TUNCER UÇAROL 16 Ocak 1997, Perşembe Saat 6.35
B
u sabah erken uyandım, Sait M aden’in ki tabını aldım elime büyük bir merakla.Sait M aden, yıl-'" lardır yazdığı şiirle rinin bir bölümü nü, sonunda bir kitapta topladı. Bu, Bü
tün Şiriler: 1 imiş... Yalnız, aradım, kitap
ta bulamadım, herhalde duyurularında gördüm; daha iki kitabı çıkacak bu dizi den... Sonunda dayanamadı... Art arda çıkarıyor.
Kitabın kimlik belgesi şöyle:
Açıl, Ey Gizem!, Sait Maden, Çekir
dek Yayınlar, İstanbul, Ekim 1996, dört bölümde 100 şiir, 167 sayfa.
Çekirdek Yayınları; telefonda sormuş tum, kendi yayınevi... Bu kitabıyla birlik te, yedi kitap daha çıkardı Maden! Bun lardan biri de Simgeler adı altmda daha önce çıkardığı “Grafik Ürünlerinden Seçmeler: 1”... (Maden önemli bir gra- fikçimiz. Akademi mezunu. Grafikerle- rin duayeni...) Öteki yeni kitapları da, daha önce yaptığı çevirilerin yeni baskı ları: “Baudeİaire-Kötülük Çiçekleri”,
“F. Garcia Lorca-Bütün Şiirler: l-İlk Şi irler”, “Pablo Neruda-20 Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı”, “Aragon-Elsa’ya Şiirler”, “Octavio Paz-Güneş Taşı”. Bir
de Mayakovski çevirisi olacak, o bende yok herhalde! Bu kara kapaklı kitapla rın üstünde “Şiir Anıtları” 1 ,2 ,3 ,4 ,5 di ye yazıyor... Maden, gerçekten önemli ozanları çeviriyor yıllardır dilimize.
Perşembe, Saat 6.50
Sait Maden bilge bir ozandır. Kitabı nın adı da bence onu imliyor. Yasa mın gizemine d ö nük olmalı... D ün yayı bize açmaya ça lışıyordun Açıl, Ey
Gizem!
Bölüm başlıkları da şöyle: “Bunlara ki tap adları da denebilir.)
1. Gececiller: 37 şiir. 2. Tan Yolcuları: 28 şiir. 3. Açıl, Ey Gizem: 14 şiir.
4. Yanmak ve Bir Parıltıya Dönmek: 21 şiir.
Bu adları, biraz da mutasavvıf edasıy la, şöyle yan yana getirebiliriz: Gecede yaşayan bizler, çaba gösterirsek, tan yol culuğuna çıkar, yaşamın gizlerini çözer, bulduğumuzla (tanrıyla ya da gerçekle) yanar ve (sadece) bir parıltıya döneriz...
Bundan, şu yoruma da çekinmeden ulaşabilirim: Sait Maden’e göre yaşam, bir parıltı gibidir, gelir geçer... Bu kitap ta da (sayfa 26-29) yer verdiği “İçeri” şi irini H.Gösteri dergisinde yayımlatmış tı. Çağdaş Türk Dii’nde onun üzerine, günlüklerimden bozma bir inceleme yaz mıştım. Orada da şöyleydi: “Asık duru yor boşlukta” gibi... “Varla yok arası bir kıpırdanış/ kıpırdanış bile değil bir ya nılsama”, “Bütün yaşamınız belki de”, diyordu...
Bakalım, bu kitabının bütününde de, bunları mı söylüyor?
Açıl, Ey Gizem! Açıl, ey Maden...
Saat 7.30/Sayfa 11-12
İlk şiir “Çöl” de öyle işte. Kitap şöyle başkyor:
“Çöl yürüyor -duyuyor musun?- düşüncenin dibinden, usun arasından sızıp sinsice,” “Çöl yürüyor senden içeri”...
Umutsuz da, çıkmazda da! “Ah, süi- nip gitmekte ara/ kurtuluşu! İlerliyor çöl”... “Ah, hiçbir önleme yok gerek” di yor. ..
“Açıl Ey Gizem” ya da...
’____________________________________________________________________________________________________________
57
neleri günlüğü
Saat 7.40Sait M aden’in şi irlerinde incelikler, oyunlar çoktur.
Örneğin, serbest şiir (özgür koşuk) yazarken, hece ölçü
lü şiir de çok yaz
mıştır. “Çöl” de he ce ölçülü görünü yor. (...) Evet! 9 hecey le yazmış “Çöl”ü. Uyak örgüsü de Var. Üstelik epey uğ raşmış olmalı: Art arda gelen dizeler birbirine uyakk. Bu uyaklar arasında da üç dönerayak (re dif) kullanılmış. İl ginç! Bölüm sonlan üe bölüm başları da birbiriyle uyakk. Oysa alışılan, uyak ların bölüm içinde olması.
Başka yazınsal oyunlar da gizk ola bilir bu şiirde, öteki şürlerde.
Arayıp tadına var mak gerek.
17 Ocak 1977, Cuma, Sayfa 13
“Sesiniz çıktığınca bağırın. Duvar de ğil bu.
Süregelen gece”...
17 Ocak, Saat 20.45
Hayır! Bu duvar gibi olan, dipsiz ku yular gibi olan, dağ gibi uzayıp giden ge celer değilmiş.
“Kenai yüzünüz” diyor Sait Maden!
Korkunç... İnsana, kendine çok acıma sız bakan, umarsız bir ozan Maden. Yi ne böyle çıkacak görünüyor. Bu şiirin adı da “Ötesizlik”...
Saat 21.50/ Sayfa 14
(1) “Nerden gek- yorsun? Yüzün ak şamla siknmiş.
(2) Dalgın yüzü yor gözlerin eylül ha vasında. ”
Soy şür yazıyor Sa it Maden. Usta bir
dil ve anlam işçisi.
Usta, usta! Bu dizelere 1930’ların şür ha vası da sinmiş gibi.
Sait Maden 1932 doğumlu.
Şu üçüncü dizede de “çıra” sözcüğü var nitekim; bugün bu sözcüğü artık çok kimse bilmez:
(3) “Gölgen mi esen? Tuttuğumuz son çıra söndü”...
Bu dizeye dikkatle bakmca, Divan şi
iri havası bile sinmiş görünüyor! Çünkü,
gölgenizin esintisi, tuttuğunuz son çırayı söndürüyor... Sonra, uzaklardan gelmiş birini anlatıyor; yüzü akşamla silinmiş. Gözleri dalgm. Gözlerinde eylül havası var... Gölgesi bile, (akşam vakti) onu kar şılamak için tuttuğumuz çırayı söndürü yor...
Ama bu dizeyle (3) arkasındaki dizede
(4) atlatma oyunu da (enjambement) var.
Diyesim, üçüncü dize, dördüncü dizede de sürüyor, anlam da dördüncü dizede birden değişiyor! Çırayı söndüren onun gölgesi değil de, bu kez rüzgâr oluyor:
(3) “Gölgen mi esen? Tuttuğumuz son çıra söndü
(4) rüzgârla, ayak seslerinin bittiği yer
Sait Maden, yıllardır
yazdığı şiirlerinin bir
bölümünü “Açıl Ey
Gizem Bütün Şiirler-1”
adıyla yayımladı:
Devamı da gelecek olan
bu dizinin ilk kitabında
bir yolculuğa çıkarıyor
Tuncer Uçarol bizleri.
loş.”
Yalnız buradaki ardama, yalnızca bir
şiir tümcesinin öteki dizede de sürmesi
değil; dördüncü dizede anlam da deği şiyor, böylece artlamak (enjambement) artsayış (iham) oyununa gidikyor.
Artlamak artsayış teriminin bilindiği
ni, kullanıldığını sanmıyorum! Şimdi ben uydurdum. İlhan B erkle Yazko
Edebiyat dergisindeki söyleşimizde, bu
oyuna kırık dize demişim. (...) Belki de
iki anlamlı kırık dizeler demek, daha
anlaşılır olacak; edebiyat profesörleri miz gibi ihamlı enjambement demek ye rine...
Sait Maden, böyle kırık dizeleri çok kullanıyor. Çoğu da iki anlamk.
Dize ortalarında, şiir tümcesi de bir den sona erebikyor! ikinci dizenin orta sında bir nokta, ya da bir soru, ünlem, noktak virgül görüyorsunuz.. Bu “Yazı” şürinde de 4, 8, 12, 14. dizeler böyle.
18 Ocak 1997 / Saat 12.00
Vay vay! “Yazı” şürinin de heceleri ni (örnekleme yo luyla) bir sayayım dedim, hepsi 14 he
celi çıktı.
- SORU: Dizeler içinde duraklar da olmasın?
- YANIT: Şimdi saydım, o yok! - SORU: Peki, bu hece ölçülü şürler
de aruz var mı? Olabikr mi?
- YANIT: Vay yay! Eyvah! ilginç, ilk iki dizeyi he men yokladım şim di, var aruz... Hiç de sezinlememiş- tim... Yine 18 Ocak Birinci şür hece ölçüsüyle. İkinci şiir özgür koşukla (serbest şiirle). Üçüncü şiir, aruz ölçüsü ve tadıyla yazılmış.
Sait Maden Usta okuyucuya gösteri yapıyor! Ayrıca di yor ki, şiir bugün de her türlü yazdır, yarın da... Tek an layışa tutsak olma malı şür...
Çünkü bakıyor sunuz, üçü de, b u günkü şür gibi ye ni bir ağız taşıyor. Daha önemlisi,
hepsi de arı bir Türkçe ile ayrı tat
larda yazılmış. Üçüncü şür “Yazı” öyle bugünkü Türkçe ki, aruz ölçülü olduğu aklıma bile gelmemişti. Görünm üyor aruz!
Aruz şiiri Osmankca yazdır diyen tu tucuların, gericderin kulağı çınlasın.
24 Ocak, 00.35 / Sayfa 20
“Y ük” şürini şöyle düşündüm! insan, kendi ölüsü sırtında, bir yaşam yolcusudur.
25 Ocak, Cumartesi, Saat 17.55
“içeri” müthiş bir şür. Kitabın ilk 11 şi irinin en iyisi.
“Dönüş” de güzel ama, bu şürin yanın da zayıf kalıyor.
“içeri” şüri hak kında yazı yazmış tım ama tek okuyu şa doyamadım yine. Bir daha, bir daha okursam, yine ek tatlar alacağımı biliyo rum. Güzele bakmaya doyamamakgibi... İlk 11’in en derin şüri de. insanı derin, doğal anlatan, görkemli bir ürün.
Sayfa 34 / 18.15, “Gizli Bir Yüz”
Sanki bu şiirde de söz çok... “Yüz” iz- leği de fazla sündürülmüş...
Sayfa 36 /18.20
Sait Maden, sevgili demeye korkuyor! Yok sanki şürdeki kişüerin sevdiği...
Ama düşsel bir sevgüi var! O da yok... Çok beürsiz.
Sayfa 36-37 / Saat 18.35
Avlarla ilgüeniyor kitap..
36. sayfada, “ağır ışıkta son geyik” tit riyor... Değişme, şimşek, süah, yara, ka ranlık, çığlık var... 37. sayfada da; aç göz lerin sapanlarıyla çevrili bir kuş var, kor kusundan en uç dallara sığınmış.
Bu avlar gerçekte insan olmalı... Ozan, her şürinde bir av gibi titriyor yaratılmış- lıkla, evren içinde yalnızlıkla, gecelerle, acılarla...
20.10 / Sayfa 40
“Yerim yok aranızda. İçimdeki yaşam w
ı
boşluğu kapanmıyor düşle, eylemle.”7~
20.15
İlhan Berk Usta, acaba Sait Maden şi irine imreniyor mudur?
Sayfa 40-41 “Yüz” sözcüğünü çok kullanıyor Ma den. Bu şiirinde,
“Verin bana yüzü mü! Gideceğim b en ” diyor, içindeki yaşam boşluğundan
söz ediyor... Bütün bunlarla da; “yüz” kavramıyla, dünyada yapayalnız, karan lıklar içindeki güçsüz insanı simgelemiş görünüyor.
İnsanlarm yüzlerini benimsemedikle rini de söyleyebiliriz, bu tür “yüz şiirle ri” ile... Yüzüne aynada bakanca; kendi ni tanımadığını, yabancı bir şey olduğu nu bu yüzün, arkada başka bir yüz oldu ğunu da sandığımızı, kendimizi aradığı mızı da, anlatmış oluyor...
20.35
Şiirlerde evren kavramı zaman zaman geçiyor ama, öyle evren sancısı açık/ge- niş değil. Daha çok, bu dünyada tutuna-
mayan bir insanın sancıları bunlar...
Dünyayı anlamsız, karanlık gören bir in sanın şiiri...
Turgut Uyar da böyleydi. Evren san cısı onda da hiç yoktu, dünya sancısı var dı. Pek bilinmeyen, 1940’larm ozanı Su at Salih Asral’da vardı açıkça evren san cısı.
26 Ocak, Pazar, Saat 9.45
İnsanın kapısı yüzüdür.
10.05
Bir sûfi olmasın bu kitabın şiir kişisi?
Açd, Ey Gizem! bölümünün öznesi,
bir sûfi benzeri olabilir en azmdan. Ara bölüm başlıkları çok açık.
10.20
(...) Sait M a den’in şiirlerinde, daha çok dünyevi
bir yorum var. Bir ruhbekimi gibi...
Ama elbet felsefe, din, sûfilik de etki lemiştir bu şiirleri.
Ben de metin yorumuna önem veririm. Şiirler, daha çok bir ruhhekimi algılama sıyla yazılmış özünde. O nun yetmediği yerleri, daha doğrusu biçemi de, şiirce doldurulmuş, dince değil.
Diyesim o ki, sûfi şiirleri değil bunlar. Bu dünyanın şiirleri/yorumu... Ama ozan, her anlatıdan, dünyayı her yorum layandan yararlanmış öz ve anlatım ola rak. Bize, onların yorumlarını da düşün- dürebiliyor, ama şiirden taşan yan an lamlarla...
30 Ocak 1997 / Sayfa 42
“Girme benim karanlığıma. H er yanı diken. ”
1 Şubat 97, Cumartesi / Sayfa 42
Sait M aden’de “düş”ler çok geçiyor... “Akşam”, “gece”, karanlık” çok geçi yor... “Karga” da (s.42) yineleniyor sanı
rın?.-Örneğin, “Sait M aden’de Düşler Kav ramı” gibisinden bir yazı yazılabilir. “ Sa it Maden ve Yüzler” diye bir yazı da ya zılmalı.
Şu konularda da yazılabilir: “Dize O r tasında Nokta Kullanan O zan”, “Dize Baş Harfleri Bazen Küçük”, “Türkçesi A n Bir Ozan”...
Saat 12.20 / Sayfa 44-45
“Kaç Ben Benden İçeri”, “dünya”, “canla ten” kavramları... İşte, yoksul Yu
nus, birçok ustamızın şiirine de öz ol
muş, esin kaynağı olmuş.
Üstelik bu şiir de 8 heceli! Üstelik bu şiiri de; Yunus Emre’deki gibi dize dize okursunuz, ama iki dizeyi yan yana kor (artlama yapar) öyle de okuyabilirsiniz.
13.05 / Sayfa 46
“Çıkalım karartmaya son yıldızı gel sende bende” diyerek, karanlıkta yok olup “hiçliğin açan yüzüne” çıkalım di yor bu “Yitmek” şiirinde.
Hiççi mi şimdi? Varoluşçu mu? Sûfi mi?
Sayfa 51 / 9.35,2 Şubat 1997
Bu şürde “yüz” sözcüğü, “ruhlar”ı simgeliyor denebilir.
Maden, artık şiirde çok yıpranmış “ruhlar” kavramı yerine, “yüzler” söz cüğünü kullanıyor... Böylece şiirlerine; doğrudan yüz güzelliklerini ve gizemle rini de katarken, arkada ruhları, kişilik leri, alt benleri, maskeleri de eklemiş olu yor.
Sayfa 52 / “Kıs kaçta I”
Maden, dize içle
rinde nokta imleri
kullanıyor. Pek çok dizede de yapıyor bunu. Bazıları, ger çekte virgül olmalı... Ama Maden, demek bir virgüllük değil, onun iki katı kadar orada susmamızı, sonra okumamızı istiyor görünüyor.
Örneğin, şu ilk dizeyi virgüllerle de ayırabiliriz; şiir bu, virgulsüz bile yazabi liriz:
“G ün bitti. Gök kapanıyor. Hava su toprak”...
8 Şubat 1997 / Sayfa 58
Bu, şüre benzemeyen, uzun dizeli “Öz gür Tutsak” adlı şiirin, kare şiir olmasın dan kuşkulandım; saydım şimdi! 22 he
celi çıktı üstelik... Böyle uzun heceli şi
irimiz var mı başka?.. Sanmıyorum. Ama hece ölçüsü de kurtaramamış bu
düzyazı şiiri. 9 Şubat / 8.45
37 şürden 32’sinin başlığı, tek sözcük-lü!
Tek sözcüklü başlıklara, 1969’larda
yaptığım bir incelemeden beri karşıyım. Şiirsel değiller... Ama özlü şiire de im sa yılabilirler. Gösteri başlığından kaçınıl- dığına, kendine güvenen bir ozan karşı sında olduğumuza, im sayılabilir.
11 Şubat/ 01.35
“Sait Maden’in 37 Şiiri” adlı yazıyı bi tirdim.
Herkes uyuyor. Ben gececil oldum.
16 Mart, 16.00 / Arifiye
İstanbul’a gidiyoruz Aytül’le. Trende yiz.
Şu an Arifiye’yi yeni geçtik. Doğa gü zel ve sarp, seyretmekten kendimi alamı yorum. Yoruldum... Belki İstanbul’da Maden’le söyleşi yapma olanağı bulurum diye, kitabı da yanıma aldım. Birkaç so ru daha hazırladım.
Şimdi ikinci kitaba başlayacağım, Tan
Yolcuları’na... (Belki de, kitap değil,
ikinci bölümdür.)
Sayfa 74, “Birlik” / Hereke
Bu şiir iki anlamlı! Bölünen insanlar nasıl birlik olur diye de okunuyor, tanrı ya yeniden dönüş diye de okunmak zo runda. Anlam oraya da sürüklüyor şiiri. İki anlamlı güzel bir şiir. (Sıkı bir 13 he celi şiir de.)
16.45 / Trende Yine
- İnsanlarm birlik duygusu, hiçlik duy gusunu giderir mi acaba?
- Giderebilir...
18 Mart, Salı, 17.10 / İstanbul
Kalabalıkta kirlenen insan nasıl arı
nır?.. Tedirgin insan nasıl yıkanır sular la?.. “Kir”, onun yoğun güzel şiiri.
Çıkmazdaki insana tan göründü kitap ta! Sabahlar göründü. Seçenekler görün dü... Çıkmazdaki insan, arınabilir kafa sındaki kirden...
19 Mart / 7. 30
Duyguların somutlaştırılmaya çalışıl dığı güzel bir şiir “K ir”, (s. 76-77)
“Kıskaçta II” şiiri de, karanlığa batışı, çok somut biçimde anlatıyordu, (s. 53)
Sayfa 80-81/8.45
Bu ikinci bölümdeki şiirler, bir ruhhe
kimi ozanın şiirleri.
Bu yalın “Erişilmezlik” şiirinde de Maden, aşkı inceliyor. “Nice dolandım ya ardında / kendim oldu bütün buldu ğum ” diyor... Aradığımız insan kendi - mizdir, diyor... (Öyleyse, peki neden b u lamıyoruz kendimizi? Aracıya -sevgili ye- neden gereksinme var?!..)
Sevgili, “belki cennet belki cehennem d ir” (s. 80) üstelik...
Yüzümüzde de (aynalarda da); edin mek istediğimiz yüzü, daha çok da ol mak istediğimiz ruhu, gücü ararız... Sev gilimiz de, güzel bir yüzümüzdür elbet öylece...
9.00
Sait Maden yeni Yunus Emre gibi. Ama tümüyle dünyevi bir Emre. Ruh-
hekimi/derviş ozan o... Sevgi arayan bu
kalabalıklarda... Yalın bir söyleyiş. H e
ce ölçüsü. Çok güzel bir arı Türkçe.
Dörtlükler, iki dizeyle bir dize yazmalar, böylece durakları da başarılı olarak ya kalamalar. Kendini arayan, arınan insa
nın ardında şiirler... Çıkmazdaki insana
mutluluk gizleri sunmak isteyen şiirler...
14.05 / Minibüste
Arayışların ozanı.
Sayfa 86 / 25 Mart 1997, Ankara Sevgili demeye çekinen bir ozan!
“Sen” diye geçi yor... Dolaylı olarak “o ” diye geçtiği an laşılıyor... Belki de bir dost, bir arka
daş... Belki de bir yeni derviş, belki de
bir üst insan ardında. Kimbilir, belki de kendisinin daha yetkinini (ikizini) arı yordur. Belki de kendini...
“Ama neden sezinledik bilemiyorum / senin yanımızdan eksildiğini.” diyor örneğin bu “Boşluk” şiirinde... Burada sevgili, “sen” diye geçiyor usulca...
14 Nisan
Değişik bir şiiri var Sait M aden’in. Türk şiiri değil de, Avrupa şiiri gibi ço ğu zaman. Biçemi öyle. Ayrı bir kol.
14 Nisan, 22.40 / Sayfa 101
“Büyük merdiven”i arayan bir ozan. 101 sayfadır onu bulduğunu söyleye meyiz.
Önce o büyük merdiveni bulacak, sonra da onu çıkmaya çalışacak şiir... “D oruk’l a da vuslata erecek... Gerçek te, o “D oruk”u aramanm şürlerini yazı yor, Yunus Emreler gibi. Coşku verici. Ürpertici... Üstelik bu doruk bu yüzyı lın tapmılacakları: İnsanlar, sevgili, dost, ben, tanrı, topluluklar (toplum)...
15 Nisan 1997/21.00
Aytül dün kızdı bana! Hem işte ge çiyor vaktin, hem de gece odaya çekili yorsun dedi; şiir okutmadı bana.
Ayrı bir şür... Ben merdivenimi bu l dum... Doruğu bul dum... Şimdi bulaşık yıkıyor. Birkaç say
fa okuyuvereyim o yokken, bulaşıkları bitince hemen yanına giderim.
Sayfa 104 / “Eşik” “Eşik” de kitabın kilit şiirlerinden. O da kitabı yorumlu yor. Bu şiir, “büyük merdiven”i (s. 101) bulup çıktı, eşiğe yüz sürecek... “İne çıka sonsuz m erdi venlerden, / araya araya/ bin kapıyı bin odayı boş,/ aşınca son eşiği/ söyle, ne gördün?” (s. 104) diyen; çıkmazdaki in san için, anlam için, soluk kesici bir şiir. Kitapta, yaşamın gizlerini arayan tek
bir şür var.
Bu yüzden pek çok güzel şiirin oldu ğu 104 sayfalık bu arayışta da, şiirlerin kişisi kendine (insana) soruyor, son eşi ği de aşınca ne gördün diyor?!
Üç olasılık sıralamış: 1) Tanrının yüzü, 2) Hiçliğin yüzü, 3) Kenen yüzü.
Hiçliğin yüzü, ilk bölüm Gececiller’de
vardı. Yaşamı karartan, anlamsızlaşman, umarsız, yararsız bir görüş. Doğru olsa bile, yanlış bir görüş!.. Genç ya da güç süz okuyucuları ağulayan bir görüş.
Tanrının yüzü, belki bir um ut taşıyor,
hiç olmazsa iç serinletiyor... Ama kitap ta bu yönde, buraya değin (taşırma an lamlar dışında) bir açıklama, sezinlettir- me yok gibi... Bu şiirde, bildiğimiz an lamda ilk kez “tanrı” anlamında “tanrı” kullanılıyor 104 sayfa içinde...
Kendi yüzümüz (kendini arayan in
san) ise, bence ilk iki yüz gibi bir sonuç değil! Ö ikisine de (ikisinden birine de) ya da evrenle katışmaya her an akabile cek bir yol.. Nitekim ilk kitap Gececil
ler’de şiirler; yüzüne bakarak, kendi yü
zünü (ruhunu, kişiliğini) sorgulaya
sor-f
ulaya hiçliğe gidiyordu... Yüzüne ba mca bir şey göre-miyordu! Bazen de tanrıya gidiyor gibi anlam uyandırıyor du, ama kitabı dik katli yorumlayınca öyle olmadığı anlaşı lıyordu...
Sayfa 106-107/22.15
Sait Maden düzyazı şiirler de yazıyor. Ama düzyazı şiiri, dizelere bölerek kur gulamak istiyor!
Değişik bir şiir anlayışı ülkemizde...
22.25
Maden, bu kitabmda bir tan yolcusu dur. Yaşama sevincini arar...
23.10 /Sayfa 106
Bu şiirde, benim algıladığım şu yaşa ma sevinçleri var (oh, nihayet):
- Deniz,
- Zengin bir sofra, - Nemli tuz kokusu, - Sisli parıldayış,
- Gitgide ağaran günün dinginliği, - Yayılan usul sesler,
- Bir anne dudağı,
- Yüzümüze konan serinlik, - Tanrı,
- Bulutların bile değişik biçimleri, - Yepyeni bir gün...
21.35
Sonunda, üçüncü bölüm Açıl, Ey Gi
zem!’e geldim.
Gerçekte, bölüm başlıkları, kitaptaki gelişmelere (izleğe)
ipucu oluyor. Bura da da, gizemlerin açıldığını göreceğiz artık.
Çok merak ediyo rum, yaşamın gizleri nedir? ■
C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 3 9 8 S A Y F A 11
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi