1916 senesinde Cenevrede tahsilde bulunan Türk münevrlerinin teşkil ettikleri Türk Yurdu cemiyeti âzası bir arada. (Üst sıradan iti baren ve sağdan sola): Çelebi Oflu Yahya, Adil, Fatih, Dr. Cevdet Nasuhi, Arif, Hâmlt Nafiz, Dr. İbrahim Osman, Rıfkı Talât, İbrahim Na zif, İbrahim Alâettin, Dr. Ali Sedat, Münir Mazhar, Dr. Hakkı Hayri, Rahmi Balaban, Dr. Cevat Refik, Muammer, Rıza, Mahmut, M. Şekip.
O
'
İ M
■ jHj' 7 ı ’
Haricîye Vekilimiz Şükrü Saraçoğlu’nun Cenevrede tah sildeyken İbrahim Alâettin’e hediye ettiği resmi.
BUGÜN İSVİÇRE VE BÜ TÜN O RTA AVRUPA, BU K IT A N IN Ü ZERİNE ÇÖKEN BU HRAN İÇİNDE, S IK IN T IL I GÜNLER GEÇİRİYOR. H A LB U K İ B İR ZAM AN LAR İSVİÇRE ÂDETA D Ü NYA N IN CENNETİ S A Y IL IR D I VE BİLHASSA M ÜNEVVER L E R İN B E Y N E LM İLE L B İR M E R K E Z İ H A LİN D E İDİ. A R K A D A Ş IM IZ İB R A H İM A L Â E T T İN GÖVSA, 21 SE N E E V V E L İSVtÇREDE GEÇİRDİĞİ TA H S İL H A Y A T IN IN T A T L I H A TIR A LA - R IN IN I BU SAYFA LA R D A
TESBIT ETM EKTE D İR.
C
E N EVRE Türk Yurdunda ha raretli ve cünbüşlü içtimalar. 20 sene önceyi düşününce ila safta bunu hatırlıyorum. En mü him iş idare heyetini düşürmek ve yenisini seçmekti. Bu suret le galiba hepimiz birer defa re is olmuştuk. Saraçoğlu yüksek parlâmento hitabetinin ilk tem rinlerini orada yapmış olacak tır. Doktor Cevdet Nasuhi, Sa raçoğlu Şükrü, Profesör Musta fa Şekip, Doktor Hakkı Hayrı, seçilmelerini ve düşürülmeleri ni şimdi hatırladığım reislerden dir ki, bu ikbal ve edbara bir defa da ben maruz olmuştum.Bununla beraber cemiyette başka işlerimiz de hiç yok de ğildi. Yurda iyi bir iocal bulmak, cemiyetin levhasını tertip etmek.
İbrahim Alâettin Gövsa, burada hatıralarım tesbit et
Şükrü Saraçoğlu, İbrahim Alâetiin Gövsa, Prof. Şekip Tunç, ve arkadaşları Cenevrede tahsil ederler ken diğer bir kısım Türk talebesi de Lausanne Üniversitesinde okuyorlardı. Fakat aralarında, daimî bir temas ve tesanüt muhafaza eden her iki grup talebemiz, biribirlerlni ziyaret ederler ve bir arada neşeli günler geçirirlerdi. Yukardakl fotoğraf bu hararetli arkadaş toplantılarından birini tesbit etmiştir. Ke simde daha sonra memleketin siyaset, kültür ve maarif hayatında büyük mevkiler alan simalardan Şükrü Saraçoğlu’nu, Mahmut Esat’ı, Cemal Hüsnü’yü tanımak kabildir. X işaretli Hamza Osman’dır. azanın devamını temin edecek cazi
beler icat etmek, tahsil rehberleri hazırlamak, yeni gelen Türk talebe ye kolaylık göstermek, kütüphane lerden Türklüğe ait vesika topla mak, Avrupanm ortasında Türklü ğü mümkün olduğu kadar müdafaa etmek,.. Bütün bu işler arasında yi ne en esaslı meşgalemiz idare hey etini devirmek olurdu. 15 günde bir toplanıyorduk. Ruznamcdeki ciddî meseleler ve en hararetlisi olan ida re heyeti mücadelesi nihayete rince «soirée gaie» yani cünbüş ge cesi başlardı.
Münir Mazhann keman, mevhum doktor Sarı Rızanın ud, hanım ar kadaşlardan galiba Utarid veya Re fika gibi birkaçının arasıra piyano çaldıklarını hatırlıyorum. Arada bi- ribirimize mesleklerimize dair kon feranslar verdiğimiz de olurdu. A- ma bunları kısa kesmek lâzımdı. Meselâ bizim Şekip psikoloji ve me tafizik bahislerinde lâkırdıyı uzat tığı zamanlar eteğini ben çekerd'm. Gece yarısından, hanım arkadaşlar gittikten sonra «soirée gaie» 1er büsbütün neşelenirdi. Doktor Hakkı Hayri nefis taklitler, Doktor Asım Germenli orijinal şakalar yapar, Doktor Cevdet Nasuhi Muğlamn zeybek türkülerini pek hoş söyle-di. Hele Saraçoğlu coşunca ödemiş zey beğinin enfesini oynardı. Ben bu cünbüş gecelerinde okunmak üzere «Budak» adile ve dostum Besim A- talay’ı imrendirecek bir öz türaçe ile yazılmış bir mizah gazetesi çı karıyordum. Dört sayfalık bir mek tup kâğıdı büyüklüğünde. Onlar Şe- kiple benim Cenevrede bırakarak sonra kurtaramadığımız kitaplarla birlikte kaybolmasaydı şimdi «Bu dak» larda kimbilir ne zevkli hatı ralar bulacaktım.
Orta Avrupa 1914 den önce kırk yıl harpten uzak yaşamış olduğu için artık ebediyete kadar muhare be çılgınlığından azade kalacak bir kemal seviyesine ulaşmış vehmini u- yandırırdı. Hele İsviçre, Balkan har binden sonra oraya giden benim gibi Türklere şehirleri, gölleri ve dağ’ arı ile baştan başa mesut bir sulh par kı hissini vermişti. Bununla bera ber İsviçre şehirleri her memle ketten kaçmış siyası mültecilerle doluydu. Meselâ 1908 inkılâbı i ze rine Istanbuldan kaçan Abdülhamit devrinin bazı erkânı oradaydılar: Serasker Rıza paşa, levazımatı u- mumîye reisi A fif paşa, Paris sefi ri Münir paşa, mabeynci Faik bey,
eski valilerden Kâzım bey vesaire... Türlü siyasî akidelerin oralarda mü messilleri vardı. Rus ihtilâlcileri, Bulgar komitecileri, Yunan ihtilâl cileri, Ermeni ■ komitecileri orada toplanır, bolşevikliğin, faşistliğin, naziliğin tohumları da orada bulu nurdu.
Bizim Balkan acısı ile gerilen mil lî sinirlerimiz ayrı ve zıt milliyetle rin serbestçe karşılaşabildiği bu hür muhit içinde, hele Türklere karşı pervasız düşman vaziyeti takman o zamanki OsmanlI vatandaşların tesirile bilenmiştir. Bundan dolayı dır ki, talebe cemiyetimizin ilk şek li «Alliance Ottomane» iken 1914 başlarında biz Türkler «Türk yur du» adile ayrı bir cemiyet yapmıya mecbur olmuştuk. Biraz sonra «A l liance Ottomane» da ortadan kalk
tı. Yani OsmanlI imparatorluğu Ce- nevredeki Türk talebe arasında da ha o zamandan inkâr edilmiş oldu. «Lozan» Türk yurdu da biraz sonra kurulmuştu ki, o açıldığı zaman Ce- 1 nevre ve Lozandaki Türk talebe iki şehrin arasındaki Rol kasabasında buluşmuştuk.
O zaman Cenevre yurdunun reisi bendim ve henüz düşürülmemiştim. Müşterek içtimain açış nutkunu ben yaptım. Lozan yâranının başlıca si maları: eski Adliye Vekilimiz Mah mut Esat, eski Maarif Vekili (şim di elçi) Cemal Hüsnü, Doktor Aziz Fikret, Doktor Profesör Tevfik Remzi, Ankara Hukuk Profesörle rinden Suheyp, Mazhar Nedim, meclisi umumî âzasından armatör Hamdi, Hariciye müsteşarı Nııman Menemencioğlu, Sanayi umum rnü-Münevverlerimlzin Cenevredeki tahsil senelerine ait diğer kıymetli bir hatıra. (Yukardan itibaren ve sağdan sola): Dr. Hakkı Hayri, Dr. Suat, Tevfik, Utarid, Şevket, Mukbele, Cevat Refik, Kefika, Dr. Cevdet Nasuhi, Şükrü Saraçoğlu, İbrahim Alâettin ve bugün
Bağdat elçisi bulunan Cevat.
dürü Reşat, mühendis Fuat vesaire.. Bizim Cenevre yâranı daha kalaba lıktı: Profesör Şekip Tunç, Profe sör Doktor Ali Sedat, Profesör Ope ratör Fahri Arel, bugün Istanbulun meşhur göz mütahassısı Hakkı Ay rı, Hariciye Vekilimiz Şükrü Saraç oğlu, şimdi Izmirde mektep müdürü Rahmi Balaban ve refikası, Ziraat Bankası idare heyetinde Doktor Cevdet Nasuhi, Doktor Mahmut, Zi raat Bankası merkez müdürlerinden Münir Mazhar, yine orada Fazıl, Irak elçisi Cevat ve refikası Utarid, Doktor Bayan Suad ve Şuada, Dr. Profesör Nabi, Dr. Asım Germenli, Dr. Cevat Refik ve hemşiresi Re fika, lise frans:zca muallimlerinden AzerbaycanlI Şerif, Profesör Hâmit Nafiz, Dr. İbrahim Osman, Ankara Hukuk Profesörlerinden Şevket Mehmet Ali, Devlet Meteoroloji U. M. Tevfik, armatör Sadi, Afyon me busu Hamza Osman Erkan ve kar deşleri Gazi ve Şamil, tüccardan Muammer, heykeltraş Nejat, Kan dilli lisesi müdürü Cemal, münekkit Nurullah Ataç (bu arkadaş kendisi ni İsviçre ekalliyetinin Papa Eftimi addetmektedir). Fikir ve ilim adam larımızdan Selim Nüzhet (orada Diz lerden ayrı yaşadı) Şimal Türkle rinden Fatih, Çelebioğlu Yahya, kimyager Arif, Rıfat Talât, Rıza Kutbî, İzmir tüccarlarından Nuri, Muller sisteminin gönüllüsü Ekrem, lise muallimlerinden Adil, memleke te çok sonra dönen rakı mütahassı- sı kimyager Şişman Adil, nihayet Cenevreye yerleşip kalan eczacı İb rahim Nazif... Bazısını, hele Lozan- dakilerin çoğunu unutmuş olacağım. Zavallı ressam Mukbele, Harun Ali- çe, Dr. Ali Rıza ve Edip Daniş mer humların hatıralarını sevgi ile an- malıyım.
Gazetelerde memleket ve Türklük aleyhine bir yazı görünce arkadaş lar harekete gelir ve tekzipna- meler neşrettirmek için uğraşırlar dı. Bazı defa milliyet mücadeleleri nin kavga ve dövüş şeklinde tecelli ettiği de olurdu. Meselâ Üniversite Rektörünün intihabı vesilesile «dies academicus» denen merasimin so nunda yeni rektör, talebeye münha sır bir bira ziyafeti vermişti. O ak şam masaları yanımızda bulunan Bulgar ve Yunan talebesi ile ara mızda kavga çıkmış ve rektörün müdahalesile yatıştırılmıştı. Fakat içtimadan sonra bizim yaranın spo ra meraklı olanları gece yarısı so kakta Yunanlı ve Bulgar dostları güzelce ıslatmışlardı. Polis İsviçre de Üniversite gençliğine karşı mü samahalıdır. Kan çıkmıyan bu tale be dövüşünü de yalnız dağıtmakla iktifa etmişti.
Bu türlü milliyet mücadeleleri a- rasında Hamza Osmanın kahraman lığı pek parlaktır: Ermeni Taşnak komitesinin azılı ihtilâlcilerinden Jorj Vemian günün birinde bizim başşehbender Ziya beyi ve konsolos hane binasındaki Türk bayrağını tahkir eder. Bunu haber alan yurd- daşlar, mütecaviz komiteciye had dini bildirmek için toplanır ve mü zakereye başlarlar. Biz büyükler işi müzakere ettiğimiz sırada Türk ko lonisinin belki en genci ve henüz çocuk denecek çağda bulunan Ham za Osman işi halletmiş bulunuyordu. Şimdi Afyon mebusu olan Hamza Osman Erkan o zaman 16 yaşında ve henüz lise talebesindendi. Küçük olduğu için biz ağabeylerin içt'ma- larına pek nadir gelirdi. Spor me raklısı, gürbüz, kuvvetli bir deli- kanalı. Cenevrenin Leman gölü ke narında bir meşhur gazinosu vardır: Cafe de la Couronne. İşte Hamza Osman, komiteci Vemian’ı orada bularak mükemmel bir şekilde pa takladı. Ve yanında bulunan karde-
(Devamı 15 nci sayfada)
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi