• Sonuç bulunamadı

1879-1909 tarihli Sicil-i Ahval kayıtlarına göre Antalya doğumlu memurlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1879-1909 tarihli Sicil-i Ahval kayıtlarına göre Antalya doğumlu memurlar"

Copied!
310
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AKDENĠZ ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

Ozan Can AKPINAR

1879-1909 TARĠHLĠ SĠCĠL-Ġ AHVAL KAYITLARINA GÖRE ANTALYA DOĞUMLU MEMURLAR

Tarih Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

(2)

AKDENĠZ ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

Ozan Can AKPINAR

1879-1909 TARĠHLĠ SĠCĠL-Ġ AHVAL KAYITLARINA GÖRE ANTALYA DOĞUMLU MEMURLAR

DanıĢman Doç. Dr. Güven DĠNÇ

Tarih Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

(3)

T.C.

Akdeniz Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,

Ozan Can AKPINARʼın bu çalıĢması, jürimiz tarafından Tarih Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı tezi olarak kabul edilmiĢtir.

BaĢkan : Doç. Dr. Celâl ERDÖNMEZ (Ġmza)

Üye (DanıĢmanı) : Doç. Dr. Güven DĠNÇ (Ġmza)

Üye : Yrd. Doç. Dr. Hatice Çetin DURGUN (Ġmza)

Tez BaĢlığı: 1879-1909 Tarihli Sicil-i Ahval Kayıtlarına Göre Antalya Doğumlu Memurlar

Onay: Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.

Tez Savunma Tarihi : 03/07/2017 Mezuniyet Tarihi : 20/07/2017

(Ġmza)

Yrd. Doç Dr. Ayça BÜYÜKYILMAZ Müdür

(4)

AKADEMĠK BEYAN

Yüksek Lisans Tezi olarak sunduğum “1879-1909 Tarihli Sicil-i Ahval Kayıtlarına Göre Antalya Doğumlu Memurlar” adlı bu çalıĢmanın, akademik kural ve etik değerlere uygun bir biçimde tarafımca yazıldığını, yararlandığım bütün eserlerin kaynakçada gösterildiğini ve çalıĢma içerisinde bu eserlere atıf yapıldığını belirtir; bunu Ģerefimle doğrularım.

(Ġmza)

(5)

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ’NE

ÖĞRENCĠ BĠLGĠLERĠ

Adı-Soyadı Ozan Can AKPINAR

Öğrenci Numarası 20155206006 Enstitü Ana Bilim Dalı Tarih

Programı Tezli Yüksek Lisans

Programın Türü ( x ) Tezli Yüksek Lisans ( ) Doktora ( ) Tezsiz Yüksek Lisans DanıĢmanının Unvanı, Adı-Soyadı Doç. Dr. Güven DĠNÇ

Tez BaĢlığı 1879-1909 Tarihli Sicil-i Ahval Kayıtlarına Göre Antalya Doğumlu Memurlar

Turnitin Ödev Numarası 15415132

Yukarıda baĢlığı belirtilen tez çalıĢmasının a) Kapak sayfası, b) GiriĢ, c) Ana Bölümler ve d) Sonuç kısımlarından oluĢan toplam 264 sayfalık kısmına iliĢkin olarak, 06/07/2017 tarihinde tarafımdan Turnitin adlı intihal tespit programından Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez ÇalıĢması Orijinallik Raporu Alınması ve

Kullanılması Uygulama Esasları‟nda belirlenen filtrelemeler uygulanarak alınmıĢ olan ve ekte sunulan rapora göre, tezin/dönem projesinin benzerlik oranı;

alıntılar hariç % 6 alıntılar dahil % 7„dir.

DanıĢman tarafından uygun olan seçenek iĢaretlenmelidir: ( x ) Benzerlik oranları belirlenen limitleri aĢmıyor ise;

Yukarıda yer alan beyanın ve ekte sunulan Tez ÇalıĢması Orijinallik Raporu‟nun doğruluğunu onaylarım. ( ) Benzerlik oranları belirlenen limitleri aĢıyor, ancak tez/dönem projesi danıĢmanı intihal yapılmadığı kanısında ise;

Yukarıda yer alan beyanın ve ekte sunulan Tez ÇalıĢması Orijinallik Raporu‟nun doğruluğunu onaylar ve Uygulama Esasları‟nda öngörülen yüzdelik sınırlarının aĢılmasına karĢın, aĢağıda belirtilen gerekçe ile intihal yapılmadığı kanısında olduğumu beyan ederim.

Gerekçe:

Benzerlik taraması yukarıda verilen ölçütlerin ıĢığı altında tarafımca yapılmıĢtır. Ġlgili tezin orijinallik raporunun uygun olduğunu beyan ederim.

07/07/2017 (imza) Doç. Dr. Güven DĠNÇ T.C.

AKDENĠZ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TEZ ÇALIġMASI ORĠJĠNALLĠK RAPORU

(6)

Ġ Ç Ġ N D E K Ġ L E R

TABLOLAR LĠSTESĠ vii

KISALTMALAR LĠSTESĠ viii

ÖZET ix

SUMMARY x

ÖNSÖZ xi

GĠRĠġ 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

XIX. YÜZYILDAN XX. YÜZYILIN BAġLARINA KADAR OSMANLI BÜROKRASĠSĠ VE SĠCĠL-Ġ AHVÂL ĠDÂRESĠ

1.1. Klasik Dönem Osmanlı Bürokrasisi ve Memurlar 6

1.2. Osmanlı Bürokrasisinin Yeniden Yapılanması ve Memurların Konumu 9

1.2.1. Osmanlı Bürokrasisinde ModernleĢme 9

1.2.2. Tanzimatʼtan II. MeĢrutiyetʼe Kadar Osmanlı Memurlarının Konumu 20

1.3. Sicil-i Ahvâl Komisyonu 25

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

XIX. YÜZYILDAN XX. YÜZYILIN BAġLARINA KADAR ANTALYA

2.1. Tarihsel Süreç 32 2.2. Ġdarî Yapı 35 2.3. Nüfus 40 2.4. Eğitim 41 2.5. Ekonomi ve Ticaret 44 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ANTALYA DOĞUMLU MEMURLAR HAKKINDA BAZI DEĞERLENDĠRMELER

3.1. Antalya Doğumlu Memurların Listesi 47

3.1.1. Müslüman Memurlar 48

3.1.2. Gayrimüslim Memurlar 58

3.2. Antalya Doğumlu Memurların Eğitim Durumları 59

3.3. Antalya Doğumlu Memurların Bulundukları Görevler 72

3.4. Antalya Doğumlu Memurların Aldıkları Rütbe, NiĢan ve Madalyalar 96

3.4.1. Madalya 97

(7)

3.4.3. NiĢan 100

3.5. Antalya Doğumlu Memurların Aldıkları Cezalar 101

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

SĠCĠL-Ġ AHVÂL KAYITLARINA GÖRE ANTALYA DOĞUMLU MEMURLARIN TRANSKRĠPSĠYONLARI

4.1. Müslüman Memurlar 104

4.1.1. Abdi Efendi (H. 1282 / M. 1866) 104

4.1.2. Ahmed Edib Efendi (H. 1288 / M. 1871-1872) 105

4.1.3. Ahmed Efendi (H. 1266 / M. 1850) 106

4.1.4. Ahmed Esad Efendi (H. 1273 / M. 1856-1857) 107

4.1.5. Ahmed Faik Efendi (H. 1292 / M. 1875) 107

4.1.6. Ahmed Hamdi Efendi (H. 1277 / M. 1860-1861) 108

4.1.7. Ahmed Hamdi Efendi (H. 1302 / M. 1885) 111

4.1.8. Ahmed Hulusi Efendi (H. 1309 / M. 1892) 112

4.1.9. Ahmed Kamil Efendi (H. 1274 / M. 1857) 112

4.1.10. Ahmed Murad Efendi (H. 1283 / M. 1866-1867) 113

4.1.11. Ahmed Murad Efendi (H. 1275 / M. 1858) 115

4.1.12. Ahmed RaĢid Efendi (H. 1268 / M. 1852) 116

4.1.13. Ahmed Rıfat Efendi (H. 1303 / M. 1886-1885) 117

4.1.14. Ahmed ġevket Efendi (H. 1292 / M. 1875-1876) 118

4.1.15. Ali Cevdet Efendi (H. 1293 / M. 1876) 119

4.1.16. Ali Enis Efendi (H. 1288 / M. 1871) 121

4.1.17. Ali Hidayet Efendi (H. 1288 / M. 1871-1872) 121

4.1.18. Ali Nazif Bey (H. 1281 / M. 1864-1865) 122

4.1.19. Ali Remzi Efendi (H. 1303 / M. 1885-1886) 126

4.1.20. Ali Rıza Efendi (H. 1305 / M. 1888) 127

4.1.21. Ali Rıza Efendi (H. 1308 / M. 1891) 128

4.1.22. Ali ġevket Efendi (H. 1291 / M. 1875) 129

4.1.23. Ali ġevket Bey (H. 1259 / M. 1843-1844) 129

4.1.24. Bekir Tevfik Efendi (H. 1294 / M. 1877) 130

4.1.25. Cemal Efendi (H. 1278 / M. 1861-1862) 131

4.1.26. Gıyaseddin Efendi (H. 1306 / M. 1888-1889) 146

4.1.27. Hacı Mustafa Efendi (H. 1268 / M. 1851-1852) 147

(8)

4.1.29. Halil Efendi (H. 1255 / M. 1839) 149

4.1.30. Halil Hamdi Efendi (H. 1279 / M. 1863) 150

4.1.31. Halil Hilmi Efendi (H. 1257 / M. 1841) 150

4.1.32. Halil Hilmi Efendi (H. 1263 / M. 1846-1847) 151

4.1.33. Halil Ġbrahim Efendi (H. 1300 / M. 1882-1883) 153

4.1.34. Halil ġemseddin Efendi (H. 1275 / M. 1859) (Ö. 1308 / 1890) 154

4.1.35. Halil ġemsi Efendi (H. 1272 / M. 1855) 155

4.1.36. Hasan Basri Efendi (H. 1297 / M. 1879-1880) 156

4.1.37. Hasan Hasib Efendi (H. 1294 / M. 1877) 157

4.1.38. Hasan Rıfat Efendi (H. 1307 / M. 1889-1890) 158

4.1.39. Hasan RüĢdü Efendi (H. 1289 / M. 1872) 158

4.1.40. Hasan Tahsîn Efendi (H. 1285 / M. 1868-1869) 159

4.1.41. Hüseyin Adil Efendi (H. 1280 / M. 1863-1864) 161

4.1.42. Hüseyin Avni Efendi (H. 1283 / M. 1866-1867) 162

4.1.43. Hüseyin Efendi (H. 1290 / M. 1873-1874) 163

4.1.44. Hüseyin Hüsnü Efendi (H. 1285 / M. 1868-1869) 164

4.1.45. Hüseyin Kazım Efendi (H. 1294 / M. 1877-1878) 165

4.1.46. Hüseyin Necati Efendi (H. 1296 / M. 1878-1879) 166

4.1.47. Hüseyin Resmi Efendi (H. 1300 / M. 1882-1883) 167

4.1.48. Ġbrahim Efendi (H. 1288 / M. 1871-1872) 168

4.1.49. Ġbrahim Edhem Efendi (H. 1289 / M. 1872-1873) 168

4.1.50. Ġbrahim Edhem Efendi (H. 1291 / M. 1874) 170

4.1.51. Ġbrahim Edhem Efendi (H. 1296 / M. 1878-1879) 171

4.1.52. Ġbrahim Fehmi Efendi (H. 1283 / M. 1866) 173

4.1.53. Ġbrahim Necati Efendi (H. 1278 / M. 1861-1862) 174

4.1.54. Ġsmail Hakkı Bey (H. 1291 / M. 1874-1875) 175

4.1.55. Ġsmail Hakkı Efendi (H. 1304 / M. 1887) 176

4.1.56. Kadızade Ahmed RaĢid Efendi (H. 1262 / M. 1845-1849) 177

4.1.57. Mahmud Celaleddin Bey (H. 1294 / M. 1877-1878) 181

4.1.58. Mahmud Celaleddin Bey (H. 1294 / M. 1877-1878) 182

4.1.59. Mahmud Celaleddin Bey (H. 1294 / M. 1877-1878) 182

4.1.60. Mehmed Ali Efendi (H. 1266 / M. 1850) 184

4.1.61. Mehmed Ali Efendi (H. 1266 / M. 1850) 184

(9)

4.1.63. Mehmed Ali Efendi (H. 1279 / M. 1863) 187

4.1.64. Mehmed Celal Efendi (H. 1305 / M. 1887) 189

4.1.65. Mehmed Cemal Efendi (H. 1281 / M. 1864-1865) 190

4.1.66. Mehmed Emin Efendi (H. 1255 / M. 1839-1840) 193

4.1.67. Mehmed Emin Efendi (H. 1260 / M. 1844) (Ö. 1312 / 1894) 194

4.1.68. Mehmed Emin Efendi (H. 1265 / M. 1849) 195

4.1.69. Mehmed Emin Efendi (H. 1283 / M. 1866-1867) 196

4.1.70. Mehmed Emin Efendi (H. 1301 / M. 1883-1884) 197

4.1.71. Mehmed Esad Efendi (H. 1289-1872) 198

4.1.72. Mehmed Esad Efendi (H. 1300 / M. 1882-1883) 199

4.1.73. Mehmed Fehmi Efendi (H. 1274 / M. 1857-1858) 200

4.1.74. Mehmed Fevzi Efendi (H. 1283 / M. 1866) 201

4.1.75. Mehmed Galib Efendi (H. 1259 / M. 1843-1844) 202

4.1.76. Mehmed Hanefi Efendi (H. 1270-1854) 204

4.1.77. Mehmed Hilmi Efendi (H. 1287 / M. 1870-1871) 205

4.1.78. Mehmed Hilmi Efendi (H. 1258 / M. 1842-1843) 206

4.1.79. Mehmed Hilmi Efendi (H. 1289 / M. 1872-1873) 208

4.1.80. Mehmed Ġzzet Efendi (H. 1279 / M. 1862) 210

4.1.81. Mehmed Mekki Efendi (H. 1286 / M. 1869-1870) 211

4.1.82. Mehmed Murad Efendi (H. 1290 / M. 1873) 213

4.1.83. Mehmed Murad Efendi (H. 1282 / M. 1866) 215

4.1.84. Mehmed Nazım Efendi (H. 1274 / M. 1857-1858) 216

4.1.85. Mehmed Rıfat Efendi (H. 1267 / M. 1850-1851) 218

4.1.86. Mehmed RüĢtü Efendi (H. 1286 / M. 1869-1870) 220

4.1.87. Mehmed Sabri Efendi (H. 1293 / M. 1876-1877) 221

4.1.88. Mehmed Sadık Efendi (H. 1293 / M. 1876) 222

4.1.89. Mehmed Salih Efendi (H. 1289 / M. 1872) 223

4.1.90. Mehmed Selîm Efendi (H. 1294 / M. 1877-1878) 224

4.1.91. Mehmed ġakir Efendi (H. 1276 / M. 1859-1860) 224

4.1.92. Mehmed ġevket Efendi (H. 1297 / M. 1879-1880) 225

4.1.93. Mehmed Tevfik Efendi (H. 1304 / M. 1886-1887) 227

4.1.94. Mehmed Tevfik (H. Efendi 1289 / M. 1872) 227

4.1.95. Mehmed Tevfik (H. Efendi 1293 / M. 1876-1877) 228

(10)

4.1.97. Muharrem Remzi Efendi (H. 1292 / M. 1875-1876) 231

4.1.98. Murad RüĢtü Efendi (H. 1311 / M. 1893-1894) 232

4.1.99. Musa Kazım Efendi (H. 1302 / M. 1884-1885) 233

4.1.100. Mustafa Asım Efendi (H. 1278 / M. 1862) 235

4.1.101. Mustafa Asım Efendi (H. 1279 / M. 1863) 235

4.1.102. Mustafa Efendi (H. 1266 / M. 1849-1850) 237

4.1.103. Mustafa Hamdi Efendi (H. 1293 / M. 1876) 242

4.1.104. Mustafa Nuri Efendi (H. 1276 / M. 1860) 243

4.1.105. Mustafa ġevki Efendi (H. 1304 / M. 1886-1887) 245

4.1.106. NeĢet Efendi (H. 1281 / M. 1864) 246

4.1.107. Osman Adil Efendi (H. 1296 / M. 1879) 247

4.1.108. Osman Adil Efendi (H. 1295 / M. 1878) 247

4.1.109. Osman Sıdkı Efendi (H. 1260 / M. 1855-1845) (Ö. 1310 / 1893) 249

4.1.110. Osman Zeki Efendi (H. 1274 / M. 1858) 252

4.1.111. Ömer Lütfi Efendi (H. 1268 / M. 1852) 253

4.1.112. Receb Lebib Efendi (H. 1283 / M. 1866) 255

4.1.113. Salih Efendi (H. 1266 / M. 1849-1850) 256

4.1.114. Seyyid Ahmed Efendi (H. 1309 / M. 1892) 258

4.1.115. Süleyman Efendi (H. 1299 / M. 1881-1882) 258

4.1.116. Süleyman Sami Efendi (H. 1296 / M. 1878-1879) 259

4.1.117. Veysel Cemil Efendi (H. 1279 / M. 1862) 260

4.1.118. Yusuf Cemal Efendi (H. 1296 / M. 1878-1879) 261

4.1.119. Yusuf Seyfeddin Efendi (H. 1299 / M. 1881-1882) 262

4.1.120. Yusuf Talat Efendi (H. 1276 / M. 1859-1860) 262

4.1.121. Yusuf Ziya Efendi (H. 1307 / M. 1890) 263

4.1.122. Zülfikar Efendi (H. 1295 / M. 1878) 264

4.2. Gayrimüslim Memurlar 265

4.2.1. Ligori Baki Efendi (H. 1275 / M. 1858) 265

4.2.2. Nikolaki Efendi (H. 1281 / M. 1864-1865) 266

4.2.3. Nikoli Fehmi Efendi (H. 1270 / M. 1853) (Ö. 1302 / 1884) 270

4.2.4. Pandelli Efendi (H. 1287 / M. 1870-1871) 270

4.2.5. Pavlos Efendi (H. 1278 / M. 1862) 274

4.2.6. Penayir Efendi (H. 1282 / M. 1865) 274

(11)

4.2.8. Yorgaki Anastadyadi Efendi (H. 1281 / M. 1864-1865) 277

4.2.9. Yorgi Efendi (H. 1288 / M. 1871-1872) 277

4.2.10. Vasil Vasfi Efendi (H. 1274 / M. 1850) 278

SONUÇ 280

KAYNAKÇA 283

EK 1- Memurlar Tarafından Doldurulan Terceme-i Hâl Formu 289

EK 2- Memurlar Tarafından Doldurulan Terceme-Ġ Hâl Formu 290

EK 3- Ali Nazif Efendi’ye Ait Belge 291

EK 4- Pandelli Efendi’ye Ait Belge 292

(12)

TABLOLAR LĠSTESĠ

Tablo 1.1. Nezâretler Öncesi Merkez TeĢkilatı (1299-1732) ... 19

Tablo 1.2. 1732-1839 Yılları Merkez TeĢkilatı ... 19

Tablo 1.3. Nezâretler Dönemi Merkez TeĢkilatı ... 20

Tablo 2.1. Konya Vilayet Salnamesiʼne Göre Teke Sancağıʼnın Ġdarî Durumu (1869) ... 36

Tablo 2.2. Konya Vilayet Salnamesiʼne Göre Teke Sancağıʼnın Ġdarî Durumu (1874-1875) 37 Tablo 2.3. Devlet Salnamesiʼne Göre Antalya Merkez‟inin Ġdarî Durumu (1899-1900) ... 38

Tablo 2.4. Konya Vilayet ve Devlet Salnamesiʼne Göre Teke Sancağı (1906) ... 38

Tablo 2.5. Devlet Salnamesiʼne Göre Antalya Merkeziʼnin Ġdari Durumu (1907-1908) ... 39

Tablo 2.6. Genel Gelirler Tablosu ... 45

Tablo 2.7. Genel Giderler Tablosu ... 46

Tablo 3.1. Antalya Doğumlu Müslüman Memurlar ... 50

Tablo 3.2. Antalya Doğumlu Gayrimüslim Memurlar ... 59

Tablo 3.3. Antalya Doğumlu Memurların Eğitim Gördükleri Yerler ... 61

Tablo 3.4. Antalya Doğumlu Memurların Türkçe DıĢında Bildikleri Diller... 62

Tablo 3.5. Antalya Doğumlu Memurların Eğitim Durumları ... 63

Tablo 3.6. Antalya Doğumlu Memurların Bulundukları Görevler ve Hizmet Sayıları ... 72

Tablo 3.7. Antalya Doğumlu Memurların Bulundukları Görevler ... 77

Tablo 3.8. Antalya Doğumlu Memurların Aldıkları Madalyalar ... 98

Tablo 3.9. Antalya Doğumlu Memurların Aldıkları Rütbeler ... 99

(13)

KISALTMALAR LĠSTESĠ

ATSO Antalya Ticaret ve Sanayi Odası

bkz. Bakınız

BOA. BaĢbakanlık Osmanlı ArĢivi

C Cemâziye‟l-Âhir C: Cilt Ca Cemâziye‟l-Evvel Çev. Çeviren DH. Dâhiliye H. Hicrî

ĠBB Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi

L ġevvâl

m. “Görüldü”, “malumum oldu”, “tamam oldu” anlamında “temme”nin kısaltmasıdır.

M. Miladî

Minh Bir önceki tarihin senesi

MKT. Mektûbî Kalemi

OTAM Osmanlı Tarihi AraĢtırma ve Uygulama Merkezi

Ö. Ölümü

R Rebîʻü‟l-Âhir

S: Sayı

SAĠD. Sicil-i Ahvâl Ġdaresi

(14)

ÖZET

Osmanlı Devletiʼnin kuruluĢ döneminden itibaren varlığı bilinen kalemiye sınıfı XV. ve XVI. yüzyıllarda büyük geliĢme göstermiĢtir. Bu döneme kadar personeller liyakat ve ehliyet sistemine göre istihdam edilirlerken sonraki yıllarda bu iki sistem özellikle bürokratik açıdan sorun teĢkil etmeye baĢlamıĢtır. Ayrıca devlet personelini ilgilendiren eğitim, özlük hakkı, maaĢ, rütbe, niĢan, madalya ve cezaî uygulamalar gibi muhtelif konularda da bazı sıkıntılar ortaya çıkmıĢtır.

XIX. yüzyıla gelindiğinde modernleĢmenin hız kazanmasıyla birlikte rasyonel devlet anlayıĢına uygun olarak birtakım düzenlemeler yapılmıĢ, neticesinde memur sayısında büyük bir artıĢ yaĢanmıĢtır. Fakat bu artıĢ denetimde birtakım zorlukları beraberinde getirdiği için II. Abdülhamid döneminde hem denetimsizliğin/kontrolsüzlüğün önüne geçilebilmesi hem de memur atamalarının daha düzenli bir Ģekilde yapılabilmesi için 1879 yılında devlet personelinin biyografilerini kaydetmekle yükümlü olan Sicil-i Ahvâl Komisyonu Dâhiliye Nezâreti bünyesinde ihdas edilmiĢtir.

Bilindiği üzere 1879 yılına kadar Osmanlı memur sicillerinin toplandığı bir defter bulunmamaktaydı. Sicil-i Ahvâl Komisyonuʼnun kurulmasıyla birlikte bu alanda çalıĢmalar baĢlamıĢ, memurların sicileri (terceme-i hâlleri) sicil-i umûmî adı verilen defterlere kaydedilmiĢtir. Fakat memur seçimi ve tayini gibi hususlarda görülen aksaklıklar üzerine yeni bir yapılanmaya gidilmesi amaçlanmıĢ, buna göre 1896 yılında Sicil-i Ahvâl Komisyonu ilga edilerek, hiçbir daireye bağlı olmayan Memurîn-i Mülkiye Komisyonu kurulmuĢtur.

II. MeĢrutiyet‟in ilanının hemen ardından ise memurlarla ilgili olan iĢlerin nezaretler bünyesinde yürütülmesi kararlaĢtırıldığı için Memurîn-i Mülkiye Komisyonu lağvedilmiĢ, yerine Dâhiliye Nezâreti bünyesinde Memurîn ve Sicil-i Ahvâl Ġdâresi ihdas edilmiĢtir. Neticede, 1879 yılında baĢlayan sicil çalıĢmaları 1909 yılına kadar bir Ģekilde devam etmiĢ ve siciller sicil-i umûmî defterlerine kaydedilmiĢtir. 1909 yılından sonra ise bu siciller dosyalar halinde tutulmuĢtur.

Bu bilgiler çerçevesinde, çalıĢmamızda 1879-1909 yılları arasında görev yapan ve sicil-i ahvâl defterlerinde kaydı bulunan 10ʼu gayrimüslim olmak üzere toplam 128 Antalya doğumlu memur ele alınmıĢtır. Memurların baba adları-meslekleri, eğitim durumları, yabancı dil bilgileri, bulundukları görevler ve aldıkları rütbe, niĢan, madalya veya ceza gibi hususlara dair bilgiler tablolar halinde verilmiĢ; önemli bürokratik görevlerde bulunan Antalya doğumlu memurlar tanıtılmaya çalıĢılmıĢtır.

(15)

SUMMARY

THE OFFICERS BORN IN ANTALYA ACCORDING TO SICIL-I AHVAL RECORDS OF 1879-1909

Kalemiye sınıfı (the scribal class) which has been known presence since the foundation of the Ottoman Empire, made great progress on the 15th and the 16th centuries. While the officers were employed according to merit and competence system until this period, in the following years these systems began to be a problem bureaucratically. Furthermore, some troubles also appeared on various issues such as education, employee personal rights, salary, rank, medal and criminal practices in officer-related.

In the 19th century, along with the acceleration of modernization were made some regulations in accordance with rational state understanding. However, this caused a large increase in the number of civil servants and led to some difficulties in supervision. Therefore, during the period of Abdulhamid II in 1879, in order to be able to overcome both uncontrollability and make officer appointments more regular, Sicil-i Ahvâl Komisyonu which was liable at registering the biographies of officers, was established within the Ministry of Interior. As known, there wasn‟t any defter which Ottoman officer records were collected until 1879. With the establishment of Sicil-i Ahvâl Komisyonu, work on this area began and records of the officers were registered in the ledger called the sicil-i umûmî. However, due to administrative disruption, it was aimed to reorganize on the issues such as selection and appointment of officers. Thus, instead of Sicil-i Ahvâl Commission, Memurîn-i Mülkiye Komisyonu which was not affiliated with any department, was established in 1896.

On the other hand, shortly after the proclamation of the 2nd Constitutional Monarchy, it was decided to carry out affairs relating civil servants within the ministries. Therefore, Memurîn ve Sicil-i Ahvâl Ġdâresi was established instead of the Memurîn-i Mülkiye Komisyonu. As is seen, the sicil works starting in 1879 continued until 1909 and sicils were recorded to the sicil-i umûmî ledgers. After this year, these sicils were kept in files. In the light of this information, in this study, a total of 128 Antalya born officers, including 10 non-Muslims who served between 1879 and 1909 and was registered in sicil-i ahvâl defterleri, were evaluated. In addition, information about the names and occupations of fathers, educational status, foreign language knowledge, duties and rank, medal or punishment that they received were given in tables. In this way, the officers born in Antalya who were in important bureaucratic duties were tried to introduce.

(16)

ÖNSÖZ

Antalya Ģehir tarihi ile ilgili olarak çok sayıda yerel tarih araĢtırması yapılmıĢ, kıymetli eserler ortaya konulmuĢtur. ġüphesiz ki mikro boyutta kapsamlı neticelerin elde edilebilmesi, makro boyutta daha sağlıklı değerlendirme yapılabilmesi için yerel tarih çalıĢmaları oldukça önemlidir. Bu bakımdan tez çalıĢmasında, yapılan ve yapılacak olan araĢtırmalara bir katkı olması amacıyla hem Antalya özelinde sosyo-kültürel hayat, siyaset, ekonomi ve eğitim gibi alanlarda çeĢitli verileri ihtiva etmesi hem de Antalya doğumlu memurların biyografileriyle (sicil) ilgili önemli bir eksikliği gidermesi bakımından sicil-i ahvâl kayıtlarında yer alan Antalya doğumlu memurlar ele alınmıĢtır.

Bilindiği üzere Osmanlı Devletiʼnde devlet memurlarının sicillerini bir defterde toplama çalıĢmaları 1879 yılında Dâhiliye Nezâreti bünyesinde kurulan Sicil-i Ahvâl Komisyonu ile baĢlamıĢtır. Fakat bir süre sonra Sicil-i Ahvâl Komisyonu lağvedilmiĢ, baĢlayan sicil çalıĢmaları 1896 yılında hiçbir daireye bağlı olmadan kurulan Memurîn-i Mülkiye Komisyonu tarafından yürütülmüĢtür. 1908 yılına gelindiğinde Memurîn-i Mülkiye Komisyonuʼnun da lağvedilmesiyle, yeniden Dâhiliye Nezaretiʼne bağlı olarak faaliyet gösteren Memurîn ve Sicil-i Ahvâl Ġdâresi ihdas edilmiĢ, bu idare devletin yıkılıĢına yani 1922 yılına kadar varlığını sürdürmüĢtür.

Adı geçen daireler tarafından yapılan çalıĢmalar sonucunda 1879-1909 yılları arasında Sicil-i Ahvâl defterleri tanzim edilmiĢ, 1909 yılından 1922 yılına kadar memur sicilleri dosyalar halinde düzenlenmiĢtir.

Bu çalıĢmada, BaĢbakanlık Osmanlı ArĢiviʼnde yer alan DH. (Dâhiliye) SAĠD. (Sicil-i Ahvâl Ġdâresi) fonunda kayıtlı defterlerde 1879-1909 yılları zarfında devletin çeĢitli kademelerinde görev alan ve Antalya merkezinde doğan memurların sicilleri ele alınmıĢtır. Yaptığımız araĢtırma neticesinde, sicil-i ahvâl defterlerinde -mükerrer kayıtlar haricinde- kaydı bulununan toplam 51.698 memur arasından 10ʼu gayrimüslim olmak üzere toplam 128 memurun Antalya merkez kazasında doğduğu tespit edilerek değerlendirmesi yapılmıĢtır.

ÇalıĢma, dört ana bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde XIX. yüzyıldan XX. yüzyılın baĢlarına kadar Osmanlı bürokrasisi ve modernleĢmesi ele alınacak, Sicil-i Ahvâl Komisyonuʼndan bahsedilecektir.

Siciller, memurların biyografilerini ihtiva etmesinin yanısıra Antalya merkez kazasının kültürel, sosyo-ekonomik ve idarî yapısı hakkında da birtakım bilgileri içerdiği için bölgenin tarihi, idarî düzeni, nüfusu, eğitim kurumları ve ekonomik yapısından da bahsetmek

(17)

gerekmektedir. Bu anlamda ikinci bölümde XIX. yüzyıldan XX. yüzyıl baĢlarına kadar Antalya tarihi ele alınacaktır.

ÇalıĢmanın üçüncü bölümünde sicil-i ahvâl kayıtlarına göre Antalya merkezinde doğan memurlar hakkında bilgi verilecek; memurların eğitim durumları, baba adları-meslekleri, bulundukları görevler, -varsa- aldıkları rütbe, niĢan, madalya ve cezalardan bahsedilecektir. Bu bölümde tasnif edilen memurlar alfabetik olarak tablolar halinde sıralanmıĢ; yapılan tasnif neticesinde ele alınan 10 gayrimüslim memur, Ģehrin etnik yapısıyla ilgili farklı bir değerlendirmeye tabi tutulabileceği düĢüncesiyle tabloların sonuna eklenmiĢtir.

ÇalıĢmanın dördüncü ve son bölümünde ise Antalya doğumlu memurların sicil-i ahvâl defterlerinde yer alan kayıtlarının transkripsiyonları yer alacaktır. Transkripsiyonlar, yine alfabetik olarak sıralanmıĢ, memurlar müslim ve gayrimüslim Ģeklinde tasnif edilmiĢtir. Her memur baĢlığında doğum tarihi parantez içerisinde hicrî ve miladî olarak verilmiĢ, varsa ölüm tarihi de aynı Ģekilde eklenmiĢtir.

Transkribe edilirken tahrip gören veya okunamayan kelimeler “...” ile boĢ bırakılmıĢ, emin olunmayan kelimelerin yanına “?” eklenmiĢtir. Ayrıca lüzum görüldüğünde parantez içerisinde italik yazıyla bilgilendirmede bulunulmuĢtur.

Tez yazım sürecinde bilgi ve deneyimiyle bana yol gösteren danıĢman hocam Doç. Dr. Güven DĠNÇʼe ve bulunduğum kurumda her türlü kolaylığı sağlayan, yardım ve desteğini esirgemeyen kıymetli hocalarıma teĢekkürü bir borç bilirim.

Ozan Can AKPINAR Antalya, 2017

(18)

GĠRĠġ

Klasik dönem Osmanlı bürokrasisinde –özellikle- Fatihʼin merkezileĢtirme politikasının bir sonucu olarak, memur ve asker sayısında devamlı bir artıĢ yaĢanmıĢtır. Bu artıĢ sonraki dönemlerde iktisadi dengeyi bozmuĢ, kamu harcamaları fazlalaĢırken, bunu karĢılayacak üretim ve gelirler aynı oranda artmamıĢtır.1

XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bürokrasinin geliĢmesiyle beraber, bürokratik iĢlemler belirli bir kurala bağlanmıĢ, bürokrasi bu yüzyılda gittikçe güçlenmiĢtir.2

Fakat bu güçlenmeye rağmen Osmanlı yöneticileri padiĢahın kölesi ve hizmetkarı, Osmanlı memurları ise halkla olan iliĢkilerinde padiĢahın elleri ve ayakları olarak birer mini padiĢah gibi kalmaya devam etmiĢlerdir.3

Bürokraside gerçekleĢen bu geliĢmelere rağmen aynı yüzyıl içerisinde üst yönetime liyakat ve ehliyet gibi temel ilkelere aykırı bir biçimde gerçekleĢen atamalar, memurlar arasında rüĢvet ve iltimasın yayılmasına, bunun tabii sonucu olarak hizmette verimliliğin azalmasına sebep olmuĢtur. Ayrıca Yeniçeri Ocağıʼnın taĢrada nüfuzunu artırması, askerin devlet iĢlerine karıĢması ve sadrazamların konumlarını güçlendirmesi devletin idari yapısında ciddi bir sarsıntı meydana getirmiĢtir.4

Adlî ve askerî yapının yanısıra çeĢitli kurumlarda ve toprak sisteminde meydana gelen bozulmalar klasik devlet anlayıĢının sorgulanmasına neden olmuĢtur. Bu durumun önüne geçmek isteyen bazı bürokrat ve muktedir padiĢahlar sorunun kanun-ı kadime dönülerek çözüleceğini ön görmüĢler fakat askerî baĢarısızlıklar sürekli bir hal almaya baĢlayınca mağrur bir Ģekilde baktıkları batıya ve batıdaki geliĢmelere yönelmek zorunda kalmıĢlardır. Bu bağlamda savaĢlardaki mağlubiyetlerden dolayı evvela askerî alanda batılılaĢma ve modernleĢme hamleleri görülmüĢ, bu hamleler daha sonra diğer alanlara sıçramıĢtır.5

III. Selim döneminde baĢlayan, II. Mahmud döneminde hız kazanan sosyo-kültürel, idarî, siyasî, askerî ve iktisadî reformları Tanzimat ve Islahat Fermanları izlemiĢ, reformlar kesintilerle de olsa devletin nihayetine kadar bir Ģekilde devam etmiĢtir. Özellikle Tanzimat ile birlikte geleneksel idari yapıdan modern sisteme geçilmesinde hem padiĢah hem de üst

1 Terzi, 2015: 50-51. 2 Özdemir, 2011: 328. 3 Heper, 2015: 59-61. 4 Özdemir, 2011: 329-331. 5 Akyıldız, 2006: 15-19.

(19)

yönetim mutabık kalmıĢtır. Bu anlamda ekonomi, idare, hukuk ve eğitim alanlarında bazı düzenlemeler yapılmıĢtır.6

Öte yandan XIX. yüzyılda gerçekleĢen merkezdeki bu reformların baĢarıya ulaĢabilmesi taĢrada yapılacak reformlara bağlı olduğu için taĢra özelinde de merkezileĢme adına birtakım değiĢikliklere gidilmiĢtir.7

Burada, Osmanlı yönetimi merkezileĢmeyi iki nedenden dolayı amaçlamıĢtır. Birincisi, merkezi hükûmet tarafından gerçekleĢtirilecek reformlarla toprak ağalarının halk üzerindeki sömürüsünü durdurmak, ikincisi ise merkezi denetimin kurulmasıyla gelirleri artırmaktır. Fakat öyle görülmektedir ki merkezileĢme, meseleleri çözmekten çok güçleĢtirmiĢ, yetiĢmiĢ insan kaynağının olmaması bir otorite boĢluğunu meydana getirmiĢtir. Bunun sonucu olarak da zamanla kamu kaynaklarını tüketen, vatandaĢların iĢlerini geciktiren kırtasiyeci bir anlayıĢ ortaya çıkmıĢtır.8

Fakat her Ģeye rağmen modern devlet anlayıĢına uygun olarak Osmanlı yöneticileri artık padiĢahın değil devletin hizmetkarı olmuĢlardır.9

XIX. yüzyılda gerçekleĢen reformlar bürokratlar tarafından devlet eliyle yapılmıĢtır. Fakat bürokratlar bu reformları halka anlatma gereği dahi duymamıĢlardır. Öyle ki bu durum zamanla hem müslüman hem de hıristiyan toplumu yabancılaĢtırmıĢ,10

gerçekleĢtirilen reformlar neticesinde -özellikle- ekonomik anlamda müslim-gayrimüslim farkı artmıĢtır.11 Ayrıca halk, bu hareketlerde aktif bir rolü olmadığı için, tepeden gelen hak ve özgürlükler uğrunda mücadele etmekten kaçınmıĢtır.12

Bütün bunların dıĢında aynı yüzyılda memurlarla ilgili önemli düzenlemeler yapılmıĢtır. II. Mahmud tarafından 1830lu yıllarda personel politikasının temelleri atılmıĢ;13 memurların bulundukları mekan, giydikleri kıyafet; memur olma usulü ve maaĢ sistemi gibi konular memurlar ile ilgili yapılan reformlarda baĢat rol oynamıĢtır. Tanzimat Dönemiʼnde de II. Mahmudʼun attığı temeller nizamnamelerle geliĢtirilmiĢ, 1871 ile 1908 yılları arasında sivil bürokrasinin tamamında uygulanacak rasyonel bir personel politikasının genel hatları oluĢturulmuĢtur.14

II. Abdülhamid dönemine gelindiğinde ise modernleĢme adına yapılan reformlar daha sistemli bir hale gelmiĢtir. Özellikle personel politikasında yaĢananlara bakıldığında bu

6 Özdemir, 2011: 125. 7 Akyıldız, 2006: 73. 8 Özdemir, 2011: 146-147. 9 Heper, 2015: 87. 10 Karpat, 2014: 150-151. 11 Nadolski, 1977: 521. 12 Eryılmaz, 2010: 16. 13 Findley, 2011: 25. 14 Findley, 2014: 335.

(20)

dönemde memur sayısı 35.000ʼe ulaĢmıĢtır.15

Ayrıca memurların denetim altına alınabilmesi, ihtisaslaĢma ve atamaların kontrolü için 1879 yılında Sicil-i Ahvâl Komisyonu kurulmuĢtur. Böylelikle devlet personellerinin ilk defa sicil kayıtları düzenli olarak tutularak bir defterde toplanmıĢtır.16

ĠĢte bu çalıĢmada, 1879-1909 yılları arasında faaliyet gösteren Sicil-i Ahvâl Komisyonu bünyesinde tutulan ve 201 adet defterin içinde yer alan Antalya doğumlu memurların kayıtları ele alınacaktır. ÇalıĢma kapsamında, BaĢbakanlık Osmanlı ArĢiviʼnde yapılan tarama sonucunda mükerrer kayıtlar haricinde 118ʼi müslim, 10ʼu gayrimüslim olmak üzere toplam 128 Antalya doğumlu memurun kaydına ulaĢılmıĢtır.17

Fakat çalıĢma kapsamında Sicil-i Ahvâl defterlerinde tarama yapılırken, arĢiv tasnifinde bazı Antalya doğumlu memurlar ile Antakya doğumlu memurların karıĢtığı tespit edilmiĢtir. Bu bağlamda Antalya doğumlu memurlar arasında tasnif edilen 1218

memurun Antakya doğumlu, Antakya doğumlu memurlar arasında tasnif edilen 8 memurun da Antalya doğumlu olduğu tespit edilmiĢtir.19

KarıĢıklığın temelinde ise harf (“kef”,”lam”) benzerliği yatmaktadır.

Bu karıĢıklık bir noktaya kadar tespit edilebilmiĢtir. Fakat asıl muamma metinde “Antalya” doğumlu olarak yazılan fakat eğitim ve memuriyet hayatı Halepʼte geçen veya aynı Ģekilde “Antakya” doğumlu olarak yazılan fakat memuriyet ve eğitim hayatı Antalyaʼda geçen kayıtların hangi idâri birime dahil edileceğidir. Bu anlamda, değerlendirme yapılırken katibin de yanlıĢ yazabileceği düĢünülmüĢ, salt yazım Ģekline bakılmamıĢtır.

Öte yandan Antalya-Antakya karıĢıklığının sadece Sicil-i Ahvâl kayıtlarında sınırlı olmadığı, bu karıĢıklığın resmi yazıĢmalarda sıkça görüldüğü tespit edilmiĢtir. Bu kargaĢanın önüne geçilebilmesi için 1893 tarihli tahriratta Antalya adının “Adalya”20

olarak

15 Findley, 2011: 23.

16 Gültepe, 2009: 308.

17 BaĢbakanlık Osmanlı ArĢivi‟nde Antalya doğumlu olarak tasnif edilen BOA. DH. SAĠD. Ali Nüzhet Efendi, 93/309; Abdurrahman Niyazi Efendi, 71/51; Abdurrahman Nafiz Efendi, 78/431; Abdurrahman Naili Efendi, 81/11; Mehmed Nafi Efendi, 98/87; Mehmed Vasfi Efendi, 36/37; Necib Efendi, 71/25; Mustafa ġevket Efendi, 114/359; Mehmed Emin Efendi, 97/325; Mehmed Emin Efendi, 82/251; Mehmed Sadık Efendi, 66/135; Mustafa Ġzzet Efendi, 47/255; Ahmed Tevfik Efendi, 42/475; Halil Fahri Efendi, 25/117- 80/29-180/297; Mehmed RaĢid Efendi, 22/271; Bekir Sami Efendi, 18/303 adlı memurlar nefs-i Antalya‟da doğmadıkları için değerlendirmeye alınmamıĢlardır.

18 BOA. DH. SAĠD. Burhaneddin Efendi, 181/339; Ġdris Avni Efendi, 128/121; Mehmed Efendi, 118/395; Mehmed Faik Efendi, 131/409; Mehmed Nazım Efendi, 133/497; Mehmed Sabri Efendi, 184/167; Mustafa ġevket Efendi, 114/359; Nureddin Efendi, 164/55; RüĢdi Efendi, 147/203; Süleyman Servet Efendi, 130/157; Ahmed Remzi Efendi, 196/174; Hanna Efendi, 63/433; Çetin, 2015: 31-32.

19 BOA. DH. SAĠD. Ahmed Faik Efendi, 136/489; Halil Hilmi Efendi, 94/365; Halil Ġbrahim Efendi, 159/249; Hüseyin Avni Efendi, 174/391; Ġbrahim Efendi, 87/427; Ġbrahim Necati Efendi, 178/211-212; Mahmud Celaleddin Bey, 83/261; Mehmed Murad Efendi, 35/151.

20

(21)

değiĢtirilmesi istenmiĢ, fakat salnamelerde ve yazıĢmalarda Antalya adının kullanılmaya devam edildiği görülmüĢtür.21 Öyle ki Antalya-Antakya karıĢıklığı gazetelere dahi yansımıĢtır. Örneğin, Sabah Gazetesiʼnin 16 Eylül 1903 tarihli nüshasında Antakyaʼda yaĢanan bir olayın Antalyaʼda meydana geldiği yazılmıĢtır.22

ÇalıĢmanın kapsamı ile ilgili bir baĢka husus, araĢtırma çerçevesinde 1879-1909 yılları zarfında Antalya kazasının idarî durumunun esas alınmasıdır. Bu anlamda sözü edilen yıllar arasında Antalya merkez kazasına bağlı bütün idari birimlerde doğan memurlar defterlerde taranmıĢtır. Örneğin, 1876 yılında yayımlanan Nevahi Nizamnamesiʼne göre “nefs-i Antalya” ve Antalyaʼya bağlı nahiye, köy ve mahallelerde doğan memur kayıtları çalıĢmaya dahil edilmiĢtir.23

Böylece Antalya merkez kazasında ve kazaya bağlı Mamort, Ġstanos, Kızılkaya, Bucak, Hısnı, Serik, Millü, Ġğdir ve BeĢkonak nahiyelerinde doğan memurlar çalıĢma kapsamında değerlendirilmiĢlerdir.

Aynı Ģekilde 1907-1908 yılına ait devlet salnamesine göre Antalya merkez kazası ve kazaya bağlı Kızılkaya, Serik, Millü, Ġstanos, Bucak, Gebiz ve BeĢkonak nahiyeleri esas alınmıĢ, buralarda doğan memurlar değerlendirmeye tabi tutulmuĢlardır.24

Buna göre 1879-1909 yılları zarfında Akseki (Marulya), Alanya, Elmalı, Ġbradı ve KaĢ gibi kazaların yanısıra bu kazalara bağlı nahiyelerin Antalya merkez kazasıyla bağlantısı olmadığı için buralarda doğan memurlar çalıĢmaya dahil edilmemiĢlerdir. Fakat kayıtlarda herhangi bir kaza, kasaba, nahiye ve mahalle adı verilmeden doğrudan “Teke” veya “Antalya” doğumlu olduğu belirtilen memur sicilleri çalıĢma kapsamına alınmıĢtır.25

Ayrıca aslen Antalyalı olmayan fakat babalarının görevleri icabı Antalyaʼda olmalarından dolayı Antalyaʼda doğan memurlar çalıĢmaya dahil edilirlerken, babaları Antalyalı olduğu halde kendileri Antalyaʼda doğmayan memurlar çalıĢma kapsamına alınmamıĢlardır.

21 “Huzûr-ı Ali-i Hazret-i Sadâret-Penâhîye

Teke Sancağı merkezi olan Antalya ile Haleb vilâyetine merbût kazâlardan Antakyaʼnın tahrîrince yek diğerine olan müşâbehatından dolayı ekseriyâ Antakya evrâkı Antalyaʼya gelmekte ve Antalyaʼnın evrâkı da Antakyaʼyı dolaşmakta olub bu ise muhâberât ve icrâ-yı muʻâmelâtca teʼhiri müstelzim olduğu cihetle Antalya lafzının beyneʼl-avâm beyân olunduğu vecihle ʼAdalyaʼyaʼ tebdîli istîzânına ve bâzı ifâdeye dâir Konya vilâyet-i aliyyesinden mebʻûs 7 Teşrîn-i Evvel sene [1]309 târih ve yüz yetmiş yedi numrolu tahrîrât leffen takdîm kılınmış olmağla îfâ-yı muktezâsı menût-ı müsâʻade-i aliyye-i cenâb-ı sadâret-penâhîleridir ol bâbda. 17 Teşrîn-i Evvel sene [1]309” BOA. DH. MKT. 159/35.

22 BOA. DH. MKT. 779/61. 23 Güçlü, 1997: 30-31. 24

Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye, 1325 (1907-1908): 784.

25 Teke doğumlu olup nefs-i Antalya‟da doğmayan BOA. DH. SAĠD. Ahmed Tahir Efendi, 14/171; Mustafa ġükrü Efendi, 18/25; Ali Rıza Efendi, 32/321; Ahmed ġakir Efendi, 34/11; Halil Kamil Efendi, 33/309; Hüseyin Tahsin Efendi, 87/81; Ġsmail Hakkı Efendi, 55/197 adlı memurlar değerlendirmeye alınmamıĢlardır. Teke doğumlu olarak sadece Osman Adil Efendi, 130/347 ve Mehmed Fehmi Efendi, 130/383 değerlendirmeye alınmıĢtır. Ayrıca Osman Adil Efendi‟nin iki kaydı bulunmaktadır; bir kayıtta Teke Kasabası‟nda, diğer kayıtta ise Antalya Kasabası‟nda tevellüd ettiği yazmaktadır.

(22)

Çerçevesi bu Ģekilde belirlenen çalıĢmanın amacı, Antalyaʼnın sosyo-kültürel, iktisadî, idarî ve bürokratik yapısıyla ilgili önemli bilgileri ihtiva eden sicil-i ahvâl defterlerinde, Antalya doğumlu memurların eğitim durumları, bildikleri yabancı diller, çalıĢtıkları kurumlar; aldıkları rütbeler, madalyalar, niĢanlar, cezalar; yazdıkları eserler ve baba meslekleri gibi birtakım özellikleri gösterilerek alana katkı sağlamaktır.

(23)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

XIX. YÜZYILDAN XX. YÜZYILIN BAġLARINA KADAR OSMANLI BÜROKRASĠSĠ VE SĠCĠL-Ġ AHVÂL ĠDÂRESĠ

1.1. Klasik Dönem Osmanlı Bürokrasisi ve Memurlar

Bürokrasi, bureau ve cratie sözcüklerinden türetilmiĢ bir kelimedir. Bureau sözcüğünün aslı koyu bir renk anlamında kullanılan Latince brus kelimesinden gelmektedir. Burada büro kelimesi, kamu görevlilerinin çalıĢtıkları masaların koyu renkli kumaĢla kaplı olması nedeniyle devlet iĢlerinin yapıldığı masalar, sonraları ise bu masaların bulundukları daireler anlamında kullanılmıĢtır. Cratie kelimesi ise eski Yunanʼdan gelmekte olup hakimiyet anlamında kullanılan bir eklemedir. Bu anlamda bürokrasi, etimolojik olarak büroların sahip olduğu hakimiyet anlamına gelmektedir.26

Bürokrasi kavramı Fransaʼda ortaya çıkmıĢtır. Bu kavramı ilk defa 1745 yılında Fransız fizyokrat Vincent de Gournay kullanmıĢtır.27

Gournayʼe göre bürokrasi monarĢi, aristokrasi ve demokrasinin yanında dördüncü bir yönetim biçimidir.28 Kavramı bilimsel olarak ilk defa Alman sosyalbilimci Max Weber incelemiĢtir. Weberʼe göre bürokrasi, geniĢ bir alana yayılmıĢ toplumsal hareketlerin rasyonel ve objektif esaslara uygun olarak düzenlenmesidir.29

Bürokrasinin Osmanlı Devletiʼndeki serencamından bahsedilecek olursa, bürokrasi kavramı, Osmanlı Devletiʼnde ise ilk defa “memurîn-i aklâmın galebe-i nüfûzu” olarak tercüme edilmiĢtir.30

Klasik Osmanlı bürokrasisi, kadim Türk devlet geleneği, muhtelif Ġslam devletlerin oluĢturduğu teĢkilatlanma ve komĢu devletlerin uygulamalarının pragmatik bir biçimde değerlendirilip harmanlanmasından oluĢmuĢtur. Bu temel üzerine kurulan devlet, hızlı bir Ģekilde büyümüĢ, idari kadrolar ihtiyaca göre ĢekillenmiĢtir. Özellikle I. Murad ve Yıldırım Bayezid dönemlerinde gerçekleĢtirilen fetih hareketleri ile birlikte teĢkilatlanma hız kazanmıĢtır. Yıldırım Bayezid döneminde yerleĢen merkeziyetçi devlet anlayıĢı Fatih Sultan Mehmed zamanında zirveye ulaĢmıĢtır.31

26 Terzi, 2015: 17. 27 Eryılmaz, 2013: 19. 28 Eryılmaz, 2013: 28. 29 Terzi, 2015: 18. 30 Terzi, 2015: 17. 31 Terzi, 2015: 120.

(24)

Klasik dönemde bürokrasi, Dîvân-ı Hümayûn ve Bâb-ı Defterî Ģeklinde temel iki yapıdan geliĢme göstermiĢtir. Dîvân-ı Hümâyûn siyasî, idarî ve yargısal bütün meselelerin görüĢüldüğü ve karara bağlandığı bir merkez iken, Bâb-ı Defterî mali konularla ilgili iĢlerin görüĢüldüğü bir teĢkilattır.32

Bu yapının yanısıra Osmanlı Devletiʼnde toplum, askerî ve reaya olmak üzere iki büyük sınıfa ayrılmıĢtır. Reayanın görevi üretim yapmak, vergi vermek ve askerî sınıfı desteklemek iken askeri sınıfın görevi Osmanlı hukukunu uygulayarak ülkede adaletin hüküm sürmesini ve halkın refahını sağlamaktır. Askerî sınıf, seyfiye, ilmiye ve kalemiye adlı üç gruptan mürekkeptir. Seyfiye, askerî zümreyi; ilmiye, kadı, naib, müderris, müftü, imam ve müezzinlerden oluĢan kadroyu; kalemiye ise idari memurların oluĢturduğu zümreyi kapsamaktadır.33

Konumuz gereği kalemiyeyi ele alacak olursak, Osmanlı bürokrasisinde kalem kavramı, günümüzün büro kelimesinin karĢılığı olarak kullanılmıĢtır.34

Bu anlamda kalemiye tabiri, bürokraside görevli tüm büroları ve çalıĢanları kapsamaktadır.35

KuruluĢ döneminde ihtiyaca göre personel istihdam edildiği ve sonraki dönemlere kıyasla fazla iĢ yükü olmadığı için baĢlangıçta örgütlü bir kalemiye sınıfının olmadığı görülmektedir. Hatta Fatih Kanunnamesiʼnde dahi kalemiye kavramı geçmemektedir.36

Kalemiyede daha çok katiplik hizmeti yürütüldüğü için Osmanlı bürokrasisinde görevli memurlara genel anlamda katip denilmiĢtir.37 Fakat klasik dönemde memuriyet (katiplik) bir meslek olmaktan çok din, devlet ve insanlara hizmet etme anlayıĢı çerçevesinde görülmüĢtür.38

XV. yüzyıl baĢlarında 20-30 kiĢi olan memur sayısı merkezî bürokrasinin büyümesiyle birlikte yüzyılın son çeyreğinde 100ʼü aĢmıĢ;39

XVI. yüzyıldan sonra ise devletin geniĢlemesiyle birlikte yavaĢ yavaĢ kalem personeli oluĢmaya baĢlamıĢtır.40

Örneğin Bâb-ı Defterîʼde, XVI. yüzyılın ortalarında 222 kiĢi, XVIII. yüzyıl sonlarında 714 kiĢi çalıĢmıĢtır. Bâb-ı Defterîʼde bu kadar kiĢinin çalıĢmasına karĢın Bâbıâliʼde çalıĢan sayısı ancak 155ʼtir. Bu durum merkezi devlet teĢkilatında her zaman en geniĢ memur sayısının maliyede olduğunun bir göstergesidir.41

32 Özdemir, 2011: 28, 54. 33 Terzi, 2015: 145-150. 34 Terzi, 2015: 82. 35 Terzi, 2015: 167. 36 Terzi, 2015: 150. 37 Özdemir, 2011: 21; Terzi, 2015: 168. 38 Özdemir, 2011: 75. 39 Terzi, 2015: 174. 40 Afyoncu, 1999: 185. 41 Gültepe, 2009: 128.

(25)

Katibin görevi genel anlamda evrak hazırlamaktır. Katipler, bu görevi o kadar düzenli bir Ģekilde yapmıĢlardır ki XVIII. yüzyıl Ġngiliz elçisi olan Sir James Porter bu hususta “Bâbıâliʼyle boy ölçüşebilecek hiçbir Hıristiyan güç bulunmamaktadır.” ifadesini kullanmıĢtır. Hammer de benzer düĢüncelerle “resmi evrakın fiziksel özelliklerinin Avrupa

devletlerinin arşivlerinin mükemmeliyetinin çok daha ötesine geçen bir görkeme sahip olduğunu” ifade etmiĢtir.42

KuruluĢ yıllarında memurlar, medrese ve saray okullarından tedarik edilmiĢlerdir. Sonraki dönemlerde ise her daire43 kendi memurunu yetiĢtirmiĢtir. Buna göre esnaf teĢkilatı ve tarikatlardaki yetiĢme sistemine paralel değerlendirilen memur yetiĢtirme sisteminde,44

8-10 yaĢlarındaki memur adayı (Ģakird) babasının çalıĢtığı kaleme gider; orada kitabet, inĢa, yazı çeĢitleri, hesap ve defter tutma usüllerini öğrenirdi.45

Katipliği öğrenmeye baĢlayan Ģakird, 20 yaĢ civarında bir göreve tayin olur, burada bir ustanın yanında tecrübe kazanırdı.46 Yeni memur olanlara meslekte ustalaĢana kadar yazı yazdırılmaz, getir-götür iĢleri yaptırılırdı.47

Bir kiĢinin katip (memur) olabilmesi için ilgili büronun amiri veya baĢka bir görevlinin arz sunması ya da kiĢinin kendisinin dilekçe vermesi gerekmekteydi. Fakat Ģahsi dilekçeyle memur olmak oldukça zordu.48

XVI. yüzyılda kalemiye sınıfını niĢancı, baĢ defterdar ve bu dairelere bağlı personeller oluĢturmuĢtur. Her dairenin baĢında bulunan büro amirlerine hâce (hoca) denilmiĢtir.49

Bu dairelerdeki personel (katip) sayısı ise 73 kiĢiden müteĢekkildir. Bunlar çoğunlukla Müslüman ailelerden olup, aĢağıdan yukarıya doğru kadroları Ģu Ģekildedir: mülazım50, Ģakird (çırak), katip, halife, serhalife, mümeyyiz, Ģerhli; mezun olduğu kalemin özelliğine göre ilamcı, tezkireci, ruznameci ve kesedar. Bunlardan baĢarılı olanlar kalem Ģefliği, reisülküttablık, niĢancılık ve sadrazamlığa kadar yükselebilmiĢlerdir.51

Bu dönemde katiplik (memurluk), babadan oğula geçen bir aile mesleği gibiydi. Bir memur öldüğünde veya emekliliğe ayrıldığında büyük oğlu iĢi yapabilecek yetenekte ise babasının kadrosunu alması

42 Findley, 2014: 102.

43 Daireler aynı zamanda birer okul gibidirler. 44 Afyoncu, 1999: 184.

45 Afyoncu ve Ahıskalı, 2002: 53; Terzi, 2015: 171-172. 46 Terzi, 2015: 186.

47

Özdemir, 2011: 41.

48 Afyoncu ve Ahıskalı, 2002: 53; Afyoncu, 1999: 185. 49 Özdemir, 2011: 75.

50 XIX. yüzyılda mülazım terimi genellikle ihtiyaç fazlası personel veya stajyer anlamında kullanılmıĢ, bir bakıma Ģakird ve çırak terimlerinin yerine geçmiĢtir. XVIII. yüzyıl için ise bu terimin kullanıldığı anlam o kadar açık değildir. Hammer ve dʼOhsson mülazım terimini hiç kullanmamıĢtır. Findley, 2014: 96.

51

(26)

kanundu.52 Bunun yanısıra memurlar, gerekmedikçe emekli olmaz, ağır bir Ģekilde hastalanmadan veya yaĢlanmadan görevi bırakmazlardı.53

Memurların mesai saatleri ise mevsimlere göre değiĢiklik göstermekle birlikte genellikle sabah namazından sonra baĢlamakta, akĢam namazından yaklaĢık iki saat önce bitmektedir. Böylece günlük mesai yaklaĢık 9-10 saat sürmektedir. Ayrıca memurların tatil günleri ile ilgili net bir bilgiye sahip olunmamasına rağmen Pazartesi ve PerĢembe günlerinin tatil olduğu tahmin edilmektedir.54

Memur maaĢları ise devletin ilk yıllarında hazineden nakit olarak, XVI. yüzyılın sonlarına doğru ise salyane adı altında yıllık ücret ile verilmiĢtir. Yıllık ücret tek seferde veya taksit olarak ödenmiĢtir. Fakat sonraki yıllarda memur sayısının artması nedeniyle hazineden maaĢ ödeme usulü kaldırılmıĢtır. Bu dönemden sonra memurlar maaĢlarını timar, zeamet gibi yıllık tahsisat Ģeklinde; yapılan iĢlemlerden alınan harc parasıyla veya hizmet yılına ve baĢarısına göre değiĢen meblağı üç ayda bir nakit olarak (ulufeli katipler) almıĢlardır.55

XVII. yüzyılda kalemiye sınıfı sayı ve önem itibarıyla büyük geliĢme göstermiĢtir.56 XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Dîvân-ı Hümâyûn bürolarında yaklaĢık 35-40 maaĢlı katip, 50 civarında toprak geliri olan divan katibi, 40 civarında mülazım, 20 civarında Ģakird görev almıĢtır.57

XVIII. yüzyılın sonunda ise Osmanlı kalemiyesi tarihinin en önemli evrelerinden birine girmiĢ, kalemiyenin önemi gittikçe artmıĢtır.58

XVIII. yüzyılın sonlarında Osmanlı merkez bürokrasisinde kadrosuz katipler haricinde toplam 869 kadrolu katibin çalıĢtığı tespit edilmiĢtir.59

1.2. Osmanlı Bürokrasisinin Yeniden Yapılanması ve Memurların Konumu 1.2.1. Osmanlı Bürokrasisinde ModernleĢme

Klasik Osmanlı idarî sistemi zamanla sorunlara karĢı çözüm üretememiĢ, Osmanlı padiĢahları ve üst düzey yöneticiler batıdaki geliĢmelere mağrur bir anlayıĢla Ģüphe ile bakmıĢlardır. Öyle ki sorunların çözümü için kanun-ı kadime dönmeyi amaç edinerek uzun süre eski kaidelerden çözüm aramıĢlardır.60

Fakat malî düzenin iyice bozulması, eğitim

52 Afyoncu, 1999: 185. 53 Terzi, 2015: 177. 54 Terzi, 2015: 177-178. 55 Terzi, 2015: 178-179. 56 Özdemir, 2011: 40. 57 Özdemir, 2011: 47. 58 Findley, 2011: 88. 59 Afyoncu ve Ahıskalı, 2002: 54. 60 Akyıldız, 2006: 15-17.

(27)

sisteminin iĢlevselliğini yitirmesi ve yaĢanılan askerî baĢarısızlıklar karĢısında geleneksel ve ferdi gayretlerden öteye geçemeyen çabalar baĢarılı olamamıĢtır.61

Bunun üzerine XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren -batı ile münasebetlerin artmasının da etkisiyle- batının ulaĢtığı seviye net bir Ģekilde görülmüĢ, öncelikli olarak askerî nitelikte yenileĢme hareketleri baĢlamıĢtır. YenileĢme hareketlerinin askerî nitelikte olmasının nedeni devletin kötü gidiĢinin askerî baĢarısızlıklara bağlanmasıdır.62 Fakat III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinde bu yenileĢme hareketleri askerî alanların dıĢında diğer alanlara yayılmıĢtır. Bu alanların baĢında ise idarî yapı gelmektedir.63

III. Selimʼin padiĢah olmasıyla birlikte devletin içinde bulunduğu durumu çözme arayıĢları baĢlamıĢ, sık sık Meclis-i MeĢveret64

toplantıları yapılmıĢtır. Meclis-i MeĢveret, Dîvan-ı Hümâyûnʼdan Tanzimat Dönemi meclislerine geçiĢi sağlayan bir ara kurum niteliğindedir.65

Divan-ı Hümayunʼun üstlendiği görevler bu danıĢma meclisiyle yerine getirilmiĢ, mecliste görüĢlerini dile getiren devlet adamları padiĢaha ıslahat layihaları sunmuĢlardır. Layihalarda askerî birtakım reformların yapılması, hazine gelirlerini artırıcı önlemlerin alınması ve iç güvenlik sorunlarının çözülmesi gerektiği gibi hususlar yer almıĢtır. Bilindiği üzere nizam-ı cedid kapsamında gerçekleĢen bu yenilikler Kabakçı Mustafa Ġsyanı ile son bulmuĢ, III. Selim tahttan indirilmiĢtir. Sonraki süreçte ise II. Mahmud tahta geçmiĢtir.66

II. Mahmud döneminde ġerif Mardinʼin “Osmanlı devletinin modern merkeziyetçi bir

devlete dönüşmesi yönünde atılmış ilk adımlardan birisi” olarak değerlendirdiği Sened-i

Ġttifakʼın ilanından67

1826 yılına kadar önemli bir yenilik giriĢiminde bulunulmamıĢtır. Sonraki yıllarda, özellikle Yeniçeri Ocağıʼnın ilgasının (1826) ardından devleti ciddi sıkıntılar içerisine sokan iç ve dıĢ meselelere rağmen reformlar hız kazanmıĢtır. Reformlarda esas olarak Osmanlı Devletiʼnin merkezileĢmesi ve bürokrasinin (mülkiye sınıfı) güçlendirilmesi amaçlanmıĢtır.68

Ayrıca ayanlık kaldırılmıĢ, nüfus sayımı yapılmıĢ, muhtarlık örgütü kurulmuĢ, müĢirlikler ihdas edilmiĢtir.69

RüĢvet ve yolsuzluklarla mücadele edilmiĢ, Ģeyhülislamın bakanlar kuruluna katılması sağlanmıĢtır. Böylelikle Ģeyhülislama siyasi bir

61 Eryılmaz, 2010: 23.

62 Terzi, 2015: 195. 63 Akyıldız, 2006: 18-19. 64

Meclis-i MeĢveret, önemli konuları görüĢmek ve sorumluluğu mümkün mertebe geniĢ bir tabana yaymak ve alınan kararlara meĢruiyet sağlamak amacıyla toplanmıĢtır. Akyıldız, 2006: 43.

65 Gültepe, 2009: 276. 66 Çadırcı, 2013: 4-5. 67 Akyıldız, 2006: 85. 68 Eryılmaz, 2010: 59-61. 69 Çadırcı, 2013: 14.

(28)

sorumluluk verilmiĢtir. Ayrıca vakıflar devlet denetimine alınmıĢ,70

vakıfların yürüttüğü sosyal ve eğitimsel iĢlevleri devlet üstlenmiĢtir.71

1838 yılında kadı ve nâibler ile ilgili de birtakım düzenlemeler yapılmıĢtır. Küçük kazaların birleĢtirilerek nâib sayısının azaltılması, köy ve mahallelerde muhtarlık teĢkilâtının kurulması kadılık makamının yetkisini daraltmıĢtır. Tanzimat döneminde kadıların mâli, adlî ve idâri yetkileri daha da azaltılacaktır.72

Öte yandan XVIII. yüzyıldan itibaren Dîvân-ı Hümâyûn‟un önemini kaybetmeye baĢlamasıyla birlikte devlet merkezi Bâb-ı Âsâfiʼye kaymıĢtır. Bilindiği üzere klasik Osmanlı devlet yönetiminde tıkanmanın önüne geçmek için Dîvân-ı Hümâyûnʼda bitirilemeyen iĢler sadrıâzam konaklarında halledilirdi. Bundan dolayı Ġkindi Divanı (PaĢakapısı) adı verilen bir uygulama ortaya çıkmıĢtı. Burada daha çok halkın Ģikayetleri dinlenir ve davalarına bakılırdı. XVII. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise Dîvân-ı Hümâyûnʼun fonksiyonları azalmaya baĢlamıĢ, giderek bir merasim aracı haline gelmiĢtir. Yine aynı yüzyılın sonlarında devlet iĢleri veziriâzamın dairesinde görüĢülmeye baĢlanmıĢ, Bâb-ı Âsâfî XVIII. yüzyıl ortalarında önemli bir konuma gelmiĢtir.73

XVIII. yüzyılın sonlarında ise sadrıâzamın baĢkanlığındaki bu teĢkilata Bâbıâli denilmeye baĢlanmıĢtır.74

Sadrazamın hem özel konağı hem de hükûmet iĢlerini yürüttüğü bir merkez olan Bâbıâli,75

XIX. yüzyılda özellikle Abdülmecid ve Abdülazizʼin saltanatlarında Osmanlı hükûmetini ifade eden bir tabir olmuĢtur.76

Eskiden doğu toplumlarında hükûmet iĢleri saray kapılarında görüldüğü için devlet daireleri kapı (bâb) olarak kavramlaĢtırılmıĢtır. Nitekim padiĢahın oturduğu saraya Bâb-ı Hümâyûn, sadrazam konağına Bâbıâli77, Vezir kapısı, PaĢakapısı denilmiĢ, sarayı koruyan kimselere de Kapıkulu adı verilmiĢtir.78

Aynı yüzyılda meydana gelen bir baĢka geliĢme, II. Mahmud zamanından itibaren Dîvân-ı Hümâyûnʼun görevlerini nezaretlerin üstlenmesi, büroların Bâbıâliʼye nakledilmesidir.79 70 Eryılmaz, 2013: 146. 71 Karpat, 2014: 160. 72 Feyzioğlu ve Kılıç, 2005: 44-49. 73 Gültepe, 2009: 110, 267-268. 74 Gültepe, 2009: 267-268, 277. 75 Eryılmaz, 2010: 70. 76 Gültepe, 2009: 270. 77 Gültepe, 2009: 110. 78 Eryılmaz, 2010: 70. 79 Özdemir, 2011: 49-50; Özdemir, 2011: 53.

(29)

Temelde üç daireye ayrılan Bâbıâliʼde mülkî ve askerî iĢleri Kethüda Bey (Kahya Bey), dıĢ politika iĢlerini Reisülküttab, güvenlik iĢlerini ise ÇavuĢbaĢı yürütmüĢtür. Fakat II. Mahmud döneminde merkeziyetçiliğin artması ve Bâbıâliʼnin daha etkin ve verimli çalıĢabilmesi için sadaret müesseselerinin bazı birimleri çeĢitli nezaretlere dönüĢtürülmüĢtür. Böylelikle Kethüdaʼnın dairesi 1835 yılında önce Umûr-ı Mülkiye Nezâretiʼne, bir yıl sonra da Dâhiliye Nezâretiʼne çevrilmiĢtir. ÇavuĢbaĢılık, 1836 yılında önce Deâvi Nezâretiʼne, 1870 yılında ise Adliye Nezâretiʼne dönüĢmüĢtür. Reisüʼl-Küttablık ise 1836 yılında Hâriciye Nezâretiʼne çevrilmiĢtir. Bunları Defterdarlıkʼın 1838 yılında Maliye Nezâretiʼne, ġeyhülislamlıkʼın da Bâb-ı MeĢihatʼa dönüĢmesi izlemiĢtir.80

Öte yandan 1838ʼde Karantina, 1839ʼda Ticaret ve Ziraat, 1840ʼda Posta ve Telgraf, 1846ʼda Zabtiye, 1848ʼde Nâfia, 1850ʼde Hazîne-i Hassa, 1857ʼde Maârif, 1871ʼde Defter-i Hâkânî, 1877ʼde Adliye ve 1908ʼde Harbiye nezaretleri kurulmuĢtur. Ayrıca ticari davalara bakmak üzere Mahkeme-i Ticaret ihdas edilmiĢtir.81

Bütün bunların dıĢında Yeniçeri Ocağıʼnın kaldırılmasının ardından vakıfların idaresini merkezileĢtirmek amacıyla 1826 yılında Evkâf Nezâreti kurulmuĢtur. Hatta Evkâf Nezâretiʼnin kurulan ilk nezaret olması devletin ulema sınıfını etkisizleĢtirme politikası olarak değerlendirilmiĢtir.82

Nezaretlerin haricinde yine II. Mahmud döneminde -kuruluĢ tarihi kesin olarak bilinmeyen- bir nevi bakanlar kurulu maiyetinde olan Meclis-i Hass-ı Vükelâ teĢkil edilmiĢtir. Bu kurum en yüksek yasama ve yürütme organı olup, sadrazamın baĢkanlığında haftada iki gün toplanmıĢtır.83

Bu meclisin dıĢında ilgili oldukları bakanlıklara danıĢmanlık yapmaları için Meclis-i Dâr-ı ġûrâ-yı Askerî (1836), Dâr-ı ġûrâ-yı Bâbıâli, Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye (1837), Meclis-i Umûr-ı Nâfia (1838), Meclis-i Maârif-i Umûmiye (1846), Meclis-i Âli-i Tanzîmât (1854) gibi meclisler kurulmuĢtur.84

Bunlardan Dâr-ı ġûrâ-yı Bâbıâli 1838 yılında Meclis-i Vâlâ ile birlikte kurulmuĢtur. Hükûmete yardımcı olmak; dahili, harici, mali vb. konularda çalıĢmalar yapıp Meclis-i Vâlâʼya sunmak gibi görevleri olan Dâr-ı ġûrâ-yı Bâbıâli etkin olmayan bir sürecin ardından 1839 yılında lağvedilmiĢtir.85

Meclis-i Vâlâ ise “Tanzimat-ı Hayriyye ve umur-ı cariyyeʼnin tetkik, kontrol ve

görüşülmesi” amacıyla kurulmuĢtur.86

Tanzimat Fermanı ile birlikte Dâr-ı ġûrâ-yı Askerî kaldırılmıĢ, Meclis-i Vâlâ baĢlıca reform yasalarının kaynağı olarak yasama konularını

80 Özdemir, 2011: 22, 53; Eryılmaz, 2010: 70-71; Terzi, 2015: 223. 81 Gültepe, 2009: 277, 361; Terzi, 2015: 222. 82 Akyıldız, 2006: 54. 83 Akyıldız, 2006: 63. 84 Eryılmaz, 2010: 159. 85 Akyıldız, 2006: 68. 86 Akyıldız, 1993: 189.

(30)

tartıĢan, her sorunu derinliğine araĢtıran ve yasa önerileri getiren tek kurum olmuĢtur. Yasa önerileri, onaylanmak üzere yalnızca bakanlar kurulu tarafından değil emekli memurlar, kıdemli bakanlar ve Meclis-i Vâlâʼnın tüm üyelerinden oluĢan özel bir meclis olan Meclis-i Umûmi87 tarafından sunulmuĢtur. Fakat Meclis-i Vâlâʼnın ilgilendiği konuların çokluğu nedeniyle 1854 senesinde Meclis-i Âli-i Tanzîmât kurulmuĢtur. Buna göre Meclis-i Âli-i Tanzîmâtʼta yasama, Meclis-i Vâlâʼda yargı iĢleri görüĢülecektir. Sonraki süreçte iki meclis arasında yetki kargaĢası yaĢanması nedeniyle 1861 yılında her iki meclis Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye adı altında birleĢerek idare, tanzimat ve adliye olmak üzere üç kısma ayrılmıĢtır.88

Bütün bu değiĢikliklerle birlikte II. Mahmud zamanında 1838 yılında baĢvekalete çevrilen sadaret de önemini yitirmiĢtir. Sadaret makamı nezaretler arasında koordinasyonu sağlayacak bir konuma getirilerek Dâhiliye Nezâreti ile birleĢtirilmiĢtir.89

Bunun neticesinde nezaretin gördüğü iĢler sadaret müsteĢarlığı tarafından yürütülmüĢtür.90

Fakat II. Mahmudʼun ölümünün ardından Hüsrev PaĢa 18 yaĢındaki yeni padiĢahın tecrübesizliğinden de yararlanarak sadrıazamlığı eline geçirmiĢ ve sadrıazamın vekil-i mutlak olarak geleneksel statüsü geri gelmiĢtir.91

Dâhiliye Nezâreti ise Fuad PaĢaʼnın ölümününün ardından Âli PaĢaʼnın üstünde çok fazla iĢ birikmesinden dolayı ancak 1869 yılında teĢkil edilmiĢtir.92

Öte yandan büroların ehliyetsiz kiĢilerle dolması, evrak ve bilgilerin saklanamaması gibi Ģikayetler nedeniyle memurlukla ilgili düzenleme yapılma ihtiyacı hissedilmiĢ ve Tanzimat öncesi baĢlayan, Tanzimat Dönemiʼnde daha kapsamlı bir Ģekilde devam eden birtakım reformlar yapılmıĢtır.93

Ayrıca Tanzimat Dönemiʼnde 1846 yılında gerekli olan evraka daha hızlı ulaĢılabilmesi için Hazîne-i Evrâk adlı arĢiv ve 1851 yılında da daireler arasında evrak akıĢının daha hızlı sağlanabilmesi için Bâbıâli Evrak Odası kurulmuĢtur.94

Görüldüğü gibi III. Selim döneminde baĢlayan yenileĢme hareketlerini Tanzimat Dönemiʼnde gerçekleĢen reformlar takip etmiĢtir. Bu dönemde gerçekleĢen reformlarda bürokratlar hakim bir unsur olarak ortaya çıkmıĢ, otorite saraydan Bâbıâliʼye geçmiĢtir.95 Bâbıâli denildiği zaman da genel anlamda Sadâret, Hâriciye, Dâhiliye, Meclis-i Vâlâ

87 Meclis-i Vâlâʼnın biraz daha geniĢ katılımıyla toplanan Meclis-i Umûmî idi. KuruluĢ tarihi tam olarak bilinmeyen bu meclisin 22 Aralık 1839ʼdan biraz önce kurulduğu düĢünülmektedir. Akyıldız, 2006: 64.

88 Gültepe, 2009: 302-303. 89 Gültepe, 2009: 289-290. 90 Gültepe, 2009: 292. 91 Akyıldız, 2006: 47. 92 Akyıldız, 2006: 48. 93 Terzi, 2015: 208-209. 94 Akyıldız, 2006: 48. 95 Eryılmaz, 2013: 147.

(31)

(1866ʼden sora ġura-yı Devlet ve Divan-ı Ahkam-ı Adliye) ve Deâvi nezaretleri akla gelmektedir.96

Merkezdeki bu reformların baĢarıya ulaĢabilmesi taĢrada yapılacak reformlara bağlıydı. Bu bağlamda taĢrada da merkezileĢme adına birtakım değiĢikliklere gidilmiĢ; iltizam usulü kaldırılmıĢ yerine muhassıllık sistemi kurulmuĢtur. Fakat tahsildarların yolsuzlukları ve aĢarın toplanması için çok sayıda kiĢinin görevlendirilmek zorunda kalınması vergi gelirlerinin azalmasına neden olduğu için muhassıllık kaldırılmıĢtır. Böylelikle 1842 yılında iltizam usulüne geri dönülmüĢtür.97

Ayrıca ilgili dönemde müslim ve gayri müslim halkın temsilcilerinden oluĢan sancak ve mahalli idare meclisleri kurulmuĢ, halk sınırlı da olsa yönetimde söz sahibi olmaya baĢlamıĢtır. Buradaki yazıĢmalardan ise Dâhiliye Kalemi sorumlu tutulmuĢtur.98

Fransız yerel yönetim sisteminden örnek alınarak oluĢturulan ve her türlü kamu iĢlerinin görüĢüleceği bu idare meclisleri 13 üyeden oluĢmaktadır. Bu üyeler arasında muhassıl, iki katip, hakim, müftü, asker zabiti, halkın seçtiği eĢraftan dört üye ve doğal üye olarak azınlıktan üç din lideri olacaktır.99

Öte yandan Tanzimatʼtan önce valiler hükümdarın mutlak vekili iken, Tanzimatʼtan sonra yetkileri azaltılmıĢtı. Bu durum taĢrada karıĢıklığa neden olmuĢ, dolayısıyla hem bu karıĢıklığın önüne geçmek hem de taĢra yönetimine hız kazandırmak için valilerin yetkileri 1852 yılında yeniden artırılmıĢtır.100

Bilindiği gibi Osmanlı Devletiʼnin klasik idari yapılanmasında devlet toprakları eyaletlere, eyaletler de sancaklara (liva) bölünmüĢtür. Eyalette “beylerbeyi”, sancakta ise “sancakbeyi” sorumlu tutulmuĢtur.101

Sancakların bir alt birimini ise kazalar oluĢturmuĢ, kazaların yönetiminde kadı, alaybeyi ve subaĢılar bulunmuĢlardır. Kazalarda kadılar adlî ve idarî yetkilere sahipken, subaĢılar asayiĢten, alaybeyleri ise askerî meselelerden sorumlu tutulmuĢlardır.102

MerkezileĢme bağlamında bu klasik idarî yapıyı değiĢtirme ihtiyacı duyulmuĢ; 1842, 1849, 1852 yıllarında çeĢitli nizamnemeler ilan edilerek bazı düzenlemelere gidilmiĢtir. Abdülaziz dönemine gelindiğinde bu düzenlemeleri 1864 Tuna Vilâyet Nizamnâmesi ve 1867ʼde bu nizamnamenin üzerinde yapılan ufak değiĢikliklerle bütün imparatorluğu

96 Gültepe, 2009: 294. 97 Akyıldız, 2006: 74; Özdemir, 2011: 125. 98 Sencer, 1984: 52-54. 99 Sencer, 1984: 52. 100 Özdemir, 2011: 148; Sencer, 1984: 53. 101 Çadırcı, 2013: 10. 102 Halaçoğlu, 1991: 72.

(32)

kapsayacak Ģekilde geniĢlemesi izlemiĢtir. Böylelikle eyalet sisteminden vilayet sistemine geçilerek, merkezin gücü artırılmak istenmiĢ;103

idari birimler vilayet, sancak, kaza, nahiye, karye ve mahalle olarak belirlenmiĢtir. Ġdari taksimatta en küçük yerleĢim birimini ise yine mahalleler oluĢturmuĢtur.104

1864 yılında çıkarılan Vilâyet Nizamnâmesi, 1871 yılında yayımlanan “Ġdâre-i Umûmiyye-i Vilâyet Nizamnâmesi”ne kadar yürürlükte kalmıĢtır. 1871 yılındaki düzenlemede vilayet, sancak, kaza, nahiye ve köy yönetimi ayrıntılarıyla belirtilmiĢ; valilerin yetkileri geniĢletilmiĢtir.105

Sonrasında 1876 yılında yayımlanan Nevâhi Nizamnâmesi bunları takip etmiĢ, fakat nizamname fazla bir yarar sağlamamıĢtır.106

Bütün bu düzenlemelerle birlikte vilayetten valiler, liva denilen sancak yönetiminden mutasarrıflar,107

kazalardan kaymakamlar, köylerden muhtarlar, nahiyelerden ise müdürler sorumlu tutulmuĢlardır.108

Ayrıca 1864 Vilâyet Nizamnâmesi, her vilayet, sancak ve kazada idari birim yöneticisine bağlı bir Ġdare Meclisiʼnin bulunmasını öngörmüĢtür. Hatta bu meclislere göre temsil niteliği daha yüksek olan iki yeni organ ihdas edilmiĢtir; her vilayette kurulması öngörülen Meclis-i Umûmî ve yine her vilayet, sancak ve kaza için kurulması öngörülen Meclis-i Temyîz-i Hukûk (hukuk) ve Meclis-i Cinâyet (ceza).109

Meclis-i Umûmi, 2ʼsi müslüman, 2ʼsi gayrimüslim olmak üzere her sancak için 4 temsilciden oluĢmaktadır. Bu temsilciler sancaktaki kazaların meclis üyeleri arasından seçileceklerdir. Yasama yetkisi olmayan meclis, kamu iĢleri, vergi, tarım, ticaret, kolluk iĢleri gibi konulara bakarak danıĢma görevi görmektir. Neticede Meclis-i Umûmî, meclis-i temyiz-i hukuk ve meclis-i cinayetin kurulması ile birlikte taĢrada idare ve yargı iĢleri birbirinden ayrılmıĢtır.110

Sultan Abdülaziz, taĢra yönetiminde bu düzenlemeleri yaparken, 1868 yılında Avrupa seyahatinden dönüĢünde yaptığı bir konuĢmada eski kurum ve yasaların yetersizliğine değinmiĢ; yönetim alanında yeni düzenlemelerin yapılması için giriĢimlerde bulunmuĢtur.111 Bu anlamda 1867 yılında yasama konusunda bazı değiĢikliklere gidilmiĢ; Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye yasama yetkisini üzerine alan ġûrâ-yı Devlet ve adli görevleri üzerine alan Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye olarak ikiye ayrılmıĢtır. ġûrâ-yı Devletʼin baĢkanlığına Midhat PaĢa,

103 Çadırcı, 2013: 251-252. 104 Çadırcı, 2013: 40. 105 Heper, 2015: 82; Çadırcı, 2013: 251-253. 106 Ortaylı, 1985: 239. 107 Sencer, 1984: 54. 108 Akyıldız, 2006: 76-79. 109 Sencer, 1984: 54. 110 Sencer, 1984: 54-55. 111 Sencer, 1984: 50.

(33)

Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyeʼnin baĢkanlığına ise Ahmed Cevdet PaĢa getirilmiĢtir.112

Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye, 1869 yılında ihdas edilen Nizâmiye Mahkemeleriʼne bakmakla görevli bir yargı kuruluĢu olmuĢ, böylelikle günümüze kadar gelen yönetim sisteminin temeli atılmıĢtır. Bütün bunların dıĢında maliye sisteminde de bazı düzenlemelere gidilmiĢ, kamu harcamalarının bütçede ayrılan ödeneklere uygunluğunun denetlenmesi amacıyla 1862 yılında Dîvân-ı Muhâsebât (SayıĢtay) kurulmuĢtur.113

Osmanlı Devletiʼnin geliĢme döneminde mahalli yönetimler güçlendirilmiĢ, merkezi yönetim denetim ve adalet açısından etkin hale getirilmiĢtir. Klasik dönemde asayiĢ ve güvenliği devlet; eğitim, sağlık ve alt yapı hizmetleri vakıflar ve Ģahıslar tarafından yerine getirilmiĢtir.114

Gayrimüslimler ise bu tür yerel hizmetleri komün (cemaat) vasıtasıyla yürütmüĢlerdir.115

Dolayısıyla, bu alanda (belediyecilik) da bazı geliĢmeler yaĢanmıĢ, 1826 yılında Ġhtisap Nezâreti kurulmuĢtur. Fakat Ġhtisap Nezâreti denetleyici belediyecilik iĢlevini yürüten bir kurum olmanın ötesine geçememiĢ, sadece kadıların bazı idarî görevlerini üstlenmiĢtir.116

Görüldüğü üzere Tanzimatʼa kadar belediyecilik alanında köklü değiĢiklikler yaĢanmamıĢtır. Tanzimat sonrasında ise 1855 yılında Ġstanbul ġehremâneti ve 1858 yılında Altıncı Daire-i Belediyeʼnin kurulmasıyla baĢlayan beledî hizmetler 1864 Vilâyet Nizamnâmesiʼnde her köyün bir belediye olarak kabul edilmesiyle belediyecilik önemli bir aĢamaya geçmiĢtir. Ayrıca 1867ʼde yayımlanan iki talimatname ülkenin tamamını kapsamasa da belediye uygulamalarına yasal bir zemin sağlamıĢtır. Ardından 1871 yılında çıkarılan Vilâyet Nizamnâmesiʼnde belediyeler ile ilgili ayrıntılı hükümler yer almıĢtır.117

Fakat belediye yönetiminin gerçek temelleri 1877 yılında çıkan Belediye Kanunu ile atılacaktır. Kanuna göre belediyeler, imar, bayındırlık, aydınlatma, temizlik, belediye mallarının yönetimi, emlak tahriri, nüfus sayımı, pazar ve alıĢveriĢ kontrolü, mezbaha, okul açmak, itfaiye ve belediye gelirlerini tahsil etmekle görevlidirler. Fakat bu görevlerin bir kısmı gerçekleĢmemiĢ, diğer kısımlar ise ya devlet tarafından ya da yine vakıflar tarafından yürütülmüĢtür.118

Ayrıca sözü edilen kanuna göre belediye organları belediye baĢkanı ve daire meclisinden oluĢmakta, idari birimin nüfusuna göre 6-12 kiĢilik bir belediye meclisi

112 Gültepe, 2009: 303. 113 Sencer, 1984: 50-51. 114 Özdemir, 2011: 328. 115 Öztürk, 2010: 27. 116 Öztürk, 2010: 39. 117 Oktay, 2005: 257-258. 118 Ortaylı, 2012: 438-440.

Şekil

Tablo 1.1. Nezâretler Öncesi Merkez TeĢkilatı (1299-1732)  136 Dîvân-ı Hümâyun
Tablo 1.3. Nezâretler Dönemi Merkez TeĢkilatı 138 Bâbıâli Sadâret
Tablo 2.1. Konya Vilayet Salnamesiʼne Göre Teke Sancağıʼnın Ġdarî Durumu (1869) 248
Tablo 2.2. Konya Vilayet Salnamesiʼne Göre Teke Sancağıʼnın Ġdarî Durumu (1874-1875) 249
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Birkaç sene bu görevde bulunduktan sonra, 16 Nisan 1883’de 350 kuruş aylıkla Dersim Vilayeti meclis idaresi başkâtipliğine, bir müddet sonra ise 500 kuruş maaşla aynı

Bingazi Sancağı Mutasarrıflığı maiyet memuriyetinde müddet-i istihdamıyla miktar maaşı sandığına ait tevzifat mukarrereden beraet zimmeti ve tahvil suretiyle infikakı

Bu çalıĢmada, Osmanlı memurlarının sicil iĢlemlerini yürüten ve son dönem Osmanlı memurlarının biyografi yazımı için birinci elden kaynak malzemesi olan

Kitap olarak kullanılan bazı kaynaklar; Gülden Sarıyıldız- Sicill-i Ahvâl Komisyonun Kuruluşu ve Faaliyetleri (1879-1909), Mehmet Akif Terzi-Türk Devlet

ناملْﺍ ﺖنﺍ لﺍ ه ﻟﺍ ل اي كنا ب ٰ ﺭاﻨﻟﺍ نم اﻨ ﻠ ناملْﺍ ِّV. Ya Rabb Sen Azîmü'ş-Şanı her türlü uyub ve nekaisden tenzih ve tebrie ederim ki Sen den gayrı

5- Yüzey yoluyla yurtdışı (KKTC hariç) kayıtlı mektup kabul edilmez. Yurtdışı kayıtlı mektuplara ülke gruplarına göre uçak özel hizmet ücreti ayrıca ilave edilir.

Tablolar verilmeden önce memurların almış oldukları Tahlisiye Madalyası, Yunan Muharebe Madalyası, Liyakat Madalyası, Hamidiye-Hicaz Demiryolu Madalyası, Yemen

İlk önce mülazemetle işe başlamış, ardından 1309/1891‟de Kırşehir merkez Ziraat bankası şubesinde 400 kuruş maaşla kitabet görevine başlamıştır..