• Sonuç bulunamadı

Necip Fazıl:Zıt kutupların mürşidi:Necip Fazıl Kısakürek, Menemen ayaklanmasını basit bir hadise olarak değerlendirir:Komplo kuramları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Necip Fazıl:Zıt kutupların mürşidi:Necip Fazıl Kısakürek, Menemen ayaklanmasını basit bir hadise olarak değerlendirir:Komplo kuramları"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA

C U M H U R İY E T

DİZİ

24 T E M M U Z 2003 PER ŞEM BE

Necip Fazıl Kısakürek, Menemen ayaklanmasını ‘basit bir hadise’ olarak değerlendirir

Komplo kuramlan

eyh Sait olayından \ \ beş yıl sonra meydana gelen Menemen Olayı da Necip Fazıl tarafından yi­ ne komplo teorileriyle açıklanmakta, Serbest Fırka’nın Ege Bölgesinde büyük ilgi görme­ si nedeniyle CHP’nin bir tertibi so­ nucu vuku bulmuş basit bir hadise olarak görülmektedir.

Serbest Fırka, 1930 yılının son bul­ masına iki ay kala kapatılmıştır. Ama Necip Fazıl’a göre, Serbest Fırka ka­ patılsa da bu fırkanın canlandırdığı ve şahlandırdığı mesele bitmiyordu. Ney­ di bu mesele? Serbest Fırka sözüm ona halkın hasretler içinde yandığı din davasını meydana çıkarmış, olanca başarısını, vaadeder gibi bir eda taşı­ dığı din alakasından devşirmişti.

N ecip Fazıl'ın yorumları...

“Din alakasını besleyici, geliştirici ve bir gün patlak vermeye doğru yürü­ tücü kuvvet ve zümrenin başında da Nakşilik vehmolunuyordu” diyen Ne­ cip Fazıl, Menemen’deki katliamı va- kay-ı adiyeden bir olaymış gibi akta­ rıyor: “ 1930 yılının son ayındayız. ‘Mehdi Mehmed’ isimli bir serseri, etrafına birtakım ve çoğu genç, hatta çocuk, saf tipler toplayarak Menemen taraflarına sürüklüyor. İlk ikna vesi­ lesi köylerde zengin işler olduğu, hu­ susiyle Paşaköy dolay larında bütün bağların budanm akta bulunduğu, kendilerinin de bu fırsatı kaçırmama­ ları gerektiği, oraya giderlerse çok pa­ ra kazanacakları iddiasıdır.

‘Mehdi’ unvanını taşıyan Mehmet Giritli’dir ve mehdilik iddiasında bir deliden başka bir şey değildir. Hiç kim­ se tarafından sevilmey en bir insandır ve esrarkeştir. Buna rağmen, dışın­ dan, ham softa ve kaba yobaz tipinin bütün arazına maliktir.

Etrafında tam beş kişi: Sütçü Meh­ med; saf, aciz, kendi halinde, mahal­ lede süt satan bir esnaf» Şamdan Meh­ med; budala ve muvazenesiz bir insan ve mesleği budayıcılık... Çoban Ra­ mazan; 18-19 yaşlarındaki bu keçi ço­ banı, öbürleri gibi cahU ve muvazene­ sizin biri... Nalıncı Haşan; bu da Gi­ ritli ve hadisey e hiçbir şey bilmeden ka­ rışanlardan... Ve Zeki Mehmed, bu- dayıcıhk yapan bu adam da para ve menfaat karşılığında her şeye müsta- id bir ahlaksız.»

Tanık olmuşçasına...

Mehdi Mehmed, işte bu biçareleri telkin altına ahp bildirdiğimiz istika­ mete doğru sürüklüyor... Onlardan kaçmak suretiyle başını kurtaran Ço­ ban Ramazan’ın anlattığına göre,yok da birkaç esrar partisi tertiplemişler. Mehdilik iddiasındaki bir sapığın ar­ dında, esrarkeş serseriler Menem en’e giriyorlar...”

Menemen Olayı’m tanık olmuşça­ sına kronolojik bir öykü şeklinde an­ lattıktan sonra basit bir hadisenin ge­ reğinden fazla büyütüldüğünü öne süren Necip Fazıl, şöyle devam edi­ yor: “Sadece kaçabilen iki kişinin ve eğer destekçileri varsa onların da bu­ lunup cezalandırılmasından ibaret ka­ lan ve bir iki mecnunun telif eserinden ibaret bulunan hadise birdenbire o kadar büyütülüyor ki, ortada, ta

Sa-Necip Fazıl:

'Kuru bir bahane'

Menemen Olayı’nı tanık

olmuşçasına kronolojik bir öykü şeklinde anlatan

Necip Fazıl, sonra basit bir hadisenin gereğinden

fazla büyütüldüğünü öne sürer: “ Sadece kaçabilen

iki kişinin ve eğer destekçileri varsa onların da

bulunup cezalandırılmasından ibaret kalan ve bir iki

mecnunun telif eserinden ibaret bulunan hadise

birdenbire o kadar büyütülüyor ki, ortada, ta Sarıkamış’tan İstanbul’a kadar,

tamamıyle masum ve alakasız tesir ve şahsiyet sahibi kaç müslüman varsa

onlara çevrilmiş bir tuzaktan, kuru bir bahaneden başka bir şey kalmıyor.”

Zıt kutupların

‘mürşidi’

V

A

M İy a s e

İ

lknur

¿t

CHP'NIN TERTİBİ

1

- Şeyh Sait olayından beş yıl sonra m eydana gelen M enem en Olayı da Ne­ cip Fazıl tarafından yine kom plo teorileriyle açıklanır. Serbest Fırkâ’nın Ege Bölgesinde büyük ilgi gör­ mesi nedeniy le C H P ’nin bir tertibi sonucu ortaya çıkm ış basit bir hadise olarak gösterilmektedir...

.

- - ' ~ ~ ■ . — n —— » « w w w w r w r

-C w ın h u r$$ret iü iı

M ü r l e c i l e r î n h e p s i Y a k a l a n d ı

irtica hâdisesinin Manisa'da hazırlandığı tahakkuk etti

I U d » « k a b ilH İ , ( h i . ' n m I U ı U „ ik i „ > * » < ia r - İ ta la r ım s a t a r a f ı n d a n y a k a l a n d ı

l a m o t P * . -I»

n«»u>i7ı-l.li. G a z i H z. d iin g e c e I s ta n «*"< oU<«ku, b ııl'u t e ş r i f b u y u r d u l a r

B ü yült R e i* Tra k y a * » !« h e r köy w« U ta ayon d a h a lk la te m a » e t t ık r

D evrim şehidi Kubiiay. C u m h u riy et G a z etesi’n in 26 K an un uevvel (Arahk) 1930 tarih li sayısı.

nkamtş’tan İstanbul’a kadar, tamamıy - le masum ve alakasız tesir ve şahsiyet sahibi kaç müslüman varsa onlara çevrilmiş bir tuzaktan, kuru bir baha­ neden başka bir şey kalmıyor.”

Necip Fazıl, olayı anlatırken he­ men üç cümlede bir otoritenin ve hâ­ kim kuvvetin olaya müdahale etme­ diğini vurguluyor. Bununla olayın gerçekte bir tertip olduğunu ima edi­ yor. Yazar, Menemen Olayı’mn bir tertip olduğuna o kadar kendim inan­ dırmış ki, buna temel teşkil eden ba­ zı iddialar da öne sürüyor. Ancak bu

iddialarını dayandırdığı bir belge yi­ ne ortaya koyamıyor.

Yine tümüyle duyumlardan yola çıkarak açıklamaya çalıştığı ve “ter- tib”e neden olarak gösterdiği olay­ lardan ilki, Menemen ahalisinin Ser­ best Fırka’ya olan meyli ve ilçeyi zi­ yaretleri sırasında CHP kodamanla­ ra “yuh” çekilmesi hadisesidir. Bu olay üzerine güya hükümet tarafından “Menem en’e büyük bir göz dağı” ve­ rilmesi yönünde karar almıyor, ikin­ ci olay şöyle cereyan etmiştir:

O tarihlerde bazı Halk Partisi bü­

yükleri Bursa’da Adapalas Oteli’nde zevk ve safaya batmış, günü birlik hayattan kâm almak cümbüşü içinde yuvarlanırken, bir hadise oluyor.

- Otellerin önünde duran taksi ve otobüslerden, bereli, kasketli, sakal­ lı, dini üslup belirtici kılıklarla bazı insanlar iniyor.

Manzarayı vorumlayamayan koda­ m anlar (Vasıf Çınar, Şükrü Kaya, Mahmut Es’ad vesaire) hayretle bir­ birlerine soruyorlar:

- Kimdir bu softa kılıklı adamlar? Yoksa bizden istekleri mi var?

Mîna Urgan’m 4Bir Dinozorun Anılan’ kitabından Necip Fazıl’la ilgili öyküler:

Haç parasım kumara verdi

umar müptelalığı dillere destan Necip Fazıl’ın Eş­ ref Şefik’in kendisine ilaç alması için verdiği para­ yı kumarda kaybetmesi ve bunun üzerine Şefik’in dışkı dolu lazımlı­ ğı “Süper MürşkTin kafasından aşa­ ğı boca ettiği edebiyat çevrelerinde sıkça anlatılan bir olaydır. Mîna Ur­ gan da “Bir Dinozorun A nılan” ad­ lı kitapta bu konuya yer veriyor.

“ Necip Fazıl’ın içkisi ölçülüydü. Ama kumar tutkusu sınır tanımazdı. Eşref Şefik annemin çocukluk arka­ daşı olduğu için, onun ağzından da din­ lemiştik bunu: Eşref Şefik hastaymış; onu yoklamaya gelen Necip Fazıl’a ilaç alması için, bir miktar para ver­ miş.

Necip Fazıl, ilaçlan hemen alacağı­ nı söyleyip evden çıkmış. Eşref Şefik beklemiş beklemiş, ne ilaçlar varmış ortada ne de Necip Fazıl. Sabaha doğ­

ru, bir lazımlığı çişle doldurmuş; ate­ şi çok yükseldiği halde, pencerenin önünde pusu kurmuş; lazımlığı ku­ marhaneden eli boş dönen Necip Fa­ n f in başından aşağı boca etmiş. Bu öyküden de anlaşılacağı gibi. Necip Fa- zıl’ın yüzsüz bir yanı vardı.”

Halet çambel’den ders _

1 ar

Mina Urgan yine anıların­ da Necip Fazıl’ın kendisine f hayran olduğunu ve yakı- „ , şıklı bir erkek olarak gördü- * -a» günü söylüyor. Özelilkle ya- J kışıklı sayılmayacak Necip Fa- / zıl’m kendi bedeniyle gurur

duyduğu olayları alaycı bir şekil de anlatıyor. t “ Bizim şu m aço toplum u- mıızda bile. Necip Fa­

zıl kadar erkekliğiyle gururlanan bir kişi görmedim. Bizim evimizde kala­ balık bir toplantıda. Necip Fazıl, otur­ ma odasının ortasına dikilmiş, “ Ben! Erkek! Ben! Erkek!” diyerek, King Kong gibi, ünlü torsosunu vumruk- luyordu. Halet Çambel’in yanına gi­

dip kulağına, “Bu işe bir son ver” diye fisıldadım. Halet incecik bir genç kızdı. Am a Türkiye eskrim şampiyonuydu. Takı­ mımızla Berlin Oliın- piyatlan’na katılmıştı ve şimdi karate moda ok duğu gibi, o sıra­

da da moda olan Jiu- Jitsu’yu çok iyi biliyor­ du. (Bu Uapon

güreş tekniğini uygulayan elli kiloluk bir kadının, yüz kiloluk bir erkeğin hakkından gelmesi işten bile değil­ dir.) Haletvavaşça ayağa kalktı, “ben, erkek! ” diye göğsünü yumruklayan Necip Fazıl’a gülümseyerek yaklaştı. Sol ayak bileğiyle sağ elbileğini sıkıca tutup seksen kiloluk Necip Fazıl’ı hop diye omuzuna aldı. Necip Fazıl çırpı­ nıyor; ama H alefin çelik gibi ellerin­ den kurtulamıyordu. Halet, omuzun­ da yükü, evin içinde dolaşmay a baş­ ladı. Bizler de kahkahalar atarak peş­ lerinden gidiyorduk.

Yüzü allak bullak olan Necip Fazıl, “Rezil oldum, bırak beni, n’olur” di­ ye fısıldayarak yalvarıyordu. Bizler “sakın bırakma” diye bağırıyorduk. Sonunda, annem araya girince. Ha­ let gayet zarif küçük bir omuz hare­ ketiyle, Necip Fazıl'ı sedirin üzerine atıverdi. Adamcağızın “Ben erkek” gösterileri de bitti böylece.”

Aralarından biri cevap veriyor: - Yok efendim; bizimle hiçbir ala­ kalan yok! Karşı oteldeki bir şeyhi zi­ yarete geliyorlar!

Ta karşılarında, Hakkı Paşa Oteli di­ ye bir yer vardır ve oraya, İstanbul ’dan bir Nakşi şeyhi gelip inmiştir.

Köküne kibrit suyu

Kodamanlar konuşmayı sürdürüyor: - Kim bu şeyh?

- Erbilli Şeyh Es’ad Efendi... Meş­ hur Nakşi Şeyhi.

- Ya, öyle mi?

Ve o akşam bu kodamanların hal- kalandığı masada şu karar alınıyor:

- Artık bu adamlann köküne kibrit suyu dökülmesi gereken zaman gel­ miştir! Bizzat mahkûm kabul ettiği­ miz Menemen’de bir hadise çıkartı­ lacak, hadiseye rejime karşı bir kı­ yam süsü verilecek ve ondan sonra sü­ rek avı halinde din elebaşlan devşi- rilip birer birer ezilecektir.

Hadisenin şahitleri ilk Meclis aza­ sından merhum H aşan Basri Çantay ile Salih Yeşil’dir. Allah’ın getirdiği bir firsat ve münasebetle bu karan, top­ lantıda hazır bulunanlardan biri ma­ rifetiyle öğrenen ve o akşam otelde bu­ lunan bu iki zat, vaziyeti, sağlıklann- da ve hatta toplantıda yeminle anlat­ mışlardır.

Şimdi iddiamızı, tertip tezine göre takip etmekte devam edelim:

- Jandarma karakoluna karşı mey­ dan, cami ve avlu, hadise için en uy­ gun yer...

'K a n akıtacaksınız...'

Manisa ve köylere gidip mahut kad­ royu tesbit ediyor. Hele din mevzuun­ da abuk sabuk görüşleri, ermişlik cin­ neti ve Mehdilik özentisi dikkatini çeken Mehmed’i bulunmaz kıymet­ te kabul ediyor ve uzun çalışmalardan sonra onlara teklifini yapıyor:

- Menemen’e aralık ayında erkenden gideceksiniz! Filan yer, falan camL.Na- mazdan sonra minberdeki yeşil bay­ rağı çekip, cami ve avlu kapısını tuta­ cak ve ‘Bu bayrağın altına girmeyen, kafirdir!’ diye bağıracaksınız! Halk­ tan veya jandarma ve askerden üzeri­ nize gelen olursa silahla karşı duracak ve mutlaka kan akıtmaya bakacaksı­ nız. Bir kişiden olsun kan akıtmak şart. Hadise büyür büyümez kaçıp ba­ şınızı kurtarmayı düşüneceksiniz! Ne­ ticede her birinize, sana şu, sana bu, sana filan, sana da falan bankadan onarbin (bugünkü paranın yüz misli kıymet) lira verilecek. Siz de istediği­ niz yere gideceksiniz!

Gerçekten, teklifin bu kadar ah­ mak ve sahtekârına, saçma ve gülün­ cüne inanabilmek için, vasıflarını çiz­ diğimiz berduşlar kadrosundan daha uygunu bulunamazdı.

Söylendiğine göre gizli ajan, hadi­ seyi çarşaflı bir kadın kılığında uzak­ tan takip etmiş ve muradına erer er­ mez, ancak bir erkeğe mahsus sert adımlarla uzaklaşıp gitmiştir.

Bu manzarayı aynen görenler var­ dır ve onlardan biri hâlâ sağdır.

Subayları Kubiiay yerde kıvranırken 8 jandarmalık bir manga askerin si­ lahlarını bırakıp dağılmaları, kendi­ lerine bir işaret verilmeksizin, müm­ kün olabilecek bir iş midir?

P E R Ş E M B E

ORHAN BURSALI

Yazarımız yazılarına bir süre ara vermiştir.

T O P K A P I O L A Y L A R I

İnönü ’ye

tehdit dolu

yazılar

P iktidan döneminde Menderes’e “mürid”lik ölçüsünde bağlanan Necip Fazıl, muhalefette olmasına karşın yazılarında İnönü’ye adeta kin kusar. Bir yazısında İnönü’nün MalatyalI değil Rumeli göçmeni olduğunu ve Türklüğünün ve nesebinin belirsiz olduğunu dahi yazacak kadar ileri gider. İnönü’ye olan hıncı ve öfkesi de o denlidir ki, hakaret ve küfür içeren yazılarında tehdit savurmaktan da geri kalmaz. Nitekim Necip Fazıl, 8 Mayıs 1959 günü Büyük Doğu dergisinde “Günü Geldi” başlıklı yazısında “ Leş” olarak adını andığı İnönü’ye kefen biçilecek günün geldiğini haber veriyordu.

Tahrikçilikle suçlandı

8 Mayıs günü CHP lideri İnönü’nün İstanbul’a gelişi sırasında DP örgütü adam getirterek İnönü’yü taşlamış, bir polis otosu da bu saldınsırasmda İnönü’nün yolunu keserek saldırganların işini kolaylaştırmıştı. Son anda bir askeri birlik kendi inisiyatifi ile yolu açıp İnönü’yü kurtarmıştı. Topkapı olaylarının yaşandığı gün yayımlanan Büyük Doğu’daki “Günün Geldi” başlıklı yazısı nedeniyle Necip Fazıl tahrikçilikle suçlandı. Necip Fazıl, olay günü piyasaya verilen dergideki yazının nasıl olup da insanları galeyana getirmiş olabileceğini soruyor ve olayla ilgisinin olmadığını

savunuyordu. Ancak Yassıada Duruşmalan’nda da ortaya çıktı ki, derginin üzerinde yayın tarihi 9 Mayıs 1959 yazmasına karşın aslında dergi dört gün önce 5 Mayıs günü piyasaya verilmişti.

Ö rtülü ödenek davası

DP iktidarında Başbakan Adnan Menderes’e vıcık vıcık methiyeler düzen Necip Fazıl’ın örtülü ödenekten para aldığı iddiaları o yıllarda muhalif gazetelerde de yer aldı. Menderes’in kendisine yakın gazetelere örtülü ödenekten ulufe dağıttığı bilinmeyen bir şey değildi. Necip Fazıl’m ve sahibi bulunduğu Büyük Doğu dergisine de önemli miktarda para aktarıldığı Yassıada Duruşmalan’nda da gündeme geldi ve tutanaklarda yer aldı. Anayasayı ihlal Olayları davasının f bendinde Necip Fazıl’la ilgili örtülü ödenek olayı şöyle yer alıyor:

Topkapı olayları karar gerekçesi

8.5.1959 günü İnönü’nün İstanbul’a gelişi sırasında DP örgütü adam getirip tecavüze girişmiş, bu sırada bir polis arabası İnönü’nün yolunu kesmiş ve tecavüze olanak yaratmış, son anda bir askeri birlik olaya el koyarak İnönü’yü kurtarmıştı. Aynı gün Büyük Doğu dergisinde, 147 bin lira örtülü ödenek alan, Necip Fazıl “Günü Geldi” deyip “leş ve kefenden”

bahsetmişti. Menderes hakkındaki iddianamede de Necip Fazıl’la ilgili şu suçlamalarda

bulunuldu: “Din istismarcılığını geçim vasıtası yapan, muhalefet liderine yazılan ile tecavüz eden Necip Fazıl’a yekûnu 147 bin lirayı tutan

ödemelerde bulunulmuş, sözü geçen bir suçtan mahkûm olduğu bir sırada karısı Neslihan Kısakürek’e de muhtelif zamanlarda 5 bin lira verilmiştir.” Menderes'in ölümü Necip Fazıl’ı sarsar ve O’na hitaben şu şiiri kaleme alır:

“Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne? Teşbihi dökülmüş, aranır nine; Balonu yok, ağlar çocuk haline Zeybeğim; dünyayı aldın götürdün! Bir öldiin de, benibiııbir öldürdün!”

‘Unvanı boş verin,

para var mı parra! ’

N

| ecip Fazıl, yaşamının her döne­minde politikaya yakın ilgi duy­ du. Tek parti döneminde CHP mil-

ı ı letvekilliğine soyunduysa da İnö­ nü engelini aşamadığı için aktif politikaya

giremedi. Ondan sonra izlediği yol, bizzat kendisinin aktif politikanın içinde yer alma­ yıp kendine yakın duyduğu partiyi ve lideri yönlendirmek oldu. Bu hevesi de ne yazık ki pek gerçekleşmedi. 1960 ihtilalinden sonra DP çizgisindeki AP’ye başlangıçta ilgi duyma­ sına karşın Demirel’le yıldızı pek barışmadı. Necmettin Frbakan önderliğinde kurulan Milli Nizam Partisi’ne ve onun devamı olan Milli Selamet Partisi’ne büyük muhabbet bes­ ledi. Ancak Erbakan’ı yönlendirmesinin müm­ kün olmadığını görmesi ve sunduğu aday lis­ telerinin seçilebilecek yerlere konmaması so­ nucunda Erbakan’a ve MSP’ye savaş atı.

Yollannı ayırdığı dönemde Erbakan için “Şeriat dostlarının baş belası”, “Ruh hasta- “Don Kişot”, “Hokkabaz”, “Sahte eti-sı

ketçi” gibi tanımlamalar yapan Necip Fazıl,

bu kez MHP ’ye yönelir. 1980 sonrasında par­ tileşme çalışmaları başlayınca da daha önce­ den sık sık görüştüğü Ozal’a ANAP’ı kurma­ dan önce ince taktikler verdi.

M egolom an mıydı?

Necip Fazıl’ın dostlarının da kabul ettiği ken­ dine hayran ve kendisi dışında kimseyi beğen­ meyen megoloman bir yanı vardı. En büyük şair, en büyük fıkra yazarı, en büyük polemik- çi, en iyi tiyatro yazan ve en büyük ideolog kendisiydi. AbdülhakHam it’ten Nâzım Hik- met’e kadar Türk edebiyatına adını altın harf­ lerle yazdırmış nice şairi küçümseyen ve şa­ irden saymayan “Üstad”, 25 Mayıs 1980 ta­ rihinde Türk Edebiyat Vakfı’nca “Sultanü’ş Şu a ra ° (şairler sultanı) ilan edildi.

Bu haberi kendisine haber veren dostlan- na, “Umum boş verin, para var mı patra!” de­ miştir. Necip Fazıl, 25 Mayıs 1983’te öldü.

B İ T T İ

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Okul Sosyal Davranış Ölçeğinin alt boyutlarından öz denetim becerisinin tanımında yer alan kurallara uyabilme, kendi kendini organize edebilme becerileri satranç

Mitolojide kimera, tek bedende çok kimlikli yarat›k, a¤z›ndan alevler püskürten bir aslana benzeyen yarat›¤›n bafl› aslan, gövdesi keçi ve kuyru¤u y›lan fleklinde

Bu uydulardan üçü (Mars Odyssey, Mars Recon- naissance Orbiter ve MAVEN) NASA’ya yani ABD’ye, Mars Express, ExoMars Trace Gas Orbiter isimli uydular Avrupa Uzay Ajansı

A n ta ly a 'd a 25 Şubat’ta yaşamını yitiren K oç H olding’in Kurucusu ve Şeref Başkanı Vehbi Koç’un büyük kızı Semahat Arsel, ba­ basının

Osmanlı musikisinin en önemli kurumların- dan olan mehterhane, görüldüğü gibi savaş ve yürüyüş havaları çalan askeri bir bando olmak­ tan öte, ilahiler

taubuluıı eski şehremini Ord. Cemil Toi)U/.luııun cenazesi, dün yapılan hazin bir türenle kaldırılmış ve Zinclrlikuyu Asri Me­ zarlığındaki aile

Etraf tarafından görünmek için buralara gelen insanlar başka bir mekana alışmaya başladıklan zaman, ki galiba bu grup yavaş yavaş TIKE’ye kaydı bile, buranın işi çok

Dün, Fuat Köprülü’nün Akbıyık- taki evine giden gazeteciler, Köprü- liiler’i kapıdan ciharken görebilmiş­ ler ve Fuat Köprülü ile aralarında şu