SANAT
İ T - ? [ I J 3 (
<
2
-> - '/
Füreya Koral tam 40 yıldır toprağa renk ve biçim veriyor
k, Sır ve Ateşle 40 Y ıl
A \1 A T \ A I ¥ T M o n rralmio r » __ m ı 1 1 t i k sproisi 19S1’devdi. ö n c e P a r is ’te
AN ADOLU’dan gelmiş geçmiş nice uygarlıklar kili, toprağı alıp hamur gibi yoğurmuş, toz toprak gibi savurmuş, çamur gibi oynamış. Toprağa renk vermiş, biçim vermiş. Sırrına sır katıp, akılla, duyguyla beslemiş. Toprağı evirip çevirip, ateşlerde pişirip çanak çömlek eylemiş, kap kacak diye kullanmış, testi yapıp suya koşmuş, çini yapıp mabetleri süslemiş... Uygarlıklar gelip geçmiş, toprağın, kilin elden ele geçerken süregelen değişimi bitmemiş tükenmemiş... Ve toprak, kil, çamur günün birinde Füreya’nın ellerine düşmüş.
Bu mutlu buluşma, toprak, kil ve çamurla Füreya’nın buluşması, bundan tam 40 yıl önceye rastladı... O gün bugün birbirlerinden ayrılmadılar. O gün bugün, seramik sanatı Füreya’nın yalnız işi, mesleği, üretimi, emeği değil tüm yaşamı, yaşam biçimi oldu... Ve bugün, ülkemizde seramik sanatının gelişmesine sonsuz katkılarda bulunan Füreya’nın 40. Sanat Yılı,.Maçka Sanat
Galerisindeki anlamlı bir sergiyle kutlanıyor. Anlamlı dememin nedeni şu: Serginin bir bölümünde Füreya’nın en yeni eserleri yer alıyor. Bir başka bölümünde ise 40 sanatçının Füreya için yaptıkları 40 çarpı 40 boyutlarındaki seramik panolardan oluşan “Füreya
_______ Zeynep ORAL_________ Koral’a Saygı” sergisi yer alıyor. Neden seramik pano? Füreya az mı savaş verdi bu ülkede seramikle mimariyi
bütünlemek için, seramik panoları, yapıların, duvarların ayrılmaz bir parçası kılmak için!
Kırk yıl önceydi. Bir sanatoryumda
boyalarla, kalem ve kâğıtlarla oyalandığı “ince hastalık” günlerinde (1947-51) sevdalandı toprak kil ve çamura Füreya. Ama biliyordu ki sevmek yetmez. Ve daha o zamanlar başladı üç sacayağını birarada yoğurmaya. Üç sacayağı: Yani sevgi, tutku, duygu yoğunluğu, düşler, bu bir; teknik bilgi, bu iki; dünya görüşü, kültür birikimi, bu üç...
Bunları bir arada yoğururken
Füreya, toprağa ve kile yalnız sır katmakla kalmadı, Anadolu’nun geçmişini ve bugününü de kattı. Hititlerin, Eski Y unanlıların, Osmanlı’nm motiflerini, çizgilerini; Anadolu insanının sevincini, hüznünü, bilgeliğini, duruluğunu,
çokyönlülüğünü kattı. Hat ustalarının seslerini, nakışlardaki, yazmalardaki, çinilerdeki renkleri, Mevlevilerin dönüşünü, hareketlerini kattı avuçlarındaki toprağa.
İlk sergisi 1951 ’deydi. önce Paris’te
sonra İstanbul’da Maya Galerisi’nde. Kendi seramik atölyesini kurduğunda yıl 1954’tü. Millet çok şaşırdı: Tek başına bu kadın bu atölyeyle nasıl başa çıkacaktı? Gümrükçüler daha da çok şaşırdı: Seramik fırını da neymiş? Yurt dışından gelen bu koca şey nasıl girerdi ülkeye? “Ekmek fırınıdır bu” deyip yerleştirdi fırını atölyesine Füreya. Ve çalışmalar, sergiler, öğrenciler birbirini izledi.
Sonra Füreya’nın savaş yılları geldi
çattı: Seramik sanatını yaygınlaştırma savaşı, “ Formsuz seramik olur muymuş hiç?” diyenlere karşı
sürdürdüğü savaş; mimariyle seramiği bütünleme, mekânı seramikle oluşturma savaşı, kendini sürekli yenileme savaşı ve düş gücünü sonsuz özgür kılma savaşı...
Savaşların ve sınavların tümünden
başarıyla çıktı Füreya. Silahlan: Toprak, su ve ateş, kalkanı kültür birikimiydi.
Onun ellerinde seramik, bildiğimiz ve
bilmediğimiz renklere (kobalt mavisine, yosun yeşiline, kırmızının en
biberlisine), beyazın binbir türüne (kınk beyaz, süt beyazı, cam beyazı, mat beyaza, sırlı beyaza, sırsız beyaza) ve ışığa büründü.
Onun seramiklerinde balonlar,
duvar panolanndan uçtu gitti, ağaçlar mavi yapraklar açtı, balıklar
gökyüzünde kanat çırptılar, kuşlar yeşil sularda yüzdüler. Balık uçar mı, kuş yüzer mi, ağaç mavi yaprak açar mı demeyin sakın. Füreya, hamurun mayasına düşlerini katmadan edemez ki... Ama düşler gibi çocukluk ve ilkgençlik anılan, teyzeleri (Aliye Berger ve Fahrinisa Zeyd) ile sohbetler, mavi yolculuklann birikimleri, okuduğu kitap, izlediği sergi, dinlediği müziği de katar bu mayaya. Ama en çok en çok insan öğesini katar. İnsanı insan yapan değerleri katar.
Füreya Koral’ın Kırkıncı Sanat Yılı
Sergisi’ni izlerken, bir ara toprağın, kilin ve çamurun kulağıma şöyle fısıldadığını duydum:
“İnsanoğlu beni avuçlarının araşma alıpyoğurdu. Binlerce yıl önceydi...
İnsanoğlu bana akimı, yüreğini kattı. Sırrıma, sır kattı...
Avuçlardan avuçlara geçtikçe değiştim, geliştim.
Ve günün birinde Füreya’nm ellerine, yüreğine düştüm.
Anımsıyorum: Bundan tam 40 yıl önceydi.
Mutlu bir rastlantıydı.
Füreya bu mutlu rastlantıyı bilinçli seçimlere dönüştürdü. Bana kimliğimi kazandırdı. Kendi adıma, geçmişim ve geleceğim adma ona teşekkür ediyorum...”
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi