• Sonuç bulunamadı

Horhor Sanat Galerisi Sergileri 4-5

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Horhor Sanat Galerisi Sergileri 4-5"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

S A N A T

G A L E R İ S İ

Bu broşür,

HORHOR SANAT GALERİSİ

sergisi için, gazete şeklinde

hazırlanmıştır. 5 Nisan 1991

A dres:

HORHOR SANAT GALERİSİ Horhor Bitpazarı.

Kırık Tulumba Sok. No: 13 FATİH 3 4 2 6 0 / İSTANBUL Tel: ( 1 ) 5 2 4 35 92

Faks: (1) 531 4 7 48__________

EY İN S A N ! S A N A T Y A L N IZ Ş E N İN D İR . S c A M n

Minyatürde Gemiler

(Efsane Gemileri ★ Osmanlı Donanması)

i m i

SANAT GALERİSİNİN BEŞİNCİ SEBGİSİ

Minyatür Sanatçısı

Ülker Erke

Fatih'in gemisinden Cumhuriyet Dönemine kadar

Osmanlı

D onanm ası ve çeşitli efsanelerde sözü edilen gemi çeşitleri

üç yıllık araştırma ile

Sanatçı Ülker Erke

tarafından minyatür

olarak resimlendi.

Sanatçının 90 minyatürü

5 - 2 1 Nisan 1991 tarihleri arasında sergileniyor.

Doksan minyatürlük

DONANMAMI OLUŞTURURKEN...

A P A R TID A N - Y ALA TA N - YAçSAYAN

iLKED LP K i: - MİNYATÜR - C EM İLEB

Tiímaz ‘u'YJVR

aidimizin duvarları bu kez minyatür sanatçısı Ülker Er- ke'nin minyatürleri ile süslenecek. ’Efsane Gemileri' ve "Osmanlı Donanması’nm -Fatih'ten Cumhuriyet e kadar- çeşitll evrelerinde kullanılan teknelerin güzel minyatür resimleriy­ le...

bakın bu minyatürler, kaç bakımdan önemli?

Bir: Cesimler, minyatür değil, sadece kitaplardan derle­ nip. fotokopi olarak bir araya getirilmiş olsa bile, koleksiyon ola­ rak.

iki: Büyük bir araştırma sonucu olarak böyle bir koleksiyo­ nun ilk kez yapılması.

Uç: Geleneksel sanatımız olan minyatür resim halinde ya­ pılmış olmaları.

Dört Değerli sanatçı Ülker Erke imzasını taşımaları. Evet bu dört madde içinde üçüncü madde üzerinde biraz duralıa Bu günlerde hayli popüler olmaya başlayan Minyatür (Sa­ natını, aslında çağdaş Türk resminin atası saymak gerekir. Olağan üstü anlatım gücü ve belgeleyici özellikleriyle sahip çıkılması, ya­ şatılması. geliştirilmesi gereken bir sanat Minyatür.

tslamda nesim yasağı iddialarına rağmen, kitaba gösterilen saygı gereği, süsleme resimle her zaman beraber yaşamış ecdadı­ mız. özellikle Tezhip ve Minyatürle kitapları zenginleştirmiş, bu sa­ natla uğraşanları desteklemişlerdir.

(Selçuk hükümdarlarını örnek alan Osmanlı Padişahlan da sarayda nakkaşlar bulundururlardı. Fatih'in (Sinan Bey adında nak- kaşbaşı vardı. Topkapı (Sarayında (Sinan Bey'in yaptığı portresi vardır. 11. Bayezid zamanında Velican ve Baba Nakkaş. L (Selim za­ manında Bali. Kanuni zamanında Nakşi. (Şahkulu. Nigari (Haydar Dcis), daha sonra Musavvir Osman. Levni gibi isimier Türk Min­ yatür Resmini devam ettiren en ünlü isimlerdi.

Matbaanın batıda yaygınlaşması karşısında. Osmanlıda de­ vam eden el yazması kitaplar, minyatür resmin sürdürülmesiyle, ge­ lişmesine vesile oldu. İL Mahmud döneminden sonra da batı tarzı resmin rağbet görmesi minyatürün adeta unutulmasına seb ep ol­ maktaydı.

Ancak bu konuda ve daha bir çok alanda Türk Kültürüne hizmetleri sonsuz olan Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver'in gayret­ leri bu geleneksel sanatımızın canlanmasını sağlamıştır.

1. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi. Deontoloji ve Tıp Tarihi Bölümünde Dr. Süheyl Ûnver tarafından başlatılan "Türk Tezhip ve Minyatürü çalışmaları bugün de devam etmektedir.

(DEVAMI 2. SAYFADA)

KALYON 1496-1498 II. Sultan Bayezid zamanında Geli­ bolu'da bu gemilerden iki tane yapılmış. Bunlara GÖGE de denirdi. Birine Amiral Kemal Reis, öbürüne Burak Reis tayin olunup diğer 300 gemi ile Inebahtı (Leponte) ya gönderildi.

Kalyon: (İtalyanca G oleone-15.-16. yy. savaş gemisi (2000 asker alıyordu). Kadırga: İnce uzun, bordaları alçak, yel­ kenleri üçgen (Latin yelken).tki direkli ve küreklerle hareket ederdi. Manevra kabiliyeti, durgun havalarda yelkenli gemi­ lere karşı küreklerle daha elverişli olmasına rağmen, ağır oluşundan handikaplıydı. İç ve dışları süslemeli idi. Renkleri kırmızı, direkleri yeşil olan Türk kadırgalarına "çektiri" de­ niyordu. Direkli olan çektirilerde gerektiğinde direkler aşağı alınabiliyordu.. Türk kadırgalarını Venedik tipinden ayıran üçgen latin yelkenleriydi. (400-500 kişi alırdı)Kadırgaların demirledikleri limana Kadırga Limanı denirdi. Bugünkü Ka­ dırga semti bundan esinlenerek isimlendirilmiştir. (15. yy. Katip Çelebinin Kitabından, I.Ü.K. Tuhfetül Kibar fı Esfaril Bihar) Prof. Dr. A. S. Ünver arşivi, notlarından:

Ülker ERKE M 1 mrüm boyunca de-

^ niz kıyısında yaşa­ mama rağmen ne denize ne de gemilere aşı­ rı bir tutkum olmuştu. İs- panya’ya yaptığım bir ge­ zide SfiffİİE&'da limana bağlı, para karşılığı turist­ lere gezdirilen Kristof Ko- lombun gemisini gördü­ ğümde içim burkulmuş, "neden Barbaros'un bir teknesini inşa edip böyle teşhir etmeyiz" gibi bir hayıflanma dışında, eski gemilere aşın bir alaka da duymamıştım... Taa ki denize ve deniz sporları­ na büyük bir tutkusu olan oğlum, odasmın duvarla­ rını tekne ve sörf resimle­ ri ile kaplayıncaya kadar. Bendeki "d eniz-gem i" hastalığı, oğlumun duvarı için bir takvim sayfasın­ dan kesilmiş renksiz bir KALYON gravürünü bo­ yamakla başladı. Ortaya çıkan görkemli kalyonu duvarda tek bırakama­ dım. Bir tane, bir tane da­ ha derken üç senede 90 gemi ile büyük bir donan­ maya sahip oldum.

Bu çalışmada Aziz ho­ cam Prof. Dr. A. Süheyl Ünver'in tükenmez hazi­ ne arşivi ilk başvurdu­ ğum kaynak oldu. Türk sanat tarihine hediye etti­ ği aydınlatıcı, eğitici, uya­ rıcı belgelerinden biri de hepimizin hatırlayacağı, bildiğimiz Î.Ü.Kütüpha- nesinden 15'ci yy .a ait Ka- tipçelebi kalyonudur. Bu­ nu senelerce evvel Santa

Farma ilaç Fabrikası bas­ mış, arkasında da Dr. Sü­ heyl Ünver'in gemi,gemi­ cilik konusunda aydınla­ tıcı bilgileri var... Hoca­ mız sanki bu konu üze­ rinde daha çok çalışılma­ sına ışık tutuyor gibi.

Önceleri, bulduğum her gemiyi minyatür filoma katıp bir koleksiyon oluş­ turduğumu zannediyor­ dum. Resimler çoğaldıkça gemiler arasındaki fark­ lar, teknelerin yıllara göre değişimleri ve gelişimleri, Osmanlı Donanmasının zaferleri, gemilerin halk arasında süs, amblem, olarak kullanılması dik­ katimi çekmeye başladı. Masal, efsane ve aşk hika­ yeleriyle dolu gemilerle çeşitler çoğaldı. Bunları sınıflandırıp, tarih ve hi­ kayelerini öğrenmek, ba­ zen boyamaktan daha il­ ginçti. Ve gemiler kendili­ ğinden ikiye ayrıldı. Bi­ rinci gurup "eski yazılı" (DEVAMI 2.SAYFADA)

İÇİNDEKİLER

Horhor'a Yeni Yönelim Yeni Soluk...2 Hortıor'da Eski Eşya Kokusu ve Yenilikler..3 Saltanat Kadırga ve Kayıkları. . . 3 Ülker Erk e . . . 4-5 İstanbul Kayıkları ve Kayıkçılar. . . 6 Minyatürlerde Türk Donanması. . . 7 Vükela Kayıkları . . . 7 Karma Sergi. . . 8 Horhor ve Çevresi

...8

(2)

HORHOR SERÇZERİ

SAHRA :2

O R H O R

1

A

YÖNETİM ,

SOLUK

H H

Başkan Atilla Ekşinozlugil, "İstanbullu sanatseverlere, antika severlere yepyeni bir alan açm ak için uğraş vereceğim ." Soldan Sa­ ğa: Ruşen KAÇAROGLU, İskender TOPÇU, Atilla EKŞİNOZLUGİL, Fikret PEKÇETİN, Cengiz ÜNLÜ, Cafer GÜMÜŞ.

A R A Ş TIR A N - YAŞATAN - YAŞ AYAN

Ü LK ER ER K E - MİNYATÜR - G EM İLE R

(BAŞTARAFI1. SAYFADA)

Günümüzde bu sanata ilgi hayli artmıştır. Bazı özel kuraların da varlığını bilmemizin yanında, Topkapı Sarayı hda Cahi- d e Keskiner ve Cerrahpaşa'da Gülbin Mesara ile Ülker Erkenin başı çektikleri iki önemli okul vardır. Evet okul diyebileceğimiz, bu iki yerdeki çalışmalarla Türk Tezyinat ve Minyatür Besini günün gelişmesine paralel olarak ilerlemektedir. Türke ha£ bu sanatın, hayat-sükûnet-özgürlük sembolü gemiler konusuyla, araştırmacılığı­ nın yanında ülkemizin en titiz minyatür sanatçılarından Ülker En ke’nin imzasıyla galerimizde sergilenmesinden kıvançlıyız.

İlginiz d eniz, beğen in iz rüzgar olsun,

gemilerimize.

G eçm işe u çar b e lk i birlikte gezeriz,

teşrifinizle.

'Artık bir Sanat Galerisine de sahip olan

Horhor Bit Pazarı'na, yeni yönetim neler

ekleyecek... Çarşı esnafı umutlu, Yöneticiler

umutlu, İstanbullulara ise yenilikleri

beklemek düşüyor..."

DONANMAMI OLUŞTURURKEN..

(BAŞTARAFI 1

ve efsane gemile'ri; ikinci gurup ise Osmanlı Do- nanması'na ait olanlar.

Osmanlı donanmasına ait gemileri bulmamda büyük bir kolaylık Prof. Dr. Nurhan Atasoy'un "Minyatürlerde Türk Do­ nanması" adlı bir makale­ si oldu. Yazısının sonun­ daki "Türk Donanması­ nın ne çeşit gemilerden meydana geldiğini ince­ lemek isteyenlere bu ko­ nuyu aydınlatm ak, ve başlıca minyatür kaynak­ larını tanıtmak istedik' sözleri sanki benim içir bir mesajdı.

Uç sene boyunca filoma eklenen yeni gemileri derste (*) arkadaşlara gösterip, bu tatlı hazzı paylaştım. Bu ara, beni teşvik edip baştan çıkaran (!) Gülbün Mesara Hanım başta olmak üzere bütün arkadaşlarımın ayni araş­ tırma heyecanı ile bana yeni gemiler temin etme­ leri, bu çalışmamın unu­ tulmayacak güzelliklerin- dendir.

Akla gelebilir, böyle biı koleksiyon fotoğrafla da derlenebilir, veya çok bü­ yük gayretlerle orijinalleri bir araya toplanarak sergi­ lenebilirdi de. Çoğu, dev­ rinin hükümdarlarının za­ ferlerini onurlandırmak için hazırlanmış kitap me­ tinlerini süsleyen minya­ türler içinde gömülü bu­ lunmakta idi. Çalışmala­ rımda bu miinyatürlerin içinden gemileri birer

bi-SAYİADA)

rer çıkartarak , karakter­ lerini tebarüz ettirmeğe çalıştım. Şematik çizimle- ri, gravür resimleri min­ yatür tekniği ile renklen­ dirdim. Büyük kompozi­ törlerin eserlerini icra eden sanatçılar nasıl ken­ di anlayışları içinde esere bir yorum getirirse, ben de, sanırım, bu gemilere kendi yorumumu getire­ rek sunmaya çalıştım.

Bu çalışmalarınım, za­ man zaman minyatüre miadmı doldurmuş, naif bir sanat gözü ile bakan­ lara, bu sanatın ne denli anlatım gücüne sahip ol­ duğunu, dökümanter, es­ tetik ve eğitici nitelikleri­ ni kanıtlayacağım uma­ rım.

Bir gemi koleksiyonu oluştururken, Osmanlı tarihi hakkında edindiği­ miz bilgilerle, gemilerin gelişmesini, yıllar içinde değişik sanatkarların fır­ çalarından ve değişik üs­ luplarla gördük.

Sanırım ilk defa minya­ tür konusunda, minya­ türlerin içinden , tek bir konu böylesine incelendi. Daha o kadar zengin ve bakir konular var ki, ara­ mızdan böyle araştırma­ cıların çıkmasına ışık tu­ tabilirsem ne mutlu bana! (*) Cerrahpaşa Tıp Fa­ kültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Kürsüsü bünyesin­ de her hafta Sah günleri devam eden Tezhip ve Minyatür dersleri.

T

Nur BALKANLI

am on y ıl önce, 1981 yılında Ku- ledibi B it Pazarı­ nın dağılm asıyla H or- hor'd a b iraray a gelen antikacı, eskici dükkan s a h ip le ri, ta m irc ile r, gene on y ıld ır görev yap m akta o lan Y ö n e­ tim K urulu'nu oy birli­ ği ile değiştirdiler. Ko­ lay d eğil, 204 dükkan­ dan olu şan bu 6 katlı b in a n ın y ö n e tilm e si, pek çok sorunla uğraş­ m ayı g erektiriyor. T e­ m izliğ ind en , rek lam ı­ na, p azara g elen lerin keyifli bir alışveriş yap­ m ası için gerekli orta­ m ın sağlanm asına k a­ dar, b ir d iz i işi var H orhor B it pazarının.. Ü stelik artık, b ir de Sa­ nat G alerisi var, öğren­ ciler, m eraklılar, alıcı­ lar ve b asın ın giderek a rta n il g i le r i d a h a özenli b ir çalışm a isti­ yor.

İstan b u l'u n bu çok eski sem tinin adı, unu­ tulm aya yüz tutarken, "H orh o r" te k rard an gündem e giriyor.. A n­ tika ve eski eşya fiyat­ larının cazibesi, çeşitle­ rinin bollu­ ğu, ve hiç b ir y e rd e sergilen­ m em iş eski dönem res­ samlarının resim leri ile H orhor B it P azarı gelecekten um utlu... E n g ü z e li de belki bu B it P a z a rı sakinleri­ n in y e n i yönetim e duydukları güven... Yeni yö- ---netim genç,

enerjik dükkan sahiple­ rinden oluşuyor..

A tilla E k şin o zlu g il (Başkan),

İ s k e n d e r T o p ç u (Ü ye, esk i y önetim d e de yer alm ıştı)

Cengiz Ü nlü (üye).

L ev en t A k ay lı (yd. üye),

Şim diden yoğ u n bir faaliyet içersind eler, iş b ö lü m ü y ap ılm ış, sık sık biraray a g elip so ­ runları, çözüm leri tartı­ şıyorlar.

B irk aç d ük- ^ -... k an s a h ib in e , y e n i y ö n e tim ­ den neler bekle­ d ik le r in i s o r ­ duk.

m ak isted iğim iz şeyle­ rin bir kısm ını yapam a­ dık. Şim di gene değişik fonlar ayrılm az, bü tçe geliştirilm ezse, sıkıntı­ larım ız olacaktır. D ük­ kanlardan alm an aylık aidat çok yetersiz, her dükkandan 25.000.-TL.

D O Ğ A N

K A R A M A N

"Yeni

Yönetimden pek

tabii ki ümitliyim.

Genç, ileri

görüşlü

arkadaşlar,

birşeyler

yapacaklarından

eminim."

DOĞ AN K A R A M A N : Y eni yön etim ­ den pek tabii ki üm itliyim . G enç, ile ri gö­ rü şlü a rk ad aş­ la r , b ir ş e y le r yapacakların­ d a n e m in im . B enim b ek led i­ ğim , p azarım ı­ za gelen m üşte­ rilere, tem iz ve itinalı bir hizm et veril­ mesi. 1981’den beri bu ­ radayım . Reklam ım ızla ilgili hiçbirşey yapılm ı­ yordu. Şim di ise Sanat G alerisinin açılm asıyla bu raya çok daha deği­ şik insanlar, gazeteciler geliyor.

ETH EM --- DOĞAN:

Pek çok şi­ kayetim vardı. A m a şim di h ep ­ sinin düze­ leceğine inanıyo­ rum. En alt kattaki konfeksi­ yoncuların çıkarılm a­ sını, cilacı­ ların o n la­ rın y erin e inm esini istiyorum . D a h a te - miz bir or­ tam sağ la­ n a c a ğ ın a g ü v e n iy o ­ rum . O d abaşlarıyla il­ g ili şik ay etlerim iz de herhalde dikkate alına­ caktır.

İSKEN D ER TO PÇU: Eski yönetim de elim iz­ d eki im kanlar ve b ü t­ çem iz k ısıtlıy d ı. Y ap ­ Y O N E T İM K U R U L U

Atilla EKŞİNOZLUGİL

Başkan

İskender TOPÇU

Üye

(Eski yönetimde de yer almıştı)

Cengiz ÜNLÜ

üye

Levent AKAYLI

yd. üye

aylık aidat alınıyor. Bu p a r a y la ıs ın m a d a n elektriğe, suya, tem izli­ ğe herşey karşılanm aya çalışılıyor. E skid en ka­ sam ız, m izanım ız hep eksi verirdi. Y eni yöne­ tim olarak, gene esnafa y ü k le n m e d e n , a n ca k d eğ işik fonlar y a ra ta ­ rak H orhor Bitpazarm ı istenilen seviyeye getir­ m eye çalışacağız. B un­ d an ö n ce k i Y ö n e tim K u ru lu 'nd a bü tü n yük B a şk a n ın sırtm d ay d ı. A m a şim di görüyorum ki görev taksim atı çok g ü zel yap ılıyor. H er­ kes kend ine d üşen gö­ revin en iyisini yapm a­ ya çalışıyor.-bu da gös­ teriyor ki yeni yönetim istenileni verecektir.

A yrıca Başkan Atilla E k ş in o z lu g il’e n e le r y a p m a k iste d ik le rin i, gelecekle ilgili projele­ rini sorduk:

- 2 yıl önce bu paza­ ra katıld ığın ızd a, şim ­ diki gelişm eleri planla- m ışm ıydm ız? Yoksa gi­ d erek, yavaş yavaş mı oluştu?

- A shnda b u fikirler giderek oluştu, buranın çok cazip bir yer oldu­ ğunu, buna rağm en b i­ linm ed iğini, tanıtılm

a-dığını farkettim . Sanata olan y atk ın lığ ım dola­ yısıyla, bu m u hitte bir galeri olm am ası dikka­ tim i çekti. T a n ıtım ve sirkü lasyonu k olaylaş­ tırm ası a çısın d an , Sa­ nat G alerisi’ni açtık ve çizgim izi ilk ustalardan ■v oluşturduk. Bu tah­

m inen b ir süre da­ ha b ö y le gid ecek . E ski u sta la rın hiç görülm em iş, sergi­ lenm em iş eserlerini sergileyeceğiz. D a­ ha sonra belki, ya­ vaş y av aş so n rak i d ö n em lerin eserle­ rin i serg ilem e ola­ nağını d a araştıra­ cağız.

- H orhor Bit Pazarı esn afı siz d e n çok ş e y le r b e k liy o r . B a ş k a n lığ ın ız o l­ d ukça d este k gör­ müş. P eki, daha ne­ ler yapacaksınız? - B aşk an lığ ım des­ teklendi ve b en de bir­ şey ler yap abileceğ im e in a n ıy o r u m . E s k ic i d ü k k a n ı e sp risin d e n u z a k la ş m ış , a n tik a c ı d ü k k a n la rın ın , d aha çağdaş, kültürel olarak zenginleşm iş, disiplinli b ir yapı olu ştu rm asını sağlayacağım .

M üzik yayını ile, ka­ fetery ası, tertem iz tu ­ valetleri ile sergiyi ge­ zecek , alışv eriş y ap a­ cak kişilerin k ey ifli bir o rtam b u lm asın a çalı­ şa ca ğ ız . B u , e sk id e n y o la çık ılarak h azırla­ nan ortam la İstan b u l’a yeni bir kültür alanı aç­ m ak için uğraşacağım .

- H orhor B it Pazarı, d a h a ço k h a n g i tip m üşteriye hizm et vere­ cek?

- A n tik an ın ilk eli o lm ası, fiy a tla rın ı o l­ d u k ça ca z ip k ılıy o r. S e rg iy i g ezm ek , k afe­ tery ad a o tu rm a k için g elecek b ir k işi m utla­ ka bütçesine u ygun eş­ yalar bulabilecektir. Bu nedenle genç kuşaktan, esk i kuşağa ço k geniş b ir y e lp a z e y e h ita p ed ip , hizm et vereb ile­ ceğim ize inanıyorum .

(3)

HORHOR ŞERÇ t£R l

m FA :3

HORHOR'DA ESKİ EŞYA

KOKUSU ve YENİLİKLER

D

Metin OZKAYA

ışandan bakıldığın­ da vergi dairesi- okul karışımı soğuk görünümlü taş bir bina.

Bir, adım atmaya görün, içeriye ! İlkönce hafif bir eski eşya kokusu gelir bur­ nunuza, ikinci kapıdan gi­ rince sağlı sollu antikacı dükkanlarını görürsünüz. Sonra bir tereddüt..! Sağ­ danım başlasam soldan mı başlasam gezmeye diye?

Oda nesi, karşı dükkandaki kol­ tuk, hiç mi hiç ya­ bancı değil. Hani yer bulam ayıpta kırdığımız koltu­ ğun aynı değilmi o? Belkide benzeri! Garip bir heyecan kaplar benliğinizi...

Bir anlık dalar gidersiniz, o eski saatlerin tiktakla- rıyla babaanneleri­ nizle yaşadığınız günlere... Zamanın ne ka­ dar çabuk geçtiğini düşü­ nürsünüz. Geçmişin acı tatlı olaylarım, o zamanın görgü tanıkları olan anti­ kalarla yaşarken, yaşam savaşının, birçok değerler­ den uzaklaşmamıza neden olduğu kanısına varırsınız.

Horhor da eskicilikten antikacılığa geçiş dönemi­ nin yaşandığı şu günlerde,

birçok enteresan ve birbiri­

ne zıt manzaralarla karşıla­ şabilirsiniz. Bazen İstan­ bul'un en lüks caddelerin­ den birinde yürüdüğünü­ zü zanneder, bazen de mü- tevazi eskiciler çarşısında hissedersiniz kendinizi. Bunun içindirki her kesim­

den insanın uğrak yeridir Horhor. Hatta çoktandır göremediğiniz arkadaşları­ nıza, dostlarınıza burada rastlayabilirsiniz.

Altı katta 200'den fazla dükkanın bulunduğu bu eski eşya cenneti şu gün­ lerde modernleşme savaşı veriyor. Hem de ne savaş !

Cephe Horhor Bit Paza­ rı, yeni bir başkan, yapılan işler, terkedilmek istenme­ yen alışkanlıklar, kırılmak

istenen kabuk ve kimin hangi cephede olduğu bi­ linmeyen garip bir savaş... Nasıl başladı bu yenilik sa­ vaşı? |

Bir antikacı dükkanının sanat galerisine çevrilme­ siyle yaşanan yenilikler zinciri, çarşının görünümü ve reklam kampanyası ile devam etti. Çarşıya gelen misafirlerin istekleri doğ­ rultusunda cesur kararlar almaya devam eden yöne­ tim kurulu, şimdi de mo­ dern bir kafeterya konusu­ na eğilerek Horhor Bit Pa- zan'nı İstanbul'un en mer­ kezi yerlerinden biri haline getirmeye oldukça kararlı görünüyor.

Horhor Sanat Galerisi ile yeni bir görünüm kaza­ nan çarşı, istenilen antika ve eski eşyayı bulma bakı­ mından Türkiye'nin en bü­ yük antika pazarı olma ko­ numunu da sürdürmeye devam ediyor.

200'den fazla dükkanı barındıran, geçmişle gele­ ceği, insanları ve eşyaları ile birarada bulabileceğiniz ilginç bir yer Horhor.

Çarşıyı gezenlerin bü­ yük bir bölümü ta­ bii ki antika me­ raklıları ve antika­ cılar. Antikacılar diyorum çünkü H orhor Bit Pa- zarı'nda esnafın da alıp satabileceği derecede ucuz par­ çalar bulmak, her- zaman mümkün... Bu antika meraklı­ larına şimdi resim camiası da eklendi. Horhor Sanat Gale­ risinde tanık olduğunuz resim ve antika sohbetleri­ nin ne derecede doyumsuz olduğunu, o insanların na­ sılda kendilerinden geçe­ rek sanat için biraraya gel­ menin mutluluğunu yu­ dum yudum tattıklarını hayranlıkla izlersiniz...

Daha şimdiden böyle bir ortamı hazırlamayı ba­ şaran, çarşının yeni Yöne­ tim Kurulu Başkanı ve Sa­ nat Galerisinin sahibi anti­ kacı Atilla EKŞÎNOZLU- GtL sanat uğruna yaptığı bu mücadelede şimdiye kadar yaptıklarıyla dahi yenilikler savaşı rakipsiz galibi görülüyor...

SALTANAT

Fatih Sultan Mehmet İstanbul ve Boğaziçi'nde köşklü saltanat kayığı ile dolaşmıştır. Fatih'in ölü­ mü üzerine yerine geçen II. Bayezıt 21 Mayıs 1481 Pazartesi günü tahta oturmak üzere kadırga ile gelmiştir.

Rodos'un Senjan şö­ valyelerinden alınış mu­ harebelerine katılan Ka­ nuni Sultan Süleyman Rodos'a Yeşil Melek adlı bir kadırga ile geçmiş, za­ ferden sonra Rodos Der­ ya beyine hediye ettiği bu kadırga Evliya Çele- bi'nin ölümünden 150 yıl sonraya kadar büyük bir özenle saklanmıştır.

1565 yılında Piyale Paşa komutasında Mal- ta'yı zaptetmek üzere gönderilen donanmaya Kanuni Sultan Süleyman kendisine ait Sultan ka­ dırgasının da katılması emrini vermiştir.

Kırk yıl beş ay salta­ nat süren IV. Mehmet (Avcı) Edirne'yi seviyor yaptırdığı köşklü saltanat kayıkları ile Tunca

üze-KADIRGA VE

rinde geziyordu. İstan­ bul'u da imar eden padi­ şah Boğaziçi alemlerine yenilik katmış ve İstav­ roz bahçelerindeki kiraz sefalarına, Kandilli ve Üsküdar saraylarındaki alemlerine debdebeli sal­ tanat kayıkları ile gitmiş­ tir. Bugün Deniz Müzesi saltanat kayıkları koleksi­ yonunda bulunan ve gü­ nümüze kadar konulabi­ len en eski saltanat kadır­ gası IV. sultan Mehmet'e aittir. Zaman zaman ona- rımı yapılan bu teknenin gerçek bir sanatçı elinden çıkmış işçiliği ve tekne üzerinde klasik süslemeli bir köşkü vardır.

Teknenin boyu 40 m., eni 5.70 m., umku 2.40 m.dir. Baş omurgadan küpeşteye kadar 28 m., kıçtan köşküne kadar 5.10 m. yüksekliktedir. Üzerinde sağlı sollu 48 oturak bulunurdu. Her küreği üç kişi çektiği için 144 de kürekçisi vardır.

Çeşitli boyutlarda bu­ lunan saltanat kayıkları köşklü, köşksüz, kuşlu gibi adlar almışlardır.

Saltanat kadırgaları­ nın kıç taraflarında hü­ kümdarların oturduğu köşk bulunur, baş kısım­ ları uzun ya da kıvrık olurdu. Kayıkların kıç ve baş tarafı çeşitli şekiller­ de süslemeler, altın yal­ dızlı oymalarla donatılır­ dı. Ayrıca baş tarafların­ da tahtadan ya da gü­ müşten yapılmış kuşlar ve gümüşten fenerler bu­ lunurdu. Kayıkların ya­ pım ve süslemelerinde, devirlerinin sanatkar ve sanat anlayışının etkileri­ ni açık bir şekilde görebi­ liriz.

Padişah kayığından başka bütün kayıkların üstleri açıktır. Yalnız ala­ ya katılmış olan şehzade­ lerin kayıkları başka renkte çuha ile örtülü olur ve padişah kayığının hemen arkasından gider­ ler.

Melling, "Voyage Pit- toresque de Constanti­ nople et du Rives du Posphore" adılı eserinde Padişahın saltanat kayığı ile Boğaz içine çıkışını şöyle anlatıyor:

"Sandalya diye adlan­ dırılan altı büyük sandal hümâyûn alayına yol açar, bunlara sayısı yü- zelliye varan hademeler binerler, bunların sağ ve solunda gidip gelen öteki iki sandala da hasekiağa- lar binerler. Top

gürle-KAYIKLARI

mesi gibi çıkan seslerden padişahın yaklaştığı anla­ şılır. Ellerinde tuttukları değneklerle özel araçlara emir verirler. Hademele­ rin sandallarından sonra 'Sarık sandalya' denilen bir sandal gelir ki, buna destarıhümâyunu götür­ mekle görevli olan kimse biner; sarık sandalının ar­ kasında da altı kayık yü­ rür. bu kayıkların her bi­ rinde bir ağa (mabeyinci) bulunur, bu ağalar arka­ larını evrakıhümâyuna dönmemiş olmak için yüzlerini kalıkların kıç tarafına döndürmüş bu­ lunurlar.

Padişaha ait olan ka­ yıklar iki tanedir. İkisin­ de de üç fenerli, her yan­ dan som gümüşten par­ maklıklar ile çevrilmiş ve aynı madenden dört sü- tun*‘uzerine oturtulmuş bir köşk vardır, bu köşk­ ler, uçları çok gösterişli sırma işlemeli ve ince, gerçek incilerle süslü fis­ tolardan oluşmuş saçaklı kırmızı çuhadan yapıl­ mıştır.

Padişah bu kayıklar­ dan birinde oturmuş, da­ ha doğrusu yatmış gibi görünür, köşkün dışında ve arka tarafında dümen tutan bostancıbaşı bulu­ nur. köşkün içerisi som gümüşten küçük bir par­ maklıkla bölünmüştür. Burası huzurda olan üç önemli kişiyi alır.

H ünkar kayığında bostancıların yer aldığı iki sıranın ortasında iki başçuhad ar bulunur. Bunlardan her biri bir is­ kemle tutar, padişah ka­ raya çıkışında ata binmek için bu iskemleye basar. İkinci hünkar kayığı da birincisi gibi son derece süslüdür. Baş ve kıçların­ dan ayırt edilir. Bu kayık­ ta padişahın kılıcını taşı­ makla görevli olan silah- tarağa bulunur, fakat kimse kayıkta padişahın yerine oturamaz. Padişah dönüşünde arkadan ge­ len bu kayığa biner. Ka­ radan denize her çıkışın­ da kayık değişir. Kafile­ nin içindeki diğer kayık­ lara haremağaları biner­ ler, bunlarm başında kız- larağası bulunur. Ağa ka­ yıkta gurur ve rahatlıkla, yaslanarak oturur.

Padişahın geçtiğini Kızkulesinden atılan top­ lar bildirir, bu geçiş sıra­ sında kulenin alt katma dizilen bostancılar iki kat iğilerek hükümdarı se­ lamlarlar." İmparator Thedosius zamanını anlatan kitap. Gravürleri 14. Louis'in gravürcüsü tarafından yapılmış. Devrinin en iyi örneklerinden 16.yy. İznik Çinisi

yaşayan Çeçmiş

Antikacılar Çarşısı, Horhor Kırık Tulumba Sok. No.: 13/49-50-51-52 I I i 1 1 t i M ı M I i l i i ı Fatih 34260 İsîanbul-Turkey

İN G İL İZ

MOBS

!i!i!i!i!!i!!l!İ

İL Y A L

iO R U l

İ R İ !

m

« İ Z İ

Bir, adım

atmaya görün, içeriye!

Önce Hafif bir

Eski eşya kokusu gelir.

Horhor, antika ve eski eşyayı

bulma bakımından Türkiye'nin

(4)

HORHOR ŞERÇ İLERİ

SA^FAf

KÖŞKLÜ SALTANAT KAYIĞI

(Teasehner albümü. 17. yy.)

Saltanat kayığının başında 7 başlı canavar sembolü var.

KIBRIS LİMASOL KOYU 1581

Arka planda çıkartm a gemisi

Yandan kapaklan olan -altı düz- teknelerdi. Altlanmn düzlüğü nedeni ile sığ bölgelere yanaşabiliyorlardı.

(Şahname-i Selim Han T.S.M.H.)

AMBARLI KAL YON RESMİ

Karahisarlı Ressam Abdurrahman Eserinden Azi~ imzalı. (Prof. Dr. A. Süheyl Ünver arşivi)

RODOS UN FETHİ 1522

(Kanuni'nin Rodos'u alm ası)

Louvre Müzesi grafik sanattan kısmında. Gravürü çizen bir Alman. Kanuni sergisi dolayısı ile Fransa'da basılan kitaptan. (Sanatçı Ü. Erke tarafından renklendirilmiştir.)

Boğaziçi ve Saltanat Kayıktan adlı kitapta Hayati Tezel diyor ki: Rodos'un St. Jean şövalyelerinden alınması savaşlanna katılan Kanuni Sultan Süleyman Rodos'a "Yeşil Melek" adlı kadırga ile gitmiş. Zaferden sonra Rodos Derya Beyine arm ağan ettiği kadırga

'Evliya Çelebi'nin yazdığına göre Kanuni Sultan Süleyman'ın ölümünden sonra 150yıl özenle saklanmıştır. 1736-1737 SEFERİNE İŞTİRAK EDEN ÇEKTİRİLER Çektirilerin altında kaptanlanm n isimlen yazılı.

Sol altta Ressam Elhac Feyzullah

imzası var. Prof. Dr. A.Süheyl Ünver arşivi. T.S.M.K. 1736-173718. yy.

VÜKELA VAPURU

Vükelâ vapuru geceleri Kanlıca'dayatar, sabahlan bu yakada oturan devlet erkanını

alarak Bebek'e geçer. Hayrullah Efendi yalısı nhtım m da toplanan Rumeli yakası zadegânını alıp Sirkeciye getirirdi.

(Prof. Dr. A. Süheyl Ünver arşivi)

NUH GEMİSİ

(Nuh Peygamber'in yediği horozun kemiklerinden ilham alarak gemisini inşa ettiği rivayet olunur. T.l.E.M.)

BUĞU GEMİSİ

Üç am barlı Sultan Adli Mahmud zam anı "Mahmudiye" adlı gemi.

Yandan çarklı sultana ait buhar gemisi.

II. Mahmud zam anında ilk buharlı gem i yapıldı. Buna "Buğu Gemisi" deniliyordu. (Prof. Dr. A. Süheyl Ünver arşivi)

MALKOÇOĞLU ALİ PAŞA 'nın Mısır'a vali olarak tayin edildiği zam an İskenderiye Limanına varışı. (H alef ef. 612. Vekây-ı Ali Paşa- sayfa 24)

(5)

SW A :5

HORHOR ÇERÇİLERİ

ÜLKER ERKE

1949 senesinde Amerikan Kız Koleji Orta kısmını bitirdikten sonra tahsiline Moda Kız Sanat

Enstitüsünde devam eden ÜLKER ERKE 1947 yılından itibaren ûrd. Prof. Dr. Süheyl Ünver in öğrencisi olmuş, tezhip ve minyatür

çalışmalarına devam ederek 1958 de nocasından icazet almıştır. 1945-1947 senelerinde sınıf resim hocası Ressam Sami Boyan (964-1965 senelerinde Ressam Ercüment Kalmık atelyesinde özel karakalem çalıştı. 1986 ve 1990 yıllarında Yıldız Üniversiteşi Restorasyon Bölümü ve Marmara Üniversitesi Mühendislik Bölümü öğrencilerine öğretim

görevlisi olarak dersler vermiştir. Halen Cerrahpaşa

T

ipve

Deontoloji Tarihi Enstitüsü bünyesindeki Prof. Dr. A. Süheyl

ÜNVER in başlattığı TÜRK TEZHİP ve MİNYATÜRÜ seminerlerinde öğretim görevlisidir.

KİSİSEL SERGİLERİ:

1963 MİNYATÜR ve TEZHİP Beyoğlu Şehir Galerisinde.

1965 MEVLEVİLİK Beyoğlu Şehir Galerisinde.

1987 MEVLEVİLİK ve MEVLANA PORTRELERİ Süleymaniye

Kütüphanesi nde

.. 1990 GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRK MİNYATÜRÜ Galeri Vinci de

Edremit yöresi ve folkloru

üzerine yaptığı çalışmalardan çağdaş minyatürler.

Yirmibeşi aşkın KARMA SERGİYE katıldı.

HALİÇ ÜZERİNDE EĞLENCELERDE YER ALAN DONANMA GEMİLERİ

Levni - Sum am e-i Vehbi.

YEDİ UYURLAR

Kütahya - Lala Hüseyin Paşa c. duvar süsü .

SULTANII. OSMAN'm saltanat kayığı ile saraya gelişi.iki başlı kuş, kayığın başında yer alıyor.

(Şahname-i Nadiri 1622 T.S.M. H. 1224)

VENEDİK ALBÜMÜ - Çifte kayık

m

M m

.

FATİH'İN KAYIĞI

"Kitab-elMısriye"Prof. Dr. A.Süheyl Ünver arşivinden, Fatih zam anında ilk askeri güçlü donanm a kuruluyor. (Zağnos Paşa, Hamza Bey, Gedik Ahmet Paşa da kum andanları.) Tespit edebildiğim iz ilk Osmanlı teknesi bu saltanat kayığı, ilk dönemlerde olmasından dolayı hatları oldukça sade. "Saltanat kayığı: Padişah ve yakınlan için devletin kudretini simgeleyecek şekilde 30-32 metre uzunlukta, 2.5-3 metre genişliğinde olurdu. Padişah kayıklanna şekillerine göre Kuşlu kayık, Köşklü kayık denirdi. Köşklü kayığın önünde 6 büyük kayık (hadem e-i hümayun) giderdi, buna sandalye denirdi." En öndeki de destar'ı hümayunu taşırdı ki buna sank sandalye

denirdi. (Kayıklar; Çelik Gülersoy) Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul ve Boğaziçinde köşklü Saltanat kayığı ile dolaştığı, Fatih'in ölümünden sonra yerine geçen ll. Bayezid'in tahta oturmak için I48l'de Kadırga ile geldiği tarihsel gerçeklerdendir. (Boğaziçi ve Saltanat Kayıkları, Hayati Tezel)

(6)

HORHOR SERVER t

S/WFA :6

İstanbul Kayıkları ve Kayıkçıları

X V I I I .

yüzyılın o rta la rın d a k ayık ve k ay ık çı say ısın d a b ü ­ y ü k bir artış görülür. B u da şeh rin nü fu su ­ nun arttığın ı gösterir. B o ğ a z iç in d e b ağ ve bah çeler y o k ed ilerek açılan yerlere birçok in­ şaat yapılm ış ve sonun­ da sem tler olu şm aya b aşlam ıştır. B o stan çı- b a şıla rın y e tk ile ri ve ö n em leri b u d evird e bir kat d aha artm ıştır. Bostancıbaşı defteri di­ ye b ilin e n b ir d efter vardır ki, Padişah'a ait olan Boğaziçi'ndeki has bahçe ve koruların, kı­ y ıların topoğrafik du­ rum unu ve boş binaları g österm ekted ir. İstan ­ bu l kayıkçılarına ait bir d efter de bu durum u d oğru lam aktıd ır. 1802 tarihli olan bu defterde İstan bu l'd ak i iskeleler ile Boğaziçi'nde işleyen kayık ve k ayıkçıların , kefillerinin adları yazı­ lıd ır. D eftere göre İs­ tanbul'da 6572 kayıkçı vard ır ve bu n lar 3996 kayık k ullanm akta ya da işletm ektedirler. Bu k a y ık ç ıla rd a n ,5184'ü M üslüm an o lu p, 1401'i çeşitli ask eri gruplara aitti. 3783 esn af kayıkçı vardı. 924 H ıristiy an , 464 Yahudi kayıkçılık yapmaktaydı. X IX . Y Ü Z Y IL D A KA YIKÇILIK Bu devirde kullanı­ la n k a y ık la rın arka yüzleri geniş ön yüzleri dardır. B üyükdere'den İstanbul'a kayık ile gi­ dişte d enizd eki akıntı­ lard an fay d alan ılarak 1,5 saatte varılırdı. A y­ nı yere aynı saatte ulaş­ m ak isteyen bir atlı, atı­ nı dört nala sürm ek zo­ ru n d ay d ı. A k ın tıd a n y a ra rla n ıla ra k İs ta n ­ b u l’a 3,5 saatte gidip gelinirdi. Z engin kim ­ seler üç çifte ile yolcu­ lu k ederlerdi. K ayıkla­ rın kürek sayısı sahibi­ nin toplum sal durumu­ nu gösterirdi. Bu konu­ da bir nizam nam e var­ dı. Bostancıbaşı tarafın­ dan izlenir ve uygulatı- hrdı. Sadrazam , şeyhü­ lislam ve d iğer yüksek rütbeli d evlet m em ur­ ları 10 çifte kürekli ka­ yık ; A nad olu , R um eli k azaskeri ile İstanbul, Ü sküdar, G alata kad ı­ ları, hekim başı ve diğer m em u rlar 8 çifte kü ­ rekli; sancak beyi ve di­ ğer aşağı rütbede bulu­ nan k işiler 3 çifte kü ­ rekli kayık kullanabilir­ lerdi. Bunların dışında Boğaziçi ve öteki İstan­ b u l k ıy ıların d ak i her

yalı ve sahilhanede bir ya da birden fazla ka­ yık bulunurdu.

İsta n b u l k a y ık la rı ö lçü leri, b içim leri ve sü sle m e le ri b a k ım ın ­ dan, A kdeniz tekn ele­ rinden ayrı bir özellik taşırlardı. K ayıklar H a­ liç ve Boğaziçi'nin gü­ zellikleriyle uyum sağ­ layacak, o güzelliklere yaraşacak ölçülerde ya­ pılırd ı. Sü sleri: N akış ve oym alardı. Renkleri: T ü rk k ırm ızısı, y eşil; son d evirlerd e de b e­ yaz ve vernikli ağaçtan yapılm ış açık sarı, k o­ yu sarı ,ve tah in i idi. Y an ların a b ir ik i sıra koyu lacivert, m or, si­ yah, yeşil ya da altın yaldızdan şeritler çeki­ lirdi.

S a ra y v e d e v le t adam larına ait kayıklar te rs a n e d e y a p ılır d ı. R esm i ve m akam a ait olan bu tekneler Tersa­ n e d e k i k a y ık h a n e d e saklanırlardı. Paşaların kendilerine aih olan ka­ yıkları, y alıların ın ka­ y ıkhanelerind e d u ru r­ du.

H er yıl yeniden ya­ pılan ya da dikkatli bir onarım dan geçirilen bu k ay ık lar, d ev lete b ü ­ yük b ir m asraf g etiri­ yordu . En g ü zel ku­ m a şla rd a n y a p ılm ış d öşem eleri, nakkaşha- nede yapılan boyaları ve yaldızları çok paha­ lıya maloluyordu..

Eski d ev irlerd e İs­ tanbul’da kayık yapım ı çok ön em li b ir sanat d alıyd ı. K ay ık lara en ince endazeyi (göze en hoş görünen en uygun ölçüyü) veren u stalar, m a h a re tli n a k k a şla r, y a ld ız cıla r v e y aln ız kayık ve filika küreği yapan kürekçiler vardı.

En görkem li kayık­ lar ise Saray'a ait olan­ lardı. Bunlar padişaha, valide sultana, hüküm ­ d ar m aiy e tin d e k ile re ve harem takım ına öz­ gü olan, çeşitli büyük­ lü k te k ay ık lard ı. îk i, ü ç, d ört, b eş çiftelere binm ek teşrifat (proto­ kol) ve m erasim le (tö­

ren) olurdu.

P ad işah lar tö re n le köşklü saltanat k ayık ­ ların a ya da k öşksü z yedi, beş, dört çiftelere bin erlerd i. T ebd il k a­ yıklarına bindiklerinde m erasim yapılmazdı.

P ad işah lar d o n an ­ m ayı ziyarete g id erler­ ken filik a y a b in e rle r küreklerini d eğişik bir kılıkta olan Bahriye as­ kerleri çekerlerdi.

D en iz s e fe r le r in e k a tıla n p a d iş a h la rın bin d ik leri kad ırg alara B a şta rd e -i H ü m ay u n ya da Yeşil Kadırga de­ nilirdi. P ad işahlard an son­ ra en gösterişli kayıklar valide sultanlarındı. Sarayda harem in en güçlü kadm ı 'devletlü- ism etlü' d enilen hazi­ nedar u stanın b ir beş, iki de üç çifte kayığı vardı. P ad işah k ızları ve kad ınları da beşer çifte kayıklara binerler­ di. Şehzadelerin beşer, d örd er çifte k ay ık ları olur, ayrıca m aiyetteki- lere ait kayıklar da b u ­ lunurdu.

Su ltan A b d ü lm ecit ve A bd ü laziz d evirle­ rinde şeh zad elerin ç e ­

şitli çifte kayıkları, kik­ leri ve filik aları vardı. Sultan A bdülaziz Veli- ahd M u ra t E fe n d iy e Sü reyya vap u ru n u ar­ m ağ an etm işti. Saray

kad ınlarının bind ikleri 'kırlangıç' adlı tekneler h a fif y elk en li ve h ızlı giden teknelerdi.

1823 y ılın d a P ad i- ş a h 'm H a z i n e d a r A ğa'sının onbir oturak sandalı ve yedi çifte p i­ yadesi vardı, baş m ira- hur için yedi çifte, ikin­ ci m irahu ra b e ş çifte, çu h ad ar ağa ile b ev - v a b la r k eth ü d ası için d e yed işer çifte k ayık ayrılm ıştı.

D arüssaade ağaları­ nın da bir beş ve ü ç ta­ ne de üç çifte kayıkları vardı. Kaptam -deryalar 'kara k ancab aş', 'yeşil kancabaş' d enilen yedi çifte kayıklara binerler­ di. K arad en iz b o ğ a z ı N azırının D ev letlü lere ait 'karabin' denilen beş çifte k ü rek li tek n e le ri vardı.

D onanm a ile ri ge­ le n le ri, b a h riy e lile rin k ü re k çek tiğ i oym alı, n a k ışlı ve k ü çü k top­ larla süslü filikalara bi­ nerlerdi. Kayıkların, fi­ likaların kürekçileri za­ m an zam an çeşitli elbi­ seler giym işlerdir. 1795 yılm da Tersanedeki ka­ yıkçılara eskisi gibi si­ yah aba, beyaz aba, be­ yaz keçe veriliyordu.

XIX. y üzyılın ikinci y ansın d a kayıkçılar kı­ şın çu ha şalv ar, p e r­ d ahlı galeş, çuha setre, B a lık e s ir a b a s ın d a n b a ş lık lı y a ğ m u r lu k ;

yazları ise patiska şal­ v ar, k o lla rı geniş b ü ­ rüm cük göm lek, kırm ı­ zı, k a h v e re n g i ya da sırm alı cebken giyerler­ di.

XIX. yüzyılda İstan­ bu l'd a bu lu nan A m eri­ kan elçisi C ox anıların­ da T ü rk güzel sanatla­ rın ın b ir ö rn eğ i olan kayıklarım ız için: "Yol­ cular kayıkta yere seril­ m iş bir T ü rk halısı ya da kırm ızı b ir m ind er üzerinde otururlar. K a­ y ık lar u z u n v e dardır, y o lcu n u n h er h areke­ tin d en etkilenirler. S i­ nirli k işiler bunlara hiç binm em eli. Fakat Türk k ad ın ın ın , yaratılışın a uyan ihtiyatlı bir yürü­ yüşü ve otu rd uğu yer­ den hiç kım ıld am ayan hah vardır.

Bu h a fif k ay ık lar, ço ğ u n lu k la insana bir cisim d eğ il, b ir hayal hissini v erir, kenarına ö rtü lm ü ş „olan ve he­ m en su ya d ö k ü lecek ­ m iş g ib i d u ran sırm a s a ç a k lı a l çu h a B o- ğaz'm zengin ve çeşitli ren kleriyle ışıld ar, k a­ y ık bu ö rtü sü ile v e k e n d is i n e y a k ış a n onurlu duruşuyla, aza­ m et veren yolcu ları ile görkem li b ir m anzara gösterir" dem ektedir.

(B oğaziçi ve S alta­ nat K a y ıkları - H ay ati Tezel / Ereni Çalıkoğlu)

DONANMAYI HÜMAYUN ve KAPTAN PAŞA

Kaptan Paşa yahut Kaptânı Deryâ, Türk İmparatorluğu de­ niz kuvvetlerinin, resmi tâbiri ile «Donanmâyi Hümâyûn» un en büyük âmiri idi. Divanı Hü­ mayun âzası olarak, Divana ge­ len bütün devlet işleri üzerinde söz ve rey sahibi idi. Makamı, mesuliyeti ağır makamdı.

Kaptan Paşaların elinde iki büyük müessese vardı: Donan­ ma ve Tersane.

Donanm a üç büyük birlikten ku­ rulmuştu: 1- Do­ nanmanın esasım teşkil eden tersane gemileri; 2-Deniz cengi seferi ile va­ zifelendirilmiş san­ cak beylerinin ge­ mileri; 3- Deniz akıncıları (tarihi edebiyatımızda Magrib Korsanlan, Magrib gemicileri denilen Cezayir, Trablusgarb ve Tu- nus gemileri).

Kaptan Paşalar, her sene de­ niz seferi mevsiminde (ilkbahar ortalan ile sonunda) donanmayı sefere çıkacak durumda hazırla­ makla ve İstanbul'daki büyük tersanenin, (Kasımpaşa tersane­ sinin) daimi faaliyetine nezaret ile tersanedeki teçhizat ve cep­ hane ambarlarının noksanmı ta­ mamlamak, bu ambarları gereği gibi dolu bulundurmakla mü- kellefdiler. Öylesine ki Hazinei Hümâyûn (dolayısile Maliye Ba­ kam yerinde olan Başdefterdar), tersaneye gereken tahsisatı te­ min edemeyince, yani hâzinede

darlık olunca Kaptan Paşalar tersane faaliyetini durdurmama­ ğa çalışırlar, âcü ve zarurî mar- safları, sonra hâzineden almak üzere kendi keselerinden öder­ lerdi; ve bu hal âdeta an'aneleş- mişti. Onun için Kaptan Paşalı­ ğa getirilecek kimselerin maka­ ma liyakatinden ziyade varlık sahibi, zengin vezir olmasına dikkat edilirdi.

Donanmâyi Hümâyûn, ter­

saneden an'anevi merasimle ha­ reket ederdi. Şöyle ki: Gemüerin kürekçileri tersane zindanından çıkarılıp gemilerin kürekçi sıra­ larına yerleştirüip çakılır; «Reis» denilen kaptanlar, geminin san zabitam ve bahriyeliler gemilere binerler. Müneccimbaşı hareket için uğurlu günü ve saati tayin eder, gemiler tersane önünden hareket ederek Beşiktaş önünde lenger atarlardı. Örada son ve umumî bir teftiş yapılır, en önde Amiral gemisi olmak üzere biı muazzam ve muhteşem alay ni­ zamı ile yola çıkardı. Amiral ge­

misi Topkapı Sarayının liman ağzında bulunan Yalı Kasrı önünde durur, bu kasra gelmiş olan Padişah top atılarak selâmlanır, Kaptan Paşa, eğer varsa Serdar Paşa ve Kaptan Pa­ şa bir filika ile Amiral gemisin­ den Yalı Köşküne gider, huzura çıkar, sırtına merasimi mahsusa ile kürk giydirilir... Ekseriya el­ maslı bir hançer hediye edilerek ayrıca taltif olunur, donanmanın nusret ve muvaffa­ kiyeti için dua edi­ lir, K aptan Paşa A m iral gem isine döner, gemi tekrar top atarak hareket ederdi. Amiral ge­ misini takib eden bütün tersane gemi­ leri Yalı Köşkünde­ ki Padişahı topla selâmlar ve Saray- burnunda bulunan toplar da donanma­ nın selâmına muka­ bele ederdi.

Çok eski bir İstan­ bul türküsünün:

"Saraybumundan geçtiğim, Sırmalı yelken açtığım..." terennümü Kaptan Paşaların deniz seferi merasiminden kal­ mış şirin sözlerdir...

Donanmâyi Hümâyûnun Be­ şiktaş önündeki son teftişi, Bar­ baros Hayreddin Paşadan kalma bir gelenek idi. Bilâhare bu bü­ yük* denizcimiz Beşiktaş sahilin­ deki türbesine defnedilince bu adet, büyük Türk denizcisine bir hürmet merasimi halini almıştı.

(Osmanlı Tarihinin Panora­ ması, Reşat Ekrem Koçu)

(7)

HORHOR SERER İ

MİNYATÜRLERDE TÜRK

DONANMASI

Prof. Dr. N urhan A tasoy

T

ürk kültür, siyaset ve toplum tarihi­ nin yazılı kaynak­ ları yanında artık Türk minyatürlerinin de kaynak değeri anlaşılmış bulunmaktadır. Bugünün insanı gibi değil, o devrin insanı gibi bakılıp, form dili çözüldüğünde yazılı kaynaklardan elde edile­ meyecek birçok bilgiler Türk minyatürlerinden elde edilebilir.

Gerçek olayları anla­ tan tarihî konulu Türk minyatürlerinde karada kazanılan başarıları can­ landıran eserlerin yanın­ da, tabii büyük Türk de­ nizcilerini ve Osmanlı- do­ nanmasını yaşatanları da buluyoruz. Bunların ba­ şında 16. yüzyıl ortaların­ da Nigarî mahlâsı ile eserler veren Haydar Re- is'in yapmış olduğu Bar­ baros portresi gelir. (Top- kapı Sarayı, H azine 2134/9). Nigârî yıllar yılı Akdenizi titretmiş olan Barbaros Hayrettin Pa- şa'yı ihtiyar yaşında ve zarif bir hareketle elinde­ ki karanfili koklarken göstermektedir.

Bu büyük Türk deniz­ cisinin bir başka sanat­ kârın elinden çıkmış olan portresini de Arifi'nin Sü- leymanname’sinde bulu­ yoruz. (Topkapı Sarayı, H azine 1517, 306a). 944/1558'de tamamlan­ mış olan ve Kanunî Sul­ tan Süleyman’ın Macaris­ tan seferini anlatan bu eserde Barbaros'u Kanunî Sultan Süleyman'ın huzu­ runda görüyoruz. Padişa­ hın karşısında oturma iz­ ni verilmiş olan büyük denizci gene beyaz sakallı olarak, yaşlı haliyle tasvir edilmiştir.

1543 de Kanunî Sultan Süleyman Macaristan se­ ferini yaptığı sırada, Bar­ baros da Akdeniz seferine çıkmış idi. Bu iki seferi a n la ta n Süleymanna- me'de (Tarih-i Feth-i Sik- loş Esturgan ve Ustuni Belgrad) (Topkapı Sarayı Hazine 1608) Akdenizin bazı liman şehirleri ve önünde gemiler büyük bir ustalıkla minyatürler halinde seyircilerin gözle­ ri önüne serilm iştir: Stromboli (21b), Antibes (22a), Toulon (22b-23 a), Marsilya (24b-25a), Nice (27b-28a), Genova (32b- 33a).

Süleymanname gibi li­ man ve gemileri tasvir eden minyatürlere sahip bir yazma da Sultan II. Bayezid devrini önemli olaylarıyla anlatan Tarih- i Su ltan B ayezid ’dir. Bunlardan înebahtı (21b- 22a), Maton (24b-25a), Kuron’u (26a) sayabiliriz.

Türk donanmasma ait gemi tasvirlerini buldu­ ğumuz bir başka eser 1525-26 tarihli Piri Reis'in K itab-ı el Bahriye'sidir (Topkapı Sarayı, Hazine 642). Akdenizi alan bu at­ lasta bilhassa limanlar ele alınmıştır. Fakat çok kü­

çük de olsa haritaya yer yer gemiler de serpiştiril­ miştir. Bunların, görüntü­ lerini büyütmek suretiyle incelenmeleri gemi tiple­ rinin tesbitine imkân ve­ rebilir. Bu konuda eserde çok bol malzeme vardır.

Şükri B itlisi tarafın­ dan yazılmış olan ve Ya­ vuz Sultan Selimin salta­ natı sırasında vuku bulan önemli olayları anlatan Selimname'yi (Topkapı Sarayı, Hazine 1597-98) süsleyen 24 minyatürden sayfa 254a da bulunanı Mısır'ın fethi münasebe­ tiyle İskenderiye limanını gösterir. Sayfanm üst kıs­ mında etrafını çeviren surlarıyla şehir, alt kısmı­ nı ise deniz ve üzerindeki» Osmanlı donanması kap­ lar.

Gene 16. yüzyılın bü­ yük şehnamecisi Seyyid Lokman tarafından yazıl­ mış olan ve II. Selim dev­ rinin (974/1566-1574) yıl­

ları önem li olaylarım tes- bit etmiş olan ve 1581 yı­ lında tamamlanan Şehna- me-i Selim Han adlı ese­ rin (Topkapı Sarayı, Ah- med III 3595 ) 43 minya­ türünden birinde bir tek gemi tasvir edilmiştir. Bu tek gemi Kıbrıs'ta Limasol koyunda demirlemiş olan Osmanlı donanm asını temsil etmektedir (102b). Magosa kalesinin fethi sahnesinde de (119a) sağ­ da altta güzel büyük bir gemi tasviri vardır. Nava- rin savaşının tasvirinde de (130b-131a) alt kısımda deniz ve donanma yer alır. Sahnenin büyük bir kısmım kaplayan karada da savaş sürüp gitmekte­ dir.

Tunus'ta Halkulvad (küçük Bastion) kalesinin zaptının çift sayfalık tas­ virinde de sahnenin alt kısmında Osmanlı donan­ masını buluyoruz. (147b- 148a).

Kanunî Sultan Süley­ man devrinin 1559-1566 yıllarının önemli olayları­ nı ele alan, Seyyid Lok­ man tarafından 987/1579 da yazılıp tamamlanan ve Dublin Chester Beatty Kütüphanesinde bulunan Tarih-i Sultan Süleyman (No.413) da Malta'da St. Elmo kalesinin fethi (28a) ve Sakız Adası valisinin hapsedilişi (33b), şarap yüklü gemilerin yakılışı (10a) sahnelerinde de kom pozisyonların ön planlarındaki denizi Türk donanmasma ait gemiler doldurur.

İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunan III. Murad Şehinşahna- mesinin I. cildini (F. 1404) 58 minyatür süsler. Sey­ yid Lokman’m bir eseri

olan bu yazmada Osman­

l I donanmasına ait bu gü­

zel gemi tasvirlerine padi­ şahın Manisa'dan Mudan­ ya'ya gelip İstanbul'a git­ mek üzere gemiye binişi sahnesinde (7a) rastlıyo­ ruz.

Gene Seyyid Lok- man'ın III. Murad için yazıp 1592'de bitirdiği fa­ kat ancak 1597 yılında III. Mehmed'e takdim edile­ bilen Şehinşahname'nin II. cildinde (Topkapı Sara­ yı, Bağdat 200) Türk de­ nizciliği ile ilgili bir min­ yatür buluyoruz. Burada Kaptan Paşa'nm Karade- nizde Faş kalesini fethi ve tamiri tasvir edilmiştir. (89a). Burada denizde bü­ yük bir gemiye karşılık nehirlerde küçük gemiler yer almaktadır.

Lala Mustafa Paşa'nın doğu seferi sırasındaki fe­ tihlerini konu alan ve M ustafa A lî tarafından

992/1584 d e yazılan Nus- retname'de (Topkapı Sa­ rayı, Hazine 1365) Serda­ rın padişahın elini öpüp Üsküdar'a geçmek üzere gemiye binişi ile ilgili sah­ nede (32b-33a) olay bütü­ nü ile iki sayfa üzerinde görülür. Sahnenin sol ta­ rafındaki sayfanm alt kö­ şesinde sahile yanaşmış olan gemi bütün haşme­ tiyle tasvir edilmiştir.

İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunan Şecaatname (T. 6043) 1578-86 yıllarında Özde- miroğlu Osman Paşa'nm doğuya yaptığı seferleri anlatır. Asafî Paşa tarafın­ dan yazılarak 1586 da ta­ mamlanan eseri 77 min­ yatür resimlendirir. Bun­ lardan İslâm Giray Han'ın Kırım tahtına geçişini can lan d ıran sahned e (216b) sağda tahtta oturan İslâm Giray Han'a bağlı­ lık bildirilmesi, altta ise denizde bir gemi yer al­ maktadır.

Aynı kütüphanedeki Tarih-i Feth-i Yemen de (T. 6045) Osmanlı donan­ masını tasvir eden minya­ türler bakımından bir hayli zengindir. Sinanpa- şa’nın 1570-74 yıllarında Yemen ve Tunus fetihleri­ ni anlatan ve 1594' de ta­ mamlanan eser Mustafa Rumuzî tarafından yazıl­ mıştır. Sultan III. Meh­ med'e takdim edilen yaz­ ma 104 minyatürle resim- lendirilmiştir. Sinan Pa- şa'nın Yemen'de Cazan Bendesini alması (14b)( Aden Körfezinde Osman­

l I donanmasının Portekiz

donanmasını mağlûp et­ mesi (86a), Serdarın Mi- hayadan Cidde'ye gitmek için kadırgaya binmesi (555b), Halkulvad seferi­ ne serdar olan Vezir Si­

nan Paşa'nın Navarin Li­ manında karaya çıkıp ser- darlık beratını okuması (597b-598a), serdarın do­ nanmasıyla Halkulvad'a gidişi(600b) sahnelerinde Türk donanmasının tas­ virlerini buluyoruz. Süleymaniye Kütüp­ hanesinde bulunan Mîr Ali Paşa Vekayinamesi (H alet E fen d i, 612) 1601'de M alkoç Ali Pa­ şa'nm Mısır valiliğine ta­ yini ve oradaki olaylar­ dan bahsetmektedir. Ali Paşa’nm gemi ile sefere gidişi sahnesinin (24b) ön kısmını deniz ve gemi kaplar.

Sultan II. Osman'ın 1621-22 yıllarında Hotin'e yaptığı seferi anlatan Şeh- name-i Nadirî’de (Topka- pı Sarayı, Hazine 1124) Kaptan Ali Paşa'nm 13 kalyon ile düşmanı yene­ rek zafer kazanması tas­ vir edilmiştir. Kürekli ve yelkenli gemilerde bulu­ nan toplardan çıkan du­ manlar savaşın henüz bit­ tiğini gösterir (28b-29a). Aynı eserde Kaptan Halil Paşa'nm Polye muharebe­ si ve Marfedonya kalesi­ nin fethini de görüyoruz (40b-41a). Kaptan Ali Pa­ şa'nm Frenkleri mağlup etmesi çift sayfa üzerinde tasvir edilmiştir. (28b- 29a).

Padişahı sefer sonun­ da Yeni Saray'da gösteren sahnede ise (73b-74a) pa­ dişah saltanat kayığında gezerken tasvir edilmiştir.

K alkand ereli Tuluî İbrahim Efendi tarafın­ dan yazümış olan Paşana- me de (London, British Museum, Sloane 3584) bu konu bakımından üzerin­ de durulacak değerdedir. 1630 tarihli olan eser Ke­ nan Paşa'nm 16. yüzyıl sonunda, 17. yüzyıl başın­ da Rumeli'deki isyanları bastırmak için gönderildi­ ği sefer sırasında Kırım Kazaklarıyla Karadenizde yaptğı savaşları anlat­ makta, Varna'da Kazakla­ ra karşı döğüşlerini gözö- nüne sermektedir. (78a).

Sultan III. Ahmed'in oğullarının sünneti mü­ nasebetiyle 1132/1720 yı­ lında Okmeydanında ve deniz üzerinde tertiple­ nen şenlikleri tesbit eden Surnam e-i V ehbi de (Topkapı Sarayı, III. Ah­ med 3593) Osmanlı deniz kuvvetleri hakkında bize bilgi verebilecek nitelikte sahnelere sahiptir.

Bunlardan birinde Sultan III. Ahmed, Ayna- lıkavak gölgesinde yani tersane bahçesinin eteğin­ de kurulmuş olan Saye- ban'da yanında şehzade­ leri olmak üzere tahtında oturmaktadır (92b-93a).

Eski bir mimar olan İbra­ him Paşa'nm bir buluşu olan bu deniz şenlikleri bizim için ilgi çekicidir. İki geminin (Şayka ve De­ li Balta Kalyonu) direkleri ve Aynalıkavak iskelesin­ deki çmar arasına gerilen halatlar üzerinde bir ara­ ba ile oyuncuların yürü­ yüşünü canlandıran sah­ nede üç gemiden başka birçok kayıklar vardır. Okmeydamnda esnaf ge­ çidi sırasında gemileri de karada çekilirken görüyo­ ruz. (10b-45a). Bu eserin gene aynı sanatkâr, Levnî elinden çıkmış bir başka nüshası da vardır. (Top- kapı Sarayı, III. Ahmed 3594). Aynı konulu min­ yatürlerle kompozisyon­ lar esas itibariyle ayni ol­ makla beraber detaylarda farklılıklar vardır. Bu ba­ kımdan diğer nüshadaki minyatürler de göz önün­ de tutulmalıdır.

Sanat değerlerinin ya­ nında Türk minyatür sa­ natı ürünlerinin kültür tarihimizin çeşitli kolla­

rı için ne derece önemli kaynak değeri olduğunu tekrar ve tekrar görme­ meye imkân yoktur. Nite­ kim Türk minyatürlerinin eski Türk minyatürleri hakkında neler öğretebi­ leceğim merak edip araş­ tırdığımızda bu yazı çer­ çevesi içine sığdıramaya- cağımız kadar çok malze­ me ile karşılaştık. Burada Türk donanmasımn ne çe­ şit gemilerden meydana geldiğini incelemek iste­ yenlere bu konuyu aydın­ latacak başlıca minyatür kaynaklarım tanıtmak is­ tedik. Bu eserlerde görü­ len gemi tasvirlerinin ya­ zılı kaynaklarla birlikte ele alınması ve karşılaştı­ rılmaları bu konuyu bü­ yük ölçüde aydmlatabile- cektir.

TÜRKİYEMİZ Dergisi, Sayı: 17,1975

(Bu makale, sanatçı Ül­ ker Erke'ye ışık tutarak "Minyatürde Gemiler" ça­ lışmasına kaynak olm uş­ tur.)

VÜKELA KAYIKLARI

Boğaziçi'nde oturan devlet adamlarının piyade­ lerine vükela kayığı, denirdi. Ve burada oturan dev­ let adamlarına vükela vapuru tahsis edilmeden ön­ ce bu kayıklarla İstanbul'a gelip giderlerdi. Protokol gereğince paşaların yanında birer yaverle, birer ça­ vuş bulunurdu. Akşamları Sirkeci'den Boğaza doğ­ ru akm akm kayıklar yol alırlardı. Tüfekli, palaskalı çavuşlar, kayığın kıç üstünde, yaverler de paşa ile birlikte ambarda otururlardı. Bunlardan başka ka­ yıkta iki de ağa bulunurdu. Bunlardan biri paşanın çubuğunu doldurup verir, diğeri şemsiyesini tutar­ dı. Kırmızı şemsiye açmak padişahlara mahsus ol­ duğu için tutulan şemsiyenin rengi kırmızıdan baş­ ka renkte olurdu. Kayık sarayın ya da vükeladan bi­ rinin yalısı önünden geçerken saygı gereği, şemsiye kapatılırdı. Ramazan akşamlan genellikle yolculuk sırasında top atılırdı. Bunun için de kayıkta iftariye bulunur, iftar ettikten sonra 'terkeş' adı verilen kısa çubuklar yakılır; yalıya çıkınca da akşam namazları kılınırdı.

Geçmiş yüzyıllarda vezirlerin kayıkları da kendi aralarında birtakım alametlerle ayrılırdı. Paşalar trabzanh kayıklara binerlerdi.

Sadrazam paşanın kayığının kıç tarafı daha çok yeşil çuha ile örtülü bulunurdu. Süslemeleri bakı­ mından da daha zengin olurdu; şeyhülislamlar da sadrazamlar gibi gösterişli kayıklara binerlerdi.

XVIII. yüzyılda paşaların kayıkları Tersanedeki kayıkhanelerde durur ve istenildikçe, tatil günlerin­ de buradan çıkarılıp paşanın emrine giderdi. Eski­ den Türk Bahriyesi amirallerinin birer tane kiki olurdu. Bunlar sabah akşam narin yapılarıyla Haliç sularında birbiri ardından görünürlerdi.

Kiklerin baş omuzluklarındaki yıldızlar sahibi­ nin rütbesini gösterirdi. Birer Yıldız Liva (Tuğami­ ral), ikişer yıldız Ferik (Tümamiral-Koramiral), üçer yıldız Müşir (Oramiral-Büyükamiral) işareti idi.

(8)

HORHOR ŞERÇ 1ER f SAHRA :8

KARMA SERGİ

(Resim ve Heykel)

Horhor Sanat Galerisi'nin Dördüncü Sergisi

27 Şubat - 27 Mart 1991 tarihleri arasında gerçekleşti.

Bu Sergimizde 49 ressam ve 4 heykeltraşa ait 80 eser vardı. Körfez krizinin iş ve alış veriş hayatmı olumsuz şekilde etkilediği gerçeğine rağmen 20’den fazla resim satıldı. Galerimizin başansı ile övünmeye

imkan sağladığınız için, siz sanat dostlanna teşekkür ediyoruz. • I

SERGİMİZDE ESERLERİ BULUNAN SANATÇILAR

İbrahim EALSKBZldf

RESSAMLAR

• ABDULLAH ÇİZGEN

• ABDÜLMECİD

EFENDİ (HALİFE)

• A D İL D O Ğ A N Ç A Y

• ALİ HALİL

• ALİ RIZA BEYAZIT

• ATİLLA TOS

• AYETULLAH SÜMER

• BAKIRKÖYLÜ BAHRİ

• BEDRİ RAHMİ

EYÜBOĞLU

• EDİP HAKKI

KÖSEOĞLU

• ELİF NACİ

• EREN EYÜBOĞLU

• EŞREF ÜREN

• EYÜP Ö M ER YÜKSEL

• FEYHAMAN DURAN

• HAMİT GÖRELE

• HÜSEYİN CAHİT

D ERM AN

• Dr. HİKMET HAMDİ

• İBRAHİM BALABAN

• İBRAHİM SAFİ

• İLHAMİ DEMİRCİ

• İMREN ERŞEN

• JAK İHMALYAN

• KADRİ

• KAYIHAN KESKİNOK

• MEHMET ALİ LA G A

• MUHTAR AYKIN

• NECDET KALAY

• NİHAT AKYUNAK

• NİHAT PINARLI

• NURETTİN A K A D

• NURİ A B A Ç

• NURİ İYEM

• O SM A N ASAF

VeysiHÜKtSOy (Deniz 3 3 ,5 ?ş47 cm. "Eşref ÜIÇEdf - 34 ?ş40 cm.

(RiLstem J41/CIL - (fatürmort 31 ^ 53.5 cm.

• REFİK EPİKMAN

• RÜSTEM AV CIL

• SAİM ÖZEREN

• SELAHATTİN

TEOMAN

• SEYFİ TORAY

• ŞEFİK BURSALI

• ŞEREF AKDİK

• ŞERİF RENKGÖRÜR

• TALAT

• TÜRKKAYA ATAÖ V

• VECİHİ

BEREKETOĞLU

• VEYSİ TÜMSOY

• YAZM ACIYAN

• ZEHRA SAY

• ZEKİ FAİK İZER

• ZİYA KESEROĞLU

HEYKELTRASLÁR

• MEHMET TAŞBAŞI

• NAZAN

BÜYÜKÇELEN

• SEVİL KISAKÜREK

39 ?c48 cm. Zeki ‘fa iR İ Z E K (HuRümet (Konağı 33 \ 24 cm. (Hamit Ç Ö EELE (Ağaçlar 34 ?ç24 cm. (Hamit ÇÖ KELE ÍPortre 48 ?c31 cm. Küstem (AHCIL üÇatürmort 33 ,5 rç 4 5 cm. r

HORHOR

m

ÇEVRESİ

j

KADIKÖY’DEN

SARAYBURNU

Eskiden gemiler

Sarayburnu

önünden

geçerken

Padişahı top

atışıyla

selamlarlardı.

Sarayburnu

silüeti o

günlerden bu

güne titizlikle

korunuyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışmamızda seçilen popülasyonda, yaş artışı ile birlikte T.gondii IgG antikoru tahmini serokonversiyon oranı %0.8 olarak hesaplanmıştır.. İtalya’da T.gondii

Monczka ve Morgan şöyle belirtmektedir: “Bütünleşik tedârik zinciri yönetimi, son müşteriye kadar, yatay olarak müşteriye değer sağlamak için gereken tüm süreçlerin

Altmışdört–84 yaş aralığındaki 210 yaşlı bireyin dahil edildiği çalışmada bilişsel teknikler ve mantıksal düşünme bazı testler ile ölçülürken günlük

Daha sonra bu epitelyal retiküler hücreler, birikerek soğan kabuğu benzeri tabakalanma gösterdiği konsantrik organizasyonuyla karakterize HC yapılarını oluştururlar

Akci¤er kanserli hastalar›n profiline bak›ld›¤›nda; genellikle ileri yaflta, performans› iyi, sigara içi- cisi ve en s›k olarak gö¤üs a¤r›s›, öksürük veya

Avrupa, Asya ve Afrika’da KKKA’nın görüldüğü yerler Hyalomma cinsinden kenelerin ve hayvancılığın daha çok olduğu bölgelerdir (33). Sonuç olarak, KKKA

Der- matolojik muayenede sol dirsek bölgesi komşuluğunda deriden kabarık, keskin sınırlı, düz yüzeyli, livid renkli, asemptomatik, 10x12 cm boyutlarında bir plak ve bu

Checking for structural homology against a human genome protein structure database would determine whether the antibiotic against that drug target would also interfere with any