H A F T A L I K F İ K İ R G A Z E T E S İ S A H İ P V E B A Ş M U H A R R İ R İ I S M A Y I L H A K K I 8 A L T A C I 0 Ğ L U S A Y I
3 6 5
25İLK KÂNUN 1941 FİYATI KUKURUŞİ Ç İ N D E K İ L E R :
P
e
d
a
g
o
g
i H. B A L T A C I O Ğ L U•
Çocuk Esirgeme Kurumu Ve
Ö d e
v I e r
im i z
A L i H İ Z A K O R A P•
Efsanelerimizin K a y n a ğ ı
M i l l î
K a h r a m a n h k tır
E D İ P A L i B A K I•
Y a
ğ
m
U rI
a
r i F F E T E V İ N•
S a n a t
T e r b i y e s i
C E L Â L U Z E LGazetecilik H a t ı r a l a r ı m
S U P H İ N U R İ İ L E R İ #Kısa Tetkik ve Tenkitler, Iç
Sosyete ve Kültür Haberleri,
Resimlerve K a r i k a t ü r l e r
T U L Û A T T İ Y A T R O S UV E
SANATKÂR ABDİ
Y A Z A Ns.
N A H İ T B İ L G Aü
S A N A T K Â R
A B D İ
T U L Û A T
G
EDİKPAŞA Tiyatrosu’ndan ayrılan aktörler, suflörsüz tiyatro oynıyarak ortaoyu nu sanatkârlarının bu sahada ça lışmalarına imkân vermişlerdir. Bu aktörler eseri ezberliyerek metine sadık kalmışlardır. Nasıl ki bu günkü modern tiyatroda tam metni suflörden almak yoktur ve suflör aktörün takıldığı yerlerde hatırlatıcı bir rol oynuyorsa Ge- dikpaşa Tiyatrosu’ ndan ayrılan aktörler de aynı şeyi yapmışlar dır. Asıl tuluatı, yine tulûatın ay rı birer janrı olan ortaoyunu, ka ragöz, meddah sanatkârları mey dana getirmişlerdir. Raks ve mu sikinin tulûat sahnesinde yer al ması eski bir tohumun filizlen mesinden başka birşey değildir. Halk bunu yadırgamaz, folklora dayanıidığı zaman Türk temaşa sının en iptidaî şekillerinde musiki ve raks beraberliğini gör mek kabildir. Türklerde çok eski devirlerin eseri olan daramatik duygu mevcut olmasaydı temaşa nevimiz de bir taklit olurdu. Te maşa nevimizin eşsiz janrı bize eski bir tarihin malı olduğunu gösteriyor.Tulûat melodramın fazla hâ kim olduğu bir devirde kendisini göstermiş ve en debdebeli devri ni yaşamıştır. Böyle olmakla be raber kozmopolit muhitler ve Mehmet Reşat’ ın devrine kadar gelen “ Tanzimat sonrası* züppe liği ona soytarı damgası vurmak tan çekinmemiştir.
ABDÜLHAMİD VE
T İ Y A T R O
Sultaniye gemisi görülmemiş bir merasimle Toulon limanında karşılandığı gün halkı selâmlıyan Sultan Aziz’in arkasında mağrur ve göz ucuyla etarfı konturoleden bir adam duruyordu. Bu Osmanlı tarihinde kızıl Sultan diye rol oynıyacak Şehzade, yanındaki ay nı seviyedeki insana bile garip garip bakıyordu. Paris’ e kadar
YAZ AN
S. N A H İ T B İ L G A
bütün geçtikleri yerlerde muhte şem merasimle karşılanan Aziz ve Osmanlı tahtının bu iki ayrı karakterdeki iki genç varisi Be şiktaş Sarayı’ ndan ayrılmış olmak la müteessir oldukları yüzlerinden belli idi. Baş yaver Fuat paşa’nın oğlu Keçeci zade İzzet Faut paşa daha gemi yolda iken bu iki ga rip karakterli insanla arkadaş ol muştu. [*]
İçeri girmek emri üzerine ka pıyı açan İzzet Fuat paşa’ ya mağ rur bir edâ ile bakan Abdülhamid: — Nereleri gezdiniz bakalım? Fuat paşa damdan düşer gibi sorulan bu suâl karşısında, mah cup bir vaziyette bir iki Paris hikâyesi anlatarak meseleyi ka pattı. Hamid’ in büyük bir neşe içinde dinlediği bu hikâyelere Şehzade Murad Efendi ancak ku lak misafiri olabilmişti.
— Bugün bir yere gitmiye niyetiniz yok mu ?
Diye sorduğu zaman İzzet Fuat Paşa bu mağrur adamı biraz hır palamak için bu fırsattan derhal istifade ederek.
— Efendimiz bugün at yarış larına gideceğim sonra da Bulogne ormanındaki lokantalardan bi rinde öğle yemeği yiyeceğim, ak şama da Chapelet Tiyatrosu’nda gazetelerin uzun uzun bahsettik leri bir komedi için locam var. Hamid birdenbire Fuat Paşa’ nın sözünü keserek
— Buraya hapsolmak için gel mişsek bizi Beşiktaş Sarayı’ ndan çıkarmıya ne lüzum vardı.
Hamid bundan sonra Fuat pa şa’ya tiyatroya gitmek imkânları nı aramasını münasip bir lisanla anlattı. İzzet Fuat paşa, Başyaver
( , ) Keçecizad» Fuat Pasa’ nın hatıratın dan
B D
Fuat Paşa’ya Hamid’ in bu arzu sunu söyler söylemez Başyaver: — Tiyatronun biletini Hamid ve Murat Beyler’ e veriniz. Bu ak şam tiyatroya gitmeleri için lâ- zımgelen tertibat alınmıştır. Eğer arzu ederlerse sen de mihmandar ve tercüman olarak refakat et.
O akşam Hamid komediyi ha- rikülâde buldu, muhteşem dekor ları hayranlık içinde seyretti. Ne şesine peyan yoktu. Murat Efen di ise bütün oyun müddetince tek bir suâl bile sormamıştı. Ha mid Paris’te bir iki tiyatroya da ha gitti; ruhundaki tecessüs hissi tiyatroyu sevmesine vesile olmuş, senelerden sonra padişah olur ol maz. Yıldız Saray’ ında Başmabe- yinci İlyas Bey’ in delâletiyle kü çük bir sahne yaptırmıştı.
Ahmet Mithat Efendi’nin Çe
rkes Özdenleri ismindeki dört per
delik dramı saraydaki Çerkeş ya verleri kızdırmış bunun üzerine Hamid’ e verilen bir jurnal Gedik- paşa Tiyatrosu’ nun yangın balta cılarına bir gece içinde yıktırıl masına vesiyle olmuştu. Gedik- paşa Tiyatrosu’ nu kuran Güllü Agop da müslüman olmuş ve mü lâzım rütbesini alarak Muzikai Hümayun’ a girmiştir. Ahmet Mit hat Efendi ise Yıldız Saray Ti yatrosu’nda oynanacak eserleri hazırlamak ve puruvalara nezaret etmek için Saray’a alınmıştı. Saf fet Bey’in bestelediği Zeybek ba lesinin puruvalarını gizlice seyre den Hamid zeybek oynıyanların ağzında palaları görünce sinirlen miş ve oyunu yasak etmiştir. Bu hadise üzerine Ahmet Mithat Efen di de saraydaki vazifesinden af- fedilmişti.
Paris’te ortadan açılan perde yi gören Hamid Yıldız’ da aşağı dan yukarıya kalkan perdenin yapılmasını istemesi Hamid’ de te cessüs duygusunun kuvvetli oldu ğuna bir delildir. Melodramın te siri o devirde Saray Tiyatrosu’nda büyük olmakla beraber Abdi’ nin
Ahmet Necip Efendi'nin “ Tayyar Zade,, adlı komedisinden bir sahne : Küçük İsmail ve meşhur tuluat sanatkârı Abdi.
saray halkı üzerinde mühim bir nufuzu vardı. Hamid en ziyade melodramdan hoşlanmakla bera ber sahnede ateş alan silâh kul lanmak yasaktı. Eseri ve oyunu beğenmediği zaman salonu terk eden, Padişah'ın gittiğini gören kafes arkasındaki saraylılar daha ziyade kafese sokulurlar ve meç- hûl bir âlemi seyredyor'aım ışgi bi bu deliklerden küçük sahneyi yakından ğörtniye gayret ederler di. Hamid zamanında Garp usûlu tiyatro, sansürün ağır pençesi al tında can çekişirken bazı züppe lerin tuluat diye bugün alay et tikleri tiyatro janrının fedakâr ve cüretkâr insanları zaman zaman iştipdat zincirlerini kopararak fikir ve kalem sahiplerinden fazla rol oynamışlar, cemiyet meselelerini ve günün hâdiselerini aksettirmiş- lerdir. Güllü A gop ’ un tiyatro im tiyazını baltalıyarak sahneye çı kan büyük tulûat sanatkârı Abdi ve Küçük İsmail Türk gençlerinin serbestçe sahneye çıkmalarına im kân vermişlerdir. Abdi devrinin hâdiselerini zarif nüktelerle hicv eden Türk temaşasının en büyük sanatkârlarından biridir. Tulûat sanatının şahikasına çıkan bu sa natkâr perde açılır açılmaz sah neye ilk çıktığı zaman dakikalar ca alkışlanırdı. İri gövdesine rağ men çevik hareketlerle üzerinde bir mesire yerinin resmi olan perdenin kapanacağı dakikaya ka dar halkı fasılasız neşeye boğan Abdi sakalı akpak oluncıya ka dar sahneyi terk etmemiştir. Son zamanlarda sakalını boyıyarak sahneye çıkan Abdi’ye sormuşlar:
— Yahu Abdi Efendi sakalını niye boyıyorsun ?
— Ne yaparsın modaya uymak lâzım, akpak sakalla sahneye çı karsam kırk yıllık kadın müş ferilerimin kalbini kırarım. Diye cevap vermiş.
Başında abanı sarık ve samur kürkü elinde teşbihi ile dolaşan Abdi sarayda olduğu kadar da vükelâ ve vüzera konaklarında iltifat görmüş bir halk sanatkâ rıdır. Hamid’ in huzurunda bir oyun esnasında yapmış olduğu bir nük- teperdazlık bugün bile tuluatı iyi bilenlerin kulağındadır. Abdi oyun
icabı uşağına çizmesini çıkarma sın söyler, uşak bir türlü çıkarta- maz ve “ çıkmıyor,, diye cevap verir.
A bdi.'— Supanallah niçin çık masın bu Maliye’nin verdiği me mur maaşı değil ya.
Sarfettiği bu cümle ile Saray dan uzaklaştırılan Abdi Padişah’ ın iltifatından uzaklaşmakla hal kın iltifatına mazhar olmuştur.
İKİNCİ MEŞRUTİYET İLÂ NINDAN SONRA TULÛAT
Beşiktaş semti o tarihlerde sırf sarayla yakından temasta bulu nan insanların oturdukları bir mu hitti. Osman Bey Nişantaşı, Şiş li ise vükelâ ve vüzera ile levan- tenlerin itibar ettikleri bir semt ti. İkinci Meşrutiyetten sonra Meh met Reşat’ın tahta geçmesi tiyat ro sahasına serbestlik vermiş ve çeşitli tiyatro truplarının kurul
masına vesiyle olmuştur. O tarih lerde Şebzadebaşı tiyatroları rağ bette olmakla beraber, Şişli’ deki Osman Bey gazinosu ve Beşik taş’taki Apollon Varyete Tiyatro su kumpanyalara daha fazla para kazandıran iki yerdi. Hem kışlık hem yazlık yeri olan Osman Bey Gazinosu o tarhihlerde bir âlemdi. Bahçesinde küçük çapta bir Luna Park vardı.
Beyzade denilen karagözün tarçın Beyleri olan ilk tiyatro müelliflerimizden Nuri Bey’ in Za
mane şıkları isimli komedisinde
çizmiş olduğu karakterdeki la- vanten bozması insanları o devir de burada görmek kabildi. Kan tocu kızlara aşık olan bu çıtkırıl dım beyler perde kapanırken kan tocu kızın iltifatına mazhar olmak için gümüş çeyrekleri mecidiyele ri sahneye yağdırırlardı. O dev rin bu züppelerini bugün Robert
(Arkası 13’ üncü sayfada)
9
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a To ros Arşivi