4
i Politika salt politikacıların işi değildir.
Havanın durumu yalnız hava durumunu verenlerin işi
nasıl değilse, bu da öyle... Onun için yurttaşlar
buyrun politikaya, diyorum. J }
Zeynep Oral
ZlZ Nesin: Gerçek yaşı 73. Yürek yaşı 18. Kitaplarının sa yısı 85., (Bunların baskı, tiraj sayısını, çevrildiği dilleri he saplamak için bir hesap makinesi ge rekir ki o da bende yok. Bildiğim, bundan 10-15 yıl önce kitapları üst üs te konulduğunda, boyunu aşıyordu, şimdi haydi haydi tepeden bakıyorlar d ı .)200’ü aşkın takma isim kullandı. (Biri “ keşfedildiğinde” bir yenisini bulmak gerekiyordu.)
Hesabı tutulmamıştır ama yakla şık 200 kez yargılandı.
Toplam beş buçuk yıl hapis yattı. (En uzunu 16 ay).
Öykü, roman, tiyatro, şiir, dene me, fıkra, makale, röportaj, anı... “ Yaşamak” la “ yazmak” birbirinden ayrılmaz onda. “ Yazmaktan yaşama ya zaman bulamadığım gibi, kendim için olmayan yaşamaktan da yazma ya zaman bulamıyorum” der.
Gerisi bol kavga, bol coşku, bol sevgi ve yine bol kavga. (Yalnız ya zarak değil, yaşanılan her olaya, her ana tepkisini göstererek, tavrını orta ya koyarak yaşadığından, bol kavga kaçınılmaz oluyor.)
Aziz Nesin’le bugüne dek çok rö portaj yaptım. Kendi de “ Böyle Gel miş Böyle Gitmez” in birinci ve ikin ci ciltlerinde olsun, öteki kitapların da olsun anılarına geniş yer verdi, kendini açık yüreklilikle anlattı. Onun için bugün yeniden sorulara ve yanıt
lara başvurmayacağız. Başka bir şey yapacağız.
“ Aziz Bey var mısınız, sizinle bir likte bir Aziz Nesin alfabesi çıkarma ya?”
“ Önce alfabe değil, abece” deyip Türkçemi düzeltiyor, nasılım soruyor. A ’dan Z ’ye... Harfleri vermek ben den, sözcükleri seçmek ondan. Ama ilk çağrışımları istiyorum. Arada mı zıkçılık yapıp, seçimine karışırsam, yönlendirmeye kalkışırsam, affola.
Tamam. Onayladı. A ’dan Z’ye yolculuğa çıkıyoruz.
¿4
dedim... “ Aşk” dedi... “ Tek hece... Ama dünyada en zor konuşulacak şey...Çok güzel olduğu belli ki hiç elde edilemiyor. (Kısa bir duraksama:) Ben başarısız biı; âşığım. Kabahati hep kendime bulurum... Aşk başta zamanı paylaşmak. Sonra duyguları, mekânı paylaşmak. Zamanı en çok kendime ayırıyorum galiba ondan ba şarısız oluyorum. Zaman ayıramama belki yazarın bencilliği... Benimle bir ilişki kurulmuşsa hep sürdürülsün is tiyorum... tik âşık olduğumda 11 ya şındaydım.... (ya son?) son âşık oldu ğumda. .. Şimdilerde yok... Umutsuz luklar var ama aşk yok. Aşkın yaşı na inanıyorum. Benim yaşım, benim istediğim aşka müsait değil. Yaşımı yaşıyamıyorum... ”
“ Annem:
Ben 11, o 26 yaşındaydı öldüğün de. Sağ olsaydı diye düşünüyorum: Onu hep öyle güzel mi görecektim? Hiçbir kusuru olmayan mükemmel biri olarak görüyordum. Şimdi soyut güzellik olarak görüyorum. Saçından başka gözümün önüne hiçbir şeyi gel miyor... Pembe ışık saçan bir yüz, kumral saçlar... Sonsuz güzellik, iyi lik, özveri simgesi.”
Askerlik: En yetkiyle konuşaca ğım konu. (16 yıl askerlik yaptığını unutmamalı) Askerliğin mantığı yok derler. Sivil mantığına göre mantık sızlıktır. Aslında askerliğin kendisine göre bir mantığı var. Askerlik dışın dakilere uymayan ve tartışması olma yan bir mantık. Adam öldürmeyi sa vunan tek meslek. Tüm öteki meslek ler insanı yaşatmak içindir. Askerlik, ölüm mesleğidir. Bu mantığa girme yenler bunu mantıksızlık sayar,.. Bu söylediklerim dünya askerleri için de geçerli. Bu mantık yakın mesleklere geçiyor. Örneğin polislere... Düşün me, yorum hakkı yoktur. Asker ikti dara gelince herkesten bu mantığı bekler.”
« D U
dedim, “ babam” , “ bi linç” , “ baskı” , “ Belkıs” ya da “ Ben” demedi... “ Bamya” dedi, “ yemediğim iki şeyden biridir, öteki domuz eti.” (Çocukluktan kalan Müslüman aile etkisi ve mezbahada domuzları görmesinin sonucu).
“ Berbere, 18 yıldır gitmiyorum. Zamansızlıktan. Kâğıt makasıyla ken dim keserim, saçlarımı. 55 yaşında hayatımda üç önemli değişiklik yap tım: Çayı şekersiz içmeye başladım; sigarayı bıraktım ve berbere gitmez oldum.”
“ Bela... Başıma gelen en büyük bela hapishane falan değil. Oğlumun askeri cezaevine hapsedilm esi... (1984’teydi) Hapsedilmesinin tek ne deni benim oğlum olmasıydı. Kurtul du, aklandı ama 5 ay hapis yattı, 2 yıl pasaport vermediler. Öğlum, bilim
adamı, gerilemesine neden oldu. •' (Amerika Birleşik Devletleri’nde Ca- lifornia Üniversitesi’ndeki oğlu, ma tematikçidir.) Bunun intikamını da alıyorum elbet...
Bela deyince... Zaman zaman aşk da bela oluyor ama... Öteki belalar çok sık başıma geldiğinden, bu geri planda kalıyor. Her tür belanın üstü ne üstüne giderim...”
“ r
V'oşku: Biz Balkanlar, Kaf-kaslar ve Akdeniz çocuklarıyız. Biz de her şey abartılıdır, aşırıdır. Pate- tik olduğumuz, çok duygusal olduğu muz dilimizden de bellidir... Coşku- suz olmak imkânsız. Elimden geldi ğince coşkumu aklımın rehberine so kuyorum.”
V 'ocuk: İki kez evlendim. Hep çok çocuğum olsun istedim... Ama iki çocuktan sonra pes ettiler... Şimdiki zaafım, yaşlılığın zaafı baba olma tutkusu. Dünyadan giderken, kendini kendine kanıtlamak. Bilinçal tında bu var galiba. İstek olarak var. Uygulamayı düşünemiyorum.
Çocuk planlamasından, aile plan lamasından yana değilim. Dünya po litikasını, dünya kültürünü, iyi koşul larda yetişmiş değil, zor koşullarda yetişmiş çocukların yarın yarattığına inanıyorum. Seyrek istisnalar var el bet.
Çotuk sevgimden ötürü vakfı ço cuklara ayırdım. Onları öz çocukla rım gibi seviyorum. En küçük 3,5, en büyük 20 yaşında. Hepsi rüyalarıma giriyor. Sevgi kendinden vererek olu yor. Hiç kimseye vermediğim zama nı 3.5-5 arasındaki 3 çocuğa veriyo rum. Onlar oynarken çalışabiliyorum. Kendi soyumdan olsaydı aynen böy le olurdu. (Nesin Vakfı’nda halen 25 çocuk var.)
.L/ostluk: Çok fazla dostum olmadı... Karşımızdaki insanın kusur larım bile bile seviyorsak dostumuz dur. O kusurlar bizim bilgi sınırları mızı aşıyorsa, dostluk bozulur. Okul da her hafta paramı çalan arkadaşım vardı. Bilirdim bunu ve dostumdu... (Sessizlik:) Sıkı sıkı sarılacağım insan lar çok olmadı.
Yazarların dostluğuna gelince: Aynı dalda yazanlar dost değil açık açık düşmandırlar ama yüzlerine vur mazlar. Örneğin, Yaşar Kemal’le Or han Kemal birbirlerini hiç sevmezlerdi ama, bir araya geldiler mi dost gibi davranırlardı. Orhan Kemal, Yaşar’m hep arkasından konuşur, Yaşar kur nazlık eder, sevmediği halde Orhan Kemal’i överdi... Kemal Tahir, Ya- şar’ı ve Orhan’ı sevmez... Ben de
E D E B İ Y A T I M I Z D A N
ON İNSAN BİN YAŞAM
“ Yalnızlıktan
yakınmam, çünkü
çocukluğumdan beri
çok yalnız }
yaşamışım. Bir de
yazdığım tüm
yazıların kişileriyle
birlikte yaşıyorum.
Yani çok kalabalık
yaşıyorum.’ 5
E D E B İ Y A T I M I Z D A N
ON İNSAN BİN YAŞAM
I / \“ Çocuk sevgimden
ötürü Vakfı
çocuklara ayırdım.
Onları öz çocuklarım
gibi seviyorum.
Onlar oynarken
çalışabiliyorum.”
bunları bildim mi, onları sevemiyo rum. Ama Kemal Tahir’i kusurlarını bilerek severdim. Meziyetleri de var dı: Güvenilir. Sır vermez... Birbirini seven şair, yazar hiç görmedim. Baş langıçta hepsini sevmek istedim. Be ni sevmediklerini anladım. Sahte sev gi, dostluk gösterilerini görüyorum. Ve şimdi açık açık söylüyorum. Ben hiçbirini sevmiyorum. Bu konuda ön ceki kuşağı çok yerdik, bizim kuşak da aynı çirkinlik içinde. Bizden son rakiler dilerim ki birbirini sevsin ler...”
<(r
ZZıvcillik: Dünya rekorunu kıracak denli evcil bir adamım. Evcil olmak için evli olmak gerekmiyor. Eve, hep iki kolum dolu giderim. Ha yatım evde geçiyor. Evi seviyorum. Bu da benim uygar bir adam olduğu mu gösteriyor.
Evlilik başaramadığım bir olay. Suç bende. Evlilik kurumu bu çağa uymaz diyenlere katılmıyorum.”
Sıra “ F” ye geldiğimde “ fantazi” ya da “ faşizm” demedi. “ Fiyasko” dedi.
u r
jfıyaskolarım çok... Bana hep çok zekisin, çok zekisin demişler ben de inanıyorum, öyle aptallıklar yapı yorum ki kimseye söyleyemiyo
ru m ...” (Biraz önce bunun bir örne ğini anlatmıştı. Örneğin elinde yazılı bir adres. Döne dolaşa arıyor bir türlü bulamıyor. Birine sorsa, sorun kalma yacak. Ama “ ne aptal adam ” derler diye saatlerce terleme, sıkılma paha sına soramıyor...)
G en çlik : Bana hep olduğum yaştan daha küçük gösterdiğimi söy lerler. Boyumun kısalığından derdim önceleri. Artık anladım ki boy değil... Yaşlı birini görür görmez “ maşallah ne iyisiniz” dediler mi, insan hapı yut muş demektir. Artık bana sık sık söy ler oldular bunu... Ama içim... He yecan açısından, şikâyet edebileceğim kadar genç. Fiziksel yapımla ruhsal durumum arasında dengeyi kuramı yorum. ‘Gönlümle kafamı edemedim
eş/ Biri 70 yaşında biri 25.’ Aynen öy
le.. Bende üç tane 25 adam oluyor içimde kimi zaman. 75’inde üç adet 25’liği taşımak çok güç.”
/ f a k : İnsanın elde edebilece ği şey değildir. Elde edemeyecekleri de hak edebilir... En önemlisi ölümü hak etmek. Hak etmeden ölenler de var. Ölümü hak etmek: Bütün verebilece ğini verip, ölmektir. Verebileceğinin en çoğunu vermeden ölenler hak et meden ölmüşlerdir. Bu demektir ki
onlar yaşamı da hak etmemişlerdir. Dünyaya borçlu kalarak ölmek de mektir bu. Bunun bilincinde olmak gerek. Ben fazlasıyla bilincindeyim. Bu da beni çok çalıştırıyor. Ölmeden yetiştirmem gereken çok şey var.
Hapislik: Dış yaşam yasalarından ayrı yasaları var. Hapiste insanın yar gıları normal sayılmamalı. Birden dünyası, koşulları değişir. İçini dök me duygusu başlar. Özellikle akşam saatlerinde. Bir de gece uyandığın da... Bölüşmek istersin. Olmayacak şeyleri paylaşmak istersin, kuşkular artar, yalnızlık çöker... Ben hapiste, yazıp okuyarak kendimden kurtulma ya çalıştım.” (Toplam beş buçuk yıl yattı. Üç mahkûmiyeti var: On, on al tı ve altı aylık. Gerisi için devletten alacaklı.)
Hapishane üzerinde önceden de konuşmuşluğumuz var Aziz NesinTe: “ Hapishane hiçbir şey götürmedi benden, ama çok şey getirdi. Müthiş bir kültür getirdi. Sonsuz bir insan bilgisi edindim. Hapishanede insan tanımak, dışarıda tanımaktan farklı, orada numara falan kalmıyor.”
i i j
.İstikrar: Halkı kandırmak için en geçerli kavramlardan biridir. Egemen sınıf temsilcileri memlekette istikrar gerekli derse, aklı başında kimse karşı koyamaz. Türkiye’de 3 askeri darbenin yetkilileri memleke te istikrar getirmek niyetini açıkladı. Halk da buna inandı. Oysa istedikle ri kendi çıkarlarını yürütmek için sö mürdükleri sınıfların, halkın, emek çilerin, ses çıkarmamaları, baş kaldır mamaları ve teslimiyetçi olmalarıdır. Toplumda gerçek istikrar sımflararası dengenin kurulmasıyla elde edilir. Bu denge hiçbir zaman tam anlamıyla kurulamayacağından beklenen istik rar hiç olmaz. Olmamalıdır da. Top luluğun canlığı ve yaratıcılığı istikrar dinginliğinden değil, sık sık dengeliş- tirilen istikrarsızlıklardan ortaya çı k ar.”
( İ T
J ale’yi tanımadım.”(Tanımadığı ‘Jale’yi anlatamaya cağından J ’yi geçtik.)
k ısk a n ç lık : Kendime fazla güvenimden olsa gerek, sevdiğim ka dınlar dışında ben hiçbir kimseyi, hiç bir şeyi kıskanmadım. Kendimle sa vaş verip kıskançlığımı belli etmeme ye çalışıyorum, ama acı çekiyorum.
Korku: Elbet çok korktum. Kork muyorum demek, insan değilim de mektir. Toplumsal korku kötü. Onu duymamak gerek. Korkumun bilin cindeyim. Korkunun üzerinde duygu lar vardır: Yurtseverlik, dostluk,
ço-On Üç, ço-On Beş Yaşında
A n n e si o nu ve kız k a rd e ş in i yangından k u rta rırken üç de nesne kurtarm ayı başarm ıştı: K u tsa l kitap, dikiş m akinesi, oturak.
H ü zü n le r ç e liş k ile rle parçalandı. Elinde b ir s e p e t incir.
Cemal
Süreya
Tavuk b iriktiriyo r.
Tek kişin in yanında suskun, ik i kişin in karşı sında sonsuz geveze, on kişinin içinde kahram an. Parası var, harcam ıyor, h a rca m a ya alışam a dığından.
A n n e si aynanın iç in i dolduruyor. Babası ner- de?
Yarım D arüşşafakalı. Am a o okulla özetlenir. D a rü şşa fa ka 'ya babasız başladı. Kısa b ir süre sonra babası çıka g e lin ce s e v in çle utanm a duy g usu b irb irin e karıştı. Sonunda bıraktı y e tim le r okulunu.
G ü live r'in c ü c e le r ü lke sin d e ki s e rü ve n le rin i daha ç o k seviyor. Vesikalık g ru p fo to ğ ra fı için d e g ö rü y o r süslü p ü slü kö tü rü m kadınları, a t a ra b a larını, ku le li köşke odun taşıyan çocukları, sü tka r deşlerini...
G ülive r kendisi, iç b ü k e y bakar. D o kto r olacak, re s im le r yapacak.
Vali kızını s e v iyo r gibi. G üzellem e oyunu oy nuyorlar. B irb irle rin e h iç bakm adan ç ırçıp la k de nize g iriyo rla r. Kız g e rçe kte n bakm ıyor.
U tanm a duygusu saldırganlığa dönüşüyor. Sonunda hüznü tam te rsin e çevirdi. Kapsül patladı.
K a rtço cu k. Ön sırada oturur.
R a stla n tıla r yazgının b e k le n ir ö ğ e le rid ir onun için. Okula g iriş b e lg e le rin i Fatih C am ii'n in he la sında unutm uştu. On gün sonra bulundu.
Baktı, 'kazların arasında in s a n la r da uçuyor. A ritm e tik pekiyi. H a ya t B ilg isi orta. B ir başka ta ze lik b u lu yo r H a ya t B ilgisi'nde.
D ünyadaki uyarsızlıkları düşünüyor ve bundan b ü yü k ta t alıyor.
H ep o rta d a gö rü n m e is te ğ i içinde. K im i za m an o rta d a g ö rü n m e k iç in k a ç a r g ib i yapıyor.
E D E B İ Y A T I M I Z D A N
ON İNSAN BİN YAŞAM
“ Ölüm, yaşamda
tüm
öğrendiklerimizin,
birikimlerimizin yok
olmasıdır.
Bunların
gitmemesine
çalışırsak,
ölüme karşı
gelebiliriz.’ ’
cuk sevgisi, ihanet etmeme duygusu. Onları Üste çıkarır insan.”
(Aziz Nesin 1988 Şubat’ında ya yınlanan “ Korkudan Korkmak” ad lı kitabında, bu konuyu en geniş bi çimde ele alıyor, “ havlayıp hırlaya rak, zartzurtla, zorbalıkla, dayak ve işkenceyle başkalarını korkutmak is teyen ve korkutanların kendileri da ha çok korkm akta” olduğunu gös teriyordu.)
U f M
L dedim, “ Lam elif” dedi. Efendim?
“ Sen bilmezsin, Lam elif bir harf tir, la sesi verir... Kültür değişince dil de değişiyor... Nereye gidiyorsun den di mi, bir Lam elif çizip geleyim de nirdi. Elifi dolambaçlı çizmek gibi.
Laf: Lafla sözün ayırımı çok önemli. Sözde mantık ve gerekçe var. Lafta yok. Genellikle söz söylerim. Ama bir yer var ki, orada çok laf söy lüyorum: Sevdiğim kadının karşısın da durmadan laflayan bir adam olu yorum .”
İ V I de hiç duraksamadı: Hayır, hayır “ mizah” demedi... Bugüne dek öyle çok yazdı, öyle çok söyledi ki mizah üzerine. Aziz Nesin’ in mizahı değil, mizahın Aziz Nesin’i seçtiğini; onun için mizahın, halk ya rarına kullanılacak bir silah olduğu nu hep biliyoruz... “ Mizah” değil “ m utluluk” dedi.
“ Mutluluk: Yazdığım bir şeyi be ğenirsem, seversem çok mutlu oluyo rum. Ama çok sık olmuyor bu. Beni mutlu eden eserimin başkalarından
övgüye ihtiyacı yok”
Şu son tümcenin gerisinde bir si tem mi var, yoksa bana mı öyle gel di? Çok değil, üç dört yıl önceki bir konuşmamızda şöyle demişti: “ Eleş tirmenlerin hiçbiri, bunca kitabımdan biri için kötü, berbat bile demedi, yal nızca görmezlikten geldiler. Ondan sonra bir dergide beş şiirim çıktı mil let veryansın ediyor.”
“ Mutluluk” sözcüğünü geçmeden önce, son kitabından okuyorum: “ Aldıkça değil, verdikçe mutluyuz. Hiçbir şeyi olmayanın bile isteyince vereceği çok çeyi vardır. Kendinden vermek mutluluktur ama kendini ver mek en büyük mutluluktur.” (Bu söz ler Nesin Vakfı’na, oradaki çocukla ra ilişkin söylenmişti: “ Her yıl artı yor çocuklarım. Dünyanın en zengin dedesi oluyorum, öyle mutluyum ki... Mutluluğun daha çoğuna insan yüreği dayanamaz.” )
■ Sıra “ N” de mi? Aziz Nesin Abe- ce’si dedikse de sırayı altüst etmeme ye kararlıyız.
TVesin? Aziz Nesin’in, kendi sine “ nesin? nesin?” diye sormaktan ve ha bire bu soruyla karşılaşmaktan Nesin soyadını aldığını biliyorsunuz, değil mi.
“ Noktalama işaretlerini çok sevi yorum. En sevdiğim, resini yazılara, uluslararası antlaşmalara, savaş ilan larına ve benzeri resmi yazılara girme yen üç noktayla, ünlem işareti. İna nıyorum ki bu iki işaret, yukarda say dıklarıma girerse dünya barışa kavu şabilir. Sevi mektuplarında en çok
ge-“ En büyltk özlemim, bir orman.” '
çen noktalama işareti ünlem ve üç noktadır. Özellikle üç noktaya bayı lıyorum. Çünkü söylenememiş sözler sürüyor demektir.”
“ Nazım Hikmet: Paşakapısı Ce- zaevi’nden ben çıktım Nazım’ı getir diler. Hiç unutmam, onu ziyarete git tiğimde bir kavanoz da turşu alıp gö türdüm Çemberlitaş Turşucusu’n- dan. Neden turşu? Hiçbir mantığı yok... Sonra Nazım açlık grevine yat tı. Cerrahpaşa’ya kaldırdılar. Hasta neye onu görmeye gittiğimde çok ko nuştuk. O sıralar takma adla şiirler yazıyorum. Senin mi diye sordu. Evet dediğimde, yazma şiir, dedi. Nazım kibar bir adam. Kötü şiir yazanlara, asla kötü şiir yazdın diyemiyor. O sı ralar benim şiirlerim Nazım’ın kötü kopyasıydı. Nazım sen beni taklit edi yorsun, kötü kopya yapacağına hiç yapma diyemeyeceğinden yalnızca şiir yazma dedi... Nazım, ileride yazaca ğım bir konudur.”
rdu: Ben anti militarist bir yazarım ama orduyu ve askerliği sev diğimi söyleyince herkes şaşırıyor. Neden orduyu ve askerliği sevdim: Bana çok katkısı olmuştur. Kendi mantığı içinde insanları yetiştirirken oto disiplini verir. Kendi başımda bin tane amir varmış gibi kendimi denet leyebilirim. Çalışma gücümü de ordu dan elde ettim. Bir düşünceyi sonu na dek götürmek, disiplinli olmak... Bunları askerlikten aldım. Yüreklili ği de ordudan aldım. Korkuyu yen meyi... Dostluk dayanışmasını ordu da gördüm.,. Ama nasıl oluyor da bu
anlayışla yetişmiş askerler muhbir va tandaş arıyorlar, çok şaşarım. Ordu da en büyük alçaklık muhbirliktir. Nasıl insanı o hale düşürmek istedi ler! Radyoda sayın muhbir vatandaş diye ilan verdiler!
Ordunun olumsuz yanı da var: Tartışma, başkaldırı olanağı verme mesi...”
II
Ö zlem : özlemlerim hiç bitmi yor, tükenmiyor. Bunlardan pek kü çük bir parçasını gerçekleştirmeye ye ni başladım: Nesin Vakfı bunlardan biridir... En büyük özlemim ise... (Sanki bir sır verecekmiş gibi Aziz Ne sin... Tümcenin devamı bir süre son ra geldi:) En büyük özlemim ise bir orm an... İçinde geyiklerin koştuğu kocaman bir orman. Yaşlandıkça ger çeklerle yüz yüze geldikçe ormanım küçüldü küçüldü... Şimdi yine bir or man kurmak istiyorum. Ormancık da olabilir. 100 dönümlük yer bulsam yapacağım... Sonsuz özlemlerinden biri de tiyotra. Bir tiyatro kurm ak.” “ ölüm , benim yaşlılık duygum değil. Gençliğimden beri sürekli ka famın, beynimin içinde bir kıymık gi bi taşıyorum ölüm duygusunu. Ölüm den korkulur. Ama bu, paniğe kapıl ma olayı değil... ölüm de en çok şa şırtan, bacağın, kolun bedenin değil de yaşamda tüm öğrendiklerimizin, birikimlerimizin yok olması... Orta okuldayken, birkaç dil bilen bizden daha kültürlü bir arkadaşmız vardı. Menenjitten öldü. Aklıma ilk gelen şey, onun kültürü, bildiği diller nere ye gitti, oldu... Bunların gitmemesi
ne çalışırsak, ölüme karşı gelebiliriz. Manevi varlığımızı sürdürmek önem li... Oyunlarımda, şiirlerimde bu te ma çok var.”
I de hiç duraksamadı: “ Polis en sevmediğim söz. Tür kiye’de bu sözü değiştirmek gerek. Millet öyle iğrenmiş ki o sözden, po lislere de yazık oluyor.
Politika: Askerler sık sık politika ya bulaşmamak gereğini söyleyip bu laşıyorlar. Bulaşmak kelimesinden de belli pis bir şey gibi... Politikaya bu laşmamak demek de bir politika. Dünyada politikasız hiçbir şey yok. Yemek yemekten aşka kadar. Ben ya şamım boyunca politika dışında hiç olmadım. Hep politik savaşım ver dim. Ama bu, güncel parti politikası değildi. Ben yazar ve sanatçıların parti politikasına katılmalarından yana de ğilim. Çünkü onun ayrı bir disiplini var. Parti politikası yapmak, yazarın kendini sınırlaması olur.
Politika salt politikacıların işi de ğildir. Havanın durumu yalnız hava durumunu verenlerin işi nasıl değilse, bu da öyle... Onun için yurttaşlar buyrun politikaya, diyorum.”
J l a k ı : Türkiye’de çok güzel şeylerin sayısı az. Çok güzel az şey lerden birkaçı şunlar: Dilimiz, mut fağımız, bayrağımız ve rakımız. Bun ları çok seviyorum. Rakı dünyanın en soylu içkisi. Rakı karıştırılamaz. Ba zıları suyla karıştırıyorsa da ben ne karıştırırak, ne ayrı ayrı suyla içerim.
Rüya: Uyurken yaşamayı, rüya sayesinde öğrendim. Kendimi hazır ladığımdan mı nedendir, uyur uyu maz, ya da yarı uykuluyken rüya gör meye başlıyorum. Ve rüyalarımı çok seviyorum. Kimilerini yazıyorum. Rü yanın güzelliği şurada: Rüya görme den uyuyorsak yaşamıyoruz. Görü yorsak uykuda bile yaşıyoruz. Ne gü zel şey rüya görmek. Yıllar önce öl müş olanla konuşuyor, sarılıyorsu nuz. Çocuk, öğrenci olarak yaşaya biliyorsunuz. Uçabiliyorsunuz. Sevin ciyle, üzüntüsüyle bayılıyorum rüya lara. Gerçeküstülüğü ilgimi çekiyor. Her gece görüyorum. Böylece daha çok yaşamış oluyorum.’
( ( Ç
(Jeçmek: Bir yazarın tüm ya şamı seçmektir... Yazarın işi, yığmak; yığdıklarından seçmek; seçtiklerin den sıralamak, düzenlemektir. Bu üç işlem yazarlığın teknik yanı... Bir de yaşamın kendisi seçmektir. Benim en başarısız olduğum yan da bu. Yanlış seçiyorum ya da seçemiyorum. Yazar lık seçmesini başarıyorum da, iş, ar kadaş, görev gibi seçimleri
becere-Aziz Nesin, arkadaşımız Zeynep Oral’la
miyorum. Özel seçmelerdeki yanlışlı ğım, herkese çabuk inanmam ve bol ca hayal kurmam. Kurduğum hayal- . 1er beni kandırıyor.
Seçim bir düzey sorunu. Politik seçimlerde hep yanılıyor Türk mille ti. Politik birikimin yeterli olmayışı, siyasi bilinç ve deneyiminin azlığı ve hak etmeden bazı haklara sahip oldu ğu için. Savaşımla elde etmiş olsalar dı, daha doğru seçim yaparlardı.”
ıJiir: Çocukluğumdan beri aralıksız çalıştığım edebiyat dalı. 30’umda Babıali’ye geldiğimde şiir ki tabı çıkarmak istiyordum. Ama çıka ramadım. Şimdi öyle sevinçliyim ki çı karmadığım için. 1936-42 arasında Yedigün Dergisi’nde şiir yazıyordum. Vedia Nesin adıyla. İlgi to p layınca kendimi bir şey sandım. 1944’te kitap yapayım dedim olmadı. 1956’da “ 10 Dakika” adlı ilk şiir ki tabım çıktı. Kitapta görünce çok kö tü buldum şiirleri. Ya 3 ya da 5 bin adet hepsini yaktım. Şiire saygımdan yaktım... Uzun süre şiirlerimi göster medim, yayınlamadım. Kendi bağım sızlığımı, kişiliğimi bulmam gereki yordu. Bir de ekonomik neden var: Ben her yazdığını paraya çevirmek zo runda olan bir insandım. Fazla gül mece yazmamın nedeni talebin ona
gelmesi, şiire gelmemesi... “ Sondan Başa” , “ Seviye On, Ölüme Beş Kala” şimdi de “ Kendini Yakalamak” . Ne denli güzel şiir yazarsam yazayım. Türkiye ve dünya beni şair olarak ta nımayacak buna inanıyorum. Ama önemli değil. Şiir yazma gereksinimini duyuyorum.
Şaşmak: Dünyada en çok şaşan insanlardan biriyim. Her an şaşıyo rum. Ben yüksek elektrik okudum. Ama hâlâ uçağa, telefona şaşıyorum. Demek ki yaşama uygulanmamış bir yaşam. Menekşelere şaşarım. Biri bi rine benzemez. İnsan yüzü gibi... Toplumda insanlar şaşırtıyor beni. Hatta kendime de şaşıyorum. Dese nize şaşkının biriyim.”
İ İ T
1 ürkiye: Türkiye’yi sevmek
ne demektir? İnsan gerçek sevgiyi ge rekçesiz sever. Bize hep çocukluktan beri, güzel yurdum, güzel ülkem di ye öğretiyorlar. Sonra bir gün bir ba kıyoruz yoo güzel olmayabilir. İn sanlar annesini ya da yurdunu en gü zel en iyi olduğu için sevmez. Kötü çirkin olduğunu bilse bile sever. Sev mek, karşmdakinde kendini sevmek tir. Türkiye’yi de bizim olduğu için se viyoruz. Canımızı verme pahasına se viyorsak, Türkiye’de kendimizi sevi yoruz demektir. Bu da doğaldır. Ken
dimle özdeşleşmiş görüyorum ben Türkiye’yi.
Tiksindiklerim: Üç şey: Kabalık, çirkinlik, bayağılık.”
İ İ J T
l/y g a rh k kesinkes tanımlana maz ancak nitelikleriyle belirlenir. Bence iki önemli niteliği vardır. 1) Te dirgin olmak. Uygar insan çirkinlik ten, bayağılıktan, kötülükten, pis ko kudan, çirkin görünümden, gürültü den tedirgin olan ve bunlara karşı tep ki gösteren insandır. 2) Şimdinin için de geleceği yaşamaktır. İnsan ne ka dar uzun zaman ötesini yaşıyorsa o kadar uygar demektir.
V
e bağlacına Orhan Veli düş mandı. Galiba Nurallah Ataç da sev miyordu. Türkçede ‘ve’ yok. Arapça. O yüzden mi bilemiyorum. ‘Ve’ yeri ne ‘ile’ kullanırlardı. Ben büyük bir sevgi beslemiyorum ama sevgisizliğim de yok, kullanma gereksinimini du yuyorum.”U V
I alnızlığım: Kendimle kaldığımda yalnız olmuyorum. Hiç boş durmuyorum ki yalnız kalabileyim... Yalnızlıktan yakınmam yok, çünkü çocukluğumdan beri çok yalnız yaşa mışım. Yalnız mıyım değil miyim far- ketmiyorum. Bir de yazdığım tüm ya zıların kişileriyle birlikte yaşıyorum. Yani çok kalabalık yaşıyorum.
Yazmak: Mahmut Sadık’ı anlat mak için biri “ kalem elinde altıncı parmağı olmuştu” demişti. Bana ge lince galiba benim parmaklarım ka lem oldu. Parmaklarım kalemleşti. 85 kitap kolay değil... Kitaplaşmamış ya zılarım, kitaplaşmışların 4-5 katıdır... Gözlerimle ellerimi kaybedersem ga liba yaşayamam.”
“ Abece” nin sonuna geldik. “ Z ” deyip, bekledim...
« 7
£jorba: Ben bu sözü diktatö rün karşılığı olarak kullanıyorum. Yaşadığımız çağda, birçok kez zorba lık yönetimiyle karşılaştık. Hepimizin içinde bu hastalık bir ölçüde var ga liba. Yazarlar yazılarıyla kolayca dı şarıya vurabiliyorlar, bu yanlarını. Önemli olan bu ve buna benzer duy gularını insanın yok etmesi. Bunu kendi yaşantıma dayanarak söylüyo rum. Benim zorbalık dönemlerim ol duğu gibi bugün de ne yazık ki zor balık yaptığım oluyor. Bunu kendim ayrımsıyorum. Üzülüyorum. Kendi mi değiştirmeye çalışıyorum.”
“ Aşk” la başlamıştık. “ Zorba” yla bitirdik. A ’dan Z ’ye bu yolculukta Aziz Nesin’in daha milyonlarca söz cüğü var. Kim bilir, belki bir gün, sı ra onlara da gelir.
Taha Toros Arşivi
0 0 1 6 4 0 9 8 5 0 1 0