk D ili ve Edebi yatı Bölüm ü’nün, aynı zamanda Mütercim Tercümanlık Bö- lüm ü’nün bulunmasının da tabii önemli rolü var. Kitapla rım ın dünyayla tanışmasını, henüz çevrilmeyen kitapları mın doğru çevirilerle dünya okuruyla buluşmasını da elbet te istiyorum. Bu iki bölümün birlikte böyle bir işi başarabil
en en
Bazen cümleler buluyorum
kafamın içinde, nereden
geldiğini, oraya nasıl
girdiğini hiç bilemediğim.
Ben mi yaratmış oluyorum
onları yoksa bir yerden mi
giriyor ve kalıyor içeride.
İşte böyle cümleler vardır
benim romanlarımda, italik
olarak yazarım onları belki
benim değildir diye...
m elerini diliyorum. Benden sonra kalan her şeyin kurumsal biçimde ele alınmasını, bilimsel olarak değerlendirilmesini ve kullanılmasını temenni ediyorum. Yurtdışına açılırken kişisel tanışıklıklar değil, doğru tanıtımlar ve kurumsal kon- taktlar devrede olmalı. Ben geldim, gidiyorum. Ama Adalet Ağaoğlu’nun devamlılığının benim dışımda sağlanması ge
rekli. ”
Bu konuda üzerimize düşenlerin teşekkür etmekten çok da ha fazlası olduğunu kavramıştık. Evet Vakıf a yapılan bu anlam lı bağışın, gerçekten karşılığını bulabilmesi ve yeterince faydalı olabilmesi için bize düşen görevler vardı. Edebiyat Bölümü’nün
Sonrasında da diğerleri. Kendiliğinden gelişen arayışlarım oldu. Klasik edebiyat zaten benimleydi ama mesela Ruh Üşümesinde post modem bir deneme yaptım, post modern olduğunu bilmeden. Bu romanım yayınlandığında “çok sat mak için erotik roman yazdı”dediler, “kırkından sonra az- d ı”dediler. Ben de “az söylemişler, altmışından sonra azdı, demelilerdi” dedim. Eleştirilere biraz gülerek bakabilmek la zım. Tabuları yıkarken herşeyin güllük gülistanlık olması mümkün değil. Ama bugün gelinen noktada o tabu yıkıcıla rı unutmamak gerekiyor. Acaba o tabular yıkıla yıkıla ge- linmeseydi, bugün bugün olur muydu sormak gerekiyor. ”
Tarihin kırılma noktalarında yazılanların kalıcılığı
vardır. Bundandır Shakespeare'in, Flaubert'in,
Cervantes'in bunca uzun kalıcılığı. 0 noktaları
doğru kavramaktan ve yansıtmaktan gelir güçleri.
Türkiye de şimdi bir “veba ve karnaval" dönemini
yaşıyor. Doğru anlamak ve iyi aktarabilmek gerek
bu yeni kırılma noktasını bu toprakların tarihinin.
böyle bir sahiplenmeyi büyük bir onurla kabul etmesi zaten çok doğaldı. Onların yönlendirmesi ile de çeviri süreci başlatılabilir di ve ileride edebiyatımızın değerleri yanısıra Adalet Ağaoğ- lu’nu da evrensel planda Boğaziçi Üniversitesi kurum olarak temsil edebilir ve bu önemli bir başlangıç olabilirdi. Bütün bun ları henüz düşünememiştik galiba; çünkü bağışın üzerinden bir yıla yakın süre geçmişti ama biz daha harekete geçememiştik. Adalet Hamm bu konuda bizim inceliğimizin etkili olduğunu ve sanki “ölmeden mirasa konmak” gibi bir duygudan dolayı uzak durduğumuzu düşünüyor. Ama biz o gün orada gördük ki, bu çabalan ve sağlıklı bir sürecin başladığım görmesi O ’nu çok mutlu edecek. Bazen bazı hassasiyetler amacma uygun düşme yebiliyor. Şimdi bu konuda görev sırası kesinlikle bizde.Adalet Ağaoğlu öyle doğal ve hoş sohbet bir insan ki, onun la konuşurken bazen O ’nun çağımız edebiyat ustalanndan biri olduğunu unutuyorsunuz. Sadece konuşulan konular ve dinle diklerimiz bize kiminle olduğumuzu anımsatıyor.
“ Tiyatro oyunları yazmanın bana yetmediğini düşün
düğümde ilk rom anım ı yazdım. “Ölmeye Yatmak” ilk ro mandı. Hem de öyle önce öyküler falan yazmadan geldi.
Edebiyat dünyasında alışageldik bir terim olarak kullanılan “kadın yazar” nitelemesi ise onun muzip bir yüz ifadesiyle “er kek yazari’lan mercek altına almasına neden oluyor:
“Ben bu kadın yazar nitelemesinden kaçmıyorum aslın da. Fakat kadın haklarını savunduklarını sanarak bu teri m i kullananlar 8 Martlarda bizi hatırlıyor. Bunun yerine “erkek y a za rla rın eserlerinde kadına bakışın sorgulanması gerekiyor. Böylece kadınlara çok büyük bir iyilik yapılmış olur. Çünkü genelde “erkek y a z a rla r kadınları yazarken, kullanılan mal gibi ele alırlar. ”
Soruyoruz Adalet Ağaoğlu’na, hani adet olduğu üzere, siz “kimden etkilendiniz ve sizi kim itti edebiyatın içine” diye.
“Benim öyle edebiyat aşiretim falan hiç olmadı. Tiyatro oyunları yazarken Muhsin ErtuğruTun teşvik ettiğini söyle yebilirim. Oyun yazarlığından romana geçerken en yakı-
nımdakilerin bile çok fazla teşvik ettiğini söyleyemem. Ama Cumhuriyet ideolojisini ameliyat masasına yatırma işini sahnede halledemedim. Romana geçince eleştirmenlerin des teğini alamadım. Beni gerçekten okurum var etti. O yıllarda çıkan rom anlar sanırım okur tarafından daha yakından
ta-«o
r-kip ediliyor ve karşılığım buluyordu. Böylelikle ben bu des tekle var oldum. Yazarlığımı galiba çok boyutlu yaşantım şekillendirdi. Ben aynı zamanlar içinde hem köyü biliyor, tanıyor, koyunlar kuzularla oynuyor, hem de İstanbul’daki yaşantının içinde olabiliyordum. Bu da bakış açımı çeşitlen
dirdi. Safiyane bir tarafım da oldu hep; içimden geldiği gibi, hissettiğim gibi kendimi anlatabilmemi sağlayan. Bugün toplum, alışkanlıklar, mesajlar öyle boyutlarda ki, acaba bunların etkisiyle o eski saf tarafım bozulmuş mudur diye yazmaya korkar oldum. Ortamın beni belirlemesinden korkmaya başladım. Tüketim toplumu insandaki saflığı da yok ediyor. Halbuki bu yaştan sonra artık ben oldum deme liyim ama işte böyle bir endişe de taşıyorum. Genç yazarla rın işini de bu yüzden z o r buluyorum. “
Eserlerinin sinemaya ve televizyona uyarlanması konusunda ise çok hassas Adalet Ağaoğlu:
Niye Boğaziçi Üniversitesi diye sordular. Aslında başka bir üniversite de olabilirdi. Kurumsal
anlamda amaca sahip çıkmayı başarabileceğine inandığım ve buradan elde edilebileceklerin de
bu köklü kuruma faydalı olmasını istediğim için bu seçimi yaptım. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nün,
aynı zamanda Mütercim Tercümanlık Bölümü'nün bulunmasının da tabii önemli rolü var.
Kitaplarımın dünyayla tanışmasını, henüz çevrilmeyen kitaplarımın doğru çevirilerle dünya okuruyla
buluşmasını da elbette istiyorum. Bu iki bölümün birlikte böyle bir işi başarabilmelerini diliyorum.
“Bu tiir çalışmaları yazarı iyi tanıyan ve onun dünyası nı benimseyen kimseler yapmalı. Yoksa eserin özü yok olu yor. Fikrimin İnce Gülü sinemaya uyarlandı ve isminden tu tun akışında karakteri doğrudan etkileyen bölümlere kadar değişiklik yapıldı. Sözgelimi karakterin ordudaki deneyimle ri özenle çıkarılmıştı filmden. Fikrimin İnce Gülü, Bir Düğün Gecesi nedeniyle toplatılmıştı aslında. Şimdi TRT, B ir Düğün Gecesi’ni televizyona aktaracağını ilan etti. Bunu benimle hiç konuşmadılar. Bir Düğün Gecesi, bir TSK üyesi ile bir ti caret adamının öyküsüdür, elele kolkoladırlar. Bu tabu bir konu olduğu için onu da toplamışlardı. Eğer şimdi TRT, “ben devlet dairesiyim bazı bölümleri çıkaracağım” derse, buna
Tabuları yıkarken herşeyin güllük gülistanlık
olması mümkün değil. Ama bugün gelinen
noktada o tabu yıkıcıları unutmamak gerekiyor.
Acaba o tabular yıkıla yıkıla gelinmeseydi,
bugün bugün olur muydu sormak gerekiyor.
razı olacağımı hiç sanmıyorum. Bunun sinema diliyle ilgisi yok, bu benim hayata nasıl baktığımla ilgili bir konu. ”
Adalet Ağaoğlu nasıl yazıyordu, niye yazıyordu, neydi O ’nu buna iten; merak ediyorduk.
“Ben bir düşünceden hareket ediyorum. O düşünceyi an latma biçim i ise daha sonra benim için en önem li soru olu yor. B ir coğrafya, bir biçim arıyorum. Buna karar verdikten sonra imgeler, anılar, varolan birikim ortaya çıkıyor. Bir de ayrıntılar benim için çok önemli. Bazen cümleler buluyo rum kafamın içinde, nereden geldiğini, oraya nasıl girdiğini hiç bilemediğim. Ben m i yaratmış oluyorum onları yoksa bir yerden m i giriyor ve kalıyor içeride. İşte böyle cümleler vardır benim romanlarımda, italik olarak yazarım onları belki benim değildir diye...
Kitap insana yardım cıdır aslında. Parçalanmış olan kendisini bulması için kılavuzdur ve bunu başarıyorsa eğer amacına ulaşıyordun O sayfaların arasında kendinden bir şeyler arar insan ve buldukça çözer ve bütünler kendisini...
Tarihin kırılma noktalarında yazılanların kalıcılığı var dır. Bundandır Shakespeare’in, Flaubert’in, Cervantes’in bun ca uzun kalıcılığı. O noktalan doğru kavramaktan ve yansıt maktan gelir güçleri. Türkiye de şimdi bir “veba ve karnaval” dönemini yaşıyor. Doğru anlamak ve iyi aktarabilmek gerek bu yeni kınlına noktasını bu topraklann tarihinin. ”
Daha ne çok söyleyeceği vardı Adalet Ağaoğlu’nun ve bizim için ne büyük bir keyifti O nunla bu sohbeti gerçekleştirebil mek. Ama vakit akşamı geçmişti ve artık O ’nu daha fazla yorma ya hakkımız olamazdı. Teşekkür ettik, saygıyla, sevgiyle, min netle...
C/l
ı