• Sonuç bulunamadı

Sait Maden şiirleri günlüğü:Açıl Ey Gizem ya da...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sait Maden şiirleri günlüğü:Açıl Ey Gizem ya da..."

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TUNCER UÇAROL 16 Ocak 1997, Perşembe Saat 6.35

B

u sabah erken uyandım, Sait M aden’in ki­ tabını aldım elime büyük bir merakla.

Sait M aden, yıl-'" lardır yazdığı şiirle­ rinin bir bölümü­ nü, sonunda bir kitapta topladı. Bu, Bü­

tün Şiriler: 1 imiş... Yalnız, aradım, kitap­

ta bulamadım, herhalde duyurularında gördüm; daha iki kitabı çıkacak bu dizi­ den... Sonunda dayanamadı... Art arda çıkarıyor.

Kitabın kimlik belgesi şöyle:

Açıl, Ey Gizem!, Sait Maden, Çekir­

dek Yayınlar, İstanbul, Ekim 1996, dört bölümde 100 şiir, 167 sayfa.

Çekirdek Yayınları; telefonda sormuş­ tum, kendi yayınevi... Bu kitabıyla birlik­ te, yedi kitap daha çıkardı Maden! Bun­ lardan biri de Simgeler adı altmda daha önce çıkardığı “Grafik Ürünlerinden Seçmeler: 1”... (Maden önemli bir gra- fikçimiz. Akademi mezunu. Grafikerle- rin duayeni...) Öteki yeni kitapları da, daha önce yaptığı çevirilerin yeni baskı­ ları: “Baudeİaire-Kötülük Çiçekleri”,

“F. Garcia Lorca-Bütün Şiirler: l-İlk Şi­ irler”, “Pablo Neruda-20 Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı”, “Aragon-Elsa’ya Şiirler”, “Octavio Paz-Güneş Taşı”. Bir

de Mayakovski çevirisi olacak, o bende yok herhalde! Bu kara kapaklı kitapla­ rın üstünde “Şiir Anıtları” 1 ,2 ,3 ,4 ,5 di­ ye yazıyor... Maden, gerçekten önemli ozanları çeviriyor yıllardır dilimize.

Perşembe, Saat 6.50

Sait Maden bilge bir ozandır. Kitabı­ nın adı da bence onu imliyor. Yasa­ mın gizemine d ö ­ nük olmalı... D ün­ yayı bize açmaya ça­ lışıyordun Açıl, Ey

Gizem!

Bölüm başlıkları da şöyle: “Bunlara ki­ tap adları da denebilir.)

1. Gececiller: 37 şiir. 2. Tan Yolcuları: 28 şiir. 3. Açıl, Ey Gizem: 14 şiir.

4. Yanmak ve Bir Parıltıya Dönmek: 21 şiir.

Bu adları, biraz da mutasavvıf edasıy­ la, şöyle yan yana getirebiliriz: Gecede yaşayan bizler, çaba gösterirsek, tan yol­ culuğuna çıkar, yaşamın gizlerini çözer, bulduğumuzla (tanrıyla ya da gerçekle) yanar ve (sadece) bir parıltıya döneriz...

Bundan, şu yoruma da çekinmeden ulaşabilirim: Sait Maden’e göre yaşam, bir parıltı gibidir, gelir geçer... Bu kitap­ ta da (sayfa 26-29) yer verdiği “İçeri” şi­ irini H.Gösteri dergisinde yayımlatmış­ tı. Çağdaş Türk Dii’nde onun üzerine, günlüklerimden bozma bir inceleme yaz­ mıştım. Orada da şöyleydi: “Asık duru­ yor boşlukta” gibi... “Varla yok arası bir kıpırdanış/ kıpırdanış bile değil bir ya­ nılsama”, “Bütün yaşamınız belki de”, diyordu...

Bakalım, bu kitabının bütününde de, bunları mı söylüyor?

Açıl, Ey Gizem! Açıl, ey Maden...

Saat 7.30/Sayfa 11-12

İlk şiir “Çöl” de öyle işte. Kitap şöyle başkyor:

“Çöl yürüyor -duyuyor musun?- düşüncenin dibinden, usun arasından sızıp sinsice,” “Çöl yürüyor senden içeri”...

Umutsuz da, çıkmazda da! “Ah, süi- nip gitmekte ara/ kurtuluşu! İlerliyor çöl”... “Ah, hiçbir önleme yok gerek” di­ yor. ..

“Açıl Ey Gizem” ya da...

’____________________________________________________________________________________________________________

57

neleri günlüğü

Saat 7.40

Sait M aden’in şi­ irlerinde incelikler, oyunlar çoktur.

Örneğin, serbest şiir (özgür koşuk) yazarken, hece ölçü­

lü şiir de çok yaz­

mıştır. “Çöl” de he­ ce ölçülü görünü­ yor. (...) Evet! 9 hecey­ le yazmış “Çöl”ü. Uyak örgüsü de Var. Üstelik epey uğ­ raşmış olmalı: Art arda gelen dizeler birbirine uyakk. Bu uyaklar arasında da üç dönerayak (re­ dif) kullanılmış. İl­ ginç! Bölüm sonlan üe bölüm başları da birbiriyle uyakk. Oysa alışılan, uyak­ ların bölüm içinde olması.

Başka yazınsal oyunlar da gizk ola­ bilir bu şiirde, öteki şürlerde.

Arayıp tadına var­ mak gerek.

17 Ocak 1977, Cuma, Sayfa 13

“Sesiniz çıktığınca bağırın. Duvar de­ ğil bu.

Süregelen gece”...

17 Ocak, Saat 20.45

Hayır! Bu duvar gibi olan, dipsiz ku­ yular gibi olan, dağ gibi uzayıp giden ge­ celer değilmiş.

“Kenai yüzünüz” diyor Sait Maden!

Korkunç... İnsana, kendine çok acıma­ sız bakan, umarsız bir ozan Maden. Yi­ ne böyle çıkacak görünüyor. Bu şiirin adı da “Ötesizlik”...

Saat 21.50/ Sayfa 14

(1) “Nerden gek- yorsun? Yüzün ak­ şamla siknmiş.

(2) Dalgın yüzü­ yor gözlerin eylül ha­ vasında. ”

Soy şür yazıyor Sa­ it Maden. Usta bir

dil ve anlam işçisi.

Usta, usta! Bu dizelere 1930’ların şür ha­ vası da sinmiş gibi.

Sait Maden 1932 doğumlu.

Şu üçüncü dizede de “çıra” sözcüğü var nitekim; bugün bu sözcüğü artık çok kimse bilmez:

(3) “Gölgen mi esen? Tuttuğumuz son çıra söndü”...

Bu dizeye dikkatle bakmca, Divan şi­

iri havası bile sinmiş görünüyor! Çünkü,

gölgenizin esintisi, tuttuğunuz son çırayı söndürüyor... Sonra, uzaklardan gelmiş birini anlatıyor; yüzü akşamla silinmiş. Gözleri dalgm. Gözlerinde eylül havası var... Gölgesi bile, (akşam vakti) onu kar­ şılamak için tuttuğumuz çırayı söndürü­ yor...

Ama bu dizeyle (3) arkasındaki dizede

(4) atlatma oyunu da (enjambement) var.

Diyesim, üçüncü dize, dördüncü dizede de sürüyor, anlam da dördüncü dizede birden değişiyor! Çırayı söndüren onun gölgesi değil de, bu kez rüzgâr oluyor:

(3) “Gölgen mi esen? Tuttuğumuz son çıra söndü

(4) rüzgârla, ayak seslerinin bittiği yer

Sait Maden, yıllardır

yazdığı şiirlerinin bir

bölümünü “Açıl Ey

Gizem Bütün Şiirler-1”

adıyla yayımladı:

Devamı da gelecek olan

bu dizinin ilk kitabında

bir yolculuğa çıkarıyor

Tuncer Uçarol bizleri.

loş.”

Yalnız buradaki ardama, yalnızca bir

şiir tümcesinin öteki dizede de sürmesi

değil; dördüncü dizede anlam da deği­ şiyor, böylece artlamak (enjambement) artsayış (iham) oyununa gidikyor.

Artlamak artsayış teriminin bilindiği­

ni, kullanıldığını sanmıyorum! Şimdi ben uydurdum. İlhan B erkle Yazko

Edebiyat dergisindeki söyleşimizde, bu

oyuna kırık dize demişim. (...) Belki de

iki anlamlı kırık dizeler demek, daha

anlaşılır olacak; edebiyat profesörleri­ miz gibi ihamlı enjambement demek ye­ rine...

Sait Maden, böyle kırık dizeleri çok kullanıyor. Çoğu da iki anlamk.

Dize ortalarında, şiir tümcesi de bir­ den sona erebikyor! ikinci dizenin orta­ sında bir nokta, ya da bir soru, ünlem, noktak virgül görüyorsunuz.. Bu “Yazı” şürinde de 4, 8, 12, 14. dizeler böyle.

18 Ocak 1997 / Saat 12.00

Vay vay! “Yazı” şürinin de heceleri­ ni (örnekleme yo­ luyla) bir sayayım dedim, hepsi 14 he­

celi çıktı.

- SORU: Dizeler içinde duraklar da olmasın?

- YANIT: Şimdi saydım, o yok! - SORU: Peki, bu hece ölçülü şürler­

de aruz var mı? Olabikr mi?

- YANIT: Vay yay! Eyvah! ilginç, ilk iki dizeyi he­ men yokladım şim­ di, var aruz... Hiç de sezinlememiş- tim... Yine 18 Ocak Birinci şür hece ölçüsüyle. İkinci şiir özgür koşukla (serbest şiirle). Üçüncü şiir, aruz ölçüsü ve tadıyla yazılmış.

Sait Maden Usta okuyucuya gösteri yapıyor! Ayrıca di­ yor ki, şiir bugün de her türlü yazdır, yarın da... Tek an­ layışa tutsak olma­ malı şür...

Çünkü bakıyor­ sunuz, üçü de, b u ­ günkü şür gibi ye­ ni bir ağız taşıyor. Daha önemlisi,

hepsi de arı bir Türkçe ile ayrı tat­

larda yazılmış. Üçüncü şür “Yazı” öyle bugünkü Türkçe ki, aruz ölçülü olduğu aklıma bile gelmemişti. Görünm üyor aruz!

Aruz şiiri Osmankca yazdır diyen tu ­ tucuların, gericderin kulağı çınlasın.

24 Ocak, 00.35 / Sayfa 20

“Y ük” şürini şöyle düşündüm! insan, kendi ölüsü sırtında, bir yaşam yolcusudur.

25 Ocak, Cumartesi, Saat 17.55

“içeri” müthiş bir şür. Kitabın ilk 11 şi­ irinin en iyisi.

“Dönüş” de güzel ama, bu şürin yanın­ da zayıf kalıyor.

“içeri” şüri hak­ kında yazı yazmış­ tım ama tek okuyu­ şa doyamadım yine. Bir daha, bir daha okursam, yine ek tatlar alacağımı biliyo­ rum. Güzele bakmaya doyamamakgibi... İlk 11’in en derin şüri de. insanı derin, doğal anlatan, görkemli bir ürün.

Sayfa 34 / 18.15, “Gizli Bir Yüz”

Sanki bu şiirde de söz çok... “Yüz” iz- leği de fazla sündürülmüş...

Sayfa 36 /18.20

Sait Maden, sevgili demeye korkuyor! Yok sanki şürdeki kişüerin sevdiği...

Ama düşsel bir sevgüi var! O da yok... Çok beürsiz.

Sayfa 36-37 / Saat 18.35

Avlarla ilgüeniyor kitap..

36. sayfada, “ağır ışıkta son geyik” tit­ riyor... Değişme, şimşek, süah, yara, ka­ ranlık, çığlık var... 37. sayfada da; aç göz­ lerin sapanlarıyla çevrili bir kuş var, kor­ kusundan en uç dallara sığınmış.

Bu avlar gerçekte insan olmalı... Ozan, her şürinde bir av gibi titriyor yaratılmış- lıkla, evren içinde yalnızlıkla, gecelerle, acılarla...

20.10 / Sayfa 40

“Yerim yok aranızda. İçimdeki yaşam w

(2)

ı

boşluğu kapanmıyor düşle, eylemle.”

7~

20.15

İlhan Berk Usta, acaba Sait Maden şi­ irine imreniyor mudur?

Sayfa 40-41 “Yüz” sözcüğünü çok kullanıyor Ma­ den. Bu şiirinde,

“Verin bana yüzü­ mü! Gideceğim b en ” diyor, içindeki yaşam boşluğundan

söz ediyor... Bütün bunlarla da; “yüz” kavramıyla, dünyada yapayalnız, karan­ lıklar içindeki güçsüz insanı simgelemiş görünüyor.

İnsanlarm yüzlerini benimsemedikle­ rini de söyleyebiliriz, bu tür “yüz şiirle­ ri” ile... Yüzüne aynada bakanca; kendi­ ni tanımadığını, yabancı bir şey olduğu­ nu bu yüzün, arkada başka bir yüz oldu­ ğunu da sandığımızı, kendimizi aradığı­ mızı da, anlatmış oluyor...

20.35

Şiirlerde evren kavramı zaman zaman geçiyor ama, öyle evren sancısı açık/ge- niş değil. Daha çok, bu dünyada tutuna-

mayan bir insanın sancıları bunlar...

Dünyayı anlamsız, karanlık gören bir in­ sanın şiiri...

Turgut Uyar da böyleydi. Evren san­ cısı onda da hiç yoktu, dünya sancısı var­ dı. Pek bilinmeyen, 1940’larm ozanı Su­ at Salih Asral’da vardı açıkça evren san­ cısı.

26 Ocak, Pazar, Saat 9.45

İnsanın kapısı yüzüdür.

10.05

Bir sûfi olmasın bu kitabın şiir kişisi?

Açd, Ey Gizem! bölümünün öznesi,

bir sûfi benzeri olabilir en azmdan. Ara bölüm başlıkları çok açık.

10.20

(...) Sait M a­ den’in şiirlerinde, daha çok dünyevi

bir yorum var. Bir ruhbekimi gibi...

Ama elbet felsefe, din, sûfilik de etki­ lemiştir bu şiirleri.

Ben de metin yorumuna önem veririm. Şiirler, daha çok bir ruhhekimi algılama­ sıyla yazılmış özünde. O nun yetmediği yerleri, daha doğrusu biçemi de, şiirce doldurulmuş, dince değil.

Diyesim o ki, sûfi şiirleri değil bunlar. Bu dünyanın şiirleri/yorumu... Ama ozan, her anlatıdan, dünyayı her yorum­ layandan yararlanmış öz ve anlatım ola­ rak. Bize, onların yorumlarını da düşün- dürebiliyor, ama şiirden taşan yan an­ lamlarla...

30 Ocak 1997 / Sayfa 42

“Girme benim karanlığıma. H er yanı diken. ”

1 Şubat 97, Cumartesi / Sayfa 42

Sait M aden’de “düş”ler çok geçiyor... “Akşam”, “gece”, karanlık” çok geçi­ yor... “Karga” da (s.42) yineleniyor sanı­

rın?.-Örneğin, “Sait M aden’de Düşler Kav­ ramı” gibisinden bir yazı yazılabilir. “ Sa­ it Maden ve Yüzler” diye bir yazı da ya­ zılmalı.

Şu konularda da yazılabilir: “Dize O r­ tasında Nokta Kullanan O zan”, “Dize Baş Harfleri Bazen Küçük”, “Türkçesi A n Bir Ozan”...

Saat 12.20 / Sayfa 44-45

“Kaç Ben Benden İçeri”, “dünya”, “canla ten” kavramları... İşte, yoksul Yu­

nus, birçok ustamızın şiirine de öz ol­

muş, esin kaynağı olmuş.

Üstelik bu şiir de 8 heceli! Üstelik bu şiiri de; Yunus Emre’deki gibi dize dize okursunuz, ama iki dizeyi yan yana kor (artlama yapar) öyle de okuyabilirsiniz.

13.05 / Sayfa 46

“Çıkalım karartmaya son yıldızı gel sende bende” diyerek, karanlıkta yok olup “hiçliğin açan yüzüne” çıkalım di­ yor bu “Yitmek” şiirinde.

Hiççi mi şimdi? Varoluşçu mu? Sûfi mi?

Sayfa 51 / 9.35,2 Şubat 1997

Bu şürde “yüz” sözcüğü, “ruhlar”ı simgeliyor denebilir.

Maden, artık şiirde çok yıpranmış “ruhlar” kavramı yerine, “yüzler” söz­ cüğünü kullanıyor... Böylece şiirlerine; doğrudan yüz güzelliklerini ve gizemle­ rini de katarken, arkada ruhları, kişilik­ leri, alt benleri, maskeleri de eklemiş olu­ yor.

Sayfa 52 / “Kıs­ kaçta I”

Maden, dize içle­

rinde nokta imleri

kullanıyor. Pek çok dizede de yapıyor bunu. Bazıları, ger­ çekte virgül olmalı... Ama Maden, demek bir virgüllük değil, onun iki katı kadar orada susmamızı, sonra okumamızı istiyor görünüyor.

Örneğin, şu ilk dizeyi virgüllerle de ayırabiliriz; şiir bu, virgulsüz bile yazabi­ liriz:

“G ün bitti. Gök kapanıyor. Hava su toprak”...

8 Şubat 1997 / Sayfa 58

Bu, şüre benzemeyen, uzun dizeli “Öz­ gür Tutsak” adlı şiirin, kare şiir olmasın­ dan kuşkulandım; saydım şimdi! 22 he­

celi çıktı üstelik... Böyle uzun heceli şi­

irimiz var mı başka?.. Sanmıyorum. Ama hece ölçüsü de kurtaramamış bu

düzyazı şiiri. 9 Şubat / 8.45

37 şürden 32’sinin başlığı, tek sözcük-lü!

Tek sözcüklü başlıklara, 1969’larda

yaptığım bir incelemeden beri karşıyım. Şiirsel değiller... Ama özlü şiire de im sa­ yılabilirler. Gösteri başlığından kaçınıl- dığına, kendine güvenen bir ozan karşı­ sında olduğumuza, im sayılabilir.

11 Şubat/ 01.35

“Sait Maden’in 37 Şiiri” adlı yazıyı bi­ tirdim.

Herkes uyuyor. Ben gececil oldum.

16 Mart, 16.00 / Arifiye

İstanbul’a gidiyoruz Aytül’le. Trende­ yiz.

Şu an Arifiye’yi yeni geçtik. Doğa gü­ zel ve sarp, seyretmekten kendimi alamı­ yorum. Yoruldum... Belki İstanbul’da Maden’le söyleşi yapma olanağı bulurum diye, kitabı da yanıma aldım. Birkaç so­ ru daha hazırladım.

Şimdi ikinci kitaba başlayacağım, Tan

Yolcuları’na... (Belki de, kitap değil,

ikinci bölümdür.)

Sayfa 74, “Birlik” / Hereke

Bu şiir iki anlamlı! Bölünen insanlar nasıl birlik olur diye de okunuyor, tanrı­ ya yeniden dönüş diye de okunmak zo­ runda. Anlam oraya da sürüklüyor şiiri. İki anlamlı güzel bir şiir. (Sıkı bir 13 he­ celi şiir de.)

16.45 / Trende Yine

- İnsanlarm birlik duygusu, hiçlik duy­ gusunu giderir mi acaba?

- Giderebilir...

18 Mart, Salı, 17.10 / İstanbul

Kalabalıkta kirlenen insan nasıl arı­

nır?.. Tedirgin insan nasıl yıkanır sular­ la?.. “Kir”, onun yoğun güzel şiiri.

Çıkmazdaki insana tan göründü kitap­ ta! Sabahlar göründü. Seçenekler görün­ dü... Çıkmazdaki insan, arınabilir kafa­ sındaki kirden...

19 Mart / 7. 30

Duyguların somutlaştırılmaya çalışıl­ dığı güzel bir şiir “K ir”, (s. 76-77)

“Kıskaçta II” şiiri de, karanlığa batışı, çok somut biçimde anlatıyordu, (s. 53)

Sayfa 80-81/8.45

Bu ikinci bölümdeki şiirler, bir ruhhe­

kimi ozanın şiirleri.

Bu yalın “Erişilmezlik” şiirinde de Maden, aşkı inceliyor. “Nice dolandım ya ardında / kendim oldu bütün buldu­ ğum ” diyor... Aradığımız insan kendi - mizdir, diyor... (Öyleyse, peki neden b u ­ lamıyoruz kendimizi? Aracıya -sevgili­ ye- neden gereksinme var?!..)

Sevgili, “belki cennet belki cehennem­ d ir” (s. 80) üstelik...

Yüzümüzde de (aynalarda da); edin­ mek istediğimiz yüzü, daha çok da ol­ mak istediğimiz ruhu, gücü ararız... Sev­ gilimiz de, güzel bir yüzümüzdür elbet öylece...

9.00

Sait Maden yeni Yunus Emre gibi. Ama tümüyle dünyevi bir Emre. Ruh-

hekimi/derviş ozan o... Sevgi arayan bu

kalabalıklarda... Yalın bir söyleyiş. H e­

ce ölçüsü. Çok güzel bir arı Türkçe.

Dörtlükler, iki dizeyle bir dize yazmalar, böylece durakları da başarılı olarak ya­ kalamalar. Kendini arayan, arınan insa­

nın ardında şiirler... Çıkmazdaki insana

mutluluk gizleri sunmak isteyen şiirler...

14.05 / Minibüste

Arayışların ozanı.

Sayfa 86 / 25 Mart 1997, Ankara Sevgili demeye çekinen bir ozan!

“Sen” diye geçi­ yor... Dolaylı olarak “o ” diye geçtiği an­ laşılıyor... Belki de bir dost, bir arka­

daş... Belki de bir yeni derviş, belki de

bir üst insan ardında. Kimbilir, belki de kendisinin daha yetkinini (ikizini) arı­ yordur. Belki de kendini...

“Ama neden sezinledik bilemiyorum / senin yanımızdan eksildiğini.” diyor örneğin bu “Boşluk” şiirinde... Burada sevgili, “sen” diye geçiyor usulca...

14 Nisan

Değişik bir şiiri var Sait M aden’in. Türk şiiri değil de, Avrupa şiiri gibi ço­ ğu zaman. Biçemi öyle. Ayrı bir kol.

14 Nisan, 22.40 / Sayfa 101

“Büyük merdiven”i arayan bir ozan. 101 sayfadır onu bulduğunu söyleye­ meyiz.

Önce o büyük merdiveni bulacak, sonra da onu çıkmaya çalışacak şiir... “D oruk’l a da vuslata erecek... Gerçek­ te, o “D oruk”u aramanm şürlerini yazı­ yor, Yunus Emreler gibi. Coşku verici. Ürpertici... Üstelik bu doruk bu yüzyı­ lın tapmılacakları: İnsanlar, sevgili, dost, ben, tanrı, topluluklar (toplum)...

15 Nisan 1997/21.00

Aytül dün kızdı bana! Hem işte ge­ çiyor vaktin, hem de gece odaya çekili­ yorsun dedi; şiir okutmadı bana.

Ayrı bir şür... Ben merdivenimi bu l­ dum... Doruğu bul­ dum... Şimdi bulaşık yıkıyor. Birkaç say­

fa okuyuvereyim o yokken, bulaşıkları bitince hemen yanına giderim.

Sayfa 104 / “Eşik” “Eşik” de kitabın kilit şiirlerinden. O da kitabı yorumlu­ yor. Bu şiir, “büyük merdiven”i (s. 101) bulup çıktı, eşiğe yüz sürecek... “İne çıka sonsuz m erdi­ venlerden, / araya araya/ bin kapıyı bin odayı boş,/ aşınca son eşiği/ söyle, ne gördün?” (s. 104) diyen; çıkmazdaki in­ san için, anlam için, soluk kesici bir şiir. Kitapta, yaşamın gizlerini arayan tek

bir şür var.

Bu yüzden pek çok güzel şiirin oldu­ ğu 104 sayfalık bu arayışta da, şiirlerin kişisi kendine (insana) soruyor, son eşi­ ği de aşınca ne gördün diyor?!

Üç olasılık sıralamış: 1) Tanrının yüzü, 2) Hiçliğin yüzü, 3) Kenen yüzü.

Hiçliğin yüzü, ilk bölüm Gececiller’de

vardı. Yaşamı karartan, anlamsızlaşman, umarsız, yararsız bir görüş. Doğru olsa bile, yanlış bir görüş!.. Genç ya da güç­ süz okuyucuları ağulayan bir görüş.

Tanrının yüzü, belki bir um ut taşıyor,

hiç olmazsa iç serinletiyor... Ama kitap­ ta bu yönde, buraya değin (taşırma an­ lamlar dışında) bir açıklama, sezinlettir- me yok gibi... Bu şiirde, bildiğimiz an­ lamda ilk kez “tanrı” anlamında “tanrı” kullanılıyor 104 sayfa içinde...

Kendi yüzümüz (kendini arayan in­

san) ise, bence ilk iki yüz gibi bir sonuç değil! Ö ikisine de (ikisinden birine de) ya da evrenle katışmaya her an akabile­ cek bir yol.. Nitekim ilk kitap Gececil­

ler’de şiirler; yüzüne bakarak, kendi yü­

zünü (ruhunu, kişiliğini) sorgulaya

sor-f

ulaya hiçliğe gidiyordu... Yüzüne ba­ mca bir şey göre-

miyordu! Bazen de tanrıya gidiyor gibi anlam uyandırıyor­ du, ama kitabı dik­ katli yorumlayınca öyle olmadığı anlaşı­ lıyordu...

Sayfa 106-107/22.15

Sait Maden düzyazı şiirler de yazıyor. Ama düzyazı şiiri, dizelere bölerek kur­ gulamak istiyor!

Değişik bir şiir anlayışı ülkemizde...

22.25

Maden, bu kitabmda bir tan yolcusu­ dur. Yaşama sevincini arar...

23.10 /Sayfa 106

Bu şiirde, benim algıladığım şu yaşa­ ma sevinçleri var (oh, nihayet):

- Deniz,

- Zengin bir sofra, - Nemli tuz kokusu, - Sisli parıldayış,

- Gitgide ağaran günün dinginliği, - Yayılan usul sesler,

- Bir anne dudağı,

- Yüzümüze konan serinlik, - Tanrı,

- Bulutların bile değişik biçimleri, - Yepyeni bir gün...

21.35

Sonunda, üçüncü bölüm Açıl, Ey Gi­

zem!’e geldim.

Gerçekte, bölüm başlıkları, kitaptaki gelişmelere (izleğe)

ipucu oluyor. Bura­ da da, gizemlerin açıldığını göreceğiz artık.

Çok merak ediyo­ rum, yaşamın gizleri nedir? ■

C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 3 9 8 S A Y F A 11

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Beyin Temelli Öğrenme Kuramı uygulanan ve uygulanmayan grupların karşılaştırıldığı çalışmalar meta-analiz ile birleştirildiğinde çalışma türü ve

1939’da yurda döndü, İs­ tanbul Üniversitesi Edebiyat Fa­ kültesinde İngiliz Dili ve Edebi­ yatı profesörlüğü yaptı.. 1964 yı­ lında İstanbul’da

Önümüzdeki günlerde bu konuyla ilgili tüm üye yönetmenlerin katılacağı bir toplantı düzenleyeceklerini söyleyen Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü:.. “Bizim

Nedeni açıklanamayan uzamış ateş, hepatosplenomegali ve pansitopenisi olan hastalarda kemik iliği aspirasyonu yapılarak hemofagositoza neden olabilen lenfoma ve kemik iliğini

Sonuç: GDM tan›l› gebelerin sadece %34.6’s›n›n (78/225) do¤um sonras› diyabet taramas› yapt›rd›¤›n› ve antepartum insülin tedavi- si ihtiyac›, antenatal

Esasen l, n, r seslerinden sonra t sesinin geldiği Osman Nedim TUNA tarafından imlâ kanunlarına bağlanmıştır: TUNA, Osman Nedim, “Bazı İmlâ Gelenekleri, Bunların

RoboBee adlı bu nano insansız hava aracı kanatlarını oldukça çevik ve güçlü elektronik kasları sayesinde tıpkı gerçek bir böcek gibi saniyede 120 kez çırparak

1938’de 150’likler için af çıkınca Refik Halit ile Refi Cevat yur­ da döndüler; BabIâli’de köşe yazarlığına başladılar; kimse ya­ dırgamadı; aradan uzun