• Sonuç bulunamadı

Başlık: Taberi Tefsir’ini Anlamak Üzerine - IYazar(lar):KOÇ, Mehmet AkifCilt: 51 Sayı: 1 Sayfa: 079-092 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000001015 Yayın Tarihi: 2010 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Taberi Tefsir’ini Anlamak Üzerine - IYazar(lar):KOÇ, Mehmet AkifCilt: 51 Sayı: 1 Sayfa: 079-092 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000001015 Yayın Tarihi: 2010 PDF"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

aber Tefsir’ini Anlamak Üzerine - I

MEHMET AKøF KOÇ

Doç.Dr., ANKARA Ü. øLAHøYAT FAKÜLTESø koc@divinity.ankara.edu.tr

Özet

aber tefsirinden yararlanmak isteyenlerin öncelikle bilmesi gereken, aber’nin ri-vayetleri bir araya getirirken büyük oranda seçici olmadÕ÷ÕdÕr. O ulaúabildi÷i rivayet-leri ansiklopedik tefsir kitabÕna kaydetmiútir. Onun, eserinde yer verdi÷i tüm rivayet-leri güvenilir buldu÷unu düúünmemeliyiz. YaptÕ÷Õ dilbilim yorumlarÕ sebebiyle eseri zaman zaman bir sözlük intibaÕ uyandÕrmaktadÕr. Yine Onun ayetlere anlam verirken öncelikle ayetlerin ba÷lamlarÕnÕ tespit etmeye özen gösteren rivayetleri göz önünde bulundurmasÕ, pek çok defa do÷ru anlama ulaúmasÕnÕ sa÷lamÕútÕr. aber’nin tercihleri ço÷unlukla Sünni bir bakÕúÕ iúaret eder. Ancak bu, hiçbir zaman onun körü körüne mezhebi bir temayül gösterdi÷i anlamÕna gelmemektedir.

Anahtar Kelimeler: aber, Sünnilik, ba÷lam, rivayet, dilbilim Abstract

On Understanding al-abar’s Tafsr - I

Anyone who wishes to consult al-abar’s Tafsir should know that he was not particu-larly selective when collecting reports. He recorded in his exegetical work any reports that he was able to find. One thus should not think that he deemed reliable all the re-ports that he put in his Tafsr. Due to his linguistic commentaries, his book gives from time to time the impression of a lexicon as well. Moreover, the fact that he took into consideration primarily the reports heedful to determining the contexts of verses enabled him to come up most of the time with their correct meaning. Finally, although al-abar’s preferences mostly indicate the Sunni perspective, this does not mean at all that he had a blind sectarian inclination.

(2)

Giriú

Benim bu kitabÕmÕ (Tru’l-umem ve’l-mulk) gözden geçirenler bilsin-ler ki, bu eserimde dercedilen her bilgi ve haber, pek azÕ hariç olmak üze-re, akli delilleüze-re, insanlarÕn fikir ve akÕllarÕyla düúünerek bulduklarÕ se-beplere dayanmayÕp ancak senetleriyle ravilerini gösterdi÷im haber ve ri-vayetlere dayanÕr. Çünkü geçip gidenlere ve sonra gelenlere dair olan ha-ber, olay ve hadiselerden her biri, bunlarÕ gözleriyle görmeyen ve o za-manlarÕ idrak etmeyenlere, ancak o halleri gören ve iúitenlerin haber ver-meleri, o haberleri nakletmeleriyle bilinir, akÕl ve fikir ile bilinmez. Geçip gidenlerin bazÕlarÕna dair nakletti÷imiz haberlerin bir kÕsmÕnÕ do÷ru ve hakiki bulmayÕp inkâr edenler veyahut çirkin sayanlar bulunursa, onlar bilsinler ki, bu haberler tarafÕmÕzdan uydurulmuú olmadan ravilerce bize nakledilmiútir. O haberler bize nasÕl nakledilmiú ise, biz de o úekilde ala-rak dercediyoruz.1

YukarÕdaki satÕrlarÕn yazarÕnÕ tanÕmayan günümüz okuru oradaki

vurgula-rÕn sahibinin günümüzde yaúadÕ÷ÕnÕ düúünebilir. Çünkü orada neredeyse

ça÷daú akademik bir yaklaúÕm bulur. Gerçekten de yukarÕdaki paragrafta

tarih ilmine ait bilginin karakterine dair tahliller ve bu bilginin toplanmas

Õn-dan de÷erlendirilmesine kadar yürütüldü÷ü söylenen faaliyetler, úaúÕrtÕcÕ bir

úekilde günümüz bilimsel mantÕ÷Õyla örtüúmektedir. Günümüzden bin küsür

sene önce bu noktaya ulaúan aber tabiî ki günümüz araútÕrmacÕlarÕ

tarafÕn-dan ÕskalanmamÕútÕr. Gerek Müslüman dünya gerekse batÕlÕ araútÕrmacÕlar

aber’ye yo÷un bir bilimsel merak duymuúlardÕr. Böylece aber “The

Father of History” (Tarihin babasÕ) sÕfatÕna layÕk görülmüútür.2 19. yüzyÕlÕn

meúhur úarkiyatçÕlarÕndan Theodor Nöldeke (1349/1930), 1860’lÕ yÕllarda

henüz kütüphane raflarÕnda elyazmasÕ olarak saklÕ bulunan aber’nin

tefsi-riyle karúÕlaúma konusunda úiddetli bir heyecan duymuútu.3 Nöldeke, aber

tefsirindeki ayrÕcalÕ÷Õn farkÕna varmÕútÕ: Kur’an’Õn anlaúÕlmasÕ hususundaki

ilk gayretleri ve dolayÕsÕyla ‘tefsir’in kapsamÕna yönelik erken dönem

tasav-vurunu yansÕtmasÕ bakÕmÕndan bu tefsirin eúsizli÷i onu meraklandÕrmÕútÕ. Bu

1 Muammed b. Cerr e-aber, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, terc. Zâkir Kadiri Ugan, Ahmet Temir, (østanbul: Milli E÷itim BakanlÕ÷Õ YayÕnlarÕ, 1991).

2 øsmail Cerraho÷lu, Tefsir Tarihi, (Ankara: Diyanet øúleri BaúkanlÕ÷Õ YayÕnlarÕ, 1988), II, s. 142-46. aber’nin Tr’inde Tefsr’ine atÕfta bulunmasÕ Tr’ini Tefsr’inden sonra derledi÷ini göstermekte-dir. Bkz. aber, Tru’l-umem ve’l-mulk, tah. Muammed Eb’l-fal øbrhm, (Beyrut: Dru Suveydn, tsz.), I, s. 89.

3 Ignaz Goldziher, Mehibu’t-tefsri’l-øslm, Abdulalm en-Neccr, (MÕsÕr: Mektebetu’l-anc, 1955),

s. 108. øslam dünyasÕnÕn son iki yüzyÕlda geçirdi÷i badireler dikkate alÕndÕ÷Õnda aber tefsirinin o dö-nemde kayÕp olmasÕ anlaúÕlÕr bulunabilir. Ancak Muammed ez-Zuayl, Katip Çelebi’nin (1067/1657) de bu tefsire muttali olmadÕ÷ÕnÕ söylemektedir. Bkz. Muammed ez-Zuayl, el-ømm e-aber, (DÕmeú: Dru’l-alem, 1990), s. 110. Zuayl’nin bu kanaate nasÕl vardÕ÷ÕnÕ bilmiyoruz. Katip Çelebi, aber’nin tefsirini anlatÕrken bu konuda bir bilgi vermemektedir. Bkz. Katip Çelebi, Keúfu’-unn

(3)

merak tabii ki sadece sübjektif kiúisel gözlemlerden ve aber’den sonra

ondan yararlanan tefsirlerdeki alÕntÕlarÕn kayda de÷er yo÷unlu÷undan

kay-naklanmÕú de÷ildi. Bizatihi Müslüman âlimlerin de÷erlendirmeleri de bu

merakÕ tahrik etmekteydi. Tefsir ilminin gerek usulünü-tarihini, gerekse

ri-vayetlerini tanÕmada otorite kabul edilen Suy (911/1505) aber tefsirini

eúsiz görmüútü. Gerçekten de tefsir ilminin pek çok alanÕnda karar mercii

sayÕlan Suy’ye göre “aber’nin tefsiri tefsirlerin en büyü÷üdür”.4

aber’nin tefsiri neden en büyüktür? Çünkü o, çok büyük bölümü Tabiinin-ki olmak üzere Hz. Peygamber (A.S ), Sahabe ve Tebe-i tabiinden gelen yaklaúÕk 37000 isnadlÕ rivayeti içerir.

aber, tefsirini derlerken büyük oranda seçici de÷ildi. AnlaúÕlan o ki,

te-mel amacÕ hicri ilk üç asÕrda yaúayan insanlarÕn Kur’an karúÕsÕndaki

duruúla-rÕnÕn foto÷rafÕnÕ çekmekti. Bu foto÷raf bazen akla ve øslam’Õn genel yapÕsÕna

uygun didaktik bir karakter taúÕyor, bazen de mitolojik, hatta akÕl ve mantÕk

dÕúÕ yaklaúÕmlarÕn varlÕ÷ÕnÕ gösteriyordu. aber’nin, tefsirine kaydetti÷i

bütün rivayetlerin do÷rulu÷una inandÕ÷ÕnÕ varsayamayÕz. Zira böyle

düúün-mek için en azÕndan birkaç nedenimiz vardÕr. Her úeyden önce kaydetti÷i

rivayetler arasÕnda açÕkça tercih yapmasÕ5 bu yargÕyÕ do÷rulamaktadÕr. Di÷er

taraftan, en baúta alÕntÕladÕ÷ÕmÕz paragrafÕn muhtevasÕ her ne kadar

Tr’inin giriú kÕsmÕnda yer alsa da genel olarak rivayet malzemesine nasÕl

baktÕ÷Õna dair önemli bir fikir vermektedir. Öte yandan, bu satÕrlarÕ içtenlikle

yazdÕ÷ÕnÕ düúünmeliyiz. Nitekim onun içinden geldi÷i gibi hareket etti÷ini

görmek için Ba÷dat’taki Hanbelîlerle yaúadÕ÷Õ tatsÕz olaylar yeterince ikna

edicidir.6aber’nin bilimsel do÷ru tasavvurunu anlamak için tamamlamaya

ömrünün kafi gelmedi÷i7 Tehbu’l-r isimli eserini de incelemek gerekir.

Daha önce oluúturulmuú bir gelene÷i takip etmeyen bu eser, aber’nin,

iddi-alÕ oldu÷u hadis alanÕnda bile göreceli bir do÷ruluk anlayÕúÕ benimsedi÷ini

ortaya koymaktadÕr. Bu eserin özgünlü÷ü aber’nin çeúitli fÕkhî

yaklaúÕmla-rÕnÕ temellendiren rivayetleri içermesinden de÷il, bununla birlikte alternatif

rivayetleri adeta kendisine karúÕ bir muhalif üslubuyla vermesinden ileri

4 Suy, el-øtn f ulmi’l-ur’n, tal Muaf Db el-Bu÷a, (DÕmeú: Dru øbn Ker, 1987), II, s. 1235.

5 E. Montet aber’yi orijinalli÷i olmayan müfessir olarak takdim etmektedir. Bkz. Montet, Le Coran, Payot, Paris 1949, s. 59. øsmail Cerraho÷lu’na göre Montet aber’nin rivayetler arasÕnda tercih yaptÕ-÷ÕnÕ ve hukuk alanÕndaki derinli÷ini göz ardÕ ederek bu yanlÕú kanaate varmÕútÕr. Bkz. Tefsir Tarihi, II, ss. 159-60.

6 aber, Amed b. anbel’i (241/855) bir hukuk otoritesi olarak görseydi úüphesiz Ba÷dat Hanbelile-ri’nin yo÷un iltifatÕnÕ celbedecekti. Oysaki Hanbeliler’in iúkencelerine ra÷men mezhep imamlarÕnÕn sade bir muhaddis oldu÷u yolundaki samimi kanaatini vefatÕna kadar Õsrarla sürdürmüútür. Bkz. el-Ba÷dd, Tru Ba÷dd, (Beyrut: Dru’l-kutubi’l-ilmiyye, tsz.), II, s. 164.

(4)

gelir.8 Bütün bunlar aber’nin tefsirine kaydetti÷i tüm rivayetleri do÷ru

kabul edecek bir düúünce dünyasÕna sahip olamayaca÷Õna dair fikir

vermek-tedir.9 Nitekim Muammed ez-Zuayl, aber tefsirinin meúhur muhakkiki

Mamd ùkir’i teyiden10 aber’nin israiliyyat konusundaki rivayetlerinin

iki sebeple aber’ye sorumluluk yüklemedi÷ini düúünmektedir: 1. aber bu

rivayetleri isnadlÕ olarak vermiútir. Hadis usulü ve ilimlerine göre bir rivayet

isnad ile verilmiúse sorumluluk o rivayeti zikredene de÷il; onunla karúÕ

kar-úÕya gelene ihale edilmiú olur. 2. aber, tefsirini, ne avam, ne ilim

ö÷rencile-ri ne de yarÕ âlimler için derlemiútir. Bu tefsir alimler ve uzmanlar için

ya-zÕlmÕútÕr. Bu rivayetlerin zikredilmesi tÕpkÕ zayÕf ve mevzu hadislerin kayÕt

altÕna alÕnmasÕ kabilinden düúünülmelidir.11

Lisansüstü ö÷rencileriyle birlikte aber tefsirinin muhtelif bölümlerini

okurken, aber’nin beklenmedik ayrÕntÕlÕ açÕklamalarÕ konusunda yo÷un

sorular geliyordu. Acaba aber özellikle kendisi açÕklama yaparken

okuyu-cuyu úaúÕrtmak pahasÕna neden ayrÕntÕlÕ dilbilim incelemeleri yapÕyordu?

Rivayetleri de÷erlendirirken, tercihlerini gerekçelendirmeye ve okurun

aklÕ-na gelebilecek bütün sorularÕ tartÕúmaya neden bu kadar önem veriyordu?

Eserinin sadece rivayetlerin derlendi÷i bir hadis kitabÕ gibi görünmesini

ne-den istemiyordu?

YukarÕdaki sorularÕn cevabÕnÕ vermeye yönelik bir çabayÕ aber uzmanÕ

Claude Gilliot’un 20 MayÕs 2009 tarihinde Ankara Üniversitesi ølahiyat

Fa-kültesi’nde verdi÷i seminerin sonuç kÕsmÕnda bulabiliriz. Gilliot’a göre,

aber bilimsel rekabet gere÷i selefi meslektaúlarÕndan farklÕ olmayÕ hedef-lemiúti:

aber, Kitbu’l-laf’i ùfi’nin (204/819) er-Rislesi’nden; Tehbu’l-r’Õ Amed b. anbel’in (241/855) Musned’inden, Tru’l-umem ve’l-mulk’u Muammed b. øsk’Õn (150/767) Siyer’inden; Cmiu’l-bey’n’Õ Mutil b.Suleymn’Õn (150/767) Tefsr’inden; Kitbu’l-fasl beyne’l-Õrat’i Eb Ubeyd sÕm b. Sellm’Õn (224/839) Õratu Eb Ubeyd’inden farklÕ ve çekici kÕlmak istiyordu.

øúte bu makalede biz aber’nin söz konusu muhtemel farklÕlaúma

arzu-sunun –e÷er varsa– yansÕmalarÕnÕ gözlemlemeye çalÕúarak tefsir tasavvurunu

tahlil etmeye çalÕúaca÷Õz. Bunun için 7/Âraf suresinin ilk 33 ayetine,

8 Yine Subk bu eseri “acaib” olarak vasÕflandÕrmaktadÕr. Bkz. a.g.e., II, s. 136.

9 øsmail Cerraho÷lu, aber’nin, tefsir kitabiyatÕndaki gereksiz ayrÕntÕdan uzak durulmasÕnÕ tavsiye etti÷i birkaç ça÷rÕyÕ kaydetmiútir. Bkz. Tefsir Tarihi, II, s. 157.

10aber, Tefsru’-aber-Muaddimetu’l-muai tah. Mamd Muammed ùkir-Amed Muammed ùkir, (MÕsÕr: Dru’l-marif, tsz.), I, s. 16.

11 Muammed ez-Zuayl, el-ømm, ss. 132–33. e-uhayl tefsir kitabiyatÕnÕ do÷ru anlamaya katkÕda bulunacak bu isabetli açÕklamalarÕndan sadece birkaç sayfa sonra çeliúkiye düúmektedir. Burada aber’yi, de÷erlendirmeden verdi÷i bir yÕ÷Õn akÕl dÕúÕ rivayet sebebiyle eleútirmektedir. Bkz. s. 138.

(5)

31/Lokman, 42/ùûrâ ve 53/Necm surelerine dair derledi÷i ve de÷erlendirdi÷i rivayet malzemesini tetkik etmek istiyoruz.

1. Teknik ønceleme

aber, tefsirini hicri 283 yÕlÕndan önce tamamlamÕú olmalÕdÕr. Çünkü bir

ö÷rencisinin hicri 283–290 yÕllarÕ arasÕnda bu tefsirin tamamÕnÕ imla yoluyla

aldÕ÷ÕnÕ biliyoruz.12 Taberi, rivayetleri sistemli bir úekilde derlemeye ve de-÷erlendirmeye çalÕúmaktadÕr. Ayetlerden sonra farklÕ görüúleri içeren

riva-yetleri gruplandÕrarak her bir grubu ikru men le lik ( Bu görüúte

olanla-rÕn dökümü) baúlÕ÷Õyla vermektedir. Yine aber’de tekrara düúmeme çabasÕ

hemen hissedilmektedir. SÕk sÕk bim a÷n an idetih [ ( Daha önce, bu

konuda) tekrar etmeyi anlamsÕz kÕlacak ( kadar açÕklama yapmÕútÕk) ];13

fekerihn an idetih (Tekrar etmeyi uygun bulmuyoruz)14 gibi ifadelerle

tefsirinin daha önceki bölümlerine atÕfta bulunmaktadÕr.

aber’nin isnadlarÕ farklÕ metinleri aynÕ rivayetleri özenle kaydetti÷i

dik-katlerden kaçmamaktadÕr. Bu türdeki ilk rivayeti isnadÕ ve metniyle vererek

di÷er rivayetlerin isnadÕndan sonra mileh15 [ (metni) aynÕsÕ ]; bi navih16 [

(metni) benzeri ] ifadeleriyle metni tekrar etmekten sakÕnmaktadÕr. Böylece

aber farklÕ görüúlerin destekçilerini ayrÕntÕlÕ bir liste halinde vermeye çal Õ-úarak rivayet derleme faaliyetindeki sanatÕnÕ ve kapsayÕcÕlÕ÷ÕnÕ sergilemekte-dir. Yine o, ustalÕ÷ÕnÕ tefsirinin tamamÕnda yaklaúÕk bin defa tekrar etti÷i bir isnad kalÕbÕnda hadis ilmindeki bir ihtisar yöntemini (Tavl)17 kullanarak da göstermektedir.18

Öte yandan, aber’nin, zikretti÷irivayetlerin isnadlarÕ hakkÕndaki gerek

kendi úüphelerini gerekse ravilerin úüphelerini sadakatle kaydetti÷ini

müúa-hede ediyoruz.19 Onun, rivayetleri çok yönlü kullanabildi÷i de dikkatlerden

kaçmamaktadÕr. øbn Abbs’tan (68/687) aynÕ isnadla20 gelen iki alternatif

12 E-eheb, Siyeru almi’n-nubel, tah. ùuayb el-Arnavu, (Beyrut: Muessesetu’r-risle, 1985), XIV, s. 273.

13 Mesela bkz. aber, Cmiu’l-beyn an tevli yi’l-uran, (Beyrut: Dru’l-fikr, 1988), VIII, s. 116, 120; XXV, s. 6, 12, 17, 36, 46.

14 Mesela bkz. a.g.e., VIII, s. 122, 132, 139.

15 Mesela bkz. a.g.e., VIII, s. 115-16, 127, 135, 137, 148, 152, 154, 157; XXI, s.73, 75; XXVII, s. 42, 47, 48, 68, 71, 83.

16 Mesela bkz. a.g.e., VIII, s. 146, 158, 160; XXVII, ss. 50-51, 53, 56, 57.

17 Ortak ve farklÕ ravileri olan isnadlarÕ birleútirerek vermeye tavl denir. Bkz. es-Sav, Fetu’l-mu÷, tah. Abdurramn Muammed Umn, (Medine: el-Mektebetu’s-selefiyye, 1968), II, s. 192. 18 Muammed b. Amr–Eb ÂÕm–s b. Meymn / el-ri b. Muammed–el-asen b.

Eúyeb–Ver-øbn Eb Nec–Muchid. AyrÕca aber’nin tefsirinde tal yoluyla zikretti÷i anonim isnad kalÕplarÕyla da karúÕlaúÕlmaktadÕr. Mesela bkz. a.g.e., XXI, s. 77, 81.

19 Mesela bkz. a.g.e., XXI, s. 75, 78; XXVII, s. 66, 83.

(6)

görüúten hangisinin øbn Abbs’a ait oldu÷unu øbn Abbs’a farklÕ bir isnad21 ile ulaúan baúka bir rivayeti kullanarak tespit etmektedir.22 Böylece aber

do÷ru metni, isnad de÷erlendirmesi yaparak belirlemektedir.

aber, kendi açÕklama ve tercihlerini bazen rivayetleri vermeden önce,

daha çok da rivayetlerden sonra kaydetmektedir. Buralarda o bazen “E÷er

birisi bize úöyle derse… Ona úöyle cevap verilir…” Benzeri sorulu-cevaplÕ

bir anlatÕm üslubunu kullanmaktadÕr.23

2. øçerik øncelemesi: aber’nin Öncelikleri a. Ba÷lam

aber’nin, rivayet tercihleri yanÕnda kendi açÕklamalarÕ, onun, ibarelerin

medlullerini ve ba÷lamlarÕnÕ belirleme konusunda dikkat çeken bir

hassasi-yet taúÕdÕ÷ÕnÕ ortaya koymaktadÕr. Meselaaber, mu÷ayyebât-Õ hamse

(gab-ya ait beú bilinmeyen) olarak tanÕnan konuda ilgili ayetin24 beú cümleden

oluúan metnini dilbilimci vasfÕyla tahlil ederken, söz konusu hassasiyeti

se-bebiyle isabet kaydetmektedir. Tefsirdeki bu kÕsÕm úöyle çevrilebilir: ‘KÕyamet bilgisi Allah katÕndadÕr’ (I. cümle). KÕyametin kopaca÷Õ bilgisi. Bunu Allah’tan baúka hiç kimse bilemez. ‘Ve ya÷muru ya÷dÕrÕr’ (II. cüm-le). Gökten. Buna ondan baúka hiç kimsenin gücü yetmez. (aber bu cümlede ‘Bilgi’ye de÷il ‘Kudret’e vurgu yapÕldÕ÷ÕnÕ tespit etmektedir.) ‘Rahimlerdekini bilir’ ( III. cümle). Diúilerin rahimlerindekini. (aber, ibaredeki nesneyi açÕklamaktadÕr. Bir önceki cümlede oldu÷u gibi bilginin Allah’a tahsisine ait en küçük bir ima olmadÕ÷ÕnÕ görmektedir). ‘Hiçbir nefis yarÕn ne kazanaca÷ÕnÕ bilemez’ (IV. cümle). Diyor ki: Hiçbir canlÕ nefis yarÕn ne yapaca÷ÕnÕ bilemez. (aber, görüldü÷ü gibi, iki cümle ön-ceki vurguya geri dönüldü÷ünü görerek tekrar, bilginin Allah’a tahsisi üzerinde durmaktadÕr. Son cümlede de aynÕ vurgu devam etmektedir: ) ‘Hiçbir nefis nerede ölece÷ini bilemez’ (V. cümle). Hiçbir canlÕ nefis ne-renin ölece÷i mekân olaca÷ÕnÕ bilemez. 25

Bundan sonra aber dilbilimci vasfÕyla yaptÕ÷Õ bu titiz tahlillerle çeliúen

bir genelleme yapmaktadÕr:

Bütün bunlarÕn tamamÕnÕ bilen ondan baúka birisi de÷il o Allah’tÕr. O, her úeyin bilgisine sahiptir. Ona hiçbir úey gizli kalmaz. Olacak olan ve olmuú olan her úeyden haberdardÕr.26

21 Muammed b. Sad–Eb–Amm–Eb–Ebhi–øbn Abbs 22 Bkz. a.g.e., VIII, s. 136.

23 Mesela bkz. a.g.e., VIII, s. 125, 133; XXI, s. 71. 24 31/Lokman suresi, 34.

25 aber, Tefsr, XXI, s. 87. 26 A.g.e., XXI, s. 87.

(7)

Görülece÷i gibi, aber’nin son açÕklamasÕ sadece ‘Bilgi’ye

odaklan-mÕútÕr. Oysa metnin cümlelerini birebir tahlil ederken sadece üç cümleyi bu

ba÷lamda de÷erlendirmiú, di÷er iki cümleyi ‘Kudret’ ve bir nesnenin izahÕ

sadedinde düúünmüútür.

Tabii ki, aber’nin bu günkü teknolojik geliúmelerin gündeme taúÕyaca÷Õ

türden bir kaygÕsÕ olamazdÕ. Ultrason cihazÕyla hamilelerin kÕz ya da erkek

cinsiyetli bebek taúÕdÕklarÕnÕn kolayca bilinebilmesi, hava tahmin

raporlarÕy-la ya÷murun önceden görülebilmesi gibi geliúmeler klasik mu÷ayyebât-Õ

hamse tasavvurunu tevil etmeyi gerektirdi. Müslüman dünyaartÕk bir

mey-dan okuma ile karúÕ karúÕyaydÕ. DolayÕsÕyla klasik dönem øslam âlimleri gibi

ceninin cinsiyetinin ya da ya÷mur zamanÕnÕn Allah’a tahsisinden tevilsiz

bahsedemezdi. Bunun yerine, bir taraftan, ceninin istikbaldeki karakterinin,

nihayetinde de akÕbetinin yalnÕzca Allah tarafÕndan bilinece÷ini, di÷er

taraf-tan da hava tahmin raporlarÕnÕn zaman zaman yanÕldÕ÷ÕnÕ ya da gaybtan

son-raki bir aúamayÕ iúaret etti÷ini söylemek kurtarÕcÕydÕ. Oysa sadece Kur’an

metni dikkate alÕndÕ÷Õnda tevil gerekmeyecektir. Mu÷ayyebât-Õ selâse dün

oldu÷u gibi bu gün de tevil gerektirmeksizin anlaúÕlabilmektedir. Bu

durum-da kültür tarihimizde zikri geçen mu÷ayyebât-Õ hamsenin di÷er iki unsuru “O

ya÷muru ya÷dÕrÕr” ve “Rahimlerdekini bilir” úeklinde Kur’an metnine uygun

olarak çevrilir.

aber’nin dilbilimci sÕfatÕnÕ konuútururken cümlelerin ba÷lamÕna uyarak

mu÷ayyebât-Õ selâseyi belirlemesi, ama öte yandan kelâmî bakÕú açÕsÕyla

mu÷ayyebâtÕ cümlelerin tamamÕna teúmil etmesi tabiî ki o dönemde hiç

so-run teúkil etmemiúti. Hatta biraz garip olacak ama aber’nin bu genellemeyi

bilinçli olarak yaptÕ÷ÕnÕ bile düúünmeyebiliriz. O, söz konusu ayetteki

cüm-leleri hassas bir úekilde tek tek ele alÕrken her birinin ba÷lamÕna sadÕk

kal-mÕú, daha sonra o dönemde tevili gerektirmeyecek bir genelleme yaparak

müteakiben zikredece÷i hadislerdeki tasavvura uygun bir sonuç sunmuútur.

Burada, aber’nin, zikretti÷i hadislerdeki sayÕsal açÕklamalarÕn aksine

mu÷ayyebâta iliúkin açÕk bir sayÕ vermedi÷ini de kaydetmek gerekir.

Onun ilmi performansÕnÕ yakÕndan görmek için üzerinde durulabilecek

bir baúka örnek de Âraf suresi tefsirinde yer almaktadÕr. Bu örnek

incelendi-÷inde Taberi’nin, 7/Âraf suresinin 11. ayetindeki muhtemel bir yanlÕú

anla-manÕn önüne geçmeye çalÕútÕ÷Õ dikkatlerden kaçmayacaktÕr. Bu ayette úöyle

denmektedir: “Sizi yarattÕk. Sonra size úekil verdik. Sonra da meleklere

Âdem’e secde edin dedik.” aber burada insanlÕk ailesini temsilen Hz.

Âdem’e hitap edildi÷ini ifade etmektedir. Meleklere verilen ‘secde edin’

emri di÷er insanlarÕn yaratÕlmasÕndan önce gerçekleúti÷i için “sizi yarattÕk,

(8)

edilmesi anakronik bir anlamayÕ da beraberinde getirecektir.27 Di÷er yandan

o, Kur’an hitaplarÕnÕn muhataplarÕnÕ belirlerken ‘mâkul’ü aramayÕ da ihmal

etmemektedir. 7/Âraf suresinin 29. ayetindeki “øbadet ederken yönünüzü

Kabe’ye dönünüz” emrinin kilise ya da havralarda ibadet edenlere verildi÷ini

düúünen müfessirlere karúÕ çÕkmaktadÕr. Ayetin muhatabÕnÕn kilise ya da

havra ile ilgisi bulunmayan Arap müúrikleri oldu÷unu ve mezkûr yorumun

anlamsÕzlÕ÷ÕnÕ açÕkça dile getirmektedir.28

aber ayetlerin anlam alanlarÕnÕn sebepsiz yere daraltÕlmasÕna da karúÕ

çÕkmaktadÕr. Onun 42/ùûrâ suresinin 39–42. ayetleri29 hakkÕndaki

açÕklama-larÕ bu konudaki hassasiyetini göstermesi yanÕnda daha önce de÷indi÷imiz

dik duruúlu kiúili÷ini de yansÕtmaktadÕr. Burada aber Õsrarla, yanlÕú

anla-mayÕ bertaraf edecek úekilde –ayetin metnini tevil etmeksizin– “Bir mümin

ister bir müminden, isterse baúka bir din mensubundan zulüm görürse karúÕ

koyma hakkÕna sahiptir” açÕklamasÕnÕ yapmaktadÕr. Böylece o, ayetteki

vur-guyu yumuúatarak (sadece) “müúrik bir zalimden gelen zulme karúÕ

koyula-bilir” yorumunu rahatsÕz edici bulmaktadÕr. ùüphesiz ki bu son yorum

Müs-lüman idarecilerin ve iktidarlarÕn iúine gelecekti. O, bir taraftan bu ayetin

hükmünü mensuh görenleri eleútirirken di÷er taraftan, ayette zalimin

kimli-÷iyle ilgili bir tahsisin bulunmadÕ÷ÕnÕ belirtmektedir.30

aber’nin buna benzer bir yaklaúÕmÕnÕ 31/Lokman suresinin 6. ayetinin

tefsirinde de görüyoruz. Bu ayetin konumuzla ilgili kÕsmÕ úöyle çevrilebilir:

“BazÕlarÕ Allah’Õn yolundan saptÕrmak için ‘boú sözü’ satÕn alÕrlar…” ‘Boú

söz’ tamlamasÕ baúlÕca üç úekilde anlaúÕlmÕútÕr: 1. ùarkÕ 2. Davul 3. ùirk.

aber, ayette bir tahsisin bulunmadÕ÷ÕnÕ belirterek ‘boú söz’e “Allah’Õn

yo-lundan uzaklaútÕran her úey” tanÕmÕnÕ getirmektedir. aber, böylece, bütün

zamanlar boyunca hiç yadÕrganmayacak bir tanÕma ulaúarak kÕnamadaki

illeti isabetle öne çÕkarmaktadÕr. Nitekim Kur’an’Õn nüzul sürecinde onun

anlaúÕlmasÕna engel olmak için müúriklerin ileri gelenleri tarafÕndan

kirala-nan úarkÕcÕ bir kadÕndan bahsedilmektedir.31 Sosyolojik bir bakÕú açÕsÕyla da aber, masumane bir úarkÕya kulak vermeyi konu dÕúÕ saydÕ÷Õ için hayatÕn

gerçeklerini hiçe saymayan bir noktadadÕr.

27 A.g.e., VIII, s. 127.

28 A.g.e., VIII, s. 156.

29 Bu ayetler Türkçe’ye úöyle çevrilebilir: “Öte yandan bir zorbalÕkla karúÕlaútÕklarÕ zaman dayanÕúma içinde kendilerini savunurlar. Bilesiniz ki, bir zorbalÕ÷a aynÕ úekilde karúÕlÕk verilebilir. Bununla birlik-te, her kim affedici ve barÕúçÕ davranÕrsa Allah’Õn mükâfatÕna nail olur. ùüphesiz Allah, zorbala-rÕ/saldÕrganlarÕ sevmez! Bir zorbalÕ÷a, saldÕrÕya u÷radÕklarÕnda kendilerini savunanlara gelince, böyle-leri için herhangi bir suçlama ve cezalandÕrma söz konusu olamaz. CezalandÕrma ancak insanlara zul-meden ve hiçbir hak hukuk tanÕmaksÕzÕn memlekette hayÕrsÕzlÕk yapan kimselere yöneliktir. øúte böyle-lerinin hakkÕ, çok feci bir azaba çaptÕrÕlmaktÕr.”

30 A.g.e., XXV, ss. 37-38, 40. 31 A.g.e., XXI, ss. 60-63.

(9)

Belki de aber’nin ayetlerin ba÷lamlarÕnÕ belirlemedeki titizli÷iyle

mu-ahhar dönemin rahatlÕ÷Õ/gevúekli÷i arasÕndaki farkÕ ortaya koyabilecek en

tipik örnek 7/Âraf suresinin 31. ayetiyle ilgilidir. “Ey Âdemo÷ullarÕ!

Mescidlere girerken güzel elbiselerinizi giyiniz. Yiyiniz, içiniz, israf

etmeyi-niz” úeklinde anlaúÕlarak ça÷daú MüslümanlarÕn sofra dualarÕnÕ da süsleyen

bu ayet ilk muhataplarÕ tarafÕndan tamamen baúka türlü anlaúÕlmÕútÕr:

Arap-lar, cahiliye döneminde günah iúlenen elbiselerle ibadet edilemeyece÷ini öne

sürerek Kâbe’yi çÕplak tavaf ederlerdi. Bir kÕsmÕ da tavaf etmek için Kâbe

civarÕndan elbise kiralardÕ. AyrÕca hacca niyet ettikleri andan itibaren bir

takÕm yiyecek ve içeceklerden uzak dururlardÕ. Böylece bitkin ve zayÕflamÕú

vaziyette haccetmeyi maharet sayarlardÕ.32 Hac ibadeti øslam sonrasÕnda da

devam ederken zihinlerde eski hac tarzÕ canlÕlÕ÷ÕnÕ muhafaza etmekteydi.

Allah yeni dinin müntesiplerine cahiliye döneminin bu sapkÕnlÕ÷ÕnÕ

hatÕrlata-rak úöyle sesleniyordu: “Ey Âdemo÷ullarÕ! Kâbe’ye geldi÷inizde

elbiseleri-nizle ibadet edin! Yiyin, için, (Allah’Õn helal kÕldÕ÷Õ yiyecekleri kendinize

yasaklamayÕ ibadet etmenin gere÷i zannederek) aúÕrÕya kaçmayÕn…”.33 Bir

sonraki ayet “Kim Allah’Õn kullarÕ için yarattÕ÷Õ ziynetleri ve güzel rÕzÕklarÕ haram kÕlabilir?...”ùeklindeki ifadeleriyle ba÷lamÕ açÕkça belirlemektedir.

ùimdi øslam düúünce gelene÷inde önemli etkileri olan bir yanlÕú anlama

ile ilgili olarak, aber’nin 53/Necm suresinin 4. ayetindeki “O, vahyedilen

bir vahiyden baúka bir úey de÷ildir” ifadesindeki “huve (o)” zamirini de

÷er-lendiriúine bakmak istiyoruz. Özellikle hicri 4. asÕrdan itibaren zamirin

med-lulünün Kur’an yanÕnda kÕsmen ya da tamamen sünneti içerdi÷i

söylenegel-miútir.34 aber, bi’setin 5. senesinde nazil olan bu ayetteki zamirin tabii ki

Kur’an’Õ karúÕladÕ÷ÕnÕ zikretmektedir.35 O dönemde müúrikler mütemadiyen

Kur’an’Õn ilahi kayna÷Õna itiraz ediyorlardÕ. Allah bu ayette onun kayna÷ÕnÕ

bir kez daha bildirmektedir. aber tefsirinde bu konuyla ilgili alternatif tek

32 øbn øs, Siratu øbn øs, (Konya: Hayra Hizmet VakfÕ, 1981), s. 90; el-Ezra, Abru mekke ve m

cae fh mine’l-r, (Mekke: el-Mabaatu’l-mcidiyye, 1352), I, ss. 112, 114, 116-7; Cevd Al, Tru’l-arab able’l-islm, (Ba÷dat: Mabaatu’l-mecmei’l-Õlmiyyi’l-Õr, 1955), V, ss. 224-5;

Ya-úar Çelikkol, øslam Öncesi Mekke, (Ankara: Ankara Okulu YayÕnlarÕ, 2003), s. 170, 175. 33 aber, Tefsr, VIII, s. 159.

34 el-Ba÷av, useyn b. Mesd el-Ferr, Malimu’t-tenzl, (Beyrut: Dru’l-kutubi’l-Õlmiyye, 1993), IV, s. 223; e-abres, Fal b. asen, Mecmeu’l-beyn f tefsri’l-urn, (Beyrut: Muessesetu’t-tri’l-Arab, 1986), IX, s. 221; el-urub, Muammed b. Amed el-Enr, el-Cmi li akmi’l-urn, XVII, s. 57; øbn Ker, øsml b. Umar, Tefsru’l-ur’ni’l-am, (østanbul: Ça÷rÕ YayÕnlarÕ, 1986), IV, ss. 246-47; Muammed el-Emn b. Muammed el-Mutr eú-ùen, Tetimmetu Avi’l-beyn f

i’l-urni bi’l-urn, (MÕsÕr: Mabaatu’l-meden, tsz.) IX, s. 276; Es-Sad, Abdurramn b.

NÕr, Teysru’l-kermi’r-Ramn f tefsri kelmi’l-Mennn, ta. Muammed Zuhr en-Neccr, (Bey-rut: lemu’l-kutub, 1993), V, ss. 124-5, dim useyn, el-urniyyn ve úubehtuhum

avle’s-sunne, (Tâif: Mektebetu’-Õddk, 1989), s. 216. Krú. Mehmet Hayri KÕrbaúo÷lu, øslam Düúüncesinde Sünnet, (Ankara: Ankara Okulu YayÕnlarÕ, 2002), ss. 192-4.

(10)

bir rivayetin dahi bulunmamasÕ ilginçtir. Çünkü aber’ye bu konu hakkÕnda

farklÕ bir görüúün ulaúmamasÕ, en azÕndan, hicri ilk üç asÕrda konunun

yay-gÕn bir úekilde tartÕúÕlmadÕ÷ÕnÕ gösterir.

b. Dilbilim

aber’nin sÕk sÕk ayrÕntÕya odaklanmasÕ dilbilimci vasfÕyla yaptÕ÷Õ

de÷er-lendirmelerin pek ço÷unda hemen dikkat çeken hususlardandÕr.36

42/ùûrâ suresinin 23. ayetindeki ille’l-meveddete f’l-urb ibaresinin

an-lamÕna dair úu görüúleri aktarmaktadÕr: 1. “Ancak benimle aranÕzdaki

akra-balÕk ba÷ÕnÕ gözetmeniz” 2. “Ancak benim yakÕn akrabalarÕmÕ sevmeniz”.3.

“Ancak Allah’Õ sevmeniz, amel-i salih ve taat ile ona yaklaúmayÕ

arzulama-nÕz”. 4. “Ancak sÕla-i rahim yapmanÕz”.37

aber bu yorumlar içinden birincisini tercih etmektedir. Buna göre, Hz.

Peygamber Mekke müúriklerinden peygamberlik hizmetine karúÕlÕk hiçbir

ücret istemedi÷ini, ancak kendisi ile aralarÕndaki akrabalÕk hatÕrÕnÕn

gözetil-mesini bekledi÷ini söylemektedir. aber’ye göre, ibarede f harf-i cerrinin

yer almasÕ di÷er yorumlarÕ yanlÕúlamaktadÕr. Kur’ân’a anlam verilirken

zor-lamaya gidilmemeli; metnin zahirine itibar edilmelidir.38 Yine ayetlere mana

verirken dilbilime dair insanî birikimden hareket edilmelidir. Bunun için aber, tefsirinde 2000’den fazla úiir ile istiúhad etmiú,39

sÕk sÕk ArapçanÕn

günlük kullanÕmÕna atÕfta bulunmuútur.

ùimdiaber’nin 53/Necm suresinin 8. ayetiyle ilgili de÷erlendirmelerine

bakmak istiyoruz:

umme den fetedell (sonra yaklaútÕ ve sarktÕ). Burada [bir takdim-tehir söz konusu olup] sonra söylenen bir kelime (tedell) var, (ancak) manasÕ önceye iúaret ediyor. Bu durumda ibare úöyle olur: umme tedell feden (O sarktÕ ve yaklaútÕ). Bu ifadede güzel bir takdim var. Çünkü ‘sarkmak’ (tedell) yaklaúmaya; ‘yaklaúmak’ (den) sarkmaya delalet eder (fark et-mez). ùöyle örnek verebiliriz: “Bir úahÕs beni ziyaret etti ve bana güzel bir davranÕúta bulundu” cümlesiyle “Bir úahÕs bana güzel bir davranÕúta bu-lundu ve beni ziyaret etti” cümleleri aynÕ anlamÕ taúÕrlar.40

Yine aynÕ surenin 32. ayetindeki lemem kelimesinin herhangi bir eyleme

“yakÕnlÕk” belirtti÷ini söyledikten sonra bunu günlük dildeki kullanÕmlarla

desteklemektedir.41

36 Mesela bkz. a.g.e., XXV, ss. 40-41; XXVII, s. 60. 37 A.g.e., XXV, ss. 23-26.

38 A.g.e., XXV, s. 26.

39 Muammed ez-Zuayl, el-ømm, s. 129. 40 aber, Tefsr, XXVII, s. 44.

(11)

aber, Kur’an’da manasÕz ya da zaid bir harf/kelime bulundu÷unu kabul etmez. Buna mukabil, kelime takdir ederek ya da var sayarak tefsir

yapmak-tadÕr. 7/Âraf suresinin 12. ayetini tefsir ederken bütün bunlarÕ açÕkça dile

getirmiútir. Bu ayetteki le m meneake en l tescude i emertuke…

ibare-sinin lafzî çevirisi úöyle yapÕlabilir: “(Allah øblis’e) dedi ki: Ben

emretti÷im-de seni Âemretti÷im-dem’e secemretti÷im-de etmemekten alÕkoyan nedir? Ancak bu çevirinin

an-lamsÕzlÕ÷Õ ortadadÕr. aber, ibareye l’nÕn kattÕ÷Õ anlaúÕlma zorlu÷una dil

okullarÕnÕn getirmeye çalÕútÕklarÕ çözümleri ikna edici bulmayarak kendi

görüúünü úu takdirle ortaya koymaktadÕr: M meneake mine’s-sucdi fe

aveceke en l tescude (Seni secde etmekten alÕkoyan; secde etmemeye

zorlayan nedir?).42 Di÷er bir örnekte iseaber, Arapça’dan baúka bilgi

biri-kimi olmayan bir kimsenin, Kur’an’Õ anlamaya çalÕúÕrken düúebilece÷i bir

hatayÕ göstermeye gayret etmektedir.43

c. Sünnilik

aber, Sünnî bir bakÕúla Kur’an’a yaklaúmaktadÕr. O, Mutezile, ùia ve

Harici görüúlerle amansÕz bir mücadele yürütmüútür.44 Kader konusunda

mümine “kendi akÕbetinden endiúe duymasÕnÕ” salÕk veren rivayetleri Õsrarla

iúlemektedir.45 AynÕ konuda farklÕ düúünen Mutezile’yi –yakÕn tehdit

gördü-÷ünden olacak– eleútirmek için adetafÕrsat kollamaktadÕr: 7/Âraf suresinin

16. ayetinde ùeytan Allah’a hitap ederken febim a÷vayten… (Beni

azdÕrdÕ-÷Õn için…) ifadesini kullanmaktadÕr. aber’ye göre, ùeytan bile ‘dalâlet’i

kendinden de÷il Allah’tan bilirken, Mutezile insanÕn hidayet ve dalâlet

ba-kÕmÕndan hür oldu÷unu söyleyebilmiútir. Hemen belirtelim ki Kur’an’a

uy-gun olan düúünce aber’nin tercihiyle örtüúmektedir. Onun tercihi, bir

yö-nüyle adaletin sa÷landÕ÷Õ, di÷er yönüyle ilahi rehberli÷in müdahil oldu÷u,

son tahlilde de bu denklemin insani kapasiteyle tam algÕlanamadÕ÷Õ bir

teme-le oturmaktadÕr. Ancak, aber’nin, ùeytan ile Allah arasÕnda gerçekleúen

diyalogdaki bir kelimenin vezninden (ifl) hareket ederek, sadece filolojinin

ilgilenmesi gereken bir ifadeyi kelâmî bir ba÷lama yerleútiren rivayetlere

katÕlmasÕ46 tabii ki eleútirilmelidir. Neyse ki, onun Mutezile karúÕtlÕ÷Õ söz

gelimi “kaderîlik”le suçlanan Mabed el-Cuhen’den (80/699) gelen tefsir

42 A.g.e., VIII, ss. 128-30.

43 Burada aber, 42/ùûrâ suresinin 24. ayetindeki yemu fiilinin sonunda yer almasÕ gereken vavÕn kendinden önceki fiile atfen düúmedi÷ini; mushafÕn otantik formunda vavÕn bulunmadÕ÷ÕnÕ belirtmek-tedir. Bkz. A.g.e., XXV, s. 27.

44 Yt el-amev, Mucemu’l-udeb, (Kahire: Mabaatu’l-memn, 1938), XVIII, ss. 81–84. 45 A.g.e., XXV, s. 9.

(12)

rivayetlerini göz ardÕ etmesine sebep olmamÕútÕr.47 Daha önce de üzerinde

durdu÷umuz gibi aber büyük oranda ulaútÕ÷Õ tüm rivayetleri kaydetmiútir.

AslÕnda aber, mezhepler arasÕndaki temel tartÕúma noktalarÕnÕ bir tarafa

bÕrakacak olursak kendi tercihlerini Õsrarla dayatan bir tefsir tasavvuruna da

sahip de÷ildir. Aksi halde tercih etmedi÷i görüúleri ÷ayri medfa (kabulünde

bir beis yoktur) úeklinde vasÕflandÕramazdÕ.48 Yine o, özellikle gaybî

konu-larda tercihi gerektiren herhangi bir haberin bulunmadÕ÷Õ farklÕ yaklaúÕmlarÕn

her birine cevaz verebilmektedir. Mesela Sidratu’l-munteh hakkÕndaki

de-÷erlendirmeleri bu yöntemle ele almaktadÕr:

Bu konuda do÷ru olan úöyle söylemektir: Munteh’nÕn manasÕ “Son”dur… Bunun için Kab el- Abr’Õn (23-35/644-655) söyledi÷i gibi ona yaratÕklarÕn ilminin bitti÷i yer anlamÕnda Sidratu’l-munteh denmesi caizdir. Abdullh b. Mesd’un (32/652) söyledi÷i gibi yükselmenin ve alçalmanÕn son buldu÷u yer oldu÷u için Sidratu’l-munteh denmesi de ca-izdir. Rasulullah’Õn sünnetine ittiba eden herkesin ulaúaca÷Õ yer oldu÷u için Sidratu’l-munteh denmesi de caizdir. BunlarÕn her birinin birlikte düúünülmesi de caizdir. BunlarÕn birini di÷erine tercih edecek bir haber varid de÷ildir…49

aber mezkûr cevaz yöntemini kÕraat içerikli rivayetlerde çokça

uygula-maktadÕr. Bu tür rivayetleri zikrettikten sonra sÕk sÕk úu formülü vererek

Kur’ân okurunun hareket alanÕnÕ geniúletmektedir:

Bence bu konuda do÷ru olan; o iki kÕraatin, manalarÕ yakÕn ve önde gelen kârîlerin okudu÷u kÕraatler olmasÕdÕr. Kur’an okuru hangisini okursa oku-sun isabet kaydeder.50

Genel De÷erlendirme

aber tefsiri51

, ayetlerin manalarÕnÕ “bitmez-tükenmez” bir kaynak gibi

tasavvur eden yaklaúÕmlarÕ desteklemez. Aksine o, vahiy ortamÕnÕn úartlarÕ

ve o ortama yakÕn tarihlerde yaúamÕú insanlarÕn anlayÕúlarÕnÕ esas alarak

mümkün oldu÷unca nesnel bir manayÕ hedefleyen çizginin önde gelen

kay-na÷ÕdÕr. Müellifi aber ilk üç asrÕn tefsir birikimini derlemekle kalmamÕú

kendisini büyük oranda bu birikimle kayÕtlamÕútÕr. Büyük ço÷unlu÷u Tabiin

47 Mesela bkz. aber, Tefsr, VIII, ss. 148-49.

48 Mesela bkz. A.g.e., VIII, s. 117. Benzer bir ifadesi için bkz. A.g.e., VIII, s. 118. 49 A.g.e., XXVII, s. 53.

50 A.g.e., XXI, s. 64, 74, 78, 82; XXV, s. 28, 35. Benzer bir de÷erlendirme için bkz. a.g.e., XXVII, s. 49, 59. Daha fazla bilgi için bkz. Halis Albayrak, “Taberî’nin KÕraatlarÕ De÷erlendirme ve Tercih Yönte-mi”, Ankara Üniversitesi ølahiyat Fakültesi Dergisi, XLII, (2001), s. 97-130

51 Bu tefsirin matbu nüshalarÕ arasÕnda kelime farklÕlÕklarÕ ve hatalÕ yazÕmlar bulunmaktadÕr. Görebildi-÷imiz kadarÕyla Dr. Abdullh b. Abdilmusin et-Turk’nin tahkikini yaptÕ÷Õ nüsha, aber tefsirinin en eski (Hicri 4. asÕr) el yazmasÕnÕ da kapsayan ço÷u el yazmasÕnÕ dikkate almÕútÕr. Bkz. (Kahire: Dru Hicr, 2001).

(13)

neslinden olmak üzere Sahabe’den ve Hz. Peygamber’den gelen rivayetleri

de÷erlendirmiútir. aber, Hz. Peygamber’e ulaúan sahih rivayetleri ba÷layÕcÕ

görür. ùöyle söylemektedir:

E÷er Rasülullah’dan gelen zikretti÷imiz bu iki haber ya da birisi sahih ol-saydÕ baúka bir söz söylemezdik. Fakat isnadlarÕnda ihtiyatlÕ davranmayÕ gerektiren bir sorun vardÕr.52

Ancak o, kendini, bir sahabi olan Abdullh b. Mesd’un (32/652)

görü-úünü bir muhadram olan Kab el- Abr’Õnkine (23-35/644-655) ya da bir

tabii er-Rab b. Enes’inkine (140/757) tercih etmek zorunda

hissetmemiú-tir.53

aber’nin, tercihlerini ve tevillerini gerekçelendirmeye büyük önem

ver-di÷i müúahede edilmektedir. Onun tercih ve tevillerine edebi açÕdan

bakÕldÕ-÷Õnda da, ayetlere bâtÕni, gizemli, beklenmedik ya da úâz gramer kurallarÕna

dayalÕ anlamlar verilmesine sÕcak bakmadÕ÷Õ görülmektedir. Kendi ifadesiyle

metne ‘zâhiri’ne uygun anlam verilmelidir.54

Kaynakça

Cevd Al, Tru’l-arab able’l-islm, Ba÷dat: Mabaatu’l-mecmei’l-Õlmiyyi’l-Õr, 1955. el-Ba÷av, Malimu’t-tenzl, Beyrut: Dru’l-kutubi’l-Õlmiyye, 1993.

el-Ba÷dd, Tru Ba÷dd, Beyrut: Dru’l-kutubi’l-ilmiyye, tarihsiz.

el-Ezra, Abru mekke ve m cae fh mine’l-r, Mekke: el-Mabaatu’l-mcidiyye, 1352. el-urub, el-Cmi li akmi’l-urn, Beyrut: Dru’l-kutubi’lilmiyye, 1988.

es-Sad, Teysru’l-kermi’r-Ramn f tefsri kelmi’l-Mennn, ta Muammed Zuhr en-Neccr, Beyrut: lemu’l-kutub, 1993.

es-Sav, Fetu’l-mu÷, tah. Abdurramn Muammed Umn, Medine: el-Mektebetu’s-selefiyye, 1968.

es-Subk, Kitbu’-abati’ú-úfiiyyeti’l-kebr, MÕsÕr: Mabaatu’l-useyniyye, 1324. es-Suy, el-øtn f ulmi’l-ur’n, ta÷. Muaf Db el-Bu÷a, DÕmeú: Dru øbn Ker,

1987.

e-aber, Cmiu’l-beyn an tevli yi’l-uran, Beyrut: Dru’l-fikr, 1988. ____, Tru’l-umem ve’l-mulk, tah. Muammed Eb’l-fal øbrhm, Beyrut: Dru

Suveydn, tarihsiz.

____, Tefsru’-aber-Muaddimetu’l-muai tah. Mamd Muammed ùkir-Amed Muammed ùkir, MÕsÕr: Dru’l-marif, tarihsiz.

____, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, terc. Zâkir Kadiri Ugan, Ahmet Temir, østanbul: Milli E÷itim BakanlÕ÷Õ YayÕnlarÕ, 1991.

e-abres, Mecmeu’l-beyn f tefsri’l-urn, Beyrut: Muessesetu’t-tri’l-Arab, 1986. e-eheb, Siyeru almi’n-nubel, tah. ùuayb el-Arnavu, Beyrut: Muessesetu’r-risle,

1985.

52 aber, Tefsr, XXVII, s. 73. Benzeri ifadeler için bkz. a.g.e., VIII, s. 122. 53 A.g.e., XXVII, s. 53.

(14)

dim useyn, el-urniyyn ve úubehtuhum avle’s-sunne, Tâif: Mektebetu’-Õddk, 1989.

Halis Albayrak, “Taberî’nin KÕraatlarÕ De÷erlendirme ve Tercih Yöntemi”, Ankara Üniversi-tesi ølahiyat Fakültesi Dergisi, XLII, (2001), ss. 97-130.

Ignaz Goldziher, Mehibu’t-tefsri’l-øslm, Abdulalm en-Neccr, MÕsÕr: Mektebetu’l-anc, 1955.

øbn øs, Siratu øbn øs, Konya: Hayra Hizmet VakfÕ, 1981. øbn Ker, Tefsru’l-ur’ni’l-am, østanbul: Ça÷rÕ YayÕnlarÕ, 1986.

øsmail Cerraho÷lu, Tefsir Tarihi, Ankara: Diyanet øúleri BaúkanlÕ÷Õ YayÕnlarÕ, 1988.

Katip Çelebi, Keúfu’-unn an esmi’l-kutub ve’l-funn, Mabaatu vekleti’l-marif, 1360. Mehmet Hayri KÕrbaúo÷lu, øslam Düúüncesinde Sünnet, Ankara: Ankara Okulu YayÕnlarÕ,

2002.

Montet, Le Coran, Payot, Paris 1949.

Muammed el-Emn b. Muammed el-Mutr eú-ùen, Tetimmetu Avi’l-beyn f i’l-urni bi’l-urn, MÕsÕr: Mabaatu’l-meden, târihsiz.

Muammed ez-Zuayl, el-ømm e-aber, DÕmeú: Dru’l-alem, 1990. Yt el-amev, Mucemu’l-udeb, Kahire: Mabaatu’l-memn, 1938. Yaúar Çelikkol, øslam Öncesi Mekke, Ankara: Ankara Okulu YayÕnlarÕ, 2003.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çünkü, her şeyden önce, menfaatleri dengeleyici niteliğe sahip irade oluşum düzeneği (mekanizması), esas itibariyle gerçekleşmesi çok güç, ütopik bir anonim şirket

Roma hukukunda düzenlendiği gibi, karşılıklı bir sözleşmede belirlenen edimin değerinin, gerçek değerin yarısından az olması durumunda, sözleşmeyi sona erdirme

Uluslararası Adalet Divanı'nın Belçika Tutuklama Kararı Davası 'nda ulaşmış olduğu sonuç, savaş suçları, soykırım suçu ve insanlığa karşı işlenilen suçlar gibi

kullanımında olduğu gibi, satım ilişkisine konu oluşturabilmektedir. O halde, bu açıklamalara göre, BK 182/I'de "satılan mal" kavramı ile ifade edilen satım

"sous reserve, d'une part, des limitations touchant aux p&iodes au cours des- quelles une reVision de la Constitution ne peut pas etre engag^e ou poursuivie, qui resultent

Fonksiyonel akım yanlısı metodların Amerikalı ve Avrupalı hukukçuların birbirlerine yaptıkları yollamalarla tartışıldığı bu ortamda (83), Avrupalı hukukçular, söz

1950 yılında yürürlüğe giren 5432 sayılı Vergi Usul Kanunu 3692 sayılı kanunla kurulmuş bulunan komisyonlar bakımından herhangi bir değişiklik getirmemişti. Ancak aynı

Taberi, kıraatın meşhur oluşunu, onun sahihliği için en güçlü delil olarak gördüğü için iki farklı, ama yaygın kıraat söz konusu olduğunda her iki kıraatla da