• Sonuç bulunamadı

Yunus Nadi 1999 ödülleri:Kuruluşundan bugüne Yunus Nadi ödülleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yunus Nadi 1999 ödülleri:Kuruluşundan bugüne Yunus Nadi ödülleri"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

iyet

(1945-1991)

"g M

h ” .... .... ™

"

8MT KtSİNTİSİZ HİZMET SMT ADRESE KİTAP lESljMİ SAAT ÜYELİK KABULÜ SAAT KİTAP SİPARİŞ OLANAĞI 8AATTAK8İTIE KİTAP SATIŞI

D ilediğiniz k itab ın adını, k red i k a rtın ızın n u m arası ve son k u llan m a tarihi ile b irlik te b ild irin , k itap e v in izd e o lsun. A dınızı, so y ad ın ızı ve telefon n u m aran ızı d a b ild irm ey i un u tm ay ın . Ü ye d eğ ilsen iz, d ilersen iz üye de

o lu n y a d a ü y eliğ in izi yem leyin.

HER İŞLEM BİR TKLEFONLA:Q212 514 01 96

29 HAZİRAN 1999 SALI

K

İ

T

A

Dr. A B D U R R A H M A N M ELEK

HATAY NASIL KURTULDU

D r. A b d u rra h m a n M e le k 'in bu ilg i ç e k ic i ta rih se l a n ıla rın ı, ■ H a ta y'ın ku rtu lu şu n u n 60. yılın d a o ku rla rım ıza sunm aktan b ü yü k

k ıv a n ç d u y a rız .

C u m a

günü Cumhuriyetle

b ir lik t e ...

A N I Y O R U Z

Gazetemizin

kurucusu Yunus

Nadi’yi, bugün

54. ölüm

yıldönümü

nedeniyle bir kez .

daha saygı ve

sevgiyle

anıyoruz.

Yunus Nadi anısına

53. yılda 5 ödül

Pulat Y. Tacar

Sosyal Bilimler Araştırması

Ahmet Altan Roman Necati Güngör Öykü Ulviye Alpay Öykü Ahmet Uysal Şiir

Bugün Cumhuriyet le

► 164 kişinin yapıtlarıyla katıldığı

1999 Yunus Nadi Yanşması’nı

kazananların ödülleri bugün

AKM ’de düzenlenecek bir törenle

verilecek.

Haber Merkezi - 1999 Yunus Nadi Ödülle­

ri belirlendi. Bu yıl 53’üncüsü düzenlenen ve 4 dalda 5 ödülün verildiği yanşmaya 164 kişi yapıtlarıyla katıldı.

“Sosyal Bilimler Araştırması” dalında Pu­ lat Y. Tacar, “Demokrasi ve Terör” başlıklı ya­

pıtıyla Prof. Dr. Bedia Akarsu, Prof. Dr. Tok-

tanıış Ateş, Prof. Dr. Aydın Aybay, Prof. Dr. Ta­ ner Berksoy, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. İzzettin Önder ve Prof. Dr. Erdoğan

Teziç’ten oluşan Seçici Kurul tarafından ödü­ le değer bulundu.

“ Şiir dalında” Ataol Behramoğlu, Prof. Dr.

Cevat Çapan, Doğan Hızlan, Attilâ İlhan ve Şükran Kurdakul’dan oluşan Seçici Kurul,

ödülün “Acının Gümüşü” adlı yapıtıyla Ah­

met Uysal’a verilmesini kararlaştırdı.Arkası Sa. 19, Sü. 1 ’de

OLAR

MARK

ALTIN

O

D ü n 2 2 2 . 9 0 0 ö n c e k i 2 2 3 . 1 0 0

O

D ü n 3 . 5 1 0 . 0 0 0 Ö n c e k i 3 . 5 1 5 . 0 0 0 D ü n 1 9 .4 0 0 ö n c e k i 1 8 .0 0 0 klentisi ‘bo ş’ çıktı T ü m ö n -ı F e th iye , M a rm a ris , B o d ru m ı s e z o n o rta s ın d a b ile b ir h a - o k. K a p ıla rın d a “ d e v re n s a tı- a lık” d u y u ru la rı o la n o te l, re s - le r g e ç e n g ü n artıyor. K u ş a - ırizm cinin d e fa z la b e k le n tis i rtiliyor. ■ Arka -Sayfada

GÜNDEM

MUSTAFA BALBAY_________________

Özbekistan'ı Anlamak...

Bağımsız devlet oluşun ilk on yıllık filizlerini güçlendir­ meye çalışan Orta Asya cumhuriyetlerinde sancılı bir sü­ reç yaşanıyor. Bu ülkelerin içişlerinde küçük bir esinti ol­ sa, Türkiye’yle ilişkileri zatürree başlangıcına kadar gidi­ yor.

Bunu hem doğal karşılamak hem doğal göğüslemek ge­ rekiyor. Ancak her iki tarafın da bunda başanlı olduğunu söylemek zor.

(2)

Cumhuriyet

A R A S I Z

m m m

1

9

Ö l ü m ü n ü n 54. y ı l ı n d a

NECATİ CUMALI

Roman

/

1994-95

Roman

TARIK DURSUN

/1990-91 Sosyal Bilimler 1 1968-69

DOĞAN AVCIOĞLU

KEMAL ÖZER

Ş i ir / 1990-91

FAKİR BAYKURT

Roman /1957-58

ERENDİZ ATASÜ

Öykü 11996-97 ■ ■ i Öykü / 1991-92

(3)

Y l. N t S N A D İ

-

| — —

Ö D Ü L U . Kİ

Kuruluşundan bugüne Yunus Nadi Ödülleri

Gazetemiz kurucusu Yunus Nadi adına özel ödül verilmesi ve her

yıl konular belirlenerek yarışma düzenlenmesi, ölümünün birinci

yılı olan 1946’da başlıyor. Yunus Nadi Ödülleri’nin Türkiye’nin ilk

özel ve ilkelerinden ödün vermeden aralıksız her yıl düzenlenen, ku­

rumlaşmış bir yarışma olma niteliği var. Bu nedenlerle sanat yaşa­

mında önemli özel bir yer ve saygınlığı söz konusu. Yunus Nadi

Ödülleri geçmişe ve geleceğe dönük anlamlar içeriyor. Yunus Na-

di’ye sevgi ve saygıdan yola çıkılıyor. Yalnız Cumhuriyet gazetesi­

nin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda büyük emeği olan

Yunus Nadi’nin anısını her yıl tazelemek bizim için bir önemli gö­

rev. Devrimci ve demokrat Cumhuriyet, ulusal bağımsızlık savaşı­

mız ve Türkiye Cumhuriyeti ile zamandaş ve eşanlamlı bir kuruluş

tarihçesine sahip. Bunlar Yunus Nadi’nin gazete için koyduğu temel

taşlar. Yunus Nadi Ödülleri, Cumhuriyet gazetesinin öncülüğünde

kültür ve sanat yaşamımıza yarışmanın coşkusunu getirdi. Yıllar

içinde yarışmaların ve ödüllerin sayısı çoğaldı. Bugün Türkiye’de bir

ödül enflasyonundan bile söz edilebilir. Yine de kültür ve sanata, bi­

lime yönelik yatırımların yararlan tartışılamaz. Zamanla ödüller ara­

sında ayıranlar ortaya çıkar. Kurumlaşma ile birlikte amacı, nitelik­

leri, karakteri belirginleşir. Ülkemizde sanat ve kültür yaşamı bütün

baltalamalara, olumsuzluklara karşın gelişmekte, yaygınlaşmakta­

dır. Fikir ve sanat özgürlüğü önündeki engeller, demokratik ortam­

dan yoksunluk, fikir ve sanatın gücünü aşamıyor. Cumhuriyet, çağ­

daş uygarlığa giden yoldaki çabalan desteklemeyi sürdürüyor.

Y U N U S NADİ Ö D Ü L L E R İ Y A R IŞM A SO N U Ç L A R I

1 9 4 6 -4 7 S e rb e st konu E rd o ğa n M ete

1 94 7 -4 6 K ü ç ü k hikâye Fethi B a şa k

1 9 4 6 -4 9 A tatürk’e ait bir h a tıra? M e le k Erbilen

1 9 4 9 -5 0 B ir yurt ya zısı Z e yya t Se lim o ğlu

1 950-51 M illi M ü c a d e le ’de n bir hatıra M ua m m e r Ç e kin a y

1 95 1 -5 2 E n gü ze l şiir A zm iT e k in a lp

1 9 5 2 -5 3 Karikatür O rh a n D o ğ u

1 9 5 3 -5 4 E n güze l hikâ ye A ype ri A kalın

1 95 4 -5 5 inkılaplarım ızı n a sıl ko ru y ab iliriz? İbrahim B a ç 1 9 5 5 -5 6 D e m o kra si yo lu n d a neler y a p tık ? N e le r y a p m a lıyız? Ü m it Ü nkan

1 9 5 6 -5 7 E n güze l şiir A sa f Ç iğilte p e

1 9 5 7 -5 8 E n gü ze l rom an F a k ir B aykurt

1 9 5 8 -5 9 Röportaj M u sta fa G ü m ü şk a yn a k

1 9 5 9 -6 0 D il davam ız Ekrem A lp tekin

1 960-61 2 7 M a y ıs ’ın m a na sını anlatınız D em ir K a nd e m ir 1 9 6 1 -6 2 E n önem li d avam ız n e d ir? M u sta fa O k 1 9 6 2 -6 3 M a k a le (So sya lizm mi, liberalizm m i?) T uran Tan 1 9 6 3 -6 4 C um huriyetin 40. yılın da Atatürkçülükten n e a n lıy o ru z? Kem al A n a d o l

1 9 6 4 -6 5 K ü ç ü k hikâye ö n e rü n a ia n

1 9 6 5 -6 6 T ürk devrim tarihi, devrim lerie ilgili o la ra k T ürkiye ’n in g e lişm e si Sa b a h a ttin S e le k 1 9 6 6 -6 7 T ü rk dil devrim ini ya n sıtan T ü rk diknın arınm a sı ve ze n g in le şm e si Z e yn e p Korkm a z 1 9 6 7 -6 6 T ürk dil devrim i, U lu sa l K u rtu lu ş S a v a ş ı’nı, bu sa v a şta ge ç m iş bir

olayı y a d a T ürk toplum unun tem el so ru n la n n ı ko nu a lm ış rom an Kem al T ahir 1 96 8 -6 9 T ü rkiye 'n in tüm kalkınm a so ru n u , bu so ru n la r iç in d e biri

ve ya birkaçını ko nu alan bilim sel nitelikte e serler D o ğ a n A v c ıo ğ lu

1 9 6 9 -7 0 Ku rtu lu ş S a v a şı v e Devrim ler (film se n a ryo su ) O kta y A ra y ıc ı ve G ü n g ö r Dilm en

1 9 7 0 -7 1 Y e d i d a k ika C e la l Erkunt

1 9 7 1 -7 2 K a d ın -e rke k eşitliği Fatm a G ürel (Bölek)

1 9 7 2 -7 3 C um huriyet ça ğ ın d a dilim iz H a ld u n D en n 1 9 7 3 -7 4 C u m h u riye tin 50, yılın da T ü rk b a sın ı Ö n d e r Şe n ya p ılı

1 9 7 4 -7 5 Rom an Attillâ Ilhan

1 9 7 5 -7 6 Y a şa c k ğ m z yüzyıld a T ü rk kad ının ın yeri F ü su n -T u n ç T a y a n ç 1 9 7 6 -7 7 1 8 7 6 -1 9 7 6 T ü rk iy e 'd e a n a ya sa l d üzenler D in ç -T u n ç T a y a rıç 1 9 7 7 -7 8 Cum huriyet dönem inde ge n çlik F u ly a -H a sa n -B a sri G ü rse s

1 9 7 8 -7 9 E n güzel ço cu k rom anı İsm a il U yaroğlu

1 9 7 9 -8 0 Türkiye'de sa n sü r sorunu 1. se çile m e di, 2. F ü su n -T u n ç T a ya n ç

1980-81 K ö şe yazısı G ö k se l Türk

1 9 8 1 -8 2 T o f M t t n S a m i G üven

1 9 8 2 -8 3 C u r ta n y e t b a s*» ve de m okra si Verilm edi

1 9 8 3 -8 4 F o to ^ a f (sıyah-beyaz; N e vza t Ç a k ır

1 9 8 4 -8 5 Karikatür C e zm i Erm iş

1 9 8 5 -8 6 M izah öyküsü Verilm edi

1 9 8 6 -8 7 Röportaj (G e n ç *) O ral Ç a lışla r

1 9 8 7 -8 8 Sen aryo A lp e r U ygu r

1 9 8 8 -8 9 Röportaj (h sa n haklan) M e cit Ü nal

A fiş (l« a p ) S e rd a r A kk a ya

K a r t a » (Çevre) A b d u lla h O rhan

Ö yk ü (Kadın) A yfe r T u n ç

F otoğra f (Ç ocuk) Ferhat Atalay

1 9 8 9 -9 0 Y a yım la n m ış övkü H ulki A ktu n ç

Y a yım la n m a m ış öyk ü Y u rd a e r E rk o c a

Y a yım la n m ış rom an Verilm edi

Y a yım la nm a m ış rom an Em el E b c io ğlu

Y ılm az K a ra koyu nhı

Y a yım la n m ış şiir Verilm edi

Y a yım la nm a m ış şiir Verilm edi

Y a yım la n m ış şiir (M a n siyon ) S e y h a n E rö zçe lik -Se va l E sa slı- Ö z k a n M e rt

Y a yım la nm a m ış şiir (M a n siyo n ) Y u n u s K o ra y -E rsin Sa lm a n - Le yla Ş a h in -S ü h a T uğte pe - A yh a n Y a lçın ka ya C e m a l S ü re y a Jüri Ö ze l Ö dü lü H ü se yin A le m dar

Y a yım la n m ış röportaj B e k ir Y ıldız

Y ayım lanm am ış röportaj Fehm i S a lık -D in ç e r Se zg in Y a yım la n m ış so sy a l bilim ler C ü n e yt Ö lçe r Y a yım la nm a m ış so sy a l bilim ler Dr. A y h a n A ktar A fiş (Konu: Y u n u s N a d i ö dülle ri) M ahm ut S o y e r

Y a yım la n m ış fotoğraf A hm et S. S a b u n c u

Y a yım la nm a m ış fotoğraf A çla n U raz

Y a yım la n m ış karikatür H atay D u m lup ınar

Y a yım la nm a m ış karikatür H a ka n B o y a v

U zun m etrajlı film Y u su f Kurçenli

K ısa m etrajlı film Verilm edi

U zu n m etrajlı film se n a ry o su Ö m e r U ğ u r

ö y k ü kitabı Ü lkü Tam er

Y a yım la nm ış rom an T a n k D u rsu n

Y a yım lanm am ış rom an Verilm edi

Ş iir kitabı Kem al ö z e r

Y a yım lanm am ış şiir kitabı G ü ve n T uran

Röportaj Z e yn e p A n ka ra

A fiş (K onu: Y u n u s N a d i ö d ü lle ri 1992) C a vit K. Em ültay

F otoğraf M u sta fa K o c a b a şı

Karikatür M uham m et Ş e n g ö z

U zun m etrajlı film O rhan O ğ u z

K ısa m etrajlı film se n a ry o su Y e şim U sta o ğ lu , H akkı M tsırlıoğlu U zu n m etrajlı film se n a ry o su A li U lvi H ünkâr

S o sy a l bilim ler a raştırm ası Prof. D r. G ö n ü l Tankut

ö y k ü kitabı Erhan B e ne r

Y a yım lanm am ış öyk ü kitabı C ih a t B ura k

Y a yım la nm ış rom an İn ci A ral

Y ayım lanm am ış rom an D e rv iş Z aim oğlu

Ş iir kitabı A hm et Erhan

A fiş Z afe r Baran

F otoğraf Em ine C e yla n

Karikatür A lp e r Su su z lu , E ray Ö zb e k

U zun m etrajlı film se n a ry o su C em al Ş a n

S o sy a l bilim ler a raştırm ası M urat B a la m ir

F otoğra f C e m T u rga y

A fiş N a ci Fırat

Karikatür G ü rb ü z D o ğ a n E k şio ğ lu

Y a yım la nm a m ış öykü kitabı V ü s'a t 0 . B e ne r- M ehm et Z am an Sa çlıo ğ lu

ö y k ü kitabı Ş e b n e m Işigü ze l

Y ayım lanm am ış rom an A hm et Y urdakul

Y a yım la n m ış rom an B u k e t U zune r-O ya B a yd a r

Ş iir kitabı N urullah C a n-A hm e t A d a

Y a yım lanm am ış şiir kitabı . A hm et Ö ze r-H ü se yin Yurttaş S o sy a l bilim ler araştırm ası H. N e şe ö z g e n , Ertübey U zu n m etrajlı film se n a ry o su N ihal G eyran K o ld a ş

S o sy a l bilim ler a raştırm ası S e ra p Y a zıcı

F otoğraf V a h a p A k şe n

A fiş T ülay U lulalıç

Karikatür A hm et A ykan at

ö y k ü kitabı M u za ffe r B u y ru k çu -Su lh i D ölek

R om an H a şa n A li T o p ta ş-S e rd a r Rıfat

Ş iir kitabı H ü se yin Ferhat

A fiş Se lim V e lioğ lu - C em A n k

Karikatür S e rg e y Lip outse v

F otoğraf F a ru k Ertunç

S o sy a l bilim ler a raştırm ası D o ğ u Perin çek

U zun m etrajlı film se n a ry o su S e rd a r K a za k - A ralan K a çar

Ş iir K a ğ a n K ö k

Ö ykü A y şe Kilim ci - N evra B u c a k

R om an N ecati C um alı

A fiş A hm et N a ci Fırat - E bru Atam an

Karikatür H ikm et C e n a h

F otoğraf S a d ık D em iröz

S o sy a l bilim ler a raştırm ası Prof. Dr. M eryem K ora y U zun metrajlı film se n a ry o su H a şa n ö ztü rk

Şiir A yd ın A facan, S in a A kyol

Ö yk ü A yla Kutlu

R om an Erhan Bener, M a h ir ö z ta ş

A fiş Verilm edi

Karikatür B iro lÇ ü n

F otoğraf F a ru k Ertunç

S o sy a l bilim ler a raştırm ası Y a şa r D um an

U zu n metrajlı film se n a ry o su A y la Kutlu - H a şa n ö ztü rk

Ş iir En ve r Erca n - D erya Ç o lp an

Ö ykü Ere ndiz A ta sü

R om a n B u rh a n G ünel

R om an A hm et A ltan

Ş iir A hm et U y sa l

Ö ykü N ecati G ü n gö r-U lviye A lp ay

(4)

YUNUS VADİ — - I 999 —— ÖDÜLLERİ

İttihatçılıktan Kuvayı M illiye'ye

ŞÜKRANSONER___________________

“Hapishaneye girmeyenler, insanları diri diri sinesine alan o mezann ne cehennem olduğunu bilemezler. Galiba hayat, hürri­ yetle kaim olan bir nimettir. Bunun böyle olduğunu, hapishanenin dört duvarı arası­ na girdiğiniz zaman en iyi anlarsınız. Kuş uçar, hayvan gezer ve en nihayet gafil ha­ yatlarını kâh oraya giderek, kâh böyle ya­ parak, hatta hezeyan içinde geçirirler. Bun­ ların hepsi bir mahpusun gözünde öyle tü­ ter ki. Çünkü o kuş gibi uçamaz, hayvan gibi gezemez ve hatta pek çok beninevileri gibi büyük bir gafletin binbir hezeyanında puyan olamaz. O, dört duvar arasına sıkış­ mış bir esirdir. Herhalde hapis hayatı yan­ dan pek fazla bir ölümdür. Şunun içindir ki, bir kere geçen ömrü telafiye imkân yok­ tur, hele hapishanede geçen ise hiç ve as­ la!»” (Yunus Nadi, Cumhuriyet, 29 Ağus­

tos 1932)

Araştırmacı Pelin Böke, 19. yüzyılın son çeyreğinden günümüze uzanan tarihsel sü­ rece ilişkin, akademik olsun olmasın, bü­ tün yazılı kaynaklarda karşımıza çıkan ay­ dın portresinin bazı ortak özellikler gös­ terdiğini savunuyor. Birbirinden çok fark­ lı, taban tabana zıt üç dönemi yaşamlarına sığdırmak durumunda kalan aydınların bu farklılılann yol açtığı zorluklarla başet- mek zorunda kaldıklarına işaret ediyor...

“Tavuk hırsızlan ile siyasi suçlulann ay­ nı kaderi paylaşbklan II. Abdülhamid dö­ nemi hapishaneleri, yaşamını ve içinde bu­ lunduğu dönemi biraz olsun sorgulama ce­ sareti gösteren hemen her insanın buluştu­ ğu ortak mekâna dönüşmüştür. Herkesin kafasında Abdülhamid’e yönelik bir su­ ikast ve buna bağlı olarak sınırlan, temel­ leri çok da belli olmayan naif bir hürriyet miti doğurmuştur.

Ardından gelen 1908 hareketi, kimlikleri böyle bir ortamda oluşmuş, beslenmiş in­ sanların, önlemlerini pratiğe geçirme fırsa­ tını bulduktan bir dönemdir. Bütün gücü­ nü Abdülhamid istibdadına karşı olmak­ tan alan irili ufaklı birçok gizli cemiyet içe­ risinde giderek güçlenen İttihat Terakki Cemiyeti, bu insanlar için ‘hürriyet’in sim­ gesi durumuna gelmiştir. Ancak düşlenen hürriyettin sınırlan o kadar geniştir ki, im­ paratorluğun kurtarılmasından kişinin özel yaşamına kadar hemen her alanda var olan sorunların bir çırpıda halledilive- rileceği gibi, gerçekçi olmayan bir beklenti doğmuş, bu beklentinin gerçekleşmemiş ol­ masının yarattığı hayal kırıklığı da aynı oranda büyük olmuştur.

Var olma mücadelesi veren Osmanlı ay­ dını kendisini tanımlamada farkh kimlik­ ler oluşturmuş. Osmanlı olmaktan İslamcı- lık’a ve Türkçülük’e uzanan çizgide çözüm yollan aranmıştır. Bu çözümler zaman za­ man birbiriyle uzlaşmış, bazan da birbiri­ nin yolunu kesmiştir. Genel kabul gören formül, ‘İslam ümmetindenim, Türk mil­

letindenim, Batı medeniyetindenim’ şek­

linde ifade edilen İttihatçı söylemdir. Cum­ huriyetin kurulması aşamasında da aydı­ nın konumu hem yönetmen, hem başrol oyuncusu, hem figüran aynı zamanda se­ yircidir.

İşte Yunus Nadi de bu dönemler içinde hem gazeteci, hem milletvekili hem de işa­ damı kimliği ile önce bir İttihatçı, sonra

Mustafa Kemal'in yanındadır. Yunus Na-

di’nin yaşamı, bir imparatorluğun çökü­ şüyle yeni bir devletin doğuşu arasındaki zorlu çizgide geçmiştir. Sürecin tüm acı ve olumsuzluklarını onun yaşamından da iz­ lemek olasıdır.

Abdülhamid istibdadına tesadüf eden gençlik yıllan, aynı zamanda Uk kez ‘Genç

Cum huriyet gazetesinin kurucusu ve başyazarı Yunus N adi, A nkara’nın ilk günlerinden beri G azi M ustafa K e­

m al A tatürk’ ün yanında olmuştur. Laik Türidye cum huriyeti dev letinin çağdaş kuruluş ilkelerini ödünsüz savun­

m ak am acıyla kurduğu gazeteye C um huriyet adım A tatürk verm iştir. Yunus N adi’nin ölüm ünden sonra oğlu

N adir N adi gazetenin başyazarlığını ve yönetim ini sürdürm üş C um huriyet’i kurum laştırm ıştır. Yunus N adi bil­

im sanat ve edebiyat ödülleri kurulduğu günden bu yana ilgiyle izlenm ektedir.

Türkler’ ile karşılaştığı bir dönemdir. Fet­ hiye’de 7 çocuklu ailede büyüyen Yunus Nadi’ye yeni bir dünyanın kapılarım Ro­ dos’taki Süleymaniye Medresesi açacaktır. Harbiyeli, tıbbiyeli, mülkiyeli sürgün genç hocalar Yunus Nadi’ye pozitif bilim ile ka­ lem erbabı, aydın olmanın yolunu göstere­ ceklerdir.

Mezun olduktan sonra İstanbul’a geçen, gazeteciliğe atdan, düşüncelerini istibdada karşı giriştiği mücadele ile eyleme dönüştü­ ren Yunus Nadi, Abdüihamid’e karşı gizli dernek kurmaktan tutuklanıp hapis ve sürgün yaşamı ile tanışacaktır. Yunus Na­ di, 1899-1900 yıllarındaki başta Malumat çeşitli yayınlardaki yazılarında, söz konusu edebiyat eleştirisi dahi olsa toplumsal so­

runlarla ilgilenmeyen sanatı eleştirecek, ga­ zeteciliği, düşünce ve inançların topluma ulaştırılmasındaki en etkili araç olarak be­ nimseyecek, mesleği ile özdeşleşecektir. 1901 yılının ocak ayından nisanın ilk hafta­ sına kadar tutuksuz olarak ve mahkeme önüne çıkmadan 57 gün Beşiktaş Karako­ lunda kalan Yunus Nadi, 2 ay sonra çıka­ rıldığı cinayet mahkemesinde Bodrum'da­ ki Midilli Kalesi’nde üç yd kalebendlik ce­ zasına çarptırılır. Meşrutiyetin ilan edilme­ siyle birlikte yeniden İstanbul’a dönen Yu­ nus Nadi, daha büyük bir tutkuyla mesle­ ğine sarılır.

Hürriyet ilan edilmiştir. 1912’de Aydın milletvekili seçildiğinde Tasvir-i Efkâr’da dönemin kuvvetli kalem erbaptan arasın­ dadır. Siyasal düşüncelerinin olgunlaşması,

mesleği açısından önemli bir dönüm nok­ tasıdır. Kendine ait bir gazeteyi (Yeni Gü­ nü) çıkarmayı başarır. Ne yazık ki zaman­ lama açısından olumsuz bir dönemdir. Mütareke imzalanmıştır. Osmanlı devleti girdiği savaşta yenilmiştir.

Toplumun bütün kesimlerinin yoğun ge­ lecek kaygısını yaşadığı bu yıllarda Yeni Gün, sık sık kapatılmasına karşın, ulus olarak varolma mücadelesi veren birkaç gazeteden biri olacaktır. Yaptığı yayınlarda bir yandan Türk ulusuna dayatılan çözüm­ lere karşı çıkacak, diğer yandan halkın moral gücünü yüksek tutma çabası içinde olacaktır. Bu çaba, Yunus Nadi’nin tutuk­ lanmasına, yaşamında ikinci kez hapse gir­ mesine neden olacaktır. 1919 Nisan ayı or­

tasında Bekirağa Bölüğü’ne gönderilen Yunus Nadi, daha önceki hapis ve sürgün döneminin olduğu gibi buradaki gözlemle­ rini de daha sonraki gazetecilik yayınların­ da, çeşitli kitap ve anılarında aktaracaktır.

Birçok İttihatçı arkadaşı ile birlikte Be­ kirağa Bölüğü’nde geçirdiği günler, aynı zamanda Mustafa Kemal'in de Anado­ lu’ya geçtiği ve bağımsızlık mücadelesini başlattığı günlerdir.

22 Mayıs 1919’da hiç beklemediği bir şe­ kilde özgürlüğüne kavuşacak, İzmir'in Yu­ nanlılar tarafından işgali aşamasında saray ve durumu zayıflayan hükümet sorumlulu­ ğun paylaşımında destek arayışına girecek­ tir. 27 Mart 1919’da kapatılan Yeni Gün 6.5 ay kapalı kaldıktan sonra yine yayınını sürdürmektedir. Bu kez İstanbul Ûe Ana­

dolu arasında arabuluculuk görevi üstlenil­ miştir. İstanbul Meclisinin yeniden toplan­ ması gündemdedir. Ulusçuların bir başarı­ sı olarak 12 Ocak 1920’de Meclis’in açıldı­ ğı gün Yeni Gün, Mustafa Kemal’in Anka­ ra’dan verdiği bir söylevi yayınlamıştır. Er­ tesi gün Sultanahmet Mitingi yapılacaktır. İstanbul Türk olduğunu kanıtlamaya çalış­ maktadır. Ancak mart ayı içindeki geliş­ melerde durum değişmiştir. İşgal altında Meclis Yunus Nadi’nin deyimi ile (hezeyan) halindedir. Herkesin kendi başının çare­ sine baktığı günlere gelinmiştir. Yeni Gün Matbaası 19 mart günü basılmış, matbaa ile üst katta oturan aileye şiddet uygulan­ mıştır. Yunus Nadi birkaç gün süren kaçak yaşamdan, baskınların ardından 21 Mart 1920 sabahı Ankara’ya doğru yola çıkar. O artık, Ankara’da Mustafa Kemal’in yanın­ dadır.

TBMM’de İzmir mebusu olarak yer alan Yunus Nadi’nin bu Meclisteki ilk görevi bir çeşit ‘halka nasihat komisyonu’ olarak adlandırılabilecek İrşaat Encümeni Başkanlığıdır. Kamuoyunun kazanıl­ masının ordu gücüne eşdeğer olduğuna inanan Yunus Nadi, mesleğine yönelik çalışmaları üstlenmiş, hep gazeteci olarak Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet devrim- lerinin yerleşmesinde üzerine düşen görev­ leri üstlenmiştir.

12 Nisan 1920’ye kadar İstanbul’da yayın yaşamını sürdüren Yeni G ün’ü makinelerim parça parça taşıtarak An­ kara’ya getirtm iş, 9 Ağustos 1920’de Anadolu’da Yeni Gün olarak yeni yayın dönemi başlamıştır. Ankara’da Yeni Gün, Yunus Nadi isimleri Kurtuluş Savaşı ile öz­ deşleşecek, aynı özdeşlik savaşın zaferle sonuçlanmasının ardından Cumhuriyet devrimlerinin topluma mal edilmesinde 1923 sonrasında Cumhuriyet gazetesi ile devam edecektir.

Kemalist devrimi her yönüyle destek­ lemiş olan Yunus Nadi, yeni ekonomik yapılanma içinde de görevler üstlenmiştir. Çağdaşlaşma hareketinin bir misyoneri olarak karşımıza çıkmaktadır».”

A .u v a y ı Milliye şeklindeki m übarek ve kudsi hareketin, öyle

semadan gelme veya yerden çıkma bir şey olmadığını yalandan

biliyoruz. Bu hareketi millet yapmıştır, ittih at Terakki’nin bütün

efrad ve azası da ondan en müessir amil ve hadim ler olmak mevkiini

işgal etmiştir. Unvanca istihaleye uğramış olan İttihat Terakki ruhu,

Kuvayı Milliye şeklindeki dana geniş..vatani ve milli vazifelerini

ifada devam eylemiştir. (Yunus N adi A nadolu’da, Yeni G ün, 12

Teşrinievvel 1923)

Yayımlayan ve basan: Yeni Gün Haber Ajansı, Basın ve Yayıncılık A.Ş.

Genel Yayın Yönetmeni:

O rhan E rin ç ■

Genel Yayın Koordinatörü:

(5)

M M S \ ADI

— - I W

---O İH l Lİ Rİ

Yunus Nadi Sosyal Bilimler Araştırması birincisi Bulat Y. Tacar

'Terörü tartışmaktan korkmayalım'

SERKAN DEMtRTAŞ_______________

ANKARA - 1999 Yunus Nadi Sosyal

Bilimler Ödülünü “Terör ve Demokrasi” başlıklı dosyasıyla kazanan Pulat Y. Tacar anştırmacılığının yanı sıra emekli büyü­ kelçi. 193 Fde İstanbul’da doğan Tacar, Ankara Üniversitesi Siyasal, Bilgiler Fa­ kültesi’nden 1954’te mezun oldu ve Dı­ şişleri Bakanlığı’nda göreve başladı. 1996 yılında emekli oldu. Son görevi, UNES­ CO nezdinde Türkiye’nin daimi temsilci­ liği oldu. Çok sayıda bilimsel makalesi ve yayını bulunan Tacar’ın yayımladığı ki­ taplar şöyle:

“ Nükleer enerji alanında denetim (1977) - Nükleer silahların yayılmasının önlenmesi sorunu (1978) - Kültürel haklar, dünyadaki uygulamalar ve Türkiye hak­ kında bir model önerisi (1996) - Siyasetin Finansmanı (1998) - 50. yılında UNESCO- Mozart bey hude mi? (1999).” Araştırmacı

Tacar, “Terör ve Demokrasi” adlı araştır­ ması ile ilgili olarak Cumhuriyet’in soru­ larım yanıtladı.

- Demokrasi kurallarına bağlı kalınarak y ürütülen bir mücadele ile teröre karşı ha­ şan nasıl elde edilebilir? Başanlı ancak de­ mokratik kurallara zarar vermeyen bir mücadele için ne tür hukuki önlemler alı­ nabilir?

Teröre ve gerillaya karşı mücadelede devlet olmanın kararlılığı ile hareket et­ mek ve asgari bir toplumsal temele da­ yanmak gereklidir; bu temel, halkın aktif desteğidir. Bu çerçevede terörist gerilla örgütünün halktan sağlayabileceği desteği durdurmak, örgütün halk üzerindeki kont­ rolünü önlem ek gereklidir. Bu amaçla devlet sosyo-ekonomik iyileştirmeler yap­ malı, kültürel alanda baskıcı devlet imge­ sinden kurtulmalı, varsa farklı dinsel ya da emik kimlikler aşağılanmamalı, yok sayılmamalı, aksine bu bir zenginlik öğesi olarak işlenmelidir. Ana dilde radyo ve te­ levizyon yayını, en azından ve yeterli ta­ lep varsa ana dilin de bir ders olarak iste­ yene öğretilmesine olanak tanıyan bir eği­ tim sistemine geçme bunun örnekleridir.

Terör çözüm değil______________

Farklı emik kimliğe mensup vatandaşlar arasında bulunan ve terör ya da gerilla ey­ lemlerini kınayan kişi ve gruplarla işbirli­ ği yapılmalı, terörün bir çözüm olmadığı, buna karşılık insan haklan sözleşmeleri ve bildirgeleri çerçevesinde, birey olarak vatandaşlann tüm haklarının karşılanaca­ ğı kanıtlanmalı, bunun güvencesi verilme­ lidir. Terörist gerilla örgütü, mücadelede sürekli savunma durumunda bırakılmalı, eneıjisi kaçma ve savunma ile tüketilmeli­ dir. Terör örgütünün uyguladığı sabotaj, ağır insan hakkı ihlali gibi, yöntemler tak­ lit edilmemelidir; devlet terör yöntemleri­ ne kesinlikle başvurmamalı; bu yola gi­ den memurlan cezalandırmalıdır (Fransa bir teröriste ait olduğu sanılan, bir saman kulübeyi yaktıran Korsika Valisini geçen ay tutukladı ve yargı önüne çıkardı). Dün­ yada uygulanan sert tenkil eylemlerinin sonuçta ayrılıkçı etnik gruplan güçlendir­ meye yaradığı unutulmamalıdır.

Eşgüdüm içinde

Terörle mücadelede askeri ve siyasal önlemlerin birleştirilmesi, eşgüdüm için­ de yürütülmesi esastır; bu çerçevede za­ man onu duygusal değil akılcı biçimde kullanan lehine çalışacaktır.

- Terör örgütü ile gerilla örgütü arasın­ daki fark nedir? Bu konuyla ilgili olarak bir ülkenin terör örgütü dediğine bir baş­ ka ülkenin kurtuluş örgütü tanımlamasını yapması nereden kaynaklanıyor? Buradan

hareketle terörizmin tanımı, evrensel bo­ yutta yeniden değerlendirilemez mi?

Terörün tanımı konusunda ulusal çerçe­ vede olduğu gibi uluslararası alanda da uzlaşma sağlanamamıştır. Birinin terör eylemi dediğine, başkası, şiddet, siyasal suç, bağımsızlık savaşı eylemi demekte ve bir kavram kargaşası bulunmaktadır. Te­ rör kavramının içerdiği öğeleri şöylece sı­ ralayabiliriz: Terör kavramının içinde şid­ det ve kuvvet kullanımı vardır; gerilla sa­ vaşından kabaca farkı terör eyleminde şiddetin “savunmasız sivillere karşı” geli­ şigüzel uygulanmasıdır. Terörün amacı aşın ölçüde korkutmak, yıldırmak, sindir­ mektir; tehdit de bir terör yöntemidir; te­ röristin öngördüğü sonuç psikolojik ağır- lıklıdır. Terörün amacı ile terör kurbanlan arasında bir ilinti olmayabilir.

Terör suçtur

_________________

Terörün zorlama, gasp, başeğdirme ni­ telikleri ağır basar, terörün amacı kendi reklamını, propagandasını yapmaktır; te­ rör eylemi keyfidir, gayn şahsidir, gelişi­ güzel niteliği ağır basar; eylemlerin tek­ rarlanması ve şiddet kampanyası haline dönüşmesi istenir; terör, kurbanlan açısın­ dan ayınm yapmaz; bunlann çoğunluğu, teröristin amaçlan ve öncelikleriyle

ilgile-destek veren ülke durumuna düşecekler­ dir. Bunlar, zarar gören ülkenin terör ola­ rak nitelendirdiği eylemi, kendi kaderini tayin hakkını kullanma çabası olarak de­ ğerlendirirler.

Teröristin iadesi

Kendi ülkelerine iltica eden eylemcileri siyasal suçlu sayma eğilimi içine girer ve zanlıyı suç işlediği ülkeye iade etmezler. Teröristlerin iadesini öngören uluslararası sözleşmeler bu davranışa açık kapı bırak­ maktadır. Öte yandan, geçen zaman da herşeyi değiştirir; nitekim, eskiden terö­ rist denilen kişilere sonradan uluslararası örgütler tarafından barış ödülü bile veril­ miştir. Örneğin, UNESCO’nun barış ara­ y ışla rın ı te şv ik için koyduğu ödül, 1996’da Guatamala Ulusal İhtilalci Birliği Başkanı Binbaşı Ronaldo Moran’a (anı­ lan niteliği ile) ve ülkenin cumhurbaşka­ nına; 1997’de Filipinler Cumhurbaşkanı ile Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi lideri

Nur Misuari’ye verilmiştir. Andığım dev­

let adamları da zamanında terörist katil dedikleri kişiyle birlikte UNESCO’ya gi­ dip ödüllerini almışlar, konuşmalar yap­ mışlardır. Daha önce 1993’te Yaser Ara­

fat’a, 1991 yılında ise Nelson Mandela’ya

aynı ödülün verildiğini, bunlann da

zama-A,

.nkara Üniversitesi Siyasal Bilgiler

Fakültesi m ezunu olan emekli Büyükelçi

Tacar’a göre etnik kimlikler aşağılanmamalı

TERÖR VE DEMOKRASİ

araştırma

1931 İstanbul doğum lu Tacar’m çok sayıda bilim sel m akalesi bulunuyor.

ri bulunmayan siviller, savaşa katılmayan­ lar, direnişçi olmayanlar ya da tarafsız ka­ lan masum insanlardır; terör bir suçtur. Gerilla savaşı ise, bir ülke içinde kendi kaderini tayin hakkı için savaşan silahlı gruplann eylemlerine verilen addır. Bun­ lar da çoğu kez savunmasız sivillere de saldırdıklarından, kendilerine terör grubu ya da terör eylemine başvuran gerilla da denilmektedir. Bizim PKK örgütüne terör örgütü dememizin nedeni budur. Siyasal, ekonomik ya da stratejik nedenlerle şiddet kullananlar ve bunları destekleyenler ile bu eylemlere karşı kendilerini savunanlar ve bu amaçla şiddet kullanabilenler ara­ sında görüş ve çıkar farkı vardır. Uluslara­ rası sözleşmeler ve bildirgeler bazı du­ rumlarda, baskıya karşı direnme ve hatta isyan hakkı ile kendi kaderini tayin hakkı­ nı (KKTH) öngördüğünden, kimi kez bu amaçla şiddet kullanılabilmesini hoşgören kararlar da almışlardır. Bir başka ülkedeki gerillayı destekleyen ülkeler, bunlann te­ rörist nitelikli eylemlerini görmezlikten gelirler. Zira, böyle yapmazlarsa teröre

nında terörist olarak nitelendirildiğini unutmayalım; BBC bu nedenle artık kim­ seye terörist dememe karannı almıştır.

- Türkiye, yıllardır terörizmle uğraşma­ sına karşın, bu konularda yeterli araştır­ malar yapılacak merkezlerin kuruimama- sını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizde, uyguladığı terör eylemlen nede­ niyle terörist olarak anılan gerilla grubuy­ la mücadele, öncelikli olarak tenkide yö­ nelik bir strateji çerçevesinde yürütüldü. Bu konuda yapılacak düşünce egzersizle­ ri, tedhişin acı gerçeğini değiştirmeyecek bir lüks ya da ödün kapısının aralanması sayıldı; terörün tanımı, çerçevesi, şiddet- terör, gerilla mücadelesi terör farkları ve terörle mücadele yöntemleri konusunda yapılacak fikri çalışmaların, devletin çer­ çevesini belirlediği genişletilm iş terör kavramını zedeleyebileceği, zayıflatacağı, öncelikleri değiştirmeye yönelik olabile­ ceği düşünüldü. Şimdi de popülist tepki­ lerden korkularak yeni stratejiler oluştu­ rulmasında güçlük çekilebilir.

Terör konusunda örneğin. Dışişleri Ba­

kanlığımızda, kimi üniversitelerde ve si­ lahlı kuvvetlerimiz bünyesinde de ciddi çalışmalar yapılıyor; ancak bu çalışmalar sonuçlan kamuoyuna tam olarak yansımı­ yor. Konuyu iyi bilen politikacılanmız da yok. Bu alanda dünyada yayımlananlann - sayılan binlere varan- bilimsel çalışmayı ve bunlann uygulamaya yansımalannı bi­ len uzmanlara gereksinme duyuyoruz. Te­ rör olgusunun iyice incelenmesi, bu konu­ da uluslararası alanda geçerli olan anlayı­ şın kavranması, -gerekiyorsa- tutumları­ mızın ve terör kavramı anlayışımızın bu­ na yaklaştınlması, varsa farklann neden­ lerinin gerekçeleriyle anlatılması icap edi­ yor; olası çözümlerin başkalan tarafından dayatılması yerine, ödün veremeyeceği­ miz ilkeleri arka plana atmayan, ülkemi­ zin ve ulusumuzun bölünmez bütünlüğü­ nü öngören hal çarelerinin tarafımızdan üretilmesi gerekiyor. Bu amaçla, işlevi sa­ dece devletin görüşünün gerekçesini ha­ zırlamak veya onu savunmak olmayacak çalışmaları yapabilecek bir merkezin ku­ rulmasına ivedilikle ihtiyaç var. Bu mer­ kezin çalışmalarına devletin uzmanlarının da katılmaları gerek. Kanımca, en kolayı bu merkezi mevcut bir sivil toplum örgü­ tü, bir vakıf bünyesinde kurmaktır.

- Türkiye’de insan haklarının evrensel standartlara çıkartılması nasıl gerçekleşe­ bilir? Türkiye’nin terör ortamından çıkıp demokrasiyi tam olarak yaşaması için hü­ kümete, sivil toplum örgütlerine ve medya­ ya düşen görevler nelerdir? . Bu soruların yanıtı sayfalar tutar. Yapacağım özet önemli savdığım kimi görüş ya da önerile­ rin arkaplana atılması sonucunu verecek. Bu çekincelerle deneyeceğim.

İnsan h ak lan

_________

Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinden bir çoğu, ülkemizde demokrasi ve insan haklarının geliştirilmesi için ne yapılması gerektiğini raporlarla açıkladılar. TÜSt- AD tarafından iki yıl önce kamuoyuna su­ nulan somut önerilerin -bir iki tanesi ha­ riç- büyük çoğunluğunu son derecede olumlu karşılıyorum. Bu öneriler Türki­ ye’de yeterince tartışılmadı; parlamento­ nun dengesi buna olanak tanımadı; bunlar zaman kaybedilmeden gene tartışm aya açılmalı. Parlamentomuz hasis ve tutucu davranmamalı, önerilerden uygun bulu­ nanları hayata geçirmelidir. Türkiye Avru­ pa İnsan Hakları ve Özgürlükler Sözleş­ mesi gibi uluslararası sözleşmeleri onayla­ mış ve kendi mevzuatının -hukuki öndege- limi bulunan- bir parçası haline getirmiştir. Türk yargısı bu öncelikli sözleşme kuralını uygularsa, örneğin düşünceyi anlatım öz­ gürlüğünün kısıtlanması durumuyla karşı­ laşılmaz. Ancak, sorun bununla da sınırlı değildir. Türkiye, cumhurbaşkanının ve başbakanının imzalarıyla -üyesi bulundu­ ğu- Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü (AGİÖ) çerçevesinde hazırlanan Paris Se- n e d i’ne (Ş a rtı’na) katıldı. Bu senedin onaylanması gerekmiyor; ama AGİÖ üye­ leri buna siyasal ve etik açısından uymak zorundalar. Aynı şekilde AGİÖ çerçeve­ sinde toplanan konferanslar sonunda onay­ lanan ve yaytmlanan sonuç bildirgeleri var; bütün bu metinler insan hakları ve demokrasi konusunda çağdaş değerler ve normlar içeriyor; üstelik, Türkiye bunlarnı hazırlanmasına katılmış ve kabulündeki uzlaşmaya (konsensüse) karşı çıkmamıştır. Bu durumda, AGİÖ üyesi olan Türkiye bu normları ülkesinde uygulamayacağını si- yaseten ve ahlâken ileri süremez; AGİÖ üyeleri, ulusal yasatan bu normlara aykırı ise, bunların düzeltmek ve bağlı bulunduk­ ları toplumun standartlarına uyum sağla­ mak konusunda bir siyasal yükümlülük al­ tındadırlar.

(6)

Y l . 'N L S N A D İ

— — 1999 — —

ODl LU.Kİ

Yunus Nadi Şiir Ödülü birincisi A hm et Uysal

'Acıları şiirle ölçüyorum'

Ahmet Uysal: Ödül benim için teşvik değil.

P

o r t r e

/

a h m e t u y s a l

• •

Ö d ü l ü olmayan bir şairin

kitabını bastırması çok zordur,

ama ben bunları pek

önemsemiyorum. Benim için

önemli olan Cumhuriyet’in

Yunus Nadi Ödiilü’nü almak ve

gönlümde yeri olan ödüle

kavuşmak. Elbette çok sevindirici.

Bu bir sevgiliye kavuşmak gibi

oldu. Aradığım rüzgârı bulmak

gibi oldu. Sanki rüzgârı öpme

vakti geldi. İşte Yunus Nadi ödülü...

COŞKUN YAMAN________________

BALIKESİR- Balıkesirli şair Ahmet Uysal “Acının Gümüşü” dosyasıyla Yunus Nadi Şiir Ödülü birincisi oldu. Geçen yıl “Suyla Sınanmış Şjirler” dosyasıyla Cey­ hun Atuf Kansu Ödülü sahibi olan Uy-

sal’la Kazdağları’nın eteğinde, Burhaniye Oıjan’daki konutunda görüştük.

- Şiirle yoğunlaşmanız nasıl başladı?

İlk şiirimi 14 yaşındayken yazdım. Daha sonrakiler çeşitli dergilerde yayınlandı. Gençlik yıllarımda kitap yazmaktan ve ya­ yımlamaktan korkmuşumdur. Çünkü iyi şi­ iri yakaladığımı düşünmüyordum. Uzun aralar verdim ve ilk kitabımı ancak 56 ya­ şında yayımladım. Cahit Külebi’yi oku­ yunca kitap yayınlamamaya karar vermiş­ tim. 17 yaşındaydım, bir yayınevi eserleri­ mi yayınlamak istiyordu. Kitap oluşturacak kadar olmadıklarını söyledim. Eser benim olsun, bir bakışta ve okunuşta tanınsın isti­ yordum. Bunu ararken yıllar geçiverdi. Bu arada şiirin ipliğini de incelttim. Duyarlı, incecik dizeleri olan şiirler çıktı. Belki bi­ raz geç kaldım, belki de iyinin ardından çok koştum bilemiyorum. Bugün artık iste­ diğimi yakaladığımı düşünüyorum. Bu ara­ da çocuk edebiyatı ile ilgilendim; masallar, öyküler, çocuklara dizeler yazdım.

Çocuk edebiyatı sevdiğim bir alandı, o yöne yoğunlaştım. Şiire ise son on yılda ağırlık vermeye başladım.

Başarılı olmak

Zor bir alan, başarılı olmak çok güç. Türk ve dünya edebiyatını bilmek gereki­ yor. Özellikle şiirlerimizin ayaklan havada olmamalı. Kendi ülkemizin toprağına, sağ­ lam toprağa basması gerek. Ben buna, has şiirin toprağı diyorum. - Kim bu has şair­ ler?

-Yüzyılların eskitemediği şairler; Kara- caoğlan, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal gi­ bi. Behçet Necatigil’i, Yahya Kemal’i, Edip Cansever’i bilmeyen birinin iyi şiir yazacağını sanmıyorum. Bence bu iş, söz­ cüklere haz yükleme sanatıdır, anlatılmak istenen kuru bilgi değildir, bir metin değil­ dir. Kim bu hazzı güzel yüklüyorsa, o şiir iyidir ve kalıcıdır. Günümüzde fazla şiir okunmuyor. Genç şairler içinde geleneği­ mizi bilen, sürdürenler var. Örneğin Ab- dülkadir Budak, iyi şiiri yakalamış, kendi sesini bulmuş bir şair. “Ni! büyüktür Afri­ ka’dan” onun dizesidir. Ben de onun dize­ sine yeni bir şiir üretiyorum, ışiir büyüktür dünyadan’ diyorum. Çünkü iyi şiir dünyayı da kucaklar.

- Şiirinizi nasıl tanımlayabilir siniz?

Benim yazdıklarımda Türk şiirinin izleri vardır. Dizelerim yüzyılın acı ölçeridir. Acıları şiirle ölçüyorum. ‘Şiirin ve yüzyı­ lın acı ölçerine tutmalısınız, eskiyen gülü­ şümü/ eğer beni yargılayacaksanız, şiirimi okuyacaksınız.’ İşte böyle, şiirim acıyı

an-1938 yılında Balıkesir’de doğan Ahmet Uysal, Savaştepe İlköğretim Okulu’nu, Gazi Eğitim Enstitüsü Eğitim Bölümü’nü bitirdi. İlkokul ve liselerde öğretmenlik; Bursa Eğitim Enstitüsü’nde yöneticilik, bazı illerde ilköğretim müfettişliği yaptı. Balıkesir’de yaşıyor.

İlk şiirleri 1960’lı yıllarda Şairler Yaprağı, Demet, İmece, Çaltı, Yelken, İlgaz, Türk Sanatı, Varlık gibi dergilerde yayımlandı. Ayrıca Türkiye Yazılan, Dönemeç, Yeni Dönem, Türk Dili, Sesimiz, Oluşum vb. dergilerde yayınlanan şiir, eleştiri ve öyküleriyle dikkat çekti. 1975’den sonra çocuk edebiyatına yönelen Uysal, bu alanda latıyor, hatta ölçüyor. Sürekli bir sorgula­ ma ve hesaplaşma içindeyim. Yazdıklarımı ve kendimi sorguluyorum, şiirimin hesabı­ nı veriyorum. Şair her zaman bir hesaplaş­ ma içindedir. Yüzyılda yaşanan acılar, olaylar şairin yüreğinde, canında çok derin kesikler açar, bu acıyı dindirmesi mümkün değildir. Ancak şiir yazarak bir sargı yap­ maya çalışır yarasına. ‘Derindi yüzyılın sıyrığı/şiirle sardım, tuz bastım/ dinmedi kanımın alevi’. İşte şair hem derin yaralar alır, bu yarayı kapamak için de kendini sorgular. Hesaplaşır, şiirini yazar. Benim yapmak istediğim, bir şiirimde de söyledi­ ğim gibi ‘bir dil nehri olmak, Türkçe’nin ağzında akıp gitmektir’. Şair hiç yanyana gelmemiş sözcükleri yan yana getiren, bi- raraya getirirken de onlara duyarlılıklar yükleyen, dilimizi geliştiren kişidir. Yaşa­ nanları dünyanın tüm acılarını ve sevinçle­ rini bir tuz yarasına basan adamdır şair. Şa­ ir, büyük dünyaya bir eklenmedir, şiir kat­ kıdır. Biz insanlığa ve dünyaya yazarak katkıda bulunuyoruz. İşte dünyayı ısıtan bu katkıdır... ‘Kirlenen dünyamızda bir şiir kalsın tertemiz’. Şiir kirlenmeyecek. Dili­ mizi kirletenlere karşı en büyük savaşımı

50’den çok yapıt verdi. İlk şiir kitabını ‘Sularla’ adıyla 1994’de yayımlayan Uysal, 12. Antalya Film Festivali Öykü Yarışması’nda mansiyon (1975), Damar Edebiyat Dergisi/Çankaya Belediyesi Çocuk Şiirleri Yanşması’nda ikincilik (1992), Kırmızıfare Çocuk Dergisi’nin öykü yarışmasında başan( 1992) ödülü ve 1998 Ceyhun Atuf.Kansu Şiir Ödülü sahibi.

Son yıllarda yazı ve şiirlerini Damar, Kıyı, Son Yeni Biçem, Çağdaş Türk Dili, Karışı, Dize. Pencere, Morca, İnsan ve Yaklaşım’da yayımlayan Uysal, ‘Düşlem’ dergisinin de kurucularındandır.

şairler veriyor, şairler korur dilimizi. İlk ki­ tabımın adı ‘Sularladır. Biraz açıklarsak, ‘has şiirin toprağına akan suların ardmda- yım’ anlamı çıkar ardından. Şair bir uzak­ lık duygusu yaşar. Benim içimde de hep uzak sular, yazlar, görüntüler gelir geçer.

- Sizin bir de dergicilik yönünüz var„.

Çocuklar için 1975 yılında bir dergi çı­ karmıştım, ‘Çocuklara Öykü’ adıyla. An­ cak fazla yaşatam adık. ‘Y aklaşım ’ ve ‘Düşlem’ dergilerinin yayınlanmasına kat­ kıda bulundum. Her şairin yüreğinde bir dergi düşü var. Ben de Cemal Süreya gibi dergilerle uğraşan biriyim. Anadolu’daki dergiler gelir beni bulurlar, onlara yazarım. Düşlerimizde yeni bir dergi var. Bu dergi Balıkesir’de de Bursa’da da çıkabilir. Der­ gilerin yaşaması çok zor. Şairin hevesi olan dergiler ancak bir kaç yıl yaşıyor. O da ye­ tiyor. Şairin iç cebinde daima bir başka derginin tasarımı vardır.

- Çocuk kitaplarında da çok verimlisi­ niz...

Çocuk kitabı yazanlar arasında Muzaffer Izgü, Gülten Dayıoğlu, Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş gibi yazarlar var. Ben de galiba onlar arasına giriyorum. 50’nin üze­

rinde çocuk kitabım var. Ne var ki bir yayı­ nevinde değil, değişik yaymevlerinde, da­ ğınık durumda olduğu için göze görünmü­ yor. Artık Bilgi Yayınevi ile çalışıyorum. Yedinci kitabım oradan çıktı. Çocuk kitap­ ları, şiir kitaplarından çok satıyor. Başta da belirttiğim gibi, çocuk edebiyatı ilgi alanı­ ma giriyor. Çocuklar için yazmayı seviyo­ rum.

- Şu anki çalışmalarınız?

‘Rüzgârı Öpme Vaktidir’ adlı bir dosya üzerinde çalışıyorum; yeni bir şiir dosyası. Şimdilik 10-15 şiirim var dosyada. Ama gelişecek. Çünkü tüm şairler rüzgârları se­ ver. Ben de rüzgârlara tutkunum. Buranın rüzgârı da çok hoştur. Kazdağlan’nın rüz­ gârı, kekik kokularını da yüklenir, buraya gelir. Adını ‘Gece Balıkçılı’ koyduğum bir çocuk romanı üzerinde çalışıyorum. Sona doğru yaklaştım. Bu romanda bir çocuğun kuşlarla, doğayla, denizle arkadaşlığı; dağ­ ların tılsımını aramasını anlatıyorum. Dağ­ lar da Madra ve Kazdağı. Hep dağlarla il­ gili yorumlar yapıyor, ama gece balıkçılı ile de düşlerde bir arkadaşlığı var.

- Balıkesir’de yaşıyorsunuz. Büyük kent­ lerdeki kültür-sanat ortamından uzak kal­ mak sizin için dezavantaj olmuyor mu?

Balıkesir’de İbrahim Oluklu, Yakup Şa- han gibi isimler var. Faden Suzan Kudsioğ- lu ile şiir konuşabiliyoruz. Ama bu insan­ lar çok sınırlı. Balıkesir’de yaşıyorum ama benim büyük şehirlerle ilişkim canlı duru­ yor. Sık sık Ankara’ya gidiyorum. Çünkü Edebiyatçılar Demeği Genel Yönetim Ku­ mlu üyesiyim. Ankara’daki kültür olayları­ nı izliyomm. Aynı şekilde İzmir de öyle, dostlarım var. İstanbul’la, Bursa’yla iliş­ kim var.

- Bu arada ödülleriniz de var...

Ödüller benim için sevindirici. Şiirle he­ saplaşmayı yine gündeme getiriyor. Acaba ne yapmışım, nereye gelmişim ve gidece­ ğim; yol var mı önümde? Yani, yine bir he­ saplaşma ve sorgulama dönemine yolaça- bilir.

Ö dül teşvik değil________________

Gençler için teşvik olabilir, olgun bir şa­ ir içinse hesaplaşmayı getirir. Bu ödüller benim için teşvik olmaz. Çünkü artık yo­ lun sonuna yaklaşıyorum. Her ne kadar Cemal Süreya ‘60’mdan sonra şiir yazıl­ m az’ dese de, ben buna katılmıyorum. Çünkü daha yeni yazmaya başladım. Ben şiir varolduğu sürece gencim, yoksa artık yaşlanmalıyım, şiir yazmıyorsam her şey biter. ‘Şiirdir beni ayakta tutan’ da diyebi­ lirim.

- Ya Yunus Nadi Şiir Ödülü?

Yunus Nadi çok önemli bir aydınlanma- cıdır. Türk kültürüne büyük emeği geçmiş bir insan. Belki 45 yıldır ‘Cumhuriyet’ okuyorum. Cumhuriyet’ten çok az ayrıldı­ ğımız yıllar oldu. Her zaman sevdiğim, be­ ğendiğim bir gazetedir. Yunus Nadi ödülü de çok önemli bir ödül. Gerçekten onur duydum, çok sevindim. Zaten rüyama gir­ mişti ödülü aldığım. Uyandığımda ‘bu rü­ ya, rüyadır’ dedim. ‘Rüyalara fazla inan­ ma’ dedim, kendi kendime. Bir de baktım ki haber geldi. Yunus Nadi ödülü almanın bir çok yönü var. Şairin adı duyulur, kitabı ilgi çeker, yayınevleri de kitabı basmak is­ teyebilir. Ödülü olmayan bir şairin kitabını bastırması çok zordur, ama ben bunları pek önemsemiyorum. Benim için önemli olan Cumhuriyet’in Yunus Nadi Ödülü’nü al­ mak ve gönlümde yeri olan ödüle kavuş­ mak. Elbette çok sevindirici. Bu bir sevgi­ liye kavuşmak gibi oldu. Aradığım rüzgârı bulmak gibi oldu. Sanki rüzgârı öpme vak­ ti geldi. İşte Yunus Nadi ödülü...

(7)

Yİ M S N A D İ

I W —

-Ö D Ü LLE R İ

Yunus Nadi Öykü birinciliğini paylaşan Necati Güngör___________________

'Her hikâyenin bir bildirisi vardın'

İPEK YEZDANİ

__________________________

“ Her hikâyenin bir bildirisi vardır. Sizin bildiriniz yoksa, hikâ­ ye yazmanıza da gerek yok...”

Öna göre “hikâye”, “söylemek

istediklerini anlatmanın bir yolu.”

Yunus Nadi Ö dülleri’nde “Öy­

kü” dalında birinci olan Necati Güngör, neredeyse 30 yıldır yazı­

yor; h ik â y e le rin d e g e n e llik le 1960’lı ve 70’li yılların Anado­ lu’daki kent yaşamından, bu kent­ lerde yaşayan orta halli ailelerin hayatlarından kesitler sunuyor. Güngör, öykülerinde “insan”ı, en çok da “bizim insanımız”ı, “kendi diliyle anlatmaya çalış­

tığım” söylüyor. Edebiyat dünyasında yeni okur kitleleri­

nin yaratılmasındaki engellerin “toplumsal bpyutu”nu ise şöyle özetliyor: “ İnsanlar geçim derdine düşmüşlerse

edebiyat haliy le ekmeğin gerisinde kalır.” - Yazmaya nasıl ve ne zaman başladınız?

Ben Malatya kökenliyim. Yazmaya öğrencilik yıllarım­ da, lise çağında başladım. Yerel birtakım gazete ve dergi­ lerde çıkan yazılardan sonra Hukuk Fakültesi’ni okumak üzere İstanbul’a geldim. İstanbul’da ilk hikâyem, 1972 yılında “Yansıma” dergisinde yayımlandı. Yazılarım ede­ biyat çevrelerinde ilgi gördü, ben de gördüğüm o ilgi üzerine hikâyelerimi devam ettirdim.

- Sadece öykü mü yazıyorsunuz?

Hayır, röportaj yazan olarak da tanırlar insanlar beni. Özellikle Cumhuriyet’in arka sayfasında yayımlanan rö- portajlanmdan dolayı, özellikle eski kuşaktan Sami Ka-

raören, Oktay Akbal, Mustafa Ekmekçi gibi yazarlardan

övgüler almıştım. Bunun nedeni de, samnm röportaj la- nmda hikâye sanatının olanaklanndan yararlanmam ve insanı ön plana çıkarmam. Bunun dışında İstanbul üzeri­ ne kitaplar, ‘Safiye Ayla’nın Anılan’ gibi anı kitaplan ha­ zırladım.

- Asıl mesleğiniz gazetecilik. Edebiyata olan ilginizle mesleğiniz arasında bir ilişki var mı?

Var gibi görünür, ama haber yazmak çok da yaratıcılık gerektirmeyen bir iştir. Ama sanat, edebiyat, yaratıcılık ve yetenek isteyen bir iş. Hatta gazeteciliği devam ettirdi­ ğiniz süre içinde edebiyatçı yanınız körelir; dilinizi, üslu­ bunuzu yitirebilirsiniz.

- Hikâye sizin için neyi ifade ediyor?

Hikâye, söylemek istediklerimi anlatmanın bir yolu. Her hikâyenin kendi içinde bir bildirisi vardır, yazmak da o bildiriyi iletmenin bir yolu. Sizin bildiriniz yoksa, hikâ­ ye yazmanıza gerek yok. Beni etkileyen hikâyeciler ol­ muştur. Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Maksim Gorki ve

John Steinbeck gibi yazarlardan çok etkilendiğimi her

zaman söylerim.

- Hikâyelerinizde genellikle taşra kentlerindeki orta hal­ li ailelerin yaşamlarından kesitler sunuyorsunuz. Özellikle bu konulan işlemenizin nedeni nedir?

İnsan doğup büyüdüğü topraklardan, kültürden kolay kolay kopamaz. Dolayısıyla yazarken ister istemez bilin­

çaltını oluşturan o dönemin olaylan, insanlan hikâye edi­ lir, anlatılır. Benim liseyi bitirinceye kadarki olan döne­ mim Malatya’da geçti. Ve ben de tabii ki hikâyelerimde en iyi bildiğim yeri anlatacaktım. Malatya hikâyeye, ro­ mana çok az girmiş bir coğrafya parçası. Dolayısıyla ko­ nularımı oradan seçmem çok doğaldı. Genel olarak ki­ taplarıma göz atınca aralarında İstanbul hikâyeleri de vardır, taşranın Malatya dışında başka kentleri de vardır, örneğin bu kitapta bir Bursa hikâyesi var. Ama ben ge­ nellikle bir Anadolu küçük kenti olan Malatya’yı, orada­ ki insanlan ve insan ilişkilerini yazmaya çalıştım.

- Yunus Nadi Ödülü’nü kazandığınızı duyduğunuzda ne düşündünüz?

Ödül bir iltifattır. Neyin iltifatıdır, bir marifetin iltifatı­ dır. “Yazdığın şeyleri beğendik, eline sağlık” anlamına ge­ lir ödül. Bu da herkesi sevindirir. Aynca ödülün iki öne­ mi vardır: “Kimin adına ödül veriliyor, ödülü verenler

kimler?” Bir yarışmaya katılmadan önce bu iki soruyu

soranm. Yunus Nadi çok saygı duyduğumuz bir gazeteci. Onun adına ödül verenler de çok saygı ve sevgi duyduğu­ muz, güvendiğimiz insanlar. Bu anlamda benim için bu ödülün ayrı bir önemi de var.

- Size göre öykü yazmak zor bir iş mi?

Benim için hikâye yazmadan önce kendime sorduğum,

“Ne söyleyeceğim” sorusunun cevabını bulmak zor. Hikâ­

yenin bildirisini sağlam temeller üzerine kurarsanız, geri­ si kolay. Benim için zor olan, bu sorunun cevabını bul­ maya çalışmak. Hikâye yazmak isteyenler de bu sorunun cevabını iyi ve sağlam bir biçimde kendilerine vererek yola çıkarlarsa başarı elde edebilirler. Tabii hikâye yazar­ ken şunlar da önemli: Yeni ve değişik bir şey söyleyecek­ siniz ve başkalarının yazdığı hikâyelere benzemeyecek bir biçimde söyleyeceksiniz.

- Türkiye’de hikâyeciliği ne durumda görüyorsunuz?

Günümüzde Türk hikâyesi bir arayış, geçiş döneminde. Toplumun genel olarak bir kabuk değiştirme süreci içinde toplum nasıl kendini arıyorsa Türk hikâyesi de aynı para­ lelde kendini anyor. 1940’lı 50’li, 60’lı yıllara baktığımız­ da, çok zengin bir hikâye birikimiyle karşılaşıyoruz.

Yunus Nadi Öykü birinciliğini paylaşan Ulviye Alpay

'Özlenen düş'e bir adım daha'...

AHSEN ERDOĞAN______________________________

“Mavi bana aydınlığı ve mutluluğu anlatıyor. Maviyi çok seviyorum. Mavi deniz, mavi gökyüzü, mavi gözler- Dos­ yama adını veren öykünün sonunda kadın kahraman, ‘Geçmişin izlerini arkama alıp geleceğe mavi bir merhaba demek ne güzel!’ diyor. Evet, bence de güzel”

Yunus Nadi Ödülleri Yarışması’nda Mavi Bir Merhaba adlı dosyasıyla birinciliği kazanan Ulviye Alpay, öyküle­ rinin neredeyse tamamını kuşatan mavi’yi böyle anlatıyor. Hep kadın yüreğini ve kadın aklını dillendiriyor öykü­ lerinde Alpay. Yoksul kadınlar, göçmen kadınlar, terk edi­ len kadınlar, aldatılan kadınlar, sakat kalan kadınlar, yok sayılan kadınlar, anne kadınlar... Kadınlar, kadınlar, ka­ dınlar... Peki niye erkeklerin duruşuna göre konumlandırı­ yor kadınları? “Toplumumuzda kadınların erkekler karşı­

sında edilgen oklukları bir gerçek” diyor yazar. “Erkekle­ rin egemenliği öylesine ağır ki, kadın o egemenliği kıramı­ yor bir türlü. Kültür ve eğitim düzeyi ne olursa olsun, er­ kek kadım boyunduruğu altına ahyor. Köylerdeki kadınla­ rımız tarlada çalışıyor, eve gelip yemek yapıyor ve kocasın­ dan dayak yiyor. Koca ne yapıyor? Çalışmıyor, bütün vak­ tini kahvede geçiriy or ve eve gelip karısını dövüyor.”

Ama Alpay’ın öykülerindeki kadınlar bir bir kırıyorlar kendilerini çevreleyen çemberi. Yaşama ‘tombala’ diyor bu kadınlar, çetrefilli yollardan ani bir ‘u-dönüşü’ yapı­ yorlar, geleceğe ‘mavi bir merhaba’ gönderiyorlar. Ulviye Alpay, yazmaya geç başlayanlardan. Bu geç kalışın so­ rumlusu ‘annelik, iş, güç, günlük yaşamın hay huyu...’ Alpay “Ben öyle çok küçük yaşlarda başlamadım öykü

yazmaya. Öykücülüğüm çok yeni Beş yıldır yazıyorum”

diyor. Ama herkes gibi o da yaşamının bir döneminde ‘şi­ ir sandığı dizelerle’ iç içeymiş: “Bir çocuk neleri duyum-

suyorsa onları yazıyonium işte.” Yine o yaşlarda Hürriyet

gazetesinin açtığı bir roman yarışmasına katılmaya karar vermiş. Komşudan aldığı daktiloyla sayfalar dolusu yaz­ mış, ama romanını yetiştiremediği için yarışmaya da katı­ lamamış. Şimdi bu anısını gülerek anlatıyor.

Sonra evlenmiş Alpay, çocukiart olmuş ve yazmaya ara vermek zorunda kalmış: “Ama hiçbir zaman edebiyattan

kopmadım. İyi öykücülerin kitaplarını okuduğumda İste­ sem ben de böyle yazabilir miyim? Ben de yazmalıyım’ di­ ye düşünürdüm. Özlenen bir düşün içimde bana göz kırp­ tığını duyumsardım.”

Yaşam, kendi isteklerine daha fazla zaman ayırma fır­ satı vermeye başlayınca yeniden yazmaya başlamış Al­ pay. Önce çocuk öyküleri gelmiş. Hatta bu dalda TRT’nin açtığı bir yarışm ada birincilik kazanmış. Sonra yine TRT’nin kadınlara yönelik bir öykü yarışmasında bir ödül daha almış. Varlık, Kıyı, Adam Öykü, dergilerinde ya­ yımlanmış öyküleri.

Alpay, 1970’lerde nitelik ve nicelik olarak yükselişe ge­ çen kadın öykücülerin yazınımızda oluşturdukları gelene­ ğe eklemlenmekten dolayı çok mutlu. Kadın yazarların öykücülüğe ışıltı getirdiklerini düşünüyor. Bütün öykücü­ leri ‘usta’sı olarak görüyor. Oktay Akbal’ ve Erdal Öz’ün öykülerini büyük bir hayranlıkla okuyor. Tahsin Yücel’in öz Türkçeyi ustalıkla kullanışından bir yazar olarak çok faydalandığını söylüyor. Bilge Karasu, Sait Faik, Mehmet

Başaran. Tomris Uyar, Pınar Kür, Nazlı Eray, Füruzan, Tank Dursun K., Çehov, Kafka, Steinbeck, Gogol...

Neden öykü? “Çünkü bir çırpıda art arda pek çok öykü

yazabilirsiniz. Bir öyküyü bitirdi­ ğimde yepyeni kahramanlann be­ ni yol başında beklediğini düşünürüm. Ve bu beni çok canlı tutar. ‘Acaba şimdi ne olacak, şimdi içimde hangi karak­ ter benimle konuşa­ cak?’ Hem sonra şi­ ire en yakın tür­ dür öykü.”

U lv iy e A l­ pay’ın daha önce yayım lanm ış b ir kitabı yok, ama , ö n ü m ü z d e k i aylarda Yunus N adi Ö ykü Ö d ü lü ’nü ka­ zanan dosyası İnkılâp Yayın­ ları tarafından k itap haline g e tirile c e k . Uç yay m e- viyle de ço ­ cuk öyküleri k itabı ç ık a r­ mak için söz­ leşm e im z a la ­ mış.

f i

Sf

Referanslar

Benzer Belgeler

In this study, the release of lysophospholipids (to depict phospholipase A2 activity) and diacylglycerols (DG) (to depict stimulated hydrolysis of polyphosphoinositides) was

Durmadan «Sulh isteriz, neden sulh yapılm ıyor» diye gü­ rültü etmek sulbü getirmez, sulh şartlarının ağırlaştırılmasından başka bir şeye yaramaz^

Hatîb Şirbînî de Muğni’l-muhtâc’da fercdeki yaşlığın tâhir olduğunu söyleyen- lerin onu ter gibi kabul ettiklerini belirtiyor 31. Büceyrimî öncekilerin bu konuda

c- Tiirk bankali{r Topluluk bankalanyla ilbirligi anlagrnasr yapabilirler; $u be(ler) agmanrn veya sahn almamn Betirdigi yiiksek maliyeti gerektirmedili igin,

[r]

Yaşar Kemal’in İnce Memed’i yaşattığı Töroslar’da Karatepe ile açıkhava müzeciliğine geçişi sağladı.. Kazıları sırasında yörelere sağlık, kültür,

“ Dün saat 10.25’te elçiliğe gelen kuryeleri kontrol ederken kapı önündeki Portekizli güvenlik görevlisinin ‘ teröristler’ çığlığı üzerine çekmecedeki

Dış surun buradan görünen ilk küçük kulesi üzerinde sekizinci Jan Pale - oloğün ve sekiz köşeli büyük kuleler­ den dördüncüsü üzerinde Birinci