• Sonuç bulunamadı

19. YY. BAŞINDA KÜLTÜR HAYATI VE BEŞİKTAŞ CEMİYET-Î İLMİYESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "19. YY. BAŞINDA KÜLTÜR HAYATI VE BEŞİKTAŞ CEMİYET-Î İLMİYESİ"

Copied!
28
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

~ g. YY. BA~ INDA KÜLTÜR HAYATI

VE

BE~IKTA~~

CEMIYET-I ILMIYESI

Prof. Dr. EKMELEDD~ N ~HSANO~LU *

~~ 8. as~ rdan itibaren Bat~~ devletleriyle siyasi münasebetlerin artmas~~ ve s~k~~ temaslar neticesinde yava~~ yava~~ Bat~~ kültürü de Türkiye'ye girmi~~ ve fenne dâir eserler tercüme olunmaya ve bu eserlerden istifade ile yeni eserler yaz~lmaya ba~lanm~~t~ r.

Tanzimat'tan sonra Avrupa kültürünün h~zla yay~ lmas~~ hakk~ nda oldukça geni~~ ara~t~rmalar ve incelemeler bulunmaktad~r. Ancak, Tanzimat dönemi kültür, e~itim ve ilim anlay~~~ m haz~rlayan Tanzimat öncesi (18. asr~ n sonlar~~ ve 19. asr~ n ba~lar~ndaki) kültür, e~itim ve bilim hayat~~ incelenmeye muhtaçt~r.

Bu devirde daha önce tesis edilmi~~ olan ilim, e~itim ve kültür müesseseleri yan~ nda, ~~ 773'de Mühendishâne-i Bahri-i Hümâyün, 1795'de Mühendishâne-i Berri-i Hümâyün, 19. as~rda Cerrahhâne, T~bhâne ve T~bbiye Mektebi, gibi Bat~~ tarz~~ e~itim yapan müesseseler de kurulmu~tur. Bu kurumlarda, medreseden yeti~mi~, ancak daha sonra çe~itli yollarla yeni ilimler konusunda bilgilerini geli~tirmi~, yabanc~~ dil ö~renmi~~ müderrisler görev alm~~~ ve bilinçli bir ~ekilde Avrupa ilminin Türkiye'ye girmesine vas~ ta olmu~lard~r. Bunlar aras~ nda Gelenbevi ~smail Efendi, Bulgarizâde Yahya Naci Efendi, Hekimba~~~ Mustafa Behçet Efendi ve karde~i Abdülhak Molla say~labilirler.

Bu sebeblerden dolay~~ inceleyece~im bu dönem bir de~i~me, bir istihale devresidir. Bu geçi~~ döneminde entellektüel ve sosyal hayatta toplumun daha önce bilmedi~i bir tak~m problemler de ortaya ç~km~~ t~r. Bu devirde, münevverler bir tak~m kanallardan Bat~~ kültür ve bilimiyle temasta bulunmu~lard~r. Bundan ba~ka bir çok sahada yenilik hareketlerinin devlet taraf~ndan benimsenip uygulanmas~ na çal~~~lm~~t~r.

* Istanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Bilim Tarihi Anabilim Dal~~ Ba~kan~~ ve Islâm Tarih, sanat ve Kültür Ara~t~rma Merkezi (IRCICA) Genel Direktörü.

(2)

802 EKMELEDD~ N ~ HSANO~LU

Bu ara~t~ rman~ n amac~~ III. Selim'in son y~llar~~ ile II. Mahmud saltanat~~ y~llar~ n~~ içine alan dönemde Osmanl~~ Devleti'nde özellikle e~itim ve kültür faaliyetlerini bir nebze ortaya ç~karmak ve bu döneme bir aç~kl~k getirmektir.

Bilindi~i üzere klasik Osmanl~~ e~itim sisteminde en büyük rolü medreseler ve Enderûn mektebi üstlenmi~lerdir. Osmanl~~ devletinin adil, askeri ve idari görevlileri bu kurumlardan yeti~mektedir. Bürokraside ise her kalemde ~akird, halife, kâtip hiyerar~isi takip edilerek ihtiyaç duyulan elemanlar yeti~tirilmi~tir. Merkez ve ta~ra idari te~kilât~nda vazifeliler umumiyetle Enderûn'dan yeti~en askeri men~e'li ki~ilerdir. Ancak bunlar~ n bütün imparatorlu~a kafi geldi~i dü~ünülemez. ~u halde içlerinde, ~airler, müellifler, alimler ve büyük idareciler bulunan ve imparatorlu~u idare eden bu adamlar nas~l yeti~mi~lerdir? Hiç ~üphesiz bilinen resmi e~itim kurumlar~~ d~~~ nda e~itim gören ve kendi kendine yeti~en birçok zevk önemli devlet görevlerine getirilmi~~ ve büyük bir bo~lu~u doldurmu~lard~r.

Osmanl~~ toplumunda medrese ve Enderün Mektebi'nde yap~lan resmi tahsil yan~nda umumiyetle camiler, tekkeler, kütüphâneler, vezirlerin, zenginlerin ve alimlerin konaklar~~ gibi merkezlerde bir tak~m e~itim ve kültür faaliyetlerinin varl~~~~ bilinmektedir'.

Bu gelenek içerisinde olagelen e~itim ve kültür faaliyetleri bir yönü ile de resmi tahsilin tamamlay~c~s~~ niteli~indedir. 19. as~rda bu merkezlerde hali vakti müsâit ilmi kudreti mevcut olan ulemâ, durumuna ve ihtisas~na göre kendisine müracaat edenlere hiç bir kar~~l~k beklemeden ders verir ve bu s~:~rette talebe yeti~tirirlerdi. 18 ve 19. as~rlarda bu ~ekilde yeti~en ilim ve devlet adamlar~ ndan, Kethüdazâde Mehmed Arif Efendi, Fehim Efendi, Tevhid Efendi, Safvet Efendi, Cevdet Pa~a, Ahmed Sad~k Ziver Pa~a, Kabuli Mehmed Pa~a, Nusret Pa~a vs. isimleri sayabiliriz. Yine bu sûrette ders veren hocalar aras~ nda Ne~et Efendi, Gelenbevi Ismail Efendi (1205 / 1791) Palab~y~k Mehmed Efendi (t8. as~r sonlar~) Müftüzâde Mehmed Efendi gibi isimleri zikredebiliriz.

Kethüdazâde Mehmed Arif Efendi'nin talebelerinden Muz~ kay-~~ Hümâyûn Binba~~s~~ Emin Efendi taraf~ndan tertip edilen menak~b~ndan 2 bu gelenek hakk~ nda bir kaç misal vermekte fayda vard~ r. Bu eserde Kethüdazade'nin deslerinde anlatt~klar~~ ve günlük hayat~ndaki davran~~lar~~ ile devrin sosyal ve kültürel hayat~~ hakk~nda geni~~ bilgiler bulunmaktad~ r.

I Osman N. Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, c. II, ~stanbul 1977, S. 376.

2 Menaktb-z Kethüdazâde Mehmed Arif Efendi, tertip eden Emin Efendi, 2. bask~, ~stanbul 1305, s. 218.

(3)

BE~IKTA~~ CEMIYET-~~ ILMIYES~~ 803 Devrin ileri gelen ulemas~ndan Kethüdazade Mehmed Arif Efendi, resmi görevlerden ziyâde halka ders vermekten ho~lanan ve gençli~inden ölünceye kadar bu sürette ders verip talebe yeti~tirmi~~ bir zatt~. "Iran'da, Turan'da talebem vard~r" diyerek yeti~tirdi~i talebelerin çoklu~unu ve bunlar aras~nda çok uzak yerlerden gelenlerin de oldu~unu söylemektedir. Emin Efendi'ye göre "O vakitler rü~tiye ve mekâtib-i miriyeler olmad~~~ndan, Farisi, Lugat, Hesab, Hendese, Heyet, Nücum-~~ küre ve fünan-~~ sâireyi okuyacak ~ehriler (Istanbullu talebeler) böyle k~y~~ kö~e hoca efendiler ararlar, bulurlar ve okurlar idi". Emin Efendi, "Hoca Efendimiz her ilmi okutur idi. ~ehrilerden ba~ka ~uhar-~~ selâsede (Receb, ~aban, Ramazan) dersler kesiminde medreselerden müntehi talebeler dahi gelip Be~ikta~~ civar~nda mahsus odalar tutarlar, cevâmide (camilerde okutulan dersler ve hocalar~~ için bk. C. Pa~a Tezakir) olmayan ul~:~m ve fünün okurlar idi" demektedir. Kethüdazâde Arif Efendi, kendisi dahi bu ~ekilde konaklarda tahsil görmü~~ bir çok hocadan ders alarak yeti~mi~tir 3.

Mesela, Hoca Efendi'den "Küre" (Astronomi) dersleri almak üzere birkaç ki~i müracaat etmi~~ ve Be~ikta~'ta odalar tutarak ders görmü~lerdir. Hoca Efendi, bu talebelere Dünya'n~n yuvarlakl~~~~ hakk~nda ders vermi~tir 4. Müslüman talebelere yönelik olan bu gelene~in d~~~nda Kethüdazâde'nin kendisine has ~ahsiyetini ve dünya görü~ünü, tolerans~n~~ gösteren farkl~~ bir e~itim ve kültür anlay~~~~ içerisinde, "milel-i sâireden Islâmiyet üzerine" ders görmek isteyenlere dahi ayn~~ ~ekilde ders vermi~tir 5. Konaklarda devam edegelen derslerin nas~l ba~lad~~~na ve devam etti~ine dâir a~a~~daki örnek aç~klay~c~~ mahiyettedir.

Emin Efendi ilk derse ba~lad~klan günü ~öyle anlatmaktad~r: "Be~ikta~'ta Karsl~~ Efendi'den 6, ~erikim Mehmed Efendi ile beraber Sarf cümlesini okurken ~erikim i~itmi~~ ki Kethüdazâde Efendi derler keskin bir hoca varm~~; fakire o hocaya gidelim dedi. Bir sabah erkenden kalkt~k vas~ tas~z, sora sora Be~ikta~'ta Uzuncaova'da devlethânelerini bulduk usul usul kap~s~n~~ çald~k. Zira hoca kap~s~~ pek pek (sert sert) çal~nmaz. I~ittiler, kö~e penceresinden bakt~lar ne isterseniz? dediler. Hoca efendi burada m~? dedik. Ne yapacaks~n~z? dediler. Derse ba~layaca~~z dedik. Iyi durum geleyim dediler. Kap~lar~n~n ipi yok, kap~y~~ açmaya kendileri indiler". Daha

3 Menaktb, 2. bsk., s. 218.

4 Menak~b, 2. bsk. s. 231. 5 Menak~b, 2. bsk. s. 282.

(4)

804 EKMELEDD~ N ~ HSANO~LU

sonra içeriye giren talebeler üst kata ç~k~ p odaya girerler. Emin Efendi bu oday~~ ve oturu~lar~n~~ ~öyle anlat~yor. "Odaya girdik. Moskov bezinden bir dö~ek, an~n üzerine oturdular, biz dahi kar~~lar~na tahtan~n üzerine oturduk, o dö~e~in yukar~~ ba~~nda biraz kitaplar y~~~l~~ idi". Emin Efendi Kethüdazâde'nin ne okuyacaks~ n~z sorusu üzerine "Pend" okuyaca~~z demi~ler ve kitaplar~ n~~ ç~kar~p hemen derse ba~lam~~lard~r 7.

Anla~~l~yor ki, Osmanl~~ ~ mparatorlu~u'nda 19. asr~n ilk yar~s~nda medrese ve Enderûn e~itimi yan~nda camilerde ve konaklarda sürdürülen e~itim faaliyetleri de bulunmaktad~r 8. Bu dönemin kültür ve ilim hayat~ n~n daha iyi anla~~labilmesi için bu tür faaliyetlerin geni~~ bir ~ekilde incelenmesi gerekmektedir. özellikle 19. asr~n ilk çeyre~inde medreseden mezun olmu~~ olanlar veya ~uh~:ir-~~ selasede ilimlerini geli~tirmek isteyen talebeler câmilere ve muhtelif hocalara giderek ders görürlerdi 9.

Bu talebeler umumiyetle medresede okutulanlar~n bir devam~~ niteli~inde olan ve Ukim-~~ aliye ve Ulûm-~~ `aliyeden hocalara giderek ders görürlerdi. Bu dersler aras~ nda önce Ulüm-i arabiye, Mant~k, Arz, ilm-i âdab, ~ehr-i akaid, F~k~h, Tefsir, Hava~i mütalaas~, Vaz'iyye, Burhan-~~ Gelenbevi ve sâirleri say~labilirler. Bu talebelerin resmi tahsilin d~~~nda ders görmelerindeki as~l gaye daha çabuk mezun olmak, bir çok hocadan ders görüp ilim irfan sahibi olmak, bir de ulûm-i cüziyye (Riyâziye, Hesap, Cebir, Geometri, Felsefe vs.) derslerini me~hur hocalardan okuyup icazet almak olsa gerektir ".

Bu talebeler umûmiyetle Fatih ve civar~nda odalar tutalar ve derslere, Fatih, Süleymaniye, ~ehzadeba~~, Fatih Ni~ancas~~ câmileri ve Saraçhâne yak~n~nda Dülgero~lu Câmii'nde devam ederlerdi t t . Bunlar aras~nda "ehl-i k~yam" 12 den"ehl-ilen hak"ehl-ikaten çok "ehl-iy"ehl-i yet"ehl-i~m"ehl-i~~ talebeler de bulunmaktay-d~~ 13.

7 Alp~ak~b, 2. bsk. s. ~~ go.

8 Cevdet Pa~a, Tezakirinde ve Fatma Aliye Han~m'~n eserinde bu hususta birçok

örneklerin bulunmas~~ bizi bu ~ekilde dü~ünmeye sevketmi~tir. bk. A. Cevdet Pa~a, Tezakir, Haz~rlayan Cavid Baysun, cüz 40, Ankara 1967; Fatma Aliye Han~m, Cevdet Pa~a ve zaman:, ~stanbul 1332, S. 4-25.

9 Tezakir, cüz 40, s. 7. I° Tezakir, cüz go, s. 9-11. II Tezakir, diz 40, s• 9-11-

12 "Okuduklar~~ hocay~~ yetersiz bularak ba~ka hocalardan ders almak maksad~yla dersi terk

eden talebeler", Tezakir, cüz. 40, S. 12. 13 Tezakir, cüz 40, S. 12.

(5)

BE~IKTA~~ CEMIYET-I ILMIYESI 805 Camilerde tamamen Ulüm-~~ aliye ve Ulüm-~~ `aliye derslerine devam eden talebeler medreselerde k~smen de olsa "tarz-~~ kadim üzre Hesab, Cebir, Hendese, Heyet ve sair fünân-~~ hikemiyye" okuyorlard~. Ancak riyaziyat ile me~gul olanlar~n çok az oldu~u, bunlar~ n ekser vakit tayin etmek için "rubu" risalelerini okumakla iktifa ettikleri söylenmektedir

Mesnevi okumak isteyen talebeler mevlevihânelere ve tekkelere devam ederlerdi. O zaman~ n Çar~amba'daki Mehmed Murad'~ n post-ni~ini oldu~u tekke ile Kocamustafapa~a'daki tekke çok me~hurdu 15.

18. ve 19. as~ rlarda Istanbul'da ulema belirli semtlerde odakla~m~~~ bulunmaktad~r. Umümiyetle Ulüm-~~ `aliye ve Ulüm-~~ âliye dersleri veren baz~~ hocalar, Fatih ve civar~nda yerle~mi~~ olup, buralarda bulunan camilerde veya konaklar~ nda ders vermekteydiler. Di~er bir grub ise elimizde yeterli deliller olmamas~na ra~men Menak~ b'ta geçen "Riyaziye, Fen, Hesap, Cebir, Hendese, Nücüm, Felsefe vesâir fen dersleri görmek isteyenler Be~ikta~'a gelir mahsus odalar tutarak hoca efendilerden ders görürlerdi" 16. Bu ibare, Be~ikta~'ta da özellikle fen derslerinde ~öhretli bir k~s~m ulemân~n yerle~ti~i kanaatini uyand~rmaktad~r.

Ayr~ca ~air, edib, mün~i ve mutasavvuflar Fatih, Sultanselim ve Karagümrük semtlerinde bulunan konaklar~ nda ders verirlerdi 17.

Be~ikta~~ semti, Kanuni devrinden itibaren çok revaç görmü~, devlet ricali ve sair zevat buraya gelip yerle~mi~lerdir 18. I 7. as~rda bir seyyah~ n eserinde, özellikle Be~ikta~~ sahillerinde müftülük ve kad~askerlik yapm~~~ ulema efendilerin yal~lar~mn bulundu~u ifade edilmektedir 19, Ulemân~n Be~ikta~~ sahillerinde oturmalar~~ 18. ve ~~ 9. as~ rlarda da devam etmi~tir. 18. asr~ n sonlar~ na do~ru ~~ 757 ve ~~ 767 y~llar~ nda Be~ikta~, Ortaköy ve Kabata~~ taraflar~ nda gayri müslimlerin bo~~ arsalara yeniden konak in~as~ n~ n yasaklanm~~~ olmas~~ 20 buralarda Müslüman ahalinin ço~almas~ na vesile olmu~tur. Ancak daha önceden buralara yerle~mi~~ bulunan gayri müslim

14 Ayn~~ yer.

15 Tezakir, cüz. 40, S. 13. 16 Menak~b, 2. bsk., S. 218.

17 "Ol vakit Fatih civar~ nda pek çok ulemâ ve fudalâ oldu~u gibi Fatih'ten Sultan Selim'e

ve bir taraftan Karagümrük'e kadar bu arada pek çok erbab-~~ ~iir-ü in~a var idi." Tezakir, cüz 40, S. 15.

18 M. Tayyib Gökbilgin, "Bo~aziçi", Islâm Ansiklopedisi, c. II, Istanbul 197o, s. 676. 19 "Be~ikta~", Istanbul Ansiklopedisi, c. V., s. 2564.

(6)

8o6 EKMELEDD~ N ~HSANO~LU

teb'a ile aralar~ nda bir kültür al~~veri~inin varl~~~~ 21 ve netice itibariyle Avrupa'da geli~en yeni kavramlardan haberdar olduklar~~ söylenebilir.

Be~ikta~~ semtinde 19. asr~ n ba~lar~ nda yüksek rütbeli bir grup ilim adam~n~ n olu~turdu~u serbest ve ileri görü~lü entellektüel bir muhitin varl~~~ ndan bahsedebiliriz. Burada, daha sonraki nesiller taraf~ ndan "Be~ikta~~ Cemiyet-i Ilmiyesi" (k~saca B.C.I) ad~~ ile tan~ nan bu grubu detayl~~ bir ~eklinde incelemeye tâbi tutaca~~z ve bu aç~ klamalar boyunca buna yanl~~~ yorumlara sebebiyet vermemek için hep "Be~ikta~~ Grubu" ad~~ ile zikredece~iz.

Be~ikta~~ Grubu hakk~ nda elimizde üç kaynak bulunmaktad~ r. Bunlar~ n birincisi Menak~ b-~~ Kethüdazâde 22 ikincisi Tarih-i Cevdet 23 ve üçüncüsü Tarih-i Lütf~~ 24'dir. Ayr~ca grubun bir üyesi olan Melekpa~azâde Abdülkadir Bey hakk~nda, grubun ~~ 826 y~l~ nda Devletçe nas~l de~erlendiril-di~ini aç~klayan yeni bir belgeye rastlanm~~t~r 25.

Be~ikta~'ta bir araya gelerek Ferruh Efendi kona~~nda talebeye ders veren bu grub için Kethüdazâde'nin talebelerinden Arif Efendi ~unlar~~ naklediyor "... Be~ikta~~ Mevlevihânesi eski ~eyhi Kadri Efendi Ortaköy mezhebi der idi, murad~~ Ortaköy'de yal~lar~~ olan Ferruh Ismail Efendi ile Melekpa~azâde Kazasker Kadri Bey'e ve Hoca Efendi hazretlerine ve daha oraya devam eden ehl-i dillere ta'riz idi. Çünkü Ortaköy'de Ferruh Ismail Efendi ile Melekpa~azâde Kadri Bey'in yal~lar~~ ehl-i diller mecma'~~ ve sühan-~inâslar merkezi idi" 26.

Cevdet Pa~a ise Be~ikta~~ Grubu ile ilgili mal~:iman ~~ 2 ciltlik tarihinin son cildinde vermektedir. Cevdet Pa~a "gariptir ki bu s~rada Anadolu Payelilerden Melekpa~azâde Abdülkadir Bey ve Mekke-i Mükerreme payelilerinden Vak'anüvis-i sab~k ~anizâde Mehmed Ataullah Efendi ve ~~ kk-~~ sâlis defterdar~~ me~hur Ismail Ferruh Efendi dahi bekta~ilikle itham

21 Menabb, 2. bsk. s. 130, 148.

22 Kethüdazâde Mehmed Arif Efendi'nin talebesi Emin Efendi taraf~ ndan tertip edilen

Menalc~b-: Kethiidaziide, ilk bask~s~~ 158 sayfa olarak 1294/1877'de tab' olmu~tur. Geni~letilmi~~

ikinci bask~s~~ 345 sayfa halinde 1305/1887-88 tarihinde bas~lm~~t~ r.

23 Ahmed Cevdet Pa~a'n~ n "Tarih-i Cevdet" 12 cilt olup birinci baskis~ n~ n ilk cildi 1271 (1856) son cildi 1301 / 1883-84 tarihlerinde tab' olunmu~tur.

24 Ahmed Lütfi Efendi'nin eseri Tarih-i I. cildi 129o/1873'de tab' olunmu~tur.

25 4 Zilhicce 1241/ ~~ o Temmuz 1826 tarihli ~eyhülislâm Kad~ zâde Mehmed Tahir Efendi i~aretiyle ve Evail-i Zilhicce 1241/7-16 Temmuz 1826 tarihli hüküm müsveddesi: Ba~bakanl~ k Osmanl~~ Ar~ivi, Cevdet Adliye, No. 2002, 2002/1.

(7)

BE~IKTA~~ CEMIYET-~~ ~ LM~ YES~~ 807 olunarak birer mahale nefyedildiler. Bu zatlar ekser vakit birlikte dü~er kalkarlar idi. Çünkü o zaman Be~ikta~~ tarafinda bir cemiyet-i ilmiye olup heveskâr-~~ ult~ m ve maarif olanlardan her kim tedrise tâlib olur ise an~~ talim etme~i veya ettirmeyi müteahhid imi~ler" 27 demektedir.

Ahmet Lütfi Efendi de tarihinde "Etvar-~~ lâubaliyâne ile marûf olan baz~~ zevat bekta~ilik nâm~yla Der-saadet'ten teb'id k~l~ nd~lar. Bulardan bir tak~m zevat ki Ortaköy'de yal~lar~~ olup daima birle~irler ve meclislerine bilmedikleri kimseyi kabul etmezler ve zâhirde ehibbâ tarz~nda görü~ürler ise de mânâda meclisleri adeta bir cemiyet-i ilmiye denme~e seza idi" 28 demektedir.

Cevdet ve Lütfi tarihlerinde bu grup için "cemiyet-i ilmiye" tabiri kullan~lm~~~ iken Menak~ b'ta cemiyet lafz~ n~n geçmedi~i aç~kça görülmekte-dir. Bu eserlerde cemiyet tabirinin kullan~l~~~ ~ekline ve sözlerin geli~ine bakacak olur isek, burada bugünkü mânâda bir ilmi cemiyetin kastedilmedi~i görülür. Zira Cevdet Pa~a bu hususta verdi~i malumât~n sonunda "... ol vakte yeti~mi~~ zevattan istima" olunmu~tur" 29 diyor; buradan grubun ad~n~n sonradan "cemiyeti ilmiye" olarak zikredildi~i anla~~lmaktad~r. Keza, ilerde görece~imiz gibi ~eyh Mehmed Murad'~n tekekkesine de "Darü'l-fünün idi" 30 demektedir. Yine Lütfi Efendi yukar~da zikretti~imiz gibi "âdeta bir cemiyet-i ilmiye denme~e seza idi 31" diyerek bu iddiay~~ desteklemektedir.

Bu durumda, Be~ikta~~ grubu'nun ve konaklarda devam ettirilen bu faaliyetleri o zaman var olmayan ancak daha sonralar~~ (1851'de kurulan Encümen-i Dâni~, 1861 'de kurulan Cemiyet-i ilmiye-i Osmaniye) olu~an ilmi cemiyetler gibi kabullenmek kanaatimizce do~ru olmaz. Nitekim Cemiyet-i ilmiye ~eklinde dü~ünen baz~~ tarihçi ve yazarlar büyük tenakuza dü~mü~~ ve bu fikrin çok daha erken ba~lad~~~~ kanaatine sahip olmu~lard~r.

27 Tarih-i Cevdet, c. XII, s. 212.

28 Ahmed Lütfi Ef idi, Tarih-i LütJi, c. I, Dersaadet, ~~ zgo, s. 168-69.

28 "Be~ikta~~ Cemiyet-i ilmiyesine Bekta~ilik rengi vererek bu kere an~~ (~anizâde) ve an~n

sebebiyle Kadri Bey'i ve Ferruh Efendi'yi dahi nefyettirmi~~ oldu~u ol vakte yeti~mi~~ olan zevattan istima' olunmu~tur", Tarih-i Cevdet, c. XII, s. 214.

38 ~ g. asr~n mütefekkirlerinden Cevdet Pa~a bu tekkede ~eyh Mehmed Murad'tan mesnevi

dersi alm~~~ ve bu sohbetlerde s~ kça bulunmu~~ bir zatt~, Buraya "Dar'ül-ftinân idi" tabiri Be~ikta~~ Cemiyet-i ~lmiyesi gibi sonradan Cevdet Pa~a tarafindan uygun görülmü~tür: Tezakir, cüz 40, s. 13. F. Aliye Han~ m, a.g.e., s. 19.

(8)

8o8 EKMELEDD~ N ~HSANO~LU

Cevdet Pa~a taraf~ndan ortaya konulan bu cemiyet imaj~~ ilk olarak Ebüzziya Tevfik Bey taraf~ndan aynen kabul edilmi~~ ve Cevdet Pa~a'dan iktibasla baz~~ mülahazalar eklenerek ne~redilmi~tir 32.

Daha sonra Mahmud Cevad bey "Birinci mahfel-i ilmiye" olarak addetti~i bu grub için Cevdet Pa~a'dan naklen Be~ikta~~ Cemiyet-i ilmiyesi ünvan~n~~ kullanmakta ve her ne kadar "mahfel'i ilmiye" tabir ediyorsa da bunu Encümen-i Dâni~~ ve Cemiyet-i Ilmiye-i Osmaniye gibi bir ilmi cemiyet olarak görmektedir 33.

De~erli tarihçilerimizden merhum Ismail Hakk~~ Uzunçar~~l~~ bir makalesinde, Be~ikta~~ grubundan bahsederken Be~ikta~~ veya Ortaköy Cemiyet-i ilmiyesi demekte ve konaklar~n bulunduklar~~ mahale göre Ortaköy Cemiyet-i ilmiyesi de denilebilece~ini söylemektedir 34.

Daha sonra baz~~ tarihçiler ve yazarlar Cevdet Pa~a'n~ n bu cemiyet imaj~ n~~ devam ettirmi~lerdir. Bunlardan Re~at Ekrem Koçu Ortaköy Cemiyet-i ilmiyesi 35, derken Türkiye Ansiklopedisinde "Be~ikta~~ Cemiyet-i ilmiyesi" 36 denmektedir. Bütün bu yaz~larda ana kaynak Cevdet Pa~a'd~r. Ancak bunlar~n d~~~ nda, eldeki kaynaklar~n elverdi~i bilgilerin ötesine giderek baz~~ mubalâ~al~~ görü~~ ve fantaziler ~eklinde tezahür eden yaz~lara da raslanmaktad~r.

Cemal Kutay'~n Be~ikta~~ grubu ile alâkal~~ yaz~s~, buna en bariz örne~i te~kil edebilir 37. Nitekim yazar : Cemiyet'in 18 A~ustos 1820 tarihinde Kethüdazâde'nin sahil saray~nda kuruldu~unu ve II. Mahmud'un bunu gizli tutulmak kayd~yla bir fermanla tasdik etmi~~ oldu~unu ileri 32 "Devletlü Cevdet Pa~a'n~ n tahririne memur olduklar~~ tarihin hatimesi olup bu kere

ne~rolunan 12. cildinde tesadüf etti~imiz bir f~ krad~ r ki tarih-i maarifimizi tezyin edecek

tahkikattan bulundu~u hissiyatiyle tenkihen mecmuam~za naklonuldu": Ebüzziya Tevfik, Meanuay-z Ebüzziya, c. II, cüz 39, sene 1302, s. 1236-39.

33 Mahmud Cevad, Umümiye Nezdreti Tarihçe-i Te~kil& ve icraat:, c. I., Matbaay-~~

Amire 1338, s. 69.

34 Buradaki yorum dahi bize Be~ikta~~ grubunun ad~ n~n sonradan kondu~u ve bunun kesin

olmad~~~~ hakk~ nda bir ip ucu vermektedir. ~.H. Uzunçar~~l~, "Nizam-~~ Cedid Ricâlinden Valide Sultan Kethüdas~~ Me~hur Yusuf A~a ve Kethüdazâde Mehmed Arif Efendi", T TK. Belleten, c. XX /79, Ankara 1956, s. 507 ve sonras~.

35 "Be~ikta~~ Cemiyeti ilmiyesi", ~stanbul Ansiklopedisi, c. V., ~stanbul 1961, S. 2574-75. 36 "Be~ikta~~ Cemiyet-i ilmiyesi", Türk Ansiklopedisi, c. VI., Ankara 1953, s. 245. 37 On mübarek adam ad~~ alt~nda yazd~~~~ bu yaz~da cemiyet azalar~ n~~ kasdetmektedir.

(9)

BE~IKTA~~ CEMIYET-I ILMIYESI 809 sürmektedir. Bu bilgi referans olarak gösterilen (Menak~b I. bask~~ s. 56) yerden tamamen farkl~d~ r 38.

Osmanl~~ Ar~ivlerinde bu döneme ait Hatt-~~ hümâyân, Cevdet tasnifleri ve sâir tasniflerde yap~lan taramalar sonunda böyle bir vesikaya tesadüf edilememi~tir. Ayn~~ zamanda ne Cevdet Pa~a'da ne de Menak~b'ta toplant~lar~n Kethüdazâde'nin yal~s~ nda yap~ld~~~na dâir bir malumât vard~ r.

Yine C. Kutay'~ n ileri sürdü~ü iddialar aras~ nda Melekpa~azâde için "Do~u dillerinden ba~ka Frans~zca, Latince ve Yunanca bilir" denmektedir 39. Biz Melekpa~azâde'nin Frans~zca bilmedi~ini Kont Raczynski'nin kendisiyle tercüman vas~ tas~yla görü~mesinden biliyoruz 4°. ~smail Ferruh Efendi için "Berlin, Viyana, Paris, Londra ve Petersburg sefiri idi" 41 denmektedir. Bilindi~i üzere Ferruh Efendi sadece Londra'da sefirlik yapm~~ t~r 42.

"Cemiyet-i ilmiye müessisleri, ~ahsi akibetlerinden de~il; bilinmesi ve yay~lmas~~ memleket ve fert hayr~na ilimlerin reddinden endi~eli idiler. Bu sebeple gayeleri malâm oluncaya dek mahf~~ kalmakta mecbur idiler 43". Bu ibare için verilen referansa bak~ld~~~ nda alakal~~ en ufak bir bilgiye tesadüf edilememi~tir 44.

B.C.~.'nin "risaleler ve kitaplar basmak üzere büyük bir matbaa kurmaya te~ebbüs ettikleri ve II. Mahmud'un dahi bu hususta kendilerine ferman verdi~i ancak biraz daha beklemelerini tavsiye etti~i" ~eklinde verilen malâmat gösterilen kaynaklarda bulunmamaktad~r 45.

38 Örtülü Tarihimiz, s. 98-99; Menak~ b, s. 56'da ise gerek 1294 bask~s~ nda-ki Cemal Kutay bu

bask~s~ n~~ kulland~~~ n~~ belirtmekte-gerekse 1305 bask~s~ nda "E~ri Seferi" anlat~ lmaktad~ r.

39 C. Kutay, a.g.e., s. 102 Bu hususta verilmi~~ olan referans Menak~b, s. 296'da hiç bir alaka bulunamam~~ t~ r. Üstelik, Cemal Kutay'~ n kulland~~~ n~~ söyledi~i I. bask~s~~ sadece 158 sayfad~ r. Menak~b, 2. bask~s~, s. 296'da, bat~l~ lar ve ar~lar hakk~ nda hikayeler vard~r.

" Kont Raczynski Polonyal~~ bir arkeolog olup 1814.'te Istanbul'a gelmi~~ ve baz~~ zevatla görü~mü~tür. Bunlar aras~nda Melekpa~azkle de vard~r; Edward Raczynski, 1814'de ~stanbul ve Çanakkale'ye Seyahat, Çev. Kemal Turan, Tercüman ~ oo~~ Temel Eser, ~stanbul 1980, s. 61-62.

C. Kutay, a.g.e., s. 103.

42 Ercüment Kuran, Avrupa'da Osmanl~~ ikamet Elçiliklerinin Kurulu~u ve Ilk Elçilerin Siyasi

Faaliyetleri 1793-1831, Ankara 1968, s. 35

43 C. Kutay, a.g.e., s. 109.

" Referans olarak verilen Menak~b, 1. ve 2. bsk., s. 83'de böyle bir bilgi görülmemi~tir.

45 C. Kutay, a.g.e., s. ~~ 14, Referans olarak Menak~b, ~ . bsk., s. 17 ve Tezakir, cüz 37 gösterilmi~se de buralarda da böyle bir bilgi yoktur.

(10)

810 EKMELEDD~ N ~ HSANO~LU

B.C.I. ile ilgili yaz~s~nda Kutay'~n bunlara benzer de~erlendirmeleriyle doludur.

"Kethüdazâde, do~u dillerinden gayri Frans~zca, Latince, Eski Yunanca, Almanca'y~~ yetki ile biliyordu. Frans~zca'y~~ bir cizvit papaz~ndan yedi senede ö~renmi~ti. Kimya gibi çak bilimlerini biliyordu" 46 ~eklinde mubala~al~~ ve hiç bir kayna~a dayanmayan k~s~ mlar da vard~r.

Bir di~er örnek "müsbet ilimleri aralar~nda ~öyle bölü~mü~lerdi. Melekpa~azade Abdülkadir Bey eski Yunan ve Latin Felsefesi ~smail Ferruh Efendi Astronomi, Frans~zca, Süleyman Fehim Efendi Do~u ve Bat~~ Edebiyat~~ tarihi, Kethüdazâde Genel Felsefe ve Matematik, ~anizade T~ b, Biyoloji vs. dersleri vermekteydiler 47.

Cevdet Pa~a tarihinde bahsedilen bu zevat~ n "Be~ikta~~ taraf~ ndan bir cemiyet-i ilmiye" olmalar~~ ve Lütf~~ Efendi yine bu zevat~ n toplant~lar~ n~~ "adeta bir cemiyet-i ilmiye denme~e seza idi" demesi sonraki yazarlar~ n bu "cemiyet" imaj~n~~ daha ileriye götürmelerine sebep olmu~tur. Ancak bugünkü anlad~~~ m~z mânâda "cemiyet" kelimesi, tesbit edebildi~imiz kadar~yla, ilk olarak, 1845'te kurulmu~~ olan "Meclis-i Muyakkat"~ n haz~rlam~~~ oldu~u tarihsiz bir raporda görülmü~tür 48. Daha sonra, 11 ~ubat 1851 tarihli Meclis-i Maarif-i Urnt~ miye raporunda Encümen-i Dâni~~ için kullan~lm~~t~r. Burada cemiyet tabirinden bir topluluk de~il, ancak "... ammeye ehemm-ü elzem olan kitaplar~ n bir an akdem vücuda getirilmesi için eshab-~~ hüner ve maarifetten mürekkep bir cemiyetin te~kiline lüzûm görünerek" 49 ibaresinde, ifade edilmek istenenin bir tüzel ki~ilik oldu~u anla~~lmaktad~r. Böylece Türkiye'de "Cemiyet" ad~~ ile tan~mlanan ilk ilmi kurulun Encümen-i Dâni~~ oldu~u ortaya ç~kmaktad~r. Daha sonralar~~ bu tarz bir çok cemiyet kurulmu~tur. Mesela, Encümen-i Dâni~'ten sonra ~~ 856'da Cemiyet-i T~ bb~ ye-i ~ahâne, ~~ 861'de Cemiyet-i ilmiye-i Osmaniye, 1862'de Cemiyet-i Kitabet, 864' te Cemiyet-i Tedrisiye-i islâmiye, 1865"te Cemiyet-i T~bbiye-i Osmaniye, 188o'de Cemiyet-i Eczaciyan der Asitâne-i Aliye ve k~sa bir süre için Tercüme Cemiyeti kurulmu~~ oldu~unu görüyoruz. 46 C. Kutay, a.g.e., s. 104 referans olarak Menabb, c. Il, s. 54 verilmi~tir. Bilindi~i gibi Mcnak~ b tek cild halinde iki defa bas~ lm~~ t~r. Kethüdazâde hernekadar Frans~zca derslerine ba~lam~~~ ise de yeteri kadar derslere devam etmemi~tir. Bu yüzden Frans~zca bildi~ini kesin olarak söyleyemeyiz: Menak~b, 2. bsk., s. 259.

C. Kutay, a.g.e., s. 112-113, referansta bulunmad~~~~ gibi bunlar tamamen muhayycldir. " Kenan Akyüz, Encümen-i Dâni~, Ankara 1975, s. 33.

(11)

BE~IKTA~~ CEMIYET-I ~ LMIYESI 811 Buradan da anla~~laca~~~ üzere, Be~ikta~~ grubu, bahsolunan tarihlerde Istanbul kültür hayat~nda olmayan bir müessesenin mevcut farz olunmas~na ve daha sonra kurulmu~~ olan yukar~da zikretti~imiz cemiyetlere bir nevi temel say~lmas~na vesile olmu~tur.

Bu konuda ~imdiye kadar yap~lan en makul izah tarz~~ Be~ikta~l~~ ulemâ grubunun faaliyetlerinin bir nevi "salon" ~eklinde olan~d~r 50.

Asl~nda, bu grubun faaliyetleri biraz de~i~ik de olsa ayn~~ dönemde yani 18. asr~n sonlar~~ ve 19. asr~ n ortalar~na kadar devam eden ve konaklarda yap~lan kültür ve e~itim faaliyetlerinden tamamen farkl~~ de~ildi. Ancak baz~~ yönlerden yapt~klar~~ faaliyet ve beraberlikleri o zamana kadar bu sahada rastlanmayan bir nevi tüzel ki~ilik görünümünün yarat~lmas~na yol açm~~t~r. Bunun da Osmanl~~ kültür ve e~itim tarihi aç~s~ndan ehemmiyeti oldu~u muhakkakt~r. Dönemin kültür tarihini bütünüyle incelenip aç~~a kavu~turulmas~ndan sonra bu husus daha iyi anla~~lacakt~r.

~imdiye kadar aç~ kl~~a kavu~mam~~, medrese ve Enderün'un d~~~ nda faaliyet gösteren, resmi olmayan e~itim ve kültür merkezlerinin çok mühim fonksiyonlar~~ oldu~unu daha önce belirtmi~tik. Meselâ Cevdet Pa~a, 1845 y~l~nda Çar~amba pazar~nda ~eyh Mehmed Murad'~n post-ni~ini oldu~u tekke için adeta bir dârü'l-fünün idi demektedir 51. Burada her türlü ilim ve maarif tahsil olunurken ayn~~ zamanda devrin ileri gelen rical ve zevat~~ toplanarak sohbetlerde bulunup ders görürlerdi. Padi~ah Abdülmecid dahi, ramazanda bir gün iftar~n~~ burada ~eyh Mehmed Murad'~n misafiri olarak yapm~~ t~r 52.

Bu konaklarda yap~lan toplant~lar aras~nda geceleri bir araya gelerek politik mahiyette sohbetlerde bulunanlar da vard~. Bu konaklarda ilim, e~itim, entellektüel ve kültürel faaliyetlerin d~~~ nda günlük hadiseler ve siyasi meselelerin de görü~üldü~ü söylenebilir 53.

Be~ikta~~ civar~nda farkl~~ tarihlerde toplanmaya ba~layan birbirine yak~n yal~larda oturduklar~~ üç kaynakta da zikredilen bu grubun faaliyetlerine ba~lad~~~~ tarih kesin olarak bilinmemektedir. Mevcut bilgileri

5° Fatma Aliye Han~m, Cevdet Pa~a ve zaman~, s. 19.

51 19. asr~n mütefekkirlerinden Cevdet Pa~a bu tekkede ~eyh Mehmed Murad'tan

Mesnevi dersi alm~~~ ve bu sohbetlerde s~ kça bulunmu~~ bir zatt~. Buraya "Dar'ül-fünfin idi" tabiri Be~ikta~~ Cemiyet-i Ilmiyesi gibi sonradan Cevdet Pa~a tarafindan uygun görülmü~tür:

Tezakir, cüz 40, s. 13., F. Aliye Han~m, a.g.e., S. 19.

52 Tezakir, CÜZ 40, S. 13.

(12)

812 EKMELEDDIN IHSANO~LU

de~erlendirerek grup mensuplar~ n~n bir araya ne zaman geldiklerini tahmin etmek mümkündür. Be~ikta~~ grubuna mensub hocalar~ n konaklar~n~n bulundu~u mevki Be~ikta~~ ile Ortaköy aras~ndad~r. Tedkik etti~imiz dört Bostanc~ba~~~ defterinde 541, Melekpa~azâde Abdülkadir Bey'in yal~s~~ ile

Tarakç~zâde (~anizâde) Ata (ullah) Efendi'nin yal~s~~ birbirine çok yak~nd~r. Bu iki yal~~ aras~nda Ca~alzâde Ali Bey'in eni~tesi Adullah Efendi'nin yal~s~~ bulunmaktad~r. Mevki olarak Yahya Efendi deresi ve iskelesi ile Ortaköy iskelesi aras~ndad~r.

Ferruh Efendi'nin Ortaköy'de bir sahilhânesi oldu~u muhtelif kaynaklarda kay~ thd~r 55. Grubun toplant~lar~ na Ferruh Efendi yal~s~nda

ba~lad~~~n~~ kabul eder isek, bu tarihin ~~ 815'ten sonra olmas~~ icab eder. Zira 1815 tarihine kadar tutulmu~~ olan 4 adet Bostanc~ba~~~ defterinde Ferruh Efendi yal~s~n~n kayd~na rastlanmam~~t~r. Bu da bize Ferruh efendi'nin ~~ 8 ~~ 5'ten önce Ortaköy'de yal~s~~ bulunmad~~~n~~ göstermektedir.

Grubun ba~kan~~ s~fat~ nda bulunan Ismail Ferruh Efendi 56 1797 senesinde sefaretle Londra'ya gitmi~~ ve üç y~l büyükelçilik göreviyle Londra'da bulunmu~~ ve 1800 y~l~~ sonlar~na do~ru Istanbul'a dönmü~tür 57.

Ikinci üyesi vak'anüvis tabib ~anizâde Ataullah Efendi Ortaköy'de do~mu~~ olup burada bir sahilhânesi (yal~) bulunmaktad~r 58.

54 Birinci defter. 1802 tarihli Bostanc~ba~~~ defteridir. ~evket Rado "Bostanc~~ Ba~~~ defteri",

Hayat Tarih Mecmuas~, S. 6, Temmuz 1972 (ilavesi S. 1-32); ikinci defter ise ~~ 814-15 tarihlerinde tutulmu~tur. "Bostanc~ ba~~~ Defterleri", Istanbul Ansiklopedisi, c. VI., Istanbul 1963, s. 2979; Bostanc~ba~~~ defterleri hakk~nda yap~ lan tezler: Beyhan Tuncer, Bostanc~ba~~~ Defteri'nin istinsah: ve indeksi, I.C. Ed. Fak., Tarih Bölümü, Bas~lmam~~~ Lisans Tezi, Istanbul 1950, S. 13a, 13b, 14a; Neriman Ba~eren, Defter-i Bostanc~, I.C. Ed. Fak., Tarih Bölümü, Bas~lmam~~~ Lisans Tezi, Istanbul 1951, s. 25a, 2513, 26a, 26b; Vuslat Sertel, Defter-i Bostanc~~ ( Anadolu ve Rumeli sahilinde bulunan binalara &lir defter) istinsah ve index, ~.Ü. Ed. Fak., Tarih Bölümü, Bas~lmam~~~ Lisans Tezi, Istanbul 1951, s. 2113, 22a, 22b.

55 Menak~b, 2. bsk., s. 144; Tarih-i Cevdet, c. XII, s. 213; Lütfi Tarihi, c. I, s. 97.

56 Tarih-i Lütfi, c. I, s. 169. 57 E. Kuran, a.g.e., s. 41.

58 ~anizâde Ataullah Mehmed Efendi, ~anizâde el-hac Mehmed Sad~k Efendi'nin

o~ludur. Do~um tarihi bilinmemekle beraber ara~t~r~c~lar genellikle, 1771 'de do~du~unu savunmaktad~rlar. 200 / 1786 y~l~ nda medrese tahsilini ikmal etmi~~ ve ruusunu alm~~ t~r. 1203 / 1789 da babas~~ "ordu kad~s~" bulunmakla, onun maiyetinde uzun müddet ordularda dola~m~~~ 1231 / ~ 816'da Eyüp Kad~s~~ olmu~tur: F. Nafiz Uzluk, "~anizâde Mehmed Ataullah Efendi", 14 Mart 1951 T~p Bayram~~ Dolay~s~yla Mono~rafi, s. 3. Ibnü'l-Emin Mahmud Kemal, Son as~r Türk c. I, Istanbul 1930, s. 111. ~anizâde medrese tahsilini tamamlad~ktan sonra Numan Naim Efendi'den Süleymaniye t~bb~yesinde t~b dersleri alm~~t~r. T~b tahsilinden sonra 1795'de aç~lan mühendishâneye devam ederek mühendisli~i burada ö~renmi~tir. ~anizâde'nin Mühendishâneye gidip orada okudu~u Charles Bossut (11.8. ~~ 73o / 14.1 .1814)'un "Cours

(13)

BE~IKTA~~ CEMIYET-I ILMIYESI 813 Di~er üyelerden Melekpa~azâde Abdülkadir Bey ise sonradan Ortaköy'e gelip yerle~mi~tir. Babas~~ Melek Mehmed Pa~a sa~l~~~nda, 1795 senesinde Ortaköy'de bir yal~~ alm~~~ olup Abdülkadir Bey dahi o sürette Ortaköy'e gelmi~tir. Bu yal~, babas~n~n vefat~ndan sonra kendisine miras kalm~~ t~r 59.

Ferruh Efendi yal~s~n~ n Ortaköy'de oldu~una dâir elimizdeki bütün kaynaklarda malumat vard~r 6°. Be~ikta~~ sahilindeki bu yal~lar devaml~~ el de~i~tirmekte, kirac~lar~~ veya vârislerinin adlar~yla an~lmaktad~r. 1815 bostanc~ba~~~ defterinde, 1802 tarihli deftere göre ayn~~ bölgede daha fazla konak bulunmaktad~r. Bu tarihler aras~ nda yeni yal~lar~n in~a edildi~i veya y~k~l~p yerine saray yap~ld~~~~ anla~~lmaktad~r.

Complet de Mathematiques" adl~~ eserinden Türkçe'ye çevirdi~i Hesap kitab~n~n önsözünde yer almaktad~r. Mühendishâneye devam etti~i s~rada evvela Italyanca daha sonra Frans~zca ö~rendi~ini ve bu dilleri Ahmed Vefik Pa~a'n~ n babas~~ Rum as~ll~, Bulgarizâde Yahya Naci Efendi'den ö~rendi~ini, Miyaru'l-etibba'n~ n önsözünde belirtmektedir: F. N. Uzluk, a.g.e.,s. 3-4. Ayr~ca medresede Arapça-Farsça ve do~up büyüdü~ü Ortaköy'de bulunan Rum ve Ermenilerden bu iki dili de ö~rendi~i bilinmektedir. 1786 tarihinde medreseden mezun olmas~na ra~men ancak 8161 senesinde Eyüb Kad~s~~ olmu~, Mus~ley-i Süleymaniye derecesiyle Çorlu müderrisli~i payesi alm~~, 1817 senesinde Haremeyn Evkaf müfetti~i olmu~tur. Bu görevinde iki y~l kald~ktan sonra 15 Safer 1235'de /3 Aral~k 1819 Vak'anüvisli~e tayin olunmu~tur. Göreve ba~lad~ktan k~sa bir müddet sonra haz~rlam~~~ oldu~u mukaddimeyi padi~aha sunmu~~ ve selefi As~ m Efendi'de bulunan evrak~~ istemi~tir. Bu mukaddime padi~ah tarafindan çok be~enilmi~tir. Ayr~ca, ~anizâde'nin istedi~i belgelerin verilmesi için II. Mahmud'un iradesi ç~km~~t~r: Hatt-~~ Hümâyun, No. 1625. ~anizâde, tarihini II. Mahmud'un cülös tarihi olan ~ 8o8'den itibaren kaleme al~p 182 ~~ 'e kadar getirmi~tir. 4 cilt halinde tertib etti~i tarihi daha sonra bas~lm~~t~r. Dördüncü cilt 9 ekim ~~ 82o'de son bulur. Hemen hemen 12

y~ll~k bir dönemi anlat~r. Yaz~~~ tarz~~ ve kavray~~~~ ayr~ca bir özellik göstermez. Ifadesinde de seleflerininkinden daha az taassub görülür: F. Babinger, Osmanl~~ Tarih razarlarz ve Eserleri, Çev. Co~kun Üçok, Ankara 1982, S. 375. ~anizâde, devrin Osmanl~~ ulemâs~~ aras~nda en ileri seviyede olamyd~. Osmanl~~ Devleti'nde ya~ayan ve ansiklopedistlere çok yak~n bir âlimdi. Birçok lisan yan~nda askerlik, matematik, fizik, t~b, astronomi, ~iir, müzik, resim de çok bilgili bir zatt~: ~erif Mardin, The Genesis of roung Ottoman Political Thoizght, Princeton 1962, s. 231. Hekimba~~~ Behçet Efendi'nin, hasedlerinden dolay~~ hekimba~~l~k vazifesine getirtilmemi~, hatta t~ bba dâir tercüme ve telif etti~i kitablar uzun müddet padi~aha sunulmam~~~ ve dolay~s~yla hekimba~~~ olamam~~t~r. Yine, Tercüme kalemi kurulurken mevaliden oldu~u ileri sürülerek Tercüme kalemi'ne de tayin olunmam~~t~ r: ~anizâde Tarihi, c. IV , S. 34. Ibn'ül Emin Bey'in anlatt~~~na göre büyük babas~~ ~eyh Ahmed Dede'nin bir Bekta~i ~eyhi olmas~, ~anizâde'nin de Bekta~ilikle suçlanmas~na vesile olmu~~ olabilir; F.N. Uzluk, a.g.e., s. 3 ve bk. Bostanc~ ba~~~ Defterleri.

59 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osman( , c. ~ li., s. 350, c. IV., s. 510.

(14)

814 EKMELEDD~ N ~HSANOCLU

Kaynaklardan elde etti~imiz bilgilere göre grub, Ferruh Efendi'nin yal~s~ nda haftan~ n muhtelif günlerinde toplanmaktad~ r 61. Toplant~lar~n Sanizâde'nin yal~s~nda yap~ld~~~ n~~ ifade eden Mahmud Cevad Bey "Cevdet Pa~a ekseriya Ferruh Efendi'nin Ortaköy'de vaki sahilhânesinde içtima ederlermi~~ diyor ise de Cemiyet-i mezküre azas~ ndan olan büyük pederimin 62 rivayetine göre Ortaköy'de Feriyye saraylar~ n~n do~an (do~u) ciheti nihayetindeki karakolhâne mahali Ferruh Efendi sahilhânesi olmay~ p Sanizâde merhumun yal~s~~ imi~" demektedir 63. Ancak Menak~b'ta, 64 Cevdet Pa~a'da ve Lütfi Efendi 65'de toplant~lar~n Ferruh Efendi'nin yal~s~nda oldu~u aç~kça belirtilmi~tir. Ayn~~ zamanda bu grubun üyelerinin 1826'da sürgüne gönderilmesinden sonra da faaliyetlerine devam ederek yine Ferruh Efendi yal~s~nda topland~klar~na dâir elimizde bilgiler mevcuttur 66.

Daha önce zikretti~imiz Kethüdazâde Mehmed Arif Efendi ise ayn~~ tarihlerde babas~yla birlikte Be~ikta~'ta oturmaktad~r. Evlendikten sonra Uzuncaova'daki kona~~na yerle~ti~i ihtimali büyüktür. Zira 1815 tarihinde tutulan Bostanc~ba~~~ defterinde Kethüdazâde Haf~z Sad~k Efendi'nin yal~s~n~ n kayd~na rastlanm~~~ iken, Kethüdazâde'nin yal~s~~ zikredilmemi~tir 67. Bu tarihten sonra II. Mahmud, Kethüdazâde'ye Arap iskelesi (Be~ikta~~ iskelesinin oldu~u yer) yak~n~nda bir ev hediye etmi~tir 68. 61 Tarih-i Cevdet, c. XII., s. 213. Kethüdazâde'nin haftada iki gün bu yal~ya gelip ders

vermesi ve hafta sonralar~~ toplan~ p m~sra yar~~mas~~ yap~lmas~, toplant~ lar~ n haftan~ n muhtelif günlerinde yap~ld~~~ n~~ göstermektedir. Tarih-i Cevdet, c. XII, s. 213-14.

62 ~ehitlik Tekkesi ~eyhi ~eyh Mahmud Baba'dan cemiyet üyesi olarak bahsedilmekte ise

de, bu zat Kethüdazüde'nin dostu olup yeniçerili~in ilgas~ nda grupla birlikte sürülmü~tür. Be~ikta~~ grubunun üyesi oldu~una dâir kesin delillerimiz yoktur. Tarih-i Cevdet, c. XII, S. 211.

63 Mahmud Cevad, Tarihçe-i Te~kilat, c. I, s. 69.

64 Menakib, 2. bsk., s. 144, 224.

65 Lütfi Tarihi, c. I., s. 169.

66 Kethüdazüde'nin Ba~dat'ta bulunan o~luna yazd~~~~ mektupta "Nadire-i devran ~smail

Ferruh Efendi hazretlerinin sahil-hâne-i saadetlerinde idare-i guse-i muhabbet ve güft-u ~unud ve lezzet yafte-i tabakçe-i serâir ve ~ühüd iken Ba~dat He~tabad'ta o~lum beyefendiye terkim-i rakime-i muhabbet edece~im dedim. Buyurdular ki benden dahi Yaver Bey ve Dervi~~ Pa~azâde Bey'e selâm yaz" demektedir; Kethüdazâde Mehmed Arif Efendi, E~ar-: Kethüdazdde, Tertip eden Rag~b Hulusi, Dersaadet 1271 /1855, S. 3.

67 Bk. Bostanc~ ba~~~ Defterleri.

68 Kethüdazâcle'nin Uzuncaova'daki kona~~nda uzun bir müddet oturdu~u malümdur.

II. Mahmud'un "kendisine evini mi yapt~ray~m yoksa yeni bir ev mi alay~ m" demesi üzerine, "Ben bu evden ho~nud de~ilim bana bir ev als~ nlar demi~, bunun üzerine kendisine Arap iskelesi yak~ n~ ndaki konak hediye edilmi~tir. Menaktb, 2. bsk., s. 6; Kethüdazâde evlendi~i vakit, han~ m~~ babas~n~ n evine gelin gelmi~tir, Menakzb, 2. bsk. s. 86.

(15)

BE~IKTA~~ CEMIYET-I ILMIYESI 81 5 Be~ikta~'~n Ortaköy'deki yal~lara çok yak~ n olmas~, ve Kethüdazâde'nin bu ~ah~slarla s~ k s~ k görü~mesi ve Cevdet Tarihi'ndeki "o zaman~ n me~ahir-i felâsife-i islâmiyeden olan Be~ikta~l~~ Kethüdazâde Efendi dahi haftada iki gün meclise devam ile gerek Felsefiyât'a, gerekse Edebiyât'a dâir olan mubahasatta bulunurmu~" 6 9 ibaresinden, Kethüdazâde hocamn da bu gruba kat~ld~~~~ anla~~lmaktad~r.

Bu grubu olu~turan üyelerin biyografileri detayl~~ bir ~ekilde incelendi~inde, bir araya ne zaman geldikleri ve faaliyetlerine ne zaman ba~lad~ klar~~ hususunda bir tak~ m ip uçlar~~ ve bilgiler elde edilebilir.

Bu grubu olu~turan ~ah~slar~ n yeti~me ~ekilleri tahsil hayatlar~~ ve yapt~klar~~ ilmi çal~~malara bakacak olursak, aralar~ nda ~u ortak özelliklerin oldu~unu görebiliriz:

Ismail Ferruh Efendi haricinde di~er bütün üyelerin, medreseden mezun, ve tahsillerini devam ettirerek akli ve nakli ilimlerde söz sahibi olduklar~~ bilinmektedir. Ferruh Efendi'nin tahsil hayat~~ bilinmemekle beraber çok iyi bir tahsil gördü~ü hem resmi görevlerinden, hem de tercüme etti~i Tefsir-i mevak~b'tan anla~~lmaktad~r. Suvari mukabelecisi iken Londra sefiri olmu~~ ve daha sonra S~kk-~~ sâlis defterdarl~~~ na kadar yükselmi~tir.

Ismail Ferruh Efendi 1797 tarihinde Londra'ya sefaretle gitti~inde, Istanbul'daki Ingiliz sefiri Spencer Smith'in Ingiliz Hariciye Bakan~~ Lord Grenwill'e yazd~~~~ resmi yaz~da, Ferruh Efendi'nin özü'lü (K~r~m'da) muteber bir tüccar~n o~lu olup, ticaret tahsili gördü~ü, daha sonra Istanbul'a gelip resmi vazife ald~~~~ ve çok zengin oldu~u, ecnebilerle yak~n dostluk kurdu~u ve Avrupa diplomasisini di~er bürokratlara göre daha iyi bildi~i kaydedilmektedir 70.

69 Tarih-i Cevdet, c. XII, S. 213.

70 ~~ o Nisan ~~ 797 tarihli Mektup, Carter V. Findley, Bureaucratic Reform in the Ottoman Empire ( The Sublime Porte 1789-1922 ) Princeton 1980, s. t 3o-132. Ismail Ferruh Efendi aslen K~r~ml~d~r. Tersane ambar~~ emini olup, 121 ~~ /1797 Suvari mukabelesi payesiyle Londra sefiri olmu~tur: Sicill-i Osmani , c. IV , s. 14. 23 temmuz 1797'de maiyetiyle birlikte Londra'ya vard~. Osmanl~~ Büyükelçisi olarak itimatnâmesini 27 Temmuz'da Saint James Saray~'nda Ingiltere Kral~~ III. George'a merasimle takdim etti: E. Kuran, a.g.e., s. 39. Bu merasimde Kral, Ferruh Efendi'ye i~lemdi bohça içinde tezhibli bir Kuran-1 Kerim göstermi~tir: Menak~b, 2 bsk., s. 38. Ferruh Efendi, Ingiltere'nin Istanbul maslahatgüzar~~ Spencer Smith'e göre "Avrupal~lar hakk~nda bilgi sahibi olan ortaya~ta ve malumâtl~~ bir zatt~". Ismail Ferruh Efendi'nin elçili~i siyasi bak~m~ndan çok ba~ar~l~~ olmam~~t~r. Bununla beraber Osmanl~~ Devleti'nin Ingiltere'ye gönderdi~i 2. ikamet elçisi vazifesini titizlikle yapmaya gayret göstermi~~ ve çal~~malar~nda bir kusuru görülmemi~tir. Ferruh Efendi'nin Ingiliz devlet adamlar~yla iyi münasebetler kurdu~u anla~~l~yor. Ancak Ingiltere'de üç y~ldan fazla kalmak istemeyi~i, onun diplomasi mesle~inden

(16)

816 EKMELEDDIN INSANO~LU

Bu dört ~ahsiyetin Avrupal~larla t mas kurduklar~~ ve tan~~t~klar~~ Avrupal~lara tesir ettikleri gözden uzak tutulmamal~d~r.

Ferruh Efendi Londra sefareti s~ras~nda bir çok önemli zevatla ili~ki kurmu~tur 7'. Umumiyetle bunlar diplomasi mesle~inin icab~~ olmas~na ra~men onun gibi kültürlü ve entellektüel bir adam~n Londra'da ayr~ca entellektüel ili~kileri de oldu~u dü~ünülebilir.

Sanizâde, iki bat~~ dilini (Frans~zca, Italyanca) konu~an ve o dillerden tercüme yapabilen bir zatt~. ~üphesiz, o zamanda bu özelliklere sahip çok az Alim vard~. 1814 y~l~nda Istanbul'a gelen Polonyal~~ arkeolog Kont Edward Raczynski (1786-1845), görü~tü~ü ~anizâde için "Istanbul'da babas~~ (dedesi) tarakç~l~k yapan ve ~imdi önemli bir mevkide bulunan birisiyle tan~~t~m. Kendisi Istanbul'da bilgili bir insan say~l~yordu. Ak~c~~ bir Frans~zca's~~ vard~. Ismi "Tarakç~= o~lu" manas~na gelen Sanizâde idi. Dedelerinden bahsederken filozof edas~yla hiç de a~a~~lat~c~~ bulmad~~~~ soyad~n~~ bildirdi" demektedir 72.

Yine ayn~~ seyyah, Melekpa~azâde ile de tan~~m~~~ ve Osmanl~~ tarihi ve edebiyat~na dâir hem~ehrisi Axak'~n tercümanl~~~~ vas~tas~yla sohbette bulunmu~lard~r. Raczynski, Axak taraf~ndan tan~~t~r~ld~~~~ önemli bir kaç Türk dostu için "sonunda bunlardan nüktedan ve aç~k fikirli bir ikisiyle dostluk kurmaya giri~tim" demekte ve Abdülkadir Bey'le geçen görü~mesini aktarmaktad~r 73.

Sonralar~, Meclis-i vâlâ-i ahkâm-~~ adliye azas~~ hatta Reisü'l-ülemâ olan Melekpa~azâde, tarihçi Hammer'in de yak~n dostuydu. Hammer Melekpa~azâde için "L'un des oulemas les plus erudits de l'empire Turc" ho~lanmad~~~n~~ zannettirir: E. Kuran, a.g.e., s. 39. Buna s~hhatinin de tesir etti~i gözden uzak tutulmamal~d~r. Ismail Ferruh Efendi Londra sefaretinden döndükten sonra siyasi i~lerle pek u~ra~may~p hayat~n~n son y~llar~n~~ ilim ve edebiyat çal~~malar~yla geçirmi~tir: E. Kuran, a.g.e., s. 41. Menak~bta, Ferruh Ismail Efendi ~uaradan ulemâdan ve müfessirindendir. Türkçe basma tefsir-i ~erifi vard~r, Ortaköy'de sahilhânesi var idi. Zât~~ Ozü'lüdür. O yal~~ ~imdi saraya ilhak olundu. Kabri dahi yine Ortaköy'de yol üzerinde saray duvar~n~n arkas~ndaki makberededir ve o duvarda makbereye aç~l~r bir küçük kap~~ vard~r. Kabrinde bir küçük pehce ve iki küçük direk ta~~ vard~r. Ba~~ ta~~nda âmil, kâmil, faz~l, Ferruh Ismail Efendi'nin kabridir" diye yaz~l~d~r. Tarihi vefat~~ 1252'dir denmektedir: Menak~l~, 2. bsk., s. 144. Ancak Osmanl~~ müeffifierinde ve Sicill-i Osmanide vefat tarihi "Mübarek âdem idi güçtü Ferruh" m~sra~na istinaden 1256 olarak iddia edilmektedir. Biz de bu tarihi kabul ettik. Ayr~ca Ferruh Efendi Büyükdere mescidini yeniden in~a ettirmi~tir: Sicill-i Os~nani, c. IV ., S. 14.

71 E. Kuran, a.g.e., s. 39.

72 Raczynski a.g.e., s. 185. (Sanizâde'nin babas~~ ulemâdand~r). 73 Raczynski, a.g.e., s. 61-62

(17)

BE~IKTA~~ CEMIYET-~~ ~~ LM~YES~~ 817 yani Osmanl~~ imparatorlu~unda devrin en büyük alimlerinden biriydi demektedir 74. Ancak Cevdet Pa~a, tarihinde onun ilmi kudretinin az oldu~undan bahseder 75.

Kethüdazâde, medreseden mezun oldukta sonra devrin ileri gelen âlimlerinden ayr~~ ayr~~ ders görmü~~ ~slâm felsefesiyle u~ra~m~~~ her konuda ders verebilecek vukufta, ileri fikirli bir âlimdi. Birçok millete mensup kimselerle arkada~~ olmu~~ bir zatt~. Tahsil hayat~~ oldukça yo~un geçmi~tir. Tahsile küçük ya~ta babas~n~n hocal~~~nda ba~lam~~, medrese yan~nda devrin ulemâs~ndan da ders alm~~t~r. 1210 (1795) tarihinde imtihanla müderris olmu~tur. Ancak bununla kalmayarak tahsiline konaklarda devam etmi~tir 76.

Kethüdazâde daha medresede iken Gelenbevi ~smail Efendi'den Riyaziyât ve sâir fünün dersleri alm~~t~r". Müderris olduktan sonra Palab~y~k Mehmed Efendi'den 78 Heyet (Astronomi) dersleri alm~~t~r. Bu arada Hoca Ne~et Efendi'den Farsça Saib-i Tebrizi Divan~n~~ okumu~tur 79.

Fatih dersiâmlar~ndan T~rnoval~~ Müftizâde Abdurrahim Efendi'den 1812'de vefat edinceye kadar resmi tahsilde okutulan kütüb-~~ mürettebat~~ Akaid-i Celâl'e kadar okumu~tur. Kalan dersleri Milas'll Müftizâde Abdurrahim Efendi'den tamamlayarak icazet alm~~t~r 8°. Bunlardan ba~ka, Vakanüvis Ahmed As~m Efendi, Ayvansarayi Münzevi Afif Salih Efendi, Reisül-müneccimin Rak~m Efendi, Biraderzâde Hafidi Sak~b Efendi, Kad~zâde Mehmed Efendi, Laz Mehmed Efendi ve Bulgari ~smail Efendi'lerden ba~ka ba~ka ilimlerde ders görmü~~ ve böylece yeti~mi~tir 81.

'4 Hammer P.J. von, Histoire de l'Empire Ottoman, c. XVII, Paris 1841, s. Post-face XXII.

75 "Abdülkadir Bey ashab-~~ ilm ve fazldan de~il ise de, s~rf cahil de de~il idi nisbeten ashab-~~

malumâttan ve muhibb-i ulOm ve maarif olan zavattan idi". Tarih-i Cevdet, c. XII, S. 212.

76 ~.H. Uzunçar~~l~, a.g.m., s. 500.

77 Gelenbevl Ismail Efendi 1791 tarihinde Yeni~ehir'de vefat etmi~tir. Bu yüzden Hoca

Efendi Gelenbevi'den 1789 tarihinden evvel ders görmü~~ olmal~d~r.

79 Palab~y~k Mehmed Efendi (1804) Asr~n en büyük alimlerinden Menak~b, 2. bsk., s. 5.

79 Ne~et Efendi (1807), Menak~b, 2. bsk., s. 5.

80 Menak~b, 2. bsk., s. 2.

91 Tevhid Efendi'nin yazd~~~~ Kethüdazâde'nin tercüme-i halinde ve Emin Efendi'nin

zeylinde bu hocalar belirtilmi~tir. Menak~b, 2. bsk., s. 2-5: Arif Efendi ~~ 795'de müderris olduktan

sonra ilmiye derecelerinde yükselerek 1822'de Halep Kad~s~~ olup bilfiil Haleb'e gitti ve müddetini tamamlad~ktan sonra Istanbul'a döndü. 1832'de Bursa Kad~s~~ oldu, 1836'da Mekke payesini ald~. Iki sene sonra da, 1838'de II. Mahmud taraf~ndan Istanbul Payesi verildi. Bilfiil ~stanbul kad~ l~~~~ teklif edilmi~se de kabul etmemi~ tir. 1847'de Anadolu Kazaskerli~i payesine yükseltilmi~tir. Kendisine tevcih edilen bütün ilmiye rütbelerini hiç kimseye boyun e~meden ve kap~~ a~~nd~rmadan elde etmi~tir. Mizac~~ itibariyle zaten rütbe ve payeye iltifat etmeyen bir âlimdi; ~ .H. Uzunçar~~l~, a.g.m., s. 500.

(18)

818 EKMELEDDIN IHSANO~LU

Bir "kurulu~" olarak böyle bir "Cemiyet" var olmamakla beraber bu entellektüel grubu olu~turan ve "Cemiyet"in idarecileri olduklar~~ ileri sürülen ~ah~slar aras~nda mü~terek bir hususun var oldu~u muhakkakt~r. Bu ulemâ grubunun Islam kültürünü çok iyi bilmekle beraber, o zaman medreselerde e~itimi ihmal edildi~i ileri sürülen felsefe ve matematik gibi ilimlerin tahsilini yapm~~, Bat~~ kültürüne ve Bat~'dan gelecek yeniliklere aç~k

~ahsiyetler olduklar~~ anla~~lmaktad~r.

Bu ~ah~slar~n, yeni ilim ve fikirlerden elde ettikleri kadar~n~n Islâmiyetle ve kendi kültürleriyle ba~da~mas~~ hususunda, endi~elerinin olmad~~~n~~ söyleyebiliz. Bu grubun olu~mas~nda yeni kurulan mekteplerin ve mühendishânelerin geni~~ tesiri oldu~u görülmektedir. ~anizade gibi bir ansiklopedistin do~mas~na bu tesirin katk~s~~ aç~kça görülmektedir.

Kethüdazâde gibi bir ilim adam~n~n matematik dersi veren ulemâdan gördü~ü dersler yan~nda Osmanl~~ matemati~inde klasikten moderne geçi~~ halkas~n~~ olu~turan Gelenbevi hocadan ders görmesi, onun tesiriyle Hendesehane'ye derse gitmesi, bu tesire ba~ka bir örnektir.

Avrupa'dan baz~~ kültür tesirlerinin Istanbul'da ya~ayan gayri müslim teb'alann katk~s~yla 82 oldu~u da gözden uzak tutulmamal~d~r. Rumlar ve daha az ölçüde Ermeniler'in bat~~ kültürünü yak~ndan tan~ma imkanlar~~ vard~. Bunlar aras~ndaki zengin ailelerde uzun müddet için çocuklar~m Italyan Üniversiteleri ve bilhassa Padua'ya e~itime gönderme gelene~i vard~~ 83.

Böylece bunlar~n gerek lisan bilgisi, gerek zihniyetleri bak~m~ndan zaman~n yeni Bat~~ fikirlerine aç~k olmalar~~ tabii idi. Avrupa'da okuyan gayri müslim aile çocuklar~n~n tesiri s~n~rl~~ dahi olsa ili~kide bulunduklar~~

~ah~slara bu hususlarda haber aktarmalan hiç te uzak bir ihtimal de~ildi.

Mesela Kethüdazade'nin Frenk mekteplerinde okutulan dersler hakk~ndaki fikri 84 bu etkilenmeye bir örnek olarak görülebilir.

Kehüdazade'nin, Bat~'da, Islam kültürü üzerinde yap~lan çal~~malardan da haberdar oldu~u anla~~lmaktad~r. Menalub'ta Endülüs, M~s~r ve Istanbul gibi Islam kültürünün ba~~ merkezlerinin kültür faaliyetlerine i~aret edildikten sonra Islam kültürünün yüceli~inin Bat~~ taraf~ndan da kabul edildi~ini, Gazal~nin Ihyay-~~ Ulürni'd-din adl~~

82 B. Lewis, "The Impact of French Revolution on Turkey", journal of World History, c. 12,

1953, s• 11 3.

83 B. Lewis, a.g.e., s. 113.

(19)

BE~IKTA~~ CEMIYET-I ILMIYESI 819 kitab~n~n Almancaya tercüme edilerek, alt~~ defa bas~ld~~~n~~ 85 ve Bat~'da ba~ta Kuran-~~ Kerim olmak üzere ~slâmiyet'e ait eserlerin tercüme edildi~ini bize aktarmaktad~r.

Modernle~meye ve geli~meye kar~~~ aç~k tav~r içinde oldu~u her vesile ile kar~~m~za ç~kan Kethüdazâde genelde liberal hareket etmektedir. Bu tav~ rlar aras~nda kiliseye gitmesi, burada sar~~~~ ve cübbesiyle oturmas~, frenklerle ahbapl~k etmesi 86, yine baloya gitmesi 87, Frenk mekteplerinde

okutalan derslerin mahiyetini bilmesi say~labilir 88. Avrupa hayat ~ekli

hakk~nda da bilgisi oldu~unu ~u sat~rlardan anl~yoruz: "1252 / 1836 tarihlerinde Be~ikta~'ta Maçka'da y~k~l~p yerine Tüfenk anbari yap~lan Mekteb-i Harbiye'de köpek arabas~~ icad ettiler. Be~ikta pazar~nda arabay~~ köpeklere çektirip sebze ve e~yay~~ arabaya koyup mektebe götürürler idi. Hoca Efendimiz'in evinin önünde ekmek verdikleri köpe~i de ald~lar mektebe götürdüler, efendim bu köpek arabas~~ Frengistan'da vard~r amma bu köpekler ba~ka soydur, bizim köpeklerin cinsinden de~ildir. Bu bizim fukara köpekler ona tahammül edemezler, o i~~ için yarad~lm~~~ de~ildir". Kethüdazâde, daha sonra köpek arabas~n~~ la~vettirir 89

Kethüdazâde'nin Bat~l~lar~~ takdir etti~ini ve baz~~ mukayeseler yapt~~~n~~ görürüz. "Hoca Efendi, ben, bizim münasebetsiz i~lerimiz için gâvurlardan utamr~m; bizimkileri kaydetmem, bizimkiler bilmezler anlamazlar. Biz gâvurlar~~ bir~ey bilmez san~r~z onlar umur-~~ dünyadan her ~eyi bilirler" 90 derken, bunun yan~ nda Bat~~ ile münasebetlerde belli bir s~ n~ r çizmi~tir. Bu s~n~r hakk~ndaki fikrini, kendisiyle devlet ricâli aras~nda vuku bulan bir tart~~madan anlayabiliriz. Bu tart~~maya giren devlet adamlar~n~n kim olduklar~n~~ bilmemekteyiz. Ancak Kethüdazâde, tart~~mada aç~kça, baz~~ devlet adamlar~n~n "irtikap, ihânet ve h~yanet" içinde olduklar~n~~ ve devletin ba~kas~n~~ dü~ünmeyip kendilerini dü~ündüklerini, bunun "ak~ls~z-l~k, hainlik" oldu~unu ve devleti çökertece~ini söylemektedir. Bu devlet ricâli aras~nda, Avrupa'da bir çok küçük devletin var oldu~unu bu küçük devletlerin büyük devlerlerle iyi geçinebildi~ini, Osmanl~~ Devleti'nin de onlar gibi Avrupa ile geçinebilece~ini ileri sürenlere, di~er bir ifadeyle Avrupa'ya total entegrasyon fikrinde olanlara kar~~~ tez olarak Kethüdazâde

85 Menakib, 2. bsk. s. 282. 86 Menaktb, 2. bsk. s. 148. 87 Menakib, 2. bsk. s. 148. 88 Menakib, 2. bsk. s. 41.

89 Frenklerin dondurma yediklerine dâir verdi~i malumât, Menakib, 2. bks., S. 119, 185. Menakib, 2. bsk. S. 296.

(20)

820 EKMELEDDIN IHSANO~LU

~u fikirlerini ileri sürmektedir: "Bize onlar~ n gidi~i uymaz" diyerek Osmanl~~ Devleti ile Avrupa aras~ndaki en önemli fark~n "Din" oldu~unu belirtmi~tir. Avrupa tarz~~ giyim-ku~am, mimari, bina ve sair hususta özenmelerin tamamen kald~r~lmas~, giyim-ku~am~n, binalar~n mimari tarz~n~n, sosyal hayat ~eklinin kendine has olmas~n~, gereksiz harcamalar~n tasarruf edilerek Devlet kaynaklar~n~n tamamen güçlü kara ve deniz ordular~~ ve onlar için gerekli bütün levaz~mat ve ihtiyaçlar~n kar~~lanmas~ na sarfedilmesi gerekti~ini belirtmi~tir. Ba~ka türlü, gerek Osmanl~~ Devleti'nin, gerek tebaas~mn kurtulamayaca~~n~, tarihten Abbasi Devleti'nin çökü~ünü örnek olarak göstererek aç~klam~~~ ve ~öyle devam etmi~tir: "Bizim bu gidi~imiz Devlet-i Abbasiyenin gidi~ine benzer. Zira onlar devletlerinin irad~n~~ levaz~mat-~~ seferiye'ye sarf etmeyip, telezzüzat-~~ nefsariyelerine sarf ettiler". Böyle gaflet içinde olmalar~~ neticesinde devletin ve hükümdar~n d ü~tü~ü durumu aç~klayarak Hülâgu Han'~ n Abbasi Devleti'ni y~kt~~~~ gibi, ders al~nmazsa, Rusya'n~n da Osmanl~~ Devleti'ni ayn~~ ~ekilde y~kabilece~ini söylemektedir 91.

Kethüdazâde, Avrupa'dan bu tür özenmelerin al~nmas~na kar~~~ ç~karken, harp sanayi ve sair faydal~~ teknik ve ilimlerin al~nmas~n~~ tasvib etmektedir 92.

Bat~~ kültürünü de~i~ik yönleriyle tan~ma imkan~~ bulan ve Avrupa dillerinden Frans~zca'ya belirli bir ölçüde a~ina 93 oldu~unu bildi~imiz Kethüdazâde ayr~ca, yabanc~~ lisan~n önemini kavrayarak talebelere ö~retilmesini ve bundan büyük faydalar sa~lanaca~~n~, "Fünün-~~ harbiye ve Sanayi-i nariye"den baz~~ ~eyleri onlar~n telifatlar~n~n içinde görmek, bilmek için Frans~zca'y~~ ö~renmenin ehl-i hünere vazife oldu~unu 94 söylemekle beraber bu i~in dikkatli yap~lmas~n~~ ve talebelerin yabanc~~ kültürün etkisi alt~na girmemesinin temin edilmesini istemektedir.

"Bizim murad~m~z evlad ve ahfad~m~za sanayi kabilinden olarak elsine-i ecnebelsine-iyeyelsine-i ö~retmektelsine-ir. Yoksa ayelsine-in-elsine-i nasranelsine-iyeyelsine-i ö~retmek de~elsine-ildelsine-ir. Zelsine-ira lüzt~mu yoktur. Hururat ve kavaid ve terkibini beyan eden kitaplar okutturmal~~ zira hiç bir millet yoktur ki kendi ilm-i halini okumadan elsine-i

91 Menak ~b, 2. bsk., s. 48.

92 Menak~b, 2. bsk., s. 130.

93 O tarihte (Nizam-~~ Cedid devrinde III. Selim saltanat~n~n son y~llar~nda) Hoca

Efendimiz dahi bir Amerikan papaz~ndan Frans~zca'ya ba~lam~~~ ise de Sultan Selim-i merhümun ~ehâdeti vuku' buldu~undan ehl-i hünere ftitür geldi, Frans~zca'y~~ b~rakt~m buyurdular" Menaktb, 2. bsk., S. 259.

(21)

BE~IKTA~~ CEM~YET-~~ ~ LM~ YES~~ 821 ecnebiyeyi okusun. Çünkü okuturlarsa o çocuklar kendi milletinden ç~kar, o okuduklar~~ lisamn kawninden olurlar" 95 demektedir.

Genç nesillerin yabanc~~ kültürünün etkisinde kalma~~ için önce kendi dinlerini ö~renmeli diyen Kethüdazâde, islam dinini "hem dünyan~n hükümet ve idaresi ve muamelat-~~ cariyesi hem de umur-~~ uhreviya ve ulviyyesi vard~r, mükemmelidir" 96 ~eklinde görü~lerini bildirmektedir.

Bat~da geli~en mekanik ilmi hakk~ nda da bilgisi olan Kethüdazâdenin bu ilim kar~~~s~nda çok ilgi çekici bir tesbiti vard~r. Bu husustaki görü~leri oldukça önemlidir. Çünkü, o zamana kadar ba~ka Türk ilim adam~nda rastlamad~~~m~z baz~~ mukayeseleri Kethüdazade'de bulmaktay~z.

Nitekim "Cerr-i eskal" (Mekanik) demek a~~rl~ klar~~ çekmek ve çekici manas~ ndad~r. Cerr-i eskal ilmi bir ilm-i mahsustur bu kadar bin y~l evveli hükerna telif etmi~ler kitaplar yazm~~lar öyle durur idi. Sonra frenkler bu kitaplarla i~tigal edip bu ilmi ilerlettiler, ne kadar fabrikalar, vapurlar, makineler, çarklar, dolaplar varsa hep bu ilimle olur" 97 ~eklinde bilgisini özetleyen Kethüdazâde Bat~'da bu ilme kar~~~ olan tav~r ile Osmanl~~ Devleti'ndeki tav~r aras~ndaki fark~~ ~u ~ekilde özetlemektedir:

"Frenkler hem ilmini okurlar hem ameliyat~n~~ icra ve tecrübe ederler, devletleri eshab-~~ tecrübeye yard~ m ederler", onun kanaatine göre Bat~~ devletleri bo~una paralar~n~~ sarf etmezler "ameliyat~~ tecrübe-i alt ile olur, alt para ile olur bizde ilmi okunsa da ameliyat~ n~ n icras~~ kal~r oralar~m kimse vazife edinmez bizde eshab-~~ menas~b paray~~ almaya al~~~ kt~r, vermeye al~~~ k de~ildir. Böyle iyi ~eyleri iptida büyüklerimiz (padi~ah~m~z) 98 tutmal~~ alt taraf~~ dahi ona bakarlar. Frengistan öyle ilerledi", demektedir.

Burada Kethüdazâde'de, ça~da~~~ olan veya daha sonra nesillere mensub devlet ve fikir adamlar~ndan farkl~~ olarak bat~~ bilim ve teknolojisi kar~~s~nda yeni bir fikir görüyoruz. O da, bilim'in okutulmas~, tatbikat~ mn yap~lmas~ndan ba~ka, "tecrübe" denilen yeniliklerin icad edilmesi ve bu yenilikleri yapmak isteyenlere devletin destek olmas~~ gerekti~ine i~aret etmesidir.

95 Menak~b, 2. bsk., s. 281. 96 Menak~ b, 2. bsk., s. 281-82. 97 Menak~b, 2. bsk., s. 130.

98 Menak~b, 2. bsk., S. 130; 1. bask~s~ nda (Padisah~ m~z) olarak geçrnektedir..Venak~b, 1. l~ ks.,

(22)

822 EKMELEDDIN IHSANO~LU

Kethüdazâde, Ingilizce'den Türkçe'ye co~rafya kitab~~ tercüme eden bir papaz~n eserine yazd~~~~ takrizde, Co~rafya ilminin faydalar~n~~ ve Sultan II. Mahmud'un bu ilme verdi~i önemi anlatmaktad~r. Kethüdazâde ~öyle diyor: "Mevad-~~ askeriyye'ye kemal-~~ dikkat ve urnür-~~ harbiyye'ye dâir fünâna ra~bet buyurmalanyla nice mektepler in~as~na himmet-i ~ahâneleri mebzul ve bu fenler nezd-i daveride makbul olma~la fenn-i co~rafya kim zabitan-~~ askeriyyede ve ricâl-i devlete ehemm-ü elzem bir ilm-i celilm-ilü'~-~an oldu~u cümle ilm-indilm-inde müsellemdilm-ir." Co~rafya ilm-ilmilm-inilm-i te~vilm-ik maksad~yla Amerikal~~ bir Co~rafyac~'n~n telif ve tersim etti~i bu atlas, Osmanl~~ imparatorlu~unun üç k~ tada idaresi alt~nda bulunan eyaletleri ve yerleri ihtiva etmektedir.

Kethüdazâde'nin yeni nizam hakk~ ndaki dü~üncelerini burada belirtmi~ti ve bunu tasvib etmesi onun yenilik taraftar~~ bir ki~ili~i oldu~unu bize aç~kça göstermektedir. Menak~b'~nda da yeniçeri oca~~n~n kald~r~lma-s~ ndan sonra nizam askeri için okullar aç~lmakald~r~lma-s~n~ n görü~üldü~ü toplant~ya kat~lmas~~ da bu dü~üncemizi teyid etmektedir 99.

Be~ikta~l~~ ulemâ grubunun yeti~tirdi~i talebeler konusuna gelince, elimizdeki kaynaklardan, bu grubun belli ba~l~~ isimleri aras~nda, Ferruh Efendinin "terbiye kerdesi" olan ~air Fehim Efendi 100 bilinmektedir. Kethüdazâde'nin ise birçok talebe yeti~tirdi~i, menak~b~ ndan istihraç edilerek Ismail Hakk~~ Uzunçar~~l~~ taraf~ndan ortaya konmu~tur 1°1. Bunlar aras~nda Tevhid Efendi 102, Çerke~li Memed Rafi Efendi 103, Muz~kay-~~ hümayun Farsça hocas~~ Emin Efendi ~~ oa, Murad Molla ~eyhi 1°5 sonradan

99 Estar-z Kethüdazdde, S. 3; Menaktb, 2. bsk., s. 226.

100 Menakzb, 2. bsk., s. 144, Tarih-i Cevdet, c. XII., S. 214, Fehim Efendi 1203/1787-88. Istanbul'da do~du. Birçok memuriyette bulundu. Ferruh Efendi'den ders alm~~ t~r. 13 Mart 1846'da ders verdi~ine dair, Tezakir, c. IV., 40 cüz, s. 13, yine F. Aliye Han~m, a.g.e., s. 25.

101 I.H.

Uzunçar~~l~, a.g.e., s. 513.

102 Dülgerzâde ~eyhi Hakk~~ Efendi'nin o~lu olan Tevhid Efendi 187o'de vefat etmi~tir.

Matemati~e ait eserleri vard~r. Rumeli Kazaskerli~ine kadar yükselmi~tir. Tevhid Efendi de kendi kona~~nda ders vermi~tir. Menaktb, 2. bsk., S. loo; Bursal~~ Mehmet Tahir, Osman!:

müellffleri, c. III, Istanbul 1342, s. 258.

103 Çerke~li Mehmed Efendi Hazine-i hümâyün hocalar~ndan olup Rumeli kazaskerligi payesine kadar yükselmi~tir. De~erli bir ilim olup Anadolu müfetti~i iken 184o'ta hastalanarak Balya'da vefat etmi~ tir. Yeniçeri Oca~~n~n kald~r~lmas~n~~ müteakib, sarayda kurulan ulemâ heyeti aras~nda hulunarak Kethüdazide'yi sürgüne gönderilmekten kurtarm~~t~r. Menak~b, 2. bsk., S. 34; Uzunçar~~l~, a.g.m., s. 513, not 73.

104 Emin Efendi menak~b~~ tertip eden zat, Kethüdazide'nin talebesi.

105 Murad Molla ~eyhi Mehmed Murad Kethüdazide'nin talebesinden Çar~amba'da

Mevlevihinenin ~eyhi; Cevdet Pa~a bu tekkeye s~kça gidip Mehmed Murad'tan Mesnevi dersi alm~~ t~r.

(23)

BE~IKTA~~ CEMIYET-I ILMIYESI 823 Mü~irli~e kadar yükselen Nusret Efendi (Pa~a) 106 Tersane mektupçusu Ali Said Efendi 107, ayr~ca müneccim ba~~~ Ibrahim Edhem Efendi, Tersane muhasebecisi Dede Ismail Efendi, ~air Safvet Efendi sonradan vezir olan Kabull Mehmed Pa~a ve sadrazam Yusuf Kamil Pa~a, sadrazam Mithat Pa~a ve Hacegân Süleyman Ruhi Efendi say~labilir.

Baz~~ çal~~malarda bu isimler "Cemiyet"in yeti~tirdi~i talebeler olarak gösterilmektedir 108.

Bu ara~t~rman~n belirli bir noktas~nda Be~ikta~l~~ bir grup alimin bugünkü mânâda bir "Ilmi Cemiyet" kurmad~klar~n~~ ileri sürmü~~ bulunuyoruz. Bununla beraber, bu grup ~eklen ve hukuken "Cemiyet" te~kil etmedi~i halde, aralar~nda belirli bir ilmi ve entellektüel beraberli~in bulundu~u grup üyelerinin, mü~terek vas~flara haiz olmalar~~ ötesinde, mü~tereken hareket ettiklerini söyleyebiliriz.

Üzerinde önemle durdu~umuz Be~ikta~~ Grubu her ~eyden evvel o zamana kadar bilinen konaklarda sürdürülen e~itim ve kültür faaliyetlerin-den farkl~~ yönleri bulundu~u muhakkakt~r. Dönemin birfaaliyetlerin-den fazla, ülemas~ n~n bir araya gelip ders vermesi ve bu ~ah~slar~ n umumiyetle ayd~n, ileri görü~lü, tabii ve riyazi ilimlere yatk~n hatta bat~~ dü~üncesiyle tan~~m~~~ kimseler olmas~~ iddiam~z~~ do~rular niteliktedir.

I~te bu grubun üyelerinin bir yerde toplan~ p ücretsiz ders vermeleri, ilmi politik ve edebi sohbetlerde bulunmalar~, ayn~~ dönemdeki di~er mahfellerden ayr~larak daha özel bir mahiyet kazand~~~n~~ bize göstermektedir. Bu ilim adamlar~~ grubu aras~nda bir nevi beraberlik oldu~unu ispatlayan çok aç~k deliller vard~ r.

Grubun mutad harcamalar~n~n hârifane olarak di~er bir ifadeyle, dostça 109 arkada~ça, herkesin kendi gücü kadar bir ödeme yaparak, kar~~lanmas~, azâlardan herhangi biri bir vazife ile ta~raya ç~kacak olsa yine 106 Nusret Efendi (Pa~a) Sultan Mehmed zaman~nda M~z~kay-~~ hümâylin'da nefer iken

Kethüdazâde'den okumu~tur. Menak~b, 2. bsk., s. 6. Nusret Pa~a çok ya~am~~, 1894'te ölmü~tür. Malumâtl~, yabanc~~ dile a~ina, Avrupa'ya tahsile gitmi~ti, bir co~rafya atlas~~ ve küre-i musattahas~~ vard~. Uzunçar~l~, a.g.m. S. 513, not 74.

10' Ali Said Efendi [Tersane mektupçusu] hakk~nda malumât~m~z yoktur. Recai Efendinin

o~ludur.

1°8 ~erif Mardin, bu talebeleri cemiyetin yeti~tirdi~i zatlar olarak göstermi~tir: ~erif

Mardin, The genesis of Young Ottornan Political Thought, Princeton 1962, s. 231.

109 Ebüzziya Tevkif Bey, Arifane lafz~ n~n galat olarak kullan~ld~~~~ asl~n~n hârifane -

arkada~ça- olmas~~ gerekti~ini belirtmektedir. Mecmua-z Ebazziya, c. IV cüz 39, ~~ safer 1302, S. 1238.

(24)

824 EKMELEDDIN IHSANO~LU

hissesine dü~en miktar~~ muntazaman göndermesi m° bize bu grup azâlar~~ aras~ ndaki "beraberli~in" ve "mü~terek hareketin" bu te~kilat zihniyetinin varl~~~ ndan do~du~unu ve bunun Osmanl~~ devletindeki ilk uygulama olabilece~ini göstermektedir. Ferruh Efendi'nin üç y~ll~k Londra sefareti s~ ras~ nda edinmi~~ oldu~u intibalar~n~ n da böyle bir grubun te~kilinde etkisinin olabilece~ini bize, ister istemez dü~ündürmektedir.

Yukar~da bahsettiklerimizin yan~nda, Yeniçeri yakas~ nda Bekta~ilerin nefyi s~ras~nda Ferruh Efendi, ~anizâde, Melekpa~azâde, Kethüdazâ'nin birlikte nefyedilmek istenmesi ve hepsinin Bekta~ilikle itham edilmesi 111 de onlar~n baz~~ resmi makamlar taraf~ndan tek bir "Grup" olarak görüldü~ünü de göstermektedir.

Bu hususta Cevdet Pa~a'n~n nakletti~i bilgiler konuyu ayd~ nlat~c~~ mahiyettedir. Buna göre ~~ 826 Temmuz'unda Bekta~i tekkelerinin kapat~lmas~~ ve Bekta~ilik yoluna sapanlar~ n cezaland~ r~lmas~~ hususunda sarayda toplanan mecliste, al~nan kararlar aras~ nda bu tür kimselerin bir daha Istanbul'a dönmemek üzere sürgüne gönderilmesi cezas~~ da var idi. I~te bu ~ekilde cezaland~r~lanlar aras~nda ~eyhülislam Mekkizâde'nin damad~~ Sudûrdan Murad Efendizâde Arif Efendi de vard~~ 112. Cevdet Pa~a, bu ~ekilde sürgüne gönderilenlerden bahsederken Be~ikta~~ Grubu hakk~nda söyledi~i sözler dü~ündürücüdür. Zira bu grup için "Gariptir ki -niçin bu yolda itham edildikleri anla~~lamam~~- bu s~rada Anadolu payelilerinden Melekpa~azâde Abdulkadir Bey, Mekke-i Mükerreme payelilerinden Vakanüvis-i Sab~k ~anizâde Mehmed Ataullah ve ~~kk-~~ Salis Defterdar~~ me~hur Ismail Ferruh Efendi dahi Bekta~ilikle itham olunarak birer mahalle nefyedildiler". Bursa'ya nefyedilen Ferruh Efendi yazmakta oldu~u Tefsir-i Mevak~b~~ tamamlamak üzere menfas~~ Kad~köyü'ne tahvil olundu. Yine Cevdet Pa~a bu zatlar için "Bekta~ilikle hiç taalluk ve münasebetleri yok idi 113 hatta Bekta~ilere dair Saray-~~ hümayûn Câmi-i ~erif~'nde akd olunan meclis-i me~verette Abdülkadir Bey Bekta~iler aleyhinde at~ p tutmu~~ ve o kadar ileri gitmi~~ idi ki baya~~~ kerâmet-i evliyay~~ inkâr mertebesine varm~~~ idi" diyerek ~öyle devam etmi~tir. Bu "Abdülkadir Bey ashab-~~ ilm ve

11° Tarih-i Cevdet, c. XII, s. 213.

111 Tarih-i Cevdet, c. XII, S. 212.

112 Arif Efendi (Damadzâde), Sud~:~rdan Murad Efendi'nin o~lu olup ~eyhülislam Mekkizâde'nin damad~d~ r. Müderris olduktan sonra 1214 /1799'da Yeni~ehir, 1223/1808 Busa, 1231 /1816'da Mekke Mollas~, 1236/1821'de Istanbul payesi alm~~ t~ r. En son 1241'de Anadolu payesi al~ p ayn~~ tarihte Bekta~ilikle itham edilerek Güzelhisar'a nefyedilmi~tir, S.O., c. III, s. 271.

(25)

BE~IKTA~~ CEMIYET-I ILMIYESI 825 faz~ldan de~il ise de ashab-~~ malumattan muhibb-i ulüm ve maarif olan zevattan idi. Fakat mezhebi me~rebinden geni~~ lâuball bir adam idi. Binaenaleyh ana tabii, dehri dense yak~~~ k al~rd~~ amma Bekta~ilik efkâr~ndan pek uzak idi". Yine Ferruh Efendi için Cevdet Pa~a "Londra'da sefirlik etmi~, ecanib nazar~nda dahi gayet makbul ve muteber bir zat-~~ nadirü'l-s~fat idi. Böyle ma'murü'l-cevanib bir adam~~ Bekta~ilik ile itham eylemek nekadar insafs~zl~kt~r" demektedir 114.

Cevdet Pa~a, Sanizâde için ise ult~m-~~ riyâziye ve tabiiyede mahir ve ilm-i t~bta emsali nadir, zat~yla iftihar olunur bir zat-~~ memduhü'l-meâsir olup Bekta~ilik efUr~ndan pek baid idi" 115 ~eklinde bir aç~klama yapt~ktan sonra, Hekimba~~~ olur diye, korkusundan Mustafa Behçet Efendi'nin onu istirkap edip önce azlettirmi~~ daha sonra da nefyini de istemi~tir. Kethüdazâde Mehmed Arif Efendi de Sanizâde gibi ayn~~ ~ekilde itham edilmi~tir. Yukar~da bahsetti~imiz me~veret meclisinde bulunan Kürt Abdullah Hoca "Kethüdazâde Bekta~idir, mezhebsizdi, Sanizâde'yi nefyetti~imiz gibi an~~ da nefyedelim" demi~~ ayr~ca "dini düzeltece~iz diye ba~~r~r imi~". Ancak bu mecliste bulunan ve daha sonra Anadolu'yu tefti~e memur k~l~nm~~~ bir çok resmi vazifeler yan~nda kad~l~klar yapm~~~ Çerke~li Mehmed Efendi'nin müdafaas~yla sürülmekten kurtulmu~tur. Çerke~li Mehmed Efendi "adam, utan~n hepinizin hocas~d~r. Ben de kendisinden okudum, bilirim mezhebi itikad~~ pak bir adamd~r" diyerek meclistekileri ikna etmi~tir 116.

Hadiselerin seyri ve yeni buldu~umuz bir vesika bunlar~n Bekta~ilikle ilgisi olmad~~~n~~ ortaya koymaktad~r 117. Bu belgede Seyhülislâm Kad~zâde

Mehmed Tahir Efendi'nin Melekpa~azâde Abdülkadir Efendi ile yine ulemâdan Murad Efendizâde Bursa Kad~s~~ Mehmed Arif için Sadarete yazm~~~ oldu~u resmi bir yaz~da bu iki ki~inin "umiir-~~ diniyelerinde mübalât etmeyerek rafz ve ilhad eshab~yla ülfet ve ihtilât ve bu misullü mezaheb-i fasideye temayül eylemi§ olduklar~" n~~ belirterek nefileri için hüküm ç~kar~lmas~n~~ istedi~i görülmektedir.

Seyhülislâm taraf~ndan yaz~lan belgede Bekta~ilik suçu zikredilmedi~i halde bu iki ki~i ile ilgili ç~kan hükümde "Zamane Bekta~ili~i yoluna

114 Tarih-i Cevdet, c. X11, S. 213. 115 Ayn~~ yer.

116 Menak~b, 2. bsk., S. 34-35.

117 4 Zilhicce 1241/10 Temmuz t 826 tarihli ~eyhülislâm Kad~zâde Mehmed Tahir Efendi

i~aretiyle ve Evail'i Zilhicce 1241/7-16 Temmuz 1826 tarihli hüküm müsveddesi: Ba~bakanl~k Osmanl~~ Ar~ivi, Cevdet Adliye, No. 2002, 2002/1.

(26)

826 EKMELEDDIN IHSANO~LU

sapt~klar~"na dâir bir ibare bulunmaktad~r. Bu i~aretin ~eyhülislâm'~n yaz~s~nda olmamas~~ ve sonradan konulmas~, siyasi bir suçlama oldu~unu göstermektedir. Ayr~ca bu tür hükümlerin o tarihte Bekta~ilik'le ilgisi olsun veya olmas~n nefyedilenler hakk~nda, hükümlerin ayn~~ ibarelerle tanzim edildi~i de gözden uzak tutulmamal~d~r.

~anizade'nin sürgüne gönderildikten iki ay sonra itlak~na dâir ferman~ n gelmesi 118, Ferruh Efendi'nin menfas~mn, Kad~köy'e tahvil edilmesi, Melekpa~azâde'nin bir y~l sonra 1243 / 827'de Istanbul Kad~l~~~'na getirilmesi 119 bunlar~n Bekta~ilik'le alakalar~~ olmad~~~na bir i~arettir. Melekpa~azâde'nin 1244 /1828'de Anadolu payesi alm~~~ olmas~~ 1250 / ~~ 834'de Anadolu Kazaskeri ve ~~ 257 / 1841'de Meclis-i Vala Aza'l~~~na getirilmesi gözden uzak tutulmamal~d~r. Hatta bu göreve tayininde "Kavanin-i ~eriyye icab~nca baz~~ dirayetkâr zevat~n Meclis-i Vala-~~ Ahkam-~~ Adliye'ye memur tayin k~l~ nmalar~~ laz~meden ve umur-~~ idare-i cenab-~~ cihanbani muktezay-~~ celilinden oldu~una ve sudür-~~ kiramdan Melekpa~azade faziletlü Kadri Bey") 120 ~eklinde kullan~lan bir ifadeden ve böyle bir vazifeye lay~k görülmesinden Bekta~ilik'le ilgisi olmad~~~~ aç~kça görülmektedir.

Sözü edilen bu zevat~ n dostlar~~ aras~nda Bekta~i ~eyhlerinin bulunmas~, mesela Rumelihisar~~ ~ehitlik tekkesi ~eyhi Mahmud Baba gibi, bunlar~n Bekta~i oldu~unu göstermez 121.

19. asr~n ba~lar~nda, bilhassa 182o'lerde imparatorlukta görülen karga~a ve istikrars~zl~k ortam~~ içinde Sultan II. Mahmud bir tak~m tedbirler alm~~t~r. Kethüdazâde'nin Be~ikta~'ta görü~tü~ü zatlardan baz~lar~n~n gece toplanarak politik tart~~malarda bulunmalar~~ bu karga~a ortam~na iyi bir örnektir. "O vakit sultan Mahmud'a baz~~ ad â Efendim Be~ikta~'~n söz-anlarlar~~ geceleri bir yerde toplan~yorlar da devletçe kelâmlar ediyorlar derler. Sultan Mahmud zarif Padi~ah anlar kimlerdir isimlerini yaz~ n bana getirin der. Yazarlar getirirler bakar ki içlerinde Recai Efendi'de var ~unu gördünüz mü? der e~er içlerinde olmayayd~~ ne deseniz inan~rd~m lakin bu adam kendisini bilir adamd~r an~n meclisinde münasebetsiz lak~rd~~ ve yolsuz bir~ey olmaz der. Bu keyfiyeti gece

119 F.N. Uzluk, a.g.m., S. 3.

119 S.O., C. M., S. 350.

120 24 Ramazan ~~ 255/1 Aral~k 1839 tarihli Buyruldu, ve 24 Zilkade 1255/29 Ocak 1849

tarihli Irade-i Seniyye ile Meclis-i Vâlâ azalar~na verilen Ni~anlar, Cevdet Adliye, nr. 1752 ve Irade Dahiliye, nr. 267.

121

Referanslar

Benzer Belgeler

Ahmet Mithat, Cervantes’in roman kahramanı olan Don Kişot’un karşısına onun bir uyarlaması olarak görebileceğimiz Daniş Çelebi’yi çıkarır. Daniş Çelebi, birçok

Şu Ermeni taifesinin hem komşu hem de dindaşı olan Rusya Devleti ise vech-i meşruh üzere gamaz ve nifaktan başka bir meziyet ve fazileti olmayan şu Ermeni taifesini

Çelebi Süleyman Kaya Efendi gerek Şeyh-i Meczûb Şeyh Muhammed Said Seyfeddîn’e ait Muhtasaru’s-Sülûk ve’l-İhsân adlı kitaba yaptığı yorumlarda gerekse

Halid Hoca “Ey iman edenler Allahtan gerektiği şekilde korkun ve ancak Müslüman olarak ölün.” 4 Âyetini örnek getirerek buradaki bu hitaptan insanın korktuğunu

MuǾįnü’l- Ĥükkām ve Įżāĥda yazar ki bir kimse bir ādemüň evine girüp śāĥib-i ħāneyi ķatle mübāderet ve mübāşeret eyledükde śāĥib-i ħāne ġālib gelüp

Eserin halkâr tezyinatında natüralist üslupta çiçeklerden gül, sümbül, lale, siklamen, karanfil ve ayrıca bulut motifleri yer almıştır.. Yazma eserin cilt, halkâr

Elcevap: Aslâ olmaz.. Mes’ele: Zeyd, kýz kardeþi Hind'i nâ-mâhrem olan Amr ile bir ev- de görüp, Hind'i katl edip, Amr'ý mecrûh edip bir günden sonra Amr fevt olup, Zeyd

278 Dolayısıyla tefsiri yapılan ayette belirsiz durumda olan yani kendisinden neyin kast edildiği anlaşılamayan konu, Şâri tarafından Kur’an’ın başka