M. Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Yıl: 1999, Cilt: XV, Sayı./, Sayfa:415-422
BİR
ODAK GRUP
ÇALIŞMASINDAN
ÇIKARAK
DEMOKRASİ
KAVRAMININ
TARTIŞILMASı*
Ayşegül YARAMAN••
Bilindiği gibi demokrasi sözcüğü Yunancadan gelmekte ve 'halkın yönetimi' anlamını taşımaktadır. Bir tek kişinin yönetimi niteliğindeki monarşi ile bir grubun
yönetimini simgeleyen oligarşinin karşıtı olarak tanımlanabilirse de, kavramları
karşıtları aracılığıyla açıklamanın kısırlığından kurtulunduğunda demokrasinin anlamı 'halk için ve halk tarafından halkın yönetimi' biçiminde belirtilegelmektedir. Aslında klişeleşmiş bu siyasal /yönetimsel anlatım ikircikli bir biçimde algılanmaya
son der.ece uygundur. Görüldüğü gibi tanımda üç bölüm bulunmaktadır: l. Halk için
2. Halk tarafından 3. Halkın yönetimi. Herşeyden önce sonuncu bölüm olan 'halkın yönetimi' kavramı ele alındığında bunu iki yönde anlamak olasıdır: Tlk anlam 'halkı
idare', ikinci anlam ise 'halk tarafından idare' mahiyetindedir. flk anlam yalnızca demokrasi için değil, monarşi ve oligarşi •için de geçerlidir; ikinci anlam ise, yukarıdaki tanımın 'halk tarafından' bölümünde zaten yer almıştır. Diğer taraftan 'halk için' tabiri de, demokrasiyi tanımlamak için yetersiz kalmaktadır; zira bu tanım da farklı yön.etim biçimlerinin amaçları içinde kullanılabilmekte, totaliter rejimlerde dahi halk yararı için çalışıldığı savlanabilmektedir. Öte yandan 'halk tarafından' gerçekleştirileceği tanıırıda zaten yer alan yönetimin, halk mazoşist olmadığı taktirde 'halk için' olma·masını düşünmek de pek olanaklı görünmemektedir. Öyleyse demokrasi, kısaca, 'yönetim sorumluluğunun halkın kendisi tarafından icra edilmesi' biçiminde tanımlanabilir.1 Bu tanımdan itibaren irdelenmesi gereken demokrasinin toplumsal gerçeğe ne denli uygun düştüğüdür.
Günümüzün verileriyle yapılan bir değerlendirmede, siyasal ve toplumsal bağlamda ele alındığında demokrasiniı~ özellikle temsili uygulama, çoğunluğun yönetimi ile bunlara bağlı özgµrlük ve eşitlik kavramları açısından tartışmalara neden olduğu görülmektedir. Tüm bu yaklaşımları geleceğin yöneticilerinin algı ve yorumuyla ele almanın demokrasinin uygulanabilirliğine ilişkin tartışmaları zenginleştireceği ve
soınutlayacağı varsayılarak Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi
• 5. µıusal Sosyal Bilimler Kongresi'nde sunulmuştur. (12-14 Kasım 1997, Ankara) •• Doç. Dr. M.Ü.İ.İ.B.F. Fransızca Kamu Yönetimi
1
J.M.DENQUfN; lntroductioıı ı\ la Scicııcc Politiqııc, Hachettc, Paris, 1992, s.50
Ayşegii/ Yaraman
öğrencilerinden on iki kişilik bir grupla, bir odak grup çalışması gerçekleştirilmiştir. iki saat otuz dakika süren tartışmalardan elde edilen genel veriler, yarının yöneticilerinin demokrasi konusunda teori ve pratiğin çakışmaması biçiminde gözlemlenen siyasal · başarısızlıkların demokrasinin bir kültür olarak içselleştirilmesiyle aşılabileceğine inandıklarını; ama özellikle psiko-sosyal bağlamda tam anlamıyla 'demokrat' olunamayacağını, ancak bunun çabalanacak bir amaç olduğunu vurguladıklarını göstermektedir. Bu noktada, daha sonra irdeleyeceğimiz üzere Latince ve eski Yunanca kökenli birçok sözcük gibi demokrasinin de anlam kaymasına uğradığı2 ve birebir sözcük
çevirisinden farklılaşarak geniş bir alana yayıldığı gözlemlenmektedir; böylece siyasal alana dahil olan· 'halk yönetimi' anlamının sahip olduğu sınır aşılarak, demokrasinin toplumsal/ilişkisel alana genişleyip özgürlük, eşitlik, hoşgörü gibi kavramların bir bileşkesi olarak aİgılanmaya başlandığı görülmektedir.
Kuramsal Düzeydeki Demokrasi Tartışmalarının Bir Yansıması Olarak Odak Grup Çalışmasından Elde Edilen Verilerin Yorumu:
Tartışmalar genel olarak siyasal, toplumsal ve bireysel açıdan ele alınabilecek niteliktedir; kuşkusuz bu alanlar arasında gerek saptama gerek sorun gerek çözüm açısından; aşağıda yapay bir ayrıma tabi tutulacak olsalar da, bir içiçe geçiş söz konusudur. Temel sorunsal ise demokrasi kavramının algılanması ve uygulanmasının göreliliği biçiminde ortaya konmuştur.
Halkın Yönetime Doğrudan veya Aracılı Katılımı: J.J.Rousseau'nun siyasal temsil kavramına karşı ileri sürdüğü olumsuz görüşün odak grup çalışmasının da ilk tartışması olduğu.görülmektedir. 'Doğrudan demokrasi' anlayışmın idea:lize edildiği' ve buna bağlı olarak bugün demokrasi uygulamalarmda yaşanan temel sorunun halkın/seçmenlerin iktidarı devretmesinden kaynaklandığı savlanmıştır. Ancak Yunan demokrasilerinde polis'lerin/kent-devletlerin sınırlı nüfusu için uygulanan doğrudan yönetimin, yalnızca bugünün toplumlarındaki nicel farktan değil, aynı zamanda çağdaş vatandaşların hepsinin kendilerini siyasal hizmete veremeyecek denli bir farklılışma içeren işbölümüne tabi ~imaları nedeniyle de yerini kaçınılmaz bir biçimde temsili demokrasiye bırakması gerektiği ortaya atılmıştır. Nitekim yalnızca çağdaş devletlerde uygulamanın teknik olarak olanaksızlığı değil, her açıdan değilse bile, birçok açıdan saf ve demokratik ilkelerin uygulamalarının rahatlıkla denendiği ideal bir laboratuvar olan polis'leri doğrudan siyasal katılımın yıkıma götürdüğü çeşitli siyasal bilimciler tarafmdan ortaya konmuştur: "Bu formülün gerektirdiği siyasete katılımın derecesi o qenli yüksekti ki, toplumsal
2
Bu nıilaııı kayıııasıııın giderek çcvirisiniıı·karşıtı bir boyuta bile ulaştığını gösterir niteliğiyle psikoloji sözcüğü konuyla ilgili en çarpıcı ürııcklcrclcııdir. Bilindiği gibi sözcüğü sözcllğllııc çevirisi rırlıbifim iken. bilimsel gelişme slirccinclc nılı sözcliğlinliıı taşıdığı metafizik anlamın tanı karşıtma kayarak
T C. 'nin 75. Kuruluş Yıldönümüne Armağan
yaşamın işlevleri arasında çok büyük bir dengesizlik yaratıldı. Siyasal şişkinlik de ekonomik zayıflığı getirdi: demokrasiler daha mükemmel olduklarında vatandaşlar da daha yoksullaştılar. Ekonomik gereksinime siyasal bir çözüm bulmak gibi k~sır
bir döngüye girilmiş oldu: Vaı:lığın yeteri kadar çoğaltılamaması karşısında varlığın kamulaştırılması gereği ortaya çıktı. Bu durumda antik çağın demokrasisinin varlıklı ile yoksul arasındaki sınıf mücadelesi içinde yok olması kaçınılmazdı; çünkü bu demokrasi homo economicus'un aleyhine siyasal bir hayvan ortaya çıkarmıştır."3
Öte yandan etnik, cinsel, dinsel, ekonomik dİşlanmalar da temsili yönetimin bir sonucu olarak değerlendirilmektedir.
Halk.rn doğrudan yönetime katılamamasını telafi edecek ve dİşlanmaları engelleyebilecek çeşitli alternatifler arasında, kendi içlerinde demokratik olmaları koşuluyla sivil toplum örgütleri, medya ve kamuoyu yoklamalarından söz edilmiştir.
Ancak bunların örgütlenme ve eylem olarak güvenirliği demokrasi kültürünün nicel ve nitel yaygınlaşmasıyla ilişkilendirilmektedir. Söz konusu oluşumlardan sivil toplum örgütleri ve onlardan doğacak baskı gruplarının mutlaka oligarşik bir yapılanmanın pençesine düşeceğinden kuşku duyulmakta, medya. ve kamuoyu
araştırmacılarının ait oldukları ekonomik ve siyasal grupların çıkarını. genel toplumsal çıkara yeğledikleri öne sürülmektedir. Siyaset bilimi çalışmalarınpa bu amaçla gündeme getirilen bir başka uygulama olan referanduma4 değinilmemesi
kanımca Türkiye'nin 80'1i yıllarda bu alanda yaşadığı başarısızlıktan kaynaklanmaktadır.
Çoğunluk ilkesi: Demokrasi bir azınlık yönetımının yerine, yukarıda tartışılan nedenlerden ötürü halkın tümünü kapsayamasa da çoğunluk yönetimini önermektedir. Grup tartışmalarında çoğunluk ilkesi iki açıdan gündeme getirilmiştir:
1.Siyasal seçim 2.Toplumsal uygulamalar. Siyasal seçim sonucunda çoğunluğun yönetime gelmesi,'
azınlı
ğ
ın hakları
güvenceyealınıp,
muhalefet engellenmedikçe kabul görmekte; hatta demokrasi, özellikle tek başına bireyin bile siyasal iktidara muhalefet edebilmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu noktada tek başına bireyin muhalefet edebilmesi fikri, toplumsal alanda çoğunluğun toplumsal uyma· davranışına neden olması tehlikesine karşı dikkat çekmek için vurgulanmıştır. Bir başka deyişle demokrasilerde çoğunluğun azınlık ve özellikle birey üzerindeyalnızca siyasal değil, toplumsal bir baskı uyguladığı dile getirilerek J.S.Mill'in üstünde ısrarla durduğu 'toplumsal zorbalı'ğa değinil~iştir.
30.Sartori~ Demokrasi Tcorisiuc Geri Döııiiş, Yetkin Yayıııları, Ankara, 1996, s.305
'"Referandumlu demokrasi doğrudan demokrasinin alttürlerinden biri sayılabilir. Hatta referandum demokrasisinin-teknoloji sayesinde-doğrudan demokrasideki boyut ve yer sıııırlanıalarınııı üstesinden de gelebileceği söylenebilir." ibid., s.123
Ayşegiil Yaraman
Demokrasiyi engelleyen birer etmen olarak devlet ve iktidar: Grup tartışmalarında devletin demokrasiye doğası gereği hiç bir zaman izin vermeyeceği görüşü egemen olmuştur; ancak ayrıntıya inildikçe devletin yokluğu halinde bir
takım insani özelliklerin güven ortamını oıtadan kaldıracağı fikrine ulaşılmıştır.
Ama yine de, sistemli anarşist bir görüş bağlamında eleştirilmese de devletin demokrasiyi sınırlayıcılığı herkesçe onaylanmıştır. R. Dahl'ın da değindiği gibi, "Bir devletin yönetimine uygulandığında demokratik süreç, devletin zora başvuran niteliğini azaltabilir ama, bu n,iteliği tümüyle devletten çekip alması tek başına
mümkün değildir. Oybirliği yürürlükte olmadıkça (ki burada bir kez daha çoğunluğun yönetimi ile ti.im halkın yönetimi arasındaki fark tartışmaya açılmaktadır) devlet içinde demokrasi ( ... ) itaatsizlik edecek insanlar üzerinde zor
kullanılmasını
gerektirebilir ve pratikte genelli 0kle gerektirmektedir."5 .
Diğer
yandan psiko-sosyal unsurlar olarak iktidar, rekabet ve lider kavramlarının da yukarıda değinilen olumsuz ins~nl özellikler bağlamındademokrasiyle pek bağdaştırılmadığı tartışmalar sırasında görülmüştür. iktidar kavramı "birşeyi yaptırma gücü olarak" algılanmakta ve bu amaçla doğan rekabet
ve bunun sonucu olan liderliğin iktidar düıtüsüyle birlikte demokrasiyi engelleyeceği ileri sürülmektedir. Oysa gerek iktidar gerek rekabet gerek liderliğin
genelgeçer tanımları olmadığı da ileri sürülmüş; böylece demokrasinin bir yaşam
biçimine dönüşmesi durumunda bu kavramların anlamlarının da dönüşebilecekleri
veya hatta ortadan kalkabilecekleri savlanmıştır. Nitekim örneğin iktidar kavramının yukarıda zikredilen "birşeyi yaptırma gücü" biçimindeki anlamının mevcut ataerkil söylemden, rekabet kavramının piyasa ekonomisinden, lideı:lik kavramının olumsuz
anlamının totaliter çağrışımlardan kaynaklandığı savlanabilir. Bu savdan çıkarak
günümüz Türk gencinin toplumsallaşma sürecinde içselleştirdiği bu anlamları genelgeçer olarak niteleyip, demokrasinin genelgeçer engeli biçiminde
değerlendirmesinin ortadan kalkması hem ataerkil hem ekonomik düzenle ilişkili görülmektedir.
Özgürlük ve
eş
i
t
lik
ilkeleri: Gruptaıtı
ş
ma
sında
özgürlük veeş
i
t
li
k
demokrasinin temel göstergesi olarak ele alınmış; birbirlerinden ayrılmaması
gerektiği şiddetle savunulsa da önceliğin çoğunlukla özgürlüğe verildiği
saptanm
ı
şt
ır.
6Özgürlügün siyasal,
düşünsel,
psikolojik, ahlaksal, toplumsal,ekonomik, hukuksal alanların tümüı~ü kapsaması gerektiğine inanılmaktadır. Ancak siyasal özgürlük tüm diğer özgürlüklerin üzerine kurulup, aynı zamanda bunları geliştirdiği_ oranda demokrasiyle ilişkilendirilebilir. Diktatörlüğün olmamasının
5
R.A.Dalıl; Demokrasi ve Eleştirileri, Yetkin Yayınları, Ankara, 1996, s.60
<'Aynı eğilim bir başka örnekte de görlllıııilşlür."Özgllrllik ve eşitlik arasında bir seçime davet edilen
(Fransızların) o/o49 birinciyi, %35'i ikinciyi yeğlemiş, %9'u ne biri ne öteki diye yaıııtlaınıştır.".I.
T C. 'nin 75. Kıırulıış Yıldönümüne Armağan
özgürlüğün varlığını otomatik kılmadığı düşünülmektedir; ancak özellikle düşünce,
ifade, bilgilenme, örgütlenme özgürlüğünün diktatörlüğün ortaya çıkmasını mutlak
engelleyebileceği savlanmıştır. Bir başka deyişle özgürlük demokrasinin yalnızca
göstergesi değil, koruyucusudur da.
Kendini ifade etme, kendi kaderini tayin etme, kendini geliştirme temel özgürlükler olarak hem bireysel hem toplumsal planda demokrasiyle doğrudan ilişkilendirilmektedir.
Öte yandan özgürlüğün nerede başladığı tartışılmış, kapitalist bir toplumda yoksul ve mülksüz emekçinin, çalışmak yahut açlıktan ölmek biçimindeki iki seçenekli özgürlüğünün demokrasi açısından anlamsızlığı üzerinde durulmuştur.
Bir başka deyişle salt özgürlük demokrasi için yeterli buluıunamış, özgürlüğün iÇeriği ve eşitlikle i'ıişkisinin demokrasi göstergesi olabileceği savlanmıştır.
Ayrıca demokrasinin çoğunluk kavramı özgürlük açısından da engeller
oluşturmaktadır; zira çoğunluk, örneğin azınlıkların özgürlüklerine taraftar olmayabilir. Kuşkusuz demokrasilerde azınlıkların özgürlüğü yasalarla güvence
altına alınmıştır; ancak hoşgörü içselleştirilmedikçe yasalar yaşama
geçirilememektedir. Bu noktada hoşgörü sözcüğünün bile ayrımcılık içeren bir ifade olduğuna, bir yanlış ya da kusuru büyüklük gösterip görmezden gelme , yok sayma
anlamı taşıdığına dikkat çekilmiştir.
Eşitlikle tamamlanmayan özgürlük ya da özgürlükle tamamlanmayan bir
eşitlik demokrasinin eksikliğinin göstergesi olarak yorumlanmıştır. Öte yandan J.J.Rousseau'nun belirttiği gibi insanların doğal olarak eşit olmadığı ancak toplumun onları eşit kılmayı amaçlaması gerektiği, özellikle bu toplum demokrat olma iddiasındaysa kaçınılmaz bulunmaktadır. Eşitlik toplumsal ve yasal açıdan ele
alınmıştır; mutlak eşitlik ve farklılıklara rağmen eşitlik gibi nitelikleri tartışılmıştır.
Yasal eşitlik demokrasilerin ilk belirleyicilerinden biri olarak düşünülmekte; ancak
ilişkisel boyutu içselleştirilmedikçe demokrasinin eksik kalacağı vurgulanmaktadır.
Bireylerin mutlak veya başka bir deyişle birebir eşitliği yapay olarak
değerlendirilmekte, farklılıkların göz önüne alındığı ancak bunun bir hiyerarşi
yaratmadığı eşitlik gerçekçi bulunmaktadır. Gerçek bir fırsat eşitliği, özellikle
ekonomik ve cinsel dİşlanmaların demokrasileri tartışılır kılmasına yeterli yanıt olarak değerlendirilmektedir. Öteden beri tartışılan ve özellikle son yıllarda gelişmiş ülkelerde işsizliğin ve gelir dağılımındaki farkın artmasına bağlı olarak
demokrasinin ekonomik kaynaklarda görülen eşitsizlikten dolayı tehdide uğradığı biçiminde yoğunlaşan eleştiriler grup tarafından gerçekçi bulunmamış, özgürlük
açısından ekonomik sistemi sorgulayan grup üyelerinin aslında onunla son derece ilişkili bulunan eşitlik konusunda liberalizmin temel değerlerini içselleştirilmiş oldukları gözlemlenmiştir. Demokrasilerde bireysel potansiyelleri eşit olarak geliştirmek söz konusudur; bu amaçla bilgiye ulaşmaktaki eşitlik önem kazanır;
Ayşegül Yaraman
bireysel potansiyeli eşitlemek ise bir ütopya olarak değerle~dirilmiştir. Fırsat eşitliği
çalışma hayatı açısından ele alındığında, işe girme ve yükselmede bireyin işe
yönelik niteliği dışında bir ayrım yapılmaması. beklenmektedir. S,iyasal eşitlik
bağlamında değerlendirildiğinde herkesin iktidarı ele geçirebilmede fırsat eşitliğine
sahip olması gerektiği savlanmaktadır. Fırsat eşitliğinin yasalarla güvenceye
alınması gerekli ancak yetersizdir; toplumca benimsenmesi ve hayata geçirilmesi
demokrasi adına zorunluluktur.
Demokrasi Kültürü: Tartışmanın bu aşamasında baştan beri satır aralarında
kendini gösteren demokrasinin anlamındaki siyasaldan toplumsala ve hatta bireysele
doğru kaymanın su yüzüne çıktığı görülmüştür. Demokrasi çeşitli yaklaşımlarda
genel olarak yalnızca devletle sınırlandırılmamakta, "modern demokratların
birçoğu, diğer kuruluş türlerinin de kendi içlerinde demokratik olmaları gerektiğini
ileri sürmektedirler: şendikalar, siyasal partiler, ekonomik işletmeler ve benzerleri."7
Hatta ailenin de bir kurum olarak demokratik olması gerektiği belirtilmektedir.
Ancak kişilerarası ilişkilerin demokrasiyle ilişkilendirilmesi, bir başka deyişle
demokrasinin kurum yönetiminden neredeyse kişi özelliğine dönüşmesi özgürlükçü,
eşitlikçi, hoşgörülü ve grup üyel~rinden b.irinin tanımıyla kısaca erdemli gibi
niteliklerin demokrat kavramıyla özdeşleşti61diği görülmüştür. insanların kendi
kendilerini yönetmek için gerekli niteliklere sahip olmalarının siyasal demokrasiyi
sağlayabileceği savunulmuştur. Bu bağlamda çocuğun toplumsallaşma sürecine ve
özellikle aile içi demokrasiye dikkat çekilmiş, özellikle. aile içinde nicel açıdan
doğrudan demokrasi olanağı bulunduğu belirtilmiştir. Aile kurumu dışında birden
fazla kişinin bulunduğu her yerde ortaya çıkan iktidar· ilişkisinin eşitlikçi ve
özgürlükçü kullanımının bir demokrasi kültürüne yol açacağı ve siyasal
demokrasinin gerçekleştirilmesi ve güvenceye alınmasının bu yolla sağlanabileceği
savunulmuştur., "Eğer üst aşamadaki varlık-devlet-demokrasi değilse, alt aşamadaki
varilkların
da· demokrasiler olarakyaşamalarına
vegelişmelerine
pek olanakyoktur."8
savı
yetersizbulunmuş
,
devletlekişiler
arasında
demokrasiaçısından
karşılıklı bir etki bulunması gerektiği öne sürülmüştür.
7
R.Dahl; a.g.y .. s.248
"G.Sartori; a.g.y.,s. 12 420
T C. 'nin 75. Kuruluş Yıldönümiine Armağan
SONUÇ: DEMOKRASi BJR ÜTOPYA Ml?
Grubun oybirliğiyle kabul ettiği çıkarsama demokrasinin hayata tümüyle
geçirilemeyeceğidir. ideal demokrasi ile uygulanan demokrasi birbirinden farklıdır.
Bir başka deyişle, "(a) demokrasi ideali, demokrasi gerçeğini, olgusunu tanımlamaz,
veya tersi, gerçek demokrasiyle ideal demokrasi aynı şey değildir; (b) demokrasi onun idealleri ile gerçeği arasındaki karşılıklı etkileşimden, olanla olması gerekenin
çekişmesinden doğar, ve bunlar tarafından şekillendirilir."9
Gerek makro anlamda devlet yönetimi açısından gerek mikro boyutta birey
bağlamında demokrat olunamaz; demokrat olma yolunda çaba gösterilebilir. Bu
noktada weberien anlamıyla bir ideal tip söz konusudur; demokrasi belki hiç bir
zaman gerçekleştirilemeyecek soyut bir zihinsel yapıt olarak ele alınmış ve gerçek
hayatta görülen somut o)aylarla karşılaştırılmıştır. Ancak bilindiği gibi Weber ideal
tip'i bir amaç olarak değil, tekil olayların saptanması, anlaşılması, açıklanması için başvurulan bir araç olarak değerlendirmiştir. Grubun demokrasiye yaklaşımı ise,
hayata geçirilemeyeceği düşünülse dahi amaçsaldır.
Öte yandan dünya yüzünde tek bir kişinin dahi demokrat olmaması
demokrasi için bir tehdittir ve demokrasi idealinin tümüyle hayata geçirilmesini
engeller. "Demokratik sistem evrenselleşmedikçe, bir .erteleme yaşanır.'"
1°
F.
Fukuyama'nın savladığının 11 tersine tarihin sonuna henüz ulaşılmadığı için, yani
evrensel demokrasi gerçekleşmediği veya belki de hiç bir zaman
gerçekleşemeyeceği için demokrasilerdeki aksaklıklar doğaldır ve demokrasiler
tehdit altındadır.
\
9ibid.; s.9
'0B.Kriegel; Propos Sur Ln Dcnıocrııtic, Essnis Sur Un ideal Politiquc, Eds.Dcscarıes et Cie, Paris, 1994, s. 127
11bkz. F.Fukuyama; Tarihin Sonu ve Son insan, Simavi Yayınları, lstanbul, Tarihsiz.
Ayşegül Yaraman