• Sonuç bulunamadı

VERGİ İNDİRİMLERİ EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDE ETKİLİ OLABİLİR Mİ?(

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "VERGİ İNDİRİMLERİ EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDE ETKİLİ OLABİLİR Mİ?("

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÖZET: Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kamil Güngör: “Ekonomik büyüme olmadan ekonomik kalkınma mümkün değildir ama ekonomik kalkınmayı sağlayabilmek için milli gelir artışı da tek başına yeterli gelmez. Devletler, ekonomik kalkınmanın da anahtarı olan ekonomik büyümeyi sağlamak için çeşitli politikalar izlerler. Bunlardan birisi de vergi indirimleridir. Vergi indirimleri bir taraftan bölgesel ya da sektörel gelişmeyi sağlamak için birer teşvik aracı olarak kullanılırken, bir taraftan da vergilerin tarafsızlığını sağlayacak şekilde genel vergi indirimlerine gitmeyi ifade eder. Vergi, işletmeler üzerinde en önemli mali yüklerden birisidir. Bir ülke için ekonomik büyüme ve bu ekonomik büyümeye bağlı ekonomik kalkınma kaçınılmazdır. Ülke deneyimleri farklı sonuçlar verse de, ekonomik büyümenin en önemli araçlarından birisi vergi indirimleridir. İyi planlanmış ve kararlılıkla uygulanan vergi indirimleri hemen bütün ülkelerde ve bütün dönemlerde sonuç vermiştir, verecektir.”

ABSTRACT: Afyon Kocatepe University, Faculty of Economics and administrative Sciences, faculty member of the Department of Finance Assoc.Prof.Dr. Kamil Güngör: “Economic growth without economic development is not possible, but in order to provide economic development, national income growth alone is not enough. States follow various policies to ensure economic growth which is the key to economic development. One of them is a tax deduction. Tax cuts on the one hand, regional or sectoral development as an incentive to provide when it is used to ensure the neutrality of the tax refers to general tax cuts in the way to go. Tax, on businesses, the most significant financial one of the loads. For a country dependent on economic growth economic growth and economic development is inevitable. Give different results although the country experiences economic growth, the most important of one of the tools tax deduction. Well planned and decisively implemented tax cuts immediately in all countries and in all periods will give you the result it yielded.”

(2)

Giriş

Devletlerin ulaşmaya çalıştıkla-rı en önemli hedeflerden birisi de “eko-nomik büyümeyi” sağlamaktır. Yaygın kanaatin aksine ekonomik büyüme, ekonomik kalkınmayı ifade etmez. Ekonomik büyüme, en basit şekliyle GSYH’nin artırılması suretiyle kişi başı-na düşen milli gelirde artış sağlamak-tır. Ancak gelir dağılımındaki bozuk-luk, sosyal devlet-refah devletindeki zayıflık, kamu gelirlerindeki yapısal so-runlar… vb. gibi durumların varlığı bu büyümeyi anlamsızlaştırabilir. Ya da ithalata dayalı bir büyüme kısa vade-lidir ve uzun vadede çok daha büyük ekonomik sorunlara yol açar.

Kalkınma ise uzun vadelidir ve insanı da içinde barındıran sosyal yapıdaki topyekûn gelişmeyi ifade eder. Yukarıdaki sorunların minimize edilmesi bir yana, yüksek eğitim almış olanların nüfusa oranı, çeşitli tüketim alışkanlıkları, ülkedeki bilimsel çalış-malara ayırılan pay, yükseköğretim al-mış olanların oranı, ikinci, üçüncü ya-bancı dile hâkimiyet, yurt içi yurt dışı seyahatlerin sıklığı, uçak, tren, otomo-bil kullanım oranı, kişi başına doktor, öğretmen, polis sayısı, internet kulla-nımındaki yaygınlık, gazete satışları, sivil toplum örgütlerinin etkinliği… gibi kalkınma için gerekli birçok unsur

mali imkanlar elverse bile kısa dönem-de sağlanamaz. Ekonomik büyümenin ekonomik kalkınmadaki yansıması, re-fahın tabana yayılmış olmasıdır.

Ekonomik büyüme olmadan ekonomik kalkınma mümkün değildir ama ekonomik kalkınmayı sağlayabil-mek için milli gelir artışı da tek başına yeterli gelmez. Devletler, ekonomik kalkınmanın da anahtarı olan ekono-mik büyümeyi sağlamak için çeşitli politikalar izlerler. Bunlardan birisi de vergi indirimleridir. Vergi indirimleri bir taraftan bölgesel ya da sektörel ge-lişmeyi sağlamak için birer teşvik aracı olarak kullanılırken, bir taraftan da ver-gilerin tarafsızlığını sağlayacak şekilde genel vergi indirimlerine gitmeyi ifa-de eifa-der. Vergi, işletmeler üzerinifa-de en önemli mali yüklerden birisidir. Dev-letler yerli yatırımları ülke içerisinde yönlendirme yanında, yabancı doğ-rudan ve portföy yatırımlarına avan-taj sağlayarak sıcak parayı ekonomiye çekme düşüncesiyle de vergilerde in-dirimi bir araç olarak kullanırlar. Ancak böyle bir indirime karşı çıkan iktisatçı-lar da vardır. Oniktisatçı-lar sektörel bazı teşvik-ler yerine vergiteşvik-lerin oranında genel bir indirime gidip, piyasa koşullarında bir rekabet oluşturmak suretiyle ekono-mik büyümenin daha etkili olduğunu savunurlar.

Genel Bilgiler

Devlete yüklenen fonksiyonla-rın artışına paralel olarak vergi oran-larının sürekli artırılması ya da yeni vergilerin ihdas edilmesi vergilerden optimal verimin alınmasını olumsuz etkilemiştir. Bu durumda devletler ya borçlanmışlar ya da para basma yolu-nu tercih etmişlerdir. Bu politika uzun vadede iflas etmiştir. Bir başka deyişle artan kamusal ihtiyaçlar daima vergi oranlarını yükselterek veya yeni ver-giler ihdas edilerek karşılanamaz hale gelmiştir. Bu durumda vergi oranlarını daha da artırmadan, hatta azaltarak, yeni kaynaklara ulaşmak amacıyla vergi tabanını genişletmek bir alter-natif olarak düşünülmüştür. Zira eko-nomide oluşan fonların kamu eliyle değil, piyasa eliyle kullanılmasını daha verimli kabul eden bu görüşler, bir ta-raftan da deregulasyon politikalarıyla devletin fonksiyonunu azaltmaktan yanadır.

Konunun sistematik olarak dünya gündemine gelmesi 1980 yılın-daki Amerikan başkanlık seçimlerinde Başkan adayı Reagan’ın, seçim kam-panyasını vergi indirimleri politikasına dayandırması ile olmuştur. Reagan iki dönem başkan seçilmiş ve vaad etti-ği şekilde vergilerde özellikle de gelir vergisinde ciddi indirimlere gitmiştir. Bu yüzden 1980’li yıllarda vergi indi-rimleri dünyada ilgi çekmiş,

(3)

Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu bazı ülkelerde birbirinden farklı da olsa vergi indirimleri politikası uygula-ma şansı bulmuştur.

Ekonominin kuralları değişmez değildir. Toplumsal ve kültürel özellik-lere göre farklılık gösterir. Bu yüzden herhangi bir ülkede başarılı olmuş bir model bir başka ülkede farklı sonuçlar doğurabilir. Bunda yasal ve kurumsal altyapı yanında vergi kültürünün de önemli etkisi vardır. Ekonomik yapılar genellikle bulunduğu toplumun şart-larında gelişmiştir. Ayrıca bu ekono-mik yapı çoğu zaman bir önceki yapıya

tepki olarak doğmuştur. Örneğin Key-nezyen iktisat klasik iktisada, arz yan-lı iktisat da talep yönlü iktisada tepki olarak doğmuştur. Aslında her biri dö-neminin gerektirdiği iktisat politikala-rını ortaya koyma çabası içerisindedir. Dolayısıyla hiç bir iktisadi düşüncenin mutlaka en doğru ya da sonradan eleştiriye uğrayan düşünce okullarının mutlaka hatalı olduğu söylenemez. Bu yüzden her teoriyi kendi koşulları al-tında değerlendirmek ve hiç birini gü-nün sorunlarına hazır bir reçete olarak düşünmemek gerekir. Ancak bütün bunlar iktisadın hiçbir evrensel kuralı olmadığı ve devamlı değiştiği anlamı-na da gelmez.

Tam aksine her iktisadi düşünce oku-lu iktisadi sorunların çözümüne yeni katkılarda bulunmaktadır. Buna halen geçerliliğini yitirmiş gibi gözüken Sos-yalist ekonomi ya da teorileşme süreci devam eden İslam ekonomisi de dâhil-dir.

Vergi indirimlerinin ekonomiyi teşvik ettiği bugün yaygınlıkla kabul edilen ve uygulanan bir görüştür. Ör-neğin hiç verginin olmadığı bir eko-nomide firmaların rekabet gücü son derece yüksek olur. Ancak günümüz-de, bazı küçük petrol devletleri hariç, bunun örneği yoktur. Kamusal ihti-yaçlar vardır ve bu kamusal ihtiihti-yaçları finanse etmenin en etkin yolu, petrol gibi temel gelir kaynaklarından yok-sun olan ülkelerde vergilerdir.

Devlet hem üretimden, hem tüketimden hem de servetten vergi almaktadır. Üretimden alınan vergi-lerin gerek gelir gerekse de kurumlar vergisi açısından azaltılması firmalara rekabet gücü kazandırır. Tüketimden alınan vergilerin azaltılması ise tüke-timi teşvik eder. Bu politika, vergisel getiri sağlamakla birlikte, tüketimin bileşimindeki yapıya göre farklılık arz etmekle birlikte, cari açık gibi bir baş-ka makroekonomik soruna yol açabi-lir. Servetin düşük vergilendirilmesi ise tamamen sakıncalıdır. Zira servet ekonominin üretime doğrudan katıl-mayan kısmıdır. Bir başka deyişle dina-mik değil statiktir. Bu yüzden menkul ya da gayrimenkul servetin ekonomi-ye katılmasını sağlamak üzere vergi olitikaları bir araç olarak kullanılabilir. Özellikle menkul sermayenin (serve-tin) vergisel teşviklerle ekonomiye ka-tılması mümkündür. Amaç yastık altın-daki paranın sisteme girişini sağlamak olmalıdır. Gayrimenkullerde vergi indi-rimi yerine vergilendirmeyi etkin hale getirmek buradaki sabit sermayenin ekonomiye katılmasına yardımcı ola-caktır. İhmal edilen diğer bir konu ise rant gelirleridir. Ekonomiye doğrudan hiçbir katkısı olmayan bu unsurların özel tüketim vergisi gibi yüksek vergi-lere muhatap olması gerekir.

Vergi indirimlerinden ve diğer politikalardan amaç atıl fonların eko-nomiye katılması ve esasen üretimin teşvikidir. Üretim artışını sağlamak üzere devletlerin başvurdukları en önemli araçlardan birisi ise özel (böl-gesel-sektörel) ya da genel vergi indi-rimleridir. Üretimi artırma ve kaynak dağılımında etkinlik sağlama amacına yönelen ekonomilerde vergi politikası uygulanırken bazı hususların dikkate alınması gerekir. Bu hususları hatırlat-makta yarar vardır:

Vergi indirimleri vergi matra-hında yapılacak reformlarla birlikte olmalıdır. Böylece vergi tabanının ge-nişletilmesi sağlanır.

(4)

Vergi indirimleri sürekli olma-lı ve mükellefler, indirimlerin yatırım davranışları ve tasarruflar üzerinde olumsuz etkilerinin olmayacağı husu-sunda ikna edilmelidir.

Vergi indirimlerinin üretime dönük etkilerinin uzun dönemde or-taya çıkacağının bilinmesi ve politika-ların buna göre oluşturulması gerekir. Zira üretimi teşvik maksatlı indirimler, zamana ihtiyaç duyar.

Vergi indirimlerinin gelir artırıcı bir etkisi vardır. Fakat bu etkinin tüke-tim harcamalarını daha fazla kamçıla-ma ihtikamçıla-mali de yüksektir. Dolayısıyla vergi indirimleri sıkı para politikası ile desteklenmelidir. Aksi takdirde vergi indirimi ve gelir artışıyla birlikte artan talep, enflasyon gibi makroekonomik sorunların sebebi olabilir.

Vergi indirimlerinin istenen sonucu verebilmesi için kamu harca-maları indirimini de içermesi gerek-tirmektedir. Örneğin ABD’de 1980’li yıllarda vergi indirimlerine gidilmesi-ne rağmen kamu harcaması indirimi ayağı ihmal edildiği için büyük bütçe açıkları oluşmuştur.

Vergi yasalarının ekonomik yapıyı tam olarak kavraması gerek-mektedir. Üzerinden vergi alınan gelir, harcama ve servet tanımlarının eko-nomik yapıyı kavrayamaması halinde uygulama gerçek anlamda ödeme gücü olmayan bazı kesimlerin vergi yükümlüsü olmasına yol açacağından faaliyetlerin gizlenmesi, yani kayıt dışı ekonomi kaçınılmaz olacaktır.

Vergi indirimleri sonucu vergi gelirlerinin artması dolaylı bir sonuç-tur. Bir başka deyişle vergi hasılatı; vergi indirimleri sonunda kullanılabilir kişisel ve kurumsal gelirler artacak ve bunların gelir etkisi ölçüsünde ekono-mide büyüme yaşanacak yani üretim artışı olacaktır. Daha fazla üretim ver-gilendirilebilir gelirin artması demek-tir. Ancak bu etki hemen görülmez. Yani vergi gelirlerinin artması için bir süre beklemek gerekmektedir. Bunun dışında genel vergi indirimlerinin kayıt dışı ekonomi ile mücadelenin kolay-laşması, istisna ve muafiyetlerin

azal-tılması, vergi tabanının genişlemesi gibi nedenler vergi hasılatını uzun dö-nemde artıracaktır.

Özellikle kurumlar vergisindeki indirimler doğrudan yatırımları cazip hale getirirken, gelir vergilerindeki indirimler kullanılabilir fonların kişiler üzerinde kalmasını sağlar. Tasarruf ya da tüketim eğilimlerine göre bu ge-lirler ya yatırımlarda kullanılır ya da tüketime yönlendirilir. Uzun vadeli politikalar bu gelirleri yatırıma yönlen-dirmeyi teşvik etmelidir. 1980 sonrası oluşan yeni ekonomik trendler dışa açık modelleri öngördüğünden ya-bancı doğrudan yatırımların cezbedil-mesi kurumlar vergisinde indirimleri gerektirirken, portföy yatırımlarının teşviki ise daha çok menkul sermaye üzerinden alınan vergilerde düzenle-me yapmayı gerektirdüzenle-mektedir.

Türkiye’deki Durum

Vergi indirimleri politikası 1980’li yıllarda Türkiye’de uygulanmak istenmiştir. Ancak genel vergi indirim-lerinin diğer başarı koşulları da (kamu harcamaları indirimi, yasal-kurumsal serbestleşme, deregulasyon, sıkı para politikası... gibi) dikkate alındığında Türkiye’de bu dönemdeki uygulama-ların başarılı olduğunu söylemek son derece güçleşir. Türkiye’de genel vergi indiriminden ziyade istisna ve muafi-yetlerde yapılan düzenlemelere ağır-lık verilmiştir. Yasal kurumsal alt yapı-nın güçlü olmadığı, vergi teşkilatıyapı-nın

yeterince kurumsallaşamadığı, vergi bilincinin düşük olduğu, anayasada-ki devletçi hükümlerin varlığı, kapalı bir ekonomiden geçiş sağlanması, gi-rişimci sınıfın yeterli olmayışı gibi ne-denler bu başarısızlıkta etkili olmuştur. 1980 öncesi ithal ikameci ve devletçi politikaların etkin olduğu Türkiye’de, tam oturmamış piyasa ekonomisi ile özelleştirme başarılamamış, kamu har-camaları indirimlerine, bir takım tasar-ruf tedbirleri dışında, hiç gidilememiş ve deregulasyon politikası işletileme-miştir. Vergi denetimi ise Türkiye’de hiçbir zaman etkin olarak yürütüleme-miştir.

Ekonomide başarı; kararlılığı, kararlılık da güçlü siyasi iradeyi gerek-tirir. 1980’li yıllarda bu var gibi gözük-mekle birlikte darbe sonrası dönemde siyasilerin tam bağımsız karar almaları mümkün olmamıştır. Buna rağmen bölgesel ve sektörel vergi teşvikleri sonuç vermiştir. Zira Türkiye ekono-misinin sıçrama yaptığı birkaç dönem-den birisi de 1980’li yıllardır. Örneğin 1980’den (2.9 milyar dolar) 1990’a (12.9 milyar dolar) ihracat yaklaşık ola-rak dörtbuçuk kat artmıştır. Dönemin ekonomik büyümesinde yürütülen vergi politikalarının etkili olmadığını ileri sürmek doğru olmaz.

Günümüzde vergi sistemimiz bir taraftan genel vergi indirimleriyle, bir taraftan da spesifik teşviklerle ya-tırımlar üzerinde pozitif etki meydana getirmeyi amaçlamaktadır.

(5)

Örneğin 2000 yılından önce bir milyar dolar bile olmayan (1999’da 813 milyon dolar) yabancı yatırımların 20 milyar doları geçtiği yıllar olmuştur. (2006’da 20185, 2007’de 22.047 milyar dolar). Ortalaması ise 15-16 milyar do-lardır. Bu dönemde portföy yatırımla-rında da önemli gelişmeler yaşanmış, Türkiye finans merkezi olma yönünde önemli kazanımlar elde etmiştir.

Bu dönemde gelir vergisinde üst oran % 55’ten aşamalı olarak % 35’e çekilmiş, kurumlar vergisinde ise 1993 yılında % 46 olan oran önce %30’ (1999) daha sonra 2006 yılında da % 20’ye indirilmiştir. Bu süreçte alınan çeşitli kurumsal tedbirler vergi gelirle-rinde reel artışa neden olmuştur. Öte yandan 2006 yılından itibaren yeni kurumlar vergisi kanunu ile yatırım indirimi müessesi kaldırılmış olmasına rağmen, bölgesel ve sektörel yatırım-ları desteklemek için vergi teşvikini de içeren 5084 Sayılı yasa gibi düzenle-melere yer verilmiştir. Halen 5838 sayı-lı yasa ile indirimli kurumlar vergisi uy-gulaması benzer bir düzenleme olarak yürürlüktedir.

Elbette bu dönemde yaşanan vergi gelirleri artışlarında 2001 krizi sonrası ekonomide alınan olağanüstü tedbirlerin etkisi olmuştur. Sıkı mali disiplin nedeniyle bütçe açığını bin-de 6’ya (2005) kadar inmiş, borçlanma tehlike olmaktan çıkmıştır. Kurumsal altyapı geliştirilmiş vergi-vatandaşlık numarasıyla mükelleflerin elektronik ortamda takibi etkinleştirilmiştir. Ar-tık neredeyse bütün beyannameler elektronik ortamda verilmek zorun-dadır. Bütün bu pozitif etkileri tek bir nedene (vergi indirimine) bağlamak şüphesiz doğru olmaz. Ancak yuka-rıda bahsi geçen vergi indirimlerinin sonuçlardaki etkisi de göz ardı edile-mez.

Vergilerin etkinleştirilmesi Türkiye’nin 21. yüzyılın ilk yıllarında (2001 krizi) bile aşamadığı sürekli ve yüksek enflasyon ve faizle kısa vadeli borçlanma, bütçe açıkları, düşük milli gelir, yüksek oranlı vergiler, kaynak is-rafı, düşük verimlilik,

altyapı eksikliği, yüksek işsizlik, minin kötü yönetimi, kayıt dışı ekono-mi, enerji yetersizliği, düşük teknoloji, devletin önemli ölçüde ekonomiye müdahalesi gibi sorunlarla mücade-lede etkili olmuştur. Türkiye’de vergi sisteminin temel sorunlarından birisi de vergi tabanının zayıf oluşudur. Bu yüzden vergiler daha çok tüketim üze-rinden alınan vergilere kaymıştır. Geç-mişte var olan bu sarmal günümüzde de giderilememiştir.

Vergi indirimlerine gitmek daha önce vergi ödemeyen kesimleri vergi mükellefiyeti kapsamına almayı gerektirmektedir. Türkiye’de halen ta-rım kesimi büyük oranda bu kapsamın dışındadır. Vergi idaresinin bu kesimi denetleyecek alt yapısı yoktur. Siyasi-lerin de bu konuda iradeleri, geleceğe dönük planları mevcut değildir.

2001 krizi sonrası yaşanan en önemli gelişmelerden birisi de devle-tin tarım kesimine yaptığı destekleme alımlarını sınırlandırmasıdır. Böylece hiç değilse piyasada karşılığı olmayan fonların bütçeden transferi durdurul-muştur. Tarım kesiminin vergi dışı tu-tulmasının en önemli nedenlerinden birisi, halen % 25’ler seviyesindeki bu nüfusun önemli bir oy potansiyeli ol-masıdır. Türkiye’de 1990’larda olduğu gibi popülizm olmasa da, hiçbir dö-nemde sıfırlanamamıştır.

İstihdam üzerinden alınan ver-giler de çeşitli şekillerde kayıt dışı iş-lemlere maruz kalmaktadır. Kayıt dışı ekonominin önemli kısmı kayıt dışı istihdamla ilgilidir. Buradaki denetim yetersizliği işsizlik rakamlarına da yan-sımaktadır.

Vergi indirimlerinin ilk yıllarda vergi hasılatı üzerinde bir azalmaya yol açtığı genel olarak kabul edilen ve uygulamada da ortaya çıkmış olan bir gerçektir. Çünkü vergi hasılatındaki artış hemen değil, vergi indirimleriyle birlikte gelir etkisinin baskın olması, kayıt dışı ekonominin küçülmesi ve ekonomik büyümenin yaşanması ile olur. Ekonominin arz yönüne dönük tarafı ise uzun dönemli çözümleri öne-rir. Türkiye’de hükümetlerin bu riski al-ması son derece güçtür. Buna rağmen son yıllarda cesaretle uygulanan ve bir kısmı da vergi indirimlerini ilgilendiren politikalar sonuç vermiştir.

Sonuç

İyi planlanmış ve zamana yayıl-mış olan vergi indirimleri, genel vergi indirimi ya da teşvik amaçlı sektörel vergi indirimleri olsun uzun vadede büyüme üzerinde pozitif etki meydana getirecektir. Halen % 15-35 arasındaki gelir vergisi tarifesinin % 10-25 arasına yine aşamalı olarak çekilmesi gerekli-dir. En azından beşer puan daha geri-ye çekilebilir. Geçmişteki iyileştirmeler önemli olmakla birlikte,

(6)

henüz bu konuda bir irade ortaya kon-muş değildir. Zira mükellefler özellikle de % 25’i (mevcut tarifede % 27) geçen vergi yükleriyle karşı karşıya kaldık-larında zaten kurumsallaşmayı tercih etmektedirler. Bir başka deyişle % 35 üzerinden vergi ödeyen mükellef sayı-sı son derece azdır.

Özellikle gelişmekte olan ülke-lerde yatırımların teşviki son derece önemlidir. Reel yatırımlar ise daha çok kurumlar vergisi ile ilgilidir. Kurumlar vergisinin oranının % 20 ve tek oran olarak uygulanması pozitif bir durum-dur. Bu haliyle kurumlar vergisi oranı pek çok AB ülkesinden daha düşüktür. Ancak ikinci aşamada kar dağıtımında uygulanan stopajı da dikkate almak gerekmektedir. Vergi sistemimiz karın dağıtılmayıp sermayeye katılması ha-linde stopaja tabi olmayacağı hükmü-nü getirerek üretimi teşvik etmektedir. Gelirlerin yatırıma yönlendirilmesi ha-linde vergi dışı tutulması bir politika olarak benimsenmelidir. Ancak bura-da yatırımbura-dan kastımız reel yatırım-lardır. Portföy yatırımları da önemli ol-makla birlikte, kalıcı yatırımlar daima reel yatırımlardır. Portföy yatırımları bazen piyasada karşılık bulamamakta ve para arzı fazlalığı nedeniyle,

ekonomide çeşitli makroekonomik is-tikrarsızlıklar meydana getirmektedir. Ekonomide asıl olan üretimdir. Fazla üretim, ya da tüketim eksikliği de çe-şitli sorunlar meydana getirse de bir malın fiyatının asıl belirleyicisi arzın-daki dengedir. Örneğin piyasada mal ya da hizmet olarak karşılığı olmayan bir paranın hiçbir önemi yoktur. İktisa-di değere sahip olan para değil, maldır.

Vergi sisteminde yatırımları etkileyen vergilerin indirilmesi ya-nında tüketimden alınan vergilerin artırılması da bir öneri olarak getiril-mektedir. Bu düşünce aslında 1980’li yıllarda İngiltere’de uygulama alanı bulmuş ve Thatcher gelir vergisinin oranlarını azaltırken, tüketim vergi-lerinin oranlarını artırmıştır. Ancak konu vergi adaleti açısından sakın-calar doğurmaktadır ve günümüz-deki tercih ve gelişmiş ülkelergünümüz-deki uygulama vergi sistemleri içerisinde dolaysız vergilerin ağırlıklı olması yö-nündedir.

Son söz olarak şunu söyleyebi-liriz ki; bir ülke için ekonomik büyü-me ve bu ekonomik büyübüyü-meye bağlı ekonomik kalkınma kaçınılmazdır. Ülke deneyimleri farklı sonuçlar verse de, ekonomik büyümenin en önemli araçlarından birisi vergi indi-rimleridir. İyi planlanmış ve kararlılık-la uygukararlılık-lanan vergi indirimleri hemen bütün ülkelerde ve bütün dönemlerde sonuç vermiştir, verecektir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bunlar; MEB E-okul, Modüler öğretim sistemi, Bilgisayar destekli uzaktan eğitim, Eğitimde ölçme değerlendirme ve MESS yazılım uygulamasıdır..

required to increase the student performance and eventually the growth of the STEM workforce, stakeholders have focused on specialized STEM schools (Erdogan &

A high homogenization temperature between 400 and 600 °C, high salinity (45% < NaCl eq < 65 wt%), presence of CO 2 and CH 4 car- bonic phases and solid – bearing inclusions

nekleyen veya örnekleme potansiyeli olan epide- miyolojik çalışmaların tarandığı meta-analizde LDL-kolesterol sınır düzeyi >130 ve/veya ≥130 mg/dL olarak

D-Penicillamine 25-30 mg/kg bölünmü ü dozda, Dü üük doz ile baülanıp -2 hf içinde tam doza çıkılır, yan etki için 5 mg/kg idame tedavi takip gerekir, gebelik ve

E) If sufficient number of flights had been made in the tsunami area, the lives of the trapped people would have been saved... 43-45.soruları aşağıdaki parçaya göre

Currently, the emergence of a novel human coronavirus, SARS- CoV-2, ……... …………...a global health concern causing severe respiratory tract infections in humans. with

頭部外傷之護理指導 返回 醫療衛教 發表醫師 神經外科團隊 發佈日期 2009/12 /14