• Sonuç bulunamadı

Amerikan futbolu oynayan sporcularda peroneus longus kası üzerine uzun süreli elektrik stimulasyonu uygulamasının statik ve dinamik denge üzerine etkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Amerikan futbolu oynayan sporcularda peroneus longus kası üzerine uzun süreli elektrik stimulasyonu uygulamasının statik ve dinamik denge üzerine etkisi"

Copied!
68
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

SPOR HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI

AMERİKAN FUTBOLU OYNAYAN SPORCULARDA

PERONEUS LONGUS KASI ÜZERİNE UZUN SÜRELİ

ELEKTRİK STİMÜLASYONU UYGULAMASININ STATİK ve

DİNAMİK DENGE ÜZERİNE ETKİSİ

TIPTA UZMANLIK TEZİ

Hazırlayan

Dr. Yavuz LİMA

Danışman

Prof. Dr. Çetin İŞLEGEN

(2)

i

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ

iv

ÖZET

v

SUMMARY

vii

ŞEKİLLER LİSTESİ

ix

TABLOLAR LİSTESİ

x

1.

GİRİŞ ve AMAÇ

1

2.

GENEL BİLGİLER

2

2.1. Ayak Bileği Anatomisi 2

2.1.1. Ayak Bileği Kemikleri 2

2.1.2. Ayak Bileği Eklemleri 2

2.1.3. Ayak Bileği Kasları 3

2.2. Akut Ayak Bileği Yaralanmaları ve Yaralanmalardan Korunma 5

2.2.1. Epidemiyoloji 5 2.2.2. Etiyoloji 6 2.2.3. Patofizyoloji 6 2.2.4. Tanı 7 2.2.5. Tedavi 7 2.2.6. Korunma 8

2.3. Transkutan Elektrik Sinir Stimülasyonu (TENS) 11

2.3.1. Tarihçe 11

2.3.2. TENS Etki Mekanizmaları 11

(3)

ii

2.3.4. TENS Çeşitleri 12

2.3.5. TENS Endikasyonları 14

2.3.6. TENS Kontraendikasyonları 15

2.3.7. TENS Cihazı ve Elektrotlar 15

2.4. Denge 16

2.4.1. Statik Denge 17

2.4.2. Dinamik Denge 18

2.4.3. Dengenin Algılanması ve Sağlanması 18

2.4.4. Dengeyi Etkileyen Faktörler 20

2.4.5. Dengenin Spordaki Önemi 21

3.

GEREÇ ve YÖNTEM

24

3.1. Katılımcılar 24

3.1.1. Çalışmaya Seçilme Kriterleri 24

3.1.2. Çalışmadan Dışlanma Kriterleri 24

3.1.3. Çalışmadan Çıkarılma Kriterleri 25

3.2. Deneysel Tasarım 25

3.2.1. Cihaz ve Teçhizat 26

3.2.1.1. Stabilometre 26

3.2.1.2. TENS 27

3.2.1.3. Dijital İzometrik Dinamometre 27

3.3. Prosedürler 28

3.3.1. Denge Ölçümleri 28

3.3.2. Kuvvet Ölçümleri 29

(4)

iii 3.4. İstatistiksel Analiz 30

4. BULGULAR

31

5.

TARTIŞMA

37

6.

SONUÇ ve KISITLILIKLAR

43

KAYNAKLAR

44

EKLER

50

Ek-1: Etik Kurul Onayı 50

Ek-2: Bilgilendirilmiş Gönüllü Olur Formu 52

(5)

iv

ÖNSÖZ

Statik ve dinamik denge gerek sportif performans, gerekse yaralanmalardan korunma için önem arz etmektedir. Kuvvet egzersizleri ve propriyoseptif egzersizlerin denge performansında iyileşme sağladığı gözlemlenmiştir. Ancak sporcularda uzun süreli elektrik stimülasyonu uygulamasının denge parametreleri üzerindeki etkisi net değildir.

Sportif performansın önemli bileşenlerinden biri olan denge kabiliyetinin uzun süreli elektrik stimülasyonu uygulaması ile nasıl etkilendiğini otaya koymayı amaçlayan bu tez çalışmasının, denge kabiliyetini arttırma ve yaralanmaları önleme konusunda yeni bir bakış açısı sağlayabileceği inancındayım.

Öncelikle tezimin her aşamasında değerli fikir, bilgi, deneyim ve katkılarını benden esirgemeyen tez danışmanım sayın Prof. Dr. Çetin İŞLEGEN’e; test sonuçlarının yorumlanması ve tezin yazımı sırasında bilgi ve desteğini benimle paylaşan sayın Doç. Dr. Özgür ÖZKAYA’ya; fikirleri ile yardımcı olan ve tez yazımı için uygun koşulları sağlayan Anabilim Dalı Başkanımız sayın Prof. Dr. Cengizhan ÖZGÜRBÜZ’e ve Yrd. Doç. Seçkin ŞENIŞIK’a; tez yazımı sırasında değerli bilgi ve görüşleri ile beni yönlendiren sayın Prof. Dr. Oğuz KARAMIZRAK’a; asistanlık sürecimde takım doktorluğu konusunda bana yardımcı olan sayın Prof. Dr. Metin ERGÜN’e; testlerin yapılmasında, deneklerin ve verilerinin toplanmasında yardımcı olan sayın Okt. Ramazan AYDINOĞLU ve mesai arkadaşım sayın Dr. Ogün KÖYAĞASIOĞLU’na; kuvvet, denge laboratuvarının kullanımı için her türlü kolaylığı gösteren sayın Yrd. Doç. Tolga AKŞİT’e, kullanılan dinamometreyi sağlayan sayın Ekin PEKÜNLÜ’ye, istatistiksel analiz sırasında değerli bilgileri ile bana yardımcı olan Araş. Gör. Görkem Aybars BALCI’ya, deneyimi ile bana yol gösteren Anabilim Dalı sekreterimiz sayın Erol GİRGİN’e, sevgi ve destekleri hiç bitmeyen annem Nazife LİMA, babam İlyas LİMA ve kardeşim Oğuz LİMA’ya teşekkürlerimi sunuyorum.

(6)

v

ÖZET

AMERİKAN FUTBOLU OYNAYAN SPORCULARDA PERONEUS

LONGUS KASI ÜZERİNE UZUN SÜRELİ ELEKTRİK STİMÜLASYONU

UYGULAMASININ STATİK ve DİNAMİK DENGE ÜZERİNE ETKİSİ

Giriş: Ayak bileği yaralanmaları tüm spor yaralanmaları içinde ilk sırada yer

almaktadır. Ancak bu yaralanmaların önlenmesi konusuna gereken önem verilmemektedir. Kuvvet ve denge profili daha iyi olan bireylerde yaralanma olasılığı azalmaktadır. Uzun süreli elektrik stimülasyonu uygulaması ile bireylerde kuvvet ve dengede bazı kazanımlar gözlenebilir.

Amaç: Bu çalışmanın temel amacı sağlıklı sporcularda peroneus longus kası üzerine

uzun süreli elektrik stimülasyonu uygulamasının denge üzerindeki etkisini incelemektir. Ayrıca uygulama sayesinde kuvvet değerlerinde oluşabilecek farklılıklar da değerlendirilecektir.

Gereç ve Yöntem: Çalışmaya erkekler üniversite liginde mücadele eden, iyi düzeyde

antrene ve sağlıklı 40 Amerikan Futbolu oyuncusu katıldı. Çalışma başında yapılan değerlendirmede çeşitli nedenlerle dört katılımcı çalışma dışı bırakıldı. Otuz altı katılımcıya her iki bacak izometrik kas kuvvetleri, statik ve dinamik dengeyi değerlendirecek şekilde ilk testler yapıldı. Katılıcılar 19 çalışma, 17 kontrol grubu olacak şekilde ikiye ayrıldı. Tüm katılımcılar uygulama süresi boyunca takım antrenmanlarına devam etti. Kısıtlama uygulanmadı. Çalışma grubundaki 19 katılımcıya beş hafta haftada üç gün elektrik stimülasyonu uygulandı. Beş haftalık uygulama süresi boyunca dört katılımcı çeşitli nedenlerle çalışma dışı bırakıldı. On altı çalışma, 16 kontrol grubu olacak şekilde 32 katılımcı ile son testler yapıldı.

(7)

vi

İstatistiksel Analiz: İstatistiksel değerlendirmede SPSS programı kullanıldı. Sayısal

veriler için ortalama ve standart sapma hesaplandı. Normallik testi yapıldı. Dağılımı normal olan verilerde parametrik, normal olmayan verilerde non- parametrik testler kullanıldı. P≤0.05 düzeyi anlamlı kabul edildi.

Bulgular: Uygulanan elektrik stimülasyonu sonrası çalışma grubu dominant taraf ilk

test-son test eversiyon ve dorsal fleksiyon kas kuvvetlerindeki farklılıklar anlamlı bulundu (p=0.041 ve p=0.017). Kontrol grubundaki kuvvet farklılıkları anlamlı değildi (p>0.05). Çalışma grubu ilk test-son test dominant taraf statik front-back salınım, dominant taraf dinamik mediolateral salınım ve çoklu eksen denge verileri arasındaki farklılıklar hipotezi destekler nitelikte anlamlı idi (sırasıyla p=0.05, p=0.027 ve p=0.015). Kontrol grubu statik front-back salınım denge verileri arasındaki farklılık da anlamlı bulundu (p=0.029).

Sonuç: Çalışmanın ana hipotezi olan sağlıklı sporcularda uzun süre elektrik

stimülasyonu uygulamasının statik ve dinamik dengeye olumlu etki göstereceği savı teyit edildi. Bu çalışma sağlıklı sporcularda beraberinde izometrik kasılmalar olmaksızın yapılan, uzun süreli elektrik stimülasyonu uygulamasının dengeye etkisini inceleyen ilk çalışmadır. Konu ile ilgili daha kapsamlı çalışmaların yapılması gerekebilir.

(8)

vii

SUMMARY

THE EFFECT OF LONG TERM ELECTRICAL STIMULATION OF THE

PERONEUS LONGUS MUSCLE ON THE STATIC and DYNAMIC

BALANCE OF AMERICAN FOOTBALL PLAYERS

Introduction: Ankle injuries are the most common injuries in all sports injuries.

Hovewer not enough care is given to prevent these injuries. Individuals with better strength and balance profiles are less likely to be injured. Long-term electrical stimulation may result in some gains in strength and balance in individuals.

Purpose: The main purpose of this study is to examine the effect of long-term

electrical stimulation of the peroneus longus muscle on the balance of healthy athletes. In addition, the differences that may occur in strength scores will be evaluated throughout the application.

Materials and Methods: A total of 40 well-trained and healthy male American football

players taking part in the university league participated in the study. Four participants were excluded from the study at the beginning for various reasons. Thirty-six participants underwent initial testing to assess both their leg muscle isometric strength, and static and dynamic balances. Participants were divided into two groups of 19 testing and 17 control individuals. All participants continued to practice with the team throughout the study period. No restrictions were applied. Nineteen participants of the testing group received electrical stimulation three times a week for five weeks. During the five-week application period, four participants were excluded from the study for various reasons. Trials were conducted with the remaining 32 participants, including the 16 controls.

Statistical Analysis: The SPSS program was used for statistical evaluation. Means and

(9)

viii parametric tests were used for data with non-normal distribution and non-parametric tests were used for data with normal distribution. A level of p≤0.05 was considered as significant.

Results: Following electrical stimulation application, the testing group’s dominant side

first test-final test mean differences in muscle strength during eversion and dorsal flexion improved (p=0.041 and p=0.017 respectively). The strength differences in the control group were not significant (p>0.05). Differences between the first test-final test scores for the dominant side’s static front-back sway, dynamic mediolateral sway, and multiaxial equilibrium support the hypothesis that the testing group would improve in the given aspects was significant (p=0.05, p=0.027 and p=0.015 respectively). The difference between the static front-back sway balance data set for the control group was significant (p=0.029) too.

Conclusion: The main hypothesis of the study such that long-term electrical

stimulation in healthy athletes would have a positive effect on static and dynamic balance was confirmed. This is the first study to examine the effect of long-term electrical stimulation on balance in healthy athletes excluding isometric contractions. More extensive work on the topic may be needed.

(10)

ix

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1:Peroneus longus, peroneus brevis ve tibialis anterior kasları 4

Şekil 2: Çalışmada kullanılan stabilometre cihazı 26

Şekil 3: Çalışmada kullanılan TENS cihazı 27

Şekil 4: Çalışmada kullanılan dijital dinamometre 27

Şekil 5: Çalışmada kullanılan denge ölçüm cihazı ve testleme

anından bir kesit 28

Şekil 6:Çalışmada kullanılan kuvvet ölçüm cihazı ve testleme

anından bir kesit 29

(11)

x

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Katılımcıların tanımlayıcı istatistikleri 31

Tablo 2: İlk testlerdeki kuvvet verilerin gruplar arası dağılımı 31

Tablo 3: İlk testlerdeki denge verilerinin gruplar arası dağılımı 32

Tablo 4: Çalışma grubunun kuvvet değişimi 33

Tablo 5: Kontrol grubunun kuvvet değişimi 33

Tablo 6: Çalışma grubundaki denge verilerinin değişimi 35

(12)

1

1. GİRİŞ ve AMAÇ

Tüm spor branşları incelendiğinde ayak bileği yaralanmalarının ilk sıralarda yer aldığı gözlenmektedir. Spora katılımın artmasıyla spor yaralanmaları da artmaktadır. Bu yaralanmaları azaltmak için koruyucu bir takım önlemler almak gerekmektedir. Spor yapılan zemin, kullanılan malzemeler, sıcaklık gibi etkenler dışsal faktörleri oluştururken; esneklik, kuvvet, denge, dayanıklılık gibi etkenler de içsel faktörleri oluşturmaktadır.

İçsel faktörleri geliştirmenin birçok yolu vardır. Örneğin, defisit varlığında, eksik olan parametre net bir şekilde irdelenmeli, birçok yönden ele alınmalıdır. Özellikle altta yatan bir patolojiye ikincil etiyolojik faktörler de düzeltilmelidir. Kas kuvvet imbalansı, dayanaklılık veya esneklik kaybı doğru rehabilitasyon ve antrenman yöntemleri ile giderilmelidir.

Ayrıca uygulanacak elektrik stimülasyonu ile hastalarda kuvvet, dayanıklılık ve denge gibi etkenlerde kazanım sağlanabilir. Nitekim literatürdeki çalışmalarda katılımcılara çeşitli frekans ve sürelerde uzun ya da kısa süreli elektrik stimülasyonu uygulanmış ve kuvvet, dayanıklılık ve denge gibi parametrelerde artış gösterilmiştir. Ancak sağlıklı bireylerde elektrik stimülasyonun denge üzerine etkisini inceleyen literatür kısıtlıdır. Hele ki sağlıklı sporcularda uzun süreli elektrik stimülasyonunun dinamik ve statik denge üzerine etkisini inceleyen çalışma bilgimiz dahilindeki literatürde yoktur.

Bu çalışmanın amacı; sağlıklı sporcularda uzun süreli elektrik stimülasyonun dinamik ve statik dengeye olan etkisini incelemek ve bunu spor yaralanmalarının önlenmesi konusunda pratiğe uyarlamaktır.

(13)

2

2. GENEL BİLGİLER

2.1.Ayak Bileği Anatomisi

Ayak bileği kemik, kas, bağ ve diğer yumuşak dokulardan oluşan bir eklemdir. Vücut dengesinin sağlanması ve devamlılığında büyük önem taşımaktadır. Kemikler kaslara yapışma yüzeyleri oluşturarak hareketlerin yapılmasına yardımcı olurlar. Bağlar ise çeşitli şekillerde uyarılmaları ve yapılarıyla stabiliteye katkıda bulunurlar. Ayak bileği yapışında üç kemik, birçok kas ve birçok bağ bulunmaktadır.

2.1.1.Ayak Bileği Kemikleri

Ayak bileğinde iki adet uzun, bir adet yassı kemik bulunmaktadır. Bu kemikler iskeletin devamlılığını sağlamakla birlikte kaslara yapışma yüzeyi de oluşturup hareket oluşumuna katkı sağlar.

Tibia: Bacak medialinde bulunan uzun kemiktir. Proksimalde femurla, distalde ise talus

ve fibula ile eklem yapar. Proksimal kısmında kondilus medialis, kondilus lateralis ve fasies artikülaris fibularis bulunur,

Fibula: Bacak lateralinde bulunan uzun kemiktir. Proksimalde kaput fibulae, distalde

ise malleus lateralis ve fasies artikülaris malleoli bulunur,

Talus: Ayak bileğinin anahtar kemiğidir. Gövde ağırlığını ayaklara iletir (Standring,

2008)

2.1.2.Ayak Bileği Eklemleri

Tibia ve fibula distalde hem kendi aralarında hem de talus ile eklem yapmaktadır. Bu eklemlerin çevrelerinde bağlar bulunmaktadır. Bağlar ve kaslar düzenli çalışma ile eklem hareketini oluşturur,

(14)

3

Art. Tibiofibularis Distalis: Tibia ve fibulanın distalde yaptığı plana tipi eklemdir.

Ligamentum (lig) tibiofibulare anterius ve lig. tibiofibulare posterius olmak üzere iki bağı vardır.

Art. Talocruralis: Talusun, tibia ve fibula arasındaki yaptığı ginglimus tipindeki

eklemdir. Lig. mediale (deltoid) ve lig. laterale olmak üzere iki bağı vardır (Standring, 2008).

2.1.3. Ayak Bileği Kasları

Bacağı oluşturan kaslar ayak bileğine çeşitli hareketler yaptırırlar. Bu kaslar yerleşim yerlerine göre bacağın ön, arka ve yanında olmak üzere üç bölüme ayrılabilirler. Ön yüzdeki kaslar ayak bileğine genellikle dorsal fleksiyon yaptırırken beraberinde eversiyon ya da inversiyon da yaptırabilir. Lateral yerleşimli kaslar ayak bileğine genellikle plantar fleksiyon ve eversiyon yaptırır. Arka yerleşimi kaslar ise derin ve yüzeysel yerleşimli olmak üzere ikiye ayrılır. Bu kaslar ayak bileğine plantar fleksiyon yaptırırken inversiyona da yardımcı olurlar (Standring, 2008).

Ön yüz kasları şunlardır:

M. Tibialis Anterior: Bacağın ön kısmında yüzeysel yerleşim gösterir. Tibiadan başlar,

interosseos membran ön kısmına komşu şekilde süperior ve inferior retinakulumun altından geçerek distale uzanır; os kuneiforme ve birinci metatarsta sonlanır. Kanlanmasının büyük kısmını anterior tibial arter sağlar. N. fibularis profundus tarafından innerve edilir (L4-L5). Ayağa inversiyon, ayak bileğine dorsal fleksiyon yaptırır. Yürüme sırasında birinci metatars ve os kuneiformu yukarı kaldırır. Ayağın longitudinal arkının medial kısmını destekler.

Ayrıca ön yüzde m. ekstansör digitorum longus, m. peroneus tertius, m. ekstansör hallusis longus da bulunmaktadır.

Lateral yüz kasları şunlardır:

M. Peroneus (Fibularis) Longus: Kaput fibulaeden başlar, lateral malleol

posteriorundan geçerek os kuneiforme ve birinci metatarsta sonlanır. Üç peroneal kastan en yüzeyde olanıdır. Seyri sırasında lateral malleol civarında süperior fibuler retinakulum ve inferior fibuler retinakulum ile çevrelenir. Proksimalde m. ekstansör digitorum longus ile

(15)

4 arkadan, m. soleus ve m. fleksör hallusis longus ile önden komşudur. Distalde ise m. peroneus brevis ile arkadan komşuluk gösterir. Kanlanmasının büyük kısmını anterior tibial arter sağlar. N. Peroneus superfisialis tarafından innerve edilir (L5-S1). Ayağa eversiyon, ayak bileğine plantar fleksiyon yaptırır. Obliq seyri sayesinde ayağın longitudinal ve transvers arkını destekler. Ayakta durmada stabiliteye katkısı minimaldir. Ancak yüzüme ve ani hareketlere etkinliği artar (Bogacka, Dziedzic, Komarnitki & Ciszek, 2015), (Sarig-Bahat, Krasovsky & Sprecher, 2013).

M. Peroneus (Fibularis) Brevis: Fibuladan başlar, süperior retinakulumun altından,

lateral malleol arkasından geçerek beşinci metatarsta sonlanır. M. peroneus longusun altında ve önünde yerleşim gösterir. Kanlanması anterior tibial arter tarafından sağlanır. N. Peroneus superfisialis tarafından innerve edilir (L5-S1). Ayak bileğine plantar fleksiyon ve eversiyon yaptırır (Standring, 2008).

Arka yüz yüzeysel yerleşimli kaslar şunlardır: M. soleus, m. gastrokinemius ve m. plantaris.

(16)

5 Arka yüz derin yerleşimli kaslar şunlardır:

M. fleksör digitorum longus, m. fleksör hallusis longus ve m. tibialis posterior.

Sonuç olarak ayak, ayak bileği hareketlerini sağlamak için kemik, bağ ve kaslar belirli bir uyum içinde çalışmalıdır. Bu uyum bozulduğunda akut ya da kronik yaralanmalar meydana gelebilir.

2.2. Akut Ayak Bileği Yaralanmaları ve Yaralanmalardan

Korunma

2.2.1. Epidemiyoloji

Ayak bileği yaralanmaları sık gözlenen spor yaralanmalarındandır. Fonk ve arkadaşlarının 227 çalışmayı inceledikleri meta-analize göre ayak bileği yaralanmaları yetmiş spor branşının yirmi dördünde en sık gözlenen yaralanmadır. Tüm akut spor yaralanmaları incelendiğinde %16 görülme sıklığı ile ilk sırada yer almaktadır ve yaralanmalarının %84’ü burkulmadır. (Fong, Hong, Chan, Yung & Chan, 2007). Özellikle sıçrama, ani yön değiştirme gibi hareketlerin sık yapıldığı voleybol, basketbol, futbol ve cimnastik gibi spor dallarında yaralanma sıklığı da artmaktadır (D. T. P. Fong, Man, Yung, Cheung & Chan, 2008), (Dubin, Comeau, McClelland, Dubin & Ferrel, 2011). Tüm yaralanmalar incelendiğinde ayak bileği yaralanmaları %10-30; spor yaralanmaları incelendiğinde %40-56; ayak bileği yaralanmaları için riskli sayılabilecek spor dalları incelendiğinde ise bu oran % 70’e varan oranlar çıkmaktadır (D. T.-P. Fong et al., 2007).

Amerika’da her yıl iki milyon akut ayak bileği yaralanması gözlemlenmektedir (Waterman, Owens, Davey & Zacchilli, 2010) ve bu yaralanmaların tanı ve tedavisi için harcanan gider yaklaşık iki milyar dolardır (Waterman, Belmont & Cameron, 2010). Norveç Voleybol birinci ve ikinci liginde bir yıl prospektif yapılan çalışmada en sık yaralanma olan bölgenin ayak bileği olduğu görülmüştür (%54). Yaralanmayı izleyen dönemde rekürrens oranlarının %79 olduğu ve yeni ayak bileği yaralanması için riskin 3,8 kat arttığı sonucuna ulaşılmıştır (Bahr & Bahr, 1997). Ayak bileği yaralanmaları genç yaşlarda daha sık gözlenir ve

(17)

6 15-19 yaş grubunda zirve yapar (Waterman, Owens, et al., 2010). Yüksek şiddetli yaralanmalarda (fraktür, evre 2-3 sprain, sindesmos yırtığı vb.) cinsiyetler arasındaki farklılıklar anlamlı değilken; düşük şiddetli yaralanmalarda (evre 1 sprain) kadın lehine minimal artma söz konusudur (Beynnon, Murphy & Alosa, 2002).

2.2.2. Etiyoloji

Ayak bileği yaralanması risk faktörleri intrensek ve ekstrensek olmak üzere iki başlık altında incelenebilir. İntrensek faktörleri içinde geçirilmiş ayak bileği yaralanması, eversiyon- inversiyon kuvvet dengesizliği, ayak büyüklüğü ve yapısı, plantar-dorsal fleksiyon kas kuvvet imbalansı, dominant bacak, esneklik, taban yapısı, gecikmiş kas reaksiyon zamanı ve sensorimotor aktivitede azalma gibi nedenler sayılırken; zemin, ayakkabı, koruyucu ekipman ve sporcuya uygun olmayan antrenman yöntemleri ekstrensek nedenler olarak sayılabilir (D. Fong, Chan & Mok, 2009), (Beynnon et al., 2002).

2.2.3. Patofizyoloji

Ayak bileği yaralanmaları sıçrama, ani dönüş, hızlanma ve yavaşlamalar içeren aktivitelerde daha sık gözlenir. Yaralanmalar temaslı ya da temassız şekilde oluşabilir. Özellikle sıçrama gibi vücudun yük taşımadığı durumlarda talus kubbesi tibianın distal eklem yüzünden kısmen uzaklaşır, ayak bileği plantar fleksiyona, beraberinde ayak ise inversiyona meyleder. Subtalar eklem ve talokuriral eklem hareketliliği artar. Özellikle yere iniş sırasında meydana gelen enerji, lateral kısımda bulunan bağların eksantrik gerim kuvvetinden fazla olursa ve(ya) hareket süresi lateral grupta bulunan kasların reaksiyon zamanından kısa olursa yaralanma gerçekleşir (Wright, Neptune & Bogert, 2000), (Dubin et al., 2011).

Anatomik nedenlerden ayak bileği dorsal fleksiyonda iken daha stabildir, talus kubbesi tibia distal kısmına sıkıca oturur. Bu nedenle eversiyon yaralanmaları inversiyon yaralanmalarına göre dört kat daha az gözlenir. Ancak tedavi süresi daha uzundur (Wolfe, 2001). Ayak bileği burkulmalarında en önemli risk faktörü daha önceki burkulma öyküsüdür. Yapılan spor branşlarına göre değişiklik gösterse de tekrarlayan burkulma oranları %70’e kadar çıkmaktadır (Bahr & Bahr, 1997). Tekrarlayan burkulmalarda mekanik ve fonksiyonel instabilite %40’dan fazla görülmektedir. Uzun dönemde osteoartirit ve benzeri dejeneratif eklem patolojileri de gözlenebilir (Harrington, 1979).

(18)

7 Ayak bileği inversiyon yaralanmalarında ATFL (anterior talofibuler lig) %73-96 hasarlanır. Talusun öne ve iç rotasyona gelmesini kısıtlayan bu bağ diğer bağlara göre daha az gerime dayanıklı olduğundan en sık yaralanan ayak bileği bağıdır. Özellikle plantar fleksiyonda yaralanma daha sık olur. Yaklaşık %80 oranında gözlene CFL (calcaneofibuler lig) hasarı ise daha çok ayak bileğinin dorsal fleksiyon ve inversiyon tipindeki yaralanmalarında oluşur. PTFL (posterior talofibuler lig) ise ayak bileği lateral kısımda en az yaralanan bağdır. Eversiyon yaralanmalarında ise sıklıkla deltoid ligament hasarlanır (D. Fong et al., 2009).

2.2.4. Tanı

Hastadan alınacak detaylı anamnezde ağrının yeri ve yaralanmanın oluşma mekanizması sorgulanmalıdır. Ayrıca predispozan durum varlığı da irdelenmelidir. Muayenede ise sırasıyla inspeksiyon, palpasyon ve özel testler yapılmalıdır. Fizik muayenenin yetersiz kaldığı durumlarda ya da ileri tetkik gereken durumlarda radyolojik inceleme yapılabilir. Özellikle ayak bileği burkulmalarında düz grafiye gerek olup olmadığı Ottawa Kurallarına göre belirlenmelidir. Gerekli olması durumunda BT ve MRG de kullanılabilir (Brukner & Khan, 2012).

2.2.5. Tedavi

Ayak bileği yaralanmalarının tedavisinde erken dönem amaçları ağrıyı ve şişliği azaltmak, eklem hareket açıklığını korumak ve kazanılmış sportif özelliklerin kaybını en aza indirmektir. Yaralanmadan sonraki en kısa zamanda RİCE prosedürü uygulanmalıdır. Hastalar tolere edebildikçe eklem hareket açıklığı egzersizlerinin seviyesi arttırılmalı, eklem mobilizasyonu ve izometrik kas kuvvetlendirmesine başlanmalıdır. Yapısal olarak kısmi kaybın oluşmadığı durumlarda 48-72 saat sonra ağrı eşiğinde germe egzersizleri başlanabilir. Yaralanmaların akut döneminde TENS’e başlanabilirken; US ve IR gibi yüzeysel ve derin ısıtıcılar için inflamatuar dönemin kontrol altına alınması beklenmelidir. Hasta tolere ettikçe önce konsantrik ve daha sonra ise eksantrik kuvvetlendirmeler ile devam edilmelidir. Rehabilitasyonun akut dönem sonrasında dayanıklılık, propriosepsiyon, esneklik, çeviklik gibi özelliklerde kazanımlar sağlanacak egzersizlere de yer verilmelidir. Hastalara en son spora özgü hareketlerden oluşan egzersizler verilmeli ve herhangi bir olumsuzluk yaşanmaması durumunda spora katılımına izin verimelidir (Brukner & Khan, 2012).

(19)

8

2.2.6. Korunma

Özellikle 2000’li yılların başından beri spor yaralanmalarının tanı ve tedavisinin yanında yaralanmaları önleme programları üzerinde de durulmaktadır. Gerek sporcuların antrenman ve müsabakaya katılımının arttırılması gerekse tanı ve tedavi için harcanan maliyetin azaltılması için yaralanmaların önlenmesi daha uygundur. Oluşabilecek yaralanmaların önlenmesi için sistemik değerlendirme gerekmektedir. Yapılan sporun biyomekanik temelleri, ısınma, bandajlama, koruyucu ekipman, uygun ekipman, uygun zemin ve sporcuya özel uygun antrenman yöntemleri üzerinde durulması gereken temel kavramlardır (Brukner & Khan, 2012) Yaralanmaların önlenmesi için birkaç aşamalı değerlendirme gerekmektedir. Öncelikle ilgili yaralanma hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Yaralanmanın sıklığı, ciddiyeti ve spordan uzak kalma süreleri detaylı incelenmelidir. İkincil olarak yaralanma oluşma mekanizmaları ve etiyolojik faktörler tek tek ele alınmalıdır. Sporcuların antrenmanları ve yarışma programları incelenmelidir. Üçüncül olarak, sıklık ve ciddiyetleri göz önüne alınarak yaralanma oluşma olasılıklarını azaltılmalıdır. Son olarak geliştirilen koruma yöntemlerinin etkisini değerlendirmek için ilk adım tekrarlanmalıdır (van Mechelen, Hlobil & Kemper, 1992)

Yaralanmaların önlemesinde farklı modeller de kullanılmaktadır. Öncelikle yaralanmaya neden olabilecek potansiyel etkiler tanımlanır. Yaş, boy, kilo, cinsiyet, vücut kompozisyonu, fiziksel uygunluk seviyesi ve geçirilmiş yaralanma gibi intrensek faktörler değerlendirilmelidir. Bu faktörler de değiştirilebilen ve değiştiremeyen olarak ikiye ayrılır. Özellikle değiştirilebilen faktörlerdeki predispozan durumlar saptanmalı ve ortadan kaldırılmalıdır. Zemin, ayakkabı ve koruyucu ekipman gibi ekstrensek faktörler de değerlendirilmeli ve en uygun şartlar sağlanmalıdır (Meeuwisse, Tyreman, Hagel & Emery, 2007). Tüm bu bilgiler doğrultusunda sporcuların yüklenme dönemleri, antrenman ve yarışma programları yıllık çıkarılmalı, oluşabilecek yaralanmalar yıllık olarak ön görülerek engellenmelidir.

Geçirilmiş yaralanma, oluşabilecek yeni yaralanmalar için önemli risk faktörlerindendir (McKay, Goldie, Payne & Oakes, 2001). Özellikle majör yaralanmalarda, yaralanan yapının eklem üzerindeki biyomekanik koruyucu etkinliğinde ve afferent ileti miktarı ve hızında azalma görülebilir (Beynnon et al., 2002). Basketbol, voleybol gibi sıçramanın ya da tenis, futbol gibi ani dönüşlerin sık yapıldığı spor branşlarında geçirilmiş yaralanma daha da önem kazanmaktadır.

(20)

9 Düşük şiddetli ayak bileği yaralanmaları (evre 1 sprain) kadınlarda %25 fazla gözlemlense de yüksek şiddetli yaralanmalarda (evre 2-3 sprain, fraktür vb.) cinsiyetler arasındaki farklılık anlamlı değildir (Beynnon et al., 2002).

Boy ve kilonun artmış olması özellikle inversiyon torkunda artışa neden olarak ayak bileği yaralanmalarında risk oluşturabilir (Milgrom, Shlamkovitch, Danon, Wosk & Simkin, 1991). Sporcunun kilosu yapılacak spor branşına uygun olmalıdır.

Dominant bacaktaki yaralanmalar dominant olmayan tarafa göre daha sık gerçekleşmektedir. Araştırmacılar bunu sporcuların dominant tarafla daha fazla şut çekmesi, müdahalede bulunması vb. sebeplere bağlamaktadır (Pionnier, Découfour, Barbier & Popineau, 2016), (Ekstrand & Gillquist, 1983).

Ayak yapısında yapısal problemler varlığında yaralanma olasılığı artar (Beynnon et al., 2002). Örneğin pes planus varlığında eversiyon tipteki akut yaralanma sıklığında artma olabileceği gibi medial tibial stres sendromu gibi kronik yaralanmalar da gözlenebilir. Bu tip yaralanmaları azaltmak için taban bozukluğunun etiyolojik nedeni araştırılmalıdır. Edinsel sebepler düzeltilmeli, gerek görülmesi halinde sporcuya özel tabanlık önerilerek normal biyomekanik sağlamalıdır.

Isınma, vücudu egzersize hazırlar. İyi yapılmış ısınma ile kasa giden kan miktarı artar, Kasın oksijen kullanımı artar. Vasküler direnç azalır. Myoglobilinden oksijen salınımı kolaylaşır. Hücresel metabolizma artar. Sinir ileti hızı artar. Reseptör duyarlılığı artar. Alfa fibrillerin aktivitesi azalır ve kasın esnekliği artar. Eklem hareket açıklığı artar. Yumuşak doku yapışıklıkları azalır. Ani ve şiddetli yüklenmelerde kardiyovasküler yanıt gelişir. Relaksasyon ve konsantrasyon artar (Brukner & Khan, 2012). En uygun ısınma şiddeti ve süresi için literatürde henüz görüş birliği yoktur. Ancak uygun ısınma yöntemleri ile yaralanmaların %50’den fazla azaldığı gözlemlenmiştir (O.-E. Olsen, 2005).

Kas kuvvet dengesizliği ayak bileği yaralanmaları için risk etmenidir. Yaralanmaları önlemek için eversiyon, inversiyon ve plantar fleksiyon, dorsal fleksiyon kas kuvvet oranları incelenmelidir (Baumhauer, Alosa, Renström, Trevino & Beynnon, 1995). Eversiyon/inversiyon kuvvet oranı bir olmalıdır (Lin, Liu, Hsieh & Lee, 2009).

Esneklikte azalma da yaralanmalar için risk faktörüdür. Antrenman ve müsabakalardan önce yapılacak 10 dakikalık esnetme hareketlerinin yaralanmaları anlamlı ölçüde azalttığı gözlemlenmiştir (Ekstrand, 2013).

(21)

10 Bandajlama; istenilmeyen ve potansiyel olarak zararlı olabilecek hareketleri sınırlandırmak için yapılan koruyucu yöntemdir (McKay et al., 2001). Genellikle iki amaç için kullanılır; yaralanma olasılığı yüksek olan basketbol ve voleybol gibi sporlarda yaralanmayı önlemek amaçlı olarak ve yaralanmış yapılardaki hasarın sınırlandırılması ve artmasının engellemesi yönünde. Ayak bileği, el bileği ve parmaklarda yaralanmalarının önlenmesinde öneme sahip olan bandajlama yöntemleri, diz, dirsek, omuz ve omurga eklemlerinde benzer koruyucu etkinliğe sahip değildir.

Koruyucu ekipman kullanımı temas sporlarında oluşabilecek yaralanmaları azaltmak ve spora dönüş kısmında oluşabilecek nüksleri engellemek için kullanılabilir. Kask, dizlik, tekmelik, göğüs koruyucu gibi ekipmanlar bu amaçla tercih edilmektedir.

Ayakkabı seçiminde, sporcunun ayağına uygunluk, ağırlık, taban sertliği, esneklik, topuk yüksekliği, şok emilim özelliği, medial ark desteği gibi özellikler göz önünde bulundurulmalıdır (Brukner & Khan, 2012).

Kullanılan ayakkabı ve zemin etkileşimi yaralanma oluş mekanizmaları için önemlidir. Artmış ya da çok azalmış sürtünme yaralanma oluşması için risk teşkil etmektedir. Kadın hentbol oyuncularında sert parkede yapılan ve sürtünmenin fazla olduğu antrenmanlarda ön çapraz bağ yaralanması daha yumuşak yüzeylere göre artmaktadır (O. E. Olsen, Myklebust, Engebretsen, Holme & Bahr, 2003), Yine çim sahalardaki uygunsuz otlar ya da yer yer bozulmuş yüzey özellikle alt ekstremite yaralanmaları için risk oluşturur. Sert zeminde yoğun antrenman yapmak MTSS ve tendinopatilere yol açabilir.

Spor yaralanmalarını önlemek için uygulanacak antrenman programları sporcuya uygun olmalıdır. Başlangıç düzeyleri belirlendikten sonra uygun yüklenmelerle sporcuların kapasiteleri arttırılmalıdır. Uygun seviyeden başlamamak, kısa, ani ve fazla artışlar yapmak, psikolojik ve mental hazırlanmada yetersizlik, toparlama fazını kısa tutmak ve benzeri hatalar yaralanma ihtimalini arttırabilir (Brukner & Khan, 2012).

(22)

11

2.3. Transkutan Elektrik Sinir Stimülasyonu (TENS)

Deri yüzeyine yerleştirilen elektrotlar aracılığı ile sinir uyarılmasını sağlayan, ağrıyı azaltmak için yararlanılan genellikle düşük frekanslı elektrik akımının kullanıldığı girişimsel olmayan analjezi yöntemidir (Pantaleão et al., 2011).

2.3.1. Tarihçe

İnsan vücudunda elektrik kullanımı çok yeni değildir. M.Ö 46 yılında Eski Mısır ve Roma’da yılan balıkları ağrı azaltmak için kullanılmıştır. On sekizinci yüzyılın ikinci yarısında John Wesley elektrik ile tedavi edilebilecek hastalıklar olduğunu öne sürmüştür. Melzack ve Wall 1965’de kapı kontrol teorisini ortaya atmıştır. Ağrı kontrol mekanizmasının kısmen anlaşılmasıyla TENS’e olan ilgi artmıştır (Jones Mb & Johnson, 2009). Norman Shealy 1966’da kedilerde dorsal kolonun uyarılmasının ağrı üzerindeki etkisini araştırmıştır. Daha sonra Long ve Shealy ameliyat öncesi hastalarda deri yüzeyine elektrotlar yerleştirip benzer incelemeler yapmışlardır. Zaman içerisinde elektrik ve elektrostatiğin de gelişmesiyle günümüzdeki haliyle tedavi amaçlı kullanıma girmiştir (Method & Stimulation, 2015), (Gildenberg, 2006).

2.3.2. Transkutan Elektrik Stimülasyonunun (TENS) Etki Mekanizmaları

TENS’in ağrıyı algılamadaki değişimi nasıl yaptığı üzerine çeşitli teoriler öne sürülmüştür.

Kapı Kontrol Teorisi: Bu teoriye göre, duysal A lifleri yüksek frekanslı elektrik akımı

ile uyarıldığında oluşan impulslar beyne giden yolu kapatır. Ağrı oluşumundan sorumlu yavaş iletilen C lifleri ve A delta lifleri sinir sisteminin çeşitli seviyelerinde bloke olur.

Opiyat Teoremi: Duysal sinirlerin düşük frekanslı akım ile uyarılması sonucunda

vücuttaki endorfin ve enkefalinlerin salınımı artar, ağrı algılanması değişir.

Vazodilatasyon Teoremi: Myofasial ağrısı olan hastalarda lokal vazodilatasyonun

(23)

12

Akupunktur Teorisi: Akupunktur noktaların stimülasyonunnun ağrı durumunu

değiştirdiği düşünülmektedir.

2.3.3. Transkutan Elektrik Stimülasyonu (TENS) Parametreleri

Amplitüd: Akım dalgasının yüksekliğini gösterir. Miliamper (mA) ile ölçülür.

Uygulama 0-50 arasında ayarlanabilir. Amplitüd hastanın uyarıyı algılaması ve akım gücüyle ilgilidir. Amplitüd yükseldiğinde uyarılan sinir lifi sayısı artar. TENS sıklıkla kalın miyelinli hızlı ileti yapan A beta liflerini uyardığından yüksek amplitüdler genellikle gereksizdir. Dolayısı ile amplitüd ayarlanırken hastanın parestezi algılayacağı ancak ağrı duymayacağı şekilde davranmak daha uygundur.

Dalga Boyu: Akımın süresini ifade eder. Genellikle 50-250 microsaniye (μs) arasında

ayarlanır. Bu aralıkta kalın miyelinli hızlı ileti yapan A beta lifleri en iyi şekilde uyarılır (Method & Stimulation, 2015).

Frekans: Bir saniyede üretilen akım sayısıdır. Hertz ile ölçülür. 1-200 Hz arası

ayarlanabilir. Stimülasyon için optimal değer 50-100 Hz aralığıdır (Lundeberg, 1988).

2.3.4. Transkutan Elektrik Stimülasyonu (TENS) Çeşitleri

Kullanılan 5 çeşit uygulama modeli vardır.

Konvansiyonel (Geleneksel) TENS: En yaygın kullanılan tiptir. Her ağrı tipi için

kullanılabilir. Frekans 10-200 Hz, dalga boyu 100-200 μs ve amplitüdü ise ağrı ve kasılma oluşturmadan hafif karıncalanma hissi verecek şekilde kullanılır. Esas olarak kalın miyelinli hızlı ileti yapan afferent A alfa ve beta liflerini uyarır. Etki mekanizmasında kapı kontrol teorisi ön planda tutulmaktadır. Ağrı olan yerin altına ve üstüne olacak şekilde elektrotlar yerleştirilir.

(24)

13 Etkisi 30 dakikada başlar ve bittikten sonra birkaç saat devam eder. Şiddetli ağrılarda daha uzun süreli kullanılabilir.

Akupunktur Benzeri TENS: Bu TENS üniteleri düşük frekanslı yüksek şiddetli uyarı

verir. Akupunkturun elektrot ile uygulanması gibidir. Frekans 1-10 Hz, dalga boyu ise 0-200

μs’dir. Etki için akım şiddeti hastanın tolere edebileceği maksimum yüksekliğe ayarlanmalı ve

görülecek kas kasılmaları olmalıdır. Bu TENS tipi daha çok küçük çaplı C liflerini etkiler. Etkisi konvansiyonel TENS’e göre geç başlar, daha uzun sürer. Tedavi amaçlı 30-60 dakika kullanım önerilir. Endorfin salınımını arttırdığı düşünülmektedir. Akım şiddeti yüksek olduğundan tolerans azdır. Kronik ağrılarda konvansiyonel TENS’e göre fazla etkinlik gösterebilir.

Kısa-yoğun (Hiperstimülasyon) TENS: Yüksek frekans ve yüksek şiddette akım

verilerek yapılır. Frekans 50-150 Hz, dalga boyu 100-200 μs olacak şekilde ayarlanabilir. C lifleri üzerinden etki eder. Uygulamada belirgin kas kasılması veya tetani oluşması beklenir. Hastaların tolere etmesi zayıf olduğunda uzun süreli uygulamak zordur. Nokta uyarılarda kullanılabilir.

Patlayıcı (Burst) TENS: Yüksek (50-100 Hz) ve düşük (1-10 Hz) frekanslar ardışık

olacak şekilde uygulanır. Kas kasılması gözlemlenir. Konvansiyonel ve akupunktur benzeri TENS’in karışımı gibi düşünülebilir. Tedavi süresi 30-60 dakika arasıdır.

Modüle Edilmiş TENS: Hastanın toleransını arttırmak ve uyumu azaltmak için

uygulanan yöntemdir. Frekans, amplitud ve uyarı süresinden bir ya da ikisi %50-60 azalır ve tekrar başlangıç seviyesine gelir. Bu durum birkaç saniyede bir tekrar edilir.

Hangi metodun daha etkin olduğu literatürde net değildir. Uygun endikasyon varlığında, uygun metodun, uygun parametrelerde kullanılması gerekir. Günümüzde hasta toleransı fazla olduğundan konvansiyonel TENS öncelikli kullanılmaktadır. Konvansiyonel TENS’in etki etmediği durumlarda diğer alternatif modeller denenebilir

(25)

14

2.3.5. Transkutan Elektrik Stimülasyonu (TENS) Endikasyonları

TENS tedavisi akut ve kronik ağrılı durumlarda kullanılabilir. Bunlar:

1- Kas iskelet sistemi ile ilgili akut, kronik ve rekürren ağrılı durumlar (kas zorlanması, burkulma, hematom, spazm, atrofi engellenmesi, kas kasılma eğitimi) (Hooker & Prentice, 1990)

2- Post-op ağrı (Ortopedik cerrahiler, abdominal cerrahiler vb.) 3- Kardiyopulmoner ağrı

4- Orofasial ağrı

5- Doğum süreci ve doğum sırasındaki ağrı 6- Kronik bel ve boyun ağrısı

7- Artritler

8- Migren ve gerilim tipi baş ağrısı 9- Fantom ekstremite ağrısı

10- Kompleks bölge ağrı sendromu 11- Trigeminal nevralji

12- Postherpetik nevralji 13- Periferal nöropatiler

14- İlerlemiş malignite ağrısı (Tashani & Johnson, 2009).

2.3.6. Transkutan Elektrik Stimülasyonu (TENS) Kontraendikasyonları

1- Pacemarker kullanımı

2- Kardiyak hastalık varlığında göğüsün ön duvarı üzerine 3- Boyunun ön kısmı (vazovagal reflekse neden olabileceğinden)

(26)

15 4- Gebeliğin ilk 3 ayında (embriyo üzerine etkisi bilinmediğinden)

5- Epilepsi

6- Geçici iskemik atak ve serebrovasküler olay geçirmiş hastalarda baş boyun kısmına 7- Göz ve mukoza üzerine

8- Ciltte tahriş varsa

9- Hasta ile ko-operasyon sağlanamıyorsa

10- Cihaza bağlılık durumu (Nadiren endojen opiyat bağımlılığı olabilir) (Hooker & Prentice, 1990).

2.3.7. Transkutan Elektrik Stimülasyonu (TENS) Cihazı ve Elektrotlar

Şehir elektrik akımını kullanan ve pil ile çalışan tipleri vardır. TENS cihazı genellikle jeneratör, yeniden şarj edilebilir piller, tek, çift ya da çoklu kanal, şiddet, frekans, dalga genişliği, modülasyon kontrolü ve elektrotlardan oluşur.

Elektrotlar ise cildi tahriş etmeden deri altındaki sinirlerin uyarımı için kullanılan gereçlerdir. Üç tip elektrot vardır: kumaş kaplı, karbon ile doyurulmuş sünger, karbonlu silikon. Elektrot seçiminde ağrının yeri ve hastanın deri duyarlılığı göz önünde bulundurmalıdır. Non-steril kullanılırlar. Kullanılan elektrotun alanının 10-15 cm2 olması idealdir.

Elektrot yerleşimi TENS etkinliğinin önemli bir belirleyenidir. Uygun yerleştirilmemiş elektrotlarda etkinlik azalır (Gersh & Wolf, 1985). Elektrot yerleşiminde bazı stimülasyon alanları göz önünde bulundurulur. Bunlar:

1- Ağrılı nokta

2- Periferik sinir yüzeysel noktası 3- Tutulan dermatom alanı

4- Tetik nokta veya akupunktur noktaları 5- Segment ilişkili myotomlar

(27)

16 TENS kullanımında en sık gözlenen yan etki cilt irritasyonudur. Yaklaşık %10 oranında gözlemlenir (Tashani & Johnson, 2009). Bu yan etkiyi en aza indirmek için bazı durumlara dikkat etmek gerekmektedir:

1- Cilt ve elektrotlar temiz olmalı, uygulama öncesi cilt alkol ile temizlenmelidir. 2- İrritasyon belirtisi olursa ara madde değiştirilmelidir.

3- Elektrotlar birbirine yakın konmamalıdır.

4- Elektrot yerleri her uygulamada değiştirilmelidir

2.4. Denge

Vücut kütlesinin yere düşmesini önleyen dinamiği anlatan genel bir kavramdır (Okubo, Watanabe, Takeya & Baron, 1979). İnsan vücudu için denge, yer çekimi kuvveti, internal ve eksternal kuvvetlerin etkisinde dizilimin korunabilmesi ve gövdeye etkiyen kuvvetler toplamının sıfırlanabilmesidir. Postüral stabilite hareketsiz duruş sırasında dik bir postür muhafazası olarak tanımlanabilir, Denge ve postürün sağlanması birbirine benzer kavramlar olsa da aynı şeyler değildir. Denge, postüral stabiliteyi de içine alan, anlık kas aktivitesi koordinasyonudur.

İnsan boşluktaki oryantasyonunu sağlamak için esas olarak üç duysal sisteme gereksinir. Bunlar: görsel, vestibüler, propriyoseptif sistemlerdir. Görsel sistem hareketlerimizin planlanmasına yardımcı olan ve çevreyi görmemizi sağlayan ilk sistemdir. Vestibüler sistem doğrusal ve açısal hareketlerimizi algılayan yapıdır. Propriyoseptif sistem ise vücut segmentlerinin pozisyonlarına, hareket hızlarına, objelere temaslarına ve yer çekimine duyarlı özelleşmiş reseptörlerden oluşur (Winter, 1995).

Ayakta dik duruşta vücut ağırlık merkezi basınç merkezi üzerine düşer. Vücudun basınç merkezi yerin tepkime gösterdiği noktadır. Normal duruşta bir miktar baş hareketliliği gözlemlenir. Bu hareketlilik vücut ağırlık merkezinin yerinde değişikliğe neden olur. Buna postüral salınım adı verilir. Bu terim yer çekimi merkez etkisinin değişimi için kullanılır

(28)

17

2.4.1. Statik Denge

Yer çekimi çizgisinin ve destek yüzeyi genişliğinin ayarlanması ile oluşturulan değişik pozisyonları sabit bir şekilde sürdürebilme yeteneğidir (Hockey, 1981).

Statik dengede kişinin ayakta kalabilmesi için vücut ağırlık merkezi vektörünün destek alanın merkezinden geçmesi gerekir. Sagittal düzlemde bu vektör kafada kulak kanalının, karında dördüncü- beşinci vertebraların ve dizin önünden; kalçanın ise arkasından geçerek ayak bileğinin 3-4 cm önüne iner,

Frontal düzlemde ise gövde ağırlığının her iki ekstremiteye eşit paylaştırılması halinde ağırlık merkezi destek alanın ortasına düşer. Ancak gerçekte destek alanının merkezi orta hattın 6 mm sağına kayar. Sağ alt ekstremite sola göre daha fazla yüklenir. Femur boynundaki 1200

varus açısı, dizdeki 5-70 valgus açısı ve ayak bileklerinin hafif dışa dönük olması destek alanı

genişleterek stabiliteyi arttırır (Yalçın, Özaras, 2001).

Yaralanmalarda, postür bozukluklarında, ortez ve benzeri cihaz kullanımlarında ve dengeyi bozabilecek bir takım hastalıkların varlığında vücut ağırlık merkezi ve vücut denge merkezinde yer değişikliği olabilir. Ancak denge sağlanabiliyorsa ağırlık merkezindeki vektörler ve moment toplamı sıfırdır. Yine denge ve dengesizlik durumunu değerlendirmek için vücut merkezinin yere olan uzaklığı ve postüral salınım kavramları da bilinmelidir.

Statik dengenin sağlanmasında üç etken vardır: vücut ağırlığı, bağ gerginliği ve kas kasılması. Yer tepkime kuvveti vektörü dizin önünden kalçanın arkasından geçerek her iki eklemi de ekstansiyona getirir. Dizde arka oblik, kalçada ise iliofemoral bağ her iki eklemin aşırı ekstansiyonunu kısıtlar ve böylelikle fazladan kas gücü harcanmadan pasif stabilite sağlanmış olur. Gerek ayak bileği gerekse subtalar eklem pasif stabilizasyonda doğrudan rol almaz. Ayak bileği eklemi ayağın ortasında olmayıp topuğa daha yakındır. Ayağın gerçek ağırlık merkezi ayak bileğinin 5 cm önüne düşer. Yer tepkime kuvveti vektörünü bu noktadan geçirmek için ayak bileğine 50 dorsal fleksiyon yaptırmak gerekir. Bu dorsal fleksiyonu soleus

kası kontrol eder. Ayakta dik dururken en önemli kas soleus kasıdır. Ayakta dik dururken kalça ve diz eklemi stabilizasyonu için kas aktivitesi mutlak olarak aranmazken ayak bileği stabilizasyonunda soleus kas aktivitesi şarttır (Yalçın, Özaras, 2001).

(29)

18

2.4.2. Dinamik Denge

Hareket halinde iken vücudun dengesini sürdürebilme yeteneği olarak tanımlanır. Dinamik denge, yürüme ve hareketler sırasında denge ve dengesizliğin birbirini izlediği döngüler şeklinde sağlanır. Hareketler sırasında vücut ağırlık merkezi vektörü ve destek alan merkezi devamlı yer değiştirdiğinden yer tepkime kuvveti vektörü de yer değiştirir. Vücut ağırlık merkezi vektörünün destek alan merkezine düşürülemediği durumlarda denge bozulur (Yalçın, Özaras, 2001).

Statik ve dinamik dengenin algılanması ve kontrolü birçok sistemin kusursuz şekilde çalıştığı karmaşık olaylar bütünüyle gerçekleşir.

2.4.3. Dengenin Algılanması ve Sağlanması

Sahip olunan dengenin anahtarı vücudun uzayda kapladığı yeri ve hareketlerini en iyi şekilde bilmekten geçer. Kinestezi terimi eklem hareketini algılama duyusu olarak kullanılmaktadır. Propriyosepsiyon ise sıklıkla kinestezi, eklem pozisyon duyusu, denge, refleks eklem stabilitesi gibi terimlerle eş anlamlı kullanılmaktadır. Postüral kontrol, eklem stabilitesi ve farklı bilinçli algılara katılan ve vücudun internal periferik alanlarından gelen afferent bilgiye propriyosepsiyon denir (Riemann & Lephart, 2002).

Somatosensoriyel sistem ise propriyosepsiyona göre daha kapsamlıdır. Bilinçli propriyoseptif duyulara ek olarak, periferden gelen termoseptif, taktil (dokunma, basınç, vibrasyon) ve ağrı duyularını da içerir. Nöromusküler kontrol ise motor kontrol anlamında kullanılır. Eklem stabilitesi açısından nöromusküler kontrol, eklem yapılarını korumaya yönelik aktif yapıların bilinç altı aktivasyonudur (Riemann & Lephart, 2002).

Fonksiyonel eklem stabilitesini sağlamada mekanoreseptörlerden gelen propriyoseptif bilgi; görsel ve vestibüler iletiler oldukça öneme sahiptir. Eklem kapsülü ve bağlarda dört tip mekanoreseptör vardır (Wyke, 1967). Bunlar:

Ruffini (Tip 1): Eklem kapsülünün yüzeysel tabakasındadır. Gerilme ve özellikle

rotasyon hareketine duyarlıdır. Statik ve dinamik denge oluşumunda etkindir. Uyarılma eşiği düşüktür ancak yavaş adaptasyon gösterir.

(30)

19

Pasini (Tip 2): Eklem kapsülü derin tabakasında, eklem yağ yastığında ve bağlarda

bulunur. Basınç duyusuna duyarlıdır. Dinamik dengede daha ön plandadır. Uyarılma eşiği düşüktür ve hızlı adaptasyon gösterir.

Golgi Tendon Organı (Tip 3): Eklemlerdeki bağlarda ve tendonlarda yerleşimlidir.

Aktif kasılmalar hakkında bilgi verir. Dinamik dengede ön plandadır. Yüksek eşikte uyarılır ve yavaş adaptasyon gösterir.

Serbest Sinir Sonlanmaları (Tip 4): Fibröz kapsül ve yağ yastıkçığına yerleşimlidir.

Ağrı ve inflamasyona duyarlıdır. Yüksek eşikte uyarılır; adaptasyon göstermez (Grigg, 1994). Ayrıca yukarıda sayılan mekanoreseptörlere ek olarak kas iğciği ve deri reseptörleri de mevcuttur. Kas iğciği, kas ve tendondaki primer afferent reseptördür. Kas iğciği kasın gerilmesini algılar; uyarılmasıyla kasta kontraksiyon oluşur. Bağlar dışında tendonlarda da bulunan Golgi tendon organı ise kasın gerginliğini tespit eder; kasın hem kasılmasına hem de gevşemesine yanıt verir. Bu yapıların uyarılması aynı zamanda zıt yöndeki kaslarda ve sinerjist kaslarda fasilitasyona neden olarak, hedeflenen harekete başlanmasında yardımcı olur. Deri reseptörleri ise hızlı ve yavaş adapte olanlar olarak ikiye ayrılır. Hızlı adapte olanlar akselerasyon ve deselerasyon gibi ani hareketleri algılarken; yavaş adapte olanlar eklem pozisyonu ve eklemde oluşan yavaş hareketleri algılarlar (Ahmet et al., 2006).

Denge sisteminin önemli parçası olan vestibüler yapı, iç kulakta yer alan küçük bir sistemdir. Bu sistem 6.5 mm çapında içi özel sıvı ile dolu yarım daire şeklindeki kanallar ve bu kanaların iç yüzünü kaplayan algılayıcı (silli) tüylü hücrelerden oluşur. Sistem dış dünyadaki anlık değişimleri algılar ve bu bilgiyi denge sistemine iletir. Bir hareket yapıldığında iç kulaktaki özel sıvı hareket eder. Bu hareketlilik özelleşmiş tüylü hücreler tarafından algılanır ve elektrik sinyali üretilmesine sebep olur. Oluşan sinyal beyinciğe iletilir. Bu sistem irademiz ve kontrolümüz dışında devamlı çalışarak beyinciğe her an ileti gitmesini sağlar. Sistem arızalandığında baş dönmesi ve benzeri denge bozuklukları gözlenebilir.

Vizüel sistem ise organizmanın görmesini sağlar. Çevre ve konumumuz ile ilgili bilgiler görme duyusu ile beyincik ve beyin sapına iletilir.

Gerek mekanoreseptörler tarafından taşınan propriyoseptif bilgi; gerekse vestibüler ya da vizüel duyuların girdileri içeriklerine göre santral sinir sisteminin çeşitli seviyelerinde değerlendirilirler. Serebral korteks sensoriyel afferent iletilerin ulaşabileceği en üst merkezdir. Kortekste istemli motor hareketlerin kontrolü yapılır. Doğru hareketlerin otomatik yanıta

(31)

20 dönüşmeden önce öğrenilmesi kortekste gerçekleşir. Beyin sapı ise propriyosepsiyonun primer korelasyon merkezidir. Propriyoseptörler bilgiyi internöronlar aracılığı ile beyin sapına iletir. Eş zamanlı oluşan vizüel ve vestibüler duyular da denge ve hedeflenen postür oluşumuna katkı sağlar. Afferent bir uyarı dorsal kökten girip üst motor merkezlere ulaşmadan omurilikte ara reseptör aracılığıyla sinaps yaparak direkt efferent sinire ya da kasa uyarı olarak iletiliyorsa bu durum spinal refleks olarak adlandırılır. Ani pertürbasyonlarda sıklıkla kullanılan reflekstir (Ahmet et al., 2006).

Hem vücut stabilitesi (postür) hem de segmental stabilite (eklem stabilitesi) sağlanması feed-back ve feed-forward mekanizmaları ile gerçekleşir. Feed-back mekanizması anlık duysal uyarılara cevaben ortaya çıkan gerilim, refleks ve benzeri istemsiz durumları kontrol eden mekanizmadır. Feed-forward mekanizması ise dinamik stabiliteyi kontrol etmek amacıyla duysal uyaranlardan önce kasların aktive olmasıdır. Ko-kontraksiyonlarla eklem stabilitesinin arttırılması bu mekanizmaya örnektir (Page, 2006). Yürüyüş sırasında ayak bileği kasları önceden aktiftir; duruş fazı başında kas iğciği duyarlılığı artmıştır. Bu da alfa-gama ko-aktivasyonu ile eklem stabilitesinin artmasını sağlamaktadır (Gutierrez, Kaminski & Douex, 2009).

2.4.4. Dengeyi Etkileyen Faktörler

Yaş: Denge, çocukluk döneminden ergenlik dönemine kadar artar. Ergenlik döneminde

hızlı boy uzamasına bağlı koordinasyon problemleri ile birlikte denge bozuklukları da gözlenebilir. Orta yaş döneminde plato çizer. İleri yaşta denge problemleri daha sık gözlenir (Liaw, Chen, Pei, Leong & Lau, 2009), (Nakamura, Tsuchida & Mano, 2001). Ancak yaş dengeyi etkileyen tek faktör değildir. İleri yaşta egzersiz yapan kişilerin dengesi egzersiz yapmayan genç erişkinlerin dengesinden iyi olabilir.

Kilo: Vücut yağ oranının ve vücut kütlesinin artması birçok spor branşında performansı

olumsuz etkilemektedir. Özellikle kadınlarda vücut yağ oranı arttıkça hem statik hem de dinamik denge performansı üzerine olumsuz etki yapabilir (Valentine, Misic, Rosengren, Woods & Evans, 2009), (Handrigan et al., 2012).

Postür: Düzgün postür, eklemlerin en az yüke maruz kalarak ve minimum enerji

harcayarak sağladığı postürdür. Kişide herhangi bir asimetri ya da deformite olmadığında postürü düzgün kabul edilir. Postürün düzgün olmayışı zamanla kas, tendon, bağ ve kemiklerde

(32)

21 kalıcı hasarlara neden olabilir. Düzgün postür sağlanması ve korunmasında pelvis anahtar rol oynar. Lumbosakral açı 1400, sakral ve pelvik açıların 300 olması gerekir.

Eklem Hastalıkları: Gerek inflamatuar gerekse mekanik artrozlar hem oluşturdukları

ağrı hem de neden oldukları mekanoreseptör kaybı ile dengeyi olumsuz etkiler. Ayrıca bazı inflamatuar eklem hastalıkları kas ve(ya) bağları da etkilediğinden denge profiline olan olumsuz etkiyi arttırırlar.

Motivasyon ve Konsantrasyon: Motivasyon ve konsantrasyonun yüksek olması

dengeyi olumlu etkilemektedir. Gün içindeki ruh hali, ısı, görsel ya da dokunsal uyaranlar da dengeyi etkilemektedir (Aydoğ, 2004).

Yorgunluk: Hem propriyoseptif ve kinestetik uyarıları azaltarak hem de kas iğciği

deşarjını arttırarak dengeyi olumsuz etkiler. Ayrıca yorgunluk motor kontrolde azalmaya da neden olur.

Madde Kullanımı: Alkol, nikotin, uyku eksikliği ve çeşitli ilaçlar santral sinir

sistemindeki çeşitli merkezleri etkileyerek denge üzerine etki edebilir.

Düzenli Egzersiz: Düzenli ve yeterli miktarda denge egzersizleri yapmak denge

performansını olumlu etkiler.

2.4.5. Dengenin Spordaki Önemi

Sensorimotor sistem atletik aktivitelerin her aşamasında hareketlerin algılanması, uygulanması ve düzenlenmesinde görev almaktadır. Sensorimotor sistem, sporcuların hem performansında hem de yaralanmalardan korunmasında öncelikli konuma sahiptir (Özgürbüz, 2013). Bir sporcu spor yaptığı sırada bazı dış faktörler nedeniyle dengesi bozulduğunda dengesini kendi sınırları içinde yeniden oluşturmaktadır. Bunu ağırlık merkezini doğru konumlandırarak gerçekleştirir. Eğer sporcuda denge problemi varsa, dengeyi sağlamak için daha fazla kas fibrili kullanacaktır. Birim zamanda daha fazla enerji harcayan sporcu daha çabuk yorulacak ve motor kontrol azalacaktır (Noakes, 2000). Yorgunluk eklemlerin propriyoseptif ve kinestetik özelliklerini zayıflatır, kas iğciği deşarj eşiğini arttırır ve afferent geri bildirim bozulur (Vries, Kingma & Blankevoort, 2010). Böylelikle dengesizlik durumu yorgunluğa neden olarak hem afferent hem de efferent kısmı etkileyerek denge üzerine olumsuz etki yapar ve yaralanma olasılığını arttırır (Hrysomallis, McLaughlin, & Goodman, 2007).

(33)

22 Statik ve dinamik dengesi daha iyi olan sporcuların sportif performanslarının daha yüksek olacağı ön görülmektedir. Uygun denge ve koordinasyon antrenmanlarıyla performansı arttırmak ve yaralanmalardan korunmak mümkündür. Ayrıca denge egzersizleri uygun endikasyonlarda yaralanmış sporcuların rehabilitasyon ve spora dönüş safhalarında da kullanılabilir.

Spora katılım arttıkça spor yaralanmalarının sıklığı da artmaktadır. Önceki yıllarda yaralanmalara doğru tanı koymak ve etkin tedavi etmek öncelikli amaçlar arasındaydı. Ancak spordan uzak kalma süreleri ve maddi, manevi kayıplar göz önüne alındığında spor yaralanmalarını önlemenin daha uygun olacağı düşünülmektedir. Spor yaralanmalarını önlemek için yapılan sporda yaralanmalara neden olabilecek intrensek ve ekstrensek predispozan faktörler değerlendirilmeli ve optimize edilmelidir.

Tüm spor branşlarında kas kuvveti önemli unsurlardan biridir. Birçok spor kulübü erken dönemdeki genel hazırlanma programlarında temel kuvvet çalışmaktadır. Yine bireysel sporlarla uğraşan sporcular da çeşitli şekillerde kuvvet çalışmaları yapmaktadır. Gerek takım sporlarında gerekse bireysel sporlardaki kuvvet çalışmalarında büyük kas grupları hedeflenmektedir. Bacak için m. triceps surae kuvveti çalışmak çoğu zaman yeterli görülmektedir. Temel kuvvet programlarında peroneus longus kasına yönelik yapılan bir kuvvet çalışması genellikle yoktur. Ancak ayak bileği yaralanmaları tüm sporlar ele alındığında %14.8 ile ilk sırada yer almaktadır ve bu yaralanmaların oluş mekanizmaları incelendiğinde peroneus longus kasının önemi anlaşılmaktadır. Özellikle profesyonel sporcularda antrenman ve müsabakadan bu denli uzak kalınmasına neden olan yaralanmaların azaltılması ilk hedef olmalıdır.

Ayak bileği burkulmalarında peroneus longus kas kuvveti, aktivitesi ve reaksiyon zamanının en önemli unsurlar olduğu birçok çalışmada gösterilmiştir (Hagen, Schwiertz, Landorf, Menz & Murley, 2016), (Collings, Paton, Chockalingam & Gorst, 2015), (Ludwig, Kelm & Fröhlich, 2016). Ayak bileği burkulması olan ve olmayan kişiler değerlendirildiğinde ayak bileği burkulması olan hastalarda peroneus longus kesit alanının anlamı düzeyde farklı olduğu görülmüştür (Lobo, Morales, Sanz & Corbalán, 2016). Geçirilmiş ayak bileği yaralanmalarına bağlı oluşan instabilite ya da azalmış peroneus longus reaksiyon zamanlarında hastalara farklı modellerde TENS uygulanmıştır (Mendez, Gatica & Guzman, 2013).

(34)

23 Bazı çalışmalarda uygulanan modalite ile denge performansında anlamlı değişiklik olduğu gözlenirken bazı çalışmalardaki farklılıklar anlamlı bulunmamıştır (Munn, Sullivan & Schneiders, 2010). Ancak literatür incelendiğinde spor yaralanmalarının önlenmesi ve denge ilişkisinin yeteri kadar araştırılmadığı göze çarpmaktadır. Farklı boyutlardaki elektrotlar kullanılarak yapılan TENS’te oluşan farklılıkların anlamlı olduğu görülmüştür (D. Fong, Wang, Chu, & Chan, 2013). Yine bazı çalışmalarda sağlıklı ya da instabilitesi bulunan katılımcılarda ani pertürbasyon platformları kullanılmış, peroneus longus kas aktivitesi ve reaksiyon zamanı ölçülmüş ve gruplar arasındaki farklılıkların anlamlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Hopkins, Brown, Christensen & Palmieri-Smith, 2009), (Kavanagh, Bisset & Tsao, 2012), (Hopkins et al., 2009).

İnstabilitesi olan hastalarda dinamik ve statik dengenin azaldığını gösteren çalışmalar da mevcuttur (G. S. Nunes & de Noronha, 2016), (Ross, Guskiewicz, Gross & Yu, 2009), (Doherty, Bleakley, Hertel, Caulfield & Ryan, 2016). Felç ya da benzeri santral sinir sistemini etkileyen ve düşük ayağa neden olan durumda yapılan uzun süreli TENS uygulamalarıyla oluşan farklılıklar da anlamlıdır (Tenniglo & Groothuis-oudshoorn, 2008). Bazı çalışmalarda peroneal bölgeye maksimal izometrik kasılmalar eşliğinde farklı frekanslarda TENS uygulanmış, oluşan farklılıklar anlamlı bulunmamıştır (Dantas, Vieira, Siqueira & Salvini, 2015). Ancak bilgimiz dahilindeki literatürde sağlıklı sporcularda peroneus longus kası üzerine istemli kasılmalar yapılmaksızın uzun süreli TENS uygulaması yapılmamış ve uygulamanın denge üzerine etkisi değerlendirilmemiştir.

Ana hipotez: Amerikan Futbolu oynayan sağlıklı sporcularda uzun süreli TENS uygulamasının dinamik ve statik dengeyi arttıracağıdır. Alt hipotezimiz ise uzun süreli TENS uygulamasının bacak kasları kuvvetlerini de attıracağıdır. Ayrıca artmış denge performansı ile uzun dönemde alt ekstremite yaralanmalarının da azalacağını ön görülmektedir. Gelecek dönemlerde uzun süreli prospektif çalışmalar yapmak, denge performansı ve yaralanmalardan korunma arasındaki ilişkiyi incelemek uygun yaklaşım olacaktır.

(35)

24

3. GEREÇ ve YÖNTEM

Bu çalışma için 18 Ocak 2017 tarihinde 17-1/48 sayılı “Ege Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurul” onayı alınmıştır (Ek-1). Çalışmaya katılmaya aday olan her bireye çalışma öncesinde yapılacak işlemler ve olası yan etkiler detaylı olarak açıklanmış ve çalışmaya gönüllü olan katılımcılara “Bilgilendirilmiş Gönüllü Olur Formu” imzalatılmıştır (Ek–2).

3.1. Katılımcılar

Bu tez çalışması, erkekler üniversite liginde mücadele eden, iyi düzey antrene ve sağlıklı 36 Amerikan Futbolu oyuncusuyla yapıldı (yaş: 21,6±3,5 yıl; boy: 178,1±6,5cm; VK: 88,1±14,6 kg; VYY(%): 18,2±5,4; VKİ: 27,6±3,8 kg/m2). Katılımcıların antrenman geçmişi

ortalamaları 3.4±1,6 yıl ve antrenman sıklıkları 4 seans·hafta-1 idi. Bu antrenmanların iki seansı

teknik/taktik, diğer iki seansı ise dayanıklılık tipi antrenmanlardı.

3.1.1. Çalışmaya Seçilme Kriterleri:

Çalışmaya katılmaya gönüllü olarak, Bilgilendirilmiş Gönüllü Olur Formunu imzalamak Erkek cinste ve 18-35 yaş arası olmak

Elektrik stimülasyonu uygulanmasına engeli olmamak

Son altı ay içinde elektrik stimülasyonu uygulanmamış olmak

Ayak bileği instabilitesi, geçirilmiş m. peroneus longus yaralanması olmamak Alt ekstremite cerrahisi geçirmemiş olmak

Nöromusküler hastalık tanısı almamış olmak

Alkol ya da madde bağımlılığının vb. durumların olmaması

3.1.2. Çalışmadan Dışlanma Kriterleri:

(36)

25 Çalışmaya gönüllü olsa da Bilgilendirilmiş Gönüllü Olur Formunu imzalamayı reddetmek Kulüp oyuncusu olmasına rağmen, belirlenen yaş aralığı dışında kalmak

Son altı ay içinde elektrik stimülasyonu uygulanmış olmak Elektrik stimülasyonu uygulanmasına kontraendike durum varlığı

Ayak bileği instabilitesi, geçirilmiş m. peroneus longus yaralanması olması Alt ekstremite cerrahisi geçirmiş olmak

Nöromusküler hastalık tanısı varlığı

Alkol ya da madde bağımlılığı vb. durumlar olması

3.1.3. Çalışmadan Çıkarılma Kriterleri:

Gönüllünün deneye devam etmek istememesi

Herhangi bir sebeple ardışık iki ya da toplamda üç elektrik stimülasyonu uygulamasına katılmamak

Çalışma süresince gelişen alt ekstremite majör yaralanmaları vb. durumlar

3.2. Deneysel Tasarım

Bu uzmanlık tezi, ön test ve son test ölçümlerinden oluşan, prospektif ve randomize bir deney desenine sahip kontrollü bir laboratuvar çalışması olarak tasarlandı. Çalışmanın başında gönüllü olarak çalışmaya rıza gösteren 40 katılımcı, Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Spor Hekimliği Anabilim Dalına davet edilerek; geçmişteki alt ekstremite yaralanmaları ve şu anki aktivite düzeylerini içeren tıbbi öyküleri alındı. Ardından katılımcıların fizik muayeneleri yapılarak sonuçlar değerlendirildi. Demografik ölçümlerin ardından sporcuların toplam vücut yağ oranları ölçüldü. Yapılan değerlendirmeler sonrasında; bir sporcu geçirilmiş ön çapraz bağ ameliyatı, bir sporcu akut dış menisküs yırtığı, bir sporcu akut ön çapraz bağ rüptürü ve dış menisküs yırtığı, bir sporcu ise akut ayak bileği burkulması gibi nedenlerden dolayı çalışmadan dışlandı. İzokinetik denge ve ayak bileği dorsal fleksiyon, plantar fleksiyon; ayak eversiyon ve inversiyon maksimal izometrik kuvvet ölçümlerinden oluşan ilk testler sonrasında toplamda 36

(37)

26 katılımcı ile çalışmaya başlandı. Çalışma grubundaki iki katılımcının yoğun iş programı ve çeşitli beyanları değerlendirildikten sonra devamsızlık problemleri yaşayabilecekleri anlaşıldığından; deney ve kontrol gurupları sırasıyla 19 ve 17 sporcudan oluşturuldu. Deney grubundaki katılımcılara beş hafta boyunca haftada üç gün elektrik stimülasyonu uygulandı. Deney gurubuna dahil tüm katılımcılar beş haftalık uygulama süresi boyunca takım antrenmanlarına katılmaya devam ettiler. Beş haftalık uygulama süresi boyunca deney gurubundan bir sporcu dört uygulama seansına katılmadığı için, bir sporcuda bel fıtığı geliştiği için çalışma dışı bırakıldılar. Devam eden süreçte hem deney hem de kontrol gruplarından birer sporcunun takımdan ayrılmalarından sonra; çalışma 16 deney ve 16 kontrol olmak üzere toplamda 32 sporcuyla tamamlandı (N=32, n=16 deney ve n=16 kontrol).

3.2.1. Cihaz ve Teçhizat

Boy ölçümü için uzunluk ölçer, kilo ve vücut yağ oranı ölçümleri için Tanita biyoempedans aleti, kuvvet ölçümleri için dijital dinamometre, TENS uygulaması için Endomed 482, statik ve dinamik denge ölçümleri için Tecnobody PK-252 İzokinetik Denge Sistemi (stabilometre) kullanıldı.

3.2.1.1. Stabilometre (Tecnobody PK-252)

Bu cihaz, statik ve dinamik dengeyi ölçmeye olanak veren, hareketli bir denge platformuna sahip ve bu platformu havalı servo motorlarla çalışan tek izokinetik denge sistemidir (Şekil 2). Bu hareketli denge platformu, her yöne horizontal olarak ±150

eğime ulaşabilmektedir. Testerman ve Vander Grind’e göre bu dinamik durum, instabilite halinde ortaya çıkan fonksiyonel aktivitenin bir benzerini yansıtmaktadır (Testerman & Vander Griend, 1999). Platformun altında yer alan dört piston sayesinde platformun serbestliği ayarlanabilmektedir. Pistonların kilitlenmesi maksimum direnci sağlamakta ve platformu stabil hale getirmekte; pistonların direncinin sıfıra getirilmesi durumunda ise platform tamamıyla serbestleşmektedir. Bu sistem sayesinde

Şekil 2: Çalışmada kullanılan

(38)

27 platform, rehabilite olanlara, sedanterlere, rekreasyonel sporculara ve elit sporcuların bireysel gereksinimlerine göre ayarlanabilmektedir (Software Manual Pro-Kin systems Type B, 2013).

3.2.1.2. TENS (Endomed 482)

Fizik tedavi amacıyla üretilmiş bir elektroterapi cihazıdır. Birbirinden tamamen ayrılmış iki kanalı bulunmaktadır. Bu kanallar bağlantılı ya da bağımsız kullanılabilir. Ağrı kontrolü ve kas stimülasyonunu hedef alan kapsamlı programları vardır. Üretici firma tarafından gömülü egzersiz programlarına sahiptir. Ek olarak uygulayıcı tarafından program oluşturabilme özelliği de vardır. Bağımsız kanallar sayesinde aynı anda iki protokol uygulanabilir (Eijkelkamp, 2004).

3.2.1.3 Dijital İzometrik Dinamometre

Bu cihaz izometrik kuvvet ölçümüne olanak sağlamaktadır. Çalışması sırasında kuvvet değeri ölçülen kasta herhangi bir hareket oluşmaz. Ölçülen kuvvet değeri anlık ekrana yansır. Birimi newtondur (N). Maksimum 2000 N ölçüm yapabilir.

Şekil 4: Çalışmada kullanılan dijital

izometrik dinamometre

Şekil 3: Çalışmada kullanılan TENS

Şekil

Şekil 1: Peroneus longus, peroneus brevis ve tibialis anterior kasları
Şekil 2: Çalışmada kullanılan
Şekil 4: Çalışmada kullanılan dijital
Şekil 5: Çalışmada kullanılan denge ölçüm
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

The RADAR signal cleaning algorithm is as follows with CWT with a group shrink. 4) In the two trees, apply OGS to wavelet transforms. 5) Using those same wavelet

tahtacılık, oymacılık, el sanatları mesleklerinin kaybolmak üzere olduğu bu işlerle uğraşan bir ya da iki ustanın kaldığı bilgisine ulaşılmıştır. Görüldüğü gibi

Deney grubunun parametreleri incelendiğinde ön test ve son test arasında Sağ ve sol el kavrama kuvveti, dikey sıçrama, durarak uzun atlama, esneklik, vücut yağ yüzdesi,

Bu bağlamda yapılan bu çalışmada; Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunun farklı bölüm- lerinde öğrenim gören erkek öğrencilerde, 12 hafta uygulanan semazen

İnmeli bireylerde ayak taban altına uygulanan vibrasyonun statik ve dinamik denge üzerine etkisini belirlemek amacıyla planlanan bu çalışmaya, Kırıkkale Üniversitesi

Toplam işsizler içerisinde uzun süreli işsizlerin oranı en yüksek olan ülkeler sırasıyla Slovakya, Romanya, Almanya ve Polonya’dır. Romanya hariç bu

Kalp damar hastal›klar›yla iliflkili risk faktörlerinin Alzheimer hastal›¤› riskine de katk›da bulunuyor olabilece¤i düflüncesinden yola ç›kan araflt›rmac›lar,

Bu çalışmada statik germe sonrası eklem hareket genişliklerinde artış olduğu, dikey sıçrama yüksekliğinde hamstringlere ve soleus kasına uygulanan germe sonucu