• Sonuç bulunamadı

Özal-Yılmaz hesaplaşması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Özal-Yılmaz hesaplaşması"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

mOş HWWMMNKg

feÜ

¡ o « # »

Cumhuriyet

Türkiye'nin ilk ve tek

fotoğraflı kredi kartı

Pamukbank Prestige Card..

P A M U K B A N K P • I S T I O ■

89. Y IL / SAYI 24418 / 3000 T L .

(KDV içinde)

KURUCUSU:

YUNUS HADİ

(1924-1945) BAŞYAZARI:

NADİR NADİ

(1945-1991)

14 AĞUSTOS 1992 C U M A

Özel şirket A K T A Ş hakkındaki şikayet ve suçlam alara bakanlık ilgisiz kalıyor

e k t r i k s o y g u n u

► Elektrik M ühendisleri O dası İstanbul Şubesi,

kentin A n a d o lu yakasına elektrik veren A K T A Ş ’ı

yönetm eliğe aykırı uygulam alar yapm akla

suçluyor. Şube Başkanı ‘K azançlarının

denetlenm eyeceğinin garantisi içinde kânn a kâr

katan A K T A Ş bu gücünü nerden alıyor?’ diye

soruyor. A K T A Ş ise suçlam aları yanıtlam ıyor.

► Suçlamalar: T E K , elektiriğı 542 liradan alıp 547

liraya satarken A K T A Ş 370 li radan alıp T E K ’le

aynı fiyattan satıyor. H izm et bedeli fazla, 26

milyarlık tesis borcu var, sayaç kirası adı altında 2.5

m ilyar haksız kazanç, aboneden gecikm eyi zamlı

alıyor, yan şirketler de soyuyor, yatırımlarda

usulsüzlük, baskıyla ve zorla kesinti.

Sayfada

A K T A Ş ’a ‘haksız kazanç’suçlaması

83- 84 yılında altyapı için T E K ’ten alınan 379 m ilyonun soruşturulm ası istenmiş, ancak işlem yapılm am ıştı 4

İstanbul Haber Servisi-Aktaş Elektrik Ticaret A.Ş. 13.3. 1981 tari­ hinde 20 milyar lira sermaye ile kurul­ du. Yönetim kurulu üyeleri Ali Coş­ kun, Cengiz Artam, Atilla Artanı, Güldal Akdağ, M. Sabri A rtam ve Yaver Heper’den oluşuyordu. Aktaş, T E K ’in Anadolu yakasındaki elekt­

rik dağıtım hizmetlerini 1 Eylül 1990 tarihinde 30 yıllığına devralmadan önce, T E K ’in traşelerini( kablo kana­ lı açma ve döşeme) yapan bir müteah­ hitlik fırmasıydı.

Aktaş Elektrik o dönemde de yan­ lış uygulamaları nedeniyle gündem­ den inmedi. Aktaş Elektrik A.Ş’nin o

dönemde ihaleler sırasında T E K ’i yüz milyonlarca lira tutarında dolan­ dırdığı ve “haksız kazanç’’ sağladığı iddiaları üzerine, TEK Genel M üdür­ lüğü müfettişleri bir araştırma başlat­ tı. Müfettişlerin incelemeleri sonucu Aktaş Elektrik’in 1983- 1984 yılların­ da dönemin birim fiyatlarıyla kurum­

dan çektiği usulsüz hakedişlerin 379 milyon 565 bin lira olduğu belirlendi. TEK Genel müdürlüğü Teftiş K uru­ lu Başkam Zaim Gündoğdu, müşavir müfettiş Mehmet Kutluk ve müfettiş Ali Gürcan Enli’nin hazırladığı ra­ porda, şirketin İstanbul’da yeralü kablo döşeme işini yaparken, kanal­

larda kullanılan kumların ocaktan gece çıkarıldığını öne sürdüğü ve ka­ nal kaplamalannı sözleşmenin aksi­ ne, kumla yaptığı, bu nedenle de 379 milyon lira haksız kazanç elde ettiği belirtildi. Raporda, ay rica bu parala­ rın geri alınması, sorumlular hakkın-

M A rkası Sa. 4, S ü. 8 ’de

Ankara da iki ayrı operasyon

Dev-Sol’a

baskın: 5 ölü

►Ankara’nın Maltepe ve Küçükesat semtlerinde

dün sabaha karşı düzenlenen iki baskında 2’si kadın

5 k i ş i , polisle girdikleri silahlı çatışma sonucu öl­

dürüldüler.

4. Sayfada

G Ü N C E L

CÜNEYT A R C A Y Ü R E K

Terörizmde Bir Günün Havası

Başkentin Maltepe ve Küçükesat semtlerinde insanlar, dün sabah erken saatlerde silah sesleriyle uyandılar.

Dev-Sol'un hücre evlerine polis, operasyon düzenle­ mişti.

Karşılıklı ateş, öğle saatlerine değin sürdü. Sonuç; beş ölü. İkisi kadın, üçü erkek.

İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, telefonda örgüt evlerinin

‘‘iki aydır gözlenip izlendiğini"söylüyor. 055’e yapılan bir

ihbarla başlayan operasyon dün sonuç veriyor.

Sezgin, "Küçükesat’taki bir teröristi canlı ele geçirmek

istediklerini" özellikle vurguluyor. Polis, operasyon

so-■ A rkası Sa. 15, S ü. 2 ’de

Ozal-Yılmaz

hesaplaşması

ımıhurhaşkanı Turgut Ö ztd 'de A N A P G enel Başkam M esut Yılm az arasında son günlerde tırmanananlaşm azlık”, A N A P ’m yeniden yapılanm ası ve Ö zal'tn uyarılarıma dikkate

alınmaması üzerine gelişti. A N A P kongresinde Yıldırım A kb u lu t’a karşı desteklediği Yılm az’m bir süre sonra, partide kendi gönlünce bir yapılanm aya gitm esi, ö z a li kaygılandırdı. Pek çok tem el konuda da fa rk lı görüşler ortaya konm ası, Ö zal’tn kaygılarım arttırdı.

Yılmaz 'ut, konuşmalarında geçm işten söz etm em esi, Ö zal’dan farkbpolitikaları savunması, Çumhurbaşkam ile görüşmelerini aksatm ası, kaygılarm temelinde yatan nedenler oldu. Sem ra Ö zalin A N A P İstanbul tlB aşkanbğı’ndan istifasına da y o l açan gelişm eler içinde Yılm az, ö z a l’a, “ö z a l’tn parti üzerindeki etkisini kırıp ö z a l’lt A N A P dönemim unutturarak kendi başma hareket etm ek isteyen ’’ bir lider görüntüsü verdi, ö za l, bu görüntü üzerine, p arti üzerindeki etkisini yitirm em ek için, A N A P içindi k i destekçilerim harekete geçirerek M esut Y ılm azi yıpratm aya yönelik girişimlere başladı.

A N A P yönetim im ele geçirdikten som a bir dizi örgüt operasyonu yapan Yılm az, Ö zal’ın parti içindeki destekçilerinin tavır alm ası üzerine geri adım atm ak zorunda kaldı. Bazı örgüt operasyonlarından vazgeçen Yılm az, kongre sürecini başlatırken Ö zal’la görüşerek ilişkilerde “yum uşam a”görüntüsü vermeyi yeğledi. O kluk K oyu’nda geçen hafta sonu yapılan görüşm enin,

Yılmaz tarafından basma “yum uşam ı ” biçiminde yansıtılm ası da Ö za li sinirlendirdi. Ö zal da görüşmede Yılm az’a yönelttiği eleştirileri basma sızdırıp “yum uşam a” olmadığı mesajı verdi.

■ f r * g g

-Ö z a l ’ la Y ı l m a z ’ ın y o l l a r ı n ı a y ı r a n s o r u n l a r

f

.... "

^

p â

AtIbI

--- ıi ff'i'r"' ---“—rr7~7jn

M E S U T Y I L M A Z T U R G U T Ö Z A L Y

i İfİJfPfSİil

‘A N A P ’ın lider partisi olmayacağı’ ıı sık sık tekrariadı. ö z a l’ın tepkisi üzerine yumuşadı ve ö z a l’ın yerinin doldurulamayacağını söyledi.

Ytlm az’ın sözlerinin kendisini hedef aldığım *

söyledi ve ANAP’lılarla yaptığı görüşmelerde

y

kızgınlığını dile getirdi. a

t

Kürtçe

TV yayını:

özai'ın Kürtçe TV yayını önerisine destek vermedi, ö za i’ın önerisinin partisinin görüşü olmadığını söyledi.

Yılm az’ın sözlerine sert tepki gösterdi ve

yasakları savunmanın anlamı olmadığını 1

söyledi. f

dortünu:

Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığı na bağlanması önerisini ortaya attı.

, ■

: ■ ‘ "7K Y

A

.- L

'.,Lr ‘ . i:...

.

Yıîm az’ın önerisine karşı çıktı. Eşi Semra özal İstanbul’da basına açık bir toplantıda Özai’ın -görüşünü savundu.

Örgüt

- operasyonları:

1

---—... .... ... .. ... 1

—“T --

*---*---özalcı olduğu bilinen birçok il ve ilçe örgütü görevden aldı. Özai’ın etkisinden uzak kadrolaşma çabalarına girişti.

Yılm az’ın Malatya il örgütünü görevden almak istemesine tepki gösterdi. Görüştüğü MKYK

]

üyelerineYılmaz’ındüşürülmesi talimatını verdi

unetmak:

Geçmişe hiç değinmeden sürekli geleceğe dönük mesajlar verdi.

‘Beni unutturmak istiyorlar’ duygusuna kapıldı. Tepkisini Ytlmaz’a Okluk Koyu nda aktardı. t

Semra Özal

sorunu:

Genelkurmay tartışmasının ardından Semra özal istifa etti. Yılmaz ‘Semra Hanım partiyi rahatlattı’ dedi.

Bu olaya sinirlendi. Semra Özal istifa yazısında 1 parti yönetimi ve Yılmaz’ı ‘beceriksizlik ve

başarısızlıkla’ suçladı.

]

Özal'ı ziyareti:

Milletvekillerinin kendisinden habersiz Özai'la görüşmelerinden rahatsız oldu.

Göçüşmeleri sürdürdü. Ve ilişkilerdeki ilk

j

dargınlığın işaretlerini verdi. (

|

Görüşmelerin

aksaması:

ö z a l’ladüzenli olarak yaptığı görüşmeleri aksattı.

--- --

j---Yılm az’ın kendisiyle uzun zaman

;

görüşmemesi ve danışmamasına sinirlendi.

ı

Moğultay

Öfkeli işçi eyleme hazırlanıyor

Belediye-İş Sendikası Danıştay’a gitti. D avanın olumsuz sonuçlanması halinde sırada eylem var.

tş Ekonomi Servisi- Bakanlar Ku- kanlığı önüne “ Bu işyerinde grev var- rulu’nun, A nkara, İstanbul büyükşehir dır” yazılı çelen koyarak, grev gözcüsü ve ilçe belediyeleri ile, Trabzon, İzmir gömleklerini bıraktılar.

Konak, Bursa İznik belediyelerindeki Belediye grevlerinin, halkın sağlığını grevleri 60 gün süreyle' erteme karan tehdit eden bir durum un meydana gel- dün Resmi Gazete’de yayınlanarak yü- mesi üzerine durdurulduğunu belirten rürlüğe girdi. Danıştay’a başvurarak Çalışma Bakanı Mehmet Moğultay yürütmeyi durdurm a davası açan Bele- “Esasen başından beri de, bu grevin ar- diye-İş Sendikası, davasımn olumsuz kasında halkın'desteğinin de bulunma- sonuçlanması halinde bir dizi eylem dığı bir vakadır. Ben en son gün 8.5 saat yapma karan aldı. süren arabulucuk görevimde bir kez

da-Grevlerinin ertelenmesini protesto ha inandım ki, sendika bu grevi

çözme-BORSA D O LAR M ARK ALTINigr.!

ö

Ö nceki 4 0 6 2 .0 0 Dün 1 406 6 .8 7

0

Ö nceki 7120 Dün 7120

Ô

Ö nceki 4 8 4 5 Dün 4 8 5 5

O

Ö nceki 7 9 .9 5 0 Dün 7 8 .0 0 0

tay “Grevin uzamış olması, halkın genel sağlığını etkilemiştir. Bir kuluçka döne­ mi vardır. Hastalık yayıldığı zaman, hastanelerde hastanızı yatıracak yer bu­ lamazsınız. Burada, hükümetin grev er­ telemesi gibi bir anlayışın ötesinde, halkın sağlığım tehdit eden çok önemli bir olayla karşı karşıya kalındı” dedi.

Sağlık Bakam Yıldırım Aktuna da “ Bu grevde sendikanının yazın en sıcak ayım yaşadığımızı unutup, çöp dışında bütün alanlarda gerev yapacağı yerde, çöpü ön plana almasına halkımız öfke

ve kızgınlık duymuştur” diye konuştu. Belediye grevinin “ Türk-İş’le DİSK arasında bir çekişme ve iddialaşmanın işçileri D İSK ’e kaptırmak istememenin politik mücadelesine alet edildiğini” sa­ vunan Aktuna “Sendikalar arasındaki politik mücadeleyle, çöp kaldırmama eylemiyle halk sağlığının tehlikeye dü­ şürülmesini araç olarak kullandırta- mazdık” dedi.

Belediye-îş Sendikası’mn grev ertele-

A rka sı Sa. 15, Sü. 6 ’da

V u ra lh a n d a v a sı

M um cu beraat etti

► Eski Savunm a Bakanı A N A P ’lı Ercan V uralhan’m açtığı ‘zırhlı araç alım ı’ dava­ sında yazarım ız U ğur M um cu beraat etti.

15. Sayfada 13. Sayfada

T V /10. Sayfada

Genç kız gözüyle

yetişkinler

dünyası

Sinema/11. Sayfada

Dram, korku,

güldürü­

ye erotizm

Futbol/14. Sayfada

Okan:

Beni fazla

büyütmeyin

19. Sayfada

Türkiye,

Bosna

Konferansına

çağrıldı

► İngiltere Başbakanı John M ajör, B aşbakan Demırel’e bir m ektup göndererek, 26 ağustosta L o n d ra’da yapılacak toplantıya T ürkiye’nin de katılmasını istedi. ■ 9. Sayfada A F G A N İS T A N ’DA KA N G Ö V D E Y İ G Ö T Ü R Ü Y O R ■ 9. Sayfada

İntihar/ Arka Sayfada

Ölüm

yaşama

yeğlenir mi?

K an Merkezi acele kan arıyor

► Türkiye’nin en önem li kan m erkezlerinden Çapa

son yılların en büyük sıkıntısını yaşıyor. K an

M erkezi M üdürü R ıdvan Bilgin kalan 150 ünite

kanında sahipli olduğunu söyledi.

İstanbul Haber Servisi- Çapa Kızılay Kan Merkezi’nde kan kalmadı. Günlük 600 ünite kan talebinin karşılayan kan merkezi; hafta başından bu yana ihtiyacı karşılayamaz duruma geldi. Kan Merkezi M üdür Muavini Rıdvan Bilgin, kan depolarında ancak 150 ünite kan kaldığını belirterek, bunlannda sahipli olduğunu

söyledi.

Türkiye’nin önemli kan merkezlerinden biri olan Çapa Kızılay Kan Merkezi, son yılların en büyük kan sıkıntısını yaşıyor. Çapa Kızılay Kan Merkezi M üdür Muavini Rıdvan Bilgin, her yıl yaz aylarında kan bağışlarında belli bir düşüşün yaşandığım ancak geçmiş yıllarda kan

depolarında en az bin ünite kanın hazır bulunduğunu belirterek, bugüne kadar bu büyüklükte bir sıkınünın yaşanmadığını söyledi. Bilgin sözlerini şöyle sürdürdü:

“ Genellikle yaz aylarında çok fazla ameliyat yapılmaz. Ancak bu yıl, özellikle bu ay, çok fazla ameliyat başvurusu oldu.

Böylece, 7 yıldır

görmediğim kadar büyük bir kan sıkıntısı içindeyiz. Bizim dışımızdaki kan merkezlerinde de böyle bir sıkıntı yaşanıyor.”

Y ak o v o s B ıısh ’a k ü s k ü n

STELYO BERBERAKIS

► Kuzey ve G üney Amerika Ortodoks Kilisesinin baş­

piskoposu Yakovos» Fener Rum Patrikhanesinin

başma geçmek için A B D ’den beklediği desteği alamadı.

vos, İstanbul Rum Fener pat­ rikhanesinin başına geçmek için ABD den beklediği desteği alamayınca, Bush ile “son dere­ ce iyi” olarak bilinen ilişkilerine gölge düştü. Aynı gölgenin ve aynı gerekçelerle Yunanistan başbakanı Konstantin

Mitso-I A rkası Sa. 15, Sü. 1 ’de

A TIN A - Kuzey ve Güney Amerika ortodoks kilisesinin başpiskoposu İmroz Gökçeada kökenli Yakovos ’un , ABD başkam George Bush ile arası­ nın açıldığı öğrenildi. Atina’ya ulaşan bu haberlere göre

Yako-YAKOVOS -Kaybetmişti.

Y A K O V O S’U N ÍK Í ELBİSESİ V A R LEYLA TAVŞANOĞIU'MM y a zı» 15. Sayfada

G Ö Z L E M

U Ğ U R MUMCU

Kahrolsun Sendikalar!

Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde Türk Iş’e bağlı Belediye-lş Sendikası’nca alınan grev kararından sonra yollarda çöpler birikince besinin büyük bir kesi­ minde sendikacılık hakkında olumsuz rüzgarlar estiril­ meye başlandı.

Temizlik işlerinin taşeron şirketlere verilmesi düşün­ cesi de bu arada gündeme geldi.

Temizlik işçilerinin istedikleri ücretler ile kamu kesi­ minde yüksek öğrenim görmüş meımurların aldıkları ay­ lıklar karşılaştırılarak “çöpçüye bu kadar fazla verilir mi"

(2)

SAYFA

2

CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 1992 CUMA

OLAYLAR YE GÖRÜŞLER

Ün

Üstüne

M E L İH C E V D E T A N D A Y

Ünlülerin lümü, büyük, değerli, saygın kişiler de­ ğildir. Kütü bir işten ölürü taranmış olanı neden büyük, değerli, saygın sayacakmışız. İsa’dan önce 356 yılında Efes’teki Artemis tapınağım yakan adam, bu işi ünlenmek için yapUğmı söylemiş mah­ kemede. Asıldı, adını anmak da yasaklandı. Öyle ise üne kavuşamadı diyeceksiniz. Gerçi mahkeme ka­ ran, adını artmamamızı buyuruyordu ama zaman geçince o yasak unutuldu. Hangi mahkeme karan sonsuza değin ayakta kalmıştır ki! Herostratos için de böyle oklu; dahası onun adından başka sözcük­ ler türetildi: Herostratizm, Herostratik gibi.

Ün uğruna ölümü göze almak yalnızca şaşırtıcı değil, düşündürücüdür de. Neden derseniz, bunca aranır, istenir olabilmesi için, ünde büyük bir çekici­ lik bulunması gerekir. Nedir o çekicilik? Doğrusu, anlamak kolay değildir. Tanınmanın mutluluk geti­ rici olduğu kolay söylenemez. Dünyaca tanınmış büyük adamlann çoğu rahatsız edileceği korkusu ile sokağa çıkmaktan kaçımı-.

Arjantinli yazar Jorge Luis Borges, amlannda anlatıyor: Bir akşam kentten taksi üe evine dönü- yormuş, araba evin önünde durunca, sürücü, “De­ mek siz Bay Borges’sniz, sizden para alamam” demiş. Bir ik i... derken ünlü yazar bindiği arabayı evinin önünde değil de daha aşağıda durdurmaya başlamış. Bu kez de sürücü, “Demek siz Bay Bor- ges’in komşustısunuz” demez mi! Kurtuluş yok. Ünlenmiş olmanın sıkıcı yanlan saymakla bitmez. Bakmayın siz “Beni tanıdılar” diye övünenlere, on­ lar üne ermemiş, ama kendilerini ünlü gibi göster­ mek isleyen kimselerdir. Üne doymuş olanlar ise bunun lafını bile etmek istemezler.

Ün düşkünlüğü ölümsüzlük inananı içerir. Aile­ sine para pul bırakmak gibi, adamın unutulmazhğı- nı zenginlik sayan kişi, bundan ilerde yararianılaca- ğuıı düşünüp şişinir. Dahası yararlanacak olanların başında kendisi gelmektedir; anıldıkça ruhu düğün bayram edecekür. Bu inanç olmasa, ün için bunca çırpınılır mıydı? Çocuklar, babalannm hem para, hem ün bırakmasını isterler, çünkü ün de zamanla paraya çevrilebilir.

Buraya gelindiğinde, ünün şerefle ilişkisi konusu önümüze çıkacaktır. Doğruluk yolundan sapılarak elde edilmiş olan ün kime şeref getirecektir! Büyük işler başarmış olanla, zemzem kuyusunu kirleten bir İcapta tartılır mı? Ama üne kavuşmak için en alçak­ ça yollan deneyenler de vardır yazık ki! Doğru yaşa­ mak, elbette korkusuzluk ister; insanoğlunun ken­ dini aklına, vicdanına karşı sorumlu sayması, ünün vereceğinden daha büyük mutluluk getiricidir. Montaigne yazıyor: Eski Yunan’da bir balıkçı, bir kasırga şuasında tann Poseidon’a şöyle demiş, “Ey Tanrı, beni ister kurtar, ister batır, ben dümenimi kırmadan dosdoğru gideceğim.”

Yalnız bugün mü, belki bütün tarihte ün bakı­ mından başta gelenler, devlet-siyaset adamlan ol­ muştur. Açm elinizdeki gazetenin birinci sayfasını, devlet-siyaset adamlarının resimlerini görecek, de­ meçlerini okuyacaksınız. Politikaya heves edenlerin bunca çok olmasının nedeni anlaşılıyor. Bu yolda üne çarçabuk dilmektedir. Ama bu tür ünün sürek­ li olup olmadığına gelince, kuşkusuz politikacının ünü çoğun saman alevi gibidir, parlaklığı uzun sür­ mez. O alanda kalıa olanlar, gerçekten büyük işler başarmış kişilerdir. Baceon, bir denemesinde şöyle

diyor; “En yüce ün türlerini önemlerine göre şöyle sıralayabiliriz: Önce devlet kurucuları gelir; Romu- lüs (söylembilime göre Roma devlerinin k urucusu), Kyros (Pere krallığının kurucusu), Sezar, Sultan Os­ man, Şah İsmail gibi.” Biz buna, ikinci cumhuriyet­ çileri darıltmayı göze alarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Atatürk’ü de katalım.

Montaigne, “İkinci olarak” diye sürdürüyor sö­ zünü, “yasa koyucular gelir; bunlar koyduklan ya­ salar kendilerinden sonra da yaşadığı için ikinci- kurucu diye de anılırlar: Lykurgus, Solon, Justinia- nus, Edgar (onuncu yüzyılda yaşamış bir İngiltere kralı), Kastilya krak bilge Alphonsus.” Üçüncü ola­ rak kurumalar, dördüncü olarak ülkeyi genişleten­ ler, son olarak da ülkelerini adaletle yöneten, yaşa­ dıkları çağı uyruktan için bir mutluluk dönemi kılanlardır.

Görüyor musunuz, bu üstede hiçbir bilim adamı­ na, hiçbir sanatçıya yer verilmemiş. Çünkü ün, an­ cak halka yansıdığuıca ündür. Ne yapacaksınız, halk, sivrilmiş olanlan kendi yaşamındaki yansıma­ lım ile değerlendirir. Bilim ve sanat ise, politika gibi güncel değildir; bilim de, sanat da zamanla işler top­ luma. Dahası, zamanla bile işlemez. Halk, bilimsiz ve sanatsız yaşayabileceğine inanır,yaşar da. Kültür adı alünda toplanan etkinlikler, genellikle “lüks” sa­ yılır. Ne demektir lüks? Ancak geçimi yerinde, boş vakti olanların ilgi duyduğu meraklar. Ama zaman­ la bilimler de sanatlar da toplumun çalışan katman- lannda taranmağa başlar. Buna, tam olarak “taran­ ma” da diyemeyiz. Bu alanlardaki etkinliklerden, buluşlardan bir esinti gelir halka. Diyelim, Don Ki- şot’un adım duymuştur da, “Kimdir?” diye sorarsa­ nız, “Değirmenlere saldıran herif’ der. Bu da bir

ı Kişot,

yelim, Freud’un adını geçirseniz, kızın babasına, oğlan çocuğun anasına sevdalı olduğunu söylerler

size.

Diyeceğim, bilimlerin, sanatlann buluşları, bu yüzden, yarauldıklan çağ içinde gereğince biline­ mezler ve o buluşlann yaraualan da ün bakımın­ dan gölgede kalırlar. Demek politikacılar genellikle unutulurlar. Bilim adamlanmn, sanatçıların ölüm­ süzlüğe ermeleri, başlangıçta taranmamış olmala­ rından kaynaklanır, öyle ise bunlar, ölümsüzlüğe ermek için ölmeği beklemelidirler. Oysa hiçbir poli- tikaa ölmek istemez. Kimin haklı olduğunu bile­ mem.

Sanıyorum ki, tanınmak bir tutkudur vc bu tut­ kuya kapılmayan insan neredeyse yok gibidir. Ge­ çenlerde mahallemizdeki karpuz sergisine gitmiş­ tim; orada üstü başı yoksul olduğunu gösteren bir delikanlı vardı, karpuzcuya, “Beni Aksaray’da her­ kes tanır” dedi. Merak etmiştim, “Sen Aksaray’da ne iş yaparsın?” diye sordum. Çocuk “Simit sata­ rım” yaratıra verdi.

Onun gibi, sayısız ünlü vardır her yerde. Kazanç değildir önemli olan, ündür. Oysa bir sanatçı, bir bi­ lim adamı için ün önemli değildir. Gerçekten ünlü olmayı hak edenler, ünlü olduklarını unuturlar. Da­ hası, tanınmak onlan şaşırtır. Bilim adamı aşılacağı­ nı bilir, sanatçı ise, işinde derinleştikçe, sanatının özüne yaklaştıkça ermişlere benzemeğe başlar, ko­ nuşan o değildir artık, başka bir sese kulak vermek­ tedir.

Ün düşkünlüğü, mistik bir inana içerir hep, ru­ hun ölümsüzlüğü inanadır bu, bir tür tanrılaşmak­ tır, güncel olandan kopmaktır.

Böyleyse, ün düşkünlerinin bizden sürekli ilgi ve saygı beklemelerini anlamak güçleşir. Çünkü yücel- mişlik ile halkın alkışına düşkünlük biramda düşü­ nülemez, Ünlünün alçakgönüllü olması gerektiğini söylemek değil amacım, çünkü onun için alçakgö­ nüllülük anlamını yitirmiştir. Kendini en beğenmiş olan, alçakgönüllü ünlüdür.

PENCERE

A R A D A B IR

Dr. Iur, HAYRETTİN ÖKÇESİZ

İkinci Gumhupiyet'e Karşı

Hukuk Devleti

Bugünlerin terkisine, “ikinci cumhuriyet” deyimiyle as­ lında hep gündemde bulunan birtakım, devlet-toplum- birey üçgenine ilişkin sözde yeni oklar sadağı asılmak is­ tenmektedir. Bu deyimin kendisi, ortaya atılış biçemi ve içeriği Amerika’yı hep ilk keşfetmenin o heyecanını, “ço­ cuklar gibi şen“liğini yansıtıyor. İki türlü eskiyi: Önceki bir gerçekliği ya da önceki bir ütopyayı ilk fark ediyor olduğu­ nu sanmak insana kimi tarihsel misyonları üstlenmek he­ vesini verebilir.

Bugüne dek, yaşamında er ya da geç, bir devr-i daim (perpetuum mobile) makinesi tasarlamış birçok kimseye rastladım. Ne coşkulu bir buluştur o! Oysa devlet ve top­ lum felsefeleri daha olgun, daha titiz kurgularla doludur. Hemen şunu söylemek istiyorum: Böylesine bir aygıtın te­ mel yasalarını ararken bir yandan da elimizdekinin ola­ naklarını gerçekleştirmeye ve geliştirmeye bakmalıyız, insanların olduğunu kadar, devletlerin ve toplumların da hiç bir zaman bir ‘tabula rasa’ (her türlü deneyden önce zihnin durumunu gösteren, beyaz kağıt gibi boş düzlem) olarak görülemeyeceklerini bütün siyasal düşünce ve olaylar tarihi, uzak-yakın örnekleriyle gösterir. Devlet ve toplum yaşamına yeni etki odakları yerleştirirken, aslında bunların dışarıdan ve yabancı öğeler olarak değil, içerisin­ de yer alması düşünülen, dokuda olağan ve gelişmeye eğilimli organlar olarak duyumsanması gerekir. Atatürk’­ ün başka bir gerçekçiliği de burada yatar.

İkinci cumhuriyet ile tasarlanan kimi yenilikler, dikkatle bakıldığında, ilkinin aydınlığıdır. Yer ve zamanla göreceli, yani yerel olanı kazıp altına baktığınızda evrensel değerle­ rin yeraltı ırmağını bulursunuz. Bu süreklilik bugün yer- üstüne çıkıyorsa, bunda eseri olan insanların adlarını söylemekten utanmamak, daha da önemlisi, kendine mal- etmemelidir. Öte yandan, dönemlerin gerçek adlarını ge­ nellikle kahramanları değil, daha sonrakiler vermektedir.

Konuya hukuk açısından bakmak istiyorum: Türkiye yüz yılı aşkın bir süreden beri Avrupa’da oluşup gelişen bir idenin çekim alanındadır, bundan yararlanmıştır. Geçirdi­ ği bütün olumsuzluklara karşın, yakın geleceğine daha olumlu bir devlet ve hukuk yapısı umuduyla bakabiliyorsa, önceden tanıdığı ve gelişimini izlediği bu idenin ürünleri­ nin nihayet hasat mevsiminin gelmekte olduğunu bilme- sindendir. Bu ide, hukuk devletidir. Onu özünde taşımayan cumhuriyetlerin devlet baskısına; demokrasilerin ise ço­ ğunluk diktatörlüğüne kolaylıkla sürüklendiklerini biliyo­ ruz. Bu deneyimler hiç bir toplum için yeni değildir. Hukuk devleti idesi; eşitlik, amaca uygunluk ve hukuk güvenliği öğelerini içeren hukuk idesinin, devlet dediğimiz toplum­ sal olguya hukuksal bir kurumlaştırmayla yansıtılmasıdır. Hukuk devleti idesinin, hukuk idesi ile birlikte, insanın en temel üç gereksinimi; özgürlük, güvenlik ve eşitlikten kay­ naklanan üç değersel boyutu vardır: Bunlar da aynı adları taşımaktadır. Yani bu temel gereksinimlerin, üstün değer­ ler olarak hukuk ve devlet düzeninde tanınmasıyla insan bireyi merkeze yerleşmektedir. Bunun anayasalarda kilit kavramı insan onurudur. Kaçıncı cumhuriyet ve nasıl bir demokrasi olursa olsun kendisine insan onurunun doku­ nulmazlığına dayalı hukuk devleti nitelemesini ilk ad ola­ rak almayan ve bu değerler çekirdeğinin bütün hukuksal ve sosyal uzantılarını sonuna değin gerçekleştiremeye­ cek bir siyasal örgütü toplumda tek meşru kabagüç tekeli olarak tasarlamanın hiç bir ilginç yanı yoktur. İlkel ve ya­ banıl bir liberalizmi yeniden keşfetmek istemiyorsak, çar­ pıcı deyimlerin çekiciliğine kapılmaksızın şu tümcenin gerçeklikle büsbütün çakışmasına çalışmalıdır: “Türkiye Cumhuriyeti... bir hukuk devletidir” . Oluşturulan kavram­ ların “yeni” olabilmesi için onların, yeni olguları ve neden­ sellik ilişkilerini bizim bilinç düzeyimize ilk kez getiriyor olmaları gerekir, "ikinci cumhuriyet”le yeni bir şey söy­ lenmemiştir. Türkiye; ikinci bir cumhuriyet değil, bir hukuk devleti olmak zorundadır. Bu zorunluluk da bir kaç hafta içerisinde ortaya çıkmadı.

İMflİRtMİİZİlt YAPIMCILIK!

TARTIŞMA

Din Kültürü ve Ahlak Dersleri

Ahlak kavram ına yalnızca dinsel ya da cinsel açıdan bakm anın ne

yeri ve ne de değeri vardır. Ahlak; bir toplu m un değer yargıları,

davranışları, uygulam alara bağlı çağa uyum lu düzenlem elerdir.

U lusal, evrensel nitelikleri ve geçerlilikleri vardır.________ ________

C

umhuriyetim 15 Haziran 1992 günlü sayısında “Din Dersleri Tartışmasti’na ilişkin özlü ve özet bir yazı yayımlandı. Eği­ timci Kaya Çetin’in gerçekleri yansıtan açıklamalarım -kimi politikacılarla- dinsel kökenli öğretmenler dışında kalan öğret­ menler, emekli öğretmenler ve eğitimciler beğeniyle okumuşlar ve onaylamışlardır kanısındayım.

Sayın Kaya Çetin “Biz zorunlu din ders­ lerinin demokrasi ile de laikliğin özüyle de çelişeceğini düşünenlerdeniz” diyor ve “ Bı­ rakalım, isteyen çocuğuna din dersi okut­ sun, istemeyen okutmasın. Bu derslerin zorunlu olmadığı dönemlerde herkes din mi değiştirdi, yoksa dinsizlik mi yaygınlaş­ tı? İşte Sovyet Cumhuriyetleri ortada. O halde tüm politikacılara seslenebiliriz. Lüt­ fen dinimizle uğraşmaktan vazgeçiniz. Bı­ rakınız, din, insanların vicdanında kalsın” dileğiyle yazısını noktalıyor. Aynı görüşü paylaşıyoruz.

Bilindiği üzere daha eskiden adı “Din Bilgisi” olan, zorunlu değil, isteğe bağlı seç­

meli bir ders niteliği taşıyan bu ders her nedense 12 Eylül 1980’den sonra 1982 Anayasası’ndan geçerek ilk ve ortaöğretim programlarında “Din Kültürü ve Alılak” adıyla zorunlu duruma getirilmiştir.

Söz konusu olan bu iki kavram “din kül­ türü” ve “ahlak” , dinsel kökenliler (öğret­ menler) tarafından okutulm akta ya da ezberletilmektedir. Ve de öbür dersler ben­ zeri 'notia çevrilerek ölçülmektedir. Bir başka anlatımla, “Ahlak öğretmeni’’ diye yeni tür bir öğretmen yetiştirilmiştir! Öğre­ tim Birliği Yasası, laiklik ilkesi kaçıncı kez zedelenmiş, sömürülmüş ve bozulmuştur.

Şimdi Kaya Çetin’in “Tartışma” yazı­ sında vurguladığı benzerliğe uyarak ahlak dersinin okutulmadığı dönemlerde herkes ahlaktan yoksun mu kalmıştı? Ya da bu derslerin özelliği düşünülerek okullara ata­ nan öğretmenlerin okutup ezberlettikleri kurallardan sonra mı öğrencilerimiz, top- lumumuz daha mı ahlaklı oldular? Ve da­ ha nice sorular, sorular...

Ahlak kavramına yalnızca dinsel ya da

Politika Yasaklılar

Ü lkem izde, m em ur genelde öğrenim görm üş kesim i tem sil eder. Ü lk e

aydınlarının bir bölüm ünün politika dışında bırakılm ası hiçbir

m antıkla bağdaşam az. A yrıca bu, ülke için de bir kayıptır.

olitikaya aktif olarak katılmak her va A tandaşm hakkıdır.

Bu prensip genel olarak kabul görüyorsa da bugüne kadar memurların politik hak­ lan pasif -oy verme hakkı- katılım şekline indirgenmiştir.

Görevine devam ederken, yani istifa et­ medikçe ne bir siyasi partiye üye olma, ne de bir parti içinde faaliyet gösterme hakkı vardır. Bağımsız aday olabilmek için bile ancak seçimden bir süre önce istifa etmek ve seçim resmi olarak sonuçlanana kadar görevinden uzak kalmak zorunda bırakıl­ mıştır.

Hangi görevde olursa olsun, bir vatan­ daşın ülke yönetimine etkin bir biçimde katılmak için politika ile uğraşmasını en­ gellemek anti-demokratiktir, demokrasi ile bağdaşmaz.

Memurlar hangi gerekçelerle politika­

dan uzak tutulmaya çalışılmaktadır? H an­ gi mantıkla bu anti-demokratik uygulama

sürdürülmektedir? Uslayalım:

1- Memur, devleti temsil etmektedir. Yanlı davranarak devletin vatandaş karşı­ sında adil olmadığı izlenimini yaratabilir.

2- İktidar partisi taraftan olmaması ha­ linde görevini ihmal edebilir.

Bunun gibi yargılar dile getirilebilir. Ne yazık ki yasalarımızda ve devlet gele­ neğinde, “ testiyi kırmadan önce tokatla­ m a” mantığı vardır. Demokrasinin özünde ise özgürlüklerin yolunun açılması, eğer bu özgürlük kötüye kullanılıyor ise toplum kurum lan tarafından engellenmesi hatta cezalandınlması kuraldır.

Devlet, demokratik haklar konusunda “yasaklayıcı” değil “denetleyici” olmalı­ dır.

M emur kesimin devlet yönetiminde

tem-40.yıl

fy n l % u eU

1952-1992

Isıtma - Havalandırma - Klima

Klape akşamından, Vantilatöre kadar

Tüm yenilik ve zengin çeşitlerle

Y u r t ç a p ı n d a v e ü c k ı t a d a

İSİMİZ ASKIM IZ, KALİTEMİZ GURURUMUZDUR

T S E K

ı Menfez - anemostat,

ı Yangın ve hava damperleri,

ı Isıtma - havalandırma - klima santralları,

ı Sentetik ve madeni hs

• Dış hava, kapı ve

»Susturucular - yönfc

> 102 yıllık deneyim«

lisansı ile bilgisayC

. Spiral borularda dü?

ürünleri,

, İTALYAN NICOTRA ve CBI vantilatörleri,

> Hollanda menşeli STORK çatı aspiratörleri,

»Klima santralı üretiminde uzman FRANSIZ - HYDRONIC

firması temsilciliği

RYA

SIROCCO

vantilatör üretimi,

İLANDA -

DEC

İLAN

BALIKESİR BİRİNCİ

SU LH H UKUK

HÂK İM LİĞ İ’N D E N

Esas No: 1991/1152 Karar No: 1992/725 Davacı Osman Zeki Özgül ve­ kili Av. Salim Gürcan Mengü tarafından davalı Fatma Topsa- kaloğlu aleyhine açılan izale-i şuyuu davasının mahkememizde yapılan açık duruşması sonunda, Balıkesir Merkez Halalça köyün­ de vaki ve tapunun pafta: 19.M.3.C, Ada: 4493, parsel: 4’de kayıtlı 191 m1 miktarİı cinsen arsa vasfındaki dava konusu taşınma­ zın tapuda yazılı yükümlülükleri ile birlikte umum arasında satı­ larak, satış bedelinin tapuda yazılı hissedarları hisseleri nispe­ tin d e ödenm esi suretiyle üzerindeki mülkiyet ortaklığının giderilmesine 23.6.1992 tarihinde karar verilmiş olup, davalı Fatma Topsakaloğlu’nun tebligatına sa­ rih adresi tespit edilemediğinden kararın ilanen tebliğine karar ve­ rildiğinden, ilan tarih in d en itibaren 15 gün sonra tebliğ edil­ miş sayılacağından kanuni müddeti içinde temyiz edilmedi­ ği takdirde kesinleşmiş olacağı ve kararın davalı Fatma Topsaka- loğlu’na tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 16.7.1992

Basın: 49505

MERKEZ

: Ahmet Vefik Paşa Cad. No: 36 34280 ÇAPA / İSTANBUL

TEL

: 586 32 44 - 586 46 13 - 585 57 58

FAX:

588 15 00

FABRİKA

: GÜNGÖREN / İSTANBUL

TEL:

584 08 42

FAX:

553 36 35

ÖZEL BORA

SÜRÜCÜ KURSU

89. DÖNEM KAYITLARI

DEVAM EDİY0RI

Hafta sonu-Hafta içi ve Akşam kursları devam ediyor. Dershane:

ÜSKÜDAR: 343 87 82-310 92 86

KOZYATAĞI: 362 47 33

TARABYA: 262 08 18

Senin Neyine Gerek,

Yağlı Çörek...

Babıali basınında kaç günden beri yine “Köşk” konuşu­ luyor; yorum yapılıyor; ahkâm keşi iyor; bakla falı açılıyor; remil atılıyor; soruluyor:

- Özal politikaya dönecek mi?

Peki, özal gırtlağına kadar politikanın içinde değil mi? Ancak bu kez iş başka!.. Kafası çok kızarsa Sayın özal, Çankaya’dan huruç eyleyecek, cumhurbaşkanlığını bıra­ kacakmış, ya bir parti kuracak ya ANAP’ın başına geçe­ cekmiş...

Niçin?

Kimi gazete köşelerinde bu işin gargarası yapılıyor; özal, Mesut’a kızmış, demiş ki:

- Yakarım!..

Bir yandan Sayın Yılmaz, öte yardan Sayın özal, telefo­ nun başında gazetecilerle sürekli konuşuyorlar, ertesi günü okuyorum, şaşırıyorum, TV reklamındaki gibi yıkıyo­ rum, çıkıyorum.

Yılmaz demiş ki.

- “Ö zal’dan korkmuyorum, çekinmiyorum."

Birisi Cumhurbaşkanı, öteki anamuhalefet partisinin li­ deri!.. Mesut Yılmaz neden korksun ve çekinsin? Cumhur­ başkanı, Sayın Yılmaz’ın rakibi mİ? Sap ile samanla birlik­ te elmalarla armutlar birbirine karışıyor. Adına TC Anaya­ sası denen kitapçık ha var, ha yok!.. Cumhurbaşkanı, futbol takımının ‘libero’su gibi, kâh Çankaya’da kâh ANAP’ın içinde!...

Ne yapmak istiyor?

cinsel açıdan bakmanın ne yeri ve ne de de­ ğeri vardır. Ahlak; bir toplumun değer yar­ gılan, davranışları, uygulamalara bağlı çağa uyumlu düzenlemelerdir. Ulusal, ev­ rensel nitelikleri ve geçerlilikleri vardır. Kişinin yaşam süresini kapsar. Çocuklar ve gençler için geçerli ve değerli olan; ana- babalann, öğretmenlerin ve okullarda ge­ çen yıllann; yetişkinlerin (yaşlılann) ve özellikle politikacıların iyi, doğru ve yararlı sözlerinin -davramşlanmn- varlığı ahlak kavramıyla ilgilidir. Ahlak, ders saatlerinin sınırlı süresi içine sığdmlabilecek bir kav­ ram değildir.

Eğer bir toplumda yalan söyleyenlerin, emek dışı para kazananların, vergi kaçı­ ranların, yolsuzluk ve haksızlıkların; daha başka tür çarpık ilişkilerin ve işlemlerin sa­ yıları sürekli artıyorsa... Bütün bunlara ve benzerlerine ‘kurnazlık’ ya da ‘beceriklilik’ diye bakılıyorsa... Yoksullarla varsıllar arasındaki açıklık gittikçe büyüyüp uçu- rumlaşıyorsa... Ahlak, ahlak diye seslen- • menin ya da okullarda “ Din K ültürü ve Ahlak” adlı haftada iki saatlik bir ders okutmanın, kurallar ezberletmenin; dahası bunu ‘not’a çevirip sınıf geçme ile değerlen­ dirmenin ne önemi olabilir ki!

KEMAL ÜSTÜN

Eğitimci/İSTANBUL

sili yalnızca bürokratik aygıt içinde veya seçimde oy kullanmakla sınırlandırılamaz. Partiler ve parlamento düzeyinde temsil edilmesi yasalarda engellenen başka bir toplumsal kesim de yoktur.

Ülkemizde, memur genelde öğrenim görmüş kesimi temsil eder. Ülke aydınlan­ ılın bir bölümünün politika dışında bırakıl­ ması hiçbir mantıkla bağdaşamaz. Aynca bu, ülke için de bir kayıptır.

M em urlann sendikal haklanmn sıcak olarak tartışıldığı günümüzde politik (siya­ sal) haklardan bahsedilmemesi dikkat çe­ kicidir. Oysa siyasal ve sendikal haklar birbirinden aynlamaz, biri diğerinin ardına atılamaz. Konunun kamuoyunda tartışıl­ ması zamanı gelmiş ve geçmektedir.

Yalnızca bir entelektüel faaliyet olarak tartışılması da yeterli değildir. En kısa za­ manda, mem urlann da ülke yönetimine aktif katılma hakkı elde edilmelidir. En azından bu amaçla çalışmaya başlanmalı­ dır.

Dr. ABDULLAH ÖZENÇ

Antakya!Hatay

Süleyman Bey, ö za l’ı Çankaya'dan indirmek istiyordu; oy desteği yetmedi. Koalisyon hü<ümetinin Özai’la başı dertte. Turgut Bey, ya hey diyerek K öşk’ten ayrılsa, kolları­ nı sıvayıp ANAP’ın başına geçse ne: olur? Tereyağlı ekme­ ğin üstüne sürülmüş bal olur!.. Meclis bir yeni cumhurbaş­ kanı da seçti mi, iki katlı kaymaklı baklava olur.

Özal bunu bilmez mi? Bilir...

Ama ikide bir "Çankaya’dan inerim, ANAP'ın başına ge­

çerim"demek işine gelir.

Ne var ki Sayın Özal’ın Çankaya’da soluksuz kaldığı da bir gerçek!.. Koalisyon hükümeti, Köşk’ü anayasal çem­ berle kuşattı; Turgut Bey oflasa da puflasa da bu çemberi kıramaz; ya Allah deyip yaptığı her huruçta geri döndü; Karadeniz Ekonomik fşbirliği’nin İstanbul’daki toplantısın­ da bir çıkış yapmaya yeltendi, başarısız kalınca Marma­ ris’e kaçtı.

Yine de Özal kabına sığamaz. Peki, ne yapabilir?

Ne yapacak? Mesut Yılmaz'a yüklenip ANAP’ı bütünüyle ele geçirmeye çalışacak; özal partinin başına Köşk’e bağ­ lı bir kuklayı oturtmak istiyor; "doğal lider" Genel Baş- kan’a yükleniyor:

- Mesut!.. Doğru dürüst muhalefet yapamıyorsun!.. Bana

gelip sormuyorsun!.. Beni yeterince savunmuyorsun!.. Gi­ dişatını beğenmiyorum!..

Cumhurbaşkanı bununla da yetinmiyor, telefonu açıp gazetecilere bildiriyor:

- Adamakıllı yüklendim, sert konuştum!..

Hey gidi dünya hey!..

Cumhurbaşkanı ANAP’ın "doğal lideri"ydi; tenzili rüt­

beylebir kanadın başına geçti; anamuhalefetin genel baş-

kanını devirmek için yeşil ışığı partideki yandaşlarına yaktı.

* Bakalım daha neler göreceğiz!..

Siyasal iktidarın başı ‘Konut’ta oturuyor.. Anamuhalefet lideri 'Köşk’te..

Cumhurbaşkanı muhalefette.. Başbakan iktidarda..

Siyaset Türkiye’de çarpıldı. Yalnız siyaset çarpılmadı; Babıâli de tersine döndü.

Kaç günden beri bakıyorum; hiç kimse çıkıp da "Sayın

Cumhurbaşkanı, Yılmaz'la kavgaya ne gerek? Senin neyi­

ne yağlı çörek!." demiyor.

Anayasadan bize ne canım!.

is d k o j^ O e & A A k .

m dun

mat cn/m ANOAr

pıcıi

îfkS

-fili ilil

M ıl t l ü l Hm»«

«

k e n â i s e ç t i k l e r i

mm

K R E D İ Y A Y I N L A R I

Söyleşi, Şiir, Oyun, Roman, Deneme

90 gr. 2. hamur, 13.5 x 21 cm. 328 sf..

M elih C evdet A nday

Kendi Seçtikleri

yle

Yapı Kredi Yayınları'nın yeni dizisi

Seçmeler’de

YAPI^CKREDi

YA YIN LA R I///

Yapı Kredi Yayınları: Yeniçeriler Cad.Sinekli Medrese

Sok. No:l Kat:3 Beyazıt İstanbul Tel: 516 93 23 516 58 32

Genel Dağıtım İLPA: Klodfarer Cad. İletişim Han No: 7

34400 Cağaloğlu İstanbul Tel: 516 22 63 -64

İ L A N

B A L IK E S İR B İR İN C İ S U L H H U K U K

H Â K İ M L İ Ğ İ N D E N

Esas No: 1991/1152 Karar No: 1992/725

Davacı Osman Zeki Özgül vekili Av. Salim Gürcan Mengü tarafın­ dan davalı Fatma Topsakaloğlu aleyhine açılan izale-i şuyuu davasının mahkememizde yapılan açık duruşması sonunda, Balıkesir Merkez Halalça köyünde vaki ve tapunun pafta: 19.M.3.C, Ada: 4493, par­ sel: 4’de kayıtlı 191 m 2 miktarlı cinsen arsa vasfındaki dava konusu taşınmazın tapuda yazılı yükümlülükleri ile birlikte umum arasında satılarak, satış bedelinin tapuda yazılı hissedarları hisseleri nispetin­ de ödenmesi suretiyle üzerindeki mülkiyet ortaklığının giderilmesine 23.6.1992 tarihinde karar verilmiş olup, davalı Fatma Topsakaloğlu^ ııun tebligatına sarih adresi tespit edilemediğinden kararın ilanen tebliğine karar verildiğinden, ilan tarihinden itibaren 15 gün sonra teb­ liğ edilmiş sayılacağından kanuni müddeti içinde temyiz edilmediği takdirde kesinleşmiş olacağı ve kararın davalı Fatma Topsakaloğlu^ ııa tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 16.7.1992

Basın: 49505

Referanslar

Benzer Belgeler

Biz bu çalışmada; hastanemizde acil sezaryenle doğum yapmış olguları retrospektif olarak inceleyerek uygulanmış olan anestezi yöntemlerinin maternal, fetal ve

• Üreterosel saptanan olgularda çift toplayıcı sistem olasılığı yüksektir. • Üreteroselin üretra orifisini tıkayabileceği ve megasistis ve oligohidramniyosa

• Tüm fetal MRI görüntülemeleri aynı merkezde yapıldı ve aynı radyolog tarafından değerlendirildi. • Corpus kallosumun tamamının yokluğu agenezi, bir kısmının

Thrombin-induced increase in IL-8/CXCL8-Luc activity was inhibited by the dominant-negative mutant of c-Src and the cells transfected with the KB site mutation of the

Şehrimizin baha biçilmez kıy­ mette eserlerinden olan Emiıgân korusu İçindeki tarihî Pembe köşk bu sabah saat 6.30 da çıkan bir yangın neticesinde kül

— Kardeşim kardeşim dedi (Bu kelimeyi çok kullanırdı) Vatan zümrelerin, vatan siyasilerin de ğil, vatan üstünde yaşadığı topra­ ğa benim

Tablo 1’e göre bu araştırmada ele alınan değerler barış, saygı, sevgi, işbirliği, mutluluk, dürüstlük, alçak gönüllülük, sorumluluk, hoşgörü, özgürlük, estetik,