• Sonuç bulunamadı

Cahide Sonku'nun hayatı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cahide Sonku'nun hayatı"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ünlü terzi Irenfayn'dan alınmış tuvaleti ile...

Bir kadın ancak Cahide

kadar güzei olabilirdi.

GÜZELLİĞİ,SANAT

YETENEKLERİYLE

BİRLEŞİNCE KOLAYCA

DORUĞA ULAŞMIŞTI

'IL 1935-Bataklık Damın Kızı Aysel filminin son sahnesinde arabanın ya­ nında bir köylü kızı yürür. Yemenisi güzel saçlarım, cepkeni ince endamım, şalva­ rı ceylan gibi bacaklarım saklamasın ve üs­ telik sırtı da size dönük olmasına karşın gö­ zünüzü ondan alamazsınız. Çocukluktan yeni çıkmışlıkla dişiliğe yeni basmışlığın Rodin’i çıldırtan o tam kıvamında bileşimi, önünüzde gidiyordur. Araba gider ağaçlıklı yolda ve köylü kızı yürür onun yamnda... Alabildiğin­ ce rahatlılüla, kaygısızlıkla. Narin ayacıklan çarığının kabalığım, gençliğinin ışınımı ka­ derinin ağırlığını tekzip eder gibidir. Bir yü­ rüyüş değü, şarkı söyleyiştir bu. Vücuduy­ la, varlığıyla, dişiliğiyle, saflığıyla. Rejisör bu yürüyüşü yakalamış ya, yürütür de yürü­ tür kızı. Siz de bu yürüyüş hiç bitmese dersi­ niz. Bir yürüyüş bundan şiirli, bir genç kız bundan güzel olamaz.

Sahnedeki Roxane

Yıl 1945 - Cyrano de Bergerac’ı yer yer as­ lından da güçlü veren bir çeviri mucizesi Türk seyircisini şehir tiyatrolarına koştur­ maktadır. Sabri Esat Siyavuşgil’in nefis Türkçesi Roxane’in ses borularından geçerken ılık ve mahmur, handisiyle ıtır kokulu bir dişilik kazanmaktadır. Sahnedeki Roxane durmuş oturmuş soylu görünümüne seven bir kadının yine de dingildek düşümünü ek­ leyebilmiş, ince zarif kameti ile sağlam, ama esebilecek en küçük kavak yeli ile de direnci her an kırılabilecek sırçadan bir yaratık can­ landırmaktadır. Kuğu boynunun üzerindeki basacısınm vekarı, üstü özenle taranmış ol­ masına karşın ihtirası içinden dalgalanan san saçlara yenik düşeceğe benzemektedir.

Onu o sahnede gördüğünüz zaman da hep kalsa, hiç çıkmasa, hep öyle dursa dersi­ niz. Bir kadın bundan güzel olamaz.

Orta okul önlüğü

ile de güzeldi...

Cahide Sonku her şeyden önce güzel bir kadındı. Çok güzel. “Tanrının özene bezene yarattığı” dedikleri soydandı. Mitolojideki, tarihteki günlük hayattaki çok güzellerden.

Afhrodite’ler Helena’lar, Vivien Leigh Ingrid Bergmann ya da Marylin Monroe’lar soyun­ dan. Yani insanları büyülemek için birtakım meziyetler göstermeleri değil de, sadece varolmaları, öyle durmaları bile yetenlerden.

Cahide Sonku’nun yazgısı da bütün (çok güzellerde olduğu gibi işte bu güzelliğin içinde yatıyordu. Dünyaya bu netameli avantajla gelmişti.

Bir ortaokul önlüğü ile Şehir Tiyatrolarına geldiği gün bu yazgı ilk ağlarını örmeye baş­ lamıştır bile. Bu fildişi tenli zarif kızı ilk gö­ ren tiyatrocunun, daha o gün ona mutlu bir sahne geleceği vaadetmesi kadardoğal ne ola­ bilir? Zaten Cahide’yi sahneye iten de küçük bir çevreden gördüğü hayran pırıltılara daha büyük kalabalıklardan bir onay bekleme ge­ reksinmesi değil mi idi? Sahne bir vitrindir. Bir görünüm meşheridir. Sahne bir hoparlör,

Cahide Sonku ve Talât Artemel, "Bataklı Damın Kızı Aysel" filminde.

Şöhretin, servetin, lüksün,

ihtişamın, hâsılı saltanatı­

nın ilk aşamasına ortaokul

önlüğü ile girdiği tiyatro

eşiği araç olmuştu.

Cahide Sonku, Aphrodlte’-

ler, Helene’ler, Marylin

Monreo’larglbi meziyetle­

riyle değil, sadece varol­

masıyla insanları büyüle­

yen güzeller arasındaydı.

Cahide Sonku’nun yükseliş ve düşüşü çok erken, çok zahmetsiz erişilen

dorukların ne kadarda çabuk yitlrilebileceğinin öyküsüdür.

Bir faninin erişebileceği büyük aşklar, büyük doyumlar, yaşamasına

karşın ne yazık kİ, Sonku’nun son günleri hiç de aynı güzellikte bitmedi.

Yıl 1945. Cahide Sonku Cyrano de Bergerac oyununda...

bir amplifikatördür. Her şeyi büyütür. Hele güzelliği.

Artık güzellik tahtına oturmuştur. Bun­ dan böyle bu güzelliğe yine kadınlığının —Evet kültüründen falan değil- içgüdüsel yetenekleriyle edindiği sanat gücünü de ka­ tınca Türk sahnesi bambaşka bir güneşle ışıklanmış gibi olacaktır.

Güzeller talihsiz olur...

Sayısız hayranlar-ki istediği odur-, belki hakkı da —artık onun hoşuna gitmek için ya­ nşa gireceklerdir. Şöhretin, servetin, lüksün, ihtişamın hasılı saltanatının ilk aşamasına ortaokul önlüğü ile girdiği o tiyatro eşiği araç olacaktır. Cahide Sonku’nun yükseliş ve dü­ şüş öyküsü, büyük güzelliğin sanatçılık­ la birleşince inşam ne çabuk yükseğe çıkara­ cağını ve çok erken çok zahmetsiz erişilen

doruklann ne kadar da çabuk yitirilebileceği- nin bir öyküsü olacaktır. Ashnda hiç de oriji­ nal sayılmayacak beylik bir çizelgedir bu. Halk dili “Güzeller talihsiz olur” derken, ga­ liba bizim bu bir araba lafımızın daha kestir­ mesini söylemiş. Peki güzeller neden talihsiz olur? Onun nedeni de galiba şu: Yukanda da dediğim gibi, güzellik mutluluğun olduğu gi­ bi mutsuzluğun da tohumunu diyalektik ola­ rak içinde taşır da ondan. Cahide Sonku’nun dramı bu netameli madeni iyi kullanamama­ sından geldi. Arada bir faninin erişebileceği büyük aşklar, büyük doyumlar yaşamasına karşm ne yazık ki, son günleri o muhteşem uvertürle orantılı olmayan fosnotlarla

tüken-Yarın

CAHİDE’YE TAPAN

ZENGİNLER

(2)

Yazan: HALDUN TANER

l , . x

X**

■ '

i *

$ , * H N *

i

__ ÜZELLÎK erkekleri çeker. Erişilemez V L 7 I efsanevî nitelikler giydirir tapılan ka-

dma... Cahide Sonku da böyle bir efsane kadını olmağa adaydı. Ama yıllar 1930’ lan gösterirken bunu önsezenler çok olmasa gerektir. Şehir Tiyatrosu’nda isimsiz bir figüran ama öbürküler içinde pınl pırıl parlayan bir figürandır.

(Yedi Köyün Zeynebi”nde kendine verilen küçücük rolü hiç yüksünmeden seve seve ka­ bullenir. Tiyatro operetler oynamaya karar verince de bale yapan kızlardan biri olarak kaynayıp gitmeyi bir süre göze alır. Zamamn kendi lehine işlediğine, yer edindikten, tiyat­ ronun girdi çıktısını öğrendikten sonra bir elin gelip onu o, anonim kalabalıktanr çıkarıp henüz bir tahta değilse bile, hiç değilse bir sahne yükseltisine nokta-ışık alacak bir yere getireceğini sezmektedir.

Sıkılgan ama, güzel

İşte böylece tiyatro Cahide’ye “Biraz bekle” derken günlerden bir gün sinema “Bana gel” diye kucağını açıverir. İpek Film’in çevireceği “Söz Bir Allah Bir” filmi üç kişi tarafından sevilen bir kızın hikâyesini işlemektedir. Leyla adlı bu rol için son daki­ kaya kadar uygun sanatçı bulunamaz. Muh­ sin Ertuğrul o kendine özgü ani ve kesin ka­ rarlarından biri ile Cahide ye rolü teklif eder. Herkes şaşırayazar. Sette “Bu sıkılgan, ama elhak güzel (Çok güzel) kızdan bir günde hiç baş aktör olur mu? diye umutsuzlukla bakışanlar çoğunluktadır. Unuturlar ki, aynı Muhsin, Suavi diye, Talat diye, isimsiz tec­ rübesiz gençleri alıp iki yılın içinde ne sihir­ dir ne keramet yıldızlaştın vermiştir. Kal­ dı ki, sinema tiyatrodan daha da kolay bir sanattır.

Bir efsane gibi...

Olgun ve ne istediğini bilen bir rejisör,Ca- hide’yi tek tek sekanslardan önce hazırlayıp ona doğal, yumuşak bir oyun çıkartıracaktır. Tiyatrodan da çok görüntüye evet (en çok) görüntüye dayanan sinema güzellik serma­ yesini hele gros planları ile seyircinin daha gözüne sokabilir. Bir nokta-ışıkcık bekleyen genç kıza şimdi stüdyonun bütün projektör­ leri yönelmiştir. 14 yaşmın pürüzsüz fildişi tenini parlak gözlerinin olanca parlaklığını, tabiî kirpiklerinin sevimli gölgesini taze du­ daklarının ılık ıslaklığını, kamera seyircisinin algısına öyle bir getirir ki, tiyatrodaki algıla­ ma bunun yanında dürbünün tersi ile görül­ müş gibi silik kalır. Yalnız tiyatroya kalsa idi, Cahide’nin sonra sık sık kullandığı "On Beş Milyonun Cahidesi” efsanesi sinemanın yazgınlığı ve etkisi olmaksızın nasıl oluşabi­ lirdi.

Yazgısı Cahide’ye tiyatrodan önce sinema­ da yeşil ışık yakmıştır. Hem de ilk adımını baş oyuncu olarak düzenleyerek. Bunu Selma

Lagerlaf’ın bir öyküsünden uygulanan (Ba­ taklık Damın Kızı Aysel) izler. Tiyatro v it­ rinse, sinema vitrinlerin de vitrinidir. Süper vitrindir. İki adımda süper star olan Ca- hide nin bu hazırlıksız çıkıştan o yaşta başı dönmemiş olabilir ama bazı hazımsızlıkların acısı sonra çıkar. Görünen odur ki, bu yeni vitrin onun hayranlarını birden elli misli ar­ tırmıştır. Bunlar içinde rol arkadaşı ve ilk

Bazı işadamlarından ilki mül-

timilyoner bir Ermeni idi.

Onu ünlü bir tütün tüccarı,

daha sonra da büyük bir

sanayici izledi

Yıllar 1930’ları gösterirken,

Cahide Sonku bir gün efsane

kadını olmaya adaydı. Muh­

sin Ertuğrul, ona sinemanın

kapılarını açtı

Cahide'yi ilk keşfeden, ona tiyatroda figü - ran rolleri veren, ama, bir filmle bir günde meşhur olacağı bir rol şansı tanıyan Muhsin Ertuğrul, daha sonra yetenekli öğrencisine, Kıskançlık, Bir Şehvet Kurbanı gibi filmlerde partonerlik de edecektir.

ilk filmi “Söz Bir Allah Bir”i,

“Bataklı Damın Kızı Aysel”

izledi. Cahide 2 filmle süper

olmuştu

Sinema, Cahide Sonku’nun

hayranlarını birden 50 misline

çıkardı. Bunlar arasında ilk

kocası Talât Artemel en çur-

çuruydu.

Cahide, kültürsüzlüğüne karşın anlatılanı çok iyi kavrar ve pratik zekâsıyla en karmaşık rolleri şaşılacak bir özdeşleşme yeteneği ile verirdi. Klasik oyunlardaki başarısı, onun sanat gücünün şaşmaz ölçütü sayılabilir. Fotoğrafta, Cahide, Emilia Galoti'de Avni Di İliği I ile görülüyor.

Ihsan Doruk, Masraf Nazırı bir OsmanlI paşasının oğlu idi.

O zamanki çağın paşa çocukları gibi Macaristan'da okumuştu. Yurda dönünce tütün eskperliğinden tütün tüccarı doruğuna çıkışında zengin bir Ermeni tüccarının yardımı olduğu rivayet edilir.

kocası Talât Artemel en çurçurudur. İlk kısa evliliğinden sonra İstanbul piyasasının, o za­ manki özel sektörün en başarılı iş adamları sıran sıran eşiğine yüz sürmeye başlarlar. Bunlardan ilki yabancı bir firmanın Türkiye temsilcisi mülti milyoner ve soylu bir Ermeni yurttaş olacaktır.

Ondan sonra Cahide’nin yaşamına ünlü bir tütün tüccarı girecektir. Daha sonra yine ün­ lü bir sanayici...

Yarın

PARA MUTLULUK

GETİRİR Mİ?

Cahide Ve tiyatrodan

önce sinema

kucak akmıştı

DEVRİN EN"

BÜYÜK İŞADAMLARI,

EŞİĞİNEYÜZ SÜRMEYE

BAŞLAMIŞLARDI

(3)

I

i

Yazan: HALDUN TANER

V

ADIN eşitliği uygarlığın ürünüdür. |A\ \ Ama uygarlığın tüm övüntüsüne karşın J W erkekle kadın arasında bugün dahi tam bir eşitliğin artık sağlanmış olduğu iddia edile­ bilir mi? Babaerkil bir ortamda kadın milleti erkek hegemonyasına bir tek silahla karşı koyagelmiştir. (Cinsi latif) olmanın verdiği çekiciliklerini yani güzelliğini,dişiliğini kullan­ makla. Tarih boyunca bu böyle olmuştur. De­ ğil mi ki erkek denen güçlü cins, bizon avın­ dan, kabile kavgasından, ekmek savaşından, içkiden ve oyundan sonra göğsünün bir ta­ rafında ve de iki bacağının ortasında, sıcak yumuşak sokulgan ve uzun saçlı bir yaratık ih­ tiyacını duyacaktır. İşte kadınlığın güç denge­ si o hışırların bu zaafından kaynaklanacaktır, yararlanacaktır. Yine tarih boyunca erkek dönüp dolaşıp bütün o böbürüne ve gücüne karşın kendini dişisine karşı bir şeylerle beğen­ dirmeye çalışacaktır. Güzel cinse sahip olmak için öbür rakiplerinden bazı üstünlüklerlesıy- rılmak isteyecektir. Mağara devrinde daha çok bizon avlamış olmak ya da kabile kavgasında daha fazla adam haklamak göze girme yolu sayılmıştır. Şövalyelik döneminde yine savaşçı yüreklilik yanında soyluluk kadı­ na övgü düzmek, onu korumak, ona seranad söylemek de bu tavlama üslûbuna girmiştir. İktidar, sanat başarısı, fikir cambazlığı, zaman zaman ve kadınına göre tutan yollar olmuştur. “Kadın her parlaklığa karşı uyanık bir yaratık­ tır'diyen her kimse, hiç de haksız değildir. Yul Brînner başını boşuna kazıtıp cilalatmamıştır. Ama parlayan şeylerin en çekicisi dönüp dolaşıp yine de altın parıltısı olmuştur. Para, yahut avam şivesi ile parrra kestirmeci bir ya­ ratık olan kadınca her gücün başı, her kapının anahtarı sayılmıştır. Bugünkü düzen içinde bu teşhisin geçerliği ortadadır. O halde ne

olacaktır?

Para güzel kadını çekecektir, güzel kadın da parayı.

“Ancak aptal kadınların parasız

kalacaklarını” arkadaşları onun

ağzından sık sık duymuşlardı

Zengin Ermeni sevgilisi, Cahi-

de’ye bir blnbir gece masalı ya­

şamı sağlamıştı. Artık gelsin

kürkler, elmaslar, Paris’ten tu­

valetler, özel otomobiller

Varlık Vergisi, Cahide’nln Erme­

ni sevgilisinin hızını birden ke-

siverir. Onun yerini bir Türk hay­

ranı alır. Cahide, Ayazpaşa’daki

Ankara Palas’tan çıkıp Kunt

Palas’a yerleşir. Hem de ünlü

tütün tüccarının resmen evli eşi

olarak

Cyrano de Bergerac'ta Roxane rolünde...

Yıl 1941 Cahide

artık dergilerin kapak yıldızıdır...

Cahide Sonku ne oynarsa oynasın, çoğu seyirci oyundan çok onu seyretmeye gelirdi. Hürriyet Apartmanında Suavi Tedü ile karşı karşıya...

Sevmek, sevilmek çok sevilmek,

hep sevilmek, her an sevilmek

için yaratılmıştı

CAHİDE,ZENGİN

HAYRANLARINDAN

HOŞUNA

GİDENİ

SEÇERDİ

O, her

şeyden

önce

bir aşk

kadınıydı

A ncak aptal kadın

parasız kalır

Biraz gözü açıldıktan, yahut hücrelerine işlemiş güzellik övüncü ile belki daha ilk göğüsleri tomurcuklandığı gün içgüdüsel ola­ rak farkma varıp da şimdiye kadar cesaretle söyleyemediği şeyi yüksek sesle söyleyebilir olmuştur, “Ancak aptal kadınların parasız ka­ lacaklarını” arkadaşları ondan sık sık duymuşlardır. Cahide bunu uygulamaları ile de belgeler. Ne var ki ilk çağlardaki mağara savaşçıları gibi oklarını, bazularını, şövalyelik devrindeki aşıklar gibi soyluluk beratlarını ya da keten helvacı duyarlılıklarından, seslerin­ den ve kafiyelerinden başka sermayeleri olma­ yan trubadurlar gibi serenadlarını sergilemek yerine bugünün aşıklan, çek defterlerini, fabrikalarını, holdinglerini —o tarihte bu deyim henüz yoktu. , a - teşhir etmektedirler.

®

Zengin aşıklar

Cahide’nin kişiliği şuradan gelir ki, o zengin aşıklan sırf zengin oldukları için değil, hoşuna gittiği için seçer Hoşuna gitmeyen kimse Karun olsa elinin tersi ile itebilir. O her şeyden önce bir aşk kadınıdır. Sevmek ve sevilmek,

\

çok sevilmek, hep sevilmek, heran sevilmek için yaratılmıştır. Tazeliğini, güzelliğini hep ayakta tutmanın yolu saymaktadır belki bunu. Belki de hakkı. Eşiğine yüz süren sıran sıran zengin hayran içinde en hoşuna gideni seçer. Adam evlidir. Bu ilişki bir evliliğe gidemiye- cektir. Bu sakınca Cahide için hiç de önemli değildir. Belki böylesi bir bakıma daha da işine gelir o ara. Bu soylu Ermeni zengini Cahide’ye bir binbir gece masalı yaşamı sağlar. Artık gel­ sin kürkler elmaslar, Paris’ten tuvaletler. Ayazpaşa’daki lüks dairesinde aşçılar, uşak­ lar. Kapıda ona ait beyaz bir özel otomobil. Cahide tiyatroya bu araba ile gelir gider olur. Bir yandan da sahnedeki alkışlarsız edeme­ mektedir. Güzelliğinin gururunu bu saltanatla yaşarken sanatımn —ve tabiî bunun içinde de yine güzelliğinin büyük payı vardır— gururu­ nu seyircisinin alkışlarında her gece tatmak­ tadır. Kısa zamanda figüranlıktan başaktör- lüğe ve pintirik bir genç kızdan muhteşem kadınlığa yükseliş Cahide’ye benzersiz güzelli­ ğinin en meşru hakkı imiş gibi görüne dursun, bir yandan da çevreyi zehirli kıskançlıklara boğmaktadır. Dedikodular dalga dalga o za­ manki vali ve belediye başkamna ulaşınca bu zat bir gün Muhsin Ertuğrul'a:

—Cahide Hanım’m sanatım hep takdir

ediyoruz. Ne var ki o zatla ilişkisi her bakım­ dan sakıncalı görünüyor. Bunu önleseniz? diye bir uyarıda bulunur. Muhsin Ertuğrul’un valiye ve belediye başkamna cevabı şu olur: —Batı’da büyük sanatçılar lâyık oldukları bir refah ve hatta lüks ortamında yaşarlar. Bu bir bakıma onların en meşrû haklarıdır. Belediyemiz, sanatçılarına bu ortamı sağla­ yamadığına göre, bırakın bir hayranı sağlasın. Bunda ne sakınca var?

Cahide’yi İngiliz’lerin high level dedikleri yüksek düzeydeki sosyete yaşammın kapısın­ dan sokan Meneghini’sine sonunda nazar değer. Cahide’ye karşı duyduğu büyük aşkı hiçbir şey söndü remez sanılan bu adamın hızını hiç umulmadık bir şey keser: Varlık Vergisi

Şimdi onun yerini almak bir Türk hayranına yine özel sektörün zengin bir işadamına düşer. Bu zat evli filan da değildir. Cahide, Mercedes’ten inip Cadillaca biner gibi Ayazpaşa’daki Ankara Palas’tan çıkıp yine Ayazpaşa’daki Kunt Palas’a yerleşir. Hem de kendisiyle resmen evlenen ünlü tütün tüccarının muhterem eşi olarak...

Yarın

CAHİDE’NİN

(4)

Onu, María Cal las'a

benzetenler olmuştu

CAHİDE

SONKU'NUN

BİR BOHEM YANI

VE FIRTINALI

MİZACI VARDI

Gözü kızınca, başında kavak

yelleri esince her şeye boşverlrdi

"Yayla KartaW’nda.

Yazan: HALDUN TANER

-ıHİDE Sonku’yu ondan çok daha son­ ra şöhret olan MariaCallas’abenzetenler olmuştur. Callas’ı Callas yapanın önce Meneghini, sonra Ona&sis oluşundan kinaye.. Oysa Cahide, Callas gibi Meneghini'sine nan körlük etmemiştir. Kendine varlığın iki kana dini da açan hayalindeki binbir gece masalları nın prensesi yapan soylu ve cömert Ermeni hayranını sevmiştir. O ilişki bir zorunluk sonu bitince ona elini uzatan ikinci (Mâzen)ini ve hayranım da artık alıştığı bu saltanatlı yaşa­ nan bir ikinci sağlayıcısı ve bu sefer kendisine ev, bark, çoluk çocuk engelleri ile evlilik vade- demeyen ilk aşığından farklı olarak meşru bir evliliğin saygınlığım da getiren bir koca kişiliği ile ilkin elbet daha bir başka türlü sevmiş ol­ malıdır.

Realist bir kadındı

(Meşru evliliği) fazla önemsediğinden değil, ama bunun toplumda yarattığı bazı faydalan ve avantajlarım da hiç küçümsemediğinden... Çünkü Cahide realist bir kadındır. Pratik bir kadındır. Ve evinin kadimdir. Kişiliğim kefeye koyan, ezilmeyen, koca boyunduruğu altında ödün vermeyen. Artık evi, eşinin çevresi ve özellikle DP ileri gelenleri ile dolup boşalmak­ tadır. Davetten davete gidilmektedir. Cahide İstanbul’un en itinalı, en çok mücevherli, her elbisesini Paris’ten diktiren en muhteşem kadı­ nı olmuştur.

#

Bir süre sonra

sıkılmaya başlar...

Ne var ki, bu hayat bir şiire sonra onu sıkma­ ya başlar. Tiyatroyu, tiyatro kulisim oradaki içten insan ilişkilerini özler. Kocasının parasını sevmekte ama iş yaşamım, iş konuşmalarım, hele iş gereği birtakım politikacılara hoş gö­ rünme huyunu hiç mi, hiç sevmemektedir. Eşi zamanlı zamansız bu nüfuzlu dostlan eve ge­ tirmektedir.

Hatta çoğu zaman öğle yemeğine. Bir kere­ sinde Cahide’nin kontağı atar.

— Banyo yapmışım. Evimde bigudilerim ve kimonomla sere serpe oturamayacak mıyım? Abdullah Efendi lokantası mı burası? Al götür bunlan burdan, diye çıkışır.

İhsan Bey, bonkör, cömert, hovarda adam­ dır. Sevimlidir. Bazen madunlanna bağınp çağırsa bile çabuk yatışır. Kin tutmaz. Ca- hide’ye büyük bir aşk ve hayranlıkla bağlıdır. Güzelliğe karşı büyük zaafı vardır.. Cahide’den önceki eşi, İstanbul’un bir başka güzellik sim­ gesi olan Benli Belkis’tir. Onunla gençken evlenmiş,kötü dillere bakılırsa basit bir tütün eksperi iken günün birinde sosyetenin tanınmış tütün tüccarı statüsüne çıkışmdaeşinin güzelli­ ğinin etkisi olmuştur.

Sonku, realist ve pratik kadındı,

kişiliğini kefeye koyan, ezilmeyen,

koca boyunduruğu altında ödün

vermeyen bir kadın.

Bir ara Cahide, İstanbul’un en

itinalı, en çok mücevherli, her

elbisesini Paris’te diktiren en

muhteşem kadını olmuştu.

Cahide Sonku, Sedat Slmavl’nin Hürriyet Apartmanı'nda henüz bilinen imajına varamamış olan Suavi Tedü ile...

Cahide, Çehof'un "Vanya Dayı" adlı oyununda.

Burası Türkiye

yaşar. Şimdi bu yeni izdivaca da çeşitli kulplar takılır. O dönemdeki inanılır dostlarının oybir­ liği, tanıklığı şurada toplanır ki, İhsan Bey, de, Cahide de böyle oyunlardan hoşlanan in­ sanlar hiç değildirler. İhsan Bey karışma karşı güven doludur. Cahide’nin sevgisinin içine böyle kaşkarikolar giremez. O severse sever. Seveceği adamı sevmeye değer bulursa sever. Cahide'nin dağınık yaşamını sonra çok eleş­ tirenler çıkacaktır. Ama, aşktaki dürüstlüğü sanırım su götürmez. Bir erkekten usanınca, yahut daha doğru bir deyimle, zamanla onun zaaflarım, çürük yanlarını görüp soğuyunca, onun kendine sağladığı bütün saltanata ve servete bir anda tekme atıp o anda sevebileceği

#

Sıcak yuvayı terkediyor

Nitekim, bu rahat, güvenceli sıcak yuvayı yıllar sonra bir gün hiç de zengin olmayan, kendisine evlüik de teklif etmeyen sporcu ve fakir bir genç için terkedecektir. Cahide’nin aşkına fren, sağduyu, itiyat gibi ölçütler gire­ mez. İçine girdiği zengin burjuva toplumun hep güvence amacına yönelik tuzu kuru tom­ bul hamfendilerinden farkı da işte bu bohem yanıdır. Bu Artmalı mizacıdır. Gözü kızınca, başında kavak yelleri esince her şeye boş veren yanıdır. Yaşamı tümü ile yoğun olarak yaşa­ mak ister. Buna ister demek doğru olmaz, mizacı onu buna iter.

Benim kanım şudur ki, bu iftiraların çık­ masında kıskançlıkların payı büyüktür. Burası Türkiye'dir. Burada gerçekle iftira hep kolkola

— tabiî yakında yine bıkacağı— başka bir erkeğe dürüstçe gidebilir.

Bu erkek fakir de biri olsa.

Yarın

SONKU FİLM ŞİRKETİ

(5)

Cahide hanım, güzeHiği'nin

ve sanatının doruğunda

Yazan: HALDUN TANER

AHİDE Hanım, güzelliğinin ve de

1 sanatının doğal hakkı saydığı saltana­ tın doruğundadır. Bir kraliçe haya­ tıdır yaşadığı. Herkesin içtiği sigaraları içmez. Yabancı sigaraları da içmez. Tekel’e özel sipariş verilerek yaptırılan C.D. inisyalli özel sigaraları vardır. Cahide Hanım, bu si­ garaları altın bir tabakada taşır, onları zümrütlerle süslenmiş çakmaklarla yakar. Evdeki tablalar bile som altındır. Yemekler gümüş şamdanlarla süslü masalarda yenir. Servisi livreli üç uşak yapar. Tavanda kristal avizeler, yerde değerli Buhara halıları vardır. Cahide Hanım Kleopatra gibi süt banyosu yapar. Kendine hediye gelen en pahalı Paris parfümlerini kahkahalar atarak başından vü­ cuduna boca eder. Zenginliğin tadını çıka­ rır... Sonra... bıkar. Evet. Sahne tütmeye başlar gözünde. Tepebaşı Dram bölümünün gıcırdayan merdivenleri, ahşap ahşap kokan küçük makyaj odaları... Ve alkışlar, alkışlar. Gözü pırıl pırıl parlayan, coşkulu seyircilerin avuçlarını patlatırcasına tuttuğu alkışlar.

«SONKU'NUN ETKİSİNDEN

SIYRILAMADIĞIM 0 BUĞULU

SESİ,KALEMİME DOLAŞMIŞTI»

Eşinden ayrılır

Eşi ile ayrılırlar. Cahide yine tiyatrosuna döner. Yine el üstünde tutulur. Yine film çe­ virir. Kurtlarını iyice döker. Bir süre geçer. Ihsan Doruk’la yeniden evlenir. Anne olur. Sonra yine eşinden ayrılıp Ankara Palas’a taşınacaktır.

Benim Cahide Sonku’yu ilk görüp “insan bu kadar güzel olabilir mi?” diye küçük dili, mi yutuşum, 1935’lere, yani onun henüz 19 yaşındaki genç kızlığına rastlar. Aysel’i, beş kere seyretmişimdir. Oyunlarının çoğunu ka- çırmamışımdır. Ama hep uzaktan, hep kala­ balıktan bakmışımdır,

O zaman yeni yeni isim yapmaya başla­ yan bir yazarımdır. Cahide Sonku’nun etkisinden sıyrılamadığım o buğulu sesi (Eller) adlı bir hikâyemi yazarken kalemime dolaşmıştır.Bakın onu değil, başka bir kadını tarif ederken nasıl ondan yararlanmış mu­ hayyilem:

Eldivenli kadın

Eldivenli Kadın:

“Rio’nun havasını siz bana sorun diyordu, ilk senesi öldüm öldüm dirildim.”

Buğulu bir sesi var. Ben böyle sese bi­ terim. Bu ses tek kelimesi ile insanı mah­ veden sestir. Bu ses yatak odası mahmurlu­ ğunu bütün gün üzerinde gezdiren sestir. Çok, az kadında oluyor bu. Bir kere Marie flell’de dinlemiştim. Cahide Sonku’nunkl de az buçuk öyledir.”

Son cümledeki “az buçuk” hafifletmesi bir küçümseme değil, bir frenlemedir... Okurken hemen anlamış olmalısınız.

Bir yazarın eline kalem geçmişken ona bu­ na ilânı aşk etmesi kadar adilik olamaz, kanımca. Bu “az buçuk” gûya duygula­ rımı surdinliyor... Ayrıca evli barklı bir hanıma hem de adını anarak sınırsız bir kompliman yapmak centilmenliğe de sığmaz. Ben yazarlığı “Centilmenliğin bir türü" sa­ yan Somerst Maugham’m görüşünü be- nimsemişimdir.Sanatçı olması.adını anmamı bir derece bağışlatsa bile, “Onun sesi Marie Bell’ inkin den de iç gıcıklayıcı” demek affedilmez bir hışırlık gibi görünmüştür, bana, içimden öyle geldiği halde... Bir üçün­ cü neden olarak da “az buçuk” sözcüğü yazı- mın üslûbuna ironik bir çeşni de katar gibidir. Bu fırsatı da kaçırmamışımdır. Ba­ yıldığım bir güzelliği sanki şöyle yarım ağızla övermişim gibi... Bunu benim o Zamanki hı­ şırlığıma vermeli. Olduğum gibi görünmenin erdemini yıllar sonra öğrenmişimdir. Ama yazarlığın,centilmenliğin bir yazılı türü olma ilkesine bugün de dikkatle uyarım, öyle olmasa nice kişileri sakınmasam, nice kimseleri incitmekten,düş kırıklığına düşür­ mekten çekinmesem bu dizi ne kadar ilginç olabilirdi. Kendimi nerelerde frenlediğimi

Cahide Hanım, öbür Yeşilçam

yapımcılarının tersine

masraftan hiç kaçmadığını

söylüyor

“Ona, bu konunun beni

sarmadığını değil, tutma şansı

az olduğunu anlatmaya

çalışıyordum”

“Ben senaryoyu yazmadım.

Eser çevrildi, çok tuttu.

Sonku Film Şirketi’nin

daha sonraki başarılarına

basamak oldu

Her kadın genç kızlığının zamanla düşsel büyüsünü ergeç kaybeder... Ama yoğun yaşayan Cahide de yıllar biraz daha tahrlbatlı geçecek ve daha otuz beş yaşında ona olgun ve muhteşem bir kadın görünümü vermeye başlaya­ caktır.

sezmemeniz olanaksız. Ben hatır gönül uğru­ na yarısına kadar yazdığım koca bir Mithat Paşa piyesini seve seve yırtmışımdır.

Evet, genç kızlığında, ilk yıllarında buğu­ lu sesinevurulduğum bu güzelkadınlabir gün karşı karşıya gelmem, meğer 1950’lere rast­ layacakmış. Ben o sıralar üniversitede asistanım. Üç hikâye kitabım muayyen bir ilgi yaratmış.Atlas Film’dcçevrilen“Kaçak” adlı bir senaryom altı ödül toplamış. (TRT- nin ünlü Kaçak’ı değil tabiî, Dr. Kimble ile Komiser Girand o tarihte Kalifomia ilkoku­ lunda, elim elin üstünde oynuyor olacak­ lardı).

Hık sık gittiğim Kulis Bar’ında Buran Ha­ nım yanıma geldi. Cahide Sonku hanım si­ zinle görüşmek istiyor dedi. Beyoğlu’nda Ca­ hide Hanım’m yeni kurduğu füm şirketinde beni sanki bir Amerikan filminin iş kadım ro­ lündeki bir artist idi karşılayan. Çok özenli giyinmişti. Sırtında açık pembe bir tayyör vardı. O fidan kız biraz kalınlaşmıştı. Ya­ nında çalışanlar ona büyük saygı gösteriyor­ lardı.

Çok kibar ha/i vardı

"Gelmenize teşekkür ederim” dedi. Çok kibar bir hali vardı. Ama o buğulu sesi bulamamanın düş kırıklığı içimi bürümüştü. Buğusu gitmiş, tınısı kalınlaşmıştı. Ama yi­ ne di insanı etkiliyordu. “Çevirmeyi tasarla­

dığım Vatan Yahut Namık Kemal filminin senaryosunu yazmanızı rica edeceğim” dedi Buran Hanım , daha kapıdan girmeden ücret meselesinde istediğimin veri­ leceğini, Cahide Hamm, bu konularda öbür Yeşilçam yapımcılarının tersine masraftan hiç kaçınmadığını, sevimli sesi ile kulağıma fısıldamıştı. Cahide Hanım, vakur baş acısı ile karşımda cevabımı bekliyordu. 35 yaşında olmasına karşın tazeliğini yitirmişe benziyordu. Biraz kalınca muhteşem bir kadın olmuştu. Iş kadını olmak da ona bir başka yaraşmıştı. Ne istediğini bilen, kendi­ ne güvenen gözlerle bakıyordu. Dedim ya. Hışırdım. Ukâla idim. Hikâyeci olarak esa- mimokunmaya başlayalı benim Yeşilçam’a, vaktiyle iki, üç film yazmış oimamıbiraz ayıp sayıyordum. Uzunca bir konuşmaya giriştik. Ben ona, bu konunun beni sarmadığım değil de, tutma şansı az olduğunu anlatmaya çalı-. şıyordum. Aklımca işin içinden kibarca sıyrı­ lacak, üstelik de onun çıkarını düşünüyor olacaktım. Gülümsedi. Yutmadığını anla­ dım. Konunun tutacağına emindi. Hepsi de pratik, basit ama sağlam, sağduyulu neden­ lerle savını belgeledi. Ben senaryoyu yaz­ madım. Eser çevrildi. Çok tuttu. Sonku Film Şirketi nin daha sonraki başarılarına basamak oldu.

Yarın

ÇELİŞKİLER KUMKUMASI

(6)

Ş

İMDİYE kadar hep kendim konuş­tum. Cahide hakkında kendi açımdan bazı yorumlar yaptım. İlk gününden sonuna kadaronunlailişkinherşeynedenilgimi çekti? Tekrar edeyim, dünyayı süsleyen bir güzel kadın olduğu için, bir. Bu güzelliği bir | de kadınca zekâsının olanca gücüyle sanat planında geliştirdiği, yani bir de iyi tiyatrocu olduğu için iki. Ben güzelliğe salt güzelliğe bile büyük saygı duyarım. Nasıl bir gül insana Tanrısal yüceliği ciltlerce metafizik kitabından daha belirgin ve somut olarak belgelerse salt güzel bir kız ya da bir kadın da kozmik güzelliğin bir simgesi olarak bize a y n ı' huşuyu verir. Kadın güzelliği, bırakın kendi basit hazlarımızın mutluluklarımızın menzi­ lini,uzaktan varoluşu ile dünyayı süsleyişi ile bile bize kozmik bir kıvanç verir. Onlar var ya diye düşünürüm, yaşıyorlar ya. Dünyayı süslüyorlar ya benimle hiç bir ilişkileri olmasa bile bu yeter içimi ısıtmaya. Ben ayrıca sanata da saygı duyarım. Hele tiyatro sanatına. Kendim de hayatımı sanata adamışım. Sanata saygım güzelliğe saygımı da aşar. Bazen hiç güzel olmayan büyük bir sanatçıyı asıl mükemmel güzelliğe daha bile yaklaşık bulduğum olur. Cahide, kim ne derse-desin, iyi de bir sanatçıdır. Onun içinde bu sanatçı damar, güzelliği kadar köklüdür, öyle olmasa bu körpecik kız bunca hazırlık­ sızlığa, kültürsüzlüğe karşın Şhakespeare’- den Çehov’a, Schiller’den Rostand'a kadar dünya şaheserlerini oynarke: : brı bu kadar duygulandırabilir, yüce iklimlere götürebilir, sah na o sarışın fırtınayı salt dış gıi bilir mi? Bu güzel ve değerli s u ile

yazgısı ile ilgilenişim işi 1nun mutlulukları ile uzaktın - = muı mut­ suzlukları, yalnızlığı unutuluşu ile uzaktan üzülüşüm yır- .andır.

Evet, ne diyordt : . ltadar hep kendim konuştum nak çabama karşın yine de lı gözlerimle baktım. Kendi ıutlak isabetli olduğuna hiçbi • inanrrutmışımdır. Hele güze! bir ini onusunda. Çünkü güzel bir kadın bir çelişki kumkumasıdır çoğu zaman. Bir kişinin görüşü eksik kalır.

Helı bir portrenin içeriği yapmak hemen hemen imkânsızdır.

Şimdi isi<‘i u i bu çelişki dolu güzel kadı­

şi ' dönemlerinde tanımış bazı dostla­ rının onun hakkındaki izlenimlerini kısa kısa enstantaneler halinde verelim.

t

Savoy OteU'nde

Gazeteci Türkan Türker anlatıyor: “İngilizce bilmediğini yazıyor, ona Savoy Oteli'nden bir suit ayırmamı istiyordu. Şir­ kette çalışan Kemali Söylemezoğlu bana Ca- hide'yi getirdi, teslim etti. Cahide şirketi için o sırada Türkiye’de pek revaçta olan İngiliz filmlerinden almak istiyordu. Benim orada tanıdığım kimselerle ilişkiye geçtik. Günde 5-6 film seyrediyorduk. Ben hepsini ona tercüme ediyordum. O da beğendiklerini alıyordu.

Bu arada Ann Todd adlı ünlü kadın yıldız ve bir yönetmen Cahide Sonku’ya Londra'da film çevirmesi için yalvardı Cahide Lond­ ra’da büyük ilgi görüyordu. İngiliz filmcileri onuruna davetler veriyor, birçok kokteylin şeref misafiri oluyordu. Savoy Oteli’nde o ara Rita Hayworth ile Ali Han, Tyrone Power ile Linda Christian birlikte kalıyor­ lardı. Ancak Cahide bütün bu pırıltılı insanlar içinde bile merdivenlerden inerken Vıaşları döndüren bir şıklık ve güzellikteydi.

Bir gün, bankadan para çekmek istedi. Elinde İhsan Doruk’un yazdığı çek vardı. Çekeceği para muazzam bir meblâğ idi. Ca­ hide parayı elleriyle kürekliye kürekliye yanımızda götürdüğümüz fermuarlı çantaya doldurdu. Tabii bütün banka personeli hayretler içinde başımıza toplanmıştı.

ö te yandan yakın arkadaşı Avukat Buran Hanım Cahide'nin zaman zaman çektiği zaruretle de dövündüğünü anlatırken şöyle diyor:

---Şevket-i Saman içinde bir yaşam sür­ mesine karşın başı sıkıştığı zaman her şeyi bir çırpıda bir hamlede tekmeleyip gidebilirdi. Bu durumlarda diline pelesenk edindiği bir cümlesi vardı:

- Vız gelir bana, ben ekşimiş fasulye yemiş kadınım.

Yine Türkan Türker:

"Güzelliği Cahide için çok önemliydi" diyor. "Ben hiçbir zaman ihtiyarlamaya­ cağım. çirkinleşmeyeceğini” derdi. "Ancak aptal kadınların parasız kalmaya mahkum olduklarını söylerdi. Çok kibirliydi. Alaycı, kendini beğenmiş bir insandı. Parayı çok şeverdi. Çok da dengesiz harcardı. En büyük korkusu kilo almaktı. Kızkardeşi veremden öldüğü için irsi olmasından korkardı. Sık sık ciğerlerini kontrol ettirirdi.

Cahide, kim ne derse

desin, iyi de bir sanatçıdır

Son yılbaşı gecesini bizim evde birlikte içerek kutladık di­ yor Tufan Velidede- oğlu. Kendisini bir meyhanede tanımış, anası yerine koyup yardım etmiş. “O gece bir gazeteden kesilmiş, kendisinin kızıyla yıllar önce çekilmiş resmini ok­ şayıp kızının şerefi­ ne kadeh kaldırmış­ tık.” ölümünden bir gün önce de ölmüş sanatçılardan Şevki- ye May’dan, Neyir’e Neyir’densöz etmişti.

YAKIN DOSTLARI CAHİDE

SONKU’YU ANLATIYOR

Cahide Sonku’nun diline pelesenk

edindiği cümlesi: “—Vız gelir

bana, ben ekşimiş fasulye

yemiş kadınım’’

Alkolden, esrardan kurtulması

İçin akıl hastanesine yatırıldı

ama, oradan da kaçtı

Cahide Sonku’nun bir dönemi de ünlü ve değerli sanatçı Cahld Irgat’la geçti

‘Beklenen Şarkı'nın hasılatını getiremedi. Diğer filmler bu parayı yedi. Cahide hepi­ mizden kopmaya başlamıştı. Tanımadığımız bir adamla flört ediyordu. Sonradan öğren­ dik ki adam parasını yiyormuş. Ve Cahide bir darbe daha yedi. Şirketi yandı, milyonlar değerindeki filmleri gitti. Bundan sonra artık hep sarhoştu. Bir zaman sonra Muhsin Ertuğrul onu tiyatroya aldı. Musahipza- de’nin bir piyesinde birlikte oynuyorduk. Ama eski samimiyet kalmamıştı. Provalara oyuna sarhoş geliyordu. **

Birgünonu Kulis Restoran'a davet ettim. Biraz nasihat etmeye kalkınca ‘özel haya­ tıma karışmayın" diye bağırmaya başladı. Sarhoştu „îtfkandal çıkarmıştı.

On yı süre ile gece gündüz Cahide ile beraber olan yakın arkadaşı ve akıl danış­ manı Avukat Buran Hanım, Cahide’nin öz­ gürlük aşkı, vekar duygusuna belge olarak şunları anlatıyor:

“Evliliğin disiplininden, sıkı baskısından usandığı zaman hiçbir şey onun bu özgürlük aşkını önleyemezdi. Bir keresinde Cihangir’ deki evimin balkonuna fırlamış:

Alyansını otlara fırlattı

Zeki bir insandı. Bir bakışla karşısındaki insanın ne düşündüğünü anlayıverirdi. Göz­ leri projektör gibiydi. Titizdi, tem izdi...

Kurduğu film şirketinin yanması ilk dar­ beydi. Artık sinirliydi, hırçınlaşmıştı. Deli gibiydi. Durmadan "Dünyada benim kadar güzel kadın yok” derdi. Bize döner, "Şu halinize bakın?” derdi. En çok ’ben’ sözünü kullanırdı.

Cahide ile L Aiglon'da birlikte oynamış olan değerli sahne sanatçısu İsmet Ay anla­ tıyor:

“CahideTerin Yeniköy’de yazlık bir yalıları vardı. Provalardan sonra Cahide, Buran Hanım ve ben yalıya gider, yine oyuna çalı­ şırdık. Sabri Esat Siyavuşgil de Fransa tari­ hini iyi bilen bir tarihçi yollamıştı bize, ondan ders alıyorduk.

Piyeste giyeceği kostümlerin kumaşlarını Paris'ten getirtmişti. Piyes büyük bir şaşaa içinde başladı. Bütün hükümet erkânı gelmişti. İlgi o kadar çoktu ki, gelen çiçekler tiyatroya sığmamıştı. Hükümet üyelerinin hepsi eşi İhsan Bey’in dostuydu.

Çok bonkördü. 1955 yılıydı zannediyo­ rum. Yılbaşı akşamı hepimizi Kervansaray’a davet etti. Ekrem Reşit Rey, Sabri Esat S i­ yavuşgil, Fikret Adil, Zeki Müren, ben ve daha birçok arkadaş vardı. O akşam garson­ lara 10 bin lira bahşiş vermişti. Zaten Şehir Tiyatrolarından aldığı maaşı da tiyatronun kapıcısı Siyami Efendiye bırakırdı.

Beklenen Şarkı’ filmi tuttu, çok para ge­ tirdi. Zeki Müren de şöhret oldu. Cahide de bir film şirketi açtı. O sıralarda benim ve dostlarının tavsiyelerine rağmen İhsan Bey Te bağları kopmaya başladı. Davetler davetleri kovalıyordu. Kızı Ender doğmuştu.

Sonunda boşandılar. Ama şirketinin film­ leri peşpeşe devam ediyordu. , Ancak hiçbiri

- Yerin dibine batsın böyle evlilik, diyerek parmağındaki pırlanta, alyans yüzüğü karşı- ki bayırın ısırgan otları arasına fırlatmıştı.

Bu gururu Türkan Türker de şöyle vurgu­ luyor:

“Kocası İhsan Doruk ünlü bir ses sanatçısı için kendisini bırakınca gururundan hemen boşandı. Kocasının bu tercihi onda büyük bir yıkım yaptı.

Boşandıktan sonra kızı ile meşgul oluyor­ du. Bu arada kızı ile bir de film çevirdi. Kızı büyüyünce düzensiz yaşantısından dolayı an­ nesini terketti. Evlât özlemi, evladının kendisini beğenmemesi onu çok yıktı.

Sonraları Cahit Irgat Ta evlendi. Gittikçe maddî sıkıntıya düştü. Güzelliği azalmaya başladı. Şehir Tiyatroları’ndan destek olun­ maya çalışıldı. Fakat çalışmalara sarhoş olduğu için gelemiyor, aksatıyordu. Sonunda emekli maaşım alabilmesi için Cahide’yi emekli yaptılar.

Yaşamı meyhanelerde geçmeye başladı. Hastalandığı, sabahladığı duyuluyordu. A l­ kolden, esrardan kurtulması için Akıl Has- tanesi'ne yatırıldı ama oradan kaçtı.

Yıkılışını göstermek istemiyordu.

Cahide’yi çok yakın bir tarihte Galata­ saray’da gördüm. Üzerinde itfaiye trençkotu gibi kırmızı bir trençkot, ayağında param­ parça çizmeler vardı. Yüzü çok şişti. Bir an göz göze geldik. Başım çevirdi. Damdı mı, tanımadı mı bilemiyorum. Ama bu Cahide’yi son görüşüm oldu.

Tüm kinayeli, kendini beğenmiş yanlarına rağmen garip bir şekilde ruhen yalnız bir kadındı. Her şeyi varken de huzursuzdu, tatminsizdi. Hep mutsuzdu.

SON YAZI

CAHİDE'NİN YAZGISI

Yarın

(7)

I t

AHİDE Sonku konusu çeşitli yakla-

V V

r-j

şunlara açıktır. Sansasyonel ara baş­ v u r / lıklarla bazı kimselerin kirli çamaşır­ larını teşhir eden sosyete dedikodusu içerikli bir magazin dizisine pek müsaittir. Şöhret ve servetin doruğundan alkolizmin ve sefaletin girdabına düşmüş bir sanat yıldızının yaşam! öyküsü, Yeşilçam’m ucuz gustosuna da çok yatkın bir senaryo olmaya pek elveriş-, lidir. Belki bu projeler şu anda dumanlı oda­ larda tezgahlanmaktadır bile. Bizim anlattı­ ğımız şekli ise, ucuzluğa düşmeden, olaylara karışanların adlarını bile vermeden, uzantısı bakımından çok kimseyi yaralayacak özel hayatları deşmeden, Cahide’nin ruhsal çık­ mazını, onun da ruhunu incitmeden aklımızın erdiği, dilimizin döndüğü, kalemimizin bece­ rebildiği bir doz hünerbazlığı ile vermekti.

Uzun sözün kısası, buraya kadar yazdık­ larımızı toparlayacak olursak, deriz ki, Yemen’de doğan, erkek beklenirken kız ge­ len, babası yüzbaşı Nafiz Bey tarafından il­ kin Mücahid diye hazırlanan adı Cahide’ye • çevrilen bu yavru, Tann’nm çok nadir kuluna verdiği eşsiz bir güzellikle dünya konukluğu­ na girmiş ve ondan sonra yazgısı ne örmüşse hep onun bu çekici, göz alıcı, iç gıcıklayım, insanı etkileyici güzelliğinin ipliği ile örmüş­ tür.

Cahide tesadüfen bir antik Yunan trajedi­ sinde oynamadı. Oynasa kahramanın başına gelen (Katastrophe)’de (Trajik Suç) denilen yine kendinden gelen bir suçun payı olduğunu bilirdi. Onun trajik suçu, güzelliği­ dir. Onu en kısa yoldan şöhretin ve servetin doruğuna çıkaran bu güzellik olduğu gibi, acıkh sonuna götüren de yine bu güzelliğin sağladığı nimetlerin süreksizliği olmuştur. Talihin dönekliği sanılan şey, aslında zama­ nın doğal gelişmesinden başka bir şey değildir. Cahide çevrisindeki ilgi ve hayran­ lığı en doğal ve olağan hak sanırken, bir gün bunlardan yoksun kalıverince şaşırmış,avun­ tuyu yüzeyde araçlarda ve başlıca alkolde arama yolunu tutmuştur.

Yıkılışının başlangıcını daha çok onu mil­ yonerlikten bir günde sıfıra indiren o tar­ tışmalı yangına verenler çoğunluktadır. Şir­ keti ve milyonlar değerindeki sigortasız film­ leri, bir gecenin içinde çok şüpheli bir yan­ gınla kül olunca, sendelediği elbet doğrudur. Ama, Cahide gibi milyonları o güzel ayağının ucu ile daha önce de tepebilmiş bu kadm sırf para ile yıkılmaz. Cahide bence onurundan aldığı yara ile yıkılmıştır.

• Cahide'yi asıl yıkan...

O zamana kadar evli de olsa ayrı da olsa, eli üstünden eksilmeyen en güçlü koruyucu­ su, hayranı eski kocasının belki artık Cahi- de’nin sonsuz kaprislerinden, belki özellikle bir gençle olan son ilişkisinden iyice gocu­ narak elini ve desteğini ondan tamamen çek­ mesi. başka bir hanımla evlenip, uzaklaşması da elbet Cahide’nin onurunu yaralamıştır. Ama, bence Cahide’yi asıl yıkan, onuruna asıl öldürücü darbeyi vuran neden .güzelliğini, kendine güvenini yitirmiş olmasıdır. Bu güven onda Şehir Tiyatrolan’mn eşiğinden adımını attığı andan itibaren vardır. Hatta genç kız olmaya başladığı ilk günden, belki daha da önce, çocukluğundan beri vardır. Er­ kek çocuklara kıyasla bu duyguları ve önse­ zileri çabuk gelişen kız çocuklar, önce ayna­ lardan ve sonra çevrenin parıltılı bakışının aynasından kendi güzelliklerinin ilk yankısını algılarlar. Daha küçük yaştan güzelliğinin kendine sağladığı bu üstünlük duygusunu taaa o zamandan beri hücrelerinin dokusunda duyan Cahide, ondan sonra başına konan nimetleri sadece bu üstünlüğün, benzersizli­ ğin doğal hatta zo-unlu bir doğrulaması, çevrenin bu güzelliğ. ister istemez onurlan­ dırması şeklinde hissetmeye alışmıştır. Daha sonra sanat yeteneği Ue daha da renklendir­ diği. boyut kazandırdığı, her şeye çabuk ve kolay intibak eden pratik ve kadınca zekası ile görgü meziyetlerini de etkilediği, ihtişam- taştırdığı güzelliğini bitmeyecek bir maden saymıştır.

_ • «En büyük benim...»

öyle bir Euphuria içindedir ki bu hayranlık aynası hiç tükenmeyecek ve ne yapsa has­ paya yaraşır hoşgörüsü sürgit devam edecek sanmıştır. İnsan, yaşamının bir döneminde talihin bu kadar sevgilisi ulunca Mehmet Ali Clay gibi "En büyük benim" diye bağırmaya başlar. Tıpkı onun gibi Cahide de sık sık ve uluorta. —Ben hiç ihtiyarlamayacağım, çir­ kinleşmeyeceğini— diye tekrarlar olmuştur.

M ilyonerlikten bir günde sıfıra inm işti ama

Cahide gibi bir kadın sırf para He yıkılmazdı

Yazan: HALDUN TANER

CAHİDE'Yİ

YIKAN KENDİNE

GÜZELLİĞİNE

GÜVENİNİ

YİTİRMESİDİR

Bir yaşam dramı: İşte iki Cahide. Biri baştaki öbürü sondaki

Çevresindeki ilgi ve hayranlığı en

olağan hak sanırken, bir günde

bunlardan yoksun kalıverince

şaşırdı, avuntuyu alkolde arama

yolunu tuttu

O sevdi, sevildi, yazgısının güleç

yüzünü de, tokadını da

yakınmasızca kabullendi ve

aramızdan göçtü

Freudien bir gözlükle bakıldıkta bu mey­ dan okuyucu iddia bile aslında onun en bü­ yük korkusunu içermekte ve ele vermektedir: Yaşlı ve çirkin olmak. O zamana kadarki ya­ şamı boyu hücrelerine sinen güzelliğinin bi­ linci ile yaşayan Cahide, daha tüm ni­ metler ortasında iken büe, zaman denen ca­ navarın için için bu gençliği, güzelliği, çekici­ liği nasıl yavaş yavaş ve sinsice yıpratmaya başladığını muhakkak sezmiş olacaktır.

Elinde kalan maddî varlığı film şirketinin o şüpheli yangınla yok oluverişi, kocasının başka bir hanımla evlenişi, devreden büsbü­ tün çıkışı işte tam güzelliğinin yıpranmaya yüz tuttuğu kuşkularının onu yokladığı böyle bir anda patlak verince, ve —bu da çok önemlidir— o zamana kadar çevresini say.7 1

ile saranlar çil yavrusu gibi dağılmaya başla­ yınca, Cahide, yerin altından kaydığını duyar olmuştur. Zaten ‘eğilimli olduğu alkole işte bu dönemden sonra balıklama dalmış, gündüz içmelerine de başlamıştır.

En ucuz şaraphanelerin müşterisi olduğu son döneminde bile Cahide, düşmanlarını se­

vindirmek, dostlarını ise üzmemek için gö­ rünmez olmayı, karşılaşılınca bakışlarını çe­ virmeyi yeğlemiştir. Yazgısına uymuş görün­ mekte, bundan yakınmamakta, kimseyi so­ rumlu tutmamaktadır. Güzelliği yitmiş ama, onuru yerindedir.

Şimdi küçük domestik mutlulukları ile sı­ cacık yuvalarından Cahide’nin yaşam çizel­ gesini budala bir üstünlük duygusu ile yargı­ layan hanımlara ve belki de beylere bir çift sözüm var: Cahide’ye acır görünmeyin. Onun, sizin bu sözüm ona insancıl ama, yine de “oh olsun” tınısını içeren merhametinize ihtiyacı yoktur. Daha dürüst olun. “ Her çıkışın bir inişi olur”, "insan ne oldum de­ memeli, ne olacağım demeli” gibi yavan ka­ lıpları çiğneyip, bir vakitler ona duyduğunuz kıskançlığın tepkisini boşaltın. Sağ olsa idi, Cahide sizin bu tepkilerinize de aldırmazdı.

Cahide Türkiye’de varılabilecek ünün, hayranlığın, servetin, saltanatın ve doyumun tavanına ulaştı. Sonra da sefaletin ve alkolün çukurlarına kadar indi. Tıpkı tiyatroda çe­ şitli rolleri benimseyip, türlü iklimler yaşadı­ ğı gibi, öylece hayat çizelgesin de sanki Ondine ile başladı. SonraGrande Dame rol­ lerine çıktı ve en sonunda da “Ayak Takımı Arasında "nın alkollü atmosferini filozofça benimsedi.

Çeşitli hayat skalalarındangeçti. Yaşamı olanca ihtişamından olanca süfliliğine kadar ama, her sefer yoğun, çok yoğun olarak ya­ şarken,yine de bu işten buruk da olsa sanat­ kârca bir tad aldığına emin gibiyim. O sevdi, sevildi, yazgısının güleç yüzünü de tokatını da yakınmasızca kabullendi ve aramızdan göçtü. Onunla uğraşmayınOnuyargılamayın, Çıkışı da inişi de olmayan güvenceli hayatları­

nızla övünün yetinin C ahide ye karşı ucuz üstünlükler taslamaya k alkm ayım *

- - - Son

Referanslar

Benzer Belgeler

Ülkemizin değerli bir bilim adamı, kendi alanında bütün dünyanın ta­ nıdığı bir hematolog geçtiğimiz gün­ lerde, 16 mart 1984’te İstanbul Tıp Fakültesi

fan özbakır, “Yaşadığım sü­ rece yalnız kendime değil, gençlere ve bu işe gönül vermiş olanlara faydalı ol­ mak istiyorum” dedi. içinde 250 derslik ut

1877’de, İstanbul’da doğan Salâh Bey; vezir İbrahim Paşa torunu ve Haşan Asım Beyin oğludur.. Hukuk mezunu olup, ka­ lem kuvveti herkesçe takdir edilmiş bir

D iplom asi uzun sü re SŞ G alatasaraylInın tekelinde

Bu çal›flmada toplam 5 ilçeye ba¤l› 154 köyde çal›flma anketi doldurulmufl ve toplam olarak bu köylerin %73’ünde asbest kullan›m öykü- sü oldu¤u, %45’inde

Bunlar: İsveçli avangart sanatçı ve film yapımcısı Viking Eggeling; Alman ressam, grafik sanatçısı, avangart sanatçı, film yönetmeni Hans Richter; Fransız

Mevlânâ Celâleddin Rumî'nin daha sonra «Mevlevîlik» olarak teşkilâtlanan sevgi ve aşk yolunun, başlangıçta söz- konusu Ahî teşkilâtından faydalandığını

böylelikle de fotoğrafçılar ilk defa fotoğraf makinesini taşıyan sehpalardan kurtularak makinelerini ellerinde taşımaya ve rahatlıkla her yere götürmeye