ÖZET: Türk Halk Müziği Sanatçısı Sebile Can:
“Türkiye’nin sanata bakış açısı ve okullardaki alınan
eği-tim biraz yetersiz kalıyor. Bizim başka ülkelerin
kültü-rünü örnek almak gibi bir zorunluluğumuz yok, çünkü
müzik anlamında tek kültürleri var; pop, caz, clup. Biz
de ise Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği gibi pek çok
özelliğimiz mevcut. Onlar bizi merak ederken biz onları
taklit ediyoruz. Bunlar da toplum olarak kendi
kültürü-müzden koptuğumuz anlamına geliyor” dedi.
ABSTRACT: Sebile Can, Turkish Folk Music
sin-ger, reports ‘The viewpoint of Turkey for art and the art
education at schools remain unsatisfying. We do not
have to model the culture of other countries, since they
have dull music culture; pop, jazz, club. Yet we have
many characteristics like Turkish Folk Music, Turkish
Classical Music. While they wonder us, we imitate them.
It means that we, as a community, drift away from our
own culture.’ (Translated by BURDİL)
DERGİ AYRINTI: Bize kendiniz-den bahseder misiniz?
SEBİLE CAN: 1977 yılında Dir-mil (Altınyayla) ilçesinde dünyaya gel-dim. Türk Halk Müziği ile 5 yaşında ta-nıştım. Pek çok ünlü ses sanatçısından, konservatuarlardan ve Kültür Bakan-lığı’ndan müzik dersi aldım. Yine pek çok derlemelerim mevcuttur. Bizim kökenimiz Dirmil (Altınyayla). İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Altınyayla’da oku-duktan sonra, Burdur kent merkezinde
Süleyman Özen, Hafız Rıza gibi usta ses sanatçılarından özel kurslar ve ders aldım. Onlarla türküleri paylaştım, onlarla söy-ledim. Gurbet havasının okun-ma şekillerini öğrendim. Ses perdelerimin hangi türkülere daha uygun olduğunu ve han-gi türkülere uygun olmadığını tespit ettim. Müzik alanındaki büyüklerimin bana her zaman söyledikleri konu sesimin çok gerekli olduğu ve ses tınımın önemli olduğuydu. Bu sesin TRT’ye kazandırılması gerekti-ğini vurguladılar. Ki ilkokuldan
beridir öğretmenlerim de aynı cümleyi tekrarlayıp, sesimin değerlendirilmesi gerektiğini söylüyorlardı.
Bir yola başladık fakat arkam-da ailem biraz tedirgindi. Ailemin olup olmayacağı veya nasıl olacağı kaygıları vardı. O yıllarda kaymakamın yanına bile gitmiştim. Yine o yıllarda Burdur’da 75. Yıl Ses Yarışması düzenlenmişti. O yarışmada birinci olmuştum. O yarışma için 6 ay çalışmış, çok zor bir gurbet ha-vası seslendirmiş, herkesi şaşırtmıştım. Sonrasında bir müzik grubuyla çalış-maya başladım. İl genelindeki küçüklü büyüklü etkinlikler, programlar, müsa-mereler derken ilk büyük
Farklı tınıdaki ses perdeleriyle
türkülere can veren Sebile Can bir taraftan
yeni albümü için koşuştururken, diğer
taraftan da Burdur’u unutmayıp, ildeki
şenliklerde saatler boyu sahne alarak sesini
Burdur dağlarında aksettiriyor. Genellikle
Teke Yöresine özgü giydiği kıyafetlerle sahne
alan, verdiği konser esnasında seyircileri
coşturup, sahneye çıkarıp onlarla beraber
folklor oynayan Sebile Can adeta türkülerin
üzerindeki tozları silip onları gelecek
nesillere taşıyor. Sanatseverler tarafından
ünlü ses sanatçısı Bedia Akartürk’ün
veliahdı olarak gösterilen Sebile Can ile
yaptığımız söyleşiyi yayınlıyoruz.
İşte Hafızalardan Silinmeyen Bazı
Sebile Can (Yıldıran)’ın Seslendirdiği
Türküler:
Gidilir mi, Kezban Gelin, Sarı Yaylam,
Yayla Yollarında Kaldım Yalnız, Yayla Yolları,
Ali Efe, Asmam Çardaktan, Cemilem,
Anasını Ormana, Fethiye Çiftetellisi,
Varmayın Kocaya Kızlar.
konserimi Özcan Deniz’in çıktığı dö-nemde Antalya’da gerçekleştirdim. Sonrasında da müziğin okulunu oku-mam gerektiğini düşündüm ve Ege Üniversitesi’ne gittim. Birinci aşamada 100 üzerinden 95 puan aldım. Ses ren-gim değişikti ve farklı bir tınısı vardı. Çok, zorluklarla karşılaştık ama yılma-dım, Burdur’dan çıktım. İzmir’de hem dışarda çalışıp ve hem de kurslara git-tim. Çünkü okulumu okuyup, TRT sa-natçısı olup, Türkiye’de albüm yaparak farklı bir halk müziği sentezi oluştur-maktı. Yani bilinenlerin dışında farklı olmak istedim. İçinde sipsi olan, genç-lerin alacağı tını bulunan hedefim var-dı. Sonrasında bir süre bu şekilde kon-serler verdim.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Ankara’da yaptığı sınavlarda, hayata atılmam gerektiğini düşünerek, okulu bıraktım. Çünkü artık okullu olmak pi-yasada çok etkili olmuyor ve Türkiye’de sanata bakış açısı farklı boyutlarda. Bu sebeple Kültür Bakanlığı’nın gençlik korosunda birkaç yıl yer aldım.
AYRINTI: Taşra bir kentten çıkarak Türkiye sanatçısı olmak ger-çekten zor mu ve de Burdurlu olup da ulusal sanatçı olan tek kişi olduğunu-zu söyleyebilir miyiz?
SEBİLE CAN: İnanılmaz derecede zor. Birincisi bayan olmanız bir dezavantaj oluşturuyor.
Çünkü her gittiğim konsere sesime ve karakterime güvenerek gidiyo-rum. Toplumumuzda sanata bakış ve genel kültür anlayışının henüz değiş-mediğini görünce, çok büyük zorluk-larla karşılaştım. Konser öncesinde ve konser sonrasında ağladığım ve hay-kırdığım dönemler çok oldu. Bayan ol-duğum ve sanata bakış açısı yapısı içe-risinde olmadığım için gerçekten çok fazla ödün vermeniz gerekiyordu. Ben de taşra bir kentten çıkan ses sanatçı-sı olarak bu ödünleri vermedim. Biz bu toplumda yetişen insanlarız.
Burdurlu olarak ulusal sanatçı olan tek kişi olduğumu söyleyebilirim. Ulusal sanatçı olabilmek için birincisi ekip olması, ikincisi de sizi keşfeden birisinin bulunması gerekiyor. Bu işi iyi bilen insanlarla hareket etmeniz de bu süreçte çok önemlidir. Ben İstanbul’a, Ankara’ya yabancıydım, Burdur küçük bir yerdi ve o küçük yerde yaşayıp ken-dimizi eğitmiştik. Sonrasında Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan albüm yapmak için destek alamadım;
o dönemki sınavda şike olduğunu söy-leyip o sınavı iptal ettiler. Ve sonuçta albüm yapmaya karar verdim. Türki-ye’deki Ebru Gündeş, Serdar Ortaç, Gülşen gibi bütün önemli sanatçıların ilk albümlerini yapan iyi bir aranjör, iyi bir müzik adamıyla görüştüm; bitirdi-ğim albümümü çalıştık ve bambaşka bir eser çıkardık. Bölgesel ve Ege Yöre-si albümü yaparken, ilk beklentiniz o bölge tarafından sahiplenilmektir. Ben maalesef bu mutluluğu yaşayamadım, bölgemde göremedim.
Ancak hiç beklemediğim bir Kasta-monu ili beni fahri hemşeri yaptı. Fethiye Çiftetellisi’ni çok sevdiler ve sahip çıktılar. Ben de kendi kendime sordum, acaba nerede hata yaptım da beni kendi bölgem sahiplenmedi diye.
AYRINTI: Bugünkü ülke ses sanatçılarına baktığınız zaman sesi olmadığı halde her gün televizyon-larda görünen kişiler var. Bunu neye bağlıyorsunuz?
SEBİLE CAN: Jenerasyon de-ğişikliği. Bununla birlikte teknoloji de değişiyor. Bu jenerasyona yönelik müzikler yapılıyor. Ülkemizde genç nüfusu çok fazla olduğu için genç-lerin de bir Halk Müziği veya Gurbet
Havası gibi türkülere sahip çıkması bi-raz onları yoruyor gibi geliyor. Kara-caoğlanların, Türkiye’deki türkü teme-lini oluşturan mahalli sanatçılar Kadir Turan, Emin Demirayak gibi Burdur’un mistik ve özel türküleri hala okuna-biliyorsa ben bunun için mücadele ediyorum. Son albümüme yine sipsiyi koyacağım. Çünkü ben Teke Yöresinin insanıyım.
Türkiye’nin sanata bakış açısı ve okullardaki alınan eğitim biraz yetersiz kalıyor. Bizim başka ülkelerin kültürü-nü örnek almak gibi bir zorunluluğu-muz yok, çünkü müzik anlamında tek kültürleri var; pop, caz, club. Biz de ise Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği gibi pek çok özelliğimiz mevcut. Onlar bizi merak ederken biz onları taklit edi-yoruz. Bunlar da toplum olarak kendi kültürümüzden koptuğumuz anlamı-na geliyor. Bu sefer daha saçma şeyler bıraktık. Örneğin bir Ankara furyası koptu, gidiyor. Hiçbir sanatsal değeri olmayan, sadece tempo ve ritimden, saçma sapan sözlerden oluşan eserler. Bu konuda halkımız galeyana geldi. Ben bunun adına sanat dersem aldığım eğitime ve öğretmenlerime hakaret et-miş olurum.
AYRINTI: Bu alanda biraz Be-dia Akartürk’ün gölgesinde kaldığı-nız konuşuluyor, bu doğru mudur? Hedefinizde onun gibi olmak da var mıdır?
SEBİLE CAN: Kendisi benim için bir ekoldür.
Onu hiçbir zaman da taklit etmedim. O başka bir derya, başka bir ses, başka bir tını, benim tınım da benziyor, aynı böl-genin insanlarıyız (Ege Akdeniz) ve se-simizi benzetiyorlar. Benim Bedia Akar-türk’ün veliahttı olduğum söyleniyor. Ben iyi bir yerde iyi bir şekilde isim yap-ma yolundayım ayap-ma bir başkasının ye-rine girme taraftarı değilim. Ama halk tarafından uygun görülürse ona asla müdahale etmem. Sayın Akartürk’e benzetiliyor olmak da hoşuma gidiyor. Ben biraz da yeni jenerasyonla çalışma yapıp, ne o tınıdan uzaklaşayım ne de piyasanın istediğini veremeyeyim. Aynı şeyler insanları yoruyor, yenilenmek de gerekiyor. Pop okuduğum albümlerde
bile sipsi açılışı yaptım. Şimdiki yapacak olduğum albümüm de tamamıyla altyapısı gençlere hi-tap edecek ama üstü muhakkak nüanslar, gırtlak sesleri buluna-cak.
AYRINTI: Bu doğrultuda, kül-türden kopmayıp mücadele etmenin sonucu nereye gider ve siz kendinizi bu mücadelenin neresinde görüyor-sunuz?
SEBİLE CAN: Bir yerlere varabil-mek için ve az önce de kısaca söyledi-ğim gibi çok tanınan ulusal sanatçı ola-bilmeniz için çok fazla ödün vermeniz gerekiyor. Ben o ödünü veremediğim için yavaş ilerliyorum. Çünkü özümden ve kültürümden kopmamaya çalışıyo-rum.
Sanat ve müzik adı altına konu-şacak olursak kültürümüzden çok ciddi kopuşlar var.
Yanlış giden bir sanat sistemi, yapım sistemi yürüyor. Sayın Orhan Gencebay ile katıldığım bir toplantıda çok ağır sözler söyledi. Kendisi resmen sanattan soğuduğunu belirtti.
AYRINTI: Bizim türkülerimizin tarihine bakacak olursanız mutlaka bir olaya, bir tarihe bir kişiye dayandı-ğını görürsünüz; şu andaki türkülerin böyle bir dayanağının olduğunu dü-şünüyor musunuz?
SEBİLE CAN: Güncel yaşanılan duygusallığa, güncel entrikalara da-yanıyor. Dediğiniz türkülerimizde ise; mesela Ali Bey, Zahide türkülerinde ise hepsinin gerçek bir olaya dayandığını görüyoruz. Ali Bey zamanında çok güç-lü kuvvetli, bıyıklı, heybetli, savaşçı bir kişiymiş. Bakınız bu türkü zamanımıza kadar gelebilmiş ve ben bu türküyü son albümüme de aldım. İnşallah yeni türkülerle yeni derlemelerle albüm ya-pıyorum ki bu dönemki uyduruk türkü-leri sevmiyorum. Ben türkütürkü-leri günlük tüketilsin diye değil, edebi, felsefi ve kültürel içeriği olsun diye sözler yazıyo-rum.
AYRINTI: Sayın Sebile Can, son olarak eklemek istediğiniz bir mesajı-nız olacak mı?
SEBİLE CAN: Bu bir değerdir, bu bir kültürümüze olan değerdir. Ben olurum bir başkası olur, isimler fark-lı olur hiç fark etmez. Önemli olan bu kültürü yaşatıp, gelecek nesillere kül-türümüzü aktarabilmektir. Ben ömrüm yettiğince müzik ile yaşamaya, kültürü-müzü aktarmaya devam edeceğim.