• Sonuç bulunamadı

Aziz Nesin'den oğluna mektuplar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Aziz Nesin'den oğluna mektuplar"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yaşam boyunca baba - oğul mektuplaşmasının doğru ve güzel olacağım anlattım:

s * w k

m

m

W

“Anlatamayacağım

duygular içindeyim”

A h m e t N E S İ N

A

ZİZ Nesin’in ilk eşinden biri kız biri oğlan, ikinci eşinden de iki oğlan ol­ mak üzere dört çocuğu var. Nesin, “birbirinden ayrımsız ve aynı ölçüde sevdiğini” söylediği çocuklarından üç oğlu ile mektuplaşıyor ve kopyalarım dosyalayıp saklıyordu. Bunu neden yapmaktaydı? Mektup­ ların önemi neydi? Aziz Nesin bu konudaki gö­ rüşlerini, bu mektuplar kitap haline getirildiği sırada açıklamıştı. Hk kitabm başında yer alan a- çıklama özetle şöyle:

“Küçük yaşmdanberi yakın bir arakadaşım o-

larak gördüğüm Ali Nesin, 'Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’ adlı özyaşam öykümü yazarken, kimi in­ sanların eksikli özelliklerini yazmakta ikircim gösterdiğimde bana,

- Baba her şeyi yazmalısın, gerçekleri olduğu

gibi yazmalısın! Doğruları yazmak borcundur! derdi.

Ben de bu düşüncedeydim, bugün de bu dü­

şüncedeyim.

“Böyle Gelmiş Böyle Gitmez”in ikinci cildini

yazarken Orhan Apaydın ve Müzehher Va

-<

P

<

S

SOLDAN SAĞA: 1- Kamçı ile vurmak. 2- isyan e- den, isyankar - Kalınca kabuklu, iri ve uzunca taneli, şekeri çok bir tür üzüm. 3- içine kor konulan, sac­ dan, bakır ya da pirinçten, tünü biçimlerde üstü açık kap, korluk - Bir işte bir kimseye düşen görev. 4- Kendini bir şey sanan, sevimsiz. 5- Sahip, iye - A- dak. 6- Dili tutulmuş - Kimyada gümüşün semgesi - Gelecek zaman, istikbal. 7- Türk müziğinde birbirle- şik makam - Bir şeyin geçtiği ya da daha önce bu­ lunduğu yerde bıraktığı belirti. 8- Yılan - Fatih Sultan Mehmet’in şiirlerinde kullandığı mahlas. 9- Yılın on iki bölümünden her biri - Bir izleyici topluluğu önünde

Gösteri - Müzikte bir nota.

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Ekniliğini artırmak, hız­ landırmak, Isteklendirmek, teşvik etmek. 2- Baston - Konya ilçesi. 3- Vizon - Bir çoğul takısı - Gümüş. 4- Büyük demiryolu durağı - Çalgıç, mızrap. 5- Uzak - Bir değiş tokuşta üste verilen şey - Bir seslenme sö­ zü. 6 - Yağda kızartılarak üzerine şeker ya da şerbet dökülen bir hamur tatlısı - Müzikte bir nota. 7- Yeter

: - Habeş 3ir işi yerı- • Boğanotundan çıkarı- ahirlı bir madde - Söz, lakırdı. 10- Keçi tüyü - Zarara uğrama tehlikesi, risk.

DÜNKÜ BULMACANIN ÇÖZÜMÜ:

SOLDAN SAĞA: 1- Kamçı, Sarp. 2- Ataerkil, 3- Marka, Nema. 4- Kainat. 5- Isın, İni. 6- Avanak, İn. 7- Alaka, Aga. 8- Ana, Oda. 9- Em, Rivayet. 10- Ru­ ba, Ayevi. 11- Erato, İr. 12- Kal, Define.

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Kamçı, Erek. 2- Ata, Salamura. 3- Marsıvan, Bal. 4- Çek, Nakarat. 5- Irak, Nakarat. 6- Ara, Ova. 7- Sini, Kadayıf. 8- Aleni, Ga­ ye. 9- Mania, Evin. 10- Platin, Atire.

Nu ile de aramızda aynı konuda konuşma­

lar geçmişti. Bunu yapmanın doğruluğunu, ama çok da zor olduğunu anlatmak için, on­ larla ortaklaşa yaşamımızdan örnekler gös­ termiştim.

Oğlum Ali, mektuplaşmalarımızı yayım­

lamaya giriştiğimizde, bize yakm kişileri ü- zecek, incitecek yerleri mektuplarımızdan çıkarmamız gerektiğini önerdi.

Sonunda bir orta yol bulduk. Mektupla­

rımızın, bize başkalarını incitecek gibi ge­ len yerlerini, ayraç içinde noktalar koyarak işa- retleyecektik. Gelecekte, uygun görülecek bir ta­ rihte, benim artık dünyada olmayacağım bir za­ manda, gerek görülür de bu mektupların yeni ba­ sımları yapılacak olursa, asılları Nesin Vakfı Ki­ taplığında bulunan “Aziz Nesin - Ali Nesin Mek­ tuplaşmaları” dosyalarına bakılarak, ayraç için­ deki noktaların yerine, o tarihli mektuplarda ya­ zılı olanlar konulabilir, diye düşündük. Aziz Ne­ sin - Ali Nesin Mektuplaşmalarımın birinci cil­ dinde, ayraç içinde noktalı yerlerin sayısı hiç de çok değil. Ama bu yöntemi salt Ali’yle mektup­ laşmalarımızda değil, başkalarıyla mek­ tuplaşmalarımızda da kullanacağım.

M

e k t u p b ir

MONOLOGDUR

Özyaşam öykümde ve anılarımda kul­

landığım bu yöntemi mektuplarımda ni­ çin kullanmıyorum? Çünkü anılar geçmi­ şi, mektuplar ve güncelerse “şimdi”yi an­ latır. Anılarla, günce ve mektupların en ö- nemli ayrımı işte budur. Anılar, daha ya­ zılırken, geçmişi anlatmak için yazılır. Oysa günceler ve mektuplar, yazüdıkları zamanın “şimdi”sini anlatmaktadır. Bu bakımdan günceler ve özellikle mektup­ lar, anüara göre, çok daha içtendir ve ya­ zanların ruhsal yapılarını daha saydam­ lıkla ortaya koyar.

Ali Nesin, kendisiyle mektuplaşmaları­ mızın kitaplaşmasmı başlangıçta isteme­ di. Salt benim ona yazdığım mektupları yayımlamaya değer görüyor, ama onun bana yazdıklarını kitaplık değerde bulmu­ yordu. Açıkça söylemedi, ama mektupla­ rının kitaplaşmasmı, okurlara kendini, olduğundan önemli bir kişiymiş gibi ta­ nıtma gösterişi diye alıyordu. Bunun doğ­ ru olmadığını, ancak karşılıklı mektup­ laşmalarımızın bir bütün olarak bir değe­ ri olabileceğini anlattım. Mektup, bir mo­ nologdur. Ancak, yanıt alınırsa diyalog o- lur. Dünyada mektup edebiyatı, yazık ki, çoğunlukla monologdur. Bu monolog mektupların yanıtları da bulunup diyalog olarak yayımlanabilseydi, ne güzel olur ve mektup edebiyatı ne denli zenginleşir- di. Bu bakımdan, Ali’yle benim, ayrı kal­ dığımız uzun yıllar boyunca sürekli mek­ tuplaşmamızı bir şans olarak görüyorum.

■ Mektuplar gizlerin en az

saklanabildiği yazılardır.

Mektuplarda insanın ruhsal

yapısı, ben' de hiç aracısız,

çırılçıplak ortaya çıkar; tıpkı

anahtar deliğinden, yıkanan

insanın dikizlenmesi gibi...

■ Dünyada mektup edebiyatı

yazık ki, çoğunlukla

monologdur. Ancak yanıt

alınırsa diyalog olur. Bu

monolog mektupların yanıtlan

da bulunup diyalog olarak

yayınlanabilseydi, mektup

edebiyatı zengınleşirdi

ı getirmek içir _ _________ lan ve hekimlikte kullanılan zehlrirbir madde

B A B A -O Ğ U L

Açıklamalarımdan sonra, bir delikan­

lının nasü yetiştiğini (yetiştirildiğini) gös­ termesi bakımından, salt lise yaşamında­ ki mektuplarının kitaplaşmasmm doğru olacağını savladı. Hayır, bu da doğru de­ ğildi. Yaşam boyunca bu baba - oğul mek­ tuplaşmasının doğru ve güzel olacağını anlattım. Bir insan, aydm bir insan ola­ rak nasıl yetişiyor? Uygar dünya kültürü edinmenin zorlukları... Bu yetişmede bir babanın yanlışları ve doğruları... Bir baba ve babanın özverileri... Bu kendiliğinden olan doğal, bilim, kültür ve uygarlık yarı­ şında Türk olarak çekilen zorluklar...

Ali Nesin, Aziz Nesin, Ahmet Nesin, Klous (Alman Türkolog) Feneryolu'ndaki evin önünde.

Bunların dışında bu mektuplaşmaları, top­

lumsal tarih, edebiyat tarihi bakımlarından da ö- nemli buluyorum.

Tasarıma göre, Ali Nesin’le mektuplaşmala­

rımız üç cilt olacak. Birinci ciltte Ali’nin lise öğ­ renciliğindeki, ikinci ciltte üniversite öğrencili­ ğindeki, üçüncü ciltte de Amerika’daki PhD öğ­ renciliği ve matematik profesörlüğündeki mek­ tupları yeralacak. Kimbilir, bir yaşam okuru ola­ rak belki daha da yaşarım diye düşünüyor ve A- li’yle mektuplaşmalarımızın dördüncü cilidini bile görürüm; hayal olsa bile...

Ç O K DUYGULANDIM

Ali’yle mektuplaşmalarımızın birinci cildin­ deki mektupları basımevine göndermeden önce yeniden ve bütünüyle okuyunca, çok duygulan­ dım, çok etkilendim. Kendi mektuplarımı, sanki yıllar sonra başka birisi yazmış gibi okudum. Anlatamayacağım duygular içindeyim. Bilmiyo­ rum, bu duygularım, mektupların bizim oluşun­ dan gelen bir kendini beğenmişlik, bir bencillik

e V

v

ı

o-mi, yoksa bu mektupların gerçekten bir önemi o- luşunda mı? Bunu ancak okurlarımız belirleye­ bilirler.

Mektupları sıralarken, arada yitmiş mektup­

lar olduğunu ayrımsadım. Bunları Nesin Vakfı Kitaplığı’nda bulabilirsem, bu kitabm yeni bası­ mı da olabilirse, eklendiği tarihleri de belirterek, kitaba ekleyeceğim.

Mektuplarımızda arasıra, gerek Ali’nin ge­

rek benim yazm yanlışlarımız var. Bu yanlışları, yazüdıkları zamanki gibi bıraktım. Anlam ve mantık yanlışları olanlardan kimüerini dip not­ larında açıklayarak düzelttim.

Anı, günce ve mektuplar ve hele hele özellikle

mektuplar, onları yazanların bütün kapalı kapı­ larını, hatla yatak odalarının kapüarmı büe o- kurlara açması demektir. Anüarda, güncelerde büe kimi gizler saklanabüir. Ama mektuplar giz­ lerin en az saklanabüdiği yazüardır. Mektuplar­ da insanın ruhsal yapısı, hem de hiç aracısız, çı- rüçıplak ortaya çıkar; tıpkı kendikendine yıka­ nırken, bir perde aralığından ya da anahtar deli­ ğinden, yıkanan insanın dikizlenmesi gibi.

İÇTENLİKLE YAZDIM

Ali ve ben mektuplarımızı yazarken, günün bi­ rinde bunların yayımlanacağını düşünmedik. A- ma ben Ali doktora öğrenimi için ABD’ye gittik­ ten sonra onunla mektuplaşmalarımızı kitaplaş­ tırmayı tasarlamıştım. Bu yüzden salt Ali’ye de- ğü, kime olursa olsun yaz­ dığım mektupları, o tarih­ ten sonra kopyalı yazma­ ya başladım.

Mektupların kitapla-

şacağı ister düşünülsün, isten düşünülmesin, kop­ yalı yazmak mektupları yapaylaştırmaz mı? Yap­ macık, yapay, kendini başkalarına beğendirme, kendini aklama ve haklı çıkarma özentisi olmaz mı o mektuplarda? Evet, olabilir de, olmaz da... Bu, mektup yazanın kişüiğine bağlıdır. 1970 yıllarının sonlarına doğru olacak, mektuplarımı kopyalı yazmaya başladım ve A- li’yle mektuplaşmalarımı­ zı kitaplaştırmayı tasarla­ dım, ama o mektupları yazdığım sırada kitapla- şacağmı hiç düşünme­ dim. Aklımın ve duygula­ rımın küavuzluğunda o anda ne düşünüyor ve du- yumsuyorsam onları yazdım, hep içtenlikle yaz­ dım. Mektuplar okununca hiçbir özentiye, ya­ paylığa, gösterişe, kendimi beğendirmeye çalış­ madığım ve kapılmadığım görülecektir. Bu mek­ tuplar, baba - oğul konuşmalarıdır.

Ali, yanımda olsaydı, yine tıpkı böyle mektup­ larda yazdığım gibi konuşacaktım. Örneğin ya­ nlındayken Ali’yle hep böyle konuşmuşumdur. Hatta şimdi, bu mektupları yeniden ve bütünüy­ le okuyunca, salt bunları değü, bütün mektupla­ rımı ne diye daha özenli, edebi yazmamışım di­ ye kendime kızıyorum. Öyle yapsaydım, daha mı iyi olurdu büemiyorum.

A

sil

saydamlik

Son yıllarda ülkemizi yönetenler, sıksık say­

damlıktan, saydam politikadan ve saydam ol­ maktan sözediyorlar. Ama bu saydamlık sözü laf­ ta kalıyor. İnsanın en saydam olduğu yer, anıla- rı, günceleri, ama hepsinden çok mektupları, ö- zellikle özel mektuplarıdır, hele bu mektuplar karşılıklı yazılmışsa, onlarda mektubu yazanla­ rın bütün eksikliği, aksaklığı, bütün suçları, gü­ nahları ortaya çıkar. Bu bağlamda, karşılıklı mektuplaşmaları yayımlayabilmek, bir yürekli­ lik ister.

Bizde anı, günce, mektup edebiyatının, hiç

yok değilse de, çok az ve yok olmasının bir önem­ li nedeni de budur. Ağır suçluların, günahlıların

anılarını, güncelerini, mektuplarını yayınlaya­ rak, ışınlanmış gibi bir saydamlıkla ruhsal yapı­ larını ortaya koyup seyrettirmekten korkmaları, yüreksizlikleri bundadır.

Oğlumla bu mektuplarımız, bana ilginç geldi­

ği gibi, okurlara da ilginç gelecek mi diye gerçek­ ten merak ediyorum. Bunu öğrenmem, bikez da­ ha kendimi tanımama yardımcı olacaktır saym ve sevgili okurlarım.”

(2)

'■İ

■ “Sanki önceden hiç

okumamışım, bana ilk

okuyormuşum gibi gelen

Ali’nin kimi mektuplarının

kimi bölümleri beni bir

baba olarak aşın

duygulandınyor. Ve o

bölümleri her okuyuşumda

kendimi tutamayıp

ağlıyorum”

A h m e t N E S İ N

“Bir baba olarak

aşın duygulandım”

ZİZ Nesin’in oğlu Ali ile mektuplaş­ malarını kapsayan kitabın birinci cildinde Ali’nin ilk, orta ve lise yılla­ rında yazdığı mektuplarla, babasının verdiği cevaplar yer alıyor. İkinci cilt ise, Ali’nin üniversite yıllarına ayrıldı. Bu mektuplarda Aziz Nesin’in doktrinlerden poli­ tikaya, evlilik kuramımdan eğitim soranlarına kadar oğlu ile bir bakıma konuşmaları ve tartış­ maları yer alıyor.

Aziz Nesin’in bu kitaba yazdığı önsöz de çok ilginç görüşleri kapsıyor:

Lisenin dokuzuncu ya da onuncu sınıfinda-

yım. yıl 1932 -1933 ders yılı olacak. Kuleli Aske­ ri Lisesi öğrencisiyim. Ya 16 ya 17 yaşındayım. O zaman haftanın dinlence günü perşembeleri öğleden sonra cuma akşamına dek... Ben çok kez bu günlerde de okuldan “evci” çıkmıyorum. Evleri İstanbul’dan uzak olan ve “bekar” adı ve­ rilen öğrenciler gibi okulda kalıyorum. Çünkü o zamanki düşünceme göre, duvarları ve köşe­ leri şakulinde ve gönyesinde olan ev denilecek bir evimiz yok. Evci olarak eve gittiğim zaman­ lar o günü ya da geceyi tiyatroda geçirmemiş- sem, günümü kitaplıklarda geçiriyordum. Hü­

seyin Rahmi’yi, Falih Rıfkı Atay’ı, Reşat Nu­

r i’yi o günlerde genel kitaplıklarda tanıdım. A- ma daha çok, bir komutan olmayı tasarladığım­ dan, benim yaşımdan çok daha ilerdekiler için

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

SOLDAN SAĞA: 1- Elindekinden hoşnut olma du­ rumu, doyum - İşlenecek bir nesnede bulunması ge­ reken ısının, nemin yeterli olması durumu. 2- Payla­ mak, tekdir etmek. 3- Sarhoş ya da külhanbeyi ba­ ğırması - Bor asidi ile bir oksıtin birleşmesinden olu­ şan tyz. 4- Dili, Hin - Avrupa dil ailesinden olan kim­ se - Öğrenci. 5- Uyuşturucu. 6- Boru sesi - Müzikte bir nota. 7- İskambillerle oynanan bir oyun - Evin bir bölümü. 8- Binek hayvanı - Geçme, bulaşma. 9- Ro­ ketatar. 10- Hastalıklı, sakat - Kimyada molibdenin simgesi. 11- Türlü eğlence ve oyun kuruluşları bulu­ nan alan. 12- İspanyolların ünlü sevinç nidaları - ila­ ve - Kayak.

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Kanma, inanma - Alt, alttaki, aşağı. 2- Paylama - Yararlıktan; kullanıştan kaldırma, silme, bozma. 3- İnce yapılı - Tokat ilçesi. 4- Mesafe, uzaklık - Ham ile olgun arası. 5- Kızılalev rengi - Ulaşım yollarının yayalar ve her türlü taşıt a- raçları tarafından kullalması - Hangi şey. 6- Sepici - Bir şeyin yokluğunu hissederek geri gelmesini iste­ mek, özlemek. 7- Toprak ve kireçle karışık taş kırıntı­ ları - Müzikte opus sözcüğünün kısaltması. 8- Gemi­ lerde ya da kalelerde topun makine bölümünü ve topçuları koruyacak biçimde yapılmış zırhlı kule - Dar tentene - İskambilde birli. 9- Arkasından, hemen ar­ kadan, ardından - İçinden su akıtmak için toprağı ka­ zarak yapılan açık oluk. 10- Eşi olmayan, biricik - İs­ kambilde koz - Bir bağlaç.

DÜNKÜ BULMACANIN ÇÖZÜMÜ:

SOLDAN SAĞA: 1- Kamçılamak. 2- Asi, Razakı. 3- Mangal, Rol. 4- Kakavan. 5- Is, Nezir. 6- Lal, Ag, Ati. 7- Arazbar, İz. 8- Mar, Avni. 9- Ay, Parsa. 10- Köse, Alo. 11- Nine, İta. 12- Nümayiş, Fa.

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Kamçılamak. 2- Asa, Sarayönü. 3- Mink, Lar, Sim. 4- Gar, Pena. 5- Irak, Abra, Ey. 6- Lalanga, Re. 7- Az, Ve, Ras, İş. 8- Ma­ raza, Vaat. 9- Akonitin, Laf. 10- Kıl, Riziko.

yazılmış Harp Tarihleri ve I. Dünya Savaşanda­ ki Türk ordusunda çalışmış veya Türk birlikle­ rine komuta etmiş Alman generallerin anıları­ nı okurdum.

Böylece başlamıştım kitap okumaya. Söyle­

yeceğim kitabı genel kitaplıklardan birinde hangi yıl okuduğumu şimdi anımsamıyorum. Belki 1935, belki 1936.

 T E Ş VE ALEV Y U M A Ğ I

Okuduğum kitaplar içinde birinin etkisi ben­

den hiç gitmedi. Öyle etkilenmiştim ki, not def­ terime “Bu kitabı bütün Türkler okumalı” diye bir not düşmüştüm. Bu “Okumalı” dileğinde “Okumak zorundadır” gibi, bir buyruk da giz­ liydi. Çünkü çocuktum ve askerdim. Demek is­ tiyordum ki “Bu kitabı bütün Türklere okutaca­ ğım.”

Daha on altı yaşımdayken bütün Türklere o-

kutmak istediğim bu kitap neydi? Falih Rıfkı

Atay’m “Zeytindağı”...

Eskiden okuduğum kitapların konularını,

düğüm olaylarını, kurgusunu, kahramanların adlarını ve yer adlarını sonradan tümüyle unu­ tuyordum. Ama o kitap, bana göre güzel bir ki­ tapsa bende kala kala bir güzellik izi kalıyor. Zeytindağı da belleğimde bir ateş ve alev yuma- ~ ~ J ~n oluşmuş bir güzellik olarak yıllarca ya­ şadı. Ama bu güzellik neydi? Bunu bilini­ yordum. İşte bu yüzden 1961’de kitabı i- kinci kez, 1989’da MEB’ce yeniden bası­ lınca üçüncü kez okudum. Bugün yine Zeytindağı’nm konusu, olayları belle­ ğimden yitmiş. Ama o ateş ve alev yuma­ ğından güzellik hep kafamda.

“Aziz Nesin - Ali Nesin Mektuplaşma­

ları” kitabının ü. cildinin basılmak üze­ re prova sayfalarını okurken, sanki bun­ ları, benimle oğlumun mektuplaşmaları­ mız değilmiş de, bizim dışımızda herhan­ gi bir yazarın yapıtıymış gibi okudum. Ve açıkça söylemek istiyorum ki 50 - 60 yıl önce Falih Rıfkı’nm Zeytindağı’nı o- kurkenki duygu ve düşüncelere kapıl­ dım. Bu kitabı da Türk insanının okuma­ sını içtenlikle diliyorum. İnanmalısınız ki bu duygu bencilliği değildir. Bu duygu -ve düşüncemin Türk insanına yararlı ol­

maktan başka hiçbir amacı yoktur.

Herhangi bir özel ya da resmi bir ku­

rum bu kitabı basıp halka parasız dağıt­ mayı üstlenseydi ben telif hakkımdan se­ vinerek vazgeçerdim.

Nedir bu kitabın önemi? Bana bir ya­ zarın kendi kitabınm önemini anlatması çok ayıp geliyor. Ama ben bugün bu ki­ tabı, gerçekten başka bir yazar yazmış gi­ bi ele alıyorum. Kaldı ki, bana bugüne dek genelde sevgisiz bakan eleştirmenle­ rimizin, varsa kitabınım değerini belir­ ten bir yazı yazacaklarını da sanmıyo­ rum. Bu ayrıcalığımla da övünüyorum.

B

ir b a b a o l a r a k

İnsanın doğal olarak üç hali var: Ço­

cukluk, anababalık ve yaşlılık. Bu kitap­ ta bir babanın çocuklarından birini, en zor koşullarda nasıl yetiştirmeye çalıştı­ ğı anlatılıyor. Kitabı okuyunca görecek­ siniz. Babanın her söylediği, oğluna her öğüdü, her yaptığı elbette doğra değil.

Benim bir sınıf arkadaşım, Devlet De­

mir Yolları’nda önemli bir yerde görev aldı. Sıksık tren gezisi yapıyordum. Ne yazık ki Türkiye’de trenler, uçaklar ve bütün taşıtlar gibi, geç kalkar, gidecekle­ ri yere geç varırlardı. Bu arkadaşıma, bu durumdan bigün yakındım.

- Değilmi ki trenleri zamanında kaldı­

ramıyor, zamanında ulaştıramıyorsu- nuz, öyleyse ne diye bu tarifeleri yapı­ yorsunuz?

Bana şu yanıtı vermişti:

- Tarifeleri yapmamış olsak, ne kadar

geç kalktığımızı, ne kadar geç vardığımı­

Azlz Nesin, oğlunun ve kendisinin yazdığı mektuplara çok önem veriyor. Bunları herkesin okumasını istiyor

zı nasü anlarız?

Bu kitapta anlatılan babanın yanlışları, o ta­

rifelere benzerler. O yanlışları görmezseniz, doğrusunu nasıl yaparsınız?

işte bu kitabın en büyük önemi burdadır.

Utanarak, sıküarak da olsa kitabın bu öne­

mini belirtmek istiyorum. Ama, kitabın ayrıca evrensel ve estetik değeri üzerine herhangi bir söz söyleme yetkisine sahip olmadığımı da iç­ tenlikle biliyorum.

D U YG U LA N D IR A N M EKTUP

Sanki önceden hiç okumamışım, bana ilk o-

kuyormuşum gibi gelen Ali’nin kimi mektupla­ rının kimi bölümleri beni bir baba olarak aşırı duygulandırıyor. Ve o bölümleri her okuyu­ şumda kendimi tutamayıp ağlıyorum. Örneğin, çocuklarım ve eşim arasında kalıtımımın bölü- şümünde bana yazdığı mektubun şu satırları beni her okuyuşumda duygulandırıyor:

“En az mirası bana bıraktığını yazıyorsun.

Babacığım en çok mirası bana bıraktın sen. in­ sancıllığı, insan sevmesini, düşünmeyi, çalış­ mayı... bana sen öğrettin. Daha bana ne miras gerek? Seninle her söyleşi, insanı zenginleştiri­ yor, her mektubun öğretiyor. Hem de söyleşe­ rek tatlı bir öğreti. Babacığım, ev filan istemiyo­ rum, boşu boşuna para harcayacaksın. Ben ev­ leri Vakfa bırakıyorum. Bana yeterinden fazla miras bıraktın. Bana verdiklerin dünya eder. Sırf öğrenimimden bahsetmiyorum... daha ne­ ler neler var. Senden tek istediğim Amerika’da iki üç yıl daha kalmama yardımcı olman ve se­ ninle arkadaş ilişkilerimizin devam etmesi, on- beş günde bir mektup... Ev mev istemiyorum. Benim geleceğim artık güvencede. Üstelik senin sayende, daha bana ne verebilirsin. Bilirsin be­ nim malda mülkte gözüm yoktur, elbise ne bu­ lursam giyerim... ama bu yüzden evleri istemi­ yor değilim. İhtiyacım olmadığından istemiyo­ rum. Kesin istemiyorum. Ben ne yapayım evi? Üstelik kendim ev sahibi olabilirim gelecekte. Evler Vakfın.”

Dileğim öbür çocuklarımın da eski eşimin de

kendilerine yazdığım ve bana yazdıkları mek­ tupları bularak kitaplaştırmalarıdır. O zaman

bir bütün olarak bir aile yaşamı ortaya çıkmış olacaktır. Bu bir toplumsal tarihtir.

GİZLİM

SAKLIM

YOK

Birinci ciltteki mektuplarda olduğu gibi, II.

cilt mektuplarda da bulunamadığı için yerine konulamamış mektuplar var. Bunlar ilerde bu­ lunabilirse tarihlerine göre yerlerine konulma­ lıdır.

I. cildin önsözünde yazdığım gibi mektuplar­ da, bu mektupları yazan Aziz Nesin ve oğlu A-

li Nesin’in dışındaki kişilerin onurlarını kıra­

bileceği sanılan yerler noktalarla işaret edilmiş­ tir. Bu metuplarm ilerki basımlarında, gerekli görülürse, noktalarla işaretli boş yerler, mek­ tupların asıllarma bakılarak doldurulabilir. Mektupların asılları Nesin Vakfı kitaplığında ayrı klasörler içinde, bilgisayar’da yazılı yerle­ rinde bulunmaktadır.

Yaşamın hiçbir gizli, saklı yanı kalmaması,

her şeyin ayrıntılarına dek açıklanmasından yanayım, Kusurlarımızla, eksikliklerimizle, ar­ tılarımızla, ayıplarımızla, suçlarımızla, günah­ larımızla apaçık ortaya çıkmalıyız.

İnsanlar yükseldikçe, kendi alçaklıklarını i-

tiraf etmek yürekliliğini de gösterirler. Bunun en iyi göstergesi mektuplardır. Çünkü biz mek­ tupları yazarken olabildiğince içtenlikliyizdir. Mektuplardaki yapaylık, içtensizlik çok kolayca anlaşılır.

Bu bakımdan mektuplar, anılardan ve günce­

lerden çok daha içtenliklidir. İnsanın ruhunu çırılçıplak ortaya koyar.

Bu mektupları, her insanın ders alması bakımından önemliymiş gibi sanmam bana özgü bir kuruntu mu, yoksa bir gerçek mi ol­ duğunu öğrenmeyi çok merak ediyor ve isti­ yorum. Okurlarımın bu konuda mektupları bana ışık tutabilir. Sonsuz sevgilerimle ve saygılarımla.

26 Temmuz 1994

Çapa Tıp Fakültesi Üroloji Servisi”

(3)

■ ■ B S

İA ırz

AJyam’ÎJaj]

'H. Ukl/\

H

Y a y ı n a h a z ı r l a y a n : A h m e t N E S İ N

■ “O denli sıkıştım ki para yönünden, Hürriyet gazetesine

daha yazmadığım bir romanı sattım ve 100 bin lira aldım.

Vatan gazetesine de, daha yazmadığım 50 hikaye sattım ve

50 bin lira aldım. Şimdi bu romanla 50 hikayeyi yazmaya

çalışıyorum...”

■ “Çocuk öyküleri ve yurt dışı gezi yazılarım yazıyorum

bilyandan. Bu denli zorlama sonucunda sol gözüme kan

oturdu. Sol gözüm kıpkırmızı oldu. Öyle ki, başkaları

gözüme bakamıyorlardı”

“Sizin

A

ZİZ N esin “gerek oğullarım la, gerek anneleriyle m ektuplaş­ m alarım ızın y ayınlanm asında kesinlikle özen gösterilm esi gereken nokta, m ektupların oldukları gibi, nasıl yazılm ışlarsa öylece tı­ patıp yayım lanm ası, en küçük çık arm a ve eklem enin yapılm am asıd ır” diyor. K itap­ lard a gerçekten bu özen gösterildi. Ancak gazetede b u m ektu p lard an bazı örnekler a- lm dığında bazen A li’nin, bazen de Aziz N e sin ’in yazdığı m ek tu p lar aynı güne sığ­ m ıyor başka b ir deyişle sayfanın hacm ini aşıyor. M ektubu ortad an bölm ek ise oku­ y ucunun dikk atin i dağıtabilir. Bu nedenle m ektuplardan yazı dizisi için aldığım ız ö r­ neklerden bazü arm d a zorunlu olarak özü­ n ü bozm adan bazı kısaltm alar yapm ak, a- sıl m etinde olm adığı halde a ra başlık lar koym ak zorunda kaldık.

A li N esin 1977 yılında P a ris’e gider ve E- cole Norm ale S u perrieure adı verilen yük­ sek m atem atik okuluna öğrenci olarak kaydolur. P a ris’ten yazdığı ilk m ektuplar genellikle kayıt, ev bulm a, askerlik tecili ve h arçlığına ilişkindir. Bu arad a pasap o r­ tu n u kaybetm iştir...

1977 yılı Eylül ay ı b aşların d a bab asın ­ dan aldığı tarih siz m ektup ve ondan so n ra­ k iler şöyle:

SOLDAN SAĞA: 1- İki kıyı arasındaki dar ve derin deniz - Kötü. 2- Derinliğine, iyice. 3- Cilve - Herhangi bir sebeple acelecilik. 4- Başlıca, temel niteliğinde ci­ lan - Kalın, kısa ve düzgün sopa. 5- Dokunum, du­ yarga - Verme, öedeme. 6- İlgi çekici, değişik kimse - Görme duygusu olmayan, görmez, ama. 7- Arka­ daş, yakın dost - Su (Eski dilden). 8- Azerbaycan halkından olan kimse - llgeç. 9- Müzikte bir nota - Karşılık beklenilmeden yapılan yardım. 10- Az tavlı, yarı yaş yarı kuru olan toprak - Yer yer uzunluğu de­ ğişen uzaklık ölçüsü birimi. 11- Hangi kişi - Kayalık kıyılarda, sığ sularda yaşayan bir balık. 12- Çekişme, kavga - Konut, ikametgah.

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Telefon, telgraf, televiz­ yon gibi araçlarla iletişim sağlayan yol, hat - Manda yavrusu. 2- Müslüman inanışına göre kıyamet günü bütün ölülerin toplanacakları yer - Acımasız ve nak­ şız davranan. 3- Kara ordusu - Fakat, lâkin. 4- Yeter miktarda olmayan - Granitle aynı kimyasal yapıda, i- çinde mikrolitler olan kayaç. 5- İslamiyet’ten önce Kabe'de duran üç puttan biri - Osmanlı donanmasın­ da tümgenerale eş bir rütbe. 6- Yeti - Ödün, karşılık. 7- Bir arada ve bir komuta altında bulunan savaş ge­ milerinin ya da uçaklarının bütünü - Mehil - Ayak (Eski dilden). 8- Büyükler, ileri gelenler - Sıkı dokun­ muş bir tür pamuklu kumaş. 9- Bir oyuncunun topu, ayağı ya da kafası ile başka bir oyuncuya, kaleye ya da alan dışına göndermek için yaptığı vuruş - Bir alet ya da taşıtın hareketini sağlayan mekanizması. 10- Kızılalev rengi - Güç, derman - Yanardağ ifrazatı. DÜNKÜ BULMACANIN ÇÖZÜMÜ:

SOLDAN SAĞA: 1- Kanaat, Tav. 2- Azarlamak 3- Nara, Borat. 4- Ari. Talebe. 5- Narkotik. 6- Ti, La. 7- Prafa, Oda. 8- At, Sirayet. 9- Bazuka. 10- Alil, Mo. 11- Lunapark. 12- Ole, Ek, Ski.

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Kanaat, Abaşo. 2- A- zar, İptal. 3- Narin, Zile. 4- Ara, Alasulu. 5- Al, Trafik. 6- Tabak, Aramak. 7- Moloz, Op. 8- Taret Oya As 9- Akabinde, Ark. 10- Tek, Atu, Ki.

ı

pa ap

S ana istanoıu aa portföy verdim,

yo k efem ineym iş, bilmem neym iş diye almadm. Elbisende cep yok. Çanta taşunazsm. Elbette paran da, anahtarm da, pasaportun da yiter.

Şimdi bir de yeni pasaport için

dünyanın parasm ı vereceksin. Yazık değil m i! Ben boş yere beş kuruş harcam ıyorum ki, siz sıkm tı çekm eyesiniz diye...

K o rk arım ki, nüfuskağıdm ı da

yitirirsin.

Çok yazık! Çok üzüldüm. Sende bu

şapşallık varken, hakkm olan hiçbir başarıyı elde edemezsin.

Ne denli canımm sıkıldığm ı

anlatamam.

Sana ik i kez ikiyüzerden dört yü z

m ark gönderdim. Eline geçti m i? Yine 200 m ark gönderiyorum. Hepsi altı yü z m ark oldu.

Aziz Nesin

Paris, 11 - E yl. 19 77

Babacığım,

O kulun açılm asına dört gün kaldı. St. Jo- seph’e başladığım ilk gün gibi heyecanlı­ yım. H atta b ir çanta bile aldım.

P a r is ’e taşındığım dan beri m atem atik çalışm ıyorum . Ama bol bol okuyo­ rum . M o th e rla n t okudum çok sev­ dim. N ietzsche’n in “Zarathoustra böyle k onuştu”sunu okudum , sana çok benzeyen yönleri var. L a u tré a ­ m o n t diye, herhalde tan ırsın , bir sem bolist var. Y irm idört yaşında öl­ m üş ve sürrealistlerin babası olarak tanınıyor. Tek kitabı var, çok iyi. Türkçeye çevrilm iş m i acaba? Çevril­ memişse, edebiyat ta rih in i anlam ak için çok iyi b ir eser, çevrilm esi gere­ kir. Bunun yanında felsefe tarih i ve K a n t okuyorum . Sen ne dersen de, felsefe çok hoşum a gidiyor. Bir prog­ ram yaptım . M odem çağı yani Des- c a r te s ’tan, K a n t’a k ad a r okuduktan sonra, Hegel, H eidegger ve M a rx ’i daha sonra da çağdaş felsefeyi okuya­ cağım. H egel’i M a rx ’i okum ak için büyük ta rih ve sosyoloji bilgisi, çağ­ daşları okum ak için de psikoloji, a- natom i, biyoloji ve m atem atik bilgisi gerek. Şim dilik sadece D escartes, P asca l, H obbes ve B aco n ’u biliyo­ rum , o k ad a r çok okuyacak kitap v a r ki, hiç vaktim i boşa geçirm em em ge­ rekiyor.

P

a s a p o r t u m u

BULAM ADIM

P a s a p o rtu m u bulam adım , aram a­ dığım yer kalm adı. Ne zaman, nere­ de, nasıl kaybettiğim i bile bilmiyo­ rum . Daha önce yazdığım gibi, iki ay sürerm iş, yeni pasaportun gelmesi. Ama sen orada takip edersen, daha çabuk olur. Geçen m ektupta pasapor­ tum u kaybettiğim e d air belge yolla­ dım, belki lazım olur. B ir de okula yazıldığıma dair, askerlik için. Pasa­ portu kaybetm eseydim, askerlik işi­ n i kendim yapabilirdim . Senin zaten vaktin kıym etli, k u su ra bakm a baba­ cığım, bundan sonra dikkatli olaca­

ğım-D a h a kitaplarım dan b ir tanesi eli­ m e geçti. Hiç fizik kitabım yok. Eve geçince 900 Fr. avans parası verece­ ğim. Okul kitapları da çok tutacak. Yeteri kadar param v ar ama. Bana şim diye kadar 600 DM yani 1200 Fr. yolladın. 300 Fr. yani 150 DM daha yollarsan, h er ay 1500 Fr. alm ış olaca­ ğım. Bu p ara beni, daha önce

karar-ıız giDi, Deş ay yanı ıt>

3 eder.

rT Ü L c L L J L ïV d.

m e b ir m ektup, b ir de k a rt yaz- :evap gelmedi.

<ıi yanlış vermişim :

Trenelle değil Buolevard de Gre- nelle. Y a r’»

64, bd de Grenelle 75015 PARİS

F r a n s a ’dan davet filan gelirse kaçırm a. H o şça k al

A li N esin Ç atalca, 18 E y lü l 1977 ik i gözüm A li’m oğlum,

G ö zü n ay d ın , a rtık okuluna başladm . U- ğurlu olsun. Sana bütün yüreğim le sonsuz başarılar dilerim . En ü stü n b aşarılar senin hakkındır.

22 Ağustos ve 6 Eylül tarih li iki m ektu­ bunu da alm ıştım . İşlerim in çokluğu ve sı­ kıntılarım yüzünden cevabım

gecikti. Sen belki de T ürki­ ye’de Şeker B ayram ı (şim di­ lerde Ram azan B ayram ı di­ yorlar,) olduğunu bile u n u t­ tum . Arefe günü (bayram dan b ir öğün öncesine arefe denir.) V a k fa gelmiştim. B ayram ı ve daha sonraki günleri V akıfta yalnız geçirdim. A nnenle A h ­ m e t Ö ren’deler. A h m e t de bir - iki gün sonra sm ava girecek.

A blan, S ait ve torunlarım bayram ın ikinci günü V akfa geldiler.

O denli sıkıştım ki p ara yö­ nünden, H ürriyet gazetesine daha yazm adığım b ir rom anı sattım ve 100 bin lira aldım. V atan gazetesine de, daha yaz­ m adığım 50 hikaye sattım ve 50 b in lira aldım. Şimdi bu ro­ m anla 50 hikayeyi yazmaya çalışıyorum . Ama bütün işim bu k ad a r da değil. Ç ünkü 150 bin lira dört günde bitti. A ra­ da başka yazılarm ı yazıyorum biyandan. Bu denli zorlam a sonucunda sol gözüme k an o- turdu. Sol gözüm kıpkırm ızı oldu. Öyle ki, başkaları gözü­ m e bakam ıyorlardı. Ama iyi ki ağrı yoktu. Benim göz dok­ torum a gittim, arefe günü ol­ duğu için bulam adım . Sonra Çatalca’da iyi b ir eczacı genç hanım var, o h anım gece göz hekim ine telefon edip anlat­ mış durum u. E rtesi sabah,

bayram ın birinci günü sabahı eczacı h a­ nım la eşi v a k fa gelip bana hekim in verdi­ ği ilaçları getirdiler. Dört gündür bu ilaçla­ rı kullanıyorum , kan gittikçe azalıyor. Sa­ n ırım üç - dört gün sonra hiç kalm ayacak, iki gün sonra da, göz doktorum a gidece­ ğim.

H

e l a l o l s u n s a n a

Y olladığım p araların boşa gitmediğini yazmışsın. B unu biliyorum . Sana verdiğim bütün em ekleri k at kat hakkediyorsun. He­ lal olsun. Sana daha çoğunu yapam ıyorum diye üzülüyorum .

K ita p la rın ı postayla göndermekten vaz­ geçtim. Ç ünkü bugünlerde M u zaffer Öz- kolçak! (hani U fu k ’la U m u t’un babası U- zu n M uzaffer) otobüsle P aris’e gelecek. Senin kitaplarını da getirecek. Söyledim. “O lur” dedi. Bugünlerde gelecek Muzaffer. Posta p arasına m üthiş zam yaptüar.

B en senin pasport işini m erak ediyorum . Ne oldu? Alabildin mi? Hemen yaz sonucu bana. V alilikten cevap gelmeden sana pas­ port verm eyecekler mi? Yarın V ak ıftan İs­ tanbul’a gidiyorum. E rtesi gün de hem en valiye telefon edip durum u anlatacağım .

A s k e rlik işin için de hem en gönderdiğin belgeleri yazacağım m ektupla birlikte as­ kerlik şubesi başkanlığına göndereceğim.

V a k ıf işleri çok zor yürüyor. V akf m gi­ deri a rttı biyandan, biyandan da hüküm e­

tin zam K ararlarından sonra n e r şeym ıı- y atı iki katm a, üç k atm a fırladı. Boğuşup duruyorum . A m a olacak, iyi olacak hem de... Yapı bitince, dilediğin gibi, kitaplarm ı b uraya taşırım . Hiç m erak etme, m ektup­ la rın ı hiç kim se okuyamaz.

Ş im di şu senin ev işin i tam olarak anla­ yam adım . İyi bir ev bulduğunu, N ezih’le birlikte oturacağını yazıyorsun. Çok iyi, sevindim . Peki, ya şim di oturduğun ev? Bu N ezih’le oturacağın eve ne zam an taşın a­ caksın? B unları şun u n için öğrenm ek isti­ yorum . Sana dışardan p a ra gönderteceğim. B unun için de kesin adresin in belli olm ası gerekir. Yoksa seni bulam azlarsa para geri gidebilir. Ondan sonra b isü rü sorun çıkar başım ıza. B ana kesin ad resin i bildir. Ve yeni eve hangi tarih te taşm acağm ı bildir. D ışardan p aray ı kesin adresine gönder­ m ek istiyorum .

A A A H ANLATAMAM!

P a r is ’te benim kitabını basan yaymevi, geçen yılın ekim ayında bana gönderdiği hesapta 535,76 Fr. alacağım olduğunu bil­ dirm işti. O zam andan beri de başka alaca­ ğım olm uştur. Ben yayınevine Fransızca benim ağzım dan b ir m ektup yazdırdım . Bu zarfın içinde gönderiyorum . M ektupta pa­ rayı sana verm elerini istedim. M ektubu ver onlara ve p arayı al. Ayrıca başka hesa­ bım olup olm adığını da sor. Bu işi acele yap.

V a ta n gazetesinde çıkan “B ilgisayar - Si­ bernetik” başlıklı yazıyı da vulgarise edil­ m esi ve önem i bakım ından kesm iştim , sa­ na gönderiyorum. Bir de evde m üsvetteni ve m ektup ta sa rm ı buldum , onu da gönde­ riyorum .

B u m ektupta değindiğim h e r sorum a k arşılık veren bana uzun b ir m ektup yaz Yeni okulunu anlat bana. Yeni okulundan m em nun olup olm adığını da yaz.

Ö zlem le gözlerinden öperim canım oğ­ lum.

A h m et için elim den geleni yapıyorum . Beni çok, çok üzüyor. Aaah, anlatam am ki, ne zor şey babalık, ne zor... içim yanıyor hepiniz için. Hele benim gibi baba olunca.

Aziz Nesin.

(4)

“Aldanabilirsin,

ama aldatma!”

■ “Sevgili oğlum, insan

yaşamında zamanla

değişmeyen boyutlar

vardır Bunlar hiçbir zaman

değişmez, yani özde

değişmez, ancak biçimleri

değişir. Aşk, sevgi, erkek-

kadın ilişkileri, bütün

bunlar ikinci boyutta

yaşamdır”.

A

li Nesin babasına 1977 yılı Ekim ayanının 18 ve 21’inci günlerinde peşpeşe iki mektup gönderdi. Bu mektuplarda babasının gönderdiği harçlıkların bir dökümünü yapıyor, oturduğu eve ilişkin sorunları anlatıyor, sınavları hakkında bilgi veriyor. Birinci mektuptan bir bölüm ve Aziz Nesin’in yanıtı şöyle:

Sevgili Babacığım, Paris, 18-10-1977

Ev problemini hallettim sanırken, yine ev

aramaya başladım. Benim yerime genellikle

Uğur arıyor. Sebep: Beraber olduğum

arkadaşla pek anlaşamıyoruz, televizyon, radyo meraklısı ve geceleyin ders

çalışmamdan rahatsız oluyor. Ev işlerine de pek yardım edemiyorum, o konuda bir şey söylemedi ama, ne derse haklı. Onun da okulu başladığı zaman benim Mth - Sup. yapıp

yapmamam ilgilendirmeyecek.

Arkadaşlığımızın bozulmasından önce evden çıkacağım. Eve geliyor televizyonu açıyor, gece ışığı kapat uyuyacağım diyor, bunun karşılığında ben de ev işlerinde yardım edemiyorum ona. Bu durumda en iyisi

ayrılmak. Colette’le (*)beraber yaşayacağım. Yazm gelen Mandalı kız. Benim için en iyisi bu baba. Yoksa ne yemek, ne bulaşık, ne çamaşır, ne de temizlik yapabiliyorum.

Colette’le beraber yaşamam derslerime mani

olmaz sanıyorum, ama öyle bir tehlikeyi sezer sezmez hemen ayrılırım.

Pasaportumu konsolosluktan aldım. Epey

zaman önce bulmuş olacaklar ki, mektubu yollamamışlar Türkiye’ye.

Ahmet’e yazacağım birazdan. Sevgiyle öperim.

Ali Nesin

Okula niçin Honore de Balzac adını

koyduklarını öğrenemedim. Kimse bilmiyor. (★ ) Ali’nin kız arkadaşı

Aziz Nesin bu maktuba verdiği cevapta,

askerlik tecil belgesini nasıl alacağı hakkında oğluna bilgi veriyor, Paris’teki okulundan

övgü ile söz ediyor ve Aziz Nesin Vakfı’mn da

Honore de Balzac Lisesi gibi gelişmesini umut ettiğini ekliyor. Mektubun bundan sonraki bölümü, Ali’nin kız arkadaşı ile birlikte oturmasına ilişkin:

Çatalca, 26 Ekim 1977 Ali’ciğim canım, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12

SOLDAN SAĞA: Kuşlarda ve böceklerde uçmayı sağlayan organ - Yeşile çalar toprak rengi. 2- Sayı boncuğu, çörkü - Bir ilimiz. 3- Manzume, koşuk - Şa­ man. 4- Hatıra - Kölelik, tutsaklık. 5- Bir kimseye gö­ re çocuğunun çocuğu - Belirli bir düzene ve niteliğe göre dizilme durumu. 6- Acıklı, üzüntü veren, hüzün­ lü. 7- Yaşam. 8- Paylama - Bir kumar aracı ve bu­ nunla oynanan kumar. 9- Namaz vaktinin geldiğini bildirmek için müezzinin çıkıp ezan okuduğu, bir ya da birkaç şerefeli, çoğunlukla taştan, yüksek ve ince yapı. 10- Dikme - Sayıları göstermek için kullanılan i- şaretlerden her biri. 11- Kutsal ışık, aydınlık - Kimya­ da tellürün simgesi - Tarihte bir devlet. 12- Besin maddesi - Kabiliyet.

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Yan, taraf - Yakınma ya da hafifsemeyle şimdiki zaman. 2- Abanozgillerin a- ğır ve siyah renkli tahtası - Elli şiniklik tahıl ölçeği. 3- Bir yere doğru bakan ev, oda vb - Unun su ya da başka sıvılarla yoğrulmuş durumu. 4- Seyelan - Bir gezegen. 5- Askerlikte tugayla kolordu arasında yer alan birlik - Bir tür cetvel. 6- Isı. 7- Süngü gibi tüfeğin namlusu ucuna takılan bir çeşit uzun bıçak. 8- Enge­ beler, tümsekler - Kara batmamak için ayağa takılan bir çeşit örgülü ayaklık. 9- Bahçelerde yazın oturul­ mak için yapılan, kafes biçiminde, kubbeli, üstü ye­ şilliklerle sarılan süslü çardak - Tanrıtanımaz. 10- Küçük mağara - Güneş doğmadan önceki alaca ka­ ranlık - Derinleştirme.

DÜNKÜ BULMACANIN ÇÖZÜMÜ:

SOLDAN SAĞA: 1- Kanal, Fena. 2- Arizamik. 3- Naz, Telaş. 4- Asal, Lobut. 5- Lamise, İta. 6- Tip, Kör. 7- Yaren, Ma. 8- Azeri, Edat. 9- La, İyilik. 10- A- latav, Mil. 11- Kim, Lapina. 12- Maraza, Ev.

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Kanal, Malak. 2- Ara­ sat, Zalim. 3- Nizamiye, Ama. 4- Az, Liparit. 5- Lat,

Riyala. 6- Meleke, İvaz. 7- Filo, Önel, Pa. 8- Ekabir, Dimi. 9- Şut, Makine. 10- Al, Takat, Lav.

Colette’le birlikte yaşama kararın yalnız seni ilgilendirir. Ben karışmam. Bu kararma karşı da gelmem. Yalnız, bir baba olarak, elbet deneyimlerimi sana açıklamak da görevim. Bu deneyimlere değer verip vermemek, yararlanıp yararlanmamak senin bileceğin şey. Colette’i gerçekten yalnızca, yemeğini pişirsin, bulaşığını, çamaşırını yıkasın, evine ve sana baksın diye mi düşünüyorsun? Bunun dışmda bir de sana eşlik, kadınlık etsin diye mi? Hepsi iyi, gerekli, ama ben sana geçen yıl yazdığım gibi, insanlar eşya değildir ki, işine yarayınca kullanasın, işine yaramaz olunca atasın, değiştiresin... Böyle yapanlar da çok dünyada, ama biz Nesin’ler bunlardan değiliz. İstesek de de yapamayız. Belki sana şimdi yapabilirmişsin, bu bencilliği gösterebilirmişsin gibi gelir. Hatta bu türlü benciller, vicdanlarını

susturabilmek için, yaptıkları haksızlıklara, gerekçeler de uydurup rahatlarlar. Örneğin sen de, büyük bir matematik bilgini olarak, salt bir kişiye değil, bütün insanlara yararlı

olabileceğin gerekçesiyle, herhangi bir kadını önemsemeyebilirsin. Bu, senin bileceğin bişey... Ben yapamam. Başkalarının mutsuzlukları üzerine kendi mutluluğumu kuramam. Hatta, bütün yaşamım boyunca mutsuz olacağımı kesinlikle bilsem bile... Benim yüzümden başkası mutsuz olacağma, başka kurtuluş yolum yoksa, başkası yüzünden kendi mutsuzluğumu yeğlerim. İstersen enayilik de... Ama bu benim enayiliğim olmasaydı, bizim ailemiz bugüne de ayakta kalamaz ve sen ve Ahmet, bugünkü durumda olamazdınız. Çok iyi biliyorum, babam da böyleydi. Bana sanki, bütün Nesin soyu böyle olması gerekirmiş gibi geliyor. Belki benimki de bir soy bencilliği. Sen Colette’le üniversiteyi bitirene dek, yani aşağıyukan daha beş, altı yıl birlikte yaşadıktan sonra, ne yapacaksın? Kıza, hadi işin bitti mi diyeceksin? Diyebilir misin? Hatta demek istesen bile diyebilir misin? Araya alışkanlıklar, türlü duygular girer. Yok, sonunda, Colette’le mi evleneceksin? Bunların hepsini yapabilirsin elbet... Ama birini seç. Sen

Ali Nesin, Manuela ve Aziz Nesin, Nesin Vakfı’nda evlilik yem eği

seçersin de, yaşam senin seçtiğin çizgide yürümez, o başka...

B

u r d a k i

K İZ

n e o l a c a k

?

Bir de burda (...) var. İyi bir kız gibi geliyor bana. Annen ona yakınlık gösteriyor, Ahmet yakınlık gösteriyor. Bense, senin kararını bilmediğim için, zavallı kıza yakınlık gösteremiyorum. Seni düşündüğümden değil, kızı düşündüğümden... Annen, (,..)’nin annesini de tanıyor. Geçen gün bize geldiler. Ben çok tedirgin oldum. Annene ve Ahmet’e bişey söylemedim elbet, ilk sana açıklıyorum. Durumu açıkça bilsem, elbet ona göre

■ “Senden dilediğim,

yaşamın boyunca, kendi

yüzünden başkalarının

yaşamı bozulmasın, senin

yüzünden başkaları acı

çekmesin... Sen kendin de,

başkaları yüzünden acı

çekmeye dayanıklı,

dirençli ve güçlü ol”

davranırım. (...)’yle ilişkin ne olacak?

Bana burda söylediğin gibi belki benim

anlayışımın zamanı geçmiştir, benim anlayışım şimdi geçerli değildir belki... Bana burda, buna benzer bişeyler söyledin. Sevgili oğlum, insan yaşamında zamanla değişmeyen boyutlar vardır: Birinci boyut, ikinci boyut, üçüncü boyut... Bunlar, hiçbir zaman

değişmez, yani özde değişmez, ancak biçimleri değişir. Aşk, sevgi, erkek - kadın ilişkileri, bütün bunlar ikinci boyutta yaşamdır. İnsan varoldukça, ikinci boyutta yaşamı da var olacaktır. Yoksa, insan varolamaz. Ne var ki, bu ikinci boyutun, çağın koşullarına göre, biçimleri değişir.

Bunlan sana aydınlığa kavuşman, kesin

karar alman, tavrını “attitude” alman için yazıyorum. Ama yine de sözlerime uymak zorunda değilsin. İnan ki, ama gerçekten inan ki, ne yaparsan, nasıl yaparsan, kırılmam, darılmam. Yalnız, senden dileğim, yaşamın boyunca, kendi yüzünde başkalarının yaşamı bozulmasın, senin yüzünden başkaları acı çekmesin... Sen kendin de, başkaları yüzünden acı çekmeye dayanıklı, dirençli ve güçlü ol. Bu, bir manevi mazoizm değil, bilinçli olarak bir yaşam yolu seçimidir. Felsefeyi seviyorsun, çok güzel. Bu felsefe, salt

kitaplarda kalan, kitap yaprakları arasında ezilip kalmış kuru çiçek yaprakları değildir. Felsefe, bir yaşam yoludur, seçilecek, seçilmesi önerilen bir yoldur. O yolun aranması, bulunması, hiç değilse,

bulunduğunun sanılmasıdır. Ve dünyada her şey, insanın mutluluğu içindir. Nasıl mutlu oluyorsun? İşte felsefe bu... Ve insanlara bu mutluluk yolunu öneriyorsun. Yoksa, felsefe tarihini ayrıntılarıyla bilmek, derinliğine felsefe okullarını bilmek - elbet çok önemli - ama felsefe değildir. Niçin felsefe Allah’a inanır sonunda, ya da inanmaz, ya da Allah yerine koyduğu bir yoruma bağlanır ya da bağlanmaz? Mutlu olmak için?.. Ama küçük, gelgeç mutluluk değil...

B E N İ YA N LIŞ A N LA M A

Bilmem ki anlatabiliyor muyum? Sana, kesinlikle kararım değiştirtmek istemiyorum. Yalnız istediğim şu: Sonunda, sana zararı dokunmayacak, seni pişman ettirmeyecek, sana acı çektirmeyecek ve senin yüzünden başkasını ya da başkalarını mutsuz edecek bir karar almamandır. İlişkide bulunduğun - elbet sürekli ilişkide - kadınlara da bunu açıkla. Aldanabilirsin, ama aldatma! En büyük akıllılık aldatmamaktır. Çünkü, başkalarını aldatan, önce kendisini aldatmış olur. Beni yanlış anlama. Kimseyi aldatıyorsun demiyorum sana. Sen kimseyi aldatmazsın, çok iyi bilirim. Ama kendini aldatma. Çünkü, insan kendini aldattığını bilmeden kendini aldatır. Bu yüzden aldatmaların en tehlikelisi, insanın kendisini aldatmasıdır.

Çok uzun yazdım. Yorulacaksın okurken. Seni ne çok sevdiğimi bilsen de, yine de

tastamam bilemezsin. Hani masallarda olduğu gibi, ölüm meleği Azrail senin yaşaman için benden günlerimi istese, tek sen yaşayasın diye, yaşamımın yansını filan değil, tümünü veririm. Bu bir kuru söz, nasıl olsa olmaz böyle şey diye söylenmiş söz değil, benim gerçek ve inandığım duygumdur.

Bugüne dek olan yaşamında, büyük

başarıları ve büyük mutlulukları hakkedecek biçimde yaşadm. Bütün yaşamın boyunca mutlu olmanı istiyorum. Seni yapacağın hiçbişeyde engellemek niyetinde değilim. Bütün bu yazdıklarımdan da, Colette’le birlikte yaşamını istemediğim anlamını çıkarma. Ama, yaşam planmı çiz, hem de tam bir matematikçi gibi. Senin çizdiğin plan, elinde olmayan nedenlerle değişebilir. Varsın, değişsin. O zaman yeni durumuna, yeni koşullara göre yeni bir plan çizersin. Ben yaşamım boyunca kendime o denli çok planlar çizdim ki çizmekteyim ki...

Öperim benim canım oğıılcuğum.

Aziz Nesin

YARIN:BENİM EN İYİ ARKADAŞIM

(5)

■ “Tarihte, oğullarına yanlış

yön vermeye çalışan,

çocuklarım istemedikleri

mesleklere zorlayan babalar

pek çoktur. Bu enayi

babalardan olmak

istemiyorum. Ama o babalar

da, o enayi babalardan olmak

istemiyorlardı elbet...”

j \ z \ a

OÖLU

j

MA

JVJUİ

Aziz Nesin Avrupa ziyaretinde Durham Katedrali

önünde bir yabancı dostları ve oğlu Ali ile

Y a y ı n a h a z ı r l a y a n : A h m e t N E S İ N

“Sen de kendikendini

kandırmaktasın

»

Aziz Nesin oğulları Ahmet (solda) ve Ali ile

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

SOLDAN SAĞA: 1- Küçük kanat. 2- En çok, maksi­ mum - Bir tür alkollü içki. 3- Nazizm yanlısı - Vurgu, kelime vurgusu, grup vurgusu. 4- Kucaktaki ya da memedeki iri ve tombul çocuk - isim. 5- Damla has­ talığı, gut. 6- Diken, çalı - Üstüne öteberi koymak için duvara ya da bir dolabın içine birbirine paralel olarak tutturulmuş, genellikle geniş, uzun tahta ya da metal levha. 7- Isı ile ilgili, termik - Su (Eski dilden) - İlaç, çare. 8- Kaya ve ağaç oyuklarında su birikintisi - Al i- le kır arası bir at donu. 9- Seyrek, seyrek olarak, bin­ de bir. 10- Çiçekleri başak durumunda alacalı, mavi ya da menekşe renginde ıtırlı bir bitki. 11- Avuçiçi - Kedi, köpek yavrusu. 12- Güzel söyleme ve yazma yeteneği - Fakat, lâkin.

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Baklagillerin çiçek ta­ cında bulunan, yan iki taç yapraktan her biri - Soğur­ ma, emme. 2- Çiftlik uşağı - Sinir hastalıkları. 3- Na­ zarı etkisiz duruma getirdiğine inanılan, kumaş par­ çası, mavi boncuk, kurşun, dua yazılı kağıt, muska gibi şey - Hizmet hayvanlarının tırnaklarına çakılan demir parçası. 4- Etken, etmen - Kimyada talyumun simgesi - Hangi şey. 5- Boru sesi - Hatıra - Bir yana kaçmış, kaymış. 6- Seyelan - Bankaya para yatıran kimse. 7- Soy - Ece. 8- Geminin baş ve kıç tarafın­ dan, asıl güverteden yüksek olan kısa güverte - Bo­ ğa güreşi yapılan alan. 9- Bir tür kumaş - Eğiklik, meyil. 10- Bıçak, kılıç gibi kesici araçların kabı - Ge­ milerde, ambarlara ve makine bölümüne hava ver­ mek için güverteye açılan baca.

DÜNKÜ BULMACANIN ÇÖZÜMÜ:

SOLDAN SAĞA: 1- Kanat, Haki. 2- Abaküs, Van. 3- Nazım, Kam. 4- Anı, Esaret. 5- Torun, Sıra. 6- Ha­ zin. 7- Hayat. 8- Azar, Rulet. 9- Minare. 10- Amut, Rakam. 11- Nur, Te, Eti. 12- Et, Yetenek.

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Kanat, Zamane. 2- A- banoz, Mut. 3- Nazır, Hamur. 4- Akı, Utarit. 5- Tü­ men, Te. 6- Hararet. 7- Kasatura. 8- Avarız, Leken. 9- Kameriye, Ate. 10- İn, Tan, Tamik.

A

Lİ NESİN Paris’teki yüksek matamatik okulunda öğrenime başlamıştır. Ancak matamatik dışında felsefe, mantık, politika, edebiyat gibi konulara da ilgi duymaktadır. Bu konudaki görüşlerini babasına yazar:

Paris, 16 - Oct. -1979

Sırf matematik artık doyurmuyor beni. Matematiksiz yapamam tabii. Acaba, dedim kendi kendime, çok şey yapmak isterken hiç bir şey yapamayacak mıyım? Matematik, Felsefe, Mantık, Politika, Edebiyat ve yeni yeni Tarih ve Ekonomi ilgilendiğim, çok sevdiğim dallar... Ne yapmalı, hangisine önem vermeli

matematik dışmda. Bu saydığım dallardan bir tanesini çalışmasam, doyumsuz hissediyorum kendimi.

Paris’e ilk geldiğim yıl, hiç bir şeye

yanaşmadan matematik çalıştım. O zamanlar böyle bir sorun yoktu. Sonradan yavaş yavaş hergün gazete okumaya başladım, alıştım da. Önceleri 40 sayfalık “Le Monde”un iki - üç sayfası

ilgilendirirken, şimdi bütün sayfaları: sanat, politika, ekonomi, felsefe sayfaları da ilgilendirmeye başladı. Bu durumda “Le Monde”u okumak iki saatimi alıyor, ama bu iki saati metroya, helaya, yemek sonrasma, öncesine böldüğüm için pek vaktimi almıyor. “Le Monde”un tek “zararı” içime attığım, dışa çıkmayan meraklarımı ortaya çıkarması oldu: Politika, tarih, ekonomi... yani somut ilimler.

Hep birgün senin dediklerin aklıma

geliyor, “Koleksiyon yapar gibi diploma, bilgi mi toplayacaksın?” Koleksiyon deyimi ne kadar doğru bilmiyorum ama çok şeye merakım var, çok şey öğrenmek istiyorum. Biliyorum ki yirminci yüzyılda

“penridisciplinaire” olmak çok güç, hemen hemen imkansız.

Bu kadar çok konuyla ilgili olmam iyi.

Kuru matematikçileri hiç sevmem. Ama ben her konuya büyük bir iştahla giriyorum. O konuda herşeyi bilmek istiyorum. Ukalalık olsun diye değil tabii, meraktan; bildiğim şeyler çok basitmiş gibi geliyor (hakikaten de basit) bilmediklerim çok zor, anlaşılmaz gibi... dolayısıyla her bilmediğim konu çekiyor beni. “Her şeyin zoruna gitmek” ilkesinin zararları...

Bu maktup da “Öperim babacığım” diye

bitiyor. Aziz Nesin’in cevabından gene bu konuya ilişkin bölümleri alabiliyoruz:

Çatalca, 1 Kasım 1979

Ali’m oğlum,

İki gecedir seni rüyamda görüyorum, karışık rüyalar... Bunun nedeni, senin mektubunda yazdıkların. Yok tarihle, yok sosyolojiyle, yok felsefeyle falan ilgilenmek isteyişin. Bu kadar da değil, edebiyat, daha da bilmem neler...

Tarihte, oğullarına yanlış yön vermeye çalışan, çocuklarını istemedikleri

mesleklere zorlayan babalar pek çoktur. Bu enayi babalardan olmak istemiyorum. Ama o babalar da, o enayi babalardan olmak istemiyorlardı elbet.

YANLIŞ YOLDASIN

Ne istersen, nasıl istersen öyle yap... Ama bir yanlış yoldasın bana göre. Bu yanlışını göstermek, bir baba olarak benim

görevimdir. Herşeyden önce, kendi yeteneklerinin farkında değilsin. Ben seni olduğundan, büyük görmüyorum, olduğun gibi görüyorum. Dünyayı görmeye yarayan göz, nasıl kendini göremezse, çok doğal olarak sen de, kendi kendini göremiyorsun: Şu dediklerime dikkat et:

Sen bir tarihçi olsan, iyi bir tarihçi

olursun. Bir ekonomist olsan, iyi bir ekonomist olursun. İyi bir de edebiyatçı da olursun. Hatta iyi bir ressam da olursun. îyi bir sosyolog olursun. Senin yeteneğinde ve senin tutkunda bir insan, her ne olmak isterse onun orta çizgisinin üstünde bir yere ulaşabilir. Ama önemli olan,

olabileceklerinin en iyisi olmaktır. Kendini bir yönde yoğunlaştırmaktır. Yoksa senin gibi yirmi bilim dalıyla ilgilenen insanlar, sonunda herşeye parmak daldırmış, derinliği olmayan, sığ kişiler olup kalırlar. Her insan bir potansiyeldir. Diyelim, bin tonluk, yada onbin tonluk birikmiş sudur. Bu su boşalınca, geniiiiiş bir alana

yayılırsa, bu sudan hiçbir yarar sağlanmaz. Toprağm derinini ıslatmadığı için bitkilere bile yararı olmaz. Ve böyle yaygm bir su, hiçbir iz bırakmadan buğulaşır uçar gider: Bir iz bırakmak için, suyun derine inmesi, kendine bir yol, bir kanal, bir vadi açması gerekir. Sen dünyadan, hiçbir iz

bırakmadan göçüp gitmek mi istiyorsun... Kendine yazık edersin. Bir insan her gün - ve senin gibi bir insan - iki saat “Le Monde” okuyorsa, o insandan bir bok olmaz... Haaa, bir insan Paris’te hiç “Le Monde”

okumuyorsa, ondan da bir bok olmaz...

ŞAŞILASI ŞEY

Mektubunda şöyle yazmışsm:

“Matematik, Felsefe, Mantık, politika, - hele şu Allahın belası politika, isterse bilim olsun - edebiyat ve yeni yeni tarih ve ekonomi ilgilendiğim, çok sevdiğim dallar...”

Allah Allah... Çok şaşılası şey doğrusu...

Bunca bilime ilgi duyuyorsun da, yıllardır senin ilgilenmeni istediğim fiziğe hiç mi hiç ilgi duymuyorsun... Fizikten başka

ilgilenmediğin hiçbir bilim dalı kalmamış gibi... Daha çok var; arkeoloji, ekoloji, antreopoloji, jeoloji...

Bana sıksık söylediğin şeyi mektubunda

da yazmışsm: “...matafiziksel bir zorluk arıyorum. Yani öyle bir zorluk ki, hem o zorluğu yeneyim, hem de zorluk yine de var olsun.”

Oğlum, dünyadaki pekçok insan gibi, sen

de kendikendini kandırmaktasın. Hayır, sen zorluğu, zor olanı aramıyorsun, tersine kolayı, kolay olanı arıyorsun. Senin kafan için saydığın o dallar, ekonomi, tarih, edebiyat, politika - bilim bile olsa iğrenç bir rezilliktir - felsefe, mantık ve daha falan

fırtık, bunların hepsi senin için kolay şeylerdir. Sen de, yeraltı sularının yumuşak yerlerden kendine delik açıp akması gibi, bu kolay yollara sapıp duruyorsun. Ama fizik! Zor geliyor sana ve zor geldiği için de yıllardan beri fizikten kaytarıyorsun. Bu çok açık bir durumdur. Ben senin zorlukların üstüne üstüne gittiğini anlayayım ki, fiziği öğren, fiziği başar... Tarihmiş... Ulan, liseyi bitirmiş zeki bir çocuğu üç yü Avrupa’da okutsam o da tarihçi olur. Oluyor da, var da... Hem tarih felsefesi de yaparak... Ama fizik öyle mi? Senin, çok az kişide olan bunca yıllık bir potansiyelin var. Niçin buna yazık ediyorsun?

Metafizik... Nedir metafizik? Fizik ötesi,

fizik üstü... Eskilerin “mavera” dedikleri bok... Fizik dünya be, dünya... Dünyamız, biz, kendimiz... Sen öteden beri her nedense, fiziği, salt somut bişey olarak anlıyorsun. Fizik, en somuttan kalkarak en soyuta varandır. Yirminci yüzyılın hangi fizik buluşu tümden somut... Evet, somuttan kalkar, ama somutta kalmaz. Fizik bilimi, elektrik teknisyenliği, inşaat mühendisliği, kalorifer uzmanlığı değildir ki... En başarılı, en iyi, hatta en şiirli soyutlama, somuttan kalkarak bulunan, varılan soyutlamalardır. Bir fizik kuralı bulmak, bir fizik kuralı değiştirmek... Atom ölçülmeden, atomu sezmek, bulmak... Soyutlama bunlar. Yoksa, soyuttan başka soyutlamalara varılan soyutlama, bir zihinsel spekülasyondur. Bunlar da yararsızdır demiyorum. Ama Türkiye için, halkımız için, bizim için bir aydın lüksüdür, bir fantezidir.

B

e n i ş a ş ir t a n ş e y

Beni şaşırtan bişey de matematiği artık

küçümsemeye başlamış olman. “Sırf matematik artık beni doyurmuyor” diye yazmışsın. Haklısın. Sana bunu çok söyledim; salt matematik de satranç oyunu gibi bişeydir, bir zihin sporudur.

Matematik, bilimlerin bilimi olan, bütün bilimlerin temeli, esası olan matematik, salt kendi içinde dönüp kalırsa, o da bir spekülasyon olur. Matematik, bir işe yaramak içindir. Neye yarar? Sosyal bilimlere de yarar, doğabilimlerine de... Ençok da fiziğin yardımcısıdır. Hatta, kesin olarak matematiksiz fizik olmaz...

Çok konuştuk bu konuyu seninle... Lütfen

fizik, fizik, fizik! Bak, kimya demiyorum. Sevmediğimden değil, ama bence senin kafan daha çok fiziğe yatkın ve matematiğe en yakın olan fizik olduğu için, sana fizik çalış diyorum. Fizik, tüm dünya demektir. Böyle olduğu için de fiziğin - senin daha iyi bildiğin gibi - sonsuz dalları vardır. Elbet bu dallar içinde sana çekici gelecek olan da bulunur. Ama o dallara girebilmek için önce, sana şimdi zor gelen fiziğe girmelisin.

Bu konuyu burda kesmek istiyorum.

Ama sana şunu söyleyeyim ki, geceleri hep seninle bu konuyu tartışmaktayım; saat dörtte, beşte uyanıp seninle tartışıyorum.

Peki, hurdaki kitapları parça parça

göndereceğim. Şimdiye dek gönderdiklerimi aldın mı?

Elbet Türk edebiyatını da okumalısın,

elbet Yaşar Kemal’i de okumalısın. Ama Paris’te değil. Türkiye’ye gelişlerinde, kendini öylesine dağıtacağına, yazlık evimizde, deniz kıyısında güneşlenerek, denize girerek, tam bir tatil keyfi içinde okumak yok mu? Git Paris’e ve orda Yaşar

Kemal oku... Tam, benim yazacağım bir

hikaye konusu bu.

Aziz Nesin Aslında mektup tam burda bitmiyor.

Oğlunun parasını iyi kullanmasını istiyor. Vakıftan haberler veriyor....

★ ★ ★

Aziz Nesin ‘nin oğlu ile

mektuplaşmalarının 2. bölümü, 22 Temmuz 1981 tarihinde yazılan mektupla sona eriyor. Düşün Yayınları arasında yer alan bu dönem içindeki mektuplarda, sadece derslere, okul harçlığına veya askerlik tecil işlemlerine ilişkin sorunlar değil, Aziz Nesin’in aşka, sanata, tarihe, felsefeye, din’e ve politikaya ilişkin görüşleri de yer alıyor.

B İ T T İ

Referanslar

Benzer Belgeler

FİZİK BİLİMİNE GİRİŞ | TYT VIP FİZİK YOUTUBE VİDEO DERS

VIP FİZİK YOUTUBE 11 TEST TAMAMLANDI.. YANITLARINIZI

İŞ GÜÇ ENERJİ | TYT FİZİK VIP FİZİK YOUTUBE VİDEO DERS

Yarıiletken dedektörlerin çalışma şekilleri iyon odalarına benzer ancak yarıiletken detektörlerde gaz yerine katı madde kullanıldığı için buradaki taşıyıcılar elektron

• Venöz dönüş ve kalp debisi, kanın kalpte veya akciğerlerde geçici olarak biriktiği ve. uzaklaştırıldığı birkaç vurum dışında birbirine eşit

Ventrikül kompleksi R dalgası ile başlıyorsa o zaman R dalgasının başlangıcına kadar olmak üzere P-R aralığı olarak adlandırılır.P-Q aralığının süresi,

Ölçü ve gözlem araçlarının en son basamağı olan yanıt gösterici, bir kalemin, bir gösterge iğnesinin ya da ışıklı bir izin yer değiştirmesi veya ölçüm

Derste konuyu işledikten sonra mutlaka kısa süre içerisinde konuyu gözden geçirip, yeteri kadar soru çözmelisiniz. Aralıklarla çözeceğiniz testleri ve konu tekrarlarını