• Sonuç bulunamadı

Ahmet Mithat Efendi’ye Göre Çağdaşı Namık Kemal

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ahmet Mithat Efendi’ye Göre Çağdaşı Namık Kemal"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

H. Harika Durgun

*

NAMIK KEMAL ACCORDING TO HIS CONTEMPORARY AHMET MİTHAT EFENDİ

ÖZ: Tanzimat devrinin iki mühim şahsiyeti Namık Kemal’le Ahmet Mithat Efendi’nin edebiyata, sosyal hayata katkıları inkâr edilemez. Namık Kemal “ih-tilalci” bir tavırla hareket ederken Ahmet Mithat bir “ıslahatçı” gibi ilerlemeyi halktan başlatmıştır. Bu ve başka sebeplerden ötürü aralarında fikir ayrılığı meydana gelmiştir. Yazımızda Ahmet Mithat Efendi’nin Namık Kemal’le hangi konularda ayrıldığı ve hangi noktalarda benzer görüşte olduğu üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, fikir ayrılığı, münakaşa. ABSTRACT: The contributions of the two most prominent figures of the Tanzimat Period both to Turkish literature and to social life are undeniable. Namık Kemal had a “revolutionary” attitude while Ahmet Mithat as a “reformist” started de-velopment from the people. This led to differences of opinion over political and some other issues. This article investigates the fundamental issues they agree on, or at least they hold similar opinions, and the ones they disagree.

Keywords: Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, differences of opinion, dis-cussion.

...

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 13, Nisan 2016, s. 39-53. * Yrd. Doç. Dr., Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

(2)

Ahmet Hamdi Tanpınar On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi’nde “Yeniliğin Üç Muharriri” başlığı altında Ahmet Cevdet Paşa, Münif Paşa ve Şinasi üzerinde durur. Fakat edebiyatımızda yenilik hareketinin öncüsü olarak Namık Kemal’i kabul eder. On

Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi’ni incelediğimizde Tanpınar’ın merkeze iki kişi

aldığını ve Tanzimat’ın diğer şair ve yazarlarını da bu iki kişiye göre konumlandırdığını görürüz: “Şinasi’nin yanı başında” (Ziya Paşa), “Şinasi’den sonra” (Namık Kemal), “Namık Kemal’in yanı başında” (Ahmet Mithat Efendi), “Namık Kemal’den sonra” (Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamid).

İntibah (1876) ve Cezmi (1880) romanlarıyla edebiyat tarihimizde roman türünün

öncülerinden kabul edilen Namık Kemal’in yanı başındaki Ahmet Mithat Efendi, 32 telif (Kıssadan Hisse, Letaif-i Rivayat, Beliyyat-ı Mudhike hariç) ve 22 tercüme romanıyla ikinci planda kalmıştır. Recaizade Mahmut Ekrem, Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Cahit Yalçın gibi Servet-i Fünun edebiyatına yön veren sanatçılar, yazı ha-yatına atıldıkları yıllarda Ahmet Mithat Efendi’yi üstat kabul edip hatta bazıları ilk kalem denemelerini ona ithaf etseler de sonraki yıllarda onun hakkında küçümseyici bir tavır takınmışlardır. Bunda Namık Kemal’in Ahmet Mithat hakkındaki olumsuz görüşlerinin1 ve “Dekadanlar”2 tartışmasının etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Peki “Hace-i Evvel” olarak kabul edilen Ahmet Mithat Efendi, çağdaşı Namık Kemal’i nasıl değerlendiriyordu? Ona karşı tavrı nasıldı?3 Ahmet Mithat’tan yaşça büyük

Namık Kemal, 1860’ların başında Şinasi ile tanışmış ve Tasvir-i Efkâr’da çalışmaya başlamıştır. Edebiyat ve dil hakkındaki kanaatlerini ilk defa 1866’da Tasvir-i Efkâr’da yayımlamıştır. (“Lisan-ı Osmanî’nin edebiyatı hakkında bazı mülâhazatı şamildir”) Namık Kemal, Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ne girip, Mustafa Fazıl Paşa’nın daveti üze-rine Paris’e kaçarken Tasvir-i Efkâr’ın sorumluluğunu Recaizade Ekrem’e bırakmıştır (1867). Kendisi de Londra’da Hürriyet gazetesini (1868), İstanbul’a döndükten sonra da İbret gazetesini çıkarmıştır (1872). Namık Kemal’in basında etkili olduğu yıllarda Ahmet Mithat Efendi de Rusçuk’ta bulunmuş (1864-1869), Tuna vilâyet gazetesinin önce muharrirliğini sonra başmuharrirliğini yapmış, Mithat Paşa’nın Bağdat valiliğine 1 İbret gazetesindeki yazılarında ve hususi mektuplarında bunu görebiliriz. Bkz. Kazım Yetiş, Namık Kemal’in Türk Dili ve Edebiyatı Üzerine Görüşleri ve Yazıları, İstanbul: Alfa Yayınları, 1996; Namık Kemal’in Hususi Mektupları I-IV, haz. F. Abdullah Tansel, Ankara: TTK, 2013.

2 Ayrıntılı bilgi için bkz. Fazıl Gökçek, Bir Tartışmanın Hikâyesi: Dekadanlar, İstanbul: Dergâh Yayınları,

2007.

3 Sema Uğurcan, Namık Kemal ile Ahmet Mithat Efendi’yi değerlendirdiği yazısında onları yetiştikleri

ortam, aldıkları eğitim, edebiyat ve siyaset sahasındaki faaliyetleri bakımından karşılaştırdıktan sonra Namık Kemal’in Ahmet Mithat hakkındaki değerlendirmelerine yer verir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Sema Uğurcan, “Namık Kemal ile Ahmet Mithat Efendi Münasebetleri”, Marmara Üniversitesi Türklük

(3)

tayin edilmesiyle onun maiyetinde Bağdat’a gitmiş (1869), Zevra gazetesinin müdürlü-ğünü üstlenmiş ve 1871’in ortalarında –“Âli Paşa merhumun vefatlarından birkaç mâh mukaddem”–4 İstanbul’a gelmiştir. Bu süre zarfında Hace-i Evvel’i, Kıssadan Hisse’yi

ve Letaif-i Rivayat’ın ilk beş cüzünü (Suizan, Esaret; Gençlik, Teehhül; Felsefe-i Zenan; Gönül, Mihnetkeşan; Firkat) yazmış ve neşretmiştir. Görüldüğü üzere Namık Kemal’in basında etkili olduğu yıllarda Ahmet Mithat da kalem tecrübelerine başlamıştır.

Ahmet Mithat Efendi, Menfa adlı hatıra kitabında çocukluk hayatına, okuma merakına, çalışma azmine, gazeteciliğe ve yazarlığa nasıl başladığına dair bilgiler verirken Namık Kemal’e olan hayranlığından da bahseder. Daha Rusçuk’tayken Na-mık Kemal’in Tasvir-i Efkâr gazetesindeki yazılarını dikkatle takip ettiğini ve onun “kaleminde gördüğü parlaklık”a hayran kaldığını,5 Namık Kemal ve Yeni Osmanlılar

cemiyetinin yurt dışındaki yayınlarını temin etmede “feda-yı canı göze aldırdığını”6

ifade eder. Ancak onların gerek birbirleriyle gerekse devlet yöneticileriyle “fikr-i husu-mete” düştüklerini anladıktan sonra fikirlerinin değiştiğini söylemekten de çekinmez.7

Özellikle Bağdat’ta kaldığı yıllarda “terakkiyat-ı milliye, tanzimat-ı esasiye” üzerine yaptığı fikir alışverişlerinde Namık Kemal ve Yeni Osmanlılardan farklı olarak çö-zümü “usul-i tahsil”de bulduğunu belirtir. “Maarif”i yaymak ve yükseltmekle, halkı bilinçlendirmekle devletin çöküşten kurtulacağına inanmaktadır:

(...) evvel emirde millete vukuf ve mâlûmât verilip sonra bu neşriyâtta bulunmuş olsalar idi elbet daha ziyade fâidesi görülürdü.

Bu fikir ve mütâlaa üzerine mebnidir ki daha Bağdad’ta iken kendimce terakkiyât-ı milli-yenin tohumu olmak üzere usul-i tahsili tehvin ve teshil etmek tarîklerini aramağa başlayıp hatta kendi hanemde kendi çoluk çocuğum için bir de ders açtım.8

4 Ahmet Midhat Efendi, Menfa/Sürgün Hatıraları, s. 43. 5 a.g.e., s. 48.

6 a.g.e., s. 50.

7 “Yeni Osmanlılar’ın neşriyâtını bir hayli mütâlaadan sonra zihnimde öteden beri hülya etmekte olduğum

şeyleri bu cemiyette bulamadım. Bunların yalnız Zeyd ve Amr’ı fasl etmekte olmaları ve bir milleti kendi hukukundan haberdar edecek neşriyâtta gayet zaif davranmaları eski hayâlâtın şiddetini kırarak hatta ‘Bu adamlar mutlaka Zeyd ve Amr’a dargın oldukları için böyle hareket ediyorlar. Eğer dargın oldukları adamlarla barışırlar ise bunların teşebbüsât-ı vâkıası dahi hitam bulur’ gibi mütâlaata kadar varır idim. (...) Kendi kendime dedim ki: Bu adamların pek malumatlı pek gayretli adamlar olduklarına şüphe yoktur. Ancak işe ters tarafından başlamışlar. Bu ise badi-i emrde fikr-i husumete düşmeleridir. Eğer bunlar husumetkârâne bir suretle meydana çıkmamış olsa idiler emelleri terakkiyât ve saadet-i milliyeden ibaret olduğuna göre bu emele daha ziyade hizmet edebilirler idi.”, Menfa/Sürgün Hatıraları, s. 50-51.

(4)

Ahmet Mithat’a göre halktan üç yüz kişiye “Hürriyet ister misiniz? Terakkiyat-ı ahraraneye hevesiniz var mıdır?” diye sorulsa içlerinde “hürriyet” ve “terakki”nin ne olduğunu bilen çok az kişi çıkacaktır. Bu düşüncede olduğu için Bağdat’tayken yazdığı “Mihnetkeşan”da kahraman Dakik Bey’e bizde “hürriyet”in ne olduğunu kimsenin bilmediğini söyletir:

Lâkin ben kendimi öyle haraç mezat satacak bir abd bulmuyorum. Hürriyetime sahip ol-mak istiyorum. Hür olduğun halde dahi severler der isen hata edersin. Zira bizde hürriyet nedir, henüz meçhul. Hürriyet-i şahsiyesine tesahup hevesinde olanlara efkâr-ı umumiye serkeş veyahut dik başlı der.9

Aslında Ahmet Mithat Efendi’de Şinasi’nin10 üzerinde durduğu “halkı

aydınlatma-dıkça politik eylemde başarı sağlanamaz” görüşünü destekleyen bir tutumla beraber II. Abdülhamit gibi eğitim ve kültürün belli bir seviyeye ulaşamadığı toplumlarda rejim meselesinin ön plana çıkamayacağı inancı da vardır.11

Ahmet Mithat, Bağdat’tan İstanbul’a geldikten sonra Ceride-i Askeriye’ye başmu-harrir olur ve Basiret gazetesinde yazılar yazmaya başlar. Namık Kemal de o sırada İbret gazetesini çıkarmaktadır. Ahmet Mithat, Ebüzziya Tevfik vasıtasıyla Namık Kemal’le bizzat tanıştığını, bu tanışma neticesinde Beyoğlu’ndaki matbaasına yakın bir yerde bulunan İbret gazetesi idarehanesinde Namık Kemal’i birkaç defa ziyaret ettiğini, İbret’e makine temini konusunda yardımcı olduğunu, Namık Kemal Gelibolu’dan döndükten sonra onun Beylerbeyi’ndeki evinde “vatanın selameti ve istikbalinin temini için” uzun uzadıya konuşup tartıştıklarını anlatır. O dönemde İbret ve Basiret gazeteleri “menafi-i devlet ve menafi-i millet” konularında yazılar yayımlamaktadır. Bosna’da neşredilen Gülşen-i Saray gazetesi muharriri, bu yazılarda “ihtilaf” olduğunu ileri sürünce Namık Kemal “Herkesin Maksudu Bir Amma Rivayet Muhtelif” başlıklı bir yazı kaleme alarak devletin menfaatini, milletin menfaati ile beraber kabul ettiklerini, bunun tersi söz konusu olduğunda yani halk ile hükümetin menfaatleri çatıştığında devletin görevini yerine getiremediği görüşünde olduklarını açıklar:

Biz Basiret’i dahi esasen bu itikadda görüyoruz. Verdiğimiz tafsilat ona itiraz değil halka izah-ı meram içindir.

9 Ahmet Mithat Efendi, “Mihnetkeşan”, Letaif-i Rivayat, s. 109.

10 Ayrıntılı bilgi için bkz. Tanpınar, On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, s. 440; Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, s. 372; Enginün, “Ahmet Mithat Şinasi’nin Ardında”, s. 13-27.

11 “Abdülhamid: ‘Bizim memleketimizde halk, henüz çok saftır, çok az okumuştur. İnsanlarımıza, çocuk

mu-amelesi yapmaya mecburuz. Çünkü gerçekte onlar büyük çocuklardır. Aileler ve terbiyeciler gençliğin elinde zararlı yazıların bulunmamasına itina gösterdikleri gibi, hükümet de biz de halkın zihnini zehirleyecek her şeyi ondan uzak bulundurmalıyız.’ diyordu. Okay, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmed Midhat Efendi, s. 30.

(5)

Mukaddema ettiğimiz vesâtattan iki tarafı uzlaştırmak ve aradan bahsi kaldırmak murad etmedik. Yalnız böyle dostâne bir tavassut hakikatin zuhuruna ve lisan-ı itirazın tahfîfine medar olur itikadında bulunduk.12

Ahmet Mithat Efendi, Namık Kemal’in bu “maharetkârâne” açıklamalarını takdir eder. Hatta onunla fikir ayrılığına düştüğü konularda meseleyi halletmek, “hakikat”i bulmak için Namık Kemal’in bizzat kendisiyle görüşmesine izin verdiğini ve bu “müsaadeye müteşekkir kaldığını” dile getirir.13 Namık Kemal’le yaptığı sohbetlerin

“sırf siyasî” olduğunu belirten Ahmet Mithat, milletin “teceddüd”ü ve “terakki”si hakkında farklı görüşte olduklarını anlatır.14 Özellikle Mithat Efendi, Namık Kemal’in

“İstikbal”15 başlıklı makalesine, Bedir’de yazdığı bir mektupla16 cevap vererek

arala-rındaki fikir ayrılığını açıkça ortaya koymuş olur. İlgili makalesinde Namık Kemal, her ne kadar devletin ilerleme yolunda Avrupa’dan geride olduğunu örneklerle ifade etse de Osmanlı’nın “istikbalinden emin” olduğunu vurgular. Çünkü “devletimizin bünye-i asliyesini adl-i ilâhinin zuhuru” ve “şeriat-ı garra” oluşturur, “bize göre maziye avdet veya halde tevakkuf caiz değildir”, dinimiz “vahdete gelmeyi emreder”. Ahmet Mithat Efendi, Namık Kemal’in yazısındaki Osmanlıcılık ve İttihad-ı İslam fikrine katıldığını ancak onun, istikbalinin muhafazası için Osmanlı Devletinin “Avrupa muvazene-i düveliyesi”ne muhtaç olduğunu söylemesine karşı çıkar:

İstikbalimizin emniyeti için Avrupa muvazene-i düveliyesinin ma’bihü’l-hayatı bizim muhafaza-i istiklâlimiz olduğunu dermeyan ediyorsunuz.

Benim şanlı ve saadetli gördüğüm istikbal bu değildir beyim.

12 Namık Kemal, “Herkesin Maksudu Bir Amma Rivayet Muhtelif”, İbret, nr. 13, 19 Haziran 1288. Namık

Kemal, Osmanlı Modernleşmesinin Meseleleri, Bütün Makaleler 1, s. 94-95.

13 “(Namık Kemal, Ahmet Mithat’a der ki) Sen de din ve devlet ve milletini seven adamlardansın, ben

de. Lâkin insanda nazar ve fikir müttehid olamaz. Sen ahvali başka nazarla görürsün ve başka fikirle muvazene ve muhakeme edersin, ben başka. Bu gibi ihtilâflar ise vakıa rahmettir. Zira hakikatler da-ima böyle ihtilâflar ve mücadeleler ile meydana çıkmıştır. Ancak bu kabil mübaheseleri kâğıt üzerine koymak iyi değildir. Çünkü bi-hakkın bahsi ne edebiliriz, ne de ettirirler. Edemeyiz. Zira, efkâr-ı halk için bir hatt-ı hareket tayin edelim der iken daha bidâyetinde tehalüf arz etmiş oluruz. Ettirmezler. Zira, her bahis menâfi-i devlet ve millet bahsi kadar binnisbe sade değildir. Ama bahs edeceğin var imiş. Gel beni bul. Bahs edelim. İhtilâfımız arasında tevellüd edecek hakikat mesele-i münâzaun-fihâyı halleder.”

Menfa/Sürgün Hatıraları, s. 54-55.

14 Ayrıntılı bilgi için bkz. Menfa/Sürgün Hatıraları, s. 48-62.

15 İbret, nr. 1, 1 Haziran 1288, s. 1-2. Namık Kemal, Osmanlı Modernleşmesinin Meseleleri, Bütün Ma-kaleler 1, s. 39-42.

16 “Ahmed Midhat Efendi tarafından Kemal Beyefendi’ye yazılan mektub”, Bedir, nr. 5, 20 Eylül 1288,

(6)

Bir vakit dahi söylemiş olduğum vechle vaktiyle kılıcımıza baş eğdirmiş olduğumuz kim-selerin sâye-i lutfunda yaşayıp gidecek isek yani saadet-i âtiyemiz bundan ibaret kalacak ise ben o saadeti istemem. Çünkü maksadım Avrupa muvazene-i düveliyesini muhafaza değildir. Osmanlılık şanını muhafaza etmek (...).17

Ahmet Mithat, Osmanlı askerinin kahramanlığıyla “dünyanın en birinci askeri” olduğu konusunda Namık Kemal’le hem-fikir olmasına rağmen bu kahramanlığın “istikbalimiz” için tek başına yeterli olmayacağını bilir ve yatağanlarını, toplarını kendi yapan bir milletin şimdi “Hanri Martini, Şaspö” silahı satın almasına üzülür. “Silah kendimizin silahı olsun ki güvenelim” diyerek ilim ve teknolojide gelişerek kendi sanayimizi kurmamız gerektiğini belirtir.18

Bir süre sonra Ahmet Mithat, Dağarcık’ta kaleme aldığı yazılar ve Basiret’e karşı yazdıkları sebebiyle Rodos’a sürgüne gönderilirken Namık Kemal de “gazetecilik, neşriyat-ı muzırra, şehzade-i veliahda mensubiyet”19 suçlamalarıyla Magosa’ya sürülür

(Nisan 1873).20 Namık Kemal, Magosa Mektupları’nda önceleri Ahmet Mithat’a karşı

olumlu bir tavır içerisindedir.21 Ebüzziya’ya yazdığı mektuplarda22 ona selam gönderir,

Midhat Paşa’ya Adliye Nazırlığı’na tayini dolayısıyla yazdığı kutlama mektubunda23

17 Menfa/Sürgün Hatıraları, s. 60.

18 Ahmet Metin, seyahate çıkacağı gemisini İstanbul’da Türk ustalarına yaptırır. Bkz. Ahmet Midhat

Efendi, Ahmet Metin ve Şirzad, s. 16-17.

19 Menfa/Sürgün Hatıraları, s. 76-78.

20 Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre’nin halkı galeyana getirmesi sebebiyle sürgüne gönderildiği

şeklinde yaygın bir kabul vardır. Ancak Ömer Faruk Akün bunun doğru olmadığı görüşündedir: “Namık Kemal ve arkadaşlarının sürgün edilmesindeki asıl sebebin Veliaht Murad Efendi ile sürdürdükleri te-masları olduğu anlaşılmaktadır. Oyunu temsile koyan Güllü Agop’un Tiyatro-yı Osmanî kumpanyasının herhangi bir şekilde ceza almaması ve aynı yılın sonbaharındaki yeni tiyatro sezonundan başlayarak oyunun temsil edilmesine İstanbul dışında izin verilmesi de meselenin doğrudan doğruya Vatan yahud Silistre ile ilgisi olmadığını göstermektedir.” Ömer Faruk Akün, “Namık Kemal”, Diyanet Vakfı İslam

Ansiklopedisi, C. 32, s. 368. Mehmet Kaplan da Namık Kemal’in sürgüne gönderilmesinde Vatan yahut Silistre oyununun temsilinden ziyade onun yazdığı yazıların ve şehzade Murad’la münasebetlerinin

etkili olduğunu belirtir. Bkz. Kaplan, Namık Kemal Hayatı ve Eserleri, s. 85-89.

21 Ahmet Mithat, Namık Kemal’in gemide kendisine “Evet! İçimizde en ziyade sana yazık oldu!”

dedi-ğinden bahseder. Menfa/Sürgün Hatıraları, s. 79.

22 “Magosa Mektupları, 77, 83, 84 nolu mektuplar”, Namık Kemal’in Hususi Mektupları I, s. 230, 252,

257.

23 “Hem beş vücûdu ecel-i kazâ pençesinden ve hem beş aileyi servetçe harabiyyet-i tâmme beliyyesinden

kurtarmak şerefi, mülkümüzde hilkaten ve mevkı’en hâmî-i ma’delet olduğu müsellem-i âlem olan fehâmet-simât-ı müşir-i efhamîlerinin şân-ı mürüvvet-i ulviyetine şâyân bir muhassene olduğunu arzeder(...)”,“Magosa Mektupları, 154 nolu mektup”, Namık Kemal’in Hususi Mektupları I, s. 393.

(7)

kendisiyle beraber sürgündeki diğer arkadaşlarının -Ahmet Mithat, Ebüzziya Tevfik, Hakkı ve Nuri Beyler- İstanbul olmasa bile taşralarda bir memuriyete tayin olunma-larını talep eder. İrfan Paşa’ya Mektup adlı eleştirisinin, Ahmet Mithat’ın Rodos’ta bulunduğu sırada yeğeni Mehmet Cevdet tarafından çıkarılan Kırkambar’da basılabi-leceğini umar.24 Ancak Ahmet Mithat Efendi’ye karşı bu olumlu tavır zamanla değişir.

Namık Kemal, Magosa’da iken Mekteb-i Harbiye için Osmanlı Tarihi’ni yazmaktadır. Kendisine gönderilen 2 Mart 1876 tarihli mektupta25, bu kitabı bir an evvel

tamam-layıp göndermesi istenirken Ahmet Mithat’ın, serbest bırakılıp İstanbul’a geleceği, hükümetin Hıristiyanlık hakkında bir reddiye yazdırmayı düşündüğü ve bunun için Mithat Efendi’yi uygun gördüğü haber verilir ve yine Ahmet Mithat’ın Tarih-i Osmanî adlı bir kitap kaleme aldığı, yeğeni Mehmet Cevdet’in bu kitabı Mekteb-i Harbiye’ye kabul ettirme hususunda ısrarcı davrandığı ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Namık Kemal, Ahmet Mithat’ın bir nevi gizlice yürüttüğü bu işlerden rahatsız olacak ve sonraki mektuplarında onu gerek yaptıkları gerekse yazdıklarıyla ağır ithamlarla eleştirecektir. V. Murad’ın cülusuyla affedilerek İstanbul’a geldikleri zaman (Haziran 1876) Namık Kemal İntibah’ı, Ahmet Mithat Efendi de Menfa’yı neşretmeye başlar. Vakit gazetesinin ilân sayfasında her iki kitabın “cüz cüz” yayımlandığına dair haber, yan yana çıkar. Asıl önemli husus, kitabı tanıtma mahiyetinde olan bu çıkış yazılarının üslûplarıdır:

(İntibah) Edib-i meşhur Kemal Beyefendi’nin eser-i kalemi olarak matbaamızda basılmış olan “İntibah, Sergüzeşt-i Ali Bey” serlevhalı hikâyenin ikinci cüzü her yerde birer çeyrek mecidiyeye satılmaktadır.26

(Menfa) Şu serlevha altında olarak Ahmet Mithat Efendi menfiliği müddetinde gördüğü ahvali kaleme alarak bu kere ilk nüshasını neşreylemiştir. Kendisini tanıyanlar kemal-i rağbetle alıp mütalâa ediyorlar.

Muharrir-i mumaileyh kable’l-menfi “Letaif-i Rivayat” serlevhasıyla ilân etmekte olduğu mecmua-i hikâyat-ı latifede dahi devama başlayıp bu kere dokuzuncu cüzünü neşreylemiş ve fiyat-ı muayyenesiyle her yerde satılmakta bulunmuştur.27

24 “Ben de sizi eğlendirmek için gelecek posta, İrfan Paşa Divanı’na bir muâheze göndereceğim; Kırkanbar’a

olsun derci mümkündür(...)”, “Magosa Mektupları, 144 nolu mektup”, Namık Kemal’in Hususi

Mek-tupları I, s. 368. Namık Kemal’in bu eleştirisi, Mecmua-i Ebüzziya’da tefrika olunmuştur. 25 Namık Kemal’in Hususi Mektupları I, s. 400-401.

26 İmzasız, “İntibah”, Vakit, nr. 291, 3 Ağustos 1876. 27 İmzasız, “Menfa”, Vakit, nr. 291, 3 Ağustos 1876.

(8)

Namık Kemal için kullanılan “edib-i meşhur” ifadesi onun siyaset, politika dışında edebiyat sahasında da ön planda olduğunu vurgularken Ahmet Mithat için kullanılan “kendisini tanıyanlar” ibaresi onun Namık Kemal kadar popüler olmadığını küçümseyici bir üslupla dile getirir. Bunun yanı sıra kitap isimlerinin farklı yazı puntoları ve stille-riyle yazılması, basının İntibah’ı öne çıkardığını gösterir. Aslında bu ilan, Tanpınar’ın “Namık Kemal’in Yanı Başında Ahmet Midhat Efendi” şeklindeki ifadesinin eski ve yerleşmiş bir bakışı yansıttığını da göstermektedir.

Sürgün dönüşü, V. Murad’ın saltanatında Namık Kemal’e herhangi bir resmi görev verilmez. II. Abdülhamit’in tahta çıkışıyla önce rütbesi yükseltilerek Şura-yı Devlet âzâlığına bir süre sonra da Kanun-ı Esasi’yi hazırlamak üzere kurulan komisyona üye tayin edilir.28 Ahmet Mithat Efendi ise İttihad gazetesini neşreder. Menfa’yı

yayımla-yarak Namık Kemal’le farklı düşüncelerde olduğunu saygılı bir üslupla dile getirir ve

Üss-i İnkılap’ı kaleme alır. Ahmet Mithat, iki cilt halinde hazırladığı Üss-i İnkılap’ta

Kırım Savaşı’ndan başlayarak II. Abdülhamit’in tahta çıktığı ilk seneye kadar olan devri ele almıştır. Özellikle kitabın ikinci cildinde Meşrutiyet’in ilanı ve Kanun-ı Esasi 28 Uçman, “Kısa Bir Ömrün Uzun Hikâyesi”, Namık Kemal, s. 30-31.

(9)

üzerine yapılan görüşmelere ve münakaşalara yer vermiştir. İşte bu noktada Namık Kemal’le aralarında büyük bir tartışma yaşanır. Daha önce belirttiğimiz üzere Namık Kemal, Kanun-ı Esasi’nin hazırlık komisyonunda görevlendirilmiştir. II. Abdülhamit, Mithat Paşa’nın hazırlattığı anayasa taslağını beğenir ve Meclis-i Vükelâ’ya sunarak eksikleri tamamlamalarını ister.29 Meclis, layihada birtakım değişiklikler yapınca

Namık Kemal padişaha sunduğu arizalar ile bunu eleştirir:

Bu arizaların birinde layihanın başında hükümdarın hak ve yetkilerini tesbit eden mad-delerin hükümdarlık haklarını ihlâl edeceği düşüncesiyle Vükelâ Meclisi’nce kaldırılma-sını ve bunların yerine konulan bir mukaddime ile Kanun-ı Esasi’nin Bâbıâli tarafından verilmiş bir sadaret emri gibi gösterilmesini tenkit etti. Hükümdarın hak ve yetkilerinin Kanun-ı Esasi’de gösterilmesinin bunların kısılması demek olmadığını, bunları belirleyen maddelerin kaldırılması halinde asıl o zaman hükümdarın bazı önemli yetkilerinin başka ellere geçeceğini bildirdi. (...)bir diğer arizasında hükümdara şüpheli gördüğü bir şahsı ülkenden çıkarma hakkını tanıyan 113. maddeye itiraz ederek bunun Kanun-ı Esasi’yi hiç hükmüne indireceğini bildirdi.30

Ahmet Mithat Efendi, Üss-i İnkılap’ta Kanun-ı Esasi çalışmalarını anlattığı bö-lümde II. Abdülhamit’in “milletin menfaat-i umumiyesi” için Kanun-ı Esasi’yi bizzat istediğini ve kabul ettiğini ifade eder. Bilhassa Mithat Paşa’nın layihası ile Said Paşa’nın Fransız anayasalarından tercüme ederek hazırladığı layihayı beğendiğini belirterek bunlardaki eksiklikleri tamamlattığını anlatır. Ahmet Mithat’a göre layiha üzerine yapılan itirazlar “efkâr-ı şahane için dahi bir medar-ı mahsus-ı meşguliyet” olmuş, “işi işkâl ve aylarca tehir” ettirmekten başka bir işe yaramamıştır.31 Mithat Efendi, Namık

Kemal’in padişaha sunduğu arizaları onun iltifatını kazanmak amacıyla yazdığını söyler:

(...) nazar-ı iltifat-ı hümayuna Kanunuesasi’nin hilafını iltizam ile mazhar olabilmeyi dü-şünen bazı heveskârları dahi ariza-i mahsusalarla lâyenkati bu Kanunuesasi’nin hukuk-ı meşrua-i hilafet-penahiyi ihlal edeceğinden bahisle buna rıza gösterilmemesini zat-ı şevket-simat-ı hazret-i padişahiye arz ederlerdi.32

Ahmet Mithat Efendi, Namık Kemal’in Kanun-ı Esasi’deki bazı maddelerin padişahın hukukuna dokunduğunu iddia etmesini yadırgayarak onun gibi hürriyeti savunan birinin Kanun-ı Esasi’ye muhalefette bulunmasına şaşırır:

29 Ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın, “Kanun-ı Esasi”, s. 328-330 30 Akün, “Namık Kemal”, s. 369.

31 Ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet Mithat Efendi, Üss-i İnkılap, s. 378-394. 32 a.g.e., s. 391.

(10)

Hatta o zamana kadar evc-gâh-ı serbestînin en yüksek tabakalarından bâlâ-pervaz olan ve mücer-ret bu kadar hürriyetperver olmalarından dolayı iltifat-ı mahsus-ı hazmücer-ret-i tac-dariye dahi mazhar olmuş bulunan Kemal Bey’in hak-i pay-i şahaneye takdim eyleyerek bu tarihi kaleme almak emrinde mütalaa-güzarım olan âsâr meyanında gördüğüm arizalarında dahi Kanunuesasi’nin hukuk-ı celile-i hilafet-penahiye dokunacak bir hayli cihetleri olduğu arz edilmiş ve mekâtib-i mezkûrenin birisinde şu ‘...Bundan başka yapılan nizam-ı esasiye meclis-i vükelada icra olunan tadiller dikkat-i mahsusa-i şahanelerine şayestedir. Çünkü her şeyden ziyade hukuk-ı seniye-i şehinşahilerine dokunuluyor.’ ibaresi bir numune olmak üzere buraya kaydedilmiştir.33 Ahmet Mithat, Namık Kemal’in kastettiği “nizam-ı esasiye”nin Mithat Paşa tarafından takdim olunan layiha olduğunu belirtir. Üss-i İnkılap’taki açıklamasına göre Mithat Paşa’nın layihasında “Meclis-i Mebusan tayin olunmuştu[r] ama heyet-i a’yan tayin edilmemişti[r]”, “halk ve padişaha dair derç edilen” hususiyetler açık ve yeterli değildir, mahkemeler, vilayetler ve maliye konusunda bir şey söylenmemiştir. Bunun üzerine “Kanunuesasi’nin tamamiyet ve mükemmeliyetinden başka hiçbir şey düşünmeyen padişah-ı hürriyetperver” II. Abdülhamit, Sait Paşa’nın Fransız anayasa-larından tercüme ettiği layiha ile Mithat Paşa layihasını gözden geçirip tamamlamak üzere meclise havale etmiştir. Mithat Efendi, etraflıca düşünülüp hazırlanan Kanun-ı Esasi’yi, Namık Kemal’in beğenmeyip ona müdahale etmesine bir anlam veremez:

İşte bu suretle olunan tadilatın kâffesi hürriyet-i umumiyeyi tahdit değil, bir kat daha tevsi edeceği Mithat Paşa ve Sait Paşa layihalarıyla bir de asıl Kanunuesasi-i Osmani’yi tatbikten anlaşılacakken bu tadilatı Kemal Beyefendi gibi ammenin en ziyade hürriyetperest tanıdığı bir zatın beğenmemesi ve bahusus ‘her şeyden’ yani nice mazarrat-ı bî-nihayeden başka ‘hukuk-ı şehinşahiye’ dahi dokunacağını arz etmesi istigrab olunur. Bahusus ki mazhar olduğu iltifat-ı padişahinin sebeb-i aslisi hilafında olduğu için istigrab olunur.34

Üss-i İnkılap neşredildiği zaman Namık Kemal, Midilli Mutasarrıflığı göreviyle II.

Abdülhamit tarafından İstanbul’dan uzaklaştırılmıştı. Dostlarının gönderdiği mektuplar vasıtasıyla Üss-i İnkılap’ta kendisi hakkında yazılanları haber alan Namık Kemal, Ah-met Mithat Efendi’ye hakaret dolu iki mektup35 yazar ve bu mektupları İstanbul’daki

dostlarına da göndererek Ahmet Mithat’ı aşağılamak ve onun saygınlığını zedelemek ister. Mithat Efendi, Namık Kemal’in ilk mektubuna cevap vererek kendisini savun-maya çalışmışsa da –ki bu mektup elimizde olmadığı için içeriği hakkında net bilgimiz yoktur– söyledikleri Namık Kemal’i tatmin etmemiştir. Özellikle ikinci mektubunda 33 Ahmet Mithat Efendi, Üss-i İnkılap, s. 391-392.

34 a.g.e., s. 392.

35 “Midilli Mektupları 336 ve 347 nolu mektuplar”, Namık Kemal’in Hususi Mektupları II, s. 222-225,

(11)

Namık Kemal, Kanun-ı Esasi meselesiyle beraber Ahmet Mithat’ın Kemalpaşazade Sait ve Ebüzziya Tevfik’le olan kavgalarına, şahsiyetine dair ağır ithamlarda buluna-rak onu “cahil, şarlatan, Suavi mesleğinde” biri olabuluna-rak gösterir. Namık Kemal’in bu mektubu II. Meşrutiyet’ten sonra Tanin gazetesinde tefrika edilince36 Ahmet Mithat

Efendi de Tercüman-ı Hakikat’te buna cevap vermek ihtiyacı duyar.

Ahmet Mithat Efendi, “Geçmiş, Gelecek”37 başlıklı yazı dizisine Hürriyet’in

ilanıyla ortaya çıkan coşku havasından bir an evvel sıyrılmamızı tavsiye ederek başlar ve ne yapılması gerektiğini, millete düşen vazifenin ne olduğunu sorgular. Bunun için geçmişe bakarak geleceği “tetebbu” etmemiz gerekir. Konuyu “tarih” bahsine getiren Ahmet Mithat, hem kendi muharrirliğinin hem de yazdığı tarih kitabının bir muhase-besini yapar. “1280 senesinde yani bundan kırk beş sene mukaddem” Tuna gazetesiyle gazetecilik mesleğine başlayan bir “emektar” olarak istemese de politikanın içinde yer almış, Kanun-ı Esasi’nin “taraftarıyla da hilafgiranıyla da” görüşmüş, düşündüklerini “dosdoğruca” söylemiş biridir. Mithat Efendi, “samimiyet-i ciddiye ile” kaleme aldığı

Üss-i İnkılap’ta padişahın emriyle “doğrudan başka bir şey” yazmadığına âdeta yemin

eder ve konuyu “meali-simat, harika-i hilkat, Şinasi’nin tilamizi meyanında en feyz-nâki merhum-ı muazzam” Namık Kemal’e getirir:

Ben Kemal ile buluştuğum zaman onu Victor Hugo’ya benzetmiş idim. Pek hoşuna gitmiş idi. Gariptir ki o zamanlar Kemal, Fransız eazımı meyanında en ziyade Lamartine’i tercih ediyor idi. Halbuki Lamartine, Hugo’ya nispetle âdeta derviş-nihad denilecek bir adam olup Hugo ise hakikaten bir “kemal” idi. Kemal’i Hugo’ya, Hugo’yu Kemal’e benzetmek ikisi de birbirine müsavidir. Ama yalnız edebiyat cihetinden! Yalnız edebiyat-ı siyasiye cihetinden! Ahlâk cihetinden değil! O cihetten Kemal, Victor Hugo’dan kat kat bâlâ-terdir. Mesela Victor Hugo gayet para canlı bir adam olduğu halde Kemal bir müstağni-i küll idi. Aman Yarab! Ahlâk-ı fazıla tamamıyla bu büyük adamda toplanmıştır. Binaenaleyh âsâr-ı kalemiyesini okuyanlar ne kadar mütenevvi olurlar ise ahlâk-ı fazılasını bilenler ondan yüz kat daha meftun olurlar.38 Ona göre meşrutiyeti, parlamentoyu, yeniliğe dair her şeyi Osmanlılara öğreten Namık Kemal’dir. Kanun-ı Esasi çalışmaları sırasında padişaha sunduğu arizalar dolayısıyla aralarında bir münakaşa olsa da vaktiyle Namık Kemal’in, kendisine yazdığı mektupların Tanin tarafından yayımlanmasında “elyevm hiçbir menfaat hâsıl olamayacak”tır:

36 “Midilli Mektupları”, Namık Kemal’in Hususi Mektupları II, s. 249; Uğurcan, “Namık Kemal ile Ahmet

Mithat Efendi Münasebetleri”, s. 310.

37 Ahmet Mithat, “Geçmiş, Gelecek”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 9821-9826, 31 Temmuz-5 Ağustos 1908.

Bu yazı dizisi altı tefrikadan oluşuyor ancak nr. 9824’teki yazı, nr. 9822’nin tekrarı olduğu için toplam beş tefrika olarak değerlendirebiliriz.

(12)

Kemal Bey merhumun bana birinci mektubu göndermiş olduğunu tahattur ediyorum. Fakat Huda alîm ona cevap yazmış olduğumu tahattur edemiyorum. Hafi, celi polis baskınlarından evlerimizin masun olmaması hasebiyle hiçbir gûne evrak hıfza cesaret olunamayacağı bir zamanda Kemal’in mektupları, onlara yazılan cevaplar hıfz olunabilir mi? İkinci mektubun dahi intişarına pek memnun oldum ki bu intişardan mukaddem, yani evvelki gün neşreylediğim mukabelenin otuz sene evvel yazmış olduğum cevaba muvafık olduğunu ispat eyledi. Doğrunun yardımcısı Allah’tır.39

Bilhassa kendisini savunduğu bu yazısında Ahmet Mithat Efendi, Üss-i İnkılap’taki kanaatleriyle Namık Kemal’in mektubunu karşılaştırdığında Namık Kemal için “yalan söylediğimi iddia etmiyorlar, doğru söylediğimi tasdik buyuruyorlar.” der:

Ben huzur-ı hazret-i şehriyariye, yalnız Kanun-ı Esasi’ye meclis-i vükelada icra olunan tadilatın mazarrat-ı mütenevviasından başka hukuk-ı padişahîye de dokunacağını arz etmiştim. Sizin yazdığınız gibi alelıtlak Kanun-ı Esasi, hukuk-ı seniyye-i padişahi’ye dokunur demedim.40

Ahmet Mithat Efendi, Namık Kemal’in bu cümlesi üzerinde âdeta kelime oyunu yaparak kendisinin bunu “Kanun-ı Esasi’nin hukuk-ı celile-i hilafet-penahilerine dokunacak (bir hayli cihetleri) olduğu arz edilmiş” şeklinde yazdığını belirtir ve ken-disini haklı çıkarır. Namık Kemal’in “(...) vatanın selameti öyle hukuk-ı padişahîyi ihlal edecek veya mülkümüzde bir cumhurun esasını tutacak şeylere muhtaç değildir. (Bilâkis) hilafet kuvvetiyle bir usul-i meşveret teşkiline mütevakkıf idi.” cümlesindeki “cumhur” fikrini benimsemediğini de açıklar.

Ahmet Mithat, Namık Kemal’i gerek kişilik özelliği gerekse edebî ve siyasî düşünceleri vasıtasıyla övdüğü bu tefrikasında onun kendi aleyhinde kışkırtıldığını düşünür ve bu mektuplardaki “gazap”ı hak etmediğini söyler.

Namık Kemal’i edebî görüşleri yönünden de değerlendiren Ahmet Mithat Efendi, edebiyata, dile olan hizmetlerini takdirle karşılar. “Halkı mebahis-i fenniye ve hikemiye mütalâasına alıştırmak” amacıyla 1872’de yayımladığı Dağarcık41 dergisi için uygun

bir isim arayan Mithat Efendi’nin aklına Evrak-ı Perişan gelir. Fakat bu isimle Namık Kemal’i taklit etmiş olacağını bilir ve “Halbuki müşarünileyhi taklit benim haddim değil.” diyerek bu fikrinden vazgeçer.42

39 Ahmet Mithat, “Geçmiş, Gelecek 6”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 9826, 5 Ağustos 1908. 40 Ahmet Mithat, “Geçmiş, Gelecek 6”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 9826, 5 Ağustos 1908. 41 Ahmet Mithat, “İfade-i Meram”, Dağarcık, nr. 1, İstanbul, 1288, s. 2-3.

42 Aslında derginin yayınlandığı tarihi göz önünde bulundurduğumuzda yazarın, onunla aynı görüşte

olmadığını idrak ettiği yıllardır. “Halbuki müşarünileyhi taklit benim haddim değil” demesinde bir tariz bile söz konusu olabilir.

(13)

Ahmet Mithat Efendi, Türk dili ve edebiyatının yenileşmesine neden ihtiyaç duyulduğunu ve buna kimlerin hizmet ettiğini anlattığı bir makalesinde “teceddüdat-ı lisaniye”ye ilk hizmet eden kişinin Şinasi olduğunu ve Namık Kemal’in de bu hizmeti daha ileriye götürdüğünü anlatır. Nitekim Ahmet Mithat’a göre Tasvir-i Efkâr gazete-sinde kullanılan dil, buna bir delildir. Yine aynı yazıda Namık Kemal’in dil konusunda birçok eleştirilere maruz kaldığını hatta hakkında “Kemal eski tarz-ı edepte bir şey yazamadığı için tarz-ı cedit dediği bir tarz-ı sade icat eyliyor” diyenler olduğunu ifa-de eifa-den Ahmet Mithat, onun birçok yazısında eski kitabet üslubunu oldukça başarılı bir şekilde kullanarak kendisini eleştirenlere bu yolla cevap verdiğini belirtir. Bunun yanı sıra Namık Kemal’in yenileşme devrindeki öncülüğünü, rehberliğini her zaman muhafaza ettiğini de söyler:

Mahaza teceddüdat-ı lisaniyenin bu devri şimdi bizim için “kable’t-tarih” addolunacak devirdir. Zira o zaman Kemal’in en sade yazdığı şeyler bile bugün Veysiyane yazılmışçasına telakki olunurlar. Bu hâl Kemal’in de itiraf edeceği ve hatta ettiği bir nimettir. Bizce asıl şeh-rah-ı teceddütte terakki sadeliğin artması olduğundan nimet olarak dahi bunu sayarız. Fakat zannolunmasın ki Kemal’i devr-i teceddüdümüzden evvele irca ederek şimdiki zaman için hükümden düşürmek istiyoruz. Haşa! Kemal asıl devr-i teceddüdümüz içinde dahi gayet üstadane kalem yürütmüş hem de bu riyasetindeki nüfuz ve kuvvetini hiç suiistimal etmeksizin vazife-i pişdaraneyi ifa eylemiştir. Sekiz on senedir yazı yazmıyor ise istediği anda kalemini yine eline almak iktidar ve istidadını bi’l-muhafaza bu vukufta bulunuyor.43 Namık Kemal, on dört cilt olarak tasarladığı fakat sansür yüzünden tamamlaya-madığı Osmanlı Tarihi’nin ilk cüzünü neşrettikten sonra bu eseri Ahmet Mithat Efendi tarafından takdirle karşılanmıştır. Ahmet Mithat, “Kemal’in Osmanlı Tarihi” başlıklı yazısına44 şu övgü cümlesiyle başlar: “Aklam-ı cedide erbabının pişvası ve terakkiyat-ı

fikriyece dahi cümlenin muktedası olan atufetlü Kemal Beyefendi hazretleri...” Namık Kemal’in iki üç yıldan beri üzerinde çalıştığı Osmanlı Tarihi’nden haberdar olduğunu belirten Mithat Efendi, gerek “Hazret-i Kemal”i gerekse eserini klişe cümlelerle tebrik etmek istememiştir. Çünkü ona göre Namık Kemal, sadece fikirlerindeki “letafet” ve “zarafet”le değil aynı zamanda çalışma disiplini ve titizliğiyle öne çıkan bir fikir adamıdır. Kitabın başındaki “64 sahifelik dibacede” Namık Kemal’in tarihi ele alışına, tarih şuuruna, tarih ile hikmeti âdeta “mezc” etmesine hayran kaldığını ifade eder:

Vakıa bu iktidar her kula müyesser olacak şeylerden değildir. Olsa idi herkes bir “Kemal” kesilir idi. Kemal’de bu iktidarın vücuduna âlem kail olduğu gibi Kemal dahi kendi ikti-darından haberdar olarak bu işe başlamıştır. Binaenaleyh bunda Kemal’in muvaffakiyetini 43 Ahmet Mithat, “Tarih-i Teceddüdat-ı Lisaniye ve Edebiye”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 2243, 14 Kânunuevvel

1885.

(14)

temenniden ziyade devamını temenni eyleriz. Zira onun muvaffakiyeti her temenniden müstağni olup devamı ise bizim temenniyatımızın fevkindeki muvaffakiyatı da ona âsân eyler.

Yazarlık hayatı süresince “Namık Kemal’in yanı başında” kendine bir yer edin-meye çalışan Ahmet Mithat Efendi, Fatma Aliye Hanım’a yazdığı bir mektubunda ona birtakım tavsiyelerde bulunurken Namık Kemal’in neşriyat âlemindeki “saldıran, sataşan” tutumunu beğenmediğini ve şimdiye kadar kimseye onun gibi “itiraz ve hü-cum” etmediğini söyleyerek belki de kendisine yapılan hakaret-âmiz eleştirilere karşı kırgınlığını dile getirmiştir:

Kemal merhumun tarîk-i ta’arruzu hoş değildir. Ben şimdiye kadar hiçbir kimseye itiraz ve hücum etmedim. Fakat bana edilen hücumların da hiçbirisinden yüz çevirmedim. İşte bu meslek-i selamettir, yine bunda devam edelim.45

Tanzimat devri Türk edebiyatına gazete, roman, tiyatro faaliyetleriyle yön veren Namık Kemal ile Ahmet Mithat Efendi, devletin kurtuluşu için “medeniyet” fikrini benimseyip kabul etseler de bunu uygulamada farklı görüşe sahiptirler. Bu farklılık Namık Kemal’i İstanbul’dan uzaklaştırırken Ahmet Mithat’ı ise saraya/padişaha yaklaş-tırmıştır. Fakat Mithat Efendi, Namık Kemal’in yeni Türk edebiyatındaki öncülüğünü kabul etmiş ve edebiyat, tarih sahasına kazandırdığı eserleri takdirle karşılamış, ona karşı saygılı üslubunu her zaman muhafaza etmiştir.

KAYNAKLAR

Ahmet Midhat Efendi, Ahmet Metin ve Şirzad, haz. Fazıl Gökçek-Özlem Nemutlu, Ankara: TDK Yayınları, 2013.

, Fazıl ve Feylesof Kızım Fatma Aliye’ye Mektuplar, haz. F. Samime İnceoğlu-Zeynep S. Berktaş, İstanbul: Klasik Yayınları, 2011.

, “Mihnetkeşan”, Letaif-i Rivayat, haz. Fazıl Gökçek-Sabahattin Çağın, İstanbul: Çağrı Yayınları, 2001.

, Menfa/Sürgün Hatıraları, yay. haz. Handan İnci, İstanbul: Arma Yayınları, 2002. , Üss-i İnkılap, haz. İdris Nebi Uysal, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013.

, “Geçmiş, Gelecek”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 9821-9826, 31 Temmuz-5 Ağustos 1908. , “İfade-i Meram”, Dağarcık, nr. 1, İstanbul, 1288, s. 2-3.

, “Kemal’in Osmanlı Tarihi”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 2881, 13 Kânunusani 1888. , “Tarih-i Teceddüdat-ı Lisaniye ve Edebiye”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 2243, 14 Kânunuevvel

1885.

“Ahmed Midhat Efendi tarafından Kemal Beyefendi’ye yazılan mektub”, Bedir, nr. 5, 20 Eylül 1288, s. 1-3.

(15)

Akün, Ömer Faruk, “Namık Kemal”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 32, s. 361-378. Aydın, M. Akif, “Kanun-ı Esasi”, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 24, s. 328-330. Berkes, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, yay. haz. Ahmet Kuyaş, İstanbul: YKY, 2004. Enginün, İnci, “Ahmet Mithat Şinasi’nin Ardında”, İlim ve Fennin Reîs-i Mütefekkiri Ahmet

Midhat Efendi, Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları, 2013, 13-27.

Gökçek, Fazıl, Bir Tartışmanın Hikâyesi: Dekadanlar, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2007. İmzasız, “İntibah”, Vakit, nr. 291, 3 Ağustos 1876.

, “Menfa”, Vakit, nr. 291, 3 Ağustos 1876.

Kaplan, Mehmet, Namık Kemal Hayatı ve Eserleri, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1948.

Namık Kemal, “İstikbal”, İbret, nr. 1, 1 Haziran 1288, s. 1-2.

, “Herkesin Maksudu Bir Amma Rivayet Muhtelif”, İbret, nr. 13, 19 Haziran 1288. , Osmanlı Modernleşmesinin Meseleleri, Bütün Makaleler 1, haz. N. Y. Aydoğdu-İ. Kara,

İstanbul: Dergâh Yayınları, 2008.

Namık Kemal’in Hususi Mektupları I-IV, haz. F. Abdullah Tansel, Ankara: TTK, 2013. Okay, Orhan, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmed Midhat Efendi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2008. Tanpınar, Ahmet Hamdi, On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, yay. haz. Abdullah Uçman,

İstanbul: Dergâh Yayınları, 2012.

Uğurcan, Sema, “Namık Kemal ile Ahmet Mithat Efendi Münasebetleri”, Marmara Üniversitesi Türklük Araştırmaları Dergisi, S. 5, İstanbul, 1990, s. 301-314.

Uçman, Abdullah, “Kısa Bir Ömrün Uzun Hikâyesi”, Namık Kemal, ed. T. Karataş-O. K. Tavukçu, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2011.

Yetiş, Kâzım, Namık Kemal’in Türk Dili ve Edebiyatı Üzerine Görüşleri ve Yazıları, İstanbul: Alfa Yayınları, 1996.

(16)

Referanslar

Benzer Belgeler

Single dipole modelling of the right visual cortical activation at 100 ms (P100 m) after stimulus onset demonstrated a significantly shorter peak latency and a trend for

Bazı öğretim elemanları, öğrencilerinin yalnızca topluluk önünde çalarken değil, yanlarında tek bir kişi dahi olsa heyecanlandıklarını dile getirmişlerdir. Bu durumu

Three 24‐hour dietary recalls by telephone 

This study was undertaken to evaluate the antihypertensive effect of stevioside in different strains of hypertensive rats and to observe whether there is difference in blood

In the 4-month-old offspring, however, the Bcl-2 protein levels in the liver and cerebellum of both male and female pups were higher in the TCDD group as compared with the

In vitro study demonstrated that the anti-tumor effects of LOR in COLO 205 cells were mediated by causing G(2)/M phase cell growth cycle arrest and caspase 9-mediated

And according to there experiences of implementing the clinical pathway, they can (1.) reduce the admission charges, (2.) shorten the length of hospital stay, (3.) modify

dilimizdeki “müjde” kelimesinin tam karşılığıdır. Çoğulu da تﺎﻳﺮﺸﺑ gelir.. Bu kelime fiil olarak ailevi münasebet anlamında kullanılmıştır. 71 Allah,