• Sonuç bulunamadı

[Emin Ali Çavlı tarafından İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'ne ve Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na gönderilen dilekçeler]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Emin Ali Çavlı tarafından İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'ne ve Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na gönderilen dilekçeler]"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Edebiyat Fakültesi profesörlerinden Sabri Esat Si-

yavüşgilin İslâm

Ansiklopedisinde Abdülhak Ha-

midin

hayatı hakkında yazdığı

hatalarla dolu

makalesinin imhasiyle o fasikülün tekrar basılm a­

sı temennisini havi İstanbul Üniversitesi Rektörlü-

(2)

Edebiyat Fakültesi Dekanlığı

Yüksek Makamına

Fakültenizde kurulan bir heyet tarafından İslâm Ansiklopedisi tercüme tadıl, ikmal ve telif suretile lisanımıza nakledilmekte olduğu rnalûmdir. Profesör­ lerinizden Satiri Esat Siyavuşgil bu ilmi eserin birinci cüzünü altmış sekizinci aslıi fesinden yetmiş üçüncü sahifesine kadar Şair Abdülhak Hâmid’in hayatını ve eserlerini yazmıştır. Bu makale hayrete şayan bir manzara arzediyor. Vaka­ ların kronolojik malûmatı hatalarla doludur. En basit vesikaların tenkidinde tekâsül ve şuursuzluğa misal veren bir meşher halindedir. Maamafih o, bu iinıî ve iptidaî usulsüzlüklerde kanaat etmemiş, görmediği vesikaları görmüş gibi göstererek ahlâkî prensiplere de müracaat etmiştir.

Malûm olduğu üzere İslâm Ansiklopedisi şahsî bir eser değildir. Bütün müsteşrikler âlemi otuz senelik bir çalışma neticesinde bu ilmi eseri meydana getirmişlerdir. Abdülhak Hûıııid daha dün denecek yakın bir zamanda ölmüş­ tür ve hayatına ait bilgilerimiz âmmece malûm matbu makaleler, eserler, muh­ tıralardır. Hâmid hakkında eser yazan arşivlerin saflarını, depoların tozlu dolaplarını karıştırmağa lüzum görmeyecektir. Fakültenizin ismini taşıyan bir Profesörün usul hataları değil, vaka tezatları ile dolu olan bu yazısına dikkat nazarınızı çekmeyi zarurî gördüm. İslâm Ansiklopedisinin birinci cüzü üç defa basıldığı halde muharrir yazısını bir kere okumağa lüzum görmemiştir. \ azısında o kadar vazıh ve aşikâr hatalar mevcuttur ki bu tekrarı yapmış olsay­ dı kusurlarının bir kısmını görmemesine imkân olmazdı. Eğer hususî bir mec­ muada bu yazıyı neşretmiş olsaydı şerefi kendisine ait olacaktı. Fakat bu Fakültenizin himaye ve nezareti altında âlemşümul bir mecmuada şahsını gös­ termiştir. Bu mülâhazaya binaen lâkayıt ve bitaraf kalamıyacağınıza eminim. Onun Profesörlüğü psikolojiye aittir, tarihe ait değildir. Islâm Ansiklopedisinde Abdülhak Hâmid faslı tarihî bir makaledir. Bu bakıma bizi alâkadar etmez gibi bir mütalâanın varit olamıyacağı kanaatindeyim. Bir kere bu İlmî mecmua (İstanbul (üniversitesi Edebiyat F'akültesinde kurulan bir heyet tarafından) lisanımıza nakledilmektedir. Bu itibarla Fakülte bu eserin mündericatıııdan mesuldür, ikinci benim gösterdiğim hatalar doğru ise, ihmal ve ahlâk hata­ larıdır. insanın bazı sözlerinde gayri ahlâkî olabilmesi imkânı tasavvur olıın anıaz.

(3)

Hatalarının her birisinden birer nümııne vereceğim. Bunlar, "izah ve tefsire ait kıymet hükümleri değildir. Her muharrir bu hususta az çok bir hürriyete, bir prensipe maliktir. Fakat şeenî hükümlerde, vaka tasrihinde bu serbesti memnudur. Vakayı tahrif etmeğe, görmediği vesikaları gördüm diyerek herkesi aldatmağa, yanlış malûmat vermeğe hiç bir kimsenin hakkı yoktur. Bu gibi şahıslara verilecek isimleri yazarın bileceğini tahmin ediyorum.

Şimdi, işbu mülâhazalara istinaden Abdüllıak Hâmid faslının vesikasız, lâkayıt, lâübalî ve mütenakız garabetlerini teşrih etmeyi faydalı telâkki ettim.

Ansiklopedinin birinci cüzünün altmış sekizinci sahifesinde Abdüllıak Hâmid faslı başlıyor. Muharrir Efrencî, Hicrî ve Rumî takvimler ile Şairin 5 Şubat 1851, 10 Rebiülevvel 1268, 24 Kânunusani 1267 tarihinde doğduğunu yazıyor.

Bu tarihler kat’iyen birbirile alâkadar değildir. Bunu küçük bir toplama ve çıkarına ameliyesile tayin etmek mümkündür. Fakat alâkadarları bu mua­ melelerden kurtarmak için elimizde bir çok cetveller olduğu malûmdur. Wüsten Feld ve Mahler, Faik Reşit Onat, lise muallimlerinden Kurtoğlu gibi müel­ lifler bizi bu zahmetten kurtarmak için cetveller tanzim etmişlerdir. Bu cetvel­ ler de pek küçük bir muameleye tâbidir. Fakat Muhtar Paşanın «Takvimüssinin» eserinde son yüz sene için her gün, üç takvim sıra ile yazılmıştır. Hiç bir hesaba ve hiç bir muameleye lüzum kalmadan istediğimiz günlerin mukabilini bulmak mümkündür. Sabri Esat; Efrencî, Hicrî, Rumî takvimlerden a cali a hangisini esas ittihaz etmiştir? Eğer Efrencî esas ise Hicrî takvimde 379 gün, Rumî takvimde bir sene, eğer Rumî takvim esas ise Efrencî bir sene, Hicrî 374 gün; Hicrî esas ise, Efrencî 319 gün, Rumî takvimde otuz iıç gün bir hata gözükür.

Bu hata ve ihmal tufanı arasında Abdüllıak Hâmid’in hakikî doğum tarihini

teshil için İstanbul nüfus dairesinde, bilhassa Beyoğlu, Nişantaşı, Beşiktaş me­ murluklarında tetkikatta bulundum. Buralarda Hâmid’in ancak doğum yılına tesadüf ediliyor. Paşabahçesinde asıl doğum gününün yazılması ihtimali vardır. Fakat bu dâire yanmıştır.

Bana bu hususta İstanbul Defterdar Muavinliği ve Muhasebeciliği yardımda bulundular. Ankara sicillinden getirttikleri tarih bçni tatmin etmedi. Bu tarih Hâmid’in doğumundan ziyade nüfus tezkeresinde mukayyet tarihi old uğu an­ laşılıyordu. Bu sicille Milâdî takvimi de ilâve edecek olursak, şu gün, ay ve yıllarla karşılarız. 2 Nisan 1852, 8 Nisan 1268, 1 Recep 1268.

Türk ailelerinde ekseriyetle Kur’anı Kerim ve En’am sahifelerine doğum günü, hattâ saati yazılır. Böyle bir lıâşiye mevcut olmasına binaen yaptığım tetkikat neticesinde İzmit Tahrirat Kâtibi Hilmi Turan nezdinde bulunduğu anlaşıldı. Bu vesika şu satırları ihtiva etmektedir: «İşbu bin iki yüz altmış sekiz senesi Rebiulevvelin onuncu cuma gecesi sabaha karşı saat on ikiye on dakika kalarak oğlum Abdüllıak Hâmid mehdi cihana kadem bastı. Mevlâyi müteal hazretleri âmali saliha ihsan eyleyip dünyada feyziyâb olarak tûlii ömür ile muammer eyleye. Gurrei Kânunsanî 1852 Hayrullah.

(4)

Bıı yazı Hâmid’in babası Hayrullah Efendinin el yazısıdır. Onun el yazısı numunelerine Üniversite kütüphanesinde, Tıb Tarihi Enstitüsünde, Aşiyan Müzesinde rastlanır. Bu nümunelerde muhtelif yazı sistemlerine tesadüf edilir. Üniversite kütüphanesinde doğum vesikasının yazıldığı rik’a şekli mevcuttur. Hayrullah Efendinin diğer el yazıları ekseriyetle Sülüs, Tâlik, hazan da Divani­ dir. Rik’a tarzına nadir tesadüf ediliyor. Edebiyat Fakültesi Doçentlerinden Ahmet Ateş, ve Güzel Sanatlar Akademisi Yazı Mütehassısı Emin, doğum vesikar sının Hâmid’in babası Hayrullah Efendiye ait olduğunu tesbit ettiler.

Vesikada doğum 1852 Kânunusani Gurresi diye yazılıdır. Bunu Kânunusa­ ninin ikisi diye tashih etmek lâzımdır. Hicrî tarihlerde gece evvel, gündüz sonra başlar. Efrencî takvimde ise günü akşamı gece yarısına kadar devam eder. Gece alafranga on ikiden sonra diğer güne girmiş oluruz. Hâmid alaturka on ikiye on kala doğmuştur. Demek ki Ocak ayının birinci günü bitmiş, ikinci günü başlamıştır.

Wüstenfeld ve müştekkatı cetvellerinde, Efrencî ve Rumî takvimler riyazi bir intizamla sıralanmıştır. Fakat bu intizamı Kamerî aylarda göremeyiz. Çünkü hu ayları tesbit için Heyeti usul değil, rüyeti Hilâl şarttır ve bir iki gün riyazi takvim ile fark yapabilir. Bu suretle vakanın gününü tayin zorlaşır. Halbuki Abdülhak Hâmid, Mevlût ayında doğmuştur. Eskiden Mevlut ayına büyük bir ehemmiyet verildiği malûmdur. Meşihat bazı aylarda rüyeti hilâli tesbit etme­ de ihmal gösterdiği halde Mevlût ayında bu müsamahasını hiç göstermemiştir. Meşihat arşivinde yaptığım tetkikler neticesinde Milâdî ve Hicrî takvimler arasında tesadüfi bir mutabakat görünmektedir.

Şimdi Abdülhak Hâmid’in doğum tarihini şu suretle tesbit ederiz: 2 Ocak 1852. Bu tarih ile Sabri Esad’ın takvimi arasında (331) gün bir aralık vardır. Bu fark ilmi bir görüşün, bir vesikayı tefsirin bir neticesi değil muharririn, sahaflarda yirmi beş kuruşa satılan cetvelleri mütalâaya lüzum görmeyişin- dendir.

Hâmid 1924 tarihinde İkdam gazetesinde hâtıratını neşretmeğe başlamış­ tır. Bu uzun hayatının ilk zamanlarında vuzuh ve kat’iyet aramamalıdır. Hâtı­ rat! İkdam’da intişar ederken bir dostu hatalarının farkına varmış ve ihtaratta bulunmuştur. Hâmid derhal tashih etti ve yaptığı haşiyede: «Erkanı ile yazılan tarihleri bir türlü hıfzedemediğimi burada tekrar karilerime ikrar edeceğim.» Onun bu sözlerinden şu neticeye vasıl oluyoruz ki Hâmidiıı söylediklerini lıaddei tetkikten geçirmek mecburiyetindeyiz. Tenkit tarihi burada bütün kuvvetini gösterecektir. Hali hayatında doğum günü ve ayı olarak 5 Şubat tarihini kulla­ nıyordu. Bu tarih 1 Rebiulevvel ile ancak 1849 da birleşiyor. Artık bu tarihlerin tetabuk etmesi için otuz üç sene beklemek lâzımdır. Çünkü Kamer senesi Güneş senesine nazaran 10, 87 gün fark yapar. Bu fark Kamerî takvimin her sene on ve küsur gün önce gelmesine sebebiyet verir.

Hâmid’in doğumu hakkında zevcesi Eüsyen Hanımı ziyaret ettiğim esna­ da tevellüdün 1852 de olduğunu, fakat küçük bir ihtimalle 1849 olmasını söy­ lediler. İsmail Hâıııi Daııişmend, Millî Eğitim Bakanlığının Zincirlikuyu’daki Hâmid’in mezar taşına yanlış tarih koyduğundan bahseden Cumlıuriyet’te

(5)

münteşir makalesi masumane bir hatadır. Çünkü Hâmid’in ne mezar taşında ve ne de etrafında doğum tarihine ait bir çizgi yoktur. Millî Mecmuanın 1925 Mart nüshasında hafızasının derinliklerinde Kırım muharebesini «ecnebi ge­ milerinin Boğaziçinden geçip gittiğini tahattur ediyorum» diye bahsediyor. Malûm olduğu üzere Kırım muharebesi 1853 senesi 29 Eylülünde ilân edilmişti. Harp ilân edilince Çanakkale Boğazının dışında bekleyen Iııgiilz ve Fransız donanması Beykoz önüne gelip demirlemişlerdi. Hâmid, Millî Mecmuanın 32 numaralı nüshasında «Bilmem hayal midir, hakikat midir?» diye bu gemilerin gelmesini derhatır ediyor. 0 vakit iki yaşını henüz bitirmemiştir. İki yaş böyle bir hafızayı zor taşır. Fakat harbin sona ermesi ve gemilerin İstanbuldan tama­ men uzaklaşması 1857 dir. Hâmid’in doğumu hakkında babasının el yazı,sile vesika bulununca 1849 da doğduğuna ait ihtimal, kat’iyete yakın bir surette bertaraf edilmiş olur. Bu suretle diğer vakaları 1852 tarifine göre ayarlamak icabeder.

Abdülhak Hâmid çocuk iken Paris’e seyahat etmiş ve bir sene kadar Paris’te kalmıştır. Bu seyahatin ne vakit icra edildiğini tayin Hâmid’in teşek- külâtı fikriyesini tetkik için lâzımdır. Sabri Esad bunu on yaşında gösteriyor. Hâmid’in babası Hayrullah Efendi henüz tabolunmayan Avrupa Seyahatname­ sinde «velinimetimiz padişahımız efendimizin yevmi cülûsu hümayunlarının ikinci senesinde Paris’te bulunmuştum» diyor. Sultan Aziz 1801 senesi Hazira­ nında ciilûs ettiği için Hayrullah Efendinin 1803 te Paris’te bulunması zaruri­ dir. Hâmid Paris’te on iki yaşındadır.

¿¿¿/¿mu

.

J I H H İ h işarında Aşiyan Müzesinin bir katı Hâmid’e tahsis edilmiştir. Burada Hâmid’in ilk Avrupa seyahatinde Paris sefareti erkânı ve Mektebi Osmanî talebesile beraber çıkarttığı bir resim mevcuttur. Hâmid grupun orta­ sında redengot giymiş, serpilmiş bir çocuk vaziyetinde durmaktadır. Yaşını tahmin kolayca mümkündür. Maamafilı ağabeyisi Nasulıi Beyin Roma’dan bu seyahatlerine ait yazdığı iki mektubun tarihi hakikati vazıhan göstermektedir.

Hâmid’in babası Hayrullah Efendi hakkında Siyavuşgil’iıı izahatı pek dik­ kate şayandır. «Medreseden icazet, hem de Tıbbiyeden şehadetname almış, sıı asile Meclisi Maarif azası, Maarif müsteşarı, Maarif Nazırı olmuştur» diyor. Bu sıra muharririn uydurduğu bir sıradır. Hayrullah Efendi Lâtince reçete yazan, fransızca Dııbois’den Makalâtı Tıbbiye diye eser tercüme eden, belso- ğıı kİ uğun a ait bir eser telif eyleyen, doktorlara tıbbî nasihatleri havi makaleler meydana getiren bir tabibdir. Bir tiyatro eseri telif etmiş, şiire ve edebiyata ait eserler yazmış, on altı ciltilk bir Tarih meydana getirmiştir. Hâmid’i mu­ ayyen bir program dahilinde yetiştiren odur. Bu bahayı olduğu gibi bilmek lâzımdır. Hayrullah Efendi, Siyavuşgil’in yazdığı gibi Maarif Nazırı olmamıştır. Maarif Nezaretinin ilk teşekkülü 29 Nisan 1857 dir. İlk Maarif Nazırı da Abdurrahman Sami Paşadır. Hayrullah Efendi bu Nazıra Müsteşarlık etmiştir.

Ankara’da. Millî Eğitim Bakanlığı bekleme salonunda Maarifte Nazırlık, Bakanlık etmiş kimselerin resimleri duvarlara asılmıştır. Burada Hayrullah Efendinin resmi yoktur. Simdi Bakanlık bir resim daha tedarik etmeli, yahut Ansiklopedi hatasını tashih eylemelidir. Bakanlık bir resim daha tedarik

(6)

etıııi-yecektir. Çünkü resmî vesikalar kimlerin bu vazifeyi ifa ettiğini tayin etmek­ tedir.

Sabi i Ksad ın eıı geniş mana,sile hürriyetini istimal ettiği zaman mefhu­ mudur. Tarihte vuzuh zaman sırasile vakıaları dizmekle başlar. Hayata bu kadar berraklık veren, basit ve bedihî gibi görünen zaman anlamı, bir çok kim­ seler için bulanık ve müphemdir. Eğer muharrir makalesinin bir iki yerinde zaman kusurunu yapmış olsaydı bu bir hata, fakat affı müşkül bir noksan telakki edilirdi. Fakat o, her türlü endişeden muarrâ bir halde serbestisin! istimal etmiştir.

Ha mi d in 1 abran da sefir babası Hayrullah Efendinin maiyet memurluğuna tayini lıu hususta pek aşikâr bir misaldir. Hayrullah Efendinin İran’a sefir tayinini Takvimi Vekayi 1281 senesi «Tahran sefareti Orta Elçilik unvanile saadetlû Hayrullah Efendi hazretlerine» diye yazıyor. Bu Hicrî tarih; Milâdî Efrenciye tahvil edilince kış ortalarına, 1865 yılım ı) Ocak ayı on birine tesadüf eder. Hayrullah Efendi Tahrana hareket için kışın soğuklarını İstanbul’da ge- ir iniş, yazın sıcak mevsiminde Trabzon yolile seyahatini icra etmiştir. Sefaret müddeti bir buçuk seneyi doldurmaz. 1866 tarihinde bir kaili krizi ile ölür.

Bu hüküm resmî vesikaların verdiği bir neticedir. Şimdi Siyavuşgil’i dinleyelim :

Altmış sekizinci sahifenin' ikinci sütununun yirmi dördüncü satırında Hâmid «Tahran’da iki sene ikametten sonra sefaret maiyet memurluğuna tayin olundu» diyor. Hayrullah Efendinin *ölümii 1866 olunca Hâmid’in tayini en az 1864 de vukua gelmiştir. Hâmid 1852 yılında doğduğuna göre on iki yaşında sefaret maiyet memurluğuna tayin edildiği anlaşılır.

Fakat Siyavuşgil’in bu mütalâası, bu sütuna aittir. Ayni sahifenin diğer sütununda fikrini değiştirmiştir. «On üç yaşında iken Babıâli Tercüme Odasına girdi ve bir sene sonra Tahran’a gitti» diyor. Bu suretle Tahran’a en az on dört yaşında gitmiştir. İki sene intizardan sonra maiyet memuru olmuştur. Bu memuriyete on altı yaşında başlamıştır. 1852 yılında doğduğuna göre bu tayin babasının ölümünden iki yıl sonra, 1868 tarihinde vukua gelmiştir.

Bir sahile sonra yine fikrini değiştiriyor. Altmış dokuzuncu sahifenin kırk dokuzuncu satırında aynen şu satırları yazıyor: «Abdülhak Hâmid’de edebiyat merakı on beş yaşlarında iken babası ile Tahran’a gitmeden önce başlamıştı.» Hemen on beş yaşında iken Tahran’a gittiğini, iki sene intizardan sonra on yedi yaşında maiyet memuru olduğunu kabul edelim. 1852 de doğduğuna, babası Fahran’da 1866 da öldüğüne, kendisi on yedi yaşında tayin edildiğine göre, tayin 1869 da, yani babasının ölümünden üç yıl sonra vukua gelmiştir. Böyle­ likle Hâmid, Tahran sefaret maiyet memurluğuna on iki yaşında, on altı ya­ şında, on yedi yaşlarında başlamıştır. Siyavuşgil, Hâmid’in doğumunu 1851 de göstermek zühulünde bulunduğu için lıu yaşlara birer sene daha ilâve edilebilir.

Eğer Sabri Esad İslâm Ansiklopedisindeki Hâmid makalesini yazdıktan sonra yazısını bir daha okumak zahmetine katlanmış olsaydı bir sahife önce

(7)

yazdıklarını tamamen nakzettiğini görürdü. Bu cüz üç. kere tabedilmiştir. De­ mek ki makalesini tabıdan sonra hiç okumamıştır. Bu lûtufta bulunmuş olsaydı bu tezatları kafiyen görecek ve anlıyacaktı. Onun bu rakam farklarını anla- ınıyacak seviyede olduğunu iddia edemeyiz. Bunlar basit ve iptidaî bilgilerdir. Fakat ilmi ahlâkının hüviyetini gayet şeffaf ve berrak bir şekilde burada görmekteyiz.

Muharririn mahiyeti ahlâkiyesini tayin eden en kat’î hüküm Hanıid’in Robert College’de tahsil ettiğine dair mütalâasında tebarüz ediyor. Küçük yaşında Ha- mid’e ilim öğretmek istediğinden bu mektebe ehemmiyet verdiği anlaşılıyor. Hâ- mid’in şahsiyetin tebarüz ettirmek hiç şüphesiz muhiti içtimaisini, temas ettiği irfan müesseselerini bilmek lâzımdır. Fakat Hâmid’iıı, bu müesseseye devanı etmesi maddeten mümkün değildi. Mektep 1863 te açılmıştır. 1863 1864 se­ nelerinde yirmi talebesi vardı. Bu talebelerin isimleri, pek muntazam olan mek­ tep arşivinde yazılıdır. Burada hiç Hâmid ismine tesadüf olunmaz. 1864 1865 öğretim yılının ikinci yarısında Hâmid İran seyahatine çıkmıştır. İkinci sene talebeleri arasında da Hâmid’in ismi yoktur. Sabri Esad’a göre, bu yıllarda Hâ­ mid, Tahran’da sefaret maiyet memuru idi. Denebilir ki Hâmid bu mektebe de­ vam etmiş, fakat mektep idaresi bur müslümaıı ailenin ismini yazmayı muva­ fık bulmamıştır.

Malûm olduğu üzere mektebin lisanı İngilizcedir. Hâmid otuz iki yaşına kadar İngilizce bilmiyordu. Bombayda Konsül iken İngilizceye başlamıştı. 191^ senesinde nefis bir surette basılan Hâmid mektuplarını okumuş bir zatla Sabrı Esat bu meseleye dair konuşmuş olsaydı, kolayca tenevvür edebilirdi. Hâmid bu mektuplarında «herkesin bir ayda öğreneceği İngilizceyi ben bir senede öğ­ rendim» diyor. Robert College’e yazılı olarak müracaat ettim. Bana yazmak lût- funda bulundukları tezkerede Hâmid’in mekteplerinde okumadığını bildirdiler. Şifalıca eğer böyle mesut bir tesadüf olsaydı mektebin neşriyatında bu fırsat­ tan istifade ederdik dediler.

Hâmid, 1924 senesi ikdam gazetesinde neşrettiği hâtıratında Robert College’e değil Bebek’teki bir Fransız mektebine gittiğini yazar. O, Bebek’te Yoğurtçu so­ kağında 13 numarada 18^4 tarihinde tesis edilen Fransız muhtelit mektebidir. Mektebin programları hiç bir zaman ilk tedrisi aşmamıştır. Mektep tam doksan serçe tedrisatta bulunmuş ve 1934 senesi müdürü tarafından kapatılmıştır. İstan­ bul Millî Eğitim Müdürlüğünün kayıt defterinde seksen dokuzuncu sahifede bu hususta kâfi malûmat vardır.

Hâmid’in Robert Colleg de okuyup okumadığı tâli, fakat esası diğer mühim bir meseleyi açıklıyor. Sabri Esat kaynak olarak gösterdiği en asli vesikaları Hâmid’in bâtındım, mektuplarını okumamıştır. Vâkıa bıı çeşit muharrirlerde en mühim, en basit makaleleri okumamak âdettir. Fakat hiç bir muharririn cesa­ ret edemeyeceği müstesna bir şahsiyet ibraz etmiş, okumadığı yazıyı kaynak olarak göstermiştir.

Tevarüt veya intihal değil acemice yaptığı kopyalar kolaylıkla anlaşılıyor. İsmail Habib’in Teceddüt Edebiyatının iki yüz on yedinci sahifesinde «zaten edebiyat merakı kendisinde on beş yaşında iken, daha Tahran’a gitmeden evvel

(8)

başlamıştı» sözlerine tesadüf olunur. Sabri Esat iki kelime ilâvesile bu satırları «Abdülhak Hâmid’de edebiyat merakı on beş yaşlarında iken, daha babası ile Tahran’a gitmeden önce başlamıştı» diye Islâm Ansiklopedisinin almış doku­ zuncu sahifesiniıı kırk dokuzuncu satırına geçirmiştir. Bu satırların ne kadar doğru olduğunu anlamak için Sabri Esad’ın makalesini şöyle bir okumak kâfi­ dir. O, Hâmid’in (1851) de doğduğunu, babasile Tahran’a gittiğini, babasının 1866 senesinde öldüğünü yazar. 1866 dan 1851 tarh edilince on beş kalır. Demek ki muharririn verdiği rakamlara göre on beş yaşında iker değil Tahran’a gitme­ miş babası ölmüştür.

Hâmid’de edebiyat merakı İran’a gitmeden evvel değil, İran’da iken bile başlamamıştı. Hatıratında İran’daki hayatını naklediyor. Farsiye ait bir iki kitap okuduğunu ve Fransız şairlerinden hiç birisini tanımadığını sarahaten yazıyor. Kendisinde edebiyat heyecanının 1866 Avusturya Prusya arasında vukua geleıı Sadova muharebesi mağlûbiyeti hakkında Avusturya imparatorunun beyannamesile başladığını söylüyor.

Siyavuşgil’in Hâmid halikındaki makalesinin bir iki sahifesindeki hataları size bildiriyorum. Hataların bu, gösterdiğim maddelere inhisar etmediğini, mu­ harririn cesaret ve hürriyetini diğer satırlara da teşmil eylediğini beyan ederim. Bu hataları birer birer saymadığıma iki sebep vardır. Birincisi bir hata ve se­

vap cetveli tanzim niyetinde değilim. İkincisi, geri kalan hataları görmeğe, ilim telâkkisi müsait değildir. Ekserisi basit bir tetkik ile tebarüz edecek hataları görmeğe, bunları tashih eylemeye lüzum ve ihtiyaç görmüyor. Colleg meselesi ken dişine gayet selâhiyetli kimseler tarafından ihtar edildiği ve Ansiklopedinin o ciizii tekrar ve tekrar tab olunduğu halde eserini bir daha okumağa, tashih et­ meğe zahmet etmemiştir.

Muharririn ilmi araştırmaların verdiği derimi neşeden, menfaat nâendiş ta­ harri zevkinin yarattığı vicdan huzurundan, mahrum olduğu anlaşılıyor. Böyle lıir kimsenin sîzlere şeref ıııi verdiğini, külfet mi tahmil eylediğini tayin sizlere a- ittir. Fakat Islâm Ansiklopedisinin Abdülhak Hamid faslının yalan yanlış, âvâre 've mütenakız malûmatı herkesi, âmmeyi, müsteşrikler âlemini alâkadar ediyor. Bu fasikülün gayet çabuk tekrar basılmasını ve eski nüshanın imha edilmesini i'MNii ederim.

Giizel Sanallar Akademisi Medeniyet Tarihi Muallimi

Emin Âli ÇAVLI

(9)

İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Yüksek Makamına

İslâm Ansiklopedisinin tercüme, tadil, ikmal ve telif suretile Edebiyat Fakültesi tarafından neşredilmeğe başlandığı «Malûmdur. Birinci cüzünde Abdül- hak Hâmid faslını Edebiyat Fakültesi Profesörlerinden Sabri Esat Siyavuşgil yazmıştır. Bu makalede muharrir görmediği vesikaları görmüş gibi göstererek ahlâki prensiplere müracaat etmiştir. Vesikaların gösterdiği hükümlerin tama- r.ıile zıddı vakalar zikrediyor. Kronolojik hâdiseler hatalarla doludur. Kakam­ lar birbirini tutmuyor, gayet sarih tezatlar yapıyor. Hâmid’in matbu hâtıratı ve mektupları gibi gayet iptidaî vesikaları görmemiş veya okumamıştır. Lise kitaplarındaki yanlışları kopye etmiştir. Bitişik izahnamede hatalarının bir kısmını gösterdim. Bu hatalar tefsir ve izaha ait değil vaka yanlışlarıdır. Geri kalan hataları görmeğe ilmi ve telâkki tarzı müsait değildir. Ansiklopedinin bu fasikülü üç kere tabedildiği halde eserini bir kere tekrar okumağa lüzum görme­ miştir. Okumuş olsaydı hatalarının bir kısmını görmesi icabedecekti. Bu itibarla alemşümul bir mahiyeti haiz olan Ansiklopedinin yalan yanlış âvâre ve müte- ııakız malûmat ile dolmasına vicdanı ilminizin müsait olmıyacağı aşikârdır. Dilekçemin lâzım gelen makamlara ulaştırılmasını, o bendin tashih ve tadili ile acele tekrar basılmasını, eski nüshalarının tebdil ve imhasını rica eylerim.

; Güzel San’atlar Akademisi

6 T em m u z 1949

Medeniyet Tarihi Muallimi

EMİN A Lİ ÇAVLI

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Merkez Kampüsü Battalgazi/MALATYA İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Rektörlüğüne İstanbul Arel Üniversitesi Rektörlüğüne İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne

1) Avrupa Koleji yüksek lisans programlarına başvuru şartlarının ayrıntılarına http://www. eu/ adresinden ulaşmak mümkündür. Başvurulan programın ilgili

ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ KAMU YÖNETİMİ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi M*RV* Y**D*Z** HİTİT ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ.

KARAR NO:03 Yapılan görüşme sonucunda, 2020-2021 Öğretim Yılı Güz Yarıyılında Fakültemizde açılan ve öğretim elemanı görevlendirilmiş olan aşağıda

Madde-4: Mühendislik Fakültesi öğrencileri öğrenim süresi boyunca her bölümün özelliklerine göre düzenlenen staj programlarına uygun olarak, kesintisiz olarak

KARAR NO: 06 Yapılan görüşme sonucunda, 2019-2020 eğitim öğretim yılı Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencilerinin farklı üniversitelerden yaz okulunda

Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğüne Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğüne Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne Denizcilik Fakültesi Dekanlığına Diş

2016-2017 Eğitim-Öğretim Döneminde Fakültemizin Bilgisayar Mühendisliğine kayıt yaptıran Abdulkadir KELEŞ daha önce Muş Alparslan Üniversitesi Mühendislik