• Sonuç bulunamadı

5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu açısından üniversitelerde tam gün çalışma esası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu açısından üniversitelerde tam gün çalışma esası"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Çalışma Esası

5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve

Kontrol Kanunu Açısından

Üniversitelerde Tam Gün Çalışma

Esası

M. Kâmil MUTLUER

*

Özet

2003 yılında 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Bu Kanunun getirilmesinin bazı nedenleri bulunmaktaydı. Söz konusu nedenlerin başında, kamu kuruluşları bütçelerinin yanında, fonlar ve döner sermaye gibi harcama alanlarının çok büyük boyutlara ulaşması olmuştur. Çünkü bu tür bütçeler ve harcamalarla bütçelerin genellik ve birlik ilkesinden tamamen uzaklaştırılmış oluyordu.

Fon ve döner sermaye bütçeleri bütçe denetimlerini zorlaştırmasına ve bu tür yöntemlerin uygulamadan kaldırılması çalışmaları yapılmasına rağmen, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 36. maddesinde değişiklik yapılması düşünülerek, tekrar döner sermayeler desteklenmek suretiyle yükseköğretim kurumlarında tam gün çalışma esası getirilmek istenilmektedir. Tam gün çalışma esasının 5018 sayılı Kanun karşısındaki durumu bu çalışmada irdelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Kamu Mali Yönetimi, döner sermayeler, harcamalar,

üniversite hastaneleri, yüksek öğretim

Full-time Working Basis at Universities in terms of the Public Financial Management and Control Law No. 5018

Abstract

Public Financial Management and Control Law No. 5018 was put into effect in 2003. There are several reasons for adoption of this new law. The primary reason was that expenditure fields like funds and revolving fund as well as budgets of the public agencies reached huge sizes because the generality and unity principle of the budgets were entirely ignored through these budgets and expenditures.

(2)

Although funds and revolving funds make it difficult to audit the budgets and such methods are tried to be removed, full-time working basis is desired to be ensured in the higher education institutions by giving support for the revolving funds and considering making an amendment to the Higher Education Law No. 2547. This study will examine full-time working basis in terms of the Law No. 5018.

Keywords: Public Financial Management, revolving funds, expenditures,

university hospitals, higher education

JEL Classification Code: H51, I23

Giriş

Bir tür mali anayasa olarak nitelendirilebilecek 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu yaklaşık yetmiş yıllık bir uygulama devresinden sonra 2003 yılında yürürlükten kaldırılmış ve yerine 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu getirilmiştir.

Ülkemizde Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun getirilmesinin bazı nedenleri bulunmaktaydı. Sözü edilen nedenlerin başında, ülkede kamu kuruluşları bütçelerinin yanında fonlar, döner sermayeler gibi bazı kuruluşların bütçelerinin uygulamaya konulması ve bu tür bütçeler ile bütçelerin genellik ve birlik ilkelerinden uzaklaştırılması bulunmaktaydı. Yani bütçe dışı harcama ve gelir elde etme usulü kullanılarak, bütçelerde olması gereken mali saydamlık ve hesap verilebilirliğin kamu yönetiminde sağlanamamasıydı.

Sözü edilen Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, harcamaları bütçe dışına taşıyarak denetimi zorlaştıran fonlar ve döner sermayelerin azaltılması ve hatta kaldırılması yönünde bazı çalışmalar gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Ancak bu konuda istenilene pek ulaşılamamış ve değişik bütçe dışı harcama yollarına, eskiden olduğu kadar yaygın olmasa da yine devam edilmiştir.

Fon ve döner sermaye bütçeleri bütçe denetimlerini zorlaştırmasına ve bu tür yöntemlerin uygulamalardan kaldırılması çalışmaları yapılmasına rağmen, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36. maddesinde değişiklik yapılması düşünülerek döner sermayelerle desteklenmek suretiyle yükseköğretim kurumlarında tam gün çalışma esası getirilmek istenmiştir. Yani bir yandan döner sermayeler bütçe içine çekilmeye çalışılırken, öte yandan bütçelerin denetiminde çok büyük sorun olan döner sermayeler bu şekilde tekrar yaygınlaştırılmak istenmektedir.

Yükseköğretim kurumlarında tam gün çalışma esasının uygulaması, teorik olarak son derece yerinde bir düşünce tarzıdır. Ancak bu konuda bir karar alırken konuya geniş açıdan bakmak gerekir. Konuya geniş açıdan bakarken de, getirilen değişikliklerin uygulama koşullarının etkisiyle nasıl sonuçlar doğuracağını çok iyi şekilde kestirmek gerekmektedir. Tabii ki tam zamanlı çalışma, yükseköğretim kurumlarının çalışmalarında verimliliğin artırılması yönünden birçok yararlar getirecektir. Ancak bu değişiklikten olumlu sonuç alınabilmesi, başta yükseköğretime daha fazla kaynak ayrılması olmak üzere, birçok şartın varlığını da gerekli kılmaktadır. Yoksa arzulanan sonuç sağlanamayacak ve sonuçta birçok aksaklık ortaya çıkabilecektir.

Üniversitelerde tam gün çalışma esası ile ilgili konuyu sınırlandırabilme bakımından esas olarak biz bu yazımızda, tam gün çalışma esaslarını

(3)

Çalışma Esası

gerçekleştirebilme amacıyla yükseköğretim kurumları döner sermayelerinin ağırlık kazanmasının, bir tür mali anayasa olarak nitelendirilebilecek 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun amaçlarına ters düştüğü üzerinde duracağız. Ağırlığı bu noktada toplanan yazımızda gerektiğinde de uygulamanın getirebileceği diğer sonuçları kısaca belirtmeye çalışacağız.

1.Tam Gün Çalışma Esasını Getirmeye Çalışan Değişiklik

Yükseköğretim kurumlarındaki çalışma esaslarını düzenleyen 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36. maddesinde yapılması düşünülen değişiklik ile üniversitelerde devamlı statüde çalışma esası getirilmek istenmektedir.

Yapılması düşünülen değişiklik özetle; “Öğretim elemanları, üniversitelerde devamlı statüde görev yapar. Öğretim elemanları, bu Kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel herhangi bir iş göremezler, ek görev alamazlar, serbest meslek icra edemezler. Öğretim elemanlarının görevi ile bağlantılı olarak verdiği hizmetin karşılığında telif ücreti adıyla bir bedel tahsil etmesi halinde 58. madde hükmü uygulanır.” demektedir.

Burada sözü edilen Yükseköğretim Kanununun 58. maddesi üniversitelerde döner sermayeler ile ilgili maddedir. Esasında tam gün çalışma esası yeni düzenlemeyle üniversite döner sermayelerine bağlanmış bulunduğundan, doğal olarak sözü edilen maddenin de değiştirilmesi gerekmiştir. Döner sermayelerle ilgili 58. madde bir bakıma yeniden düzenlenmiştir. Yapılması düşünülen değişiklikleri şu şekilde özetlemek mümkündür:

Yükseköğretim kurumlarında üniversite yönetim kurulunun önerisi ve Yükseköğretim Kurulunun onayı ile döner sermaye işletmesi kurulabilecektir. Döner sermaye işletmesinin gelirleri, işletme adına yapılan mal ve hizmet satışlarıyla diğer gelirlerden meydana gelecektir.

Döner sermaye gelirlerinden tahsil edilen kısmın, tıp ve diş hekimliği fakülteleriyle sağlık araştırma ve uygulama merkezleri için yüzde 35’i; ziraat ve veteriner fakülteleri, sivil havacılık yüksekokulu ile bünyesinde atölye veya laboratuar bulunan yükseköğretim kurumları için asgari yüzde 25’i; diğer yükseköğretim kurumları için ise yüzde 15’i, ilgili yükseköğretim kurumunun ihtiyacı olan mal ve hizmet alımları, her türlü bakım, onarım, kiralama, devam eden projelerin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri ve diğer ihtiyaçlar ile yönetici payları için kullanılacaktır. Bu oranlar üniversite yönetim kurulunun kararı ile yüzde 50’ye kadar artırılabilecektir. Görüldüğü üzere kurumun mal ve hizmet ihtiyaçlarının oldukça büyük bir kısmı döner sermaye işletmeleri gelirleri ile karşılanmak istenmektedir.

Öte taraftan döner sermaye gelirlerinden tahsil edilen kısmın asgari yüzde 5’i de üniversite bünyesinde yürütülen bilimsel araştırma projelerinin finansmanı için kullanılacaktır. Sözü edilen bu oranı da üniversite yönetim kurulu artırabilecektir.

Tıp ve diş hekimliği fakülteleriyle sağlık uygulama ve araştırma merkezlerinin hesabında toplanan döner sermaye gelirleri bakiyesinden Kanunda belirlenen oranlar dahilinde aylık ek ödeme yapılacaktır. Yapılacak ödemelerin azami tutarları öğretim elemanlarının statülerine göre azami yüzde 800’e kadar çıkabilecektir. Tabii söz konusu oranlarda ödeme yapılabilmesi, döner sermayelerin mali yapılarına bağlı olacaktır.

(4)

Rektör, rektör yardımcısı, dekan, enstitü ve yüksekokul müdürü ve kanunda sayılan kişiler için katkılarına bakılmaksızın yine kanunda belirtildiği üzere yüzde 600’e kadar ek ödeme yapılabilecektir.

Yapılacak ek ödeme oranları ile ödemenin esas ve usulleri; yükseköğretim kurumlarının hizmet sunum şartları ve kriterleri dikkate alınarak personelin unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri ve mesleki uygulamalar ile ilgili performansı ve özellik arz eden riskli bölümlerde çalışması gibi hizmete katkı unsurları esas alınarak Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir.

Bu açıklamalardan üniversitelerin birer gelir getirme kuruluşları haline getirilmesine çalışılmaktadır. Tabii ki bu durum, olabildiğince kendi gelirleriyle geçinmesi ve kendi gelirlerinin yetmemesi halinde hazine yardımı yapılması şeklinde ifade edilen özel bütçe anlayışına teorik olarak uygun görülmektedir. Ancak döner sermaye kuruluşlarının sakıncalı yönleri geçmiş uygulamalarda açık şekilde görülmüştür. Bu konuya daha sonra ayrıntılı olarak değinilecektir.

2. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Açısından Döner Sermaye İşletmeleri

2.1. Döner Sermaye İşletmelerinin Geçirmiş Olduğu Sürece Kısa Bakış

Bütçenin bazı ilkeleri vardır. Bu ilkelerin başında genellik ve birlik ilkesi gelmektedir. Döner sermayeler sözü edilen ilkelerin istisnalarını meydana getirmektedir. 5018 sayılı Kanundan önce çok uzun zaman yürürlükte bulunan 1050 sayılı Kanunun 49. maddesinde genel bütçeli kuruluşlarda döner sermayeler kurulması ön görülmesine rağmen, katma bütçeli kuruluşlara ve bütçeden yardım alan diğer kuruluşlara daha sonra döner sermaye kurma hakkı getirilmiştir.

Atıl işgücü ve kaynakları değerlendirme bakımından döner sermaye işletmeleri kurulması ilk zamanlarda yararlı olarak kabul edilmesine rağmen, gelişen zaman içinde bu kuruluşlar parlamentonun bütçe hakkını ihlal eden birer kuruluş haline gelmiştir. Yani kurumlar asli faaliyetlerini zaman içinde döner sermayelerine kaydırmışlar, döner sermayeler sayı ve faaliyet büyüklüğü bakımından diğer bütçelerle yarışır hale gelmiştir.

1998 yılı sonu itibarıyla ülkemizde döner sermaye işletmelerinin sayısı 2.985 olmuştur. Bunların yaklaşık yüzde 75’i genel bütçeli idareler, yüzde 25’i ise büyük çoğunluğunu üniversitelerin meydana getirmiş olduğu katma bütçeli kuruluşlar meydana getirmiştir.

1999 yılı sonu itibarıyla döner sermaye işletmelerinin toplam mal ve hizmet satışları tutarı 2.2 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Bunun anlamı, döner sermaye gelirlerinin toplam bütçe içindeki büyüklüğünün devlet bütçelerinin yaklaşık yüzde 5’i düzeyine çıkması demektir.

Sözü edilen zaman dilimi içinde fonlar da çok büyük sayılara ve bütçe itibarıyla önemli tutarlara ulaşmıştır. Yani dev kuruluşlar haline gelen döner sermaye işletmeleri ve fonlar bütçenin parlamenter denetiminden kaçışın yaygın bir yolu haline gelmiştir.

5018 sayılı Kanuna göre döner sermaye işletmelerinin 2007 yılı sonuna kadar yeniden yapılandırılması istenmiştir. Yeniden yapılandırma kapsamında bağlı bulundukları kurumların bugüne kadar döner sermaye işletmeleri üzerinden yürüttükleri hizmetler yeniden gözden geçirilerek, devamında yarar görünenleri

(5)

Çalışma Esası

kendi bütçe sistemi içinde devam etmeleri, devamında gerek olmayanlara son verilmesi düşünülmüştür. Yani böylece bütçe dışı harcamalar bütçe içine çekilerek harcamaların gerek hukuki gerek performans açısından etkinliğinin sağlanılması istenilmiştir. Yani döner sermeye işletmelerinin kurum bütçelerine alternatif oluşturulması, bir yandan hukuki denetimi zor hale getirebileceği ve diğer yandan da kaynakların etkin, ekonomik ve verimli kullanılması şeklinde özetlenebilecek performans denetimini imkânsız denecek kadar güç hale sokabileceği düşüncesiyle, böyle bir yol izlenmiştir.

2.2. 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun Amaçları ve Döner Sermayeler

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu bütçelerin hazırlanma, uygulanma ve denetimi sırasında göz önünde tutması gereken bazı ilkeler kabul etmiştir. Bu ilkelerden belirtilecek üçü bu Kanun ile döner sermaye işletmeleri arasındaki ilişkiyi bir bakıma belirlemektedir. Bu ilkeler şunlardır:

- Tüm gelir ve giderler gayri safi olarak bütçede gösterilir. - Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi esastır. - Kamu idarelerinin tüm gelir ve giderleri bütçelerde gösterilir.

Teorik olarak belirlenen ilkeler arasında bütçenin genellik ilkesi ile birlik ilkesi çok önemlidir. Yukarıda belirtilen ilk ilke bütçenin genellik ilkesinin şartlarını belirlemektedir. Üçüncü olarak belirtilen ilke ise, birlik ilkesinden başka şey değildir.

Genellik ilkesi, “ hazine birliğini” ifade etmektedir. Diğer bir ifadeyle genellik ilkesi, devletin tüm gelir ve giderlerinin eksiksiz olarak bütçelerde yer almasıdır,

şeklinde ifade edilebilir. Genellik ilkesi iki temel ilke üzerinde oturur. Bunlardan birisi, gayrisafi usul; diğeri de, ademi tahsis usulüdür.

Gayri safi usulde, gelirlerden giderler ve giderlerden gelirler indirilmeden devlete ilişkin tüm gelir ve giderlerin bütçede gayri safi olarak gösterilmesi esastır. İlk bakışta gayri safi usulün genellik ilkesinden başka bir şey olmadığını, yani her iki ilkenin biri birinin aynısı olduğu söylenebilir. Ancak konu üzerinde biraz düşünüldüğünde, genellik ilkesi için gayri safi usulün gerekli olduğu, ancak bunun genellik ilkesini sağlamada tek başına yeterli olmadığı ifade edilebilir. Çünkü genellik ilkesine göre hazırlanmış bütçelerde, bazen gelirlerin arkasına giderlerin ve giderlerin arkasına da gelirlerin saklanmış olduğu durumlar olabilir. Bu duruma da gider ve gelirlerin bütçelerde gayri safi olarak gösterilmesiyle engel olunabilir.

Genellik ilkesini tamamlayan ikinci ilke, ademi tahsis yöntemidir. Bu ilkeden amaçlanan şey, belirli gelirlerin belirli giderler için tahsis edilmemesidir.

Gayri safi usulün kendine göre bazı yararları bulunabilir. Ancak bu usulün en büyük yararı, tüm gelir ve giderlerin parlamentodan geçmesini sağlayarak parlamento denetimini etkili kılmaktır. Yoksa gelir ve giderlerin bir kısmı parlamentodan gizlenecek ve bunun sonucunda da gerek hukuki gerek performans denetimi etkisizleşerek mali saydamlık ve hesap verilebilirlik ortadan kalkmış olacaktır.

Ademi tahsis usulünün yararları sakıncalarına göre daha fazladır. Bu usulün en büyük yararı, ortaya değişik yapıda bütçeler ortaya çıkmayacağından etkili bir denetim yapılabilmesidir.

(6)

Yani söz konusu iki usulden meydana gelen genellik ilkesi, denetimin daha etkili yapılabilmesini sağlayacaktır.

Bütçedeki birlik ilkesinin anlamı ise, devletin tüm gelir ve giderlerinin bir tek bütçede yer almasıdır.

Bu bakımdan birlik ilkesi ile genellik ilkesi büyük bir benzerlik içindedir. Ancak bu iki ilke arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Yukarıda ifade edildiği üzere genellik ilkesinde, gayri safi usul ve ademi tahsis usulü uygulanarak devletin tüm gelir ve giderlerinin tek bütçede yer alması esastır. Birlik ilkesinde ise, bu ilkeler dikkate alınarak veya alınmadan devletin tüm gelir ve giderleri tek bir bütçede gösterilir.

Adı geçen gayri safi usul ile ademi tahsis usulü uygulanarak gelir ve giderlerin tek bütçede toplanması halinde, genellik ilkesi ile birlik ilkesi aynileşir. Ancak bazı hizmetlerin tahsis usulü uygulanarak yürütülmesi ya da safi usule yer verilerek tek bütçe yapılması halinde, genellik ilkesi birlik ilkesinden ayrılır. Bu bakımdan genellik ilkesi içerik bakımından birliği, birlik ilkesi ise şekil yönünden tekliği ifade eder.

Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu etkin bir denetim sağlanması bakımından bu iki ilkenin gerçekleşmesi üzerinde önemle durmaktadır. Oysa yükseköğretim kurumlarında tam zamanlı uygulama getirilerek, bu usulün finansmanının esas olarak bütçe dışı harcama yollarıyla yani döner sermaye işletmeleri bütçeleriyle sağlamaya çalışması, eskiye tekrar dönüşü oluşturacaktır. Bu da kamu harcamalarında denetim, mali saydamlık ve hesap verilebilirlik bakımından sorun teşkil edebilecektir.

Burada sözü edilen döner sermaye işletmelerine ağırlık vermek yerine, kanunda yer alan hükümler uygulanarak, sözü edilen sakıncaları ortadan kaldırmak mümkün olabilecektir. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 39. maddesinde, kamu kurumlarının faaliyetleri sonucunda elde ettikleri gelirlerini özel ödenek kaydetmek suretiyle bütçe içinde toplama esası getirilmiştir. Kanunda böyle bir imkân varken, döner sermaye şeklinde ayrı bir şekilde örgütlenip kurum bütçelerine alternatif bütçeler yaratmak, etkinlik anlayışına ters düşmektedir.

3. Tam Gün Çalışma Esası Üzerinde Durulabilecek Diğer Hususlar 3.1. Eğitim ve Sağlık Hizmetinin Finansmanı

Bilimsel çalışmaları da eğitim hizmeti içinde düşündüğümüzde, üniversitelerin topluma sunmuş oldukları hizmetleri eğitim ve sağlık hizmeti olarak sayabiliriz. Sözü edilen bu iki hizmet türü, teorik olarak yarı toplumsal hizmet olarak kabul edilmektedir. Yarı toplumsal hizmetin anlamı, sunulan hizmetin yararının bir kısmının topluma bir kısmının da o hizmetten yararlanan kişiye ait olmasıdır.

Bu ayrımın önemi, sözü edilen hizmetlerin finansmanında kendini gösterir. Eğitim ve sağlık hizmetinin topluma olan faydasının, hizmetin faydasının bölünememesi nedeniyle, finansmanının vergilerle karşılanması; kişilere olan faydasının da o hizmetten yararlananlara ödetilmesi teorik olarak ifade edilmektedir. Ancak tabii ki bu teorik düşünce, ülke şartlarıyla uyum içinde olduğu sürece arzulanan sonuca ulaşır. Yani gelişmemiş, milli geliri düşük ve gelir paylaşımı gereken şekilde yapılamayan ülkelerde harcamaların tümüne yakın kısmının vergilerden sağlanan gelirlerle karşılanması yoluna gidilmektedir.

(7)

Çalışma Esası

Bu belirtilen hususlar döner sermayelerin tekrar hayatiyete kavuşturularak eğitim ve sağlık hizmetlerinin finansmanında kullanılması düşünüldüğünde, konuyu iki şekilde yorumlamak mümkündür:

- Eğitim ve sağlık hizmetlerinin finansmanının kamu ile hizmet alan kişiler arasında bölüştürülmesi:

Bu düşünceye göre eğitim ve sağlık hizmetinin gerektirdiği harcamaların iki kaynaktan karşılanması gerekir. Hizmetlerin topluma olan yararlarının karşılığı olan harcamaların devlet tarafından karşılanması ve eğitim ve sağlık hizmeti alanların yararlarının karşılığının da hizmetten yararlanana ödetilmesi esas olmalıdır. Konu sırf teorik açıdan ele alındığında bu yöntem doğru olarak kabul edilir.

Üniversitelerde tam zamanlı çalışma esası getirilirken ve döner sermaye yoluyla harcamaların finansmanı yoluna gidilmek istenirken, bu husus tam anlamıyla açıklığa kavuşturulamamıştır.

- Eğitim ve sağlık hizmetlerinin finansmanının bütçe kanalıyla karşılanması:

Yukarıdaki bilgilerin ışığında burada da hizmetlerin topluma olan yararı yine bütçe kanalıyla karşılanacaktır. Hizmet alan kişilerin üniversite döner sermayelerine ödemesi gereken ücretlerin de, ikinci düşünce şekline göre bütçe kanalıyla ödenmesi düşünülebilir. Örneğin, hasta tedavileri sonucunda döner sermayelerin alması gereken ücretlerin bütçelere konulan ödeneklerle karşılanması düşünülebilir. Bu konu da tasarıda açık bir şekilde ifade edilmemektedir.

Eğer uygulamada bu alternatif düşünülüyorsa, o zaman sorunu bütçe içinde çözmek ve üniversite bütçeleri yanında bir de döner sermaye bütçeleri yaratmamak gerekirdi.

Kaldı ki burada da, çok büyük tutarlarla ulaşacak eğitim ve sağlık harcamalarının sadece bütçeler ile karşılanabilip karşılanamayacağının çok iyi hesap edilmesi gerekir.

3.2. Tıp Fakülteleri Hastanelerinin Bir Eğitim Hastanesi mi Yoksa Tedavi Hastaneleri mi Olması Gerektiği

Her kurumun kendi işlevine göre bir amacının olması gerekir. Bu açıdan bakıldığında üniversiteler bünyelerinde bulunan hastanelerin, esasında bilimsel araştırma yapan ve tıp eğitimine katkıda bulunacak şekilde eğitim ve öğretim veren birer kuruluş olması gerekir. Bugün bu hastanelerin tam anlamıyla böyle bir işlevi yürüttüğü pek söylemez. Aslında alınacak önlemlere bu hastaneleri birer eğitim kurumu yapma yönünde çaba göstermek gerekir.

Hal böyle iken, Yükseköğretim Kanununda değişiklik yapılarak tam gün çalışma esasının getirilmek istenmesi ve tam günün gerektiği harcamaların da döner sermaye yoluyla getirilecek gelirlerine bağlanma düşüncesi, sözü edilen hastaneleri tam anlamıyla birer sağlık kurumları haline getirecektir.

Bu değişikliğin tıp öğretiminin geleceğinde çok önemli sakıncaları bulunacaktır. Bu bakımdan belirtilmiş olan düşüncenin gerçekleştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması gerekir. Yani bu hastaneleri tam anlamıyla tıp eğitiminin birer parçası haline getirilmesi yönünde çalışmaların yapılması gerekmektedir.

3.3. Üniversitelerde Tam Zamanlı Çalışma Esaslarının Uygulanma Şartları

Üniversitelerde tam zamanlı çalışma olması gereken bir çalışma şeklidir. Ancak üniversitelerde tam zamanlı çalışmanın başarılı şekilde uygulanması ve bundan arzulanan sonuçların alınması bazı şartların var olmasını gerekli kılar.

(8)

Bu şartların başında üniversitelere kaynağını bütçeden alan yeterli kaynak ayrılması gelmektedir. Birçok yeni üniversitenin kurulması ve mali durum nedeniyle günümüzde üniversitelere ayrılan kaynakların daha fazla artırılmasının mümkün bulunmaması nedeniyle, ileride üniversitelere ayrılan ödenek tutarlarında artma yerine düşme olacaktır. Bu da her şeyden önce öğretim elemanlarına ödenecek ücretlerin artırılmaması sonucunu ortaya çıkaracaktır.

Oysa tam gün çalışma esası ile birlikte ücret politikasını ele alarak, öğretim elemanlarının ücretini onların hayat standardını yükseltecek şekilde artırmak gerekir. Yoksa öğretim elemanları ya üniversitelerden ayrılacak ya da üniversitelerden ayrılmayarak kişiler kendilerine dışarıda gizli çalışma alanları aramaya gideceklerdir.

Tam gün çalışmada başarılı olabilmenin diğer bir şartı da, her alanda elde yeterli öğretim elemanlarının olmasını gerekli kılmasıdır. Bugün üniversitelerin böyle bir potansiyele sahip olunduğunu söylemek pek mümkün değildir. Tam gün çalışma esası ve öğretim elemanlarına gerekli düzeyde ücret ödenememesi sonucu üniversitelerden ayrılacak öğretim elemanları, ileride üniversite öğretimin düzeyini daha da düşürecektir.

3.4. Vakıf Yükseköğretim Kurumlarında Görev Yapan Öğretim Elemanlarının Tam Gün Çalışma Esasına Tabi Olması

Anayasada vakıf üniversitelerinin birer kamu niteliğine haiz kuruluş oldukları açık şekilde belirtilmiştir. Aynı şekilde Yükseköğretim Kanunu da bu kurumları kamu niteliğine haiz kuruluşlar olarak kabul etmiştir. Bu düşünceyle Yükseköğretim Kanununda, vakıf üniversitelerine de 2547 sayılı Kanununun bazı hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Ayrıntıya inmeden denilebilir ki, yapılması öngörülen tam gün çalışma esası getiren değişikliğin bu haliyle kanunlaşması halinde, tam gün çalışma esasları vakıf üniversitelerine de şamil olacaktır. Şamil olmayacak şekilde yorumlansa dahi, söz konusu hüküm birçok tartışmayı da beraberinde getirecektir.

Öte taraftan kanunda vakıf üniversitelerinin idari ve mali özerkliğe sahip birer kuruluş oldukları açık bir şekilde kabul edilmiştir. Bu da esas olarak bu yükseköğretim kurumların kendi kaynağını kendisinin yaratması açısından yorumlandığında, işin doğasına uygun bulunmaktadır.

Vakıf üniversitelerinin mali ve idari muhtariyete sahip olması, onların bazı hususlarda devlet üniversitelerinden ayırmasını gerektirir. Konuya böyle bakıldığında vakıf üniversitelerindeki çalışma şartlarının, vakıf üniversiteleri tarafından bizzat düzenlenmesini gerektirir. Yani tam gün çalışma esasını düzenleyen Yükseköğretim Kanununun 36. maddesi değiştirilirken bu hususun dikkate alınması ve maddeye vakıf üniversitelerinin sözü edilen hükme tabi olmaması şeklinde açık bir hüküm konulmasında büyük yarar bulunmaktadır.

Sonuç

Üniversitelere tam gün çalışma esasını getiren 36. maddenin değiştirilmesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununu ilişkilendirerek konuyu yorumlamak gerektiğinde, şunları söylemek mümkündür:

- 5018 sayılı Kanun, mali konularda yapılan değişikliklerde uyulması gereken bir ana kanundur, denilebilir. Kanunun esas amaçlarından birini, kamu kesiminin tüm harcamalarının bütçeler tarafından yapılması ve elde edilen gelirlerin de

(9)

Çalışma Esası

bütçelerde yer alması meydana getirir. Yani bu ifadeden, bütçe ilkelerinden genellik ilkesiyle birlik ilkesinden asla vazgeçilemeyeceği amaçlanmaktadır. Bu bakımdan Kanunun yürürlüğe girmesinden önce geniş uygulama alanı bulan ve harcama ve gelirlerin denetimini güçleştiren döner sermaye işletmelerini tasfiye etmek ve bir daha bu tür uygulamalarla karşılaşmamak istenmiştir.

Oysa Yükseköğretim Kanunu ile tam gün çalışma esasının getirilmesi istenmiş ve bu değişikliğin gerektirdiği finansmanın da döner sermaye işletmeleri esası üzerine oturtulması düşünülmüştür. Bu tür bir değişiklik, döner sermaye gelir ve giderlerinin denetimini güçleştirecektir. Yani parlamenter denetimi güçlendirmek amacıyla uygulanması düşünülen bütçelerde genellik ve birlik ilkeleri, yeni getirilmesi düşünülen değişikliklerle rotasından saptırılmış olacaktır. Bu da 5018 sayılı Kanunun ruhu ile parlamentonun sahip olması gereken bütçe hakkına tamamıyla ters düşmektedir.

- Üniversitelerde tam gün çalışma esası getirilmek isteniyor ve bunun da gerektirdiği finansmanın üniversitelerin topluma sunmuş oldukları mal ve hizmetlerle sağlanması çalışılıyorsa, harcama ve gelirlerin döner sermayelerle ilişkilendirilmeksizin, elde edilen gelirleri Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 39. maddesine dayanarak özel ödenek kaydetmek suretiyle, bütçe dışına çıkmadan yapılabilmesi mümkün bulunmaktadır.

- Üniversiteler tarafından sunulan hizmetlerin karşılıklarının hizmetlerden yararlananlardan alınacağı ya da devlet tarafından karşılanacağını belirleyen bir hükme değişiklikler içinde yer verilmemiştir. Hizmet karşılıklarının tümünün vatandaşlardan alınmasının düşünülmesi halinde, bunun uygulamada mümkün olup olamayacağının düşünülmesi gerekir. Hizmet karşılıklarının bütçeden karşılanması düşünüldüğünde de, bunun kamu maliyesi yönünden yerine getirilip getirilemeyeceğinin yeniden hesap edilmesinde yarar bulunmaktadır.

- Üniversite hastanelerinin esasında birer araştırma ve eğitim amaçlı hastane durumuna getirilmesi amaçlanmalıdır. Olması gereken böyle iken, onların sadece gelir getirecek şekilde organize edilmeye kalkışılması, tıp eğitiminin kalitesinin yükseltilmesi bakımından savunulacak yanı bulunulamayacaktır. Kamu hizmetlerinin görülmesinde çoğu zaman maliyetler dikkate alınmaksızın sosyal faydanın sağlanmasına çalışılır. Hastane işletmeciliğinde de genel olarak durum budur. O bakımdan bu alanda devlet gerekli harcamaları yaparak üniversite hastanelerinin kaliteleri yükseltmelidir.

- Sadece mevzuat değişikliği ile çoğu zaman istenilen amaçlara ulaşmak mümkün bulunmamaktadır. Özellikle kamusal faaliyetlerde bu durum açık şekilde kendini gösterir. Yani mevzuat değişikliği mevcut şartlarla uyum halinde olduğunda istenileni sağlayabilir. Yukarıda değinildiği üzere yükseköğretim kurumlarında tam zamanlı çalışma, olması gereken bir çalışma şeklidir. Ancak bunun gerçekleşmesi üniversitelere yeterli kaynak sağlanması ve üniversitelerde yeterli sayıda öğretim elmanı bulunması ile mümkündür. Bu bakımdan getirilen yeniliklerden yararlı sonuç alınması sanırız pek mümkün olamayacaktır.

- Vakıf üniversiteleri idari ve mali muhtariyete sahip kuruluşlardır. Bu bakımdan tam gün esasını bu yükseköğretim kurumlarında da uygulamak doğru değildir. Tasarıda bu konudaki yorum götürür durumu açıklığa kavuşturmak ve ilgili hükmü tam zamanlı çalışma esasının vakıf üniversitelerini kapsamayacak şekilde yeniden düzenlemek gerekmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

m) Web teknolojileri performans, güvenlik ve testleri konusunda deneyimli olmak, n) Bellek yönetimi hakkında bilgi sahibi olmak ve performans çalışması ile uygulamada

(3) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç,

5018 Sayılı KMYK’nın genel gerekçesinde bütçe hazırlama ve uygulama sürecinde etkinliğin arttırılması, mali yönetimde şeffaflığın sağlanması, sağlıklı

Son yıllarda yaşanan krizler dolayısıyla kamu mali yönetim sisteminde yapılan gözden geçirmeler neticesinde mali yönetim sisteminin ve bütçe kapsamının dar olduğu, bütçe

 Ruhsatsız olarak sağlık hizmeti sunan veya yetkisiz kişilerce sağlık hizmeti verdirenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası

Genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinde; idareler, merkez ve merkez dışı birimler ve görev unvanları itibarıyla harcama yetkililerinin belirlenmesine, harcama yetkisinin

TTB Genel Sekreteri, kamu hastanesi olmadığı zaman sistemin bütünüyle özel sağlık kurumlarına havale edilmiş olacağını ve nitelikli, ulaşılabilir bir sağlık

AKP Hükümeti’nin Tam Gün Yasası’ndaki ısrarın hekimler ve hastalar yararına değil, özel hastane patronları yararına olduğunun belirtildiği açıklamada, amaçlanan