Doğanay ve Tütengil
Server TANİLLİ
Bir Orhan Yavuz, bir Bedrettin Cömert, bir Bedri Karafakioğiu, bir Necdet Bulut, bir Fikret Ünsal... Daha onların ocısı dinmeden bir Ümit Doğanay, arkasından bir Cavlt Orhan Tütengil.
Acılar katmerleşiyor yüreklerimizde. Ve iyi dayanıyor yüreklerimiz...
İstanbul Sıkıyönetim Askeri Savcısının ta nısı pek yerlndedir; »Uzun bir zaman aralığına yayılmış bir planlı katliam hareketi» karşısında yız. Toplum, hergün bu katliamın bir parçasını yaşıyor. İşçisiyle, köylüsüyle, memuruyla, aydı nıyla...
Faşist terör, kanlı ellerini, arada bir üniver siteye de uzatıyor. Ve nerede demokratik, İleri ci, yurtsever bir bilim adamı varsa arıyor ve buluyor. Halk kitlelerinin arasına salmak istedi ği korku, dehşet ve yılgınlığı, üniversitenin öz gür kafaları arasına da salmak niyetinde.
Herkes susmalı. Bilim adamı? O da.
Faşizm, ezeli korkusunu yaşıyor aslında; bilim karşısında bilim adamı karşısında o her zaman duyduğu korkuyu. Çılgınlığı biraz da bun dan...
İKİ Ç A Ğ D A Ş KAFA
Doğanay da. Tütengil de, düşünce yapıları nı, eğilimlerini cok yakından bildiğim İki bü yük değerdi.
Çağlarının tanığıydı ikisi de.
Doğanay, bizde yepyeni bir anlayışın hu- kukcıılarındandı. Kanun maddelerini «yurt ve dünya gerçeklerinden soyutlamamak; onları, o gerçeklerin ışığında ele almak; en adil, ama ay nı zamanda en gerçekçi ve çağdaş yoruma ulaş mak.. Böyle bir yoruma ulaşmak İçin de, gün geldi kültürün diğer alanlarına taşdı; «Sosyolo ji» ve «tarihlin iclrıe. — sırasında bunların ders lerini verecek denli — dalması bu yüzdendir. So- nucda «akdln inikadı ânı» ya da «kefile kefil» olanın hakları ve borçlarıyla uğraşmayı «uz manlarıma (I) bıraktı. «Kıyı yağm asunı önleme nin yollarından, eğitim ve üniversite sorunlarına değin yığınla sosyal sorunun içine daldı. Bu sorunlara yanıt arayan Doğanay, gene bir hu
kukçuydu; ama bir «holding hukukçusu» değil, dünyayı ve toplumu tanıyan, giderek halkının hizmetine girmiş bir hukukçu.
Tütengil. Türkiye'de 1960'larla başlıyan «bü yük uyanış»m içinde yer alır; ve çok önemli kat kılarla besler o uyanışı.
O yıllar bir yerde «kendimizi tanıma» yıl larıdır. Israrlı bir aranışın İçine girmiştik ve so
ruyorduk hep;
Nasıl b)r dünyada ve toplumda yaşıyorduk. Ne İdi sorunlarımız? Ve naşı! çözümleye cektik onları?
«Az gelişmenin sosyolojisi» yayınlandığın da, kıyısından ve köşesinden tanımaya çalıştı ğımız bir başka dünya, — bütün gerçeklikleriy le ve rakam rakam — açılır önümüze: «Az geliş miş ülkeler dünyası», ya da «Ücüncü Dünya». Ve Türkiye, İşte bu dünyanın İçindedir: sorun ları da o dünyanın temel sorunlarından ayrı de ğildir.
Türkiye’de sosyolojinin köşe taşlarından bi ridir bu kitap
Bu genel doğruların ışığında. Tütengil, T ü r kiye'nin yığınla sorununa eğilecektir: Kırsal ke sim. kentleşme, eğitim ve üniversite sorunları, üzerinde büyük bir ısrarla durduğu konular ola caktır.
Tütengll'ln bir başka İlgine yanı, edebiyat
ve sanatla olan yakın İlişkisidir. Ondakl ufuk genişliğini sağlıyan — belki de — başta bu ol muştur. Gün gelip bir «Tütengil Bibliyografya sı» hazırlandığında, bu ufuk genişliğini bütün görkemiyle göreceğiz.
Gene kuşaklar, Tütengil'e cok şey borçlu durlar Gelecek kuşaklara da büyük bir miras bıraktı; dnlara da hocalık edecektir.
D Ü Ş Ü N C E Ö Z G Ü R LÜ Ğ Ü N Ü N D O S TU YD U LA R
Doğanay'ı ve Tütengll’l aynı noktada birleş tiren asıl önemli şey, düşünce özgürlüğüne yü rekten inanmalarıydı Başta faşizme olmak üze re her türlü gericiliğe ve bağnazlığa karşı ol maları önce bu yüzdendi. Faşist kurşunların kendilerini arayıp bulması, — kuşkusuz— bir raşlantı değildir.
«Uygarlık tarihi» davasının açıldığı günler deki yüzünü hatırlıyorum Doğanay'ın. Faşizmin tezgahladığı bir oyuna, üniversiteden birinin de maşalık etmesi karşısında nasıl da kızgın ve üzgündü!.
«— Olur böyle şeyler» diye kendisini avut maya kalkmıştım. Cevabını hiç unutmam:
«— Hayır», demişti. «Server. Özgürlüksüz bilim olmayacağına göre, düşünce özgürlüğüne başta üniversitenin kendisinin sahip çıkması ge rekir. İçimizden hiç birinin üniversiteye kara çalmaya hakkı yoktur!» /
Böyleslne düşkündü düşünce Özgürlüğüne ve üniversitenin şerefine
TÜ M Ö D 'ün İstanbul Şubesi Başkanı’ydı o sıralar. Kitabım hakkındaki hezeyanları yanıtla mak üzere. Dernek, — her biri kendi alanında otorite olan — beş mümtaz öğretim üyesine baş vurmuştu. O heyetin hazırladığı raporda, «sos yoloji» adına yanıtı aziz Tütengil vermiştir.
Raporun mahkemeye verildiği günlerdeydi. Karşılaştığımızda bana:
«— Bir kac haftamı da alsa, baştan sona okudum kitabını» dedi. Ve ekledi: «itiraf edeyim, cok şey öğrendim Ne mutlu öğrencilerine. An cak, Türkiye'nin egemenleri, gençlere bunu okutturmak istemezler. Nitekim istemiyorlar. Sa vaşacaksın Bir yerde, karanlığa karşı aydınlı ğın savaşıdır bu Sadece, bu savaşta yalnız ol madığını bilmeni istertm Aydınlık adına seni savunmak bizim görevimizdir.»
Ben de itiraf edeyim: Beni en cok duygu landıran sözler bunlar olmuştur yaşamımda. Tütengil karanlığa karşı savaşımda hep aydın lığın yanında yer almıştı. O davadaki tavrı da böyle oldu; O ’nun ve arkadaşlarının.
Sonunda davayı kazandım. Ama, benden önce onlar kazanmışlardı.
BEKLEDİKLERİ VAR
Doğanay'ın TütengilTn bekledikleri var şu anda.
Yalnız onların mı?
Faşist vahşete kurban verdiğimiz tüm bilim adamlarımızın, aydınlarımızın, halktan insanları m ızın...
Ağıt mı? Hayırl
Bu faşist vahşete son vermek, durdurmak bu kan setini.
Kim yapacak bunu?
Demokrasinin amansız düşmanlan, faşizme yataklık edenler, emperyalizm işbirlikçileri mi?
Elbette hayır! O halde?
O halde, ey Türkiye’nin tüm antl - faşist, de mokratik ve devrimci güçleri, birleşinizi.
Bu görev de sizin.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a To ro s Arşivi