mOş HWWMMNKg
feÜ
¡ o « # »
Cumhuriyet
Türkiye'nin ilk ve tek
fotoğraflı kredi kartı
Pamukbank Prestige Card..
P A M U K B A N K P • I S T I O ■
89. Y IL / SAYI 24418 / 3000 T L .
(KDV içinde)
KURUCUSU:
YUNUS HADİ(1924-1945) BAŞYAZARI:
NADİR NADİ(1945-1991)
14 AĞUSTOS 1992 C U M AÖzel şirket A K T A Ş hakkındaki şikayet ve suçlam alara bakanlık ilgisiz kalıyor
e k t r i k s o y g u n u
► Elektrik M ühendisleri O dası İstanbul Şubesi,
kentin A n a d o lu yakasına elektrik veren A K T A Ş ’ı
yönetm eliğe aykırı uygulam alar yapm akla
suçluyor. Şube Başkanı ‘K azançlarının
denetlenm eyeceğinin garantisi içinde kânn a kâr
katan A K T A Ş bu gücünü nerden alıyor?’ diye
soruyor. A K T A Ş ise suçlam aları yanıtlam ıyor.
► Suçlamalar: T E K , elektiriğı 542 liradan alıp 547
liraya satarken A K T A Ş 370 li radan alıp T E K ’le
aynı fiyattan satıyor. H izm et bedeli fazla, 26
milyarlık tesis borcu var, sayaç kirası adı altında 2.5
m ilyar haksız kazanç, aboneden gecikm eyi zamlı
alıyor, yan şirketler de soyuyor, yatırımlarda
usulsüzlük, baskıyla ve zorla kesinti.
SayfadaA K T A Ş ’a ‘haksız kazanç’suçlaması
83- 84 yılında altyapı için T E K ’ten alınan 379 m ilyonun soruşturulm ası istenmiş, ancak işlem yapılm am ıştı 4
İstanbul Haber Servisi-Aktaş Elektrik Ticaret A.Ş. 13.3. 1981 tari hinde 20 milyar lira sermaye ile kurul du. Yönetim kurulu üyeleri Ali Coş kun, Cengiz Artam, Atilla Artanı, Güldal Akdağ, M. Sabri A rtam ve Yaver Heper’den oluşuyordu. Aktaş, T E K ’in Anadolu yakasındaki elekt
rik dağıtım hizmetlerini 1 Eylül 1990 tarihinde 30 yıllığına devralmadan önce, T E K ’in traşelerini( kablo kana lı açma ve döşeme) yapan bir müteah hitlik fırmasıydı.
Aktaş Elektrik o dönemde de yan lış uygulamaları nedeniyle gündem den inmedi. Aktaş Elektrik A.Ş’nin o
dönemde ihaleler sırasında T E K ’i yüz milyonlarca lira tutarında dolan dırdığı ve “haksız kazanç’’ sağladığı iddiaları üzerine, TEK Genel M üdür lüğü müfettişleri bir araştırma başlat tı. Müfettişlerin incelemeleri sonucu Aktaş Elektrik’in 1983- 1984 yılların da dönemin birim fiyatlarıyla kurum
dan çektiği usulsüz hakedişlerin 379 milyon 565 bin lira olduğu belirlendi. TEK Genel müdürlüğü Teftiş K uru lu Başkam Zaim Gündoğdu, müşavir müfettiş Mehmet Kutluk ve müfettiş Ali Gürcan Enli’nin hazırladığı ra porda, şirketin İstanbul’da yeralü kablo döşeme işini yaparken, kanal
larda kullanılan kumların ocaktan gece çıkarıldığını öne sürdüğü ve ka nal kaplamalannı sözleşmenin aksi ne, kumla yaptığı, bu nedenle de 379 milyon lira haksız kazanç elde ettiği belirtildi. Raporda, ay rica bu parala rın geri alınması, sorumlular hakkın-
M A rkası Sa. 4, S ü. 8 ’de
Ankara da iki ayrı operasyon
Dev-Sol’a
baskın: 5 ölü
►Ankara’nın Maltepe ve Küçükesat semtlerinde
dün sabaha karşı düzenlenen iki baskında 2’si kadın
5 k i ş i , polisle girdikleri silahlı çatışma sonucu öl
dürüldüler.
■ 4. SayfadaG Ü N C E L
CÜNEYT A R C A Y Ü R E K
Terörizmde Bir Günün Havası
Başkentin Maltepe ve Küçükesat semtlerinde insanlar, dün sabah erken saatlerde silah sesleriyle uyandılar.
Dev-Sol'un hücre evlerine polis, operasyon düzenle mişti.
Karşılıklı ateş, öğle saatlerine değin sürdü. Sonuç; beş ölü. İkisi kadın, üçü erkek.
İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, telefonda örgüt evlerinin
‘‘iki aydır gözlenip izlendiğini"söylüyor. 055’e yapılan bir
ihbarla başlayan operasyon dün sonuç veriyor.
Sezgin, "Küçükesat’taki bir teröristi canlı ele geçirmek
istediklerini" özellikle vurguluyor. Polis, operasyon
so-■ A rkası Sa. 15, S ü. 2 ’de
Ozal-Yılmaz
hesaplaşması
ımıhurhaşkanı Turgut Ö ztd 'de A N A P G enel Başkam M esut Yılm az arasında son günlerde tırmanan “anlaşm azlık”, A N A P ’m yeniden yapılanm ası ve Ö zal'tn uyarılarıma dikkate
alınmaması üzerine gelişti. A N A P kongresinde Yıldırım A kb u lu t’a karşı desteklediği Yılm az’m bir süre sonra, partide kendi gönlünce bir yapılanm aya gitm esi, ö z a li kaygılandırdı. Pek çok tem el konuda da fa rk lı görüşler ortaya konm ası, Ö zal’tn kaygılarım arttırdı.
Yılmaz 'ut, konuşmalarında geçm işten söz etm em esi, Ö zal’dan farkbpolitikaları savunması, Çumhurbaşkam ile görüşmelerini aksatm ası, kaygılarm temelinde yatan nedenler oldu. Sem ra Ö zalin A N A P İstanbul tlB aşkanbğı’ndan istifasına da y o l açan gelişm eler içinde Yılm az, ö z a l’a, “ö z a l’tn parti üzerindeki etkisini kırıp ö z a l’lt A N A P dönemim unutturarak kendi başma hareket etm ek isteyen ’’ bir lider görüntüsü verdi, ö za l, bu görüntü üzerine, p arti üzerindeki etkisini yitirm em ek için, A N A P içindi k i destekçilerim harekete geçirerek M esut Y ılm azi yıpratm aya yönelik girişimlere başladı.
A N A P yönetim im ele geçirdikten som a bir dizi örgüt operasyonu yapan Yılm az, Ö zal’ın parti içindeki destekçilerinin tavır alm ası üzerine geri adım atm ak zorunda kaldı. Bazı örgüt operasyonlarından vazgeçen Yılm az, kongre sürecini başlatırken Ö zal’la görüşerek ilişkilerde “yum uşam a”görüntüsü vermeyi yeğledi. O kluk K oyu’nda geçen hafta sonu yapılan görüşm enin,
Yılmaz tarafından basma “yum uşam ı ” biçiminde yansıtılm ası da Ö za li sinirlendirdi. Ö zal da görüşmede Yılm az’a yönelttiği eleştirileri basma sızdırıp “yum uşam a” olmadığı mesajı verdi.
■ f r * g g
-Ö z a l ’ la Y ı l m a z ’ ın y o l l a r ı n ı a y ı r a n s o r u n l a r
f.... "
^
p âAtIbI
--- ıi ff'i'r"' ---“—rr7~7jn
•
M E S U T Y I L M A Z T U R G U T Ö Z A L Yi İfİJfPfSİil
‘A N A P ’ın lider partisi olmayacağı’ ıı sık sık tekrariadı. ö z a l’ın tepkisi üzerine yumuşadı ve ö z a l’ın yerinin doldurulamayacağını söyledi.Ytlm az’ın sözlerinin kendisini hedef aldığım *
söyledi ve ANAP’lılarla yaptığı görüşmelerde
y
kızgınlığını dile getirdi. a
t
Kürtçe
TV yayını:
özai'ın Kürtçe TV yayını önerisine destek vermedi, ö za i’ın önerisinin partisinin görüşü olmadığını söyledi.
Yılm az’ın sözlerine sert tepki gösterdi ve
yasakları savunmanın anlamı olmadığını 1
söyledi. f
dortünu:
Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığı na bağlanması önerisini ortaya attı.
, ■
: ■ ‘ "7K Y
A.- L
'.,Lr ‘ . i:...
.
Yıîm az’ın önerisine karşı çıktı. Eşi Semra özal İstanbul’da basına açık bir toplantıda Özai’ın -görüşünü savundu.
Örgüt
- operasyonları:
1
---—... .... ... .. ... 1
—“T --
*---*---özalcı olduğu bilinen birçok il ve ilçe örgütü görevden aldı. Özai’ın etkisinden uzak kadrolaşma çabalarına girişti.Yılm az’ın Malatya il örgütünü görevden almak istemesine tepki gösterdi. Görüştüğü MKYK
]
üyelerineYılmaz’ındüşürülmesi talimatını verdiunetmak:
Geçmişe hiç değinmeden sürekli geleceğe dönük mesajlar verdi.
‘Beni unutturmak istiyorlar’ duygusuna kapıldı. Tepkisini Ytlmaz’a Okluk Koyu nda aktardı. t
Semra Özal
sorunu:
Genelkurmay tartışmasının ardından Semra özal istifa etti. Yılmaz ‘Semra Hanım partiyi rahatlattı’ dedi.
Bu olaya sinirlendi. Semra Özal istifa yazısında 1 parti yönetimi ve Yılmaz’ı ‘beceriksizlik ve
başarısızlıkla’ suçladı.
]
Özal'ı ziyareti:
Milletvekillerinin kendisinden habersiz Özai'la görüşmelerinden rahatsız oldu.
Göçüşmeleri sürdürdü. Ve ilişkilerdeki ilk
j
dargınlığın işaretlerini verdi. (|
Görüşmelerin
aksaması:
ö z a l’ladüzenli olarak yaptığı görüşmeleri aksattı.
--- --
j---Yılm az’ın kendisiyle uzun zaman
;
görüşmemesi ve danışmamasına sinirlendi.ı
Moğultay
Öfkeli işçi eyleme hazırlanıyor
Belediye-İş Sendikası Danıştay’a gitti. D avanın olumsuz sonuçlanması halinde sırada eylem var.
tş Ekonomi Servisi- Bakanlar Ku- kanlığı önüne “ Bu işyerinde grev var- rulu’nun, A nkara, İstanbul büyükşehir dır” yazılı çelen koyarak, grev gözcüsü ve ilçe belediyeleri ile, Trabzon, İzmir gömleklerini bıraktılar.
Konak, Bursa İznik belediyelerindeki Belediye grevlerinin, halkın sağlığını grevleri 60 gün süreyle' erteme karan tehdit eden bir durum un meydana gel- dün Resmi Gazete’de yayınlanarak yü- mesi üzerine durdurulduğunu belirten rürlüğe girdi. Danıştay’a başvurarak Çalışma Bakanı Mehmet Moğultay yürütmeyi durdurm a davası açan Bele- “Esasen başından beri de, bu grevin ar- diye-İş Sendikası, davasımn olumsuz kasında halkın'desteğinin de bulunma- sonuçlanması halinde bir dizi eylem dığı bir vakadır. Ben en son gün 8.5 saat yapma karan aldı. süren arabulucuk görevimde bir kez
da-Grevlerinin ertelenmesini protesto ha inandım ki, sendika bu grevi
çözme-BORSA D O LAR M ARK ALTINigr.!
ö
Ö nceki 4 0 6 2 .0 0 Dün 1 406 6 .8 70
Ö nceki 7120 Dün 7120Ô
Ö nceki 4 8 4 5 Dün 4 8 5 5O
Ö nceki 7 9 .9 5 0 Dün 7 8 .0 0 0tay “Grevin uzamış olması, halkın genel sağlığını etkilemiştir. Bir kuluçka döne mi vardır. Hastalık yayıldığı zaman, hastanelerde hastanızı yatıracak yer bu lamazsınız. Burada, hükümetin grev er telemesi gibi bir anlayışın ötesinde, halkın sağlığım tehdit eden çok önemli bir olayla karşı karşıya kalındı” dedi.
Sağlık Bakam Yıldırım Aktuna da “ Bu grevde sendikanının yazın en sıcak ayım yaşadığımızı unutup, çöp dışında bütün alanlarda gerev yapacağı yerde, çöpü ön plana almasına halkımız öfke
ve kızgınlık duymuştur” diye konuştu. Belediye grevinin “ Türk-İş’le DİSK arasında bir çekişme ve iddialaşmanın işçileri D İSK ’e kaptırmak istememenin politik mücadelesine alet edildiğini” sa vunan Aktuna “Sendikalar arasındaki politik mücadeleyle, çöp kaldırmama eylemiyle halk sağlığının tehlikeye dü şürülmesini araç olarak kullandırta- mazdık” dedi.
Belediye-îş Sendikası’mn grev ertele-
■ A rka sı Sa. 15, Sü. 6 ’da
V u ra lh a n d a v a sı
M um cu beraat etti
► Eski Savunm a Bakanı A N A P ’lı Ercan V uralhan’m açtığı ‘zırhlı araç alım ı’ dava sında yazarım ız U ğur M um cu beraat etti.■ 15. Sayfada 13. Sayfada
T V /10. Sayfada
Genç kız gözüyle
yetişkinler
dünyası
Sinema/11. Sayfada
Dram, korku,
güldürü
ye erotizm
Futbol/14. Sayfada
Okan:
Beni fazla
büyütmeyin
19. SayfadaTürkiye,
Bosna
Konferansına
çağrıldı
► İngiltere Başbakanı John M ajör, B aşbakan Demırel’e bir m ektup göndererek, 26 ağustosta L o n d ra’da yapılacak toplantıya T ürkiye’nin de katılmasını istedi. ■ 9. Sayfada A F G A N İS T A N ’DA KA N G Ö V D E Y İ G Ö T Ü R Ü Y O R ■ 9. Sayfada
İntihar/ Arka Sayfada
Ölüm
yaşama
yeğlenir mi?
K an Merkezi acele kan arıyor
► Türkiye’nin en önem li kan m erkezlerinden Çapa
son yılların en büyük sıkıntısını yaşıyor. K an
M erkezi M üdürü R ıdvan Bilgin kalan 150 ünite
kanında sahipli olduğunu söyledi.
İstanbul Haber Servisi- Çapa Kızılay Kan Merkezi’nde kan kalmadı. Günlük 600 ünite kan talebinin karşılayan kan merkezi; hafta başından bu yana ihtiyacı karşılayamaz duruma geldi. Kan Merkezi M üdür Muavini Rıdvan Bilgin, kan depolarında ancak 150 ünite kan kaldığını belirterek, bunlannda sahipli olduğunu
söyledi.
Türkiye’nin önemli kan merkezlerinden biri olan Çapa Kızılay Kan Merkezi, son yılların en büyük kan sıkıntısını yaşıyor. Çapa Kızılay Kan Merkezi M üdür Muavini Rıdvan Bilgin, her yıl yaz aylarında kan bağışlarında belli bir düşüşün yaşandığım ancak geçmiş yıllarda kan
depolarında en az bin ünite kanın hazır bulunduğunu belirterek, bugüne kadar bu büyüklükte bir sıkınünın yaşanmadığını söyledi. Bilgin sözlerini şöyle sürdürdü:
“ Genellikle yaz aylarında çok fazla ameliyat yapılmaz. Ancak bu yıl, özellikle bu ay, çok fazla ameliyat başvurusu oldu.
Böylece, 7 yıldır
görmediğim kadar büyük bir kan sıkıntısı içindeyiz. Bizim dışımızdaki kan merkezlerinde de böyle bir sıkıntı yaşanıyor.”
Y ak o v o s B ıısh ’a k ü s k ü n
STELYO BERBERAKIS
► Kuzey ve G üney Amerika Ortodoks Kilisesinin baş
piskoposu Yakovos» Fener Rum Patrikhanesinin
başma geçmek için A B D ’den beklediği desteği alamadı.
vos, İstanbul Rum Fener pat rikhanesinin başına geçmek için ABD den beklediği desteği alamayınca, Bush ile “son dere ce iyi” olarak bilinen ilişkilerine gölge düştü. Aynı gölgenin ve aynı gerekçelerle Yunanistan başbakanı Konstantin
Mitso-I A rkası Sa. 15, Sü. 1 ’de
A TIN A - Kuzey ve Güney Amerika ortodoks kilisesinin başpiskoposu İmroz Gökçeada kökenli Yakovos ’un , ABD başkam George Bush ile arası nın açıldığı öğrenildi. Atina’ya ulaşan bu haberlere göre
Yako-YAKOVOS -Kaybetmişti.
Y A K O V O S’U N ÍK Í ELBİSESİ V A R LEYLA TAVŞANOĞIU'MM y a zı» 15. Sayfada
G Ö Z L E M
U Ğ U R MUMCU
Kahrolsun Sendikalar!
Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde Türk Iş’e bağlı Belediye-lş Sendikası’nca alınan grev kararından sonra yollarda çöpler birikince besinin büyük bir kesi minde sendikacılık hakkında olumsuz rüzgarlar estiril meye başlandı.
Temizlik işlerinin taşeron şirketlere verilmesi düşün cesi de bu arada gündeme geldi.
Temizlik işçilerinin istedikleri ücretler ile kamu kesi minde yüksek öğrenim görmüş meımurların aldıkları ay lıklar karşılaştırılarak “çöpçüye bu kadar fazla verilir mi"
SAYFA
2
CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 1992 CUMA
OLAYLAR YE GÖRÜŞLER
Ün
Üstüne
M E L İH C E V D E T A N D A Y
Ünlülerin lümü, büyük, değerli, saygın kişiler de ğildir. Kütü bir işten ölürü taranmış olanı neden büyük, değerli, saygın sayacakmışız. İsa’dan önce 356 yılında Efes’teki Artemis tapınağım yakan adam, bu işi ünlenmek için yapUğmı söylemiş mah kemede. Asıldı, adını anmak da yasaklandı. Öyle ise üne kavuşamadı diyeceksiniz. Gerçi mahkeme ka ran, adını artmamamızı buyuruyordu ama zaman geçince o yasak unutuldu. Hangi mahkeme karan sonsuza değin ayakta kalmıştır ki! Herostratos için de böyle oklu; dahası onun adından başka sözcük ler türetildi: Herostratizm, Herostratik gibi.
Ün uğruna ölümü göze almak yalnızca şaşırtıcı değil, düşündürücüdür de. Neden derseniz, bunca aranır, istenir olabilmesi için, ünde büyük bir çekici lik bulunması gerekir. Nedir o çekicilik? Doğrusu, anlamak kolay değildir. Tanınmanın mutluluk geti rici olduğu kolay söylenemez. Dünyaca tanınmış büyük adamlann çoğu rahatsız edileceği korkusu ile sokağa çıkmaktan kaçımı-.
Arjantinli yazar Jorge Luis Borges, amlannda anlatıyor: Bir akşam kentten taksi üe evine dönü- yormuş, araba evin önünde durunca, sürücü, “De mek siz Bay Borges’sniz, sizden para alamam” demiş. Bir ik i... derken ünlü yazar bindiği arabayı evinin önünde değil de daha aşağıda durdurmaya başlamış. Bu kez de sürücü, “Demek siz Bay Bor- ges’in komşustısunuz” demez mi! Kurtuluş yok. Ünlenmiş olmanın sıkıcı yanlan saymakla bitmez. Bakmayın siz “Beni tanıdılar” diye övünenlere, on lar üne ermemiş, ama kendilerini ünlü gibi göster mek isleyen kimselerdir. Üne doymuş olanlar ise bunun lafını bile etmek istemezler.
Ün düşkünlüğü ölümsüzlük inananı içerir. Aile sine para pul bırakmak gibi, adamın unutulmazhğı- nı zenginlik sayan kişi, bundan ilerde yararianılaca- ğuıı düşünüp şişinir. Dahası yararlanacak olanların başında kendisi gelmektedir; anıldıkça ruhu düğün bayram edecekür. Bu inanç olmasa, ün için bunca çırpınılır mıydı? Çocuklar, babalannm hem para, hem ün bırakmasını isterler, çünkü ün de zamanla paraya çevrilebilir.
Buraya gelindiğinde, ünün şerefle ilişkisi konusu önümüze çıkacaktır. Doğruluk yolundan sapılarak elde edilmiş olan ün kime şeref getirecektir! Büyük işler başarmış olanla, zemzem kuyusunu kirleten bir İcapta tartılır mı? Ama üne kavuşmak için en alçak ça yollan deneyenler de vardır yazık ki! Doğru yaşa mak, elbette korkusuzluk ister; insanoğlunun ken dini aklına, vicdanına karşı sorumlu sayması, ünün vereceğinden daha büyük mutluluk getiricidir. Montaigne yazıyor: Eski Yunan’da bir balıkçı, bir kasırga şuasında tann Poseidon’a şöyle demiş, “Ey Tanrı, beni ister kurtar, ister batır, ben dümenimi kırmadan dosdoğru gideceğim.”
Yalnız bugün mü, belki bütün tarihte ün bakı mından başta gelenler, devlet-siyaset adamlan ol muştur. Açm elinizdeki gazetenin birinci sayfasını, devlet-siyaset adamlarının resimlerini görecek, de meçlerini okuyacaksınız. Politikaya heves edenlerin bunca çok olmasının nedeni anlaşılıyor. Bu yolda üne çarçabuk dilmektedir. Ama bu tür ünün sürek li olup olmadığına gelince, kuşkusuz politikacının ünü çoğun saman alevi gibidir, parlaklığı uzun sür mez. O alanda kalıa olanlar, gerçekten büyük işler başarmış kişilerdir. Baceon, bir denemesinde şöyle
diyor; “En yüce ün türlerini önemlerine göre şöyle sıralayabiliriz: Önce devlet kurucuları gelir; Romu- lüs (söylembilime göre Roma devlerinin k urucusu), Kyros (Pere krallığının kurucusu), Sezar, Sultan Os man, Şah İsmail gibi.” Biz buna, ikinci cumhuriyet çileri darıltmayı göze alarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Atatürk’ü de katalım.
Montaigne, “İkinci olarak” diye sürdürüyor sö zünü, “yasa koyucular gelir; bunlar koyduklan ya salar kendilerinden sonra da yaşadığı için ikinci- kurucu diye de anılırlar: Lykurgus, Solon, Justinia- nus, Edgar (onuncu yüzyılda yaşamış bir İngiltere kralı), Kastilya krak bilge Alphonsus.” Üçüncü ola rak kurumalar, dördüncü olarak ülkeyi genişleten ler, son olarak da ülkelerini adaletle yöneten, yaşa dıkları çağı uyruktan için bir mutluluk dönemi kılanlardır.
Görüyor musunuz, bu üstede hiçbir bilim adamı na, hiçbir sanatçıya yer verilmemiş. Çünkü ün, an cak halka yansıdığuıca ündür. Ne yapacaksınız, halk, sivrilmiş olanlan kendi yaşamındaki yansıma lım ile değerlendirir. Bilim ve sanat ise, politika gibi güncel değildir; bilim de, sanat da zamanla işler top luma. Dahası, zamanla bile işlemez. Halk, bilimsiz ve sanatsız yaşayabileceğine inanır,yaşar da. Kültür adı alünda toplanan etkinlikler, genellikle “lüks” sa yılır. Ne demektir lüks? Ancak geçimi yerinde, boş vakti olanların ilgi duyduğu meraklar. Ama zaman la bilimler de sanatlar da toplumun çalışan katman- lannda taranmağa başlar. Buna, tam olarak “taran ma” da diyemeyiz. Bu alanlardaki etkinliklerden, buluşlardan bir esinti gelir halka. Diyelim, Don Ki- şot’un adım duymuştur da, “Kimdir?” diye sorarsa nız, “Değirmenlere saldıran herif’ der. Bu da bir
ı Kişot,
yelim, Freud’un adını geçirseniz, kızın babasına, oğlan çocuğun anasına sevdalı olduğunu söylerler
size.
Diyeceğim, bilimlerin, sanatlann buluşları, bu yüzden, yarauldıklan çağ içinde gereğince biline mezler ve o buluşlann yaraualan da ün bakımın dan gölgede kalırlar. Demek politikacılar genellikle unutulurlar. Bilim adamlanmn, sanatçıların ölüm süzlüğe ermeleri, başlangıçta taranmamış olmala rından kaynaklanır, öyle ise bunlar, ölümsüzlüğe ermek için ölmeği beklemelidirler. Oysa hiçbir poli- tikaa ölmek istemez. Kimin haklı olduğunu bile mem.
Sanıyorum ki, tanınmak bir tutkudur vc bu tut kuya kapılmayan insan neredeyse yok gibidir. Ge çenlerde mahallemizdeki karpuz sergisine gitmiş tim; orada üstü başı yoksul olduğunu gösteren bir delikanlı vardı, karpuzcuya, “Beni Aksaray’da her kes tanır” dedi. Merak etmiştim, “Sen Aksaray’da ne iş yaparsın?” diye sordum. Çocuk “Simit sata rım” yaratıra verdi.
Onun gibi, sayısız ünlü vardır her yerde. Kazanç değildir önemli olan, ündür. Oysa bir sanatçı, bir bi lim adamı için ün önemli değildir. Gerçekten ünlü olmayı hak edenler, ünlü olduklarını unuturlar. Da hası, tanınmak onlan şaşırtır. Bilim adamı aşılacağı nı bilir, sanatçı ise, işinde derinleştikçe, sanatının özüne yaklaştıkça ermişlere benzemeğe başlar, ko nuşan o değildir artık, başka bir sese kulak vermek tedir.
Ün düşkünlüğü, mistik bir inana içerir hep, ru hun ölümsüzlüğü inanadır bu, bir tür tanrılaşmak tır, güncel olandan kopmaktır.
Böyleyse, ün düşkünlerinin bizden sürekli ilgi ve saygı beklemelerini anlamak güçleşir. Çünkü yücel- mişlik ile halkın alkışına düşkünlük biramda düşü nülemez, Ünlünün alçakgönüllü olması gerektiğini söylemek değil amacım, çünkü onun için alçakgö nüllülük anlamını yitirmiştir. Kendini en beğenmiş olan, alçakgönüllü ünlüdür.
PENCERE
A R A D A B IR
Dr. Iur, HAYRETTİN ÖKÇESİZ
İkinci Gumhupiyet'e Karşı
Hukuk Devleti
Bugünlerin terkisine, “ikinci cumhuriyet” deyimiyle as lında hep gündemde bulunan birtakım, devlet-toplum- birey üçgenine ilişkin sözde yeni oklar sadağı asılmak is tenmektedir. Bu deyimin kendisi, ortaya atılış biçemi ve içeriği Amerika’yı hep ilk keşfetmenin o heyecanını, “ço cuklar gibi şen“liğini yansıtıyor. İki türlü eskiyi: Önceki bir gerçekliği ya da önceki bir ütopyayı ilk fark ediyor olduğu nu sanmak insana kimi tarihsel misyonları üstlenmek he vesini verebilir.
Bugüne dek, yaşamında er ya da geç, bir devr-i daim (perpetuum mobile) makinesi tasarlamış birçok kimseye rastladım. Ne coşkulu bir buluştur o! Oysa devlet ve top lum felsefeleri daha olgun, daha titiz kurgularla doludur. Hemen şunu söylemek istiyorum: Böylesine bir aygıtın te mel yasalarını ararken bir yandan da elimizdekinin ola naklarını gerçekleştirmeye ve geliştirmeye bakmalıyız, insanların olduğunu kadar, devletlerin ve toplumların da hiç bir zaman bir ‘tabula rasa’ (her türlü deneyden önce zihnin durumunu gösteren, beyaz kağıt gibi boş düzlem) olarak görülemeyeceklerini bütün siyasal düşünce ve olaylar tarihi, uzak-yakın örnekleriyle gösterir. Devlet ve toplum yaşamına yeni etki odakları yerleştirirken, aslında bunların dışarıdan ve yabancı öğeler olarak değil, içerisin de yer alması düşünülen, dokuda olağan ve gelişmeye eğilimli organlar olarak duyumsanması gerekir. Atatürk’ ün başka bir gerçekçiliği de burada yatar.
İkinci cumhuriyet ile tasarlanan kimi yenilikler, dikkatle bakıldığında, ilkinin aydınlığıdır. Yer ve zamanla göreceli, yani yerel olanı kazıp altına baktığınızda evrensel değerle rin yeraltı ırmağını bulursunuz. Bu süreklilik bugün yer- üstüne çıkıyorsa, bunda eseri olan insanların adlarını söylemekten utanmamak, daha da önemlisi, kendine mal- etmemelidir. Öte yandan, dönemlerin gerçek adlarını ge nellikle kahramanları değil, daha sonrakiler vermektedir.
Konuya hukuk açısından bakmak istiyorum: Türkiye yüz yılı aşkın bir süreden beri Avrupa’da oluşup gelişen bir idenin çekim alanındadır, bundan yararlanmıştır. Geçirdi ği bütün olumsuzluklara karşın, yakın geleceğine daha olumlu bir devlet ve hukuk yapısı umuduyla bakabiliyorsa, önceden tanıdığı ve gelişimini izlediği bu idenin ürünleri nin nihayet hasat mevsiminin gelmekte olduğunu bilme- sindendir. Bu ide, hukuk devletidir. Onu özünde taşımayan cumhuriyetlerin devlet baskısına; demokrasilerin ise ço ğunluk diktatörlüğüne kolaylıkla sürüklendiklerini biliyo ruz. Bu deneyimler hiç bir toplum için yeni değildir. Hukuk devleti idesi; eşitlik, amaca uygunluk ve hukuk güvenliği öğelerini içeren hukuk idesinin, devlet dediğimiz toplum sal olguya hukuksal bir kurumlaştırmayla yansıtılmasıdır. Hukuk devleti idesinin, hukuk idesi ile birlikte, insanın en temel üç gereksinimi; özgürlük, güvenlik ve eşitlikten kay naklanan üç değersel boyutu vardır: Bunlar da aynı adları taşımaktadır. Yani bu temel gereksinimlerin, üstün değer ler olarak hukuk ve devlet düzeninde tanınmasıyla insan bireyi merkeze yerleşmektedir. Bunun anayasalarda kilit kavramı insan onurudur. Kaçıncı cumhuriyet ve nasıl bir demokrasi olursa olsun kendisine insan onurunun doku nulmazlığına dayalı hukuk devleti nitelemesini ilk ad ola rak almayan ve bu değerler çekirdeğinin bütün hukuksal ve sosyal uzantılarını sonuna değin gerçekleştiremeye cek bir siyasal örgütü toplumda tek meşru kabagüç tekeli olarak tasarlamanın hiç bir ilginç yanı yoktur. İlkel ve ya banıl bir liberalizmi yeniden keşfetmek istemiyorsak, çar pıcı deyimlerin çekiciliğine kapılmaksızın şu tümcenin gerçeklikle büsbütün çakışmasına çalışmalıdır: “Türkiye Cumhuriyeti... bir hukuk devletidir” . Oluşturulan kavram ların “yeni” olabilmesi için onların, yeni olguları ve neden sellik ilişkilerini bizim bilinç düzeyimize ilk kez getiriyor olmaları gerekir, "ikinci cumhuriyet”le yeni bir şey söy lenmemiştir. Türkiye; ikinci bir cumhuriyet değil, bir hukuk devleti olmak zorundadır. Bu zorunluluk da bir kaç hafta içerisinde ortaya çıkmadı.
İMflİRtMİİZİlt YAPIMCILIK!
TARTIŞMA
Din Kültürü ve Ahlak Dersleri
Ahlak kavram ına yalnızca dinsel ya da cinsel açıdan bakm anın ne
yeri ve ne de değeri vardır. Ahlak; bir toplu m un değer yargıları,
davranışları, uygulam alara bağlı çağa uyum lu düzenlem elerdir.
U lusal, evrensel nitelikleri ve geçerlilikleri vardır.________ ________
C
umhuriyetim 15 Haziran 1992 günlü sayısında “Din Dersleri Tartışmasti’na ilişkin özlü ve özet bir yazı yayımlandı. Eği timci Kaya Çetin’in gerçekleri yansıtan açıklamalarım -kimi politikacılarla- dinsel kökenli öğretmenler dışında kalan öğret menler, emekli öğretmenler ve eğitimciler beğeniyle okumuşlar ve onaylamışlardır kanısındayım.Sayın Kaya Çetin “Biz zorunlu din ders lerinin demokrasi ile de laikliğin özüyle de çelişeceğini düşünenlerdeniz” diyor ve “ Bı rakalım, isteyen çocuğuna din dersi okut sun, istemeyen okutmasın. Bu derslerin zorunlu olmadığı dönemlerde herkes din mi değiştirdi, yoksa dinsizlik mi yaygınlaş tı? İşte Sovyet Cumhuriyetleri ortada. O halde tüm politikacılara seslenebiliriz. Lüt fen dinimizle uğraşmaktan vazgeçiniz. Bı rakınız, din, insanların vicdanında kalsın” dileğiyle yazısını noktalıyor. Aynı görüşü paylaşıyoruz.
Bilindiği üzere daha eskiden adı “Din Bilgisi” olan, zorunlu değil, isteğe bağlı seç
meli bir ders niteliği taşıyan bu ders her nedense 12 Eylül 1980’den sonra 1982 Anayasası’ndan geçerek ilk ve ortaöğretim programlarında “Din Kültürü ve Alılak” adıyla zorunlu duruma getirilmiştir.
Söz konusu olan bu iki kavram “din kül türü” ve “ahlak” , dinsel kökenliler (öğret menler) tarafından okutulm akta ya da ezberletilmektedir. Ve de öbür dersler ben zeri 'notia çevrilerek ölçülmektedir. Bir başka anlatımla, “Ahlak öğretmeni’’ diye yeni tür bir öğretmen yetiştirilmiştir! Öğre tim Birliği Yasası, laiklik ilkesi kaçıncı kez zedelenmiş, sömürülmüş ve bozulmuştur.
Şimdi Kaya Çetin’in “Tartışma” yazı sında vurguladığı benzerliğe uyarak ahlak dersinin okutulmadığı dönemlerde herkes ahlaktan yoksun mu kalmıştı? Ya da bu derslerin özelliği düşünülerek okullara ata nan öğretmenlerin okutup ezberlettikleri kurallardan sonra mı öğrencilerimiz, top- lumumuz daha mı ahlaklı oldular? Ve da ha nice sorular, sorular...
Ahlak kavramına yalnızca dinsel ya da
Politika Yasaklılar
Ü lkem izde, m em ur genelde öğrenim görm üş kesim i tem sil eder. Ü lk e
aydınlarının bir bölüm ünün politika dışında bırakılm ası hiçbir
m antıkla bağdaşam az. A yrıca bu, ülke için de bir kayıptır.
olitikaya aktif olarak katılmak her va A tandaşm hakkıdır.
Bu prensip genel olarak kabul görüyorsa da bugüne kadar memurların politik hak lan pasif -oy verme hakkı- katılım şekline indirgenmiştir.
Görevine devam ederken, yani istifa et medikçe ne bir siyasi partiye üye olma, ne de bir parti içinde faaliyet gösterme hakkı vardır. Bağımsız aday olabilmek için bile ancak seçimden bir süre önce istifa etmek ve seçim resmi olarak sonuçlanana kadar görevinden uzak kalmak zorunda bırakıl mıştır.
Hangi görevde olursa olsun, bir vatan daşın ülke yönetimine etkin bir biçimde katılmak için politika ile uğraşmasını en gellemek anti-demokratiktir, demokrasi ile bağdaşmaz.
Memurlar hangi gerekçelerle politika
dan uzak tutulmaya çalışılmaktadır? H an gi mantıkla bu anti-demokratik uygulama
sürdürülmektedir? Uslayalım:
1- Memur, devleti temsil etmektedir. Yanlı davranarak devletin vatandaş karşı sında adil olmadığı izlenimini yaratabilir.
2- İktidar partisi taraftan olmaması ha linde görevini ihmal edebilir.
Bunun gibi yargılar dile getirilebilir. Ne yazık ki yasalarımızda ve devlet gele neğinde, “ testiyi kırmadan önce tokatla m a” mantığı vardır. Demokrasinin özünde ise özgürlüklerin yolunun açılması, eğer bu özgürlük kötüye kullanılıyor ise toplum kurum lan tarafından engellenmesi hatta cezalandınlması kuraldır.
Devlet, demokratik haklar konusunda “yasaklayıcı” değil “denetleyici” olmalı dır.
M emur kesimin devlet yönetiminde
tem-40.yıl
fy n l % u eU
1952-1992
Isıtma - Havalandırma - Klima
Klape akşamından, Vantilatöre kadar
Tüm yenilik ve zengin çeşitlerle
Y u r t ç a p ı n d a v e ü c k ı t a d a
İSİMİZ ASKIM IZ, KALİTEMİZ GURURUMUZDUR
T S E K
ı Menfez - anemostat,
ı Yangın ve hava damperleri,
ı Isıtma - havalandırma - klima santralları,
ı Sentetik ve madeni hs
• Dış hava, kapı ve
»Susturucular - yönfc
> 102 yıllık deneyim«
lisansı ile bilgisayC
. Spiral borularda dü?
ürünleri,
, İTALYAN NICOTRA ve CBI vantilatörleri,
> Hollanda menşeli STORK çatı aspiratörleri,
»Klima santralı üretiminde uzman FRANSIZ - HYDRONIC
firması temsilciliği
RYA
SIROCCO
vantilatör üretimi,
İLANDA -
DEC
İLAN
BALIKESİR BİRİNCİ
SU LH H UKUK
HÂK İM LİĞ İ’N D E N
Esas No: 1991/1152 Karar No: 1992/725 Davacı Osman Zeki Özgül ve kili Av. Salim Gürcan Mengü tarafından davalı Fatma Topsa- kaloğlu aleyhine açılan izale-i şuyuu davasının mahkememizde yapılan açık duruşması sonunda, Balıkesir Merkez Halalça köyün de vaki ve tapunun pafta: 19.M.3.C, Ada: 4493, parsel: 4’de kayıtlı 191 m1 miktarİı cinsen arsa vasfındaki dava konusu taşınma zın tapuda yazılı yükümlülükleri ile birlikte umum arasında satı larak, satış bedelinin tapuda yazılı hissedarları hisseleri nispe tin d e ödenm esi suretiyle üzerindeki mülkiyet ortaklığının giderilmesine 23.6.1992 tarihinde karar verilmiş olup, davalı Fatma Topsakaloğlu’nun tebligatına sa rih adresi tespit edilemediğinden kararın ilanen tebliğine karar ve rildiğinden, ilan tarih in d en itibaren 15 gün sonra tebliğ edil miş sayılacağından kanuni müddeti içinde temyiz edilmedi ği takdirde kesinleşmiş olacağı ve kararın davalı Fatma Topsaka- loğlu’na tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 16.7.1992Basın: 49505
MERKEZ
: Ahmet Vefik Paşa Cad. No: 36 34280 ÇAPA / İSTANBUL
TEL
: 586 32 44 - 586 46 13 - 585 57 58
FAX:
588 15 00
FABRİKA
: GÜNGÖREN / İSTANBUL
TEL:
584 08 42
FAX:
553 36 35
ÖZEL BORA
SÜRÜCÜ KURSU
89. DÖNEM KAYITLARI
DEVAM EDİY0RI
Hafta sonu-Hafta içi ve Akşam kursları devam ediyor. Dershane:
ÜSKÜDAR: 343 87 82-310 92 86
KOZYATAĞI: 362 47 33
TARABYA: 262 08 18
Senin Neyine Gerek,
Yağlı Çörek...
Babıali basınında kaç günden beri yine “Köşk” konuşu luyor; yorum yapılıyor; ahkâm keşi iyor; bakla falı açılıyor; remil atılıyor; soruluyor:
- Özal politikaya dönecek mi?
Peki, özal gırtlağına kadar politikanın içinde değil mi? Ancak bu kez iş başka!.. Kafası çok kızarsa Sayın özal, Çankaya’dan huruç eyleyecek, cumhurbaşkanlığını bıra kacakmış, ya bir parti kuracak ya ANAP’ın başına geçe cekmiş...
Niçin?
Kimi gazete köşelerinde bu işin gargarası yapılıyor; özal, Mesut’a kızmış, demiş ki:
- Yakarım!..
Bir yandan Sayın Yılmaz, öte yardan Sayın özal, telefo nun başında gazetecilerle sürekli konuşuyorlar, ertesi günü okuyorum, şaşırıyorum, TV reklamındaki gibi yıkıyo rum, çıkıyorum.
Yılmaz demiş ki.
- “Ö zal’dan korkmuyorum, çekinmiyorum."
Birisi Cumhurbaşkanı, öteki anamuhalefet partisinin li deri!.. Mesut Yılmaz neden korksun ve çekinsin? Cumhur başkanı, Sayın Yılmaz’ın rakibi mİ? Sap ile samanla birlik te elmalarla armutlar birbirine karışıyor. Adına TC Anaya sası denen kitapçık ha var, ha yok!.. Cumhurbaşkanı, futbol takımının ‘libero’su gibi, kâh Çankaya’da kâh ANAP’ın içinde!...
Ne yapmak istiyor?
cinsel açıdan bakmanın ne yeri ve ne de de ğeri vardır. Ahlak; bir toplumun değer yar gılan, davranışları, uygulamalara bağlı çağa uyumlu düzenlemelerdir. Ulusal, ev rensel nitelikleri ve geçerlilikleri vardır. Kişinin yaşam süresini kapsar. Çocuklar ve gençler için geçerli ve değerli olan; ana- babalann, öğretmenlerin ve okullarda ge çen yıllann; yetişkinlerin (yaşlılann) ve özellikle politikacıların iyi, doğru ve yararlı sözlerinin -davramşlanmn- varlığı ahlak kavramıyla ilgilidir. Ahlak, ders saatlerinin sınırlı süresi içine sığdmlabilecek bir kav ram değildir.
Eğer bir toplumda yalan söyleyenlerin, emek dışı para kazananların, vergi kaçı ranların, yolsuzluk ve haksızlıkların; daha başka tür çarpık ilişkilerin ve işlemlerin sa yıları sürekli artıyorsa... Bütün bunlara ve benzerlerine ‘kurnazlık’ ya da ‘beceriklilik’ diye bakılıyorsa... Yoksullarla varsıllar arasındaki açıklık gittikçe büyüyüp uçu- rumlaşıyorsa... Ahlak, ahlak diye seslen- • menin ya da okullarda “ Din K ültürü ve Ahlak” adlı haftada iki saatlik bir ders okutmanın, kurallar ezberletmenin; dahası bunu ‘not’a çevirip sınıf geçme ile değerlen dirmenin ne önemi olabilir ki!
KEMAL ÜSTÜN
Eğitimci/İSTANBUL
sili yalnızca bürokratik aygıt içinde veya seçimde oy kullanmakla sınırlandırılamaz. Partiler ve parlamento düzeyinde temsil edilmesi yasalarda engellenen başka bir toplumsal kesim de yoktur.
Ülkemizde, memur genelde öğrenim görmüş kesimi temsil eder. Ülke aydınlan ılın bir bölümünün politika dışında bırakıl ması hiçbir mantıkla bağdaşamaz. Aynca bu, ülke için de bir kayıptır.
M em urlann sendikal haklanmn sıcak olarak tartışıldığı günümüzde politik (siya sal) haklardan bahsedilmemesi dikkat çe kicidir. Oysa siyasal ve sendikal haklar birbirinden aynlamaz, biri diğerinin ardına atılamaz. Konunun kamuoyunda tartışıl ması zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Yalnızca bir entelektüel faaliyet olarak tartışılması da yeterli değildir. En kısa za manda, mem urlann da ülke yönetimine aktif katılma hakkı elde edilmelidir. En azından bu amaçla çalışmaya başlanmalı dır.
Dr. ABDULLAH ÖZENÇ
Antakya!Hatay
Süleyman Bey, ö za l’ı Çankaya'dan indirmek istiyordu; oy desteği yetmedi. Koalisyon hü<ümetinin Özai’la başı dertte. Turgut Bey, ya hey diyerek K öşk’ten ayrılsa, kolları nı sıvayıp ANAP’ın başına geçse ne: olur? Tereyağlı ekme ğin üstüne sürülmüş bal olur!.. Meclis bir yeni cumhurbaş kanı da seçti mi, iki katlı kaymaklı baklava olur.
Özal bunu bilmez mi? Bilir...
Ama ikide bir "Çankaya’dan inerim, ANAP'ın başına ge
çerim"demek işine gelir.
Ne var ki Sayın Özal’ın Çankaya’da soluksuz kaldığı da bir gerçek!.. Koalisyon hükümeti, Köşk’ü anayasal çem berle kuşattı; Turgut Bey oflasa da puflasa da bu çemberi kıramaz; ya Allah deyip yaptığı her huruçta geri döndü; Karadeniz Ekonomik fşbirliği’nin İstanbul’daki toplantısın da bir çıkış yapmaya yeltendi, başarısız kalınca Marma ris’e kaçtı.
Yine de Özal kabına sığamaz. Peki, ne yapabilir?
Ne yapacak? Mesut Yılmaz'a yüklenip ANAP’ı bütünüyle ele geçirmeye çalışacak; özal partinin başına Köşk’e bağ lı bir kuklayı oturtmak istiyor; "doğal lider" Genel Baş- kan’a yükleniyor:
- Mesut!.. Doğru dürüst muhalefet yapamıyorsun!.. Bana
gelip sormuyorsun!.. Beni yeterince savunmuyorsun!.. Gi dişatını beğenmiyorum!..
Cumhurbaşkanı bununla da yetinmiyor, telefonu açıp gazetecilere bildiriyor:
- Adamakıllı yüklendim, sert konuştum!..
Hey gidi dünya hey!..
Cumhurbaşkanı ANAP’ın "doğal lideri"ydi; tenzili rüt
beylebir kanadın başına geçti; anamuhalefetin genel baş-
kanını devirmek için yeşil ışığı partideki yandaşlarına yaktı.
* Bakalım daha neler göreceğiz!..
★
Siyasal iktidarın başı ‘Konut’ta oturuyor.. Anamuhalefet lideri 'Köşk’te..
Cumhurbaşkanı muhalefette.. Başbakan iktidarda..
Siyaset Türkiye’de çarpıldı. Yalnız siyaset çarpılmadı; Babıâli de tersine döndü.
Kaç günden beri bakıyorum; hiç kimse çıkıp da "Sayın
Cumhurbaşkanı, Yılmaz'la kavgaya ne gerek? Senin neyi
ne yağlı çörek!." demiyor.
Anayasadan bize ne canım!.
is d k o j^ O e & A A k .
m dun
mat cn/m ANOAr
pıcıi
îfkS
-fili ilil
M ıl t l ü l Hm»««
k e n â i s e ç t i k l e r i
mm
K R E D İ Y A Y I N L A R ISöyleşi, Şiir, Oyun, Roman, Deneme
90 gr. 2. hamur, 13.5 x 21 cm. 328 sf..
M elih C evdet A nday
Kendi Seçtikleri
yle
Yapı Kredi Yayınları'nın yeni dizisi
Seçmeler’de
YAPI^CKREDi
YA YIN LA R I///
Yapı Kredi Yayınları: Yeniçeriler Cad.Sinekli Medrese
Sok. No:l Kat:3 Beyazıt İstanbul Tel: 516 93 23 516 58 32
Genel Dağıtım İLPA: Klodfarer Cad. İletişim Han No: 7
34400 Cağaloğlu İstanbul Tel: 516 22 63 -64
İ L A N
B A L IK E S İR B İR İN C İ S U L H H U K U K
H Â K İ M L İ Ğ İ N D E N
Esas No: 1991/1152 Karar No: 1992/725
Davacı Osman Zeki Özgül vekili Av. Salim Gürcan Mengü tarafın dan davalı Fatma Topsakaloğlu aleyhine açılan izale-i şuyuu davasının mahkememizde yapılan açık duruşması sonunda, Balıkesir Merkez Halalça köyünde vaki ve tapunun pafta: 19.M.3.C, Ada: 4493, par sel: 4’de kayıtlı 191 m 2 miktarlı cinsen arsa vasfındaki dava konusu taşınmazın tapuda yazılı yükümlülükleri ile birlikte umum arasında satılarak, satış bedelinin tapuda yazılı hissedarları hisseleri nispetin de ödenmesi suretiyle üzerindeki mülkiyet ortaklığının giderilmesine 23.6.1992 tarihinde karar verilmiş olup, davalı Fatma Topsakaloğlu^ ııun tebligatına sarih adresi tespit edilemediğinden kararın ilanen tebliğine karar verildiğinden, ilan tarihinden itibaren 15 gün sonra teb liğ edilmiş sayılacağından kanuni müddeti içinde temyiz edilmediği takdirde kesinleşmiş olacağı ve kararın davalı Fatma Topsakaloğlu^ ııa tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 16.7.1992
Basın: 49505