iyet
(1945-1991)"g M
h ” .... .... ™
"
8MT KtSİNTİSİZ HİZMET SMT ADRESE KİTAP lESljMİ SAAT ÜYELİK KABULÜ SAAT KİTAP SİPARİŞ OLANAĞI 8AATTAK8İTIE KİTAP SATIŞID ilediğiniz k itab ın adını, k red i k a rtın ızın n u m arası ve son k u llan m a tarihi ile b irlik te b ild irin , k itap e v in izd e o lsun. A dınızı, so y ad ın ızı ve telefon n u m aran ızı d a b ild irm ey i un u tm ay ın . Ü ye d eğ ilsen iz, d ilersen iz üye de
o lu n y a d a ü y eliğ in izi yem leyin.
HER İŞLEM BİR TKLEFONLA:Q212 514 01 96
29 HAZİRAN 1999 SALI
K
İ
T
A
Dr. A B D U R R A H M A N M ELEK
HATAY NASIL KURTULDU
D r. A b d u rra h m a n M e le k 'in bu ilg i ç e k ic i ta rih se l a n ıla rın ı, ■ H a ta y'ın ku rtu lu şu n u n 60. yılın d a o ku rla rım ıza sunm aktan b ü yü kk ıv a n ç d u y a rız .
C u m a
günü Cumhuriyetle
b ir lik t e ...
A N I Y O R U Z
Gazetemizin
kurucusu Yunus
Nadi’yi, bugün
54. ölüm
yıldönümü
nedeniyle bir kez .
daha saygı ve
sevgiyle
anıyoruz.
Yunus Nadi anısına
53. yılda 5 ödül
Pulat Y. Tacar
Sosyal Bilimler Araştırması
Ahmet Altan Roman Necati Güngör Öykü Ulviye Alpay Öykü Ahmet Uysal Şiir
Bugün Cumhuriyet le
► 164 kişinin yapıtlarıyla katıldığı
1999 Yunus Nadi Yanşması’nı
kazananların ödülleri bugün
AKM ’de düzenlenecek bir törenle
verilecek.
Haber Merkezi - 1999 Yunus Nadi Ödülle
ri belirlendi. Bu yıl 53’üncüsü düzenlenen ve 4 dalda 5 ödülün verildiği yanşmaya 164 kişi yapıtlarıyla katıldı.
“Sosyal Bilimler Araştırması” dalında Pu lat Y. Tacar, “Demokrasi ve Terör” başlıklı ya
pıtıyla Prof. Dr. Bedia Akarsu, Prof. Dr. Tok-
tanıış Ateş, Prof. Dr. Aydın Aybay, Prof. Dr. Ta ner Berksoy, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. İzzettin Önder ve Prof. Dr. Erdoğan
Teziç’ten oluşan Seçici Kurul tarafından ödü le değer bulundu.
“ Şiir dalında” Ataol Behramoğlu, Prof. Dr.
Cevat Çapan, Doğan Hızlan, Attilâ İlhan ve Şükran Kurdakul’dan oluşan Seçici Kurul,
ödülün “Acının Gümüşü” adlı yapıtıyla Ah
met Uysal’a verilmesini kararlaştırdı. ■ Arkası Sa. 19, Sü. 1 ’de
OLAR
MARK
ALTIN
O
D ü n 2 2 2 . 9 0 0 ö n c e k i 2 2 3 . 1 0 0O
D ü n 3 . 5 1 0 . 0 0 0 Ö n c e k i 3 . 5 1 5 . 0 0 0 D ü n 1 9 .4 0 0 ö n c e k i 1 8 .0 0 0 klentisi ‘bo ş’ çıktı T ü m ö n -ı F e th iye , M a rm a ris , B o d ru m ı s e z o n o rta s ın d a b ile b ir h a - o k. K a p ıla rın d a “ d e v re n s a tı- a lık” d u y u ru la rı o la n o te l, re s - le r g e ç e n g ü n artıyor. K u ş a - ırizm cinin d e fa z la b e k le n tis i rtiliyor. ■ Arka -SayfadaGÜNDEM
MUSTAFA BALBAY_________________
Özbekistan'ı Anlamak...
Bağımsız devlet oluşun ilk on yıllık filizlerini güçlendir meye çalışan Orta Asya cumhuriyetlerinde sancılı bir sü reç yaşanıyor. Bu ülkelerin içişlerinde küçük bir esinti ol sa, Türkiye’yle ilişkileri zatürree başlangıcına kadar gidi yor.
Bunu hem doğal karşılamak hem doğal göğüslemek ge rekiyor. Ancak her iki tarafın da bunda başanlı olduğunu söylemek zor.
Cumhuriyet
A R A S I Z
m m m
1
9
Ö l ü m ü n ü n 54. y ı l ı n d a
NECATİ CUMALI
Roman
/
1994-95
RomanTARIK DURSUN
/1990-91 Sosyal Bilimler 1 1968-69DOĞAN AVCIOĞLU
KEMAL ÖZER
Ş i ir / 1990-91FAKİR BAYKURT
Roman /1957-58ERENDİZ ATASÜ
Öykü 11996-97 ■ ■ i Öykü / 1991-92Y l. N t S N A D İ
-
| — —Ö D Ü L U . Kİ
Kuruluşundan bugüne Yunus Nadi Ödülleri
Gazetemiz kurucusu Yunus Nadi adına özel ödül verilmesi ve her
yıl konular belirlenerek yarışma düzenlenmesi, ölümünün birinci
yılı olan 1946’da başlıyor. Yunus Nadi Ödülleri’nin Türkiye’nin ilk
özel ve ilkelerinden ödün vermeden aralıksız her yıl düzenlenen, ku
rumlaşmış bir yarışma olma niteliği var. Bu nedenlerle sanat yaşa
mında önemli özel bir yer ve saygınlığı söz konusu. Yunus Nadi
Ödülleri geçmişe ve geleceğe dönük anlamlar içeriyor. Yunus Na-
di’ye sevgi ve saygıdan yola çıkılıyor. Yalnız Cumhuriyet gazetesi
nin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda büyük emeği olan
Yunus Nadi’nin anısını her yıl tazelemek bizim için bir önemli gö
rev. Devrimci ve demokrat Cumhuriyet, ulusal bağımsızlık savaşı
mız ve Türkiye Cumhuriyeti ile zamandaş ve eşanlamlı bir kuruluş
tarihçesine sahip. Bunlar Yunus Nadi’nin gazete için koyduğu temel
taşlar. Yunus Nadi Ödülleri, Cumhuriyet gazetesinin öncülüğünde
kültür ve sanat yaşamımıza yarışmanın coşkusunu getirdi. Yıllar
içinde yarışmaların ve ödüllerin sayısı çoğaldı. Bugün Türkiye’de bir
ödül enflasyonundan bile söz edilebilir. Yine de kültür ve sanata, bi
lime yönelik yatırımların yararlan tartışılamaz. Zamanla ödüller ara
sında ayıranlar ortaya çıkar. Kurumlaşma ile birlikte amacı, nitelik
leri, karakteri belirginleşir. Ülkemizde sanat ve kültür yaşamı bütün
baltalamalara, olumsuzluklara karşın gelişmekte, yaygınlaşmakta
dır. Fikir ve sanat özgürlüğü önündeki engeller, demokratik ortam
dan yoksunluk, fikir ve sanatın gücünü aşamıyor. Cumhuriyet, çağ
daş uygarlığa giden yoldaki çabalan desteklemeyi sürdürüyor.
Y U N U S NADİ Ö D Ü L L E R İ Y A R IŞM A SO N U Ç L A R I
1 9 4 6 -4 7 S e rb e st konu E rd o ğa n M ete
1 94 7 -4 6 K ü ç ü k hikâye Fethi B a şa k
1 9 4 6 -4 9 A tatürk’e ait bir h a tıra? M e le k Erbilen
1 9 4 9 -5 0 B ir yurt ya zısı Z e yya t Se lim o ğlu
1 950-51 M illi M ü c a d e le ’de n bir hatıra M ua m m e r Ç e kin a y
1 95 1 -5 2 E n gü ze l şiir A zm iT e k in a lp
1 9 5 2 -5 3 Karikatür O rh a n D o ğ u
1 9 5 3 -5 4 E n güze l hikâ ye A ype ri A kalın
1 95 4 -5 5 inkılaplarım ızı n a sıl ko ru y ab iliriz? İbrahim B a ç 1 9 5 5 -5 6 D e m o kra si yo lu n d a neler y a p tık ? N e le r y a p m a lıyız? Ü m it Ü nkan
1 9 5 6 -5 7 E n güze l şiir A sa f Ç iğilte p e
1 9 5 7 -5 8 E n gü ze l rom an F a k ir B aykurt
1 9 5 8 -5 9 Röportaj M u sta fa G ü m ü şk a yn a k
1 9 5 9 -6 0 D il davam ız Ekrem A lp tekin
1 960-61 2 7 M a y ıs ’ın m a na sını anlatınız D em ir K a nd e m ir 1 9 6 1 -6 2 E n önem li d avam ız n e d ir? M u sta fa O k 1 9 6 2 -6 3 M a k a le (So sya lizm mi, liberalizm m i?) T uran Tan 1 9 6 3 -6 4 C um huriyetin 40. yılın da Atatürkçülükten n e a n lıy o ru z? Kem al A n a d o l
1 9 6 4 -6 5 K ü ç ü k hikâye ö n e rü n a ia n
1 9 6 5 -6 6 T ürk devrim tarihi, devrim lerie ilgili o la ra k T ürkiye ’n in g e lişm e si Sa b a h a ttin S e le k 1 9 6 6 -6 7 T ü rk dil devrim ini ya n sıtan T ü rk diknın arınm a sı ve ze n g in le şm e si Z e yn e p Korkm a z 1 9 6 7 -6 6 T ürk dil devrim i, U lu sa l K u rtu lu ş S a v a ş ı’nı, bu sa v a şta ge ç m iş bir
olayı y a d a T ürk toplum unun tem el so ru n la n n ı ko nu a lm ış rom an Kem al T ahir 1 96 8 -6 9 T ü rkiye 'n in tüm kalkınm a so ru n u , bu so ru n la r iç in d e biri
ve ya birkaçını ko nu alan bilim sel nitelikte e serler D o ğ a n A v c ıo ğ lu
1 9 6 9 -7 0 Ku rtu lu ş S a v a şı v e Devrim ler (film se n a ryo su ) O kta y A ra y ıc ı ve G ü n g ö r Dilm en
1 9 7 0 -7 1 Y e d i d a k ika C e la l Erkunt
1 9 7 1 -7 2 K a d ın -e rke k eşitliği Fatm a G ürel (Bölek)
1 9 7 2 -7 3 C um huriyet ça ğ ın d a dilim iz H a ld u n D en n 1 9 7 3 -7 4 C u m h u riye tin 50, yılın da T ü rk b a sın ı Ö n d e r Şe n ya p ılı
1 9 7 4 -7 5 Rom an Attillâ Ilhan
1 9 7 5 -7 6 Y a şa c k ğ m z yüzyıld a T ü rk kad ının ın yeri F ü su n -T u n ç T a y a n ç 1 9 7 6 -7 7 1 8 7 6 -1 9 7 6 T ü rk iy e 'd e a n a ya sa l d üzenler D in ç -T u n ç T a y a rıç 1 9 7 7 -7 8 Cum huriyet dönem inde ge n çlik F u ly a -H a sa n -B a sri G ü rse s
1 9 7 8 -7 9 E n güzel ço cu k rom anı İsm a il U yaroğlu
1 9 7 9 -8 0 Türkiye'de sa n sü r sorunu 1. se çile m e di, 2. F ü su n -T u n ç T a ya n ç
1980-81 K ö şe yazısı G ö k se l Türk
1 9 8 1 -8 2 T o f M t t n S a m i G üven
1 9 8 2 -8 3 C u r ta n y e t b a s*» ve de m okra si Verilm edi
1 9 8 3 -8 4 F o to ^ a f (sıyah-beyaz; N e vza t Ç a k ır
1 9 8 4 -8 5 Karikatür C e zm i Erm iş
1 9 8 5 -8 6 M izah öyküsü Verilm edi
1 9 8 6 -8 7 Röportaj (G e n ç *) O ral Ç a lışla r
1 9 8 7 -8 8 Sen aryo A lp e r U ygu r
1 9 8 8 -8 9 Röportaj (h sa n haklan) M e cit Ü nal
A fiş (l« a p ) S e rd a r A kk a ya
K a r t a » (Çevre) A b d u lla h O rhan
Ö yk ü (Kadın) A yfe r T u n ç
F otoğra f (Ç ocuk) Ferhat Atalay
1 9 8 9 -9 0 Y a yım la n m ış övkü H ulki A ktu n ç
Y a yım la n m a m ış öyk ü Y u rd a e r E rk o c a
Y a yım la n m ış rom an Verilm edi
Y a yım la nm a m ış rom an Em el E b c io ğlu
Y ılm az K a ra koyu nhı
Y a yım la n m ış şiir Verilm edi
Y a yım la nm a m ış şiir Verilm edi
Y a yım la n m ış şiir (M a n siyon ) S e y h a n E rö zçe lik -Se va l E sa slı- Ö z k a n M e rt
Y a yım la nm a m ış şiir (M a n siyo n ) Y u n u s K o ra y -E rsin Sa lm a n - Le yla Ş a h in -S ü h a T uğte pe - A yh a n Y a lçın ka ya C e m a l S ü re y a Jüri Ö ze l Ö dü lü H ü se yin A le m dar
Y a yım la n m ış röportaj B e k ir Y ıldız
Y ayım lanm am ış röportaj Fehm i S a lık -D in ç e r Se zg in Y a yım la n m ış so sy a l bilim ler C ü n e yt Ö lçe r Y a yım la nm a m ış so sy a l bilim ler Dr. A y h a n A ktar A fiş (Konu: Y u n u s N a d i ö dülle ri) M ahm ut S o y e r
Y a yım la n m ış fotoğraf A hm et S. S a b u n c u
Y a yım la nm a m ış fotoğraf A çla n U raz
Y a yım la n m ış karikatür H atay D u m lup ınar
Y a yım la nm a m ış karikatür H a ka n B o y a v
U zun m etrajlı film Y u su f Kurçenli
K ısa m etrajlı film Verilm edi
U zu n m etrajlı film se n a ry o su Ö m e r U ğ u r
ö y k ü kitabı Ü lkü Tam er
Y a yım la nm ış rom an T a n k D u rsu n
Y a yım lanm am ış rom an Verilm edi
Ş iir kitabı Kem al ö z e r
Y a yım lanm am ış şiir kitabı G ü ve n T uran
Röportaj Z e yn e p A n ka ra
A fiş (K onu: Y u n u s N a d i ö d ü lle ri 1992) C a vit K. Em ültay
F otoğraf M u sta fa K o c a b a şı
Karikatür M uham m et Ş e n g ö z
U zun m etrajlı film O rhan O ğ u z
K ısa m etrajlı film se n a ry o su Y e şim U sta o ğ lu , H akkı M tsırlıoğlu U zu n m etrajlı film se n a ry o su A li U lvi H ünkâr
S o sy a l bilim ler a raştırm ası Prof. D r. G ö n ü l Tankut
ö y k ü kitabı Erhan B e ne r
Y a yım lanm am ış öyk ü kitabı C ih a t B ura k
Y a yım la nm ış rom an İn ci A ral
Y ayım lanm am ış rom an D e rv iş Z aim oğlu
Ş iir kitabı A hm et Erhan
A fiş Z afe r Baran
F otoğraf Em ine C e yla n
Karikatür A lp e r Su su z lu , E ray Ö zb e k
U zun m etrajlı film se n a ry o su C em al Ş a n
S o sy a l bilim ler a raştırm ası M urat B a la m ir
F otoğra f C e m T u rga y
A fiş N a ci Fırat
Karikatür G ü rb ü z D o ğ a n E k şio ğ lu
Y a yım la nm a m ış öykü kitabı V ü s'a t 0 . B e ne r- M ehm et Z am an Sa çlıo ğ lu
ö y k ü kitabı Ş e b n e m Işigü ze l
Y ayım lanm am ış rom an A hm et Y urdakul
Y a yım la n m ış rom an B u k e t U zune r-O ya B a yd a r
Ş iir kitabı N urullah C a n-A hm e t A d a
Y a yım lanm am ış şiir kitabı . A hm et Ö ze r-H ü se yin Yurttaş S o sy a l bilim ler araştırm ası H. N e şe ö z g e n , Ertübey U zu n m etrajlı film se n a ry o su N ihal G eyran K o ld a ş
S o sy a l bilim ler a raştırm ası S e ra p Y a zıcı
F otoğraf V a h a p A k şe n
A fiş T ülay U lulalıç
Karikatür A hm et A ykan at
ö y k ü kitabı M u za ffe r B u y ru k çu -Su lh i D ölek
R om an H a şa n A li T o p ta ş-S e rd a r Rıfat
Ş iir kitabı H ü se yin Ferhat
A fiş Se lim V e lioğ lu - C em A n k
Karikatür S e rg e y Lip outse v
F otoğraf F a ru k Ertunç
S o sy a l bilim ler a raştırm ası D o ğ u Perin çek
U zun m etrajlı film se n a ry o su S e rd a r K a za k - A ralan K a çar
Ş iir K a ğ a n K ö k
Ö ykü A y şe Kilim ci - N evra B u c a k
R om an N ecati C um alı
A fiş A hm et N a ci Fırat - E bru Atam an
Karikatür H ikm et C e n a h
F otoğraf S a d ık D em iröz
S o sy a l bilim ler a raştırm ası Prof. Dr. M eryem K ora y U zun metrajlı film se n a ry o su H a şa n ö ztü rk
Şiir A yd ın A facan, S in a A kyol
Ö yk ü A yla Kutlu
R om an Erhan Bener, M a h ir ö z ta ş
A fiş Verilm edi
Karikatür B iro lÇ ü n
F otoğraf F a ru k Ertunç
S o sy a l bilim ler a raştırm ası Y a şa r D um an
U zu n metrajlı film se n a ry o su A y la Kutlu - H a şa n ö ztü rk
Ş iir En ve r Erca n - D erya Ç o lp an
Ö ykü Ere ndiz A ta sü
R om a n B u rh a n G ünel
R om an A hm et A ltan
Ş iir A hm et U y sa l
Ö ykü N ecati G ü n gö r-U lviye A lp ay
YUNUS VADİ — - I 999 —— ÖDÜLLERİ
İttihatçılıktan Kuvayı M illiye'ye
ŞÜKRANSONER___________________“Hapishaneye girmeyenler, insanları diri diri sinesine alan o mezann ne cehennem olduğunu bilemezler. Galiba hayat, hürri yetle kaim olan bir nimettir. Bunun böyle olduğunu, hapishanenin dört duvarı arası na girdiğiniz zaman en iyi anlarsınız. Kuş uçar, hayvan gezer ve en nihayet gafil ha yatlarını kâh oraya giderek, kâh böyle ya parak, hatta hezeyan içinde geçirirler. Bun ların hepsi bir mahpusun gözünde öyle tü ter ki. Çünkü o kuş gibi uçamaz, hayvan gibi gezemez ve hatta pek çok beninevileri gibi büyük bir gafletin binbir hezeyanında puyan olamaz. O, dört duvar arasına sıkış mış bir esirdir. Herhalde hapis hayatı yan dan pek fazla bir ölümdür. Şunun içindir ki, bir kere geçen ömrü telafiye imkân yok tur, hele hapishanede geçen ise hiç ve as la!»” (Yunus Nadi, Cumhuriyet, 29 Ağus
tos 1932)
Araştırmacı Pelin Böke, 19. yüzyılın son çeyreğinden günümüze uzanan tarihsel sü rece ilişkin, akademik olsun olmasın, bü tün yazılı kaynaklarda karşımıza çıkan ay dın portresinin bazı ortak özellikler gös terdiğini savunuyor. Birbirinden çok fark lı, taban tabana zıt üç dönemi yaşamlarına sığdırmak durumunda kalan aydınların bu farklılılann yol açtığı zorluklarla başet- mek zorunda kaldıklarına işaret ediyor...
“Tavuk hırsızlan ile siyasi suçlulann ay nı kaderi paylaşbklan II. Abdülhamid dö nemi hapishaneleri, yaşamını ve içinde bu lunduğu dönemi biraz olsun sorgulama ce sareti gösteren hemen her insanın buluştu ğu ortak mekâna dönüşmüştür. Herkesin kafasında Abdülhamid’e yönelik bir su ikast ve buna bağlı olarak sınırlan, temel leri çok da belli olmayan naif bir hürriyet miti doğurmuştur.
Ardından gelen 1908 hareketi, kimlikleri böyle bir ortamda oluşmuş, beslenmiş in sanların, önlemlerini pratiğe geçirme fırsa tını bulduktan bir dönemdir. Bütün gücü nü Abdülhamid istibdadına karşı olmak tan alan irili ufaklı birçok gizli cemiyet içe risinde giderek güçlenen İttihat Terakki Cemiyeti, bu insanlar için ‘hürriyet’in sim gesi durumuna gelmiştir. Ancak düşlenen hürriyettin sınırlan o kadar geniştir ki, im paratorluğun kurtarılmasından kişinin özel yaşamına kadar hemen her alanda var olan sorunların bir çırpıda halledilive- rileceği gibi, gerçekçi olmayan bir beklenti doğmuş, bu beklentinin gerçekleşmemiş ol masının yarattığı hayal kırıklığı da aynı oranda büyük olmuştur.
Var olma mücadelesi veren Osmanlı ay dını kendisini tanımlamada farkh kimlik ler oluşturmuş. Osmanlı olmaktan İslamcı- lık’a ve Türkçülük’e uzanan çizgide çözüm yollan aranmıştır. Bu çözümler zaman za man birbiriyle uzlaşmış, bazan da birbiri nin yolunu kesmiştir. Genel kabul gören formül, ‘İslam ümmetindenim, Türk mil
letindenim, Batı medeniyetindenim’ şek
linde ifade edilen İttihatçı söylemdir. Cum huriyetin kurulması aşamasında da aydı nın konumu hem yönetmen, hem başrol oyuncusu, hem figüran aynı zamanda se yircidir.
İşte Yunus Nadi de bu dönemler içinde hem gazeteci, hem milletvekili hem de işa damı kimliği ile önce bir İttihatçı, sonra
Mustafa Kemal'in yanındadır. Yunus Na-
di’nin yaşamı, bir imparatorluğun çökü şüyle yeni bir devletin doğuşu arasındaki zorlu çizgide geçmiştir. Sürecin tüm acı ve olumsuzluklarını onun yaşamından da iz lemek olasıdır.
Abdülhamid istibdadına tesadüf eden gençlik yıllan, aynı zamanda Uk kez ‘Genç
Cum huriyet gazetesinin kurucusu ve başyazarı Yunus N adi, A nkara’nın ilk günlerinden beri G azi M ustafa K e
m al A tatürk’ ün yanında olmuştur. Laik Türidye cum huriyeti dev letinin çağdaş kuruluş ilkelerini ödünsüz savun
m ak am acıyla kurduğu gazeteye C um huriyet adım A tatürk verm iştir. Yunus N adi’nin ölüm ünden sonra oğlu
N adir N adi gazetenin başyazarlığını ve yönetim ini sürdürm üş C um huriyet’i kurum laştırm ıştır. Yunus N adi bil
im sanat ve edebiyat ödülleri kurulduğu günden bu yana ilgiyle izlenm ektedir.
Türkler’ ile karşılaştığı bir dönemdir. Fet hiye’de 7 çocuklu ailede büyüyen Yunus Nadi’ye yeni bir dünyanın kapılarım Ro dos’taki Süleymaniye Medresesi açacaktır. Harbiyeli, tıbbiyeli, mülkiyeli sürgün genç hocalar Yunus Nadi’ye pozitif bilim ile ka lem erbabı, aydın olmanın yolunu göstere ceklerdir.
Mezun olduktan sonra İstanbul’a geçen, gazeteciliğe atdan, düşüncelerini istibdada karşı giriştiği mücadele ile eyleme dönüştü ren Yunus Nadi, Abdüihamid’e karşı gizli dernek kurmaktan tutuklanıp hapis ve sürgün yaşamı ile tanışacaktır. Yunus Na di, 1899-1900 yıllarındaki başta Malumat çeşitli yayınlardaki yazılarında, söz konusu edebiyat eleştirisi dahi olsa toplumsal so
runlarla ilgilenmeyen sanatı eleştirecek, ga zeteciliği, düşünce ve inançların topluma ulaştırılmasındaki en etkili araç olarak be nimseyecek, mesleği ile özdeşleşecektir. 1901 yılının ocak ayından nisanın ilk hafta sına kadar tutuksuz olarak ve mahkeme önüne çıkmadan 57 gün Beşiktaş Karako lunda kalan Yunus Nadi, 2 ay sonra çıka rıldığı cinayet mahkemesinde Bodrum'da ki Midilli Kalesi’nde üç yd kalebendlik ce zasına çarptırılır. Meşrutiyetin ilan edilme siyle birlikte yeniden İstanbul’a dönen Yu nus Nadi, daha büyük bir tutkuyla mesle ğine sarılır.
Hürriyet ilan edilmiştir. 1912’de Aydın milletvekili seçildiğinde Tasvir-i Efkâr’da dönemin kuvvetli kalem erbaptan arasın dadır. Siyasal düşüncelerinin olgunlaşması,
mesleği açısından önemli bir dönüm nok tasıdır. Kendine ait bir gazeteyi (Yeni Gü nü) çıkarmayı başarır. Ne yazık ki zaman lama açısından olumsuz bir dönemdir. Mütareke imzalanmıştır. Osmanlı devleti girdiği savaşta yenilmiştir.
Toplumun bütün kesimlerinin yoğun ge lecek kaygısını yaşadığı bu yıllarda Yeni Gün, sık sık kapatılmasına karşın, ulus olarak varolma mücadelesi veren birkaç gazeteden biri olacaktır. Yaptığı yayınlarda bir yandan Türk ulusuna dayatılan çözüm lere karşı çıkacak, diğer yandan halkın moral gücünü yüksek tutma çabası içinde olacaktır. Bu çaba, Yunus Nadi’nin tutuk lanmasına, yaşamında ikinci kez hapse gir mesine neden olacaktır. 1919 Nisan ayı or
tasında Bekirağa Bölüğü’ne gönderilen Yunus Nadi, daha önceki hapis ve sürgün döneminin olduğu gibi buradaki gözlemle rini de daha sonraki gazetecilik yayınların da, çeşitli kitap ve anılarında aktaracaktır.
Birçok İttihatçı arkadaşı ile birlikte Be kirağa Bölüğü’nde geçirdiği günler, aynı zamanda Mustafa Kemal'in de Anado lu’ya geçtiği ve bağımsızlık mücadelesini başlattığı günlerdir.
22 Mayıs 1919’da hiç beklemediği bir şe kilde özgürlüğüne kavuşacak, İzmir'in Yu nanlılar tarafından işgali aşamasında saray ve durumu zayıflayan hükümet sorumlulu ğun paylaşımında destek arayışına girecek tir. 27 Mart 1919’da kapatılan Yeni Gün 6.5 ay kapalı kaldıktan sonra yine yayınını sürdürmektedir. Bu kez İstanbul Ûe Ana
dolu arasında arabuluculuk görevi üstlenil miştir. İstanbul Meclisinin yeniden toplan ması gündemdedir. Ulusçuların bir başarı sı olarak 12 Ocak 1920’de Meclis’in açıldı ğı gün Yeni Gün, Mustafa Kemal’in Anka ra’dan verdiği bir söylevi yayınlamıştır. Er tesi gün Sultanahmet Mitingi yapılacaktır. İstanbul Türk olduğunu kanıtlamaya çalış maktadır. Ancak mart ayı içindeki geliş melerde durum değişmiştir. İşgal altında Meclis Yunus Nadi’nin deyimi ile (hezeyan) halindedir. Herkesin kendi başının çare sine baktığı günlere gelinmiştir. Yeni Gün Matbaası 19 mart günü basılmış, matbaa ile üst katta oturan aileye şiddet uygulan mıştır. Yunus Nadi birkaç gün süren kaçak yaşamdan, baskınların ardından 21 Mart 1920 sabahı Ankara’ya doğru yola çıkar. O artık, Ankara’da Mustafa Kemal’in yanın dadır.
TBMM’de İzmir mebusu olarak yer alan Yunus Nadi’nin bu Meclisteki ilk görevi bir çeşit ‘halka nasihat komisyonu’ olarak adlandırılabilecek İrşaat Encümeni Başkanlığıdır. Kamuoyunun kazanıl masının ordu gücüne eşdeğer olduğuna inanan Yunus Nadi, mesleğine yönelik çalışmaları üstlenmiş, hep gazeteci olarak Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet devrim- lerinin yerleşmesinde üzerine düşen görev leri üstlenmiştir.
12 Nisan 1920’ye kadar İstanbul’da yayın yaşamını sürdüren Yeni G ün’ü makinelerim parça parça taşıtarak An kara’ya getirtm iş, 9 Ağustos 1920’de Anadolu’da Yeni Gün olarak yeni yayın dönemi başlamıştır. Ankara’da Yeni Gün, Yunus Nadi isimleri Kurtuluş Savaşı ile öz deşleşecek, aynı özdeşlik savaşın zaferle sonuçlanmasının ardından Cumhuriyet devrimlerinin topluma mal edilmesinde 1923 sonrasında Cumhuriyet gazetesi ile devam edecektir.
Kemalist devrimi her yönüyle destek lemiş olan Yunus Nadi, yeni ekonomik yapılanma içinde de görevler üstlenmiştir. Çağdaşlaşma hareketinin bir misyoneri olarak karşımıza çıkmaktadır».”
A .u v a y ı Milliye şeklindeki m übarek ve kudsi hareketin, öyle
semadan gelme veya yerden çıkma bir şey olmadığını yalandan
biliyoruz. Bu hareketi millet yapmıştır, ittih at Terakki’nin bütün
efrad ve azası da ondan en müessir amil ve hadim ler olmak mevkiini
işgal etmiştir. Unvanca istihaleye uğramış olan İttihat Terakki ruhu,
Kuvayı Milliye şeklindeki dana geniş..vatani ve milli vazifelerini
ifada devam eylemiştir. (Yunus N adi A nadolu’da, Yeni G ün, 12
Teşrinievvel 1923)
Yayımlayan ve basan: Yeni Gün Haber Ajansı, Basın ve Yayıncılık A.Ş.
■
Genel Yayın Yönetmeni:
O rhan E rin ç ■
Genel Yayın Koordinatörü:
M M S \ ADI
— - I W
---O İH l Lİ Rİ
Yunus Nadi Sosyal Bilimler Araştırması birincisi Bulat Y. Tacar
'Terörü tartışmaktan korkmayalım'
SERKAN DEMtRTAŞ_______________ANKARA - 1999 Yunus Nadi Sosyal
Bilimler Ödülünü “Terör ve Demokrasi” başlıklı dosyasıyla kazanan Pulat Y. Tacar anştırmacılığının yanı sıra emekli büyü kelçi. 193 Fde İstanbul’da doğan Tacar, Ankara Üniversitesi Siyasal, Bilgiler Fa kültesi’nden 1954’te mezun oldu ve Dı şişleri Bakanlığı’nda göreve başladı. 1996 yılında emekli oldu. Son görevi, UNES CO nezdinde Türkiye’nin daimi temsilci liği oldu. Çok sayıda bilimsel makalesi ve yayını bulunan Tacar’ın yayımladığı ki taplar şöyle:
“ Nükleer enerji alanında denetim (1977) - Nükleer silahların yayılmasının önlenmesi sorunu (1978) - Kültürel haklar, dünyadaki uygulamalar ve Türkiye hak kında bir model önerisi (1996) - Siyasetin Finansmanı (1998) - 50. yılında UNESCO- Mozart bey hude mi? (1999).” Araştırmacı
Tacar, “Terör ve Demokrasi” adlı araştır ması ile ilgili olarak Cumhuriyet’in soru larım yanıtladı.
- Demokrasi kurallarına bağlı kalınarak y ürütülen bir mücadele ile teröre karşı ha şan nasıl elde edilebilir? Başanlı ancak de mokratik kurallara zarar vermeyen bir mücadele için ne tür hukuki önlemler alı nabilir?
Teröre ve gerillaya karşı mücadelede devlet olmanın kararlılığı ile hareket et mek ve asgari bir toplumsal temele da yanmak gereklidir; bu temel, halkın aktif desteğidir. Bu çerçevede terörist gerilla örgütünün halktan sağlayabileceği desteği durdurmak, örgütün halk üzerindeki kont rolünü önlem ek gereklidir. Bu amaçla devlet sosyo-ekonomik iyileştirmeler yap malı, kültürel alanda baskıcı devlet imge sinden kurtulmalı, varsa farklı dinsel ya da emik kimlikler aşağılanmamalı, yok sayılmamalı, aksine bu bir zenginlik öğesi olarak işlenmelidir. Ana dilde radyo ve te levizyon yayını, en azından ve yeterli ta lep varsa ana dilin de bir ders olarak iste yene öğretilmesine olanak tanıyan bir eği tim sistemine geçme bunun örnekleridir.
Terör çözüm değil______________
Farklı emik kimliğe mensup vatandaşlar arasında bulunan ve terör ya da gerilla ey lemlerini kınayan kişi ve gruplarla işbirli ği yapılmalı, terörün bir çözüm olmadığı, buna karşılık insan haklan sözleşmeleri ve bildirgeleri çerçevesinde, birey olarak vatandaşlann tüm haklarının karşılanaca ğı kanıtlanmalı, bunun güvencesi verilme lidir. Terörist gerilla örgütü, mücadelede sürekli savunma durumunda bırakılmalı, eneıjisi kaçma ve savunma ile tüketilmeli dir. Terör örgütünün uyguladığı sabotaj, ağır insan hakkı ihlali gibi, yöntemler tak lit edilmemelidir; devlet terör yöntemleri ne kesinlikle başvurmamalı; bu yola gi den memurlan cezalandırmalıdır (Fransa bir teröriste ait olduğu sanılan, bir saman kulübeyi yaktıran Korsika Valisini geçen ay tutukladı ve yargı önüne çıkardı). Dün yada uygulanan sert tenkil eylemlerinin sonuçta ayrılıkçı etnik gruplan güçlendir meye yaradığı unutulmamalıdır.
Eşgüdüm içinde
Terörle mücadelede askeri ve siyasal önlemlerin birleştirilmesi, eşgüdüm için de yürütülmesi esastır; bu çerçevede za man onu duygusal değil akılcı biçimde kullanan lehine çalışacaktır.
- Terör örgütü ile gerilla örgütü arasın daki fark nedir? Bu konuyla ilgili olarak bir ülkenin terör örgütü dediğine bir baş ka ülkenin kurtuluş örgütü tanımlamasını yapması nereden kaynaklanıyor? Buradan
hareketle terörizmin tanımı, evrensel bo yutta yeniden değerlendirilemez mi?
Terörün tanımı konusunda ulusal çerçe vede olduğu gibi uluslararası alanda da uzlaşma sağlanamamıştır. Birinin terör eylemi dediğine, başkası, şiddet, siyasal suç, bağımsızlık savaşı eylemi demekte ve bir kavram kargaşası bulunmaktadır. Te rör kavramının içerdiği öğeleri şöylece sı ralayabiliriz: Terör kavramının içinde şid det ve kuvvet kullanımı vardır; gerilla sa vaşından kabaca farkı terör eyleminde şiddetin “savunmasız sivillere karşı” geli şigüzel uygulanmasıdır. Terörün amacı aşın ölçüde korkutmak, yıldırmak, sindir mektir; tehdit de bir terör yöntemidir; te röristin öngördüğü sonuç psikolojik ağır- lıklıdır. Terörün amacı ile terör kurbanlan arasında bir ilinti olmayabilir.
Terör suçtur
_________________
Terörün zorlama, gasp, başeğdirme ni telikleri ağır basar, terörün amacı kendi reklamını, propagandasını yapmaktır; te rör eylemi keyfidir, gayn şahsidir, gelişi güzel niteliği ağır basar; eylemlerin tek rarlanması ve şiddet kampanyası haline dönüşmesi istenir; terör, kurbanlan açısın dan ayınm yapmaz; bunlann çoğunluğu, teröristin amaçlan ve öncelikleriyle
ilgile-destek veren ülke durumuna düşecekler dir. Bunlar, zarar gören ülkenin terör ola rak nitelendirdiği eylemi, kendi kaderini tayin hakkını kullanma çabası olarak de ğerlendirirler.
Teröristin iadesi
Kendi ülkelerine iltica eden eylemcileri siyasal suçlu sayma eğilimi içine girer ve zanlıyı suç işlediği ülkeye iade etmezler. Teröristlerin iadesini öngören uluslararası sözleşmeler bu davranışa açık kapı bırak maktadır. Öte yandan, geçen zaman da herşeyi değiştirir; nitekim, eskiden terö rist denilen kişilere sonradan uluslararası örgütler tarafından barış ödülü bile veril miştir. Örneğin, UNESCO’nun barış ara y ışla rın ı te şv ik için koyduğu ödül, 1996’da Guatamala Ulusal İhtilalci Birliği Başkanı Binbaşı Ronaldo Moran’a (anı lan niteliği ile) ve ülkenin cumhurbaşka nına; 1997’de Filipinler Cumhurbaşkanı ile Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi lideri
Nur Misuari’ye verilmiştir. Andığım dev
let adamları da zamanında terörist katil dedikleri kişiyle birlikte UNESCO’ya gi dip ödüllerini almışlar, konuşmalar yap mışlardır. Daha önce 1993’te Yaser Ara
fat’a, 1991 yılında ise Nelson Mandela’ya
aynı ödülün verildiğini, bunlann da
zama-A,
.nkara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi m ezunu olan emekli Büyükelçi
Tacar’a göre etnik kimlikler aşağılanmamalı
TERÖR VE DEMOKRASİ
araştırma
1931 İstanbul doğum lu Tacar’m çok sayıda bilim sel m akalesi bulunuyor.
ri bulunmayan siviller, savaşa katılmayan lar, direnişçi olmayanlar ya da tarafsız ka lan masum insanlardır; terör bir suçtur. Gerilla savaşı ise, bir ülke içinde kendi kaderini tayin hakkı için savaşan silahlı gruplann eylemlerine verilen addır. Bun lar da çoğu kez savunmasız sivillere de saldırdıklarından, kendilerine terör grubu ya da terör eylemine başvuran gerilla da denilmektedir. Bizim PKK örgütüne terör örgütü dememizin nedeni budur. Siyasal, ekonomik ya da stratejik nedenlerle şiddet kullananlar ve bunları destekleyenler ile bu eylemlere karşı kendilerini savunanlar ve bu amaçla şiddet kullanabilenler ara sında görüş ve çıkar farkı vardır. Uluslara rası sözleşmeler ve bildirgeler bazı du rumlarda, baskıya karşı direnme ve hatta isyan hakkı ile kendi kaderini tayin hakkı nı (KKTH) öngördüğünden, kimi kez bu amaçla şiddet kullanılabilmesini hoşgören kararlar da almışlardır. Bir başka ülkedeki gerillayı destekleyen ülkeler, bunlann te rörist nitelikli eylemlerini görmezlikten gelirler. Zira, böyle yapmazlarsa teröre
nında terörist olarak nitelendirildiğini unutmayalım; BBC bu nedenle artık kim seye terörist dememe karannı almıştır.
- Türkiye, yıllardır terörizmle uğraşma sına karşın, bu konularda yeterli araştır malar yapılacak merkezlerin kuruimama- sını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizde, uyguladığı terör eylemlen nede niyle terörist olarak anılan gerilla grubuy la mücadele, öncelikli olarak tenkide yö nelik bir strateji çerçevesinde yürütüldü. Bu konuda yapılacak düşünce egzersizle ri, tedhişin acı gerçeğini değiştirmeyecek bir lüks ya da ödün kapısının aralanması sayıldı; terörün tanımı, çerçevesi, şiddet- terör, gerilla mücadelesi terör farkları ve terörle mücadele yöntemleri konusunda yapılacak fikri çalışmaların, devletin çer çevesini belirlediği genişletilm iş terör kavramını zedeleyebileceği, zayıflatacağı, öncelikleri değiştirmeye yönelik olabile ceği düşünüldü. Şimdi de popülist tepki lerden korkularak yeni stratejiler oluştu rulmasında güçlük çekilebilir.
Terör konusunda örneğin. Dışişleri Ba
kanlığımızda, kimi üniversitelerde ve si lahlı kuvvetlerimiz bünyesinde de ciddi çalışmalar yapılıyor; ancak bu çalışmalar sonuçlan kamuoyuna tam olarak yansımı yor. Konuyu iyi bilen politikacılanmız da yok. Bu alanda dünyada yayımlananlann - sayılan binlere varan- bilimsel çalışmayı ve bunlann uygulamaya yansımalannı bi len uzmanlara gereksinme duyuyoruz. Te rör olgusunun iyice incelenmesi, bu konu da uluslararası alanda geçerli olan anlayı şın kavranması, -gerekiyorsa- tutumları mızın ve terör kavramı anlayışımızın bu na yaklaştınlması, varsa farklann neden lerinin gerekçeleriyle anlatılması icap edi yor; olası çözümlerin başkalan tarafından dayatılması yerine, ödün veremeyeceği miz ilkeleri arka plana atmayan, ülkemi zin ve ulusumuzun bölünmez bütünlüğü nü öngören hal çarelerinin tarafımızdan üretilmesi gerekiyor. Bu amaçla, işlevi sa dece devletin görüşünün gerekçesini ha zırlamak veya onu savunmak olmayacak çalışmaları yapabilecek bir merkezin ku rulmasına ivedilikle ihtiyaç var. Bu mer kezin çalışmalarına devletin uzmanlarının da katılmaları gerek. Kanımca, en kolayı bu merkezi mevcut bir sivil toplum örgü tü, bir vakıf bünyesinde kurmaktır.
- Türkiye’de insan haklarının evrensel standartlara çıkartılması nasıl gerçekleşe bilir? Türkiye’nin terör ortamından çıkıp demokrasiyi tam olarak yaşaması için hü kümete, sivil toplum örgütlerine ve medya ya düşen görevler nelerdir? . Bu soruların yanıtı sayfalar tutar. Yapacağım özet önemli savdığım kimi görüş ya da önerile rin arkaplana atılması sonucunu verecek. Bu çekincelerle deneyeceğim.
İnsan h ak lan
_________
Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinden bir çoğu, ülkemizde demokrasi ve insan haklarının geliştirilmesi için ne yapılması gerektiğini raporlarla açıkladılar. TÜSt- AD tarafından iki yıl önce kamuoyuna su nulan somut önerilerin -bir iki tanesi ha riç- büyük çoğunluğunu son derecede olumlu karşılıyorum. Bu öneriler Türki ye’de yeterince tartışılmadı; parlamento nun dengesi buna olanak tanımadı; bunlar zaman kaybedilmeden gene tartışm aya açılmalı. Parlamentomuz hasis ve tutucu davranmamalı, önerilerden uygun bulu nanları hayata geçirmelidir. Türkiye Avru pa İnsan Hakları ve Özgürlükler Sözleş mesi gibi uluslararası sözleşmeleri onayla mış ve kendi mevzuatının -hukuki öndege- limi bulunan- bir parçası haline getirmiştir. Türk yargısı bu öncelikli sözleşme kuralını uygularsa, örneğin düşünceyi anlatım öz gürlüğünün kısıtlanması durumuyla karşı laşılmaz. Ancak, sorun bununla da sınırlı değildir. Türkiye, cumhurbaşkanının ve başbakanının imzalarıyla -üyesi bulundu ğu- Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü (AGİÖ) çerçevesinde hazırlanan Paris Se- n e d i’ne (Ş a rtı’na) katıldı. Bu senedin onaylanması gerekmiyor; ama AGİÖ üye leri buna siyasal ve etik açısından uymak zorundalar. Aynı şekilde AGİÖ çerçeve sinde toplanan konferanslar sonunda onay lanan ve yaytmlanan sonuç bildirgeleri var; bütün bu metinler insan hakları ve demokrasi konusunda çağdaş değerler ve normlar içeriyor; üstelik, Türkiye bunlarnı hazırlanmasına katılmış ve kabulündeki uzlaşmaya (konsensüse) karşı çıkmamıştır. Bu durumda, AGİÖ üyesi olan Türkiye bu normları ülkesinde uygulamayacağını si- yaseten ve ahlâken ileri süremez; AGİÖ üyeleri, ulusal yasatan bu normlara aykırı ise, bunların düzeltmek ve bağlı bulunduk ları toplumun standartlarına uyum sağla mak konusunda bir siyasal yükümlülük al tındadırlar.
Y l . 'N L S N A D İ
— — 1999 — —
ODl LU.Kİ
Yunus Nadi Şiir Ödülü birincisi A hm et Uysal
'Acıları şiirle ölçüyorum'
Ahmet Uysal: Ödül benim için teşvik değil.
P
o r t r e
/
a h m e t u y s a l• •
Ö d ü l ü olmayan bir şairin
kitabını bastırması çok zordur,
ama ben bunları pek
önemsemiyorum. Benim için
önemli olan Cumhuriyet’in
Yunus Nadi Ödiilü’nü almak ve
gönlümde yeri olan ödüle
kavuşmak. Elbette çok sevindirici.
Bu bir sevgiliye kavuşmak gibi
oldu. Aradığım rüzgârı bulmak
gibi oldu. Sanki rüzgârı öpme
vakti geldi. İşte Yunus Nadi ödülü...
COŞKUN YAMAN________________
BALIKESİR- Balıkesirli şair Ahmet Uysal “Acının Gümüşü” dosyasıyla Yunus Nadi Şiir Ödülü birincisi oldu. Geçen yıl “Suyla Sınanmış Şjirler” dosyasıyla Cey hun Atuf Kansu Ödülü sahibi olan Uy-
sal’la Kazdağları’nın eteğinde, Burhaniye Oıjan’daki konutunda görüştük.
- Şiirle yoğunlaşmanız nasıl başladı?
İlk şiirimi 14 yaşındayken yazdım. Daha sonrakiler çeşitli dergilerde yayınlandı. Gençlik yıllarımda kitap yazmaktan ve ya yımlamaktan korkmuşumdur. Çünkü iyi şi iri yakaladığımı düşünmüyordum. Uzun aralar verdim ve ilk kitabımı ancak 56 ya şında yayımladım. Cahit Külebi’yi oku yunca kitap yayınlamamaya karar vermiş tim. 17 yaşındaydım, bir yayınevi eserleri mi yayınlamak istiyordu. Kitap oluşturacak kadar olmadıklarını söyledim. Eser benim olsun, bir bakışta ve okunuşta tanınsın isti yordum. Bunu ararken yıllar geçiverdi. Bu arada şiirin ipliğini de incelttim. Duyarlı, incecik dizeleri olan şiirler çıktı. Belki bi raz geç kaldım, belki de iyinin ardından çok koştum bilemiyorum. Bugün artık iste diğimi yakaladığımı düşünüyorum. Bu ara da çocuk edebiyatı ile ilgilendim; masallar, öyküler, çocuklara dizeler yazdım.
Çocuk edebiyatı sevdiğim bir alandı, o yöne yoğunlaştım. Şiire ise son on yılda ağırlık vermeye başladım.
Başarılı olmak
Zor bir alan, başarılı olmak çok güç. Türk ve dünya edebiyatını bilmek gereki yor. Özellikle şiirlerimizin ayaklan havada olmamalı. Kendi ülkemizin toprağına, sağ lam toprağa basması gerek. Ben buna, has şiirin toprağı diyorum. - Kim bu has şair ler?
-Yüzyılların eskitemediği şairler; Kara- caoğlan, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal gi bi. Behçet Necatigil’i, Yahya Kemal’i, Edip Cansever’i bilmeyen birinin iyi şiir yazacağını sanmıyorum. Bence bu iş, söz cüklere haz yükleme sanatıdır, anlatılmak istenen kuru bilgi değildir, bir metin değil dir. Kim bu hazzı güzel yüklüyorsa, o şiir iyidir ve kalıcıdır. Günümüzde fazla şiir okunmuyor. Genç şairler içinde geleneği mizi bilen, sürdürenler var. Örneğin Ab- dülkadir Budak, iyi şiiri yakalamış, kendi sesini bulmuş bir şair. “Ni! büyüktür Afri ka’dan” onun dizesidir. Ben de onun dize sine yeni bir şiir üretiyorum, ışiir büyüktür dünyadan’ diyorum. Çünkü iyi şiir dünyayı da kucaklar.
- Şiirinizi nasıl tanımlayabilir siniz?
Benim yazdıklarımda Türk şiirinin izleri vardır. Dizelerim yüzyılın acı ölçeridir. Acıları şiirle ölçüyorum. ‘Şiirin ve yüzyı lın acı ölçerine tutmalısınız, eskiyen gülü şümü/ eğer beni yargılayacaksanız, şiirimi okuyacaksınız.’ İşte böyle, şiirim acıyı
an-1938 yılında Balıkesir’de doğan Ahmet Uysal, Savaştepe İlköğretim Okulu’nu, Gazi Eğitim Enstitüsü Eğitim Bölümü’nü bitirdi. İlkokul ve liselerde öğretmenlik; Bursa Eğitim Enstitüsü’nde yöneticilik, bazı illerde ilköğretim müfettişliği yaptı. Balıkesir’de yaşıyor.
İlk şiirleri 1960’lı yıllarda Şairler Yaprağı, Demet, İmece, Çaltı, Yelken, İlgaz, Türk Sanatı, Varlık gibi dergilerde yayımlandı. Ayrıca Türkiye Yazılan, Dönemeç, Yeni Dönem, Türk Dili, Sesimiz, Oluşum vb. dergilerde yayınlanan şiir, eleştiri ve öyküleriyle dikkat çekti. 1975’den sonra çocuk edebiyatına yönelen Uysal, bu alanda latıyor, hatta ölçüyor. Sürekli bir sorgula ma ve hesaplaşma içindeyim. Yazdıklarımı ve kendimi sorguluyorum, şiirimin hesabı nı veriyorum. Şair her zaman bir hesaplaş ma içindedir. Yüzyılda yaşanan acılar, olaylar şairin yüreğinde, canında çok derin kesikler açar, bu acıyı dindirmesi mümkün değildir. Ancak şiir yazarak bir sargı yap maya çalışır yarasına. ‘Derindi yüzyılın sıyrığı/şiirle sardım, tuz bastım/ dinmedi kanımın alevi’. İşte şair hem derin yaralar alır, bu yarayı kapamak için de kendini sorgular. Hesaplaşır, şiirini yazar. Benim yapmak istediğim, bir şiirimde de söyledi ğim gibi ‘bir dil nehri olmak, Türkçe’nin ağzında akıp gitmektir’. Şair hiç yanyana gelmemiş sözcükleri yan yana getiren, bi- raraya getirirken de onlara duyarlılıklar yükleyen, dilimizi geliştiren kişidir. Yaşa nanları dünyanın tüm acılarını ve sevinçle rini bir tuz yarasına basan adamdır şair. Şa ir, büyük dünyaya bir eklenmedir, şiir kat kıdır. Biz insanlığa ve dünyaya yazarak katkıda bulunuyoruz. İşte dünyayı ısıtan bu katkıdır... ‘Kirlenen dünyamızda bir şiir kalsın tertemiz’. Şiir kirlenmeyecek. Dili mizi kirletenlere karşı en büyük savaşımı
50’den çok yapıt verdi. İlk şiir kitabını ‘Sularla’ adıyla 1994’de yayımlayan Uysal, 12. Antalya Film Festivali Öykü Yarışması’nda mansiyon (1975), Damar Edebiyat Dergisi/Çankaya Belediyesi Çocuk Şiirleri Yanşması’nda ikincilik (1992), Kırmızıfare Çocuk Dergisi’nin öykü yarışmasında başan( 1992) ödülü ve 1998 Ceyhun Atuf.Kansu Şiir Ödülü sahibi.
Son yıllarda yazı ve şiirlerini Damar, Kıyı, Son Yeni Biçem, Çağdaş Türk Dili, Karışı, Dize. Pencere, Morca, İnsan ve Yaklaşım’da yayımlayan Uysal, ‘Düşlem’ dergisinin de kurucularındandır.
şairler veriyor, şairler korur dilimizi. İlk ki tabımın adı ‘Sularladır. Biraz açıklarsak, ‘has şiirin toprağına akan suların ardmda- yım’ anlamı çıkar ardından. Şair bir uzak lık duygusu yaşar. Benim içimde de hep uzak sular, yazlar, görüntüler gelir geçer.
- Sizin bir de dergicilik yönünüz var„.
Çocuklar için 1975 yılında bir dergi çı karmıştım, ‘Çocuklara Öykü’ adıyla. An cak fazla yaşatam adık. ‘Y aklaşım ’ ve ‘Düşlem’ dergilerinin yayınlanmasına kat kıda bulundum. Her şairin yüreğinde bir dergi düşü var. Ben de Cemal Süreya gibi dergilerle uğraşan biriyim. Anadolu’daki dergiler gelir beni bulurlar, onlara yazarım. Düşlerimizde yeni bir dergi var. Bu dergi Balıkesir’de de Bursa’da da çıkabilir. Der gilerin yaşaması çok zor. Şairin hevesi olan dergiler ancak bir kaç yıl yaşıyor. O da ye tiyor. Şairin iç cebinde daima bir başka derginin tasarımı vardır.
- Çocuk kitaplarında da çok verimlisi niz...
Çocuk kitabı yazanlar arasında Muzaffer Izgü, Gülten Dayıoğlu, Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş gibi yazarlar var. Ben de galiba onlar arasına giriyorum. 50’nin üze
rinde çocuk kitabım var. Ne var ki bir yayı nevinde değil, değişik yaymevlerinde, da ğınık durumda olduğu için göze görünmü yor. Artık Bilgi Yayınevi ile çalışıyorum. Yedinci kitabım oradan çıktı. Çocuk kitap ları, şiir kitaplarından çok satıyor. Başta da belirttiğim gibi, çocuk edebiyatı ilgi alanı ma giriyor. Çocuklar için yazmayı seviyo rum.
- Şu anki çalışmalarınız?
‘Rüzgârı Öpme Vaktidir’ adlı bir dosya üzerinde çalışıyorum; yeni bir şiir dosyası. Şimdilik 10-15 şiirim var dosyada. Ama gelişecek. Çünkü tüm şairler rüzgârları se ver. Ben de rüzgârlara tutkunum. Buranın rüzgârı da çok hoştur. Kazdağlan’nın rüz gârı, kekik kokularını da yüklenir, buraya gelir. Adını ‘Gece Balıkçılı’ koyduğum bir çocuk romanı üzerinde çalışıyorum. Sona doğru yaklaştım. Bu romanda bir çocuğun kuşlarla, doğayla, denizle arkadaşlığı; dağ ların tılsımını aramasını anlatıyorum. Dağ lar da Madra ve Kazdağı. Hep dağlarla il gili yorumlar yapıyor, ama gece balıkçılı ile de düşlerde bir arkadaşlığı var.
- Balıkesir’de yaşıyorsunuz. Büyük kent lerdeki kültür-sanat ortamından uzak kal mak sizin için dezavantaj olmuyor mu?
Balıkesir’de İbrahim Oluklu, Yakup Şa- han gibi isimler var. Faden Suzan Kudsioğ- lu ile şiir konuşabiliyoruz. Ama bu insan lar çok sınırlı. Balıkesir’de yaşıyorum ama benim büyük şehirlerle ilişkim canlı duru yor. Sık sık Ankara’ya gidiyorum. Çünkü Edebiyatçılar Demeği Genel Yönetim Ku mlu üyesiyim. Ankara’daki kültür olayları nı izliyomm. Aynı şekilde İzmir de öyle, dostlarım var. İstanbul’la, Bursa’yla iliş kim var.
- Bu arada ödülleriniz de var...
Ödüller benim için sevindirici. Şiirle he saplaşmayı yine gündeme getiriyor. Acaba ne yapmışım, nereye gelmişim ve gidece ğim; yol var mı önümde? Yani, yine bir he saplaşma ve sorgulama dönemine yolaça- bilir.
Ö dül teşvik değil________________
Gençler için teşvik olabilir, olgun bir şa ir içinse hesaplaşmayı getirir. Bu ödüller benim için teşvik olmaz. Çünkü artık yo lun sonuna yaklaşıyorum. Her ne kadar Cemal Süreya ‘60’mdan sonra şiir yazıl m az’ dese de, ben buna katılmıyorum. Çünkü daha yeni yazmaya başladım. Ben şiir varolduğu sürece gencim, yoksa artık yaşlanmalıyım, şiir yazmıyorsam her şey biter. ‘Şiirdir beni ayakta tutan’ da diyebi lirim.
- Ya Yunus Nadi Şiir Ödülü?
Yunus Nadi çok önemli bir aydınlanma- cıdır. Türk kültürüne büyük emeği geçmiş bir insan. Belki 45 yıldır ‘Cumhuriyet’ okuyorum. Cumhuriyet’ten çok az ayrıldı ğımız yıllar oldu. Her zaman sevdiğim, be ğendiğim bir gazetedir. Yunus Nadi ödülü de çok önemli bir ödül. Gerçekten onur duydum, çok sevindim. Zaten rüyama gir mişti ödülü aldığım. Uyandığımda ‘bu rü ya, rüyadır’ dedim. ‘Rüyalara fazla inan ma’ dedim, kendi kendime. Bir de baktım ki haber geldi. Yunus Nadi ödülü almanın bir çok yönü var. Şairin adı duyulur, kitabı ilgi çeker, yayınevleri de kitabı basmak is teyebilir. Ödülü olmayan bir şairin kitabını bastırması çok zordur, ama ben bunları pek önemsemiyorum. Benim için önemli olan Cumhuriyet’in Yunus Nadi Ödülü’nü al mak ve gönlümde yeri olan ödüle kavuş mak. Elbette çok sevindirici. Bu bir sevgi liye kavuşmak gibi oldu. Aradığım rüzgârı bulmak gibi oldu. Sanki rüzgârı öpme vak ti geldi. İşte Yunus Nadi ödülü...
Yİ M S N A D İ
I W —
-Ö D Ü LLE R İ
Yunus Nadi Öykü birinciliğini paylaşan Necati Güngör___________________
'Her hikâyenin bir bildirisi vardın'
İPEK YEZDANİ
__________________________
“ Her hikâyenin bir bildirisi vardır. Sizin bildiriniz yoksa, hikâ ye yazmanıza da gerek yok...”
Öna göre “hikâye”, “söylemek
istediklerini anlatmanın bir yolu.”
Yunus Nadi Ö dülleri’nde “Öy
kü” dalında birinci olan Necati Güngör, neredeyse 30 yıldır yazı
yor; h ik â y e le rin d e g e n e llik le 1960’lı ve 70’li yılların Anado lu’daki kent yaşamından, bu kent lerde yaşayan orta halli ailelerin hayatlarından kesitler sunuyor. Güngör, öykülerinde “insan”ı, en çok da “bizim insanımız”ı, “kendi diliyle anlatmaya çalış
tığım” söylüyor. Edebiyat dünyasında yeni okur kitleleri
nin yaratılmasındaki engellerin “toplumsal bpyutu”nu ise şöyle özetliyor: “ İnsanlar geçim derdine düşmüşlerse
edebiyat haliy le ekmeğin gerisinde kalır.” - Yazmaya nasıl ve ne zaman başladınız?
Ben Malatya kökenliyim. Yazmaya öğrencilik yıllarım da, lise çağında başladım. Yerel birtakım gazete ve dergi lerde çıkan yazılardan sonra Hukuk Fakültesi’ni okumak üzere İstanbul’a geldim. İstanbul’da ilk hikâyem, 1972 yılında “Yansıma” dergisinde yayımlandı. Yazılarım ede biyat çevrelerinde ilgi gördü, ben de gördüğüm o ilgi üzerine hikâyelerimi devam ettirdim.
- Sadece öykü mü yazıyorsunuz?
Hayır, röportaj yazan olarak da tanırlar insanlar beni. Özellikle Cumhuriyet’in arka sayfasında yayımlanan rö- portajlanmdan dolayı, özellikle eski kuşaktan Sami Ka-
raören, Oktay Akbal, Mustafa Ekmekçi gibi yazarlardan
övgüler almıştım. Bunun nedeni de, samnm röportaj la- nmda hikâye sanatının olanaklanndan yararlanmam ve insanı ön plana çıkarmam. Bunun dışında İstanbul üzeri ne kitaplar, ‘Safiye Ayla’nın Anılan’ gibi anı kitaplan ha zırladım.
- Asıl mesleğiniz gazetecilik. Edebiyata olan ilginizle mesleğiniz arasında bir ilişki var mı?
Var gibi görünür, ama haber yazmak çok da yaratıcılık gerektirmeyen bir iştir. Ama sanat, edebiyat, yaratıcılık ve yetenek isteyen bir iş. Hatta gazeteciliği devam ettirdi ğiniz süre içinde edebiyatçı yanınız körelir; dilinizi, üslu bunuzu yitirebilirsiniz.
- Hikâye sizin için neyi ifade ediyor?
Hikâye, söylemek istediklerimi anlatmanın bir yolu. Her hikâyenin kendi içinde bir bildirisi vardır, yazmak da o bildiriyi iletmenin bir yolu. Sizin bildiriniz yoksa, hikâ ye yazmanıza gerek yok. Beni etkileyen hikâyeciler ol muştur. Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Maksim Gorki ve
John Steinbeck gibi yazarlardan çok etkilendiğimi her
zaman söylerim.
- Hikâyelerinizde genellikle taşra kentlerindeki orta hal li ailelerin yaşamlarından kesitler sunuyorsunuz. Özellikle bu konulan işlemenizin nedeni nedir?
İnsan doğup büyüdüğü topraklardan, kültürden kolay kolay kopamaz. Dolayısıyla yazarken ister istemez bilin
çaltını oluşturan o dönemin olaylan, insanlan hikâye edi lir, anlatılır. Benim liseyi bitirinceye kadarki olan döne mim Malatya’da geçti. Ve ben de tabii ki hikâyelerimde en iyi bildiğim yeri anlatacaktım. Malatya hikâyeye, ro mana çok az girmiş bir coğrafya parçası. Dolayısıyla ko nularımı oradan seçmem çok doğaldı. Genel olarak ki taplarıma göz atınca aralarında İstanbul hikâyeleri de vardır, taşranın Malatya dışında başka kentleri de vardır, örneğin bu kitapta bir Bursa hikâyesi var. Ama ben ge nellikle bir Anadolu küçük kenti olan Malatya’yı, orada ki insanlan ve insan ilişkilerini yazmaya çalıştım.
- Yunus Nadi Ödülü’nü kazandığınızı duyduğunuzda ne düşündünüz?
Ödül bir iltifattır. Neyin iltifatıdır, bir marifetin iltifatı dır. “Yazdığın şeyleri beğendik, eline sağlık” anlamına ge lir ödül. Bu da herkesi sevindirir. Aynca ödülün iki öne mi vardır: “Kimin adına ödül veriliyor, ödülü verenler
kimler?” Bir yarışmaya katılmadan önce bu iki soruyu
soranm. Yunus Nadi çok saygı duyduğumuz bir gazeteci. Onun adına ödül verenler de çok saygı ve sevgi duyduğu muz, güvendiğimiz insanlar. Bu anlamda benim için bu ödülün ayrı bir önemi de var.
- Size göre öykü yazmak zor bir iş mi?
Benim için hikâye yazmadan önce kendime sorduğum,
“Ne söyleyeceğim” sorusunun cevabını bulmak zor. Hikâ
yenin bildirisini sağlam temeller üzerine kurarsanız, geri si kolay. Benim için zor olan, bu sorunun cevabını bul maya çalışmak. Hikâye yazmak isteyenler de bu sorunun cevabını iyi ve sağlam bir biçimde kendilerine vererek yola çıkarlarsa başarı elde edebilirler. Tabii hikâye yazar ken şunlar da önemli: Yeni ve değişik bir şey söyleyecek siniz ve başkalarının yazdığı hikâyelere benzemeyecek bir biçimde söyleyeceksiniz.
- Türkiye’de hikâyeciliği ne durumda görüyorsunuz?
Günümüzde Türk hikâyesi bir arayış, geçiş döneminde. Toplumun genel olarak bir kabuk değiştirme süreci içinde toplum nasıl kendini arıyorsa Türk hikâyesi de aynı para lelde kendini anyor. 1940’lı 50’li, 60’lı yıllara baktığımız da, çok zengin bir hikâye birikimiyle karşılaşıyoruz.
Yunus Nadi Öykü birinciliğini paylaşan Ulviye Alpay
'Özlenen düş'e bir adım daha'...
AHSEN ERDOĞAN______________________________“Mavi bana aydınlığı ve mutluluğu anlatıyor. Maviyi çok seviyorum. Mavi deniz, mavi gökyüzü, mavi gözler- Dos yama adını veren öykünün sonunda kadın kahraman, ‘Geçmişin izlerini arkama alıp geleceğe mavi bir merhaba demek ne güzel!’ diyor. Evet, bence de güzel”
Yunus Nadi Ödülleri Yarışması’nda Mavi Bir Merhaba adlı dosyasıyla birinciliği kazanan Ulviye Alpay, öyküle rinin neredeyse tamamını kuşatan mavi’yi böyle anlatıyor. Hep kadın yüreğini ve kadın aklını dillendiriyor öykü lerinde Alpay. Yoksul kadınlar, göçmen kadınlar, terk edi len kadınlar, aldatılan kadınlar, sakat kalan kadınlar, yok sayılan kadınlar, anne kadınlar... Kadınlar, kadınlar, ka dınlar... Peki niye erkeklerin duruşuna göre konumlandırı yor kadınları? “Toplumumuzda kadınların erkekler karşı
sında edilgen oklukları bir gerçek” diyor yazar. “Erkekle rin egemenliği öylesine ağır ki, kadın o egemenliği kıramı yor bir türlü. Kültür ve eğitim düzeyi ne olursa olsun, er kek kadım boyunduruğu altına ahyor. Köylerdeki kadınla rımız tarlada çalışıyor, eve gelip yemek yapıyor ve kocasın dan dayak yiyor. Koca ne yapıyor? Çalışmıyor, bütün vak tini kahvede geçiriy or ve eve gelip karısını dövüyor.”
Ama Alpay’ın öykülerindeki kadınlar bir bir kırıyorlar kendilerini çevreleyen çemberi. Yaşama ‘tombala’ diyor bu kadınlar, çetrefilli yollardan ani bir ‘u-dönüşü’ yapı yorlar, geleceğe ‘mavi bir merhaba’ gönderiyorlar. Ulviye Alpay, yazmaya geç başlayanlardan. Bu geç kalışın so rumlusu ‘annelik, iş, güç, günlük yaşamın hay huyu...’ Alpay “Ben öyle çok küçük yaşlarda başlamadım öykü
yazmaya. Öykücülüğüm çok yeni Beş yıldır yazıyorum”
diyor. Ama herkes gibi o da yaşamının bir döneminde ‘şi ir sandığı dizelerle’ iç içeymiş: “Bir çocuk neleri duyum-
suyorsa onları yazıyonium işte.” Yine o yaşlarda Hürriyet
gazetesinin açtığı bir roman yarışmasına katılmaya karar vermiş. Komşudan aldığı daktiloyla sayfalar dolusu yaz mış, ama romanını yetiştiremediği için yarışmaya da katı lamamış. Şimdi bu anısını gülerek anlatıyor.
Sonra evlenmiş Alpay, çocukiart olmuş ve yazmaya ara vermek zorunda kalmış: “Ama hiçbir zaman edebiyattan
kopmadım. İyi öykücülerin kitaplarını okuduğumda İste sem ben de böyle yazabilir miyim? Ben de yazmalıyım’ di ye düşünürdüm. Özlenen bir düşün içimde bana göz kırp tığını duyumsardım.”
Yaşam, kendi isteklerine daha fazla zaman ayırma fır satı vermeye başlayınca yeniden yazmaya başlamış Al pay. Önce çocuk öyküleri gelmiş. Hatta bu dalda TRT’nin açtığı bir yarışm ada birincilik kazanmış. Sonra yine TRT’nin kadınlara yönelik bir öykü yarışmasında bir ödül daha almış. Varlık, Kıyı, Adam Öykü, dergilerinde ya yımlanmış öyküleri.
Alpay, 1970’lerde nitelik ve nicelik olarak yükselişe ge çen kadın öykücülerin yazınımızda oluşturdukları gelene ğe eklemlenmekten dolayı çok mutlu. Kadın yazarların öykücülüğe ışıltı getirdiklerini düşünüyor. Bütün öykücü leri ‘usta’sı olarak görüyor. Oktay Akbal’ ve Erdal Öz’ün öykülerini büyük bir hayranlıkla okuyor. Tahsin Yücel’in öz Türkçeyi ustalıkla kullanışından bir yazar olarak çok faydalandığını söylüyor. Bilge Karasu, Sait Faik, Mehmet
Başaran. Tomris Uyar, Pınar Kür, Nazlı Eray, Füruzan, Tank Dursun K., Çehov, Kafka, Steinbeck, Gogol...
Neden öykü? “Çünkü bir çırpıda art arda pek çok öykü
yazabilirsiniz. Bir öyküyü bitirdi ğimde yepyeni kahramanlann be ni yol başında beklediğini düşünürüm. Ve bu beni çok canlı tutar. ‘Acaba şimdi ne olacak, şimdi içimde hangi karak ter benimle konuşa cak?’ Hem sonra şi ire en yakın tür dür öykü.”
U lv iy e A l pay’ın daha önce yayım lanm ış b ir kitabı yok, ama , ö n ü m ü z d e k i aylarda Yunus N adi Ö ykü Ö d ü lü ’nü ka zanan dosyası İnkılâp Yayın ları tarafından k itap haline g e tirile c e k . Uç yay m e- viyle de ço cuk öyküleri k itabı ç ık a r mak için söz leşm e im z a la mış.