• Sonuç bulunamadı

Aşk mektupları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Aşk mektupları"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T T- 5© ¿

<joá

22 TEMMUZ 1997 SALI

YAZI O D A S I

SELİM İLERİ

Aşk Mektupları...

O kitabı Sahaflar’da bulmuştum, tabii yıllar ön­ ce, her yaz günü Beyazıt’a, Sahaflar’a gittiğim dö­ nemde. Fransız yayınevlerinin kitabı gibiydi.

Bir defa kapak düzeni öyleydi, İkincisi, Fransız­ ca ad taşıyordu: Lettres â Abdülhak Haamit.

Abdülhak Hâmid bizim kuşak için efsanesi de

efsanelere kanşmış bir şairdir. Dinmiştir efsane; kim­ se şiirini okumamaktadır; ezberde handiyse tek di­ zesi kalmamıştır. Ama yine de efsane söz konu­ sudur, efsane yankısı. Bu sebeple kitabı hemen al­ mıştım.

İtiraf edeyim ki, bugün okurum yarın okurum er­ teleyişleriyle, yıllar yılı kapağı açılmadan durdu Ab-

dülhakHâmid’e mektuplar. Hâmid üzerine hayli uzun

bir yazı dizisi hazırlamıştım. İşin tuhafı, o sırada bi­ le, mektupları okumayı gereksinmemiştim.

Şimdi bu mektuplar Lüsiyen Hanım'dan Abdül­

hak Hâm id’e Aşk Mektupları adıyla ve İsm ail Yer-

guz’un geçmiş zaman tatlarını dilde gözardı etme­

miş çevirisiyle Türkçe’de. Geçmişin yazınsal, kül­ türel birikimini günümüzün de kılmaya çalışan Oğ­ lak Yayıncılık göze alıp basmış kitabı.

Demin Hâmid için efsane kişisi dedim. Biraz aç­ mak istiyorum.

Büyüklerimiz, o zamanlar edebiyatın yıldızı büs­ bütün sönmediğinden olacak, günlük hayatın or­ tasında, arada bir de olsa, edebî eserlerden söz açmayı gereklilik bilirlerdi. Namık Kemal, vatan ko­ nusu açıldığında hatırlanırdı. Tevfik Fikret hürri­ yet ve siyaset-iktidar adamlarının yağmacılığı ko­ nularında hemen akla gelirdi. Abdülhak Hâmid ise, ölmüş zevceye sonsuz bağlılığın şairiydi.

İşte Makber sık sık anılmaktaydı. Gerçi büyük­ lerimiz Makber’in kapağını açmayalı nice zaman­ lar geçmişti ama, yeri geldiğinde, ille Makber de­ nilirdi. Biz küçükler de Hâmid’i böylece tanımış­ tık.

Maçka Palas’tayaşamış olduğu söylenirdi. Tan­ tanalı, şatafatlı bir ömür sürdüğü, salonunda şair­ lerin, yazarların buluştuğu:.. Son hanımı Lüsiyen

Hanım ’ın güzelliği biliniyordu. Zaten, Hâmid’in ef­

sanesini, son dönem, Lüsiyen Hanım’ın gençliği, güzelliği sürdürmüş gibiydi.

Lise son sınıfa kadar Abdülhak Hâmid’den tek satır okumadım. Teşvikiye’ye taşındıktan sonra Maçka Palas’ın giriş katındaki sararık mermer lev­ ha, “Ulu Şair Abdülhak Hâmid Tarhan burada ya­

şadı... ” gibisinden bir söz, ulu şairi arada bir aklı­

ma getirirdi.

Okulda, sonra, Finten'den bir parça okuduk. Dalgalar göklere çıkarken Finten kayıkta koskoca bir gemiye ulaşmaya çalışıyordu. Öğretmenimiz Ra­

uf Mutiuay, Finten’den seçme parçayı biraz da ala­

ya alarak işlemişti.

Finten’i üç dört yıl önce okudum, Ahm et Mu­

hip Dıranas’ın sadeleştirmesinden. Tuhaf şekilde

etkiledi beni. Örtük cinselliği, çılgınlığa varan kar­ maşık ruh çözümlemeleri, çılgınlığı handiyse aşan davranışlar bütünü, bütün o abartık dünya geçmiş­ ten bir güzellik gibiydi.

Aşk Mektupları’na uzun, önemli bir giriş yazan

İnci Enginün: “Türk edebiyatında yeniliği kesin ola­

rak başlatan Abdülhak Hâmid Tarhan... ” diyor. Bir

edebiyatta ‘yeniliği’ başlatmak kolay bir eylem ol­ masa gerek.

Tanpınarda Hâmid’i yenilikçiliğin ilk kişileri ara- - sında sayar. Gerçi Tanpınar, Makber şairi üzerin­ de olumsuz sayılabilecek eleştiriler de yazmıştır ama, y v edebiyatımıza fırtınalar taşıdığını yadsımamıştır.

Hâmid’in dili bugün bu fırtınaları hissetmemizi . ^ olanaksız kılıyor. Ağdalı, günümüzTürkçesi’neeni- • konu uzak, süslü, arkaik bir dil. Hâmid’i sözlükle - bile okuyamıyoruz, desem yeridir. ^ v V.

Geçmiş günlerin serüvenlerini, söylentilerini, yapmacıkiannı kirpi oklu anlatımla kaleme getirmiş olan Münevver Ayaşlı, Hâmid’le Lüsiyen Hanım’a Dolmabahçe Sarayı’ndaki Dil Kurultayı’nda rast­ ladığını yazar. Arılaşan Türkçe karşısında Osman­ lIca ustası Hâmid’in aldırışsızlığını adamakıllı ya-dırgamıştır. Hâmid’in yeni döneme yaranmak is­ tediği kanısına bile varır.

Ayaşlı, Lüsiyen Hanım’la sıkı fıkı görüşmüştür. Ne var ki, Lüsiyen Hanım’ı yeri geldiğinde yermekten kaçınmamıştır. Ne Hâmid - Lüsiyen aşkına pek _ ' inanır, ne de Lüsiyen Hanım’ın o aristokrat tavrı- -

na-Mektuplardaki Lüsiyen Hanım’a gelince, ne olur­ sa olsun, çapraşık tutkuyu hissediyorsunuz. Hâ­ mid’den ayrılmış, bir İtalyan’la evlenmiş Lüsiyen j Hanım, eski eşine derin saygıyla bağlı görünmek­

te.

;3-Hem ne önemi var; yaşanmış, dinmiş, noktalan- - mış aşk ilişkisinin gerçekliğinde ya da g e rç e k s iz -^ ' liğinde karar kılmak mektuplara artı hiçbir şey kat- mayacaktır. Tat alınarak, su gibi okunan mektup- lar bunlar. Lüsiyen Hanım roman kahramanı nite- ^ liğiyle beliriyor. Dedikodular, iyilikler, kötücülükler, yalanlar, özentiler, görgüler, görgüsüzlükler... -hep­ si!

Evet - evet, bir roman kahramanı Lüsiyen Ha­ nım.

Takvimde iz. Bırakan:

“Anlayan kimse var mı hâtırda? / Ben emînim ki devr-i hâzırda / Yazdığım şeyler anlaşılmayacak... ”

Abdülhak Hâmid Tarhan, “Gâzub B ir Şair” , 1928.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Through whole exome sequencing, we identified de novo heterozygous mutations (p.Pro27Arg, p.Asp100Tyr, p.Asp349Asn, p.Asp371Gly) in ATP6V1A, encoding the A subunit of v- ATPase, in

Results of numerous laboratory and field experiments had shown, that processed - by - EMW seeds of different varieties of grain-crops (barley, wheat, triticalle), of technical

So the purpose of the work is formulation of refined parameter description of the dependence of intensity and position of Raman scattering peaks on the composition and

Farklı turunçgil albedoları ve miktarlarının bisküvi potasyum değerleri üzerine etkisi Varyans analizi sonuçlar ına (Çizelge 4.13) göre; albedo çeşidi (A) ve albedo

M illi şair Behçet Kem al Çağlar dün geçirdiği en­ farktüs sonunda, Cerrahpa­ şa T ip Fakültesi Haseki Kliniğine kaldırılm ış fakat bütün ihtimam ve

Here, we report the case of a 40-year-old male with episodes of paroxysmal non-kinesigenic dystonia (PNKD) as the first manifestation of multiple sclerosis (MS), secondary to an

A kif ve Kuran Meali Akif, Kuran’ın Türkçeye çevrilemeyeceği masalına güzelce inanmış ve Al-Azhar’ın izinden yürüyüp meal için çalışmıştır.. Bu

Yabancı sermaye yatırımlarının başlangıç tarihi sömürgecilik dönemine kadar uzanmak- tadır. Bu dönemde yatırımların emperyalist devletlerden sömürge