<r
16 Temmuz 1986 Çarşamba (? )
• A N I • İNCELEM E • A R A ŞT IR M A
Türk ekonomisine damga
vuran ailenin öykiisii
1
ligr'’
Hazırlayan: Sadun TANJU
A nnemin müthiş bir eski eşya merakı var-
/ ■
dı. E r işlerini düzene sokar, yapılacak IM
işleri aşçıya, hizmetçilere, bahçıvana, şo före tembih eder; ondan sonra kimi eline geçirirse“Hadi bakalım bedestene gidiyoruz/' der. Kapalı- çarşı annem için bir hazinedir. Bütün eskicileri tanır, dükkâna girince kendini kaybederdi..
Ailenin
o rta n c a kızı
M M aydırdım bağ erine... Annem o eve gelin
ğ M gitm iş, bütün kardeşler aynı odada dün-
yaya gelm işiz... Ağaçlara çıkıp dut silke lerdim. E llerim kına yakmış g ib i ceviz karası olur du. K ira z la rı kuşlar yemesin diye sürekli teneke çalardım. Şim diki çocuklara acıyorum..
A nncsi Sadberk Hanım'ın
/ ■ A elinden tu tu p Kapalıçarşı'da eski
* • e ş y a satan dükkânları
dolaşırken, Sevgi G önül'ün aklına,
günün birinde m üze yöneticisi olacağı gelemezdi kuşkusuz.
Başlangıçta eğilimi, çalışmaktan çok, evinin kadını olm aya yönelikmiş. Kolejin orta kısmını bitirip iki yıl da Ingiltere'de kaldıktan sonra, bu kadar eğitim ve bir dili rahatça konuşmak b an a yeter diye düşünm üş. Fakat o da diğer kardeşleri gibi, çalışma
hayatının kendisini her şeyden çok ilgilendirdiğini keşfetmiş; ve annesinin vasiyeti üzerine açılan
Sadberk Hanım Müzesi nin başına
geçmiş. Şimdi evine yeterli zam an ayıramamaktan şikâyetçi. Bir
taraftan, müzeyi büyütm e çalışmalarını sürdürüyor, sergiler açıyor, kültür çevreleriyle ilişkiler kuruyor; diğer taraftan Holding Y önetim K umlu üyesi olarak ekonom ik ve mali kararlara katılıyor ve bir türlü gönlünün istediği eski uygarlık ülkelerini gezip tan ım a projelerini
gerçekleştiremiyor. Sevgi Gönül ve
Erdoğan Gönül, b u yıl 521 milyon
lira vergi ödemişler devlete. Dem ek ki p ara da yeterli olm uyor insanın şöyle keyfince ö m ü r sürüp, hayatın tadını çıkarması için...
A M T I I f A M C D A İZİ
Sadberk Koç, ailesinin« n I IIVM IR E IİA IV I
temel direğiydi. Anlayış lı tavırlarıyla, Vehbi Koç'un başarılı iş hayatına önemli katkılarda bulunmuştu. Çocukfarmın düzgün birer in san olarak yetişmesinde, disiplinli, sevecen tutumu baş- bca etken olmuştu. Bütün bu gaileler arasında, eski eserlere olan merakı bir tutku derecesindeydi. Sağlığın da yarattığı birikim, bugün onun adını taşıyan müzenin ilk parçaları oldu. Bu müze günden güne gelişiyor.Nasıl bir hayat?
/% /
u f us planlam ası çok uzun vadeli b ir iş, ama IW
önem li. A ilelere, m addi durum ları iy i olm a- -k▼
dıkça çok çocuktan kaçınm asını öğretm eli. H e r çocuk; ev, okul, iş, doktor, yiyecek, içecek dem ek: ve yükü sadece ailenin değil, hepim izin om uzlarına biniyor. B ir de top lum d aki b o l harcam ak hayat hevesi be ni üzüyor. N e kad ar varlıklı olursa olsun, savurgan yaşamak, is ra f içinde olm ak, bugün k ü dünyada kim senin hakkı değildir. M asrafta ölçü süzlük, lüks hayat, benim tabiatım a uymaz. B e lk i de biz yo klu k gü nlerinden geldik, m ahrum iyetler içinde yaşadık, ondandır.Sevgi Gönül, bağ evi günlerini özlemle anıyor
“Annem hep müzesi
m
İZ h ep im iz,bütün kardeş le r , A n k ara Keçiören'deki bağ evinin ay nı od a sın d a doğmuşuz. Annem o eve gelin g itm iş. Ben oraya baydırdım. Ağaçlara çıkıp dut silkelerdim . E llerim kına yakmış gibi ceviz ka rası olurdu. Kirazları kuşlar yemesin, kaçsınlar diye, te neke çalardım. Zerdali top lamak hoşuma giderdi. Mev- « sim i gelin ce b am yalar, patlıcanlar, fasulyeler iplere dizilip güneşe kurutmaya asılır; salça yapılır, pekmez kaynatılır... Bütün bunlar çocukluğumun sevinçleri d ir. Ş im d ik i ço c u k la r a acıyorum...”
“Neden acıyorsunuz?”
“Artık kocaman bahçeli evlerde oturulmuyor. Mey ve ağa çla rın a tırm an ıp
olsun isterdi”
M " % abamın bir şirketine sekreter olarak girdim. İk i y ıl kadar çalıştım. O sırada kocamla tanıştım. Babamın yeni kurduğu bir şirkette müdür muavini idi. M M I962'de evlendik. Babam oturmamız için, Şişli'de mülkiyeti kendisine ait apartmandan bir daireyi bize verdi. Ben evimin kadını olmaya özeniyorum, kim olduğu mu bilmeyen konu, komşu, ev içi kıyafetimle beni hizmetçi sanıp“Kızım parkeler su ile silinmez7' diyerek h a fif tertip azarlıyorlar..
erik , k iraz, dut, zerdali yenilmiyor.”
“Şimdi apartm anlar var” dedim.
Vehbi Koç'un ortanca kızı Sevgi Gönül, beni duymadı
galiba:
“Ne dediniz?”
“Bağlar bahçeler şimdi artık
apartmanlarla doldu demek is tedim” dedim.
“Ne yazık ki öyle!”
“Yılda 1,5 trilyon lira cirosu olan bir işin yönetim kuruluna nasıl yükseldiniz, onu anlatır mısınız?” dedim.
EVİMİN KADINI OLMAK İSTİYORDUM...
EN Y Ü K S EK
ISI YALITIMI SAĞLAYAN
EN EKONOMİK
DUVAR ELEMANLARI
K A L İT E B E L G E L İ
İZOBİMS HAFİF YAPI ELEMANLARI SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Merkez : Büyükdere Cad. No: 157 Zincirliyuku/İST. Tel: 173 21 08-173 21 48 Telex: 22945 İhel - tr. Fabrika : Ürgüp yolu. 5. km NEVŞEHİR P.K. 75 Tel: 3013-5290
Ankara irtibat bürosu : Mithatpaşa Cad. No: 26/5 Apak işiıanı ANKARA Tel: 31 02 42-32 34 94 Adana irtibat bürosu : Turhan Cemal Beriker Bulvarı, Fazilet Ertem işhanı Kat: 2 ADANA Tel: 21226
İZOBİMS,ELLİALTI A.Ş. kuruluşudur.
H « ! m :
omRon
zaman röleleri
0.01 sn’den 9 9 9 9 s a a t’a ayarlanabilir
SEÇKİN ELEKTRİK MALZEMESİ
SATIŞ MAGAZALARINDÂ
TMS
Haynye Cad ’ 6 80 060 Gaiatasaray-istantoulTe). 143 02 83-149 93 40 Telek* 2 5 0 8 9 ı*- ir Turan Emeksiz Cad KV5. 0 6 700 Gazıosmanpaşa-Ankara
Te» 27 35 27 Telek* 42158 pe»k tr Cumhuriyet Bulvarı Ata Apt 182 Kal 5. 35 2 2 a
le f 22 15 43
l*mr
I
FO NO sa ye sin d e A lm a n ca yı en p ra tik, en ko la y ş e k ild e kavradım . Lise son s ın ıfta o k u y o ru m ve bu d ili « J e s k is in d e n ç o k daha fa zla se viyo ru m . \:j Seda A kyo l Ö ğ re n cl-İS T A N B U L
v'i-B u tu n D ü n y a v e T ü ık M llliE ğ itim i n ih u y g u la d ığ ı yö nte m
mm
F O N O
m e ktupla öğre tim ku rum u m etodu ile evinizde kendi kendinize
İN G İLİZC E-A LM A N CA -FR A N SIZCA
veya M UH ASEBE
ö ğ re n ip daha kazançlı, daha m u tlu y a rın la r hazırlar, M illi E ğ itim d en ta s d ik ti d ip lo m a a la b ilirs in iz .-ÜCRETSİZ İZAHLI BROŞÜRÜMÜZÜ İSTEYİNİZ
T C Milli Eğitim Bakanağı (Özel) FONO M ektupla Öğretim Kurumu Gündoğdu C ad.49 D.1 Mşrter-İSTANBUL
.T E L : 575 13 52 - 575 52 12 - 575 47 98
İLAN
MUHTELİF HURDA MALZEME
SATILACAKTIR
1- Müessesemlzde b irik m iş bulu n an h urda malzemeler K A P A L I ZAR F U S U L Ü te k lif a lınm ak suretiyle satıja çıka rıla ca ktır. 2- İste klile r, Müessesem lzem üracaat ederek hurda m alzemelerin cins ve m ikta rın a a lt b ilg ile ri tem in edebilirler.
3- T e k lifle r en geç 18.7.1986 C um a günü saat 14.00’e kadar Müessesemlze ve rilm iş o lacaktır.
4- Müessesemiz 2886 Sayılı A rttırm a , E k s lltm e v e İh a le K a n u n u ' na ta b i olmayıp İhaleyi yapıp yapm am akta veya d ile d iğ ine yap
m a kta serbesttir. S E K A B A L IK E S İR M C E SSE SE Sİ M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü Adres: SE K A Paşaköy / Balıkesir T e lefo n: 19210 (8 H at) B asın - 23738
( ABAMIN büro maki- k neleri satan bir şirketi "vardı, oraya sekreter olarak girdim. Eki yıl kadar çalıştım. O sırada kocamla ta n ıştım . Babam ın yeni kurduğu bir fabrikada mü dür muavini idi. 1962'de ev lendik. Babam, oturmamız için, Şişli'de mülkiyeti ken disine ait olan apartman dan bir daireyi bize verdi. Y er leştik . B e n , ev im in kadım olmaya özeniyorum. Henüz kim olduğumu bil meyen karşı komşu, beni ev içi kıyafetimle hizmetçi sanıp, ‘Kızım parkeler su ile silinmez’ diye hafif tertip azarbyor. Baba evinde ev işi filan görmüş değiliz, her şeyi annem düzenlerdi, şim di a cem ilik ç e k iy o ru m . Ama bir şeyi iyi öğren mişiz; kadın kocasını rahat ettirecek, evin bütün hiz metleri tamam olacak! Biz, bütün çocuklar, ev hayatı mızda odak noktasının ba bam ız olduğunu görerek büyümüşüz. Her şey ondan sorulur, her şey ona göre ayarlanır, sofrada hep o an latır biz dinleriz, sorarsa söyleriz; tam bir baba ve erkek hâkimiyeti yani. Öyle zora dayanan, baskılı bir yöntem le değil; am a var olan,gerçek bir durum. Ben de kendi evimde ev kadınlı- ğımı geliştirmeye çakşıyo- rum. Derken Rahmi (ağa beyim) günün birinde bir teklif yaptı.”
“Şirketlerinizden birinde ça lışma teklifi mi?”
“Hayır. Rahmi nin Rume- lihisan'nda telefon kulübesi gibi küçücük bir yeri vardı. Orada antika eşya alıp sa tan bir dükkân açılsa diye düşünmüş, işletmesini sen yapar mısın dedi. Karı-ko cadan ibaret bir ailenin ev işleri de bütün zamanları doldurmuyor, bayağı sıkılı yordum, Yaparım dedim. Uç y ıl k ad ar o işte çaüştım.”
"Demek, bugünkü müzecili ğiniz oradan geliyor?”
“ Hayır, daha öncesi de var. Benim annemin müt hiş bir eski eşya merakı vardı. Ev işlerini düzene so kar, günlük yapılacak işleri aşçıya, hizmetçilere, bahçı vana, şoföre tembih eder; ondan sonra kızlardan kimi ele geçirirse, ‘Hadi bakalım bedestene gidiyoruz’ derdi. Kapahçarşı, annem için bir hazinedir. Bütün eskicileri ta n ır , d ü k k â n la rı b ilir. Dükkândan içeri girince, kendini kaybeder, bir şeyler aramaya başlar, sorar, öğ renir; fiyatı ile ilgilenir, al mak istiyorsa pazarlığa gi
rişir, kesesine uygun gel m e m iş s e , ala m a d ığ ın a üzülür.”
“Oysa sözünü ettiğiniz za manlarda, varlıklı insanlar için bu gibi eski eşyayı satın al mak pek öyle sorun değildi” dedim.
“ Ne gib i?” dedi S evgi Gönül.
“Yani, rakamlar şimdiki gibi astronomik değildi, anneniz gibi b ir kadın, beğendiği eşyayı çıkarıp parasım ödeye rek alabilirdi” dedim.
Güldü.
BABAM ESKİ ÎLE İLGİLENMEZ ■ n —
O
ı
:
9 10 11 12R eaksiyon/2
kYLE sanıyorsunuz, ■değil mi?” dedi. ’’Annem bu işleri, hep kendi harçlıklarından ayı rabildiği paralarla yapardı. Parasım babamdan isteye mezdi. Babamın eski olan her şeyle ilgisi pek azdır. O, tarifsiz bir yenilik âşığıdır. Annem ise öyle değil. O, tam bir muhafazakâr. Es kinin güzelliklerine bayılır. Bir de dağdan taştan ot, çi çek ve kok toplayıp ilaç yapmaya bayılır. Şuna iyi geliyormuş diye hepimize içirmeye kalkar, ilacım bi zim üzerimizde dener...”
“Sonradan, annenizin adına açılan müzede epeyce ilginç eski eşya toplandığını gör düm” dedim; “Demek, yine de epeyce şey almış. Vehbi Bey onları evde görünce bir şey söylemez miydi?”
“Tam manasıyla ilgisizdi. Karşı çıktığım da duyma dım. Herhalde karısının bir hobisi olarak görüyordu.”
“Annenizdeki bu tutkunun
başka bir kaynağı olabilir
mi?”
“Bana göre var. Yıllarca ö n c e , babam la A tin a'ya yaptıkları bir ziyaret
sıra-( D e v a m ı S a . 17. S li. 3 ’ d e)
Soldan sağa
1 - Bir çeşit keten helvası... Ateş (eski dil), 2 - Sıhhatli... Ebe sanatı veya ebe işi, 3 - Dem... Acı ve keder... Kale duvarı, 4 - Sert bir maden... Sıkı dokunmuş bir çeşit pa muk bez, 5 - Labada'nın di ğer bir adı... Yıkanılan yer, 6 - Hasar ve ziyan... Ensiz... Bağlantı edatı, 7 - Bir saç hastalığı... Plan, 8 - Bir hay van... Ayıklama sınavı... Be ğenilir nitelikte (hayırlı), 9
-D ü n k ü ç ö zü m
K
ÜLTÜR ve Turizm Bakanımız Sayın Mükerrem Taşçıoğlu'dan
“Reaksiyon” başlıklı yazımıza,
reaksiyon geldi; doğrusu bekliyorduk, gelmese şaşardık...
Zira Sayın Taşçıoğlu, mevcut politi kacılar arasında kamuoyuna açık ve de basınla uygar ilişkiler içinde olan, sayısı İki elin parmaklarını aşmayacak olan ki şilerden biridir.
Lafın kısası kös dinleyenlerden de ğildir, yazarsa yazsınlar, söylerlerse söylesinler diyenlerden değildir...
Biz “Reaksiyon” başlıklı yazımızı Sayın Taşçıoğlu'nun A.A. mahreçli bir demeci üzerine yazmıştık. Sayın Bakan bu demecinde “Ülkemizde çıplak de
nize giren turist, Türk toplumunun reaksiyonlarına katlanmak zorun dadır” diyordu.
M
Ya ne demiş?EĞER öyle dememiş...Ne dediğini kendi ağzından din leyin...
Üstelik kendisi “Bu mektup, bir tek
zip, bir tevil, bir tefsir değil, bir açıkla madır ve neşri de şart değildir” deme
sine rağmen...
Sayın Bakan şöyle diyor:
“Reaksiyon başlıklı yazınızı oku dum. Senaryolar, hakikaten usta el den çıkmış ve benden başka herkesin zevkle okuyabileceği güzellikte...
Ülkemizde çıplak denize giren tu rist, Türk toplumunun reaksiyonlarına KATLANMAK zorundadır, demedim; reaksiyonlarını HESAPLAMAK zorun dadır, dedim. Aslında bu konuda bir çok beyanatım var. Cesaretle, uygar ca ortaya koyduğum görüşüm şudur; ülkemize gelen turist, Türk toplumu nun reaksiyonlarını (tepkilerini) he* saplamak, bilmek ve ona saygılı ol mak zorundadır. Zira dünyanın hangi ülkesinde olursanız olun, örf, adet, anane, saygı, ahlak anlayışı ZEMİN ve ZAMANA paralel olarak aslında bir toplum REAKSİYONUNUN ifadesidir- ler.
E
VVELCE çarşaf, dün manto, bu gün kısa kollu bluz, blucin v.s. gi yenler bizim anamız, bizim eşi miz ve bizim kızımızdır. Toplumun reaksiyonlarına uyum sağlayarak, kendi devirlerindeki icaplara göre, ha rekeletmişler ve etmektedirler. Çünkü kültür, basit tarifi ile YAŞAM TARZI, güne ve içinde bulunduğumuz toplu ma, onun değer yargılarına, düşünce lerine ve davranışlarına ayak uydur mak, ÇAĞDAŞLAŞMAK, UYGARLAŞ MAK demektir.Müstehcen, çirkin, çıplak, çarpık uyumsuz v.s.'nin tarifi budur.
B
ENDEN bu beyanatı alan gaze teci arkadaşımın, ses bandında aynen bu sözler mevcuttur. Çün kü ben yukarıdaki paragrafı kendi sesbandımdan aynen aldım.
Sadece bir cümlesi değiştirilerek alınan bu beyanatımın, tam ters anla ma gelecek şekilde takdimi ve tefsiri doğru değildir.
Her oyunun kuralı vardır. Turizmin kurallarının başında da turiste hizmet vardır. Bir Turizm Bakanı “Karışmam ha!” gibi bir tehdit yoluna gider mi? Kaldı ki, ya turizmi - Bir zamanlar bi rinin yaptığı gibi - “Döviz getirir, ah lak götürür” der yasaklarsınız, ya da dünyadaki diğer ülkelerin öngördüğü koşullar ve kurallar ile tatbik edersiniz.
Zaten beyanatımın konusu turizm değil, kültür ile ilgili bir konu idi. Müs tehcen ve benzeri kavramlar ile ilgili görüşümün sorulduğu ve bunun için de misal olarak, araç olarak turistin
çıplaklığı ele alınmıştı. Cumhuriyet hü kümetinin bir Kültür Bakanı olarak, cesaretle açık seçik, çağdaş ve uygar bir beyan ile konunun üstüne gittim. Benim görevim bunu emreder. Fikir yelpazesi bu kadar geniş ve heterojen bir ülkede, hem Kültür, hem de Tu rizm Bakanı olarak müstehceni tarif kolay değildir. Kaçamaklarla değil, düpedüz ve apaçık düşüncemi belirt tim; olay budur.”
S
AYIN Bakanın mektubunun bundan sonraki bölümü, biraz da bi zimle ilgili, sağolsunlar iltifatlarını esirgemezken, üzüntülerini de belirt mişler:
“Üzüntüm var, Sayın Pulur. Zevkle okunan bir yazarsınız. Yunan gazete lerinde, söylemediğim ya da yanlış tefsir edilen bir beyanatımla ilgili ya zılar daha henüz çıkmadı ama, kor karım ki sizin reaksiyon adlı maka leniz, Yunan Seyahat Acenteleri'nin vitrinlerini süsleyecektir. Oysa ki ben sizden, sizlerden her zamanki gibi yardım bekliyorum. Türk Turizmi sade Bakanı ile değil, sektörün bütün men supları, konaklama tesisleri sahipleri, seyahat acenteleri, tur operatörleri ve Türk Basını ile bugünkü övünülecek seviyeye gelmiştir.
Uyarılarınızı daima dikkatte izleye ceğim. Yukarıdaki, turizm konusundan çok, kültür konusunda yaptığım açıkla maya fırsat verdiğiniz için ayrıca te şekkürler, sevgi ve saygılar sunarım.”
E
STAĞFURULLAH Sayın Taşçıoğ-lu, biz sizin nezaketinize teşekkür ederiz.
Bizim söylemek istediğimiz şu Sayın Bakanımız; biz, her fırsatta her konuda, devletlu kişilerimizin, biraz da ayaküstü beyan-ı fikirde bulunmalarını sakıncalı buluyoruz, görüyorsunuz neler oluyor...
Bizim yazının Yunan Seyahat Acen teleri'nin vitrinlerini süslemesine gelin ce, pek sanmayız Sayın Bakanım; siz den bize sıra geleceğini sanmıyoruz, siz Devlet-i Cumhuriyenin bir Bakanı sınız, biz ise fakir-ü hakir bir yazar...
Sizin ettiğiniz her kelâm, sıfatınızla doğru orantılı olarak değerlendirilir; Yunanlılar da bu işin âlâsını becerirler...
B
İR başka konuya geçmeden önce,bir hususu açık yürekle belirtmek zorunda ve borcundayız... Bu devirde sizin Turizm Bakanı ol manız, Türkiye için bir şanstır Sayın Taşçıoğlu...
Zira mektubunuzda belirttiğiniz gibi
“Turizm dövizi getirir, ahlakı götürür”
kafasına sahip birileri, ne sizin çok uza ğınızda ne de bizim...
Onun için sizin Turizm Bakanı ol manız, bizim memleket için bir şanstır... Allah verede şu satırlar Sayın Taş- çıoğlu için şanssızlık olmaya...
İ
KİNCİ konuya gelince...Sayın Bakan mektubunun başında ne diyor:
“Ülkemizde çıplak denize giren tu rist, Türk toplumunun reaksiyonlarına katlanmak zorundadır demedim, reak siyonlarını hesaplamak zorundadır, dedim.”
Ve ekliyor:
“Böyle dediğim, ses bandında kanıtlıdır!”
Peki, bir Bakanın bu sözünü değiştir mek kimin haddine düşmüştür?
Bırakın Bakanı, kim olursa olsun, adamın söylediği laf nasıl değiştirilir, üstelik ses bandına kayıtlıysa?
işte, Basın Konseyi kurulmasını bu nun için istiyoruz.
Çuvaldızı başkasına batırırken, iğne nin de bizden yana hakkını verelim...
r#
» S I KURSU
S S
Y ö n ete n : Tahsin OZTIIM
Örnek Mahallesi, kanalizasyon
yetersizliğinden yakınıyor
B
AYINDIRLIK ve İskân Bakanlığı tarafından pilotbölge seçilerek ait ve üst yapı hizmet çalışmala rının 20 seneyi bulduğu ve 35 senelik yerleşimi olan örnek Mahallesi sakinleriyiz.
Uzun seneler hizmet götürme çalışma programla rında yer alan mahallemizin halen alt ve üst yapı hizmetleri yetersizdir. Sorunlarımızın başında, kanali zasyon yetersizliği gelmektedir. Yapıldığı günden beri küçük künk kullanıldığı için, patlayan, taşan kanalizas yon suları, etrafa hastalık saçmakta, yaşamımızı tehdit etmektedir. Taşan kanalizasyon sularının toplandığı alanlar balçık halindedir. Hatta geçen sene meydana gelen bir yangın olayında, itfaiye arabaları, bu neden le olaya müdahale edememiş ve yangını etkisiz hale getirememişlerdi. Bu sorun, özellikle çocuklarımızla da ilgili. Kendilerine ayrılan çocuk parklarının düzen lenmemesi nedeniyle, sokaklarda bu mikrop'dolu su ların içinde oynamak zorunda kalmaktadırlar. Gerçek leşen plan uyarınca tanzim edilmiş çocuk parklarının şu anda var olan işgalden kurtarılarak düzenlenme
sini istiyoruz. ÖRNEK MAHALLESİ SAKİNLERİ
Aktepe'nin bir
eksiği var:
Otomatik telefon
B
İZLER Hatay ili, Hassa İlçesi, Aktepe Kasabası vatan daşları olarak, siz sayın yöneti cilere sesleniyoruz. Aktepe Kasabası, ekonomik yönden o kadar gelişmiş ki, Doğu'daki kaza merkezleri, yanında sıfır kalır. Şu anda kazamız Hassa dahi ekonomik açıdan kasa bamız Aktepe ile boy ölçüşe mez. Yalnız bir eksiğimiz var. Kasabamızın telefon derdi çe kilmez durum arz etmektedir. Şu an kasabamız, Türkiye'nin tazefasulye çıkaran tek beldesi durumunda. Bu yüzden şehir lerarası konuşmak çok büyük mesele olmaktadır. Siz sayın yöneticilere yalvarıyoruz. Ne olur, bizim PTT şubemize oto matik çevirme ile jetonlu an- kesör denilen cihazların monte edilsin...
Aktepe Kasabası Sakinleri
Yanmakta olan bir şeyin yanmasının sona ermesi... Dadı, 1 0- Fasıla... Oy... Bal teknesi.
Yukarıdan
aşağıya
1 - Kaynatılarak koyulaşmış şıra... Baston, 2 - Bir pey gamber adı... Sonucu mey dana getiren unsurlardan her biri (etken), 3 - Kapla- malık ince tahta... Bir olum suzluk eki, 4 - Manganez in simgesi... Başkaları, 5 - Bolu dolaylarında memeden ke silmemiş çocuk anlamında kullanılan bir sözcük... Bir çoğul eki, 6 - Mahiyet... Er kek keçi, 7 - Avrupa'da bir yarımada ismi... Binaların ki remitli yüzü, 8 - Balık tutmak için oltaya takılan şey... Çe- kememezlik (günü), 9 - Tut ma organımız... Kap
ağır-1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
lığı... Bir renk, 10- Ad... Bir mevsim, 12 - İtalya'da İkiyüzlülük, 11 - Okula git- Adriya Denizi kıyısında bir
( 5. S A Y F A D A K İ Y A Z I N I N D E V A M ? )
"Annem hep müzesi olsun isterdi"
(Baştarafı 5. sayfada)
sında, tanınmış bir Yunanlı tüccarm müze evini gör müşler. Bugün de “Benaki Müzesi” diye meşhurdur. Adam, ticaret yaptığı ülke lerden paha biçilmez eski eserler toplamış. Türk Yu nan işlemeleri, haklar, ar keolojik eserler, B izans, İslam, Çin sanatının nadide parçaları, zengin koleksi yonlar, annemi adeta büyü lemiş. Bu olay 1950'lerin ba şın a ra stlıy o r . A n n em , 1973'te öldü. Ben, en aşağı on yıl öncesinden beri an nemin bir müze hayaliyle yamp tutuştuğunu bilirim. Aldığı her yeni parçayı, “Çocuklar, müzelik bir şey buldum” diye sevinçle gös terirdi bize.”
“Siz bugün Sadberk Hanım I Müzesi'ni yönettiğinize göre, annenizle aynı zevki paylaşı yorsunuz, öyle değil mi?”
“ Babam ızdan öğrenm i- şizdir. Ya yaptığın işi seve rek yapacaksın, ya da seve ceğin işi arayıp bulacaksın. Müze işi, başlangıçta bir anne vasiyeti olarak, kaçı nılmaz bir görev gibi ele aknmıştı. Bu bina, zaten babamın malı idi, içinde ai leden kişiler otururlardı, dolayısı ile annemin vasiye tini yerine getirmek zor ol madı. Fakat, zamanla anla şıldı ki, böyle bir özel müze, hem Türk kültürüne hiz met bakımından, hem de aileye kazandırdığı prestij ve başkalarına örnek olma sı yönünden çok isabetli bir karardır ve onu zenginleş tirmek, büyütmek sadece ulusal kültür hayatına karşı değil, bir yönden dünya uygarlığına karşı da kaçı nılmaz bir görevdir.”
“Yani artık Vehbi Bey de an tik ac ı o ld u ” diye şaka yaptım.
“ Y oksa K ocabaş k o leksiyonunu n asıl alab i lirdik?” diye güldü Sevgi Gö nül. Güldüğü zaman on yaş
birden gençleşiyordu.
KOCABAŞ HÜSEYİN BEY
K
OCABAŞ Koleksiyonu dediniz de, ne ilginç in sanlar var bizim toplu- mumuzda...” dedim; “ Dini bütün bir kumaş tüccarı, kalkıyor, bütün hayatı boyun ca eski eser topluyor, ko leksiyon yapıyor.”“Evi bir müze gibiydi, her cum artesi ziyaretçi kabul ederdi, ben de hiç kaçırma dan giderdim” dedi Sevgi Gönül.
“Yani müze gibi belli günler de kapılarını açıyor..?’
“ E v e t...E v e t... N işan ta şı'n d a , G ü zelb ah çe K li- niği'ne yakındı evi. Cu martesileri hayli kalabalık olurduk. Eski eser merakb- ları, antikacılar, Kapalıçar- şı esnafı evine dolardı. Her kes ondan bir şeyler öğren m ek iste r d i. İyi de anlatırdı. Güzel bir kütüp hanesi vardı. Kahveler içi lir, yeni parçalar üzerinde konuşulur; esnafın, dostla rın getirdiği paralar, ça naklar vesaire inceden in ceye tetkik edilir, bu şu
zamanın, şu devrin denilir. Ben alacağım her şeyi on dan sorardım, ölm eden üç yıl ön ce gözleri görm ez oldu. Şekeri vardı. Yine de karşısındakine eşyamn ni te lik le r in i sayd ırır, k a bartması şöyle mi, kenarın da şu var mı diye sorular sorup antika parçamn de ğerini bulmaya çalışırdı. Müthiş enteresan bir insan dı Hüseyin Bey.”
“Koleksiyon size nasıl intikal etti?”
“ölünce, aile satmak iste di. Biz ilgilendik.”
“ S orab ilir miyim, k aça aldınız?”
“Aile 300 milyon lira değer biçtirmişti o tarihte, verdik aldık.”
“Rahmetli Sadberk Hanım'- ın ruhu şâd olmuştur.”
“Hayatta olsaydı, kimbilir ne büyük mutluluk duyardı annem .”
“Teşhir için yeriniz var mı bu binada?”
“ K ocabaş K oleksiyonu; Bizans, Selçuk, Osmanlı, 7 bin parçadan fazladır. Bu nun en az 4 bin parçası, gerçekten bir müzede teşhir
i edilmeye layık değerdedir. ! Bitişiğimizde ahşap bir bina
vardı, onu aldık. Dış görün tüsünü m uhafaza ederek orada yeni bir bina yapaca ğız. Daha doğrusu işe baş ladık. Bitince, teşhir im kânlarımız hayli genişleye cek.”
“Yaptığınız işten çok mutlu görünüyorsunuz” dedim Sevgi
Gönül'e.
HİNDİSTAN BENİ BÜYÜLEDİ EVEREK yapıyorum”
diye cevap verdi. “Fay
dalı, güzel; çakşırken inşam eğiten, geliştiren bil iş yapıyorum. Haftanın dört günü buradayım. Bunun dı şında, Koç Holding'teki Yö netim Kurulu toplantılarına katıkyorum. En büyük şi kâyetim zamanın yetmezli ğ i...”
“ Neye yetişmiyor zaman, ona hükmünüz geçmiyor mu?” dedim.
Güldü Sevgi Gönül:
“Özel hayatımz var. Zevk leriniz var. Ben biyografi okumaya haydıyorum. Se yahat etm eye b ayılırım . Özellikle eski kültürlerin, uygarlıkların doğduğu yer leri gezip görmek isterim. Hindistan'a gittim. Mısır'a gittim. Çin'e gitmek istiyo rum, ama bir türlü olmu yor.”
“Eşiniz de seyahat seviyor mu?”
“ S e v iy o r , am a ça ğ d a ş uygarlıkları görmeyi tercih ediyor. Bununla beraber, haksızkk etmeyeyim, evlili ğimizin 20. yık hediyesi ola rak beni Hindistan'a götür dü. Büyülendim.”
YARIN:
Divan Oteli'nin
tadilatını
beğenmeyince...
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi