• Sonuç bulunamadı

KIRGIZLARIN SOSYAL, KÜLTÜREL VE DİNÎ HAYATINDA HADİS VE SÜNNETİN YERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "KIRGIZLARIN SOSYAL, KÜLTÜREL VE DİNÎ HAYATINDA HADİS VE SÜNNETİN YERİ"

Copied!
113
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

KIRGIZLARIN SOSYAL, KÜLTÜREL VE DİNÎ

HAYATINDA HADİS VE SÜNNETİN YERİ

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

TYNCHTYKBEK MANAS UULU

DANIŞMAN

DR. ÖĞRETİM ÜYESİ

KUDRET ARTİKBAEV

(2)

T.C.

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

HADİS BİLİM DALI

KIRGIZLARIN SOSYAL, KÜLTÜREL VE DİNÎ HAYATINDA

HADİS VE SÜNNETİN YERİ

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

TYNCHTYKBEK MANAS UULU

DANIŞMAN

DR. ÖĞRETİM ÜYESİ KUDRET ARTİKBAEV

(3)
(4)
(5)

ÖNSÖZ

Kırgızistan bağımsızlığına kavuştuğundan bugüne kadar birçok alanda gelişme göstermiş, ulusal ve uluslararası arenada kendi varlığını sağlayabilmiştir. Maalesef, bizim kanaatimize göre genç yaştaki ülkemiz akademik alanda az çok tanınmış olsa da dünya çapında ilim adamlarını yetiştirme gibi en yüksek sorumluluğu yüklenmede üstün başarıyı sağlayabilmiş değildir. Bu itibariyle ilahiyat alanındaki araştırmalar da yeterli düzeyde değildir. Ayrıca, Kırgız Cumhuriyeti nitelikli ilahiyatçıları yetiştirme, okutma gibi en temel problemlere gün geçtikçe önem vermekte ve gerekli yatırımlar yapmaktadır. Bununla birlikte hem ülkemizdeki ilahiyat fakülteleri hem de başka dinî kurumlar halka doğru dinî bilgilerin ulaşmasında bütün gayretlerini sarf ediyor olsa da istenilen düzeye gelinmediği kanaatindeyiz. Bu yetersizlik insanlara ahlâki ilkeler sunan Hz. Muhammed’in hadisleri ve sünnetinin anlaşılmasında ve anlatılmasında da kendini göstermiş durumdadır. Biz Kırgızistan’ın dinî alandaki özellike hadis alanındaki araştırmalarının yetersiz olduğunu farkederek, bu araştırmamızda Kırgızların kültürel, dinî ve sosyal hayatında hadis ve sünnetin yerini ve niteliğini ele almaya çalıştık.

Tezimiz giriş bölümüden sonra iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde hadis ve sünnet kavramının tanımlarını belirtmeye çalıştık. Birinci bölümde Kırgızistan hakkında genel bilgi verdik. Şüphesiz bir toplumun yaşadığı toprağı, yerleştiği coğrafisi, havası, suyu o toplumun karakteristik yapısıyla doğrudan ilişkili olduğu için Kırgızların ekonomisini, iklimini vs. genel olarak belirttik.

İkinci bölümde ise Kırgızların kültürel, sosyal ve dinî hayatında hadis ve sünnetin yerini araştırdık. Yani asıl bölümde Kırgızların evlilik kurumundan başlayarak, yiyecekler, giyecekler, dinî günler ve sanat anlayışını vd. kapsayan konuları araştırmaya gayret gösterdik.

(6)

Bu mütevazı çalışmamızın hazırlanma aşamasından bitimine kadar her türlü desteğini, eleştirisini esirgemeyen değerli danışmanım Dr. Öğretim Üyesi Kudret Artikbaev hocama gönülden bir teşekkürü borç bilirim.

(7)

ÖZET Yüksek Lisans Tezi

KIRGIZLARIN SOSYAL, KÜLTÜREL VE DİNÎ HAYATINDA HADİS VE SÜNNETİN YERİ

Tynchtykbek MANAS UULU Kastamonu Üniversitesi Sosya Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı

Danışman: Dr. Öğretim Üyesi Kudret ARTİKBAEV

Bu çalışma Kırgızların İslamlaşma sürecinden başlayarak, tarihi serüven içinde İslâm’ın değer ve ilkelerinin Kırgızların hayatında nasıl anlam bulduğu ve algılandığını işlemektedir.

Birinci bölümde Kırgızlar hakkında genel bilgi vermeyi yani, Kırgızların tarihi, İslâm dininin Kırgız topraklarına gelmesi ve yaşanmasıyla ilgili kısa bilgiler verdik. Bunun yanı sıra Kırgızların ekonomik, coğrafik vd. yapısı hakkında genel çerçeve sunmayı da hedefledik.

İkinci ve asıl bölümde ise Kırgızların aile kurumundan, dinî bayramları, kıyafetleri ve dünya görüşüne kadar uzanan kültüründe hadis ve sünnetin hangi konuma sahip olduğunu araştırmaya çalıştık. Aynı şekilde Kırgızların dinî zihniyetini dönüştürmede İslâm’ın özellikle hadis ve sünnetin nasıl etkili olduğunu ortaya çıkarmaya çalıştık.

(8)

ABSTRACT

Master’s Thesis

THE PLACE OF HADITH AND SUNNAH IN THE SOCIAL, CULTURAL AND RELIGIOUS LIFE OF KYRGYZS

Tynchtykbek MANAS UULU Kastamonu University Institute of Social Sciences DepartmentOf Basic Islamic Sciences Supervisor: Assit. Prof. Kudret ARTİKBAEV

This study exemines the period, starting with the Islamization process of the Kyrgyz, deals with how the values and principles of Islam came to life of Kyrgyz in the historical adventure.

In the first part, we aimed to give general information about Kyrgyz, namely, the historical background of Kyrgyz, the fact how the religion of Islam came to Kyrgyz territory and how carried out. In addition, we tried to present the general framework of Kyrgyz economic and geographical structure.

In the second and the main section, we tried to investigate the position of hadith and Sunnah in the culture accumulation from family institutions to religious holidays, attire and world view of Kyrgyz. İn the same way, we tried to find out how Islam, especially Hadith and Sunnah, became the active institution in converting the religious mentality of Kyrgyz.

(9)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ... iv ÖZET ... vi ABSTRACT ... vii KISALTMALAR ... x GİRİŞ ... 1 Araştırmanın Problemi ... 1 Araştırmanın Amacı ... 1 Araştırmanın Önemi ... 2 Araştırmanın Yöntemi ... 2 Araştırmanın Sınırlılıkları ... 3

ARAŞTIRMANIN TEMEL KAVRAMLARI ... 3

Hadis ve Sünnet ... 3

BİRİNCİ BÖLÜM ... 7

1.1. KIRGIZİSTAN HAKKINDA GENEL BİLGİ ... 7

1.1.1. Kırgız Adı Üzerine ... 7 1.1.2. Kırgızların Tarihi ... 8 1.1.3. Kırgızlar ve İslâm ... 9 1.2. KIRGIZİSTAN’IN YAPISI ... 15 1.2.1. Coğrafik Yapısı ... 15 1.2.2. Ekonomik Yapısı ... 16 1.2.3. İklim Özellikleri ... 17 1.2.4. Nüfusu ... 18 İKİNCİ BÖLÜM ... 19

2.1. KIRGIZLARIN SOSYAL, KÜLTÜREL VE DİNÎ HAYATINDA HADİS VE SÜNNETİN YERİ ... 19

2.1.1. İmanın ve İslâm’ın Esasları ... 19

2.2. BELLİ İBADETLERDE HADİS VE SÜNNET UYGULAMALARI ... 21

(10)

2.2.2. Oruç ... 25

2.2.3. Zekat ... 27

2.2.4. Hac ... 29

2.3. EVLİLİK VE AİLE KURUMUNDA HADİS VE SÜNNET ... 30

2.3.1. Kadın Algısı ... 31 2.3.2. Nikah ... 39 2.3.3. Miras ... 45 2.3.4. Çok Eşlilik ... 48 2.3.5. Boşanma ... 51 2.3.6. Dulluk ... 53 2.3.7. Süt kardeşlik ... 54 2.4. DİNÎ GÜNLER VE BAYRAMLAR ... 55

2.5. ÖLÜMLE İLGİLİ İNANÇ VE UYGULAMALAR ... 67

2.6. SANAT ANLAYIŞINDA HADİS VE SÜNNET ... 73

2.7. DİĞER KONULAR ... 79

2.7.1. Sünnet Etme Geleneği ... 79

2.7.2. Yiyecekler ve İçecekler ... 79

2.7.3. Kıyafet ... 81

2.7.4. Yemek ve Âdabı ... 83

2.7.5. Hayvanlara Yapılan Muamele ... 86

SONUÇ ... 88

KAYNAKLAR ... 91

(11)

KISALTMALAR

AÜİTD :Atatürk Üniversitesi İlahiyat Tetkikleri Dergisi AÜİFY :Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları

KUİAKCF :Kırgız Uluttuk İlimder Akademiyasının Kol Cazmalar Fondu MÜİFVY :Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları SSCB :Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

TDBB :Türk Dünyası Belediyeler Birliği TDV :Türkiye Diyanet Vakfı

(12)

GİRİŞ

Araştırmanın Problemi

Bugün Orta Asya’da özellikle Kırgızistan kendi tarihinin en derin, karmaşık evresini yaşamaktadır. 1990’lardan önce ve sonra başlayan sosyo-politik gelişmeler devlet ve toplumun birçok alanlarında düzenlemeler ve değişimler meydana getirmiştir. Bu değişimler din alanını da kapsamıştır. Kırgızistan, bağımsızlığını kazanana kadar devletin ve kişilerin dine karşı faaliyetleri sonucunda, dinin tarihî-kültürel bir fenomen olduğu anlayışını kabul etmiştir.

Kırgızistan’ın eğitim, ekonomi, sanat vd. alanlardaki geri kalmışlığının birçok sebebi olduğu gibi bunda dinî kurumların ve kişilerin de önemli ölçüde etkisi olmuştur. Kırgızların din hizmetlerini temsil eden kişi ve kurumların, ülkenin sosyo-kültürel, dinî sorunlarla ilgili sistematik çalışmaları yeterli ölçüde yapmadığı gözlemlenmektedir. Hadis ve sünnet gibi insanlığı dönüşüme, sorunları görmeye, hareket etmeye çağıran ilke ve değerlerin halka ulaştırılmaması, bilinçlendirmemesi araştırmamızın temel problemini oluşturmaktadır.

Araştırmanın Amacı

Tezimizin amacı Kırgızistan’ın dinî, kültürel ve sosyal hayatında ayrıcalıklı yeri olan hadis ve sünnettir. Ayrıca SSCB dönemindeki Rusların ideolojisi halkın dinî kimliğini yok etme ve değerlerini unutturma gibi yıkıcı faaliyet gösterdiği için, Kırgız toplumunun dinî hayatı hemen hemen yetmiş yıl boşlukta kalmış ve bu boşluğu az sayıdaki insan kendi varlığını feda ederek doldurabilmiştir. Bu itibariyle Kırgız toplumunun bütünlükçü dünya görüşüne, hareket tarzına hadis ve sünnetin nasıl işlevsel görev yüklendiğini ve tabiatla, insanlarla ilişki kurmasında etkin bir güce sahip olup olmadığını araştırmak tezimizin temel amaçlarındandır.

(13)

Araştırmanın Önemi

Bugün Kırgızistan, kültürel ve toplumsal değişimin en hızlı yaşandığı dönemden geçmektedir. Malum olduğu üzere Kırgızistan’da bağımsızlık kazanıldıktan sonra birçok dinî kurum açılmıştır. Ancak bu kurumlar İslâm’ın evrensel değerlerini halka ulaştırmada önemli problemle yüzleşmek zorunda kalmıştır. İslâm’ın evrensel değerlerini belirleyen Kur’an ve onun hayata yansıması olan sünnettir. Bu kurucu unsurlar doğru anlaşılıp, insanın vicdanına seslendiğinde dinî ve sosyal hayatın amaçlı ve anlamlı yaşanacağı kanaatindeyiz. Biz bu çalışmamızdaKırgız toplumunun maneviyatının yükselmesinde büyük ölçüde katkısı olan hadis ve sünnetin yerini araştırmaya gayret gösterdik. Aynı şekilde son 20 yıldır Kırgızistan’a gelen misyonerlerin sayısının artması ve bölgenin iktisadi durumunu fırsat bilerek kendi ideolojilerini yaymalarının sonucunda özellikle genç nesil kendi kimliklerini kaybetmektedir. Bu doğrultuda Kırgız toplumunun mânevi ve kültürel değerlerini şekillendiren Hz.Muhammed’in hadis ve sünnetinin tekrar kazanlmasının ve canlı kalmasının önemli olduğunu araştırmamızda göstermeye çalışacağız. Ayrıca Kırgızistan’la ilgili hadis alanında yüksek lisans derecesinde şimdiye kadar sadece tek çalışma yapılmış olması da bu çalışmamızın önemli olduğunu göstermektedir.

Araştırmanın Yöntemi

Araştırmamızda bilgi ve belgelere ulaşmak için uygun yöntem ve teknikler kullanılmıştır. Öncelikle konuyla ilgili gerekli verilerin elde edilebilmesi için literal anlamda bir arşiv ve kütüphane taraması yapılmıştır. Bunun ardından ise konumuzla alakalı olabilecek Rusça, Kırgızca ve Türkçe eserler, dergi yazıları ve makaleler incelenmiştir. Bundan sonra elde edilen kaynaklar analiz edilerek, irdelenerek ortaya konulmuştur. Tezimiz öncelikle Kırgız toplumuyla ilgili olduğu için, hadis ve sünnetin tarihî süreç içerisinde nasıl anlaşıldığı ve nasıl yaşanıldığıyla ilgilidir. Bu yüzden tarihî kaynaklar tezimizde öncelikli olarak başvurduğumuz kaynaklardır.

(14)

Tezimizde başvurduğumuz hadis kaynaklarının bazıları bab başlıklarıyla, bazıları ise hadis numaralarıyla verilmiştir. Aynı şekilde araştırmamızda Kırgız atasözlerinden de yola çıkarak Kırgız kültürünü, manevi yapısını anlamaya çalıştığımızı belitmemiz gerekir. Ayrıca araştırmamıza doğrudan konu olabilecek araştırmalar olmadığından, kaynakların yetersizliği dolayısıyla tezimizin önemli bir bölümü gözlemlerimize dayanmaktadır.

Araştırmanın Sınırlılıkları

Araştırmamız Kırgızistan’ın belli bir bölgesini veya belli bir dönemi göz önüne bulundurarak yapılmadığı için, birçok problemle karşı karşıyayız. Başka milletlerin olduğu gibi Kırgızların kimliğini de sadece hadis ve sünnet kazandırmamıştır. Kırgız kimliğini kazandıran kendi kültürü, tarihi, gelenek ve görenekleri olduğundan biz bu konuların detaylarına girmedik. Ayrıca Kırgızistan’da hadis ve sünnet konusunda konuyla ilgili araştırmalar yapılmadığından Kırgızların çok eski tarihine ve o günden bugüne kadarki düşünce zenginliğine başvurduk. Bu doğrultuda elde edilen materyallerin tasniflendirilmesi yapılmış, daha sonra da eldeki bilgiler yorumlanıp sistematik yazım aşamasına geçilmiştir.

ARAŞTIRMANIN TEMEL KAVRAMLARI Hadis ve Sünnet

Hadis kelimesi sözlükte “yeni” ve “haber, nakledilen ve söylenen şey” anlamlarına gelir. “Haber” anlamına gelen hadis kelimesinin çoğulu “el-Ehadistir”.1

Fakat bu ilimle meşgul olan ulemaya göre, haber, hadisin müradifidir. Bazıları da, Hz. Peygamberden gelen şeylere hadis, başkalarından gelen şeylere ise haber demişlerdir. Bu sebepten tarih ve benzeri ilimlerle meşgul olanlara ahbârî, Sünnet-i

1

(15)

Nebeviyye ile meşgul olanlara da muhaddis denilmiştir.2 Subhi es-Salih, hanefi kadısı Ebu’l-Beka’nın hadisi şöyle tarif ettiğini nakleder: “hadis, tahdîs mastarından bir isimdir, haber vermek manasındadır”.3

Hadisin ıstılahî açıdan tanımları ve anlamı çok fazladır. Onlardan bazıları şu şekildedir: “Hadis, Resulullah’a ait olduğu söylenen her türlü söz “kavl” iş “fi’l”, onaylama “takrir” ve durum “hâl” ile ilgili haberleri kapsamaktasa da,4

başka bir araştırmada, bazı alimlerin hadis teriminin anlamını daha da genişleterek, sahâbe ve tâbiînin şahsî beyan ve fetvalarını da bu kapsama aldığını belirtmektedir.5

Sünnet, sözlükte "izlenen yol, yöntem, örnek alınan uygulama, örf ve gelenek" manalarına gelmektedir.6

Bazı tespitlere göre sünnetin pekçok türevleri bulunmaktadır. Mesela: senn (şekil vermek, dökmek-akıtmak, yemek-otlamak, yüz-vech), sinn (diş, yaş), sinân (mızrak ucu), sunnet (huy, yol, âdet) vb.7 Ayrıca sünnet kelimesi “çiğnenmiş yol” anlamına gelir ve İslâm öncesi Arapları tarafından bir kabilenin atalarına tesis edilen örnek davranışı ifade etmek üzere kullanılmıştır.8

Ancak bazı araştırmalar bu “çiğnenmiş yol” ifadesini doğru bulmamaktadır. Mesela Yusuf Guraya sünnet kelimesinin etimolojik tahlilini yaparak bunu şöylece açıklığa kavuşturmaya çalışır: “Sünnet kelimesinin orijinal anlamı ortaya koymaktır. Yani, önceden ortaklaşa benimsenen bir davranışın bulunmaması durumunda doğru, açık, örnek bir yol ortaya koymaktır. Kuralsallık unsuru, sünnet mefhumunun ayrılmaz bir parçasıdır. Oysa dosdoğruluk unsuru onun zorunlu bir mütemmimidir. Senne kelimesinin ikincil anlamı takip etmektir. Öyle görünüyor ki, bu mana senne kelimesinin orijinal kökünden değil, belki onun (aşağıdaki) türevlerinden elde edilmiştir. Yukarıda arzedilenlerden şu sonuç çıkartılabilir: Sünnetin ilk anlamının “çiğnenmiş yol” olduğu görüşü makul gözükmemektedir. Hatta sünnet mefhumunun

2

İbn Hacer el-Askalani, Nuzhetu'n-Nazar fi Tavzihi Nutıbetil-Fiker) Nuhbetu’l-Fiker Şerhi, (Çeviren: Talat Koçyiğit), AÜİFY 1971, s. 22.

3

Subhi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, DVY, 1, (Çeviren: Yaşar Kandemir), Ankara 1981, s. 1.

4

Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, MÜİFVY, İstanbul 2011, s. 93.

5 M. Yaşar Kandemir, “Hadis”,

TDV İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, Cilt: XVII, İstanbul 1997, s. 28.

6 Murteza Bedir, “Sünnet”,

TDV İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, Cilt: XXXVIII, İstanbul 2010, s. 150.

7 Ömer Özsoy, Sünnetullah: Kur’an İfadesinin Kavramlaşması, Fecr Yayınları, Ankara 2018, s. 48. 8

(16)

orijinal anlamı üzerindeki tetkikimiz bizi şu sonuca götürmüştür; Aslında sünnet normatif, örnek ve model bir davranıştır. Onun ilk anlamı ‘örnek ortaya koyma’yı ifade etmektedir.”9

Ahmet Hasan da, sünneti normatif bir unsur taşıyan insanın uygulaması veya ferdin davranışı anlamında kullanıldığını söylemekte ve Peygamber tarafından model olarak ortaya konulan normatif bir uygulamaya işaret ettiğini belirtmektedir.10

Sünnet kelimesinin geniş bir anlam alanı vardır. Bu nedenle sünnete ıstılahî anlam yüklemede, şöyle bir soru ortaya çıkmaktadır: sünnet deyince sadece Hz. Muhammed’in davranış modellerini mi yoksa, onun sahabeleri ve diğer tabakalardaki müslümanların da düşünce ve davranış modellerini mi anlamalıyız? Bazı araştırmalara göre sünnet kelimesi İslâm’ın gelişinden sonra hususî [ıstılahî] anlam kazanmış ve yol (tarîk), gidiş (sîret) manalarını muhafaza etmekle beraber, sünnet kelimesi Hz. Peygamber’in takip ettiği yol ve gidişine tahsis edildiğini ifade etmektedir.11 Aynı şekilde sünnetin Hz. Peygamber’in yanısıra sahâbe ve tâbiûn için de kullanıldığı kaydedilmektedir.12 Bu manada Fazlurrahman’a göre de, Hz. Peygamber’in kendi sünnetlerinin ileriki yıllarda toplum tarafından yorumlanmasını da sünnet kavramı içerisinde değerlendirmek mümkündür.13

Bilindiği gibi Hz. Muhammed (sav) müslümanlar nezdinde birçok alanda ilkeler getiren örnek bir şahsiyettir. Ancak müslümanlar olarak bizim onun bütün davranışlarını, sözlerini mutlak olarak takip etmemiz ve dinlememiz mümkün mü? Hz. Muhammed (sav) bunu emretmiş veya istemiş midir? Sünnetin bağlayıcılığı konusunda değişik görüşler olmakla birlikte, dinde sünnetin önemi ve otoritesinin

9 M. Yusuf Guraya, Sünnetin Neliği Sorununa Metodik Bir Yaklaşım: Malik’in Muvatta’ı Özelinde,

(Çeviren: Mehmet Emin Özafşar), Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 1999, s. 30-32. Ayrıca sünnetin ilk anlamının çiğnenmiş yol olmadığını Fazlur Rahman da ifade etmektedir. Bkz. Tarih Boyunca İslamî Metodoloji

Sorunu, (Çeviren: Salih Akdemir), Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2013, s. 15.

10

Ahmet Hasan, İlk Dönem İslâm Hukuk Biliminin Gelişimi, (Çeviren: Haluk Songur) Rağbet Yayınları, İstanbul 1999, s. 112-113.

11

Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, AÜİFY, Ankara 1985, s. 400.

12

Hayri Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Sünnet: Eleştirel Bir Yaklaşım, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2000, s. 56. Ayrıca sünnetin sahabe uygulamaları anlamında kullanımı hakkında bkz. Aynur Uraler, Sahabe

Uygulaması Olarak Sünnete Bağlılık, MÜİFVY, İstanbul 2016, s. 279-280.

13 Fazlur Rahman, Tarih Boyunca İslamî Metodoloji Sorunu, (Çeviren: Salih Akdemir), Ankara Okulu

(17)

büyük olduğunu söyleyenler, Hz. Muhammed’in sünnetinin tamamının örneklik teşkil etmediğini, insan olarak yaptığı (yemesi, içmesi, oturması gibi) fiilleri, Arap toplumunun geleneksel yaşantısı (giyim, sarık takma gibi) âdetleri ve Hz. Peygamber’in kendine has olan birtakım yükümlülüklerinin bağlayıcı olmadığını belirtmektedir.14

Diğer İslâmî ilimler de sünnete ayrı ayrı tanım vermişlerdir. Kısaca, fıkıh usûlü âlimlerine göre sünnet farz, vacip gibi şer'î ahkâmın bir çeşidini oluştururken, kelamcılara göre sünnet, bid’atin karşıtı olarak kullanılır. Hadisçilere göre şer’i bir hüküm ifade etsin ya da etmesin Hz. Peygamber (sav)'in söz, fiil ve takrirleri, onun hayatına dair bilgilerdir.15

14 Kâmil Çakın, İlk Hicrî Asırlarda Hadis İnkârcıları, Seba Yayınları, Ankara 1998, s. 18. 15

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

1.1. KIRGIZİSTAN HAKKINDA GENEL BİLGİ 1.1.1. Kırgız Adı Üzerine

Kırgızlar, Orta Asya’daki Müslüman Türk boylarından biridir. Kaynaklarda verilen bilgiler Kırgızların en eski Türk boylarından biri olduğunu göstermektedir. Kırgızlarla ilgili ilim dünyasında çeşitli tartışmalar bulunmaktadır. Bunlardan biri Kırgız kelimesinin etimolojisidir. Kırgız ve Kırgızlar hakkında tarihi bilgilerin değişik versiyonlarının olması bir milletinin tarihî şuurunun, tarih bilincinin ve kültürel zenginliğinin ifadesidir. Kırgız adı hem doğu tarihinde hem de batı tarihinde değişik isimlerle anılmış ve bazı ortak noktalarda da birleşmiştir.

“Kırgız” kelimesinin etimolojisiyle ilgili değişik görüşler bulunmakla birlikte “Kırgız” kelimesi Arap ve Fars dillerinde “Hırhır”, “Kırkız”, Grekçe “Herkis” olarak karşımıza çıkmaktadır.16 Kaşkarlı Mahmut’un “Dîvânü Lugâti’t-Türk” adlı eserinde de Kırgızlar hakkında bilgiler verilmiştir. Bu eserde “Kırgız” bir Türk boyunun adıdır diye geçmektedir.17

Ayrıca Kırgızlar Çin kaynaklarında Kie-ko-se, Kie-ku, Ki-ku, vb. adlar ile adlandırılmaktadır.18 Yine Kırgız kelimesi Kök Türkçe yazılı metinlerde ve Tibetçe kaynaklarda Gir-Kis şeklinde geçmektedir. Bu adın “Kır” ile “Giz” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş, Kır gezer anlamında bir kelime olduğu yanında, kırk ve yüz sayı adlarının birleşmesinden teşekkül ettiği de ileri sürülmüştür.19

Kırgız adı Radloff’a göre “kırk yoz” (kırk boy) anlamındadır. Bu, “Manas” destanındaki “Kırgız – kırk kabileden oluşmuş” sözüne uyuşmaktadır.20

Başka bir araştırmada Kırgız adının Kem ve Orkun adlarının birleşmesinden oluştuğu yolunda da fikirler vardır. Bununla beraber Kırgızların, Oğuzlarla olan

16

Yuliy Hudyakov, Enisey Kırgızdarının Tarıhı, bkz: Kırgızdar, (Ed: Kenes Cusupov), Cilt: I, Kırgızstan Yayınları, Bişkek 1991, s. 118.

17

Anvar Baytur, Kırgız Tarıhının Leksiyaları, Kırgızstan Yayınları, Bişkek 1992, s. 26.

18

İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, Ötüken Neşriyat Yayınları, İstanbul 1994, s.130.

19Saadettin Gömeç, Kırgız Türkleri Tarihi, Berikan Yayınları, Ankara 2009, s. 5.

20 Üsöyün Acı, “Kırgız” degen atalma cönündö köz karaştar, bkz. Kırgızdar. Cilt: II, (Editör: K. Cusupov.

(19)

irtibatlarları dikkate çekilmektedir. Hatta Kırgız kelimesinin “Kırk-Oğuz”dan geldiği, Kırgızların Oğuz Han`ın yirmi dört komutanından türediği ve Kırk Çinli kızın oğuz bölgesine gelip, onlarla evlenerek, doğan çocuklarının Kırk Oğuz adıyla anıldığı yolundaki efsaneler mevcuttur.21

Kırgızlara değişik adların verilmesi şüphesiz onların kültürel birikimleri, sosyal, psikolojik ve tarihî gerçekleriyle doğrudan alakalıdır.

1.1.2. Kırgızların Tarihi

Dünya tarihinde değisik coğrafyalarda büyük devletler kurmuş olan Türkler, boylar halinde geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır. Bu boylardan birisi de Kırgızlardır. Kırgızlarla ilgili ilk malumatları Çin kaynakları vermiştir. Kırgızlar, ilk devletlerini M.Ö. III. asırda kurmuşlardır.22 Çin kaynaklarının verdiği bilgiye göre, VI-IX. yüzyıllar arasında ilk Kırgızların fiziksel özellikleri genellikle kızıl yüzlü, uzun boylu, mavi gözlü, sarı saçlıdır.23

M.S. 6. yüzyıldan itibaren netleşen verilere göre Kırgızlar M.S. 557 yılında Göktürk devletinin hâkimiyetine girmiş ve yaklaşık bir asır boyunca Göktürk idaresinde yaşamışlardır.24

Tarihi bilgilere göre Kırgızlar, Göktürkler döneminde Sibirya’da, Yenisey’de yaşıyorlardı.25

Rus araştırmacı olan V. V. Bartold Kırgızlar hakkında “Âlemin Sınırları” adlı kitabında şöyle demektedir: “Kırgızların bir bölümü IX-X. yüzyıllarda Tiyan-Şan’ın (Tanrı Dağları) batısında değil, doğusunda göçebe hayat yaşarlardı”.26

Bundan dolayı V. V. Bartold, Kırgızlar için “Kırgızlar, Orta Asya’nın en eski halkı” ifadesini kullanmıştır.27

21

Gömeç, a.g.e, s. 5-6.

22

A. H. Bernştam, Kırgızdardın cana Kırgızstandın Tarıhı cana Arheologiyası Boyunça Tandalma

Emgekter, (Haz: Satıbaldı Mambetaliev), Kırgızistan-Soros Vakfı. Bişkek 2004, s. 26.

23

A. H. Bernştam, a.g.e, s. 26.

24

Feyzullah Budak, Kırgızistan: Dünü, Bugünü, Yarını, Ocak Yayınları, Ankara 1997, s. 12-13.

25

V. V. Bartold. Kırgızdar: Kırgız cana Kırgızstandın Tarıhı Boyunça Tandalma Emgekter, (Haz: Ömürkul Karaev) Kırgızistan – Soros Fondu Yayınları, Bişkek 1999, s. 9.

26

Üsöyün Acı. “Kırgız” degen atalma cönündö köz karaştar, bkz. Kırgızdar. Cilt: II. (Editör: Keneş Cusupov), Kırgızstan Yayınları, Bişkek 1991, s.79.

27

(20)

Kırgızların bir Türk boyu oldugu çoğunluk tarafından kabul edilen bir gerçektir. Ancak Eski Çin kaynaklarında ve bazı İslâm tarihçilerinin eserlerinde Kırgızlar, ‘kızıl saçlı, mavi gözlü’ olarak tarif edilmiş ve Slavlardan sayılmıştır.28

Sonuç olarak Kalmuklar ve Moğollara karşı XVI-XVII. yüzyıllarda mücadele veren Kırgız Türkleri, XVIII. yüzyılda Türkistan’da teşekkül eden hanlıklara ve devletlere tabi olmuşlardır. Kırgızistan 1860-1861 yıllarında Ruslara boyun eğmiş ve onlar tarafından işgal edilmiştir. 15 Aralık 1990’da egemenliğini, 1991 yılının Ağustos ayında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla da bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır.

1.1.3. Kırgızlar ve İslâm

Kırgızların diğer Türk boyları gibi İslamlaşma süreci sosyo-kültürel ve coğrafik vs. nedenlerden dolayı gecikmiştir. Tarihi kaynaklarda Kırgızların hangi boylarının ne zaman, nerede ve nasıl İslâmlaştığı yönünde yeterli bilgi bulunmamaktadır. Kaynaklarda Kırgızların İslamlaşma süreci genel olarak Karahanlılar (840-1212), Çağataylar (XIII-XVII) ve Hokand Hanlığı (XVIII-XIX) dönemlerinde ele alınmaktadır.29

Kırgız toprakları özellikle XI-XIII. yüzyıllarda önemli İslâm merkezi konumunda olmuştur. Özkent şehri de Karahanlılar döneminde başkentlik yapmış, günümüzde Kırgızistan’ın güneybatısında bulunan tarihi şehir olmuştur.30

İslâm düşüncesinde önemli eserler bırakan birçok âlimimiz genelde Maveraünnehir

28

N. Y. Biçurin, Bayırkı Mezgilde Orto Aziyada Caşagan Elder Tuuraluu Maalımattardın Cıynagı,

Kırgızdar, (Çeviren: Azim Tümönbayev, Abdimuktar Abilov, Kırgızdar, Haz: Kenges Cusupov), Kırgızstan

Yayınları, Biskek 1991, Cilt: I, s. 77; V. V. Bartold, Kırgızdar, Tarıhıy Oçerk, (Çeviren: Dardyıl Sulaymankulov, Haz: Kenges Cusupov), Kırgızstan Yayınları, Biskek, 1993 Kırgızdar, Cilt: II, s. 133: Seyfettin Erşahin, Kırgızlar ve İslâmiyet, Sek Yayınları, Ankara 1999, s. 18.

29

Ali Jusubaliev, Kırgızdardın Musulmandaşuu Tarıhı, Türkiya Diyanet Fondunun jana OşMU’nun Teologiya Fakultetinin Basılmaları-14, Bişkek, 2016, s. 63. Kırgızların İslâmlaşma sürecini ele alan tarihçi veya araştırmacıların Kırgız toplumunun tarihî süreç içerisinde geçirdiği evreler hakkındaki yanlış yorumlamaları dolayısıyla hocamız Ali Jusubaliev’in doktora tezinin bu sorunlara ve yanlış algılara önemli ölçüde cevaplar verdiğini düşünmekteyiz.

30

(21)

bölgesinde, özelde Kırgız topraklarında yaşamış ve bıraktığı düşünceler İslâm ilim tarihinde büyük bir yere sahip olmuştur.

Türk halklarının İslamlaşma süreci de konar-göçerler ve şehirliler olarak iki temel farklılığa göre gerçekleşmiştir. Bu yüzden Kırgızların dinî tarihi, Türk dinî tarihi içinde ele alınması gerekmektedir. Türklerin İslâm dinini benimsemelerinden önce, kısmen de olsa Maniheizm, Hinduizm, Budizm, Musevilik ve Hıristiyanlık gibi dinlere girdikleri bilinmektedir. Ancak bu din değişimleri kısmi olarak bazı boyların, geleneksel inançları dışındaki bu dinleri benimsemesi şeklinde gerçekleşmiştir. Türklerin dinî tarihinde kitleler halinde din değişimi sadece İslâmiyet’in benimsenmesinde görülmektedir. Türklerin arasında İslâmiyet’ten önceki yaygın olan din Gök Tanrı inancının merkezinde yer aldığı, tabiat kuvvetlerine saygı (yer-su) ve atalar kültü ve inancının da bulunduğu Gök Tanrı dini olmuştur. Bu inancın kökeninde Gök Tanrı; ezelî ve ebedî, insanlara bilgi veren, tek, yaratıcı, kadir-i mutlak, eşi, benzeri olmayan, koruyan, öldüren, iradesine göre hükmeden, kulun duasını kabul eden, yardım eden, cezalandıran, her şeyin en iyisini bilen, yol gösterendir.31

Bu din ile İslâm dini arasında başta Tanrı'nın vasıfları ve tek Tanrı inancı olmak üzere pek çok benzerlik bulunmaktadır. Muhtelif Türk halklarında görüldüğü gibi Kırgız boylarından bazılarının da Maniheizm, Budizm ve Nasturi Hıristiyanlığını kabul ettikleri ileri sürülmektedir. Ancak bu dinlerin Kırgızlar arasında yaygınlık kazandığına dair bilgiler bulunmamaktadır. İslâm dinine girmeden önce, diğer Türk halkları gibi, Kırgızlar da eski Türk inançlarına sahiptiler.32

Türklerin eski inançlarıyla ilgili tarihçi Osman Turan’ın aşağıdaki değerlendirmesi önemlidir;

“Peygamberi ve vahye dayanan mukaddes bir kitabı bulunmayan Türklerin, semavi dinlere mensup olmadıkları halde, nasıl vahdaniyete eriştikleri suali hala varit

31

Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Nakışlar Yayınları, İstanbul 1979, s. 107-119.

32

Seyfettin Erşahin‚ “Kırgızların İslamlaşması Üzerine Bazı Mülahazalar”, Ankara Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, Cilt: XXXIX, Sayı: 1, 1999, s. 398. Aynı şekilde bkz. T. C. Bayaliyeva, Religioznıye Perecitki u Kirgizov i İh Preodoleniye, İzdatelstvo İlim Yayınları, Frunze 1981, s. 26-29; Kemal Polat, Beşikten Mezara Kırgız Türkleri’nde Gelenek ve İnanışlar, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2005, s.

(22)

olmuştur. Gerçekten Türkler, tek Tanrı inancı ile ne kadar vahdaniyete yaklaşmış idilerse, peygamber ve mukaddes bir kitaptan mahrum bulunmakla o derece semâvi dinlerden tamamen ayrılmış bulunuyorlardı. Ama tek Tarı’nın zat ve sıfatları gibi en mühim meselelerde, yalnız putperestlerden değil, Tevrat ve İncil’in uğradığı bozukluklar dolayısı ile Musevî ve Hristiyanlardan daha ileri bir seviyeye erişmiş ve tabii İslâmiyet’in üstünlüğü karşısındadır, ki Türkler de kendilerini bu tatmin eden Müslümanlığı umumî ve millî bir din haline getirmişlerdir”.33

Bu yüzden dîni kimliğin bazı halklarda birtakım nedenlere bağlı olarak zamanla etnik kimlik ile aynileştirdiği bilinmektedir. Özellikle Kırgızlarda da din karşıtı politika izleyen Sovyet Döneminde, Özbek ve Türkmenler gibi diğer Türk boylarında olduğu üzere, Kırgız’ın doğal olarak Müslüman olduğu ve başka dine mensup olmasının mümkün olmadığı anlayışı mevcuttur.34

Aynı şekilde Kırgızlar, tıpkı kuzey komşuları olan Kazaklar gibi, farklı zamanlarda gruplar halinde İslâmiyeti seçmiş, özellikle Özbek ve Tacik gruplarla iç içe bulundukları Fergana Vadisi civarında ve nispeten kolay ulaşılabilir olan bugünkü Güney Kırgızistan’da yaşayan Kırgız kabileler dağlık Kuzey Kırgızistan’daki kabilelere göre çok daha erken dönemlerde Sünni İslâm ile tanışmışlardır. Kuzey Kırgızistan’ın İslâmiyet’e tam olarak geçişi ise 19. yüzyıla kadar gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla, Kırgızların Orta Asya’da yerleşik topluluklar içinde İslâmiyet’i seçen en son etnik grup olduğu söylenebilir.35

Bu tarih itibariyle bazı araştırmalar Hokand Hanlığının merkezî yönetiminin, yönetim altındaki göçebeleri İslâmlaştırma politikası çerçevesinde görevlendirdigi bazı tarikat ve tasavvuf taraftarlarının teblig faaliyetleri sonucunda Kırgızların

33

Turan, a.g.e, s. 117.

34

Meerim Narkeeva, Günümüz Kırgızistan’da İslâmi Kuruluşların Faaliyetleri ve Toplumsal Sonuçları (Bişkek

Örneği), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2011, s. 53.

35

Daniyar Ashymov, “The Religious Faith of the Kyrgyz”, Religion, State & Society, Cilt: XXXI, Sayı: 2, 2003. İzzet Ahmet Bozbey, “Quo Vadis Kırgızistan?: Sovyet Sonrası Kırgızistan da İslâmi Hareketler”, makalesinden Alıntı. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, Cilt: 6, Sayı: 11, 2011, s. 20.

(23)

İslâm’a girdikleri belirtilmektedir.36

Ancak İslâm Tarihçisi olan Seyfettin Erşahin, Hokand Hanlığının merkezî yönetiminin kararıyla göçebeler arasında hayata geçirilmeye çalışılan dîni faaliyetlerinin, aslında İslâmlaştırmadan çok dindarlaştırma amacını taşıdığını ileri sürmektedir.37

Aynı şekilde bazı araştırmalar Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han’ın Müslüman olmasından sonra, onun yönetimindeki toplumların toplu olarak İslâm’a girmesini ve Türk dünyasında İslâmlaşma sürecinin hızlandığını göstermektedir.38

Bu sürece Nakşibendîlik, Yesevîlik ve Kadirîlik gibi tarikatların önemli katkıları olduğunu ifade etmekle birlikte,39

Kırgızların da İslâmliyeti kabulünde sufî tarikatların mühim rol oynadığı ifade edilmekte ve Kırgızlarda mevcut olan güçlü kabile sistemi tarikatlerin hareketlerini kolaylaştırdığını göstermektedir. Ayrıca Kırgızistan’da geleneksel olarak dört tarikatın var olup bugün de mevcut olduğu bilinmektedir. Bunlardan birincisi Eski Buhara tarikatı olan Nakşibendilik çok yaygın olup, bu tarikat Budist Oyrot’lara cihad organize ettiğini, ikinci eski tarikatın Fergana vadisinde XVIII. yüzyılın sonlarında ortaya çıkıp, ikinci dünya harbinden sonra buraya sürülen Kuzey Kafkasyalılar tarafından tekrar canlandırılan Kadiriye tarikatı ve üçüncü tarikat güney Kazakistan’dan gelen Yeseviye ve son olarak Horezm’den ihlal edilen Kübreviye tarikatlarının var olduğunu bunun dışında XIX. yüzyılın sonlarında çıkan Laçi ve Çaçtuu İşander40

(Saçlı İşanlar) tarikatının mevcut olduğu tarih araştırmacıları tarafından ifade edilmektedir.41

Ahmet Yaşar Ocak, Laçilerin Yeseviliğin bir kolu olduğunu ve Kırgızlar tarafından 1917. yılında taraftar bulduğunu ve büyük tahribatlara uğradığını dile getirmektedir. Ondan sonra 1920 lerde Laçilerin bir kolu olan Saçlı İşanler tarikatının kurulduğunu ve 1950 lere kadar

36 Bayaliyeva, a.g.e, s. 26-29. 37 Erşahin, a.g.e, s. 52-53. 38

Erol Güngör, Tarihte Türkler, Ötüken Yayınları, Ankara 2011, s. 67-68.

39 Nadir Devlet, Çağdaş Türk Dünyası, Marmara Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1989, s. 267–268. 40

Araştırmacı “Eşender” kelimesini yanlış olarak “İşander” olarak kullanmıştır.

41 Devlet, a.g.e, s. 199-200. Ayrıca bkz: Mamet Mirzabaev, “Kırgızistan’da Dini Hayat”, Ankara Üniversitesi

(24)

ve halihazırda da Kırgız, Özbek ve Tajiklerden mensuplarının bulunduğunu belirtmektedir.42

Kırgızlar bağımsızlığını kazanana kadar konar-göçer millet olduğu için, konar-göçer Türkler geleneksel inancının etkisinde kalan kısmen mitolojik inanç ve kültlerle karışık, popüler bir san'at ve kültür ortaya koyan “halk İslâm’ını” benimsemiştir. Bu halk İslâmının da Türkler arasında iki biçimi bulunmaktadır. Birincisi, antropolog ve sosyologların “şehirli İslâm” dediği halk kesiminin mensuplandığı Sünnîlik, ikincisi ise heteredoks (bâtıni) anlayış biçimidir. Araştırmacı heterodoks İslâm’ı, Türk Müslümanlığı olarak adlandırmakta, göçebe Türkler arasında ve eski İslâm öncesi dinî-mistik inançlar temelinde oluştuğunu vurgulamaktadır.43

Kırgızların Kök (Gök) Teniri başta olmak üzere Cer (yer) Teniri, Ay Teniri, Su Teniri, Kün (Güneş) Teniri, Ot (Ateş) Teniri gibi çeşitli küçük tanrılara ve ata ruhlarına inandıkları, ancak Gök Tanrıyı bütün Tanrılardan üstün tuttukları ve kâinatın kaderinin onun elinde olduğuna inandıkları belirtilmektedir.44

Kırgız toplumunun dindarlık düzeyi hakkında değişik görüşler ileri sürülmektedir. Bu görüşlerin birçoğu önemli tespitler olmak üzere bazıları gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Mesela Radloff'un 1861-1869 yıllarında Sibirya, Altay ve Orta Asya'ya yaptığı gezilerde tuttuğu notlarda Kırgızların İslâmlığı hakkında ilginç bilgiler bulunmaktadır. Radloff, İslâm’ı geç kabul etmekle beraber, Kırgızları da Kazaklar gibi müslüman olarak nitelendirir ve şu değerlendirmeyi yapar: “Bana kalırsa diyebiliriz ki Kırgızlar kendilerini çok ciddi Müslüman sayar ve Kalmukları kâfir addederek kendilerini onlardan kesin surette ayırırlar. Din üzerine bilgileri az olmakla beraber, onlar Kazaklara nazaran daha fanatiktirler, destanları din savaşından bahseder. Bunun sebebi, kısmen belki de kâfirlere komşu olarak yaşamalarından ileri gelebilir”. F. Poryakov l891'de Yedi Su Kırgızlarının büyük

42Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sufiliğine Bakışlar, İletişim Yayınları, İstanbul 1996, s. 48. 43

Ocak, a.g.e, s. 15-16-17.

44 Mustafa Erdem, Kırgız Türkleri: Sosyal Antropoloji Araştırmaları, ASAM Yayınları., Ankara 2000, s.

(25)

çoğunluğunun Allah, Peygamber ve Kur'an'ı bilmediklerini belirtmektedir. Aynı şekilde, XX. yüzyılın hemen başında, A.G. Serebrennikov da dindar Kırgız uruglarının yaşadığı Pamir bölgesinde 1902'de yaptığı tespitte İslâm’ın yabancı âdetler, hurafeler ve batıl itikatları ile gölgelendiğini hatta kaybolduğunu vurgulamaktadır. Öte yandan V.V.Nalivkin 1913'te Kırgızların İslâm’ı neredeyse hiç bilmediklerini, şeriatı kendilerine göre yorumlayıp kolaylaştırarak yaşadıklarını, bununla beraber dine samimiyetle sarıldıklarını ve "ismen Müslüman" olduklarını kaydetmektedir.45

Kırgız toplumunun dine ve dini düşüncelere saygı göstermedeki dönüşümünün 1990 dan sonra başladığını ifade eden bir başka araştırmacımız, bunu üç toplumsal gerçeğe bağlamaktadır. Birincisi, geçmişte inançlı olup da inancını açıkça dile getiremeyenler. İkincisi, demokratikleşmeyle birlikte son yıllarda dindar olanlar (bunların içinde genç nüfus ağırlık göstermektedir). Üçüncüsü ise gerçek manada dindar olmamakla birlikte millî kimliği ile dinî âdetleri aynileştirmiş olanlardır. Araştırmacıya göre, Kırgız toplumunda İslâm dininin ritüelleri birçok insan tarafından “Kırgızcılık” olarak dillendirilmektedir.46

Malum olduğu üzere Kırgızistan tarih boyunca değişik kültür, medeniyet ve inançların bir arada bulunduğu coğrafyada yaşamış bir devlettir. Kırgızlara İslâm’ın gelip yayılması birçok sebepten dolayı gecikmiş ve bunun sonucunda hakîki İslâm’ın toplum tarafından benimsenip kabullenmesinde zorluklar yaşanmıştır. Onun için Kırgız toplumunun İslâm’ı içselleştirip, onun gerekliliklerini bilinçi bir şekilde yapılmasında da eksikliklerinin olduğu gerek günümüzde gerekse önceki tarihlerde de görülmektedir. Bunun birçok sebebi olduğu gibi bizce en başta İslâm’ı öğrenip öğretmede başta devlet olmak üzere diğer kurumların ciddi bir şekilde eğitim-öğretim faaliyetinde bulunmaması, ekonomik düzeyinin düşük olması gibi sebepler gelmektedir. Ayrıca Kırgız halkının dindarlığını namazla, oruçla ölçmek doğru

45 Seyfettin Erşahin‚ “Kırgızların İslamlaşması Üzerine Bazı Mülahazalar”, Ankara Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, Cilt: XXXIX, Sayı: 1, 1999, s. 427.

46 Meerim Narkeeva, Günümüz Kırgızistan'ında İslami Kuruluşların Faaliyetleri ve Toplumsal Sonuçları (Bişkek

(26)

değildir. Dindarlığı, bireye ve insanlığa hizmet ölçüsünde değerlendirmek gerekir. Dindarlık komşularla iyi geçinmek, çocuklarına başkalarına zulmetmemeyi, iftira, gıybet etmemeyi, başkaların mal varlığına göz dikmemeyi, çalmamayı, öldürmemeyi öğretmek, buna örnek olmak, misafirlere sofrayı geniş tutmayı vb. içerir. Bu saydıklarımız Kırgızların terbiye prensiplenin başında gelmektedir ve uygulamada da diğer İslâm ülkelerinin birçoğundan öndedir. Bu açıdan Kırgızistan’daki müslümanlarındaha dindar olduğunu söyleyebiliriz.

Kırgızistan’ın bağımsızlığını kazandıktan sonraki aşamasında, hukuki olarak gerek birey gerekse toplum olarak herhangi bir dine inanmada hiçbir baskı ve zorlama kabul edilemez. Çünkü Kırgızistan Cumhuriyeti Anayasasının 16. maddesinin 2. bendinde bu konuya: “Kırgız Cumhuriyeti’nde herkes dine inanma,

dinî örf ve âdetlerini yerine getirme özgürlüğüne sahiptir. Düşüncelerini yayın ve basın yoluyla özgürce açıklayabilir”47

şeklinde yer verilmiştir. Ayrıca Kırgızistan’da

din işleri ile devlet işleri birbirinden ayrılmış, bireylerin din özgürlüğü engellenmemiştir. Anayasa’nın 2. Maddesi’nde; “Vatandaşlar, dinî inancı ne olursa

olsun, her türlü eğitimi alma hakkına sahiptirler” ifadesi bulunmaktadır. Aynı

maddede din eğitimi ile ilgili şu ifadeler yer almaktadır: “Vatandaşlar dinlerini

öğrenmek için dinî teşkilat kurabilir ve tek başına veya başkalarıyla istedikleri dilde eğitim alabilirler”.48

1.2. KIRGIZİSTAN’IN YAPISI 1.2.1. Coğrafik Yapısı

Kırgızistan’ın coğrafik konumunun ve sahip olduğu fiziki unsurların bilinmesi, ülkenin sosyo-ekonomik ve dinî yaşamının kavranmasında önemli olacaktır. Kırgızistan, yeryüzündeki hemen tamamı dağlık ülkelerden biridir. Toplam

47 Kırgız Respublikasının Konstitutsiyası, Bişkek, 1998, s. 11. 48

(27)

199 949 km49 yüz ölçümüne sahip, batıdan doğuya uzunluğu 925 km, kuzeyden güneye 453 km olarak Orta Asya ülkeleri arasında toprak genişliği itibariyle en küçük, denize çıkışı olmayan bir ülkedir. Doğu ve güney doğusundan Çin Halk Cumhuruyeti, güney ve güney batısından ise Tacikistan ve Özbekistan, kuzey ve kuzeybatısından Kazakistan ile komşudur.50

Kırgızistan aslında dağlar ülkesidir. Ülke topraklarının % 65 sadece Tanrı (Tiyen Şan) dağları ile kaplıdır. Ülkede yüksek ve karlı dağlar, derin vadiler, yüksek akış hızına sahip binlerce ırmak ve dağ gölleri bulunmaktadır. % 6’sı ormanlardan ve %4,2’si buzullardan oluşan ülkenin %93‟ü deniz seviyesinden 1500 metre yüksekliktedir. Tanrı ve Altay sıradağları ülkeyi birbirinden ayrı keskin vadilere bölmekte olup, başlıca vadiler güneyde Fergana, kuzeyde Çuy, batıda Talas ve doğuda Narın‟dır. Ülkede mevcut irili ufaklı bin beş yüzü aşan ırmağı ülkenin en büyük zenginliğini oluşturur. Bunlardan kırk kadarı büyük akarsu konumundadır. Elektrik enerjisi üretimi için kullanılan Narın, Tar,

Kurşab, Talas, Alay, Çuy ve Kızılsu başlıca akarsularıdır.51

1.2.2. Ekonomik Yapısı

Bilindiği gibi 1991 yılında Sovyetler Birligi’nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden Kırgızistan, Sovyet sistemine entegre olmuş ekonomisini yeniden yapılandırma zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Orta Asya tarihsel açıdan birçok büyük medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Öyle ki en büyük ekonomik ve siyasi görüşler bu bölgede hayat sürmüş ve dünya ekonomisini etkilemiştir. Hıristiyan ve Müslüman topluluklar bu bölgede yaşamış büyük imparatorluklar burada doğmuştur.52

Orta Asya’da dağlık bir bölgede yer alan Kırgızistan’ın ekonomisinin

49

Kırgızistan Millî İstatistik Komitesi. Kırgızıstan Sifralarda (2014). K.C. İstatistik Veri. K.C.İstatistik Kurumu Yayını, Bişkek 2014, s. 27. http://www.stat.kg/media/publicationarchive/992f9446-6682-4cf9-aa8c-9c6a02e194d5.pdf

50

Farida Balbakova vd., Otsenka o Uyazvimosti k İzmeneniyu Klimata Tsentralnogo Tyan-Şana, Kırgızistan, K.C.Millî İlimler Akademisi Raporu, (Mart), 2015, s.7.

51 Ramazan Özey, Tabiatı, İnsanı ve İktisadı ile Türk Dünyası, Öz Eğitim Yayınları, İstanbul 1996, s.122-123. 52

Ağdaş Oktay, “Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin Bağımsızlık Sonrası Temel Makro Ekonomik Göstergeler

Açısından Değerlendirilmesi”, Kırgızistan – Türkiye Manas Üniversitesi, SBE, Basılmamış Yüksek Lisans

(28)

temelini tarım ve doğal kaynaklar oluşturmaktadır. Başlıca tarım ürünleri pamuk, tütün ve yün olan Kırgızistan’da aynı şekilde başlıca yer altı zenginliklerini kömür, antimuan, ham petrol, doğal gaz, çinko, ham çelik, civa, kalay ve tungsten teşkil etmektedir. Bunların içerisinde Kırgızistan’ın en önemli sanayi sektörü metalurji ve madenciliktir. Ayrıca akarsular üzerinde kurulan sayısız hidro-elektirik santrallerinden elde edilen enerji 175 milyar kilovat saattir ki Kırgızistan bunun önemli bir kısmını komşu ülkelere satmaktadır.53

1.2.3. İklim Özellikleri

Kırgızistan’da iklim özelliklerini topoğrafya belirlemiştir. Deniz ve okyanuslardan uzak oluşu, ortalama yükseltisinin çok fazla olması ve güneyinden yüksek dağlarla kuşatılması ikliminin şiddetli karasal nitelikte olmasında etkili olmuştur. Kuzeydoğudaki iklim şartları, Issık Gölü’nün ılımanlaştırıcı etkisi dolayısıyla ülkenin diğer bölgelerine nazaran daha yumuşaktır. Kırgızistan’ın güneyi, kuzeyine göre daha kurak ve sıcaktır. Kışın sıcaklık sık sık 0ºC‘nin altına düşmektedir. Genel itibari ile ülkenin düzlüklerinde Bozkır, yüksek platolarda Kutup altı, dağlık sahalarında Tundra ve Narın Vadisi’nin doğusu ile Issık Göl kıyılarında Akdeniz iklimine benzer yerel iklimler görülmektedir. En yağışlı mevsim ilkbahar, en kurak mevsim ise kıştır.54

Kırgızistan tam bir kara iklimine sahip olduğu için yağış yönünden oldukça fakirdir. Dağlara yağan karların erimesi ile oluşan ırmaklar ve akarsular, irili ufaklı göller meydana getirir. Bunların tamamı mevcut vadileri sulamaya kâfi gelmektedir. Bitki örtüsü de iklim ve coğrafi yapıya göre çok değişkendir. Kırgızistan’ın %6’sı ormanlarla kaplıdır. 2000 m ile 3200 m arasında çeşitli bitki türlerine rastlanır. Bunlar ormanlar, otlar ve çalılıklardır.55

53 Mehmet Saray, Kırgız Türkleri Tarihi, Nesil Yayınları, İstanbul 1993, s. 7-8. 54

İbrahim Güner ve Mustafa Ertürk, Kıtalar ve Ülkeler Coğrafyası, Nobel Yayınları, Ankara 2012, s. 200;

Kırgızstan Ensiklopediyası, Mamlekettik Til Cana Entsiklopediya Borboru Basması, Bişkek 2001, s. 292.

55

(29)

1.2.4. Nüfusu

Kırgızistan’ın nüfusu, Kırgız Millî İstatistik Komitesinin verilerine göre 2017 yılın başlarında 6 140 200 kişiyi oluşturmuştur. Bunların 4 492 667 Kırgızlar % 73,2, Özbekler 898 363, % 14,6, Ruslar, 356 637, % 5,8, Dunganlar 69 093, % 1,1, Uygurlar 56 015, % 0,9, Tajikler 53 848, % 0,9 ve Türkler 42 829, % 0,7 ve başka ülkeler kapsamaktadır. Kırgızistan’da nüfus artış hızı 2016 dan beri % 2.0 dir. Nüfus artış hızının 2017 ölçümlerine göre %1.8 nüfus yoğunluğunun da km2 başına 23.4 olduğu tespit edilmiştir. 2017’ye göre nüfusun % 49,6 erkekler, % 50,4 ise kadınlar oluşturmaktadır. 2017’ye göre halkın % 33,8 kentlerde, % 66,2 kırsal bölgelerde yaşamaktadır.56

56 Kırgızistan Millî İstatistik Komitesi, Kırgızstan Sifralarda 2017 İstatistik Veri, Bişkek.

(30)

İKİNCİ BÖLÜM

2.1. KIRGIZLARIN SOSYAL, KÜLTÜREL VE DİNÎ HAYATINDA HADİS VE SÜNNETİN YERİ

2.1.1. İmanın ve İslâm’ın Esasları

Kırgızistan bugünlerde tarihte olmadığı kadar buhran dönemini yaşamaktadır. Bunun birçok sebebi vardır. En önemli kırılma noktalarından biri dinî zihniyette görülmektedir. Bağımsızlığını kazandıktan sonra değişik dinî ve ideolojik kurumların, yapılanmaların beşiği olan Kırgızistan bize göre özellikle doğru dinî bilgiye muhtaç durumdadır. Tarihte ve günümüzde değişik devletlerle bir arada yaşama kültürünü benimseyen Kırgızistan’a İslâm ve onun değerleri ne ifade etmektedir sorularını sormak lazım.

Din, insanlık için her zaman bir ihtiyaç olmuştur. Toplumları, insanları, milletleri buhran dönemlerde yok olup gitmekten kurtaracak düşüncelere ihtiyaç vardır. İslâm, insanlığın böyle bir dönemlerinde bir fikir, bir destur bahşetmiştir.

Kırgızların din algısını sistematize eden ve şekillendiren kurumlar vardır. Bu kurumların fonksiyonelliği ve değeri tartışılabilir. Bazı İslâm ülkeleri gibi Kırgızlar da Ehl-i Sünnet içerisinde kabul edilen İslâm’ın ve imanın şartlarını kabul etmektedir. Ancak bu şartların kaynağını sorgulayan ve içeriğini analiz edenler yeterli düzeyde ortaya çıkmamıştır.

İslâm’ın şartlarını ve esaslarını belli bir sayıya indirgemek, Kur’an’ın sunduğu ilkelerin varolmasını ve yaşanmasını büyük ölçüde dumura uğrattığı kanaatindeyiz.

İslâmiyet insanın bütün davranışlarını ibadet saymakla dini sadece belli ve sayılı bir kaç harekete ihtisar eden ibadet anlamından çıkarmış ve bütün davranışlara onu teşmil etmiştir.57

57 Hüseyin Atay, “İslâm’da Olgun İnsan (İnsan-ı Kâmil)”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

(31)

Kırgızlarda İslâm’ın şartı beş olduğu dinî kurumlarda ve yayınlanmış dinî kitaplarda öğretilen bir şeydir. Halkın genelinde yaygın olan kabullenişe göre de İslâm’ın şartı beştir.

Kırgızistan’da İslâm’ın temel esaslarını bilgi üzerine temellendirmede din görevlilerinin bilgi eksikliği, yüksek öğrenim görmemeleri, İslâm düşünce tarihinden habersiz olmaları vs. önemli ölçüde tesir etmektedir. Kırgızistan’da yapılan sosyolojik araştırmaya göre, din görevlilerin topluma faydalı olabilmesi ancak öğrenim gördükten sonra gerçekleşebileceği halk tarafından belirtilmiştir. Aynı araştırmada hem güney hem de kuzey Kırgızlar kadere inanıyor musunuz sorusuna hepsi evet cevabını vermiştir. Aynı şekilde peygamberlere inanma oranı da % 100 dür. Ancak aşağıdakilerin hangisi peygamberdir sorusuna dört halifeden olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali ve Hz. Ömer’i de peygamber olarak gösterenler olmuştur.58

Kırgızların kadere inanma ve kaderi tanımlama noktasında bilgi eksikliği içinde olduğu söylenebilir. Gerek mescitlerde gerekse başka dinî kurumlarda hayrın da şerrin de Allah’tan geldiğinin vurgulanması, her geçen gün insan iradesini, hürriyetini dışlayan bir anlayışın yaygınlaşmasına sebebiyet vermektedir. Recep Kılıç böyle süreçlerin en önemli etkenlerden birini cehalet ve tembellik olarak sayar ve şöyle der; “Cehaletin ürünü olarak oluşan dinî zihniyet tembelliği besleyip meşrulaştıran bir fonksiyon icra etmektedir. Çünkü bu dinî zihniyet dünyaya, “tevekkül”, “kader” gibi dinî değerlere ve en önemlisi de İslâm ulûhiyet anlayışına öyle bir anlam yüklemektedir ki artık çalışma, yorulma, gayret etme gibi kavramlar anlamsızlaşmaktadır. Tembelliği teşvik eden dünya görüşünün oluşmasında; ahiretin ebediliğini, dünyanın geçiciliğini vurgulayan ayetlerin, dünyanın tamamen önemsiz olduğu şeklinde yorumlanınasının payı büyük olmuştur. Böyle bir yorum, bu dünyanın terk edilmesi gerektiği gibi yanlış bir çıkarıma yol açmıştır”.59

58 Almazbek Jolon Uulu, “Rejim Sonrası Kırgızistan’ın Kuzey ve Güney Bölgelerinde Dinî Hayat”, Ankara

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Basılmamış Lisans Tezi, 2003, s. 15-24.

59 Recep Kılıç, “Cehalet ve Tembellik ile Dini Zihniyet Arasındaki İlişki Üzerine”, Dinî Araştırmalar Dergisi,

(32)

2.2. BELLİ İBADETLERDE HADİS VE SÜNNET UYGULAMALARI

Bilindiği gibi İslâm, namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetlerle sınırlı değildir. Kırgızların özellikle dikkat çektikleri husulardan biri de Hz. Peygamber’i en çok ibadetlerde örnek almasıdır.

Kırgızlar İslâm’ı kabul ettikten sonra da önceki millî kültüründen tamamen kopmamışlardır. Koçkunov Aydarbek’in ifade ettiği gibi;

“Kırgız geleneksel kültürü çok zengin ve bir o kadar karmaşık etnokültürel yapıya sahiptir. Farklı zaman dilimleri içerisinde ortaya çıkan kültürel değişimler, gelenek ve görenekler, sembol ve törenler bir arada toplanmıştır. Bunları incelediğimiz zaman Kırgız Türk kültürünün çok karmaşık bir yapıya sahip olduğunu görebiliriz. İslâmi inanışların yanı sıra İslâm öncesi çeşitli gelenek ve göreneklere, kültlere bir arada rastlamamız mümkündür. Özellikle yaşamla ilgili gelenek ve algıların bir kısmının İslâm öncesi döneme ait olduğu rahatlıkla ifade edilebilir.”60

Başka bir araştırmalar göstermektedir ki, Kırgızlar, göçebe dönemden kalan primitif örfî, dinî unsurlarla birlikte, monist dinlere ait unsurları harmanlaştırarak yaşayan millettir.61

2.2.1. Namaz

İslâm medeniyetinde mescidin hem eğitim-öğretim faaliyetin yürütülmesi hem de sosyal vb. sorunlara çözüm üretmede toplanacak mekan olması bakımından büyük önemi ve fonksiyonu olmuştur. Kırgızlar da gerek köyde gerekse şehir mekezlerinde mescidi sadece namaz kılınacak yer değil, toplumun ve bireylerin birçok sorunlarının istişare edildiği ortam olarak da kullanmaktadır.

60 Koçkunov Aydarbek Suleymanoviç, Kırgız Halkı ve Geleneksel Kulturleri, Türkler, Cilt: XIX, Yeni

Turkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 545.

61 Ahmet Cihan, “Kırgızistan’da Dini Bilinçlenmenin Toplumsal Tezahürleri”, Oş İlahiyat Fakültesi Dergisi,

(33)

Kırgızlar namazlarını dikkatle kılar ve bütün rükünlerini yerine getirir. Namaza abdest alırken tuvalete sol ayaklarıyla girilmesi gerektiği önemle vurgulanır. Çünkü halkın inançlarına göre tuvalette cin ve şeytanlar vardır. Tuvalete “Bismillâh. Allahümme innî eûzü bike mine’l-hubsi ve’l-habâis”62

diyerek tualete girerkenki duayı okuyarak girerler.

Kırgızlar dinî yaşam tarzını Hanefi mezhebine göre yapılandırdığı için namazlardaki rükün ve şartlarını da ona göre yaparlar. Ellerin bağlanması, zikir, kıyam ve secdeye kadar buna dikkat ederler. Yalnız namazları birleştirerek kılma (cem) meselesinde tereddütleri vardır. Dinî kurumlar namazların cem edilmesi konusunda hiçbir dinî dayanak getirmez, namazların kendi vakitlerinde kılınması gerektiğini her defasında vurgular. Ancak devlet kurumlarında, hastanelerde ve diğer önemli görevleri üstlenen kesimlere namazları birleştirerek kılınması hususunda hiçbir söylem gerçekleştirmemiştir.

Mescitlerde her zaman namazın faziletlerinden bahsedilir,63 mescite gidenin her adımında önceki günahlarının silinip, ona cennette ikramlar hazırlanacağına dair hadisler delil gösterilerek64 vaazlar verilir. Mescide beş vakit gelinmesi hususuna da özellikle dikkat çekilir. Çünkü, Hz. Muhammed’in farz namazları hiçbir zaman kendi başına kılmadığıyla ilgili hadislerinin olduğu vurgulanır.

Ayrıca mescitlerde namazla ilgili en çok dile getirilen ve Kırgız toplumunun genel kesimi tarafından inanılan hadislerin biri de kıyamet günü ilk sorulacak amelin

62

Buhârî, Abdest 9; Müslim, Hayız 32; Ebû Dâvûd, Taharet 3.

63

Bizim gözlemlediğimize göre mescitlerde namazın faziletlerinden bahsederken çok aşırıya giderek, bazı genç kesimlerin ve çocukların gönlünü kırıcı ve namaz kılma isteğini giderici fiillerde bulunulmaktadır. Bunlardan biri namazda ön safhada okumanın faziletinden bahseden hadisten kaynaklanan durumdur. Çünkü, mescitlerde namazların ön safhasını gençler ve çocuklar değil her zaman ak sakaldar (ihtiyarlar) doldurur. Onlara göre namazı ön safhada kılmanın sevabı çoktur ve günahların affedilmesinin garantisidir. Bazen namaz başlandıktan sonra gelen yaşlılar çocukları geriye iterek kendileri ön safhada kılarlar.

64 “Şüphesiz namazdan en çok sevap kazanacak insanlar, uzak mesafelerden camiye yürüyerek gelenlerdir.

Namazı imamla birlikte kılmak için bekleyen kimsenin sevabı, namazı tek başına kılıp sonra uyuyan kimseden daha büyüktür.” (Buhârî, Ezân 31; Müslim, Mesâcid 277. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 48; İbni Mâce, Mesâcid 15)

(34)

namaz olduğuyla ilgilidir.65 Bu hadisin dinî kurumlarda devamlı dillendirilmesinin, bir yönüyle Kırgız toplumunu namaz kılmaya bilinçlendirmesi, yönlendirmesi ve namaz ibadetinin hem bireylerin hem de toplumun kardeşlik şuurunun yükselmesi ve Allah ile ilişki kurmada devamlılığın sağlanması açısından büyük öneme sahiptir.

Namaz ibadeti “Manas” destanımızda da dile getirilmiş, Manas’ın babası Jakıp Kırgızlara seslenirken dua etmeye ve tevhid dinine dönmeye çağırırken şöyle seslenir:

Kalabalık Türk oğlunun, Hepsine haber verelim, Bu mendebur Kıtay’a

Cevap vermeden nasıl duralım! Kavgayı bırakalım,

Hepiniz için uygunsa, Eski dini bırakalım,

Hak Peygamber dini, – derler, Onlar gibi bizler de

Namaz kılalım,

Yalvaranın canı sağ kalır, – derler, Yalvarsa çokça,

Hüda yardım eder, – derler. Yardım ederse Peygamber

Kâfirler darmadağın olur, – derler, İslâm dinini kabul edelim.66

65

"Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb'i: - Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir” Bkz. Tirmizî, Mevâkît 188. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 202; Nesâî, Salât 9.

66

(35)

Aynı şekilde Pehlivan Köyüş zindandayken, Koşoy’a Bilerik adındaki çocuğun İslâm’ı anlatmasıyla müslüman olduklarını ve namaz kıldıklarını şu şekilde dile getirir:

Bilerik denen çocuğu İki buçuk yıl oldu Bu zindana attığı. Bir Hüda’nın birliğini, Peygamberin varlığını, Hepimiz de bundan duyduk, Yaratıcının fermanını, Yine biz bundan duyduk, Şeriatın varlığını,

Eskiden puta taparken, Müslüman olup bu günde, Bizler de namaz kıldık.67

Manas destanında namaz ibadetinin önemi birçok yerde vurgulanır. Ayrıca Manas’ın kendisinin de namaz kıldığıyla ilgili atıflar bulunmaktadır. Destanda beş vakit namazın hepsi zikredilir.

Namaz kılmadan önce niçin abdest alınması gerekir sorusuna bizim ata-babalarımız; abdesti, kötü düşüncelerden, bulaşıcı hastalıklardan koruyarak temizliğe, arı olmaya, vicdanlı yaşamanın örnek göstergesi olarak görmüştür.68

Namazın kılındığı yön kıble olduğundan kıble Kırgızlarda kutsal sayılmış ve deyimlerde şöyle belirtilmiştir: “Kıbılaga karap ayak uzatıp jatpa/Kıble’ye karşı ayak uzatarak yatma”, “Kıbılaga karap siyilbeyt/Kıble’ye dönerek tualet yapılmaz”.69

67

Manas Destanı – Sagymbay Orozbak Uulu Versiyonu, Cilt: I, TDBB Yayınları, İstanbul 2017, s. 330.

68 Musa Sapaev, Koçmöndük Sivilizasiyanın Köönörgüs Kaadası, Osh Shamy Gazetesi, 23 Mayıs, 2007.

http://oshshamy.kg/index.php/kg/component/k2/item/1624-k-chm-ndyk-tsivilizatsiyanyn-uluttuk-kaadasy

69 Kemal Polat, “Kırgız Türklerinin Günlük Hayatında Gelenekler ve Halk İnançları”, Türkler, (Editör:

(36)

2.2.2. Oruç

Oruç kelimesi, sözlükte "bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak" anlamına gelen Arapça savının (sıyam) Farsça karşılığı olan rûze kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir.70

Oruç, açlık ve susuzluğa mukavemet edebilmek için kuvvetli bir idman olarak faydalıdır: İslâmi takvim, kamerin hareketlerine göre ayarlandığından sırayla bütün mevsimlere isabet eden Ramazan ayı boyunca kadın ve erkek, bütün bulûğ çağına ermiş Müslümanlar "şafağın sökmesinden evvel başlayarak gün batıncaya kadar'' hiç bir şey yiyip içmezler.71

Kırgızların dinî hayatında önemli bir yer tutan oruç ibadeti başka ibadetlere göre özenle ve önemle yapılır. Kırgızların genel kesimi namazı beş vakit yerine getirmese bile ramazan ayında oruç tutarlar. Mescitlerdeki vaazlarda oruçla ilgili hadisler dile getirilir ve toplum bunları hürmetle yerine getirmeye çalışır. Ancak oruçla ilgili rivayetlerin Hz. Peygamber’in getirdiği ilkelerine ne kadar uyup uymadığı sorgulanmaz. Özellikle oruç tutacak kişide aranan özellikler konusunda toplum içerisinde yanlış uygulamar mevcuttur. Mesela, çocuklara ibadet bilincini aşılamak için Hz. Peygamber’in ilkesi olarak ibadetlerin yapılması hususunda tedricen yapılması gerekirken, oruç tutma yaşı geldi diye çok sıcak günlerde bile oruç tutturttururlar. Aynı şekilde aşırı derecede hasta olan kişilerin bile sırf ramazan ayını oruçlu geçiriyim diye sağlık açısından kötü akıbetlere düşenler de gözükmektedir. Elbette toplumun bütün üyeleri buna dahil değidir.

Halk arasında orucun İslâm’da önemli bir ibadet olduğunu delillendirmek ve oruç tutmamanın günah olacağını dillendirmek için birçok hadisler söylenir. Özellikle bu rivayetlerin bazıları şunlardır:

70

Ali İhsan Yitik, “Oruç”, TDV İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, Cilt: XXXIII, İstanbul 2007, s. 414.

71 Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi (Hayatı ve Eylemi) II, (Çeviren: Salih Tuğ), Yeni Şafak

(37)

“İslâm beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah"tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O"nun kulu ve elçisi olduguna şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kabe"ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak”.72

“Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir”.73

“Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincirlenir”.74

"Oruçlu iken çirkin konuşmayın! Birisi size sataşırsa, (söver, döğüşürse) "Ben oruçluyum" deyin”.75

“Oruç, bir kalkandır”.76

Yine Kırgız toplumu orucun kefareti olarak 60 gün tutmaktadır. Kırgızistan Müftülüğünün orucun kefareti konusundaki bir soru üzerine 2018-01-26 tarihinde verdiği No: 112 fetvasında, orucun kefareti olarak 60 gün tutulması gerektiği belirtiliyor.77

Hüseyin Atay, orucun kefareti konusundaki yaklaşımında şöyle demektedir: “Bir güne karşılık altmış gün oruç tutmak Allah’ın ceza kanuna terstir. Ceza kendi cinsi ile misli (eşiti) ile ödenir. Kur’an’da ceza suçun cinsinden olursa mislinden fazla olamaz, kuralı vardır (En’am 6/160; Mümin 40/40). Âlimlerin ve fakihlerin orucu kasten bozmaya kefaret cezası vermeleri yanlıştır. İnadına, oruca aldırış etmeden, hakaret edercesine, onu küçük görürcesine orucunu bozmak kefaretle giderilmez, ancak tövbe ile affedilir. Tövbe kefaretten daha büyüktür. İnsanın, sebebi ne olursa olsun, küçük veya büyük bir mazeretten dolayı orucunu bozması kefareti asla gerektirmez, yalnız gününe gün tutar.78

72

Buhârî, İman 1; Tirmizî, İman 3; Müslim, İman 1.

73

Buhârî, Savm 2.

74

Müslim, Sıyam 1; Buhârî, Savm 5.

75 Buhârî, Savm 9; Buhârî, Savm 2; Ebû Dâvûd, Siyam 25; Nesâî, Sıyam 42. 76

Buhârî, Savm 2, 9; Müslim, Sıyâm 30.

77 http://fatva.muftiyat.kg/kg/directions/orozo/112/ 78

(38)

Aynı zamanda Kırgızlar ramazan ayında iftar geleneğini özenle sürdürürler. Özellikle köylerdeki varlıklı kişiler, oruç ayında iftar yaptırırlar. İftarda köy sakinlerinin hepsi çağrılır, akşam namazı ifrar yapılan evde kılınır. Camilerde iftara çağırmanın, yemek yedirtmenin sevapları ve mükafatları hakkında vaazlar edilir.

2.2.3. Zekat

Sözlükte “artma, arıtma; övgü ve bereket” manalarına gelen zekât, terim olarak Kur’an’da belirtilen sınıflara sarfedilmek üzere dinen zengin sayılan müslümanların malından alınan belli payı ifade eder.79

Bilindiği gibi zekat topluma yönelik bir farzdır. Ancak Kırgızistan’da zekat kurumunun amacına uygun şekilde çalışılmadığı kanaatindeyiz. Kırgızların İslâm’ı kabul ettiğinden bugüne kadar zekatın miktarı ve zekat verilecek mallar üzerinde de aydınlatıcı bilgilere ulaşamadığı görülmektedir. Bugün de hâla yürürlülükte olan Kırgızistan Müftülüğünün zekat konusundaki fetvalarına bakacak olursak;

2018-01-18 tarihindeki No: 58 fetvaya göre zekat verilecek mallar ve miktarı şu şekildedir: 1. Koyun ve keçiden 40/1; 2. Danadan 30/1; 3. Elinde para ve ticari mallar mevcutsa onların hepsi 87 gr altın yani (126650 bin som yani Türk para birimiyle 7083,65 TL) değerinde olup da bir sene elinizde bulunursa 40/1 veya 2.5% zekata verilecektir.80

Hüseyin Atay’ın belirttiği gibi: “Müslümanların ihmal ettikleri en önemli farzlardan biri olan zekat miktarının ve ödeme biçiminin bin dört yüz sene içinde değişen günümüz şartlarına ve hayat standartlarına, malların çeşidine göre yeniden, yeni fakihler tarafından tespit ve tayinine ihtiyaç vardır”.81

Kur’an’da zekatın kimlere verileceği bellidir.

79

Mehmet Erkal, “Zekat”, TDV İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, Cilt: XLIV, İstanbul 2013, s. 197.

80 http://fatva.muftiyat.kg/kg/directions/zakyat/58/ 81

Referanslar

Benzer Belgeler

Sağlık Bakanlığı Üst Solunum Yolu Patojenleri Referans Laboratu- varında incelenen örnek Rt-PCR ile N.meningitidis pozitif bulundu ve moleküler yöntemle

Genelleme yapacak olursak elbette kadın izleyicinin ya da erkek izleyicinin en çok izlediği tür hangisidir, tartışalım.... Aksiyon kadınlarıyla ilgili bir makale

Türkiye'nin bulunduğu alanda meydana gelen kırılmalar sonucu önemli depremler meydana gelmiştir. Örneğin Erzincan'da meydana gelen depremde (1939) genişliği 4 metreyi bulan

Dolayısıyla, aynı yurt odasında kalan farklı sosyal kimliklere sahip öğrenciler arasında, birlikte kaliteli zaman geçirme ve doğrudan olumlu temasları ve

Bu çalışmada, yeni bir disiplin olan Uluslararası Politik Ekonominin temel kavramları üzerinden, Kazakistan siyasi tarihi kısaca tanıtılmış, ertesinde Kazak

 Popper’a göre tarihsicilik , tarihte genel eğilimler , yasalar olduğu ve bunlara dayanılarak gelecek hakkında kehanette. bulunabileceği inancını taşıyan

– Kömür, demir ve altında ilk on ülke arasında, Kazakistan'da 1996 da dünyanın en büyük üçüncü altın madeni bulunmuştur. – Doğalgazda ilk 12, petrolde ilk 13 ve

37ºC´de 24 saat inkübasyon sonunda kolostrum ekstraktlarının mikroorganizmalara karşı antibakteriyel aktivitesinin olup olmadığının belirlenmesi için disk etrafındaki