aber Tefsir’ini Anlamak Üzerine - I
MEHMET AKøF KOÇDoç.Dr., ANKARA Ü. øLAHøYAT FAKÜLTESø koc@divinity.ankara.edu.tr
Özet
aber tefsirinden yararlanmak isteyenlerin öncelikle bilmesi gereken, aber’nin ri-vayetleri bir araya getirirken büyük oranda seçici olmadÕ÷ÕdÕr. O ulaúabildi÷i rivayet-leri ansiklopedik tefsir kitabÕna kaydetmiútir. Onun, eserinde yer verdi÷i tüm rivayet-leri güvenilir buldu÷unu düúünmemeliyiz. YaptÕ÷Õ dilbilim yorumlarÕ sebebiyle eseri zaman zaman bir sözlük intibaÕ uyandÕrmaktadÕr. Yine Onun ayetlere anlam verirken öncelikle ayetlerin ba÷lamlarÕnÕ tespit etmeye özen gösteren rivayetleri göz önünde bulundurmasÕ, pek çok defa do÷ru anlama ulaúmasÕnÕ sa÷lamÕútÕr. aber’nin tercihleri ço÷unlukla Sünni bir bakÕúÕ iúaret eder. Ancak bu, hiçbir zaman onun körü körüne mezhebi bir temayül gösterdi÷i anlamÕna gelmemektedir.
Anahtar Kelimeler: aber, Sünnilik, ba÷lam, rivayet, dilbilim Abstract
On Understanding al-abar’s Tafsr - I
Anyone who wishes to consult al-abar’s Tafsir should know that he was not particu-larly selective when collecting reports. He recorded in his exegetical work any reports that he was able to find. One thus should not think that he deemed reliable all the re-ports that he put in his Tafsr. Due to his linguistic commentaries, his book gives from time to time the impression of a lexicon as well. Moreover, the fact that he took into consideration primarily the reports heedful to determining the contexts of verses enabled him to come up most of the time with their correct meaning. Finally, although al-abar’s preferences mostly indicate the Sunni perspective, this does not mean at all that he had a blind sectarian inclination.
Giriú
Benim bu kitabÕmÕ (Tru’l-umem ve’l-mulk) gözden geçirenler bilsin-ler ki, bu eserimde dercedilen her bilgi ve haber, pek azÕ hariç olmak üze-re, akli delilleüze-re, insanlarÕn fikir ve akÕllarÕyla düúünerek bulduklarÕ se-beplere dayanmayÕp ancak senetleriyle ravilerini gösterdi÷im haber ve ri-vayetlere dayanÕr. Çünkü geçip gidenlere ve sonra gelenlere dair olan ha-ber, olay ve hadiselerden her biri, bunlarÕ gözleriyle görmeyen ve o za-manlarÕ idrak etmeyenlere, ancak o halleri gören ve iúitenlerin haber ver-meleri, o haberleri nakletmeleriyle bilinir, akÕl ve fikir ile bilinmez. Geçip gidenlerin bazÕlarÕna dair nakletti÷imiz haberlerin bir kÕsmÕnÕ do÷ru ve hakiki bulmayÕp inkâr edenler veyahut çirkin sayanlar bulunursa, onlar bilsinler ki, bu haberler tarafÕmÕzdan uydurulmuú olmadan ravilerce bize nakledilmiútir. O haberler bize nasÕl nakledilmiú ise, biz de o úekilde ala-rak dercediyoruz.1
YukarÕdaki satÕrlarÕn yazarÕnÕ tanÕmayan günümüz okuru oradaki
vurgula-rÕn sahibinin günümüzde yaúadÕ÷ÕnÕ düúünebilir. Çünkü orada neredeyse
ça÷daú akademik bir yaklaúÕm bulur. Gerçekten de yukarÕdaki paragrafta
tarih ilmine ait bilginin karakterine dair tahliller ve bu bilginin toplanmas
Õn-dan de÷erlendirilmesine kadar yürütüldü÷ü söylenen faaliyetler, úaúÕrtÕcÕ bir
úekilde günümüz bilimsel mantÕ÷Õyla örtüúmektedir. Günümüzden bin küsür
sene önce bu noktaya ulaúan aber tabiî ki günümüz araútÕrmacÕlarÕ
tarafÕn-dan ÕskalanmamÕútÕr. Gerek Müslüman dünya gerekse batÕlÕ araútÕrmacÕlar
aber’ye yo÷un bir bilimsel merak duymuúlardÕr. Böylece aber “The
Father of History” (Tarihin babasÕ) sÕfatÕna layÕk görülmüútür.2 19. yüzyÕlÕn
meúhur úarkiyatçÕlarÕndan Theodor Nöldeke (1349/1930), 1860’lÕ yÕllarda
henüz kütüphane raflarÕnda elyazmasÕ olarak saklÕ bulunan aber’nin
tefsi-riyle karúÕlaúma konusunda úiddetli bir heyecan duymuútu.3 Nöldeke, aber
tefsirindeki ayrÕcalÕ÷Õn farkÕna varmÕútÕ: Kur’an’Õn anlaúÕlmasÕ hususundaki
ilk gayretleri ve dolayÕsÕyla ‘tefsir’in kapsamÕna yönelik erken dönem
tasav-vurunu yansÕtmasÕ bakÕmÕndan bu tefsirin eúsizli÷i onu meraklandÕrmÕútÕ. Bu
1 Muammed b. Cerr e-aber, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, terc. Zâkir Kadiri Ugan, Ahmet Temir, (østanbul: Milli E÷itim BakanlÕ÷Õ YayÕnlarÕ, 1991).
2 øsmail Cerraho÷lu, Tefsir Tarihi, (Ankara: Diyanet øúleri BaúkanlÕ÷Õ YayÕnlarÕ, 1988), II, s. 142-46. aber’nin Tr’inde Tefsr’ine atÕfta bulunmasÕ Tr’ini Tefsr’inden sonra derledi÷ini göstermekte-dir. Bkz. aber, Tru’l-umem ve’l-mulk, tah. Muammed Eb’l-fal øbrhm, (Beyrut: Dru Suveydn, tsz.), I, s. 89.
3 Ignaz Goldziher, Mehibu’t-tefsri’l-øslm, Abdulalm en-Neccr, (MÕsÕr: Mektebetu’l-anc, 1955),
s. 108. øslam dünyasÕnÕn son iki yüzyÕlda geçirdi÷i badireler dikkate alÕndÕ÷Õnda aber tefsirinin o dö-nemde kayÕp olmasÕ anlaúÕlÕr bulunabilir. Ancak Muammed ez-Zuayl, Katip Çelebi’nin (1067/1657) de bu tefsire muttali olmadÕ÷ÕnÕ söylemektedir. Bkz. Muammed ez-Zuayl, el-ømm e-aber, (DÕmeú: Dru’l-alem, 1990), s. 110. Zuayl’nin bu kanaate nasÕl vardÕ÷ÕnÕ bilmiyoruz. Katip Çelebi, aber’nin tefsirini anlatÕrken bu konuda bir bilgi vermemektedir. Bkz. Katip Çelebi, Keúfu’-unn
merak tabii ki sadece sübjektif kiúisel gözlemlerden ve aber’den sonra
ondan yararlanan tefsirlerdeki alÕntÕlarÕn kayda de÷er yo÷unlu÷undan
kay-naklanmÕú de÷ildi. Bizatihi Müslüman âlimlerin de÷erlendirmeleri de bu
merakÕ tahrik etmekteydi. Tefsir ilminin gerek usulünü-tarihini, gerekse
ri-vayetlerini tanÕmada otorite kabul edilen Suy (911/1505) aber tefsirini
eúsiz görmüútü. Gerçekten de tefsir ilminin pek çok alanÕnda karar mercii
sayÕlan Suy’ye göre “aber’nin tefsiri tefsirlerin en büyü÷üdür”.4
aber’nin tefsiri neden en büyüktür? Çünkü o, çok büyük bölümü Tabiinin-ki olmak üzere Hz. Peygamber (A.S ), Sahabe ve Tebe-i tabiinden gelen yaklaúÕk 37000 isnadlÕ rivayeti içerir.
aber, tefsirini derlerken büyük oranda seçici de÷ildi. AnlaúÕlan o ki,
te-mel amacÕ hicri ilk üç asÕrda yaúayan insanlarÕn Kur’an karúÕsÕndaki
duruúla-rÕnÕn foto÷rafÕnÕ çekmekti. Bu foto÷raf bazen akla ve øslam’Õn genel yapÕsÕna
uygun didaktik bir karakter taúÕyor, bazen de mitolojik, hatta akÕl ve mantÕk
dÕúÕ yaklaúÕmlarÕn varlÕ÷ÕnÕ gösteriyordu. aber’nin, tefsirine kaydetti÷i
bütün rivayetlerin do÷rulu÷una inandÕ÷ÕnÕ varsayamayÕz. Zira böyle
düúün-mek için en azÕndan birkaç nedenimiz vardÕr. Her úeyden önce kaydetti÷i
rivayetler arasÕnda açÕkça tercih yapmasÕ5 bu yargÕyÕ do÷rulamaktadÕr. Di÷er
taraftan, en baúta alÕntÕladÕ÷ÕmÕz paragrafÕn muhtevasÕ her ne kadar
Tr’inin giriú kÕsmÕnda yer alsa da genel olarak rivayet malzemesine nasÕl
baktÕ÷Õna dair önemli bir fikir vermektedir. Öte yandan, bu satÕrlarÕ içtenlikle
yazdÕ÷ÕnÕ düúünmeliyiz. Nitekim onun içinden geldi÷i gibi hareket etti÷ini
görmek için Ba÷dat’taki Hanbelîlerle yaúadÕ÷Õ tatsÕz olaylar yeterince ikna
edicidir.6aber’nin bilimsel do÷ru tasavvurunu anlamak için tamamlamaya
ömrünün kafi gelmedi÷i7 Tehbu’l-r isimli eserini de incelemek gerekir.
Daha önce oluúturulmuú bir gelene÷i takip etmeyen bu eser, aber’nin,
iddi-alÕ oldu÷u hadis alanÕnda bile göreceli bir do÷ruluk anlayÕúÕ benimsedi÷ini
ortaya koymaktadÕr. Bu eserin özgünlü÷ü aber’nin çeúitli fÕkhî
yaklaúÕmla-rÕnÕ temellendiren rivayetleri içermesinden de÷il, bununla birlikte alternatif
rivayetleri adeta kendisine karúÕ bir muhalif üslubuyla vermesinden ileri
4 Suy, el-øtn f ulmi’l-ur’n, tal Muaf Db el-Bu÷a, (DÕmeú: Dru øbn Ker, 1987), II, s. 1235.
5 E. Montet aber’yi orijinalli÷i olmayan müfessir olarak takdim etmektedir. Bkz. Montet, Le Coran, Payot, Paris 1949, s. 59. øsmail Cerraho÷lu’na göre Montet aber’nin rivayetler arasÕnda tercih yaptÕ-÷ÕnÕ ve hukuk alanÕndaki derinli÷ini göz ardÕ ederek bu yanlÕú kanaate varmÕútÕr. Bkz. Tefsir Tarihi, II, ss. 159-60.
6 aber, Amed b. anbel’i (241/855) bir hukuk otoritesi olarak görseydi úüphesiz Ba÷dat Hanbelile-ri’nin yo÷un iltifatÕnÕ celbedecekti. Oysaki Hanbeliler’in iúkencelerine ra÷men mezhep imamlarÕnÕn sade bir muhaddis oldu÷u yolundaki samimi kanaatini vefatÕna kadar Õsrarla sürdürmüútür. Bkz. el-Ba÷dd, Tru Ba÷dd, (Beyrut: Dru’l-kutubi’l-ilmiyye, tsz.), II, s. 164.
gelir.8 Bütün bunlar aber’nin tefsirine kaydetti÷i tüm rivayetleri do÷ru
kabul edecek bir düúünce dünyasÕna sahip olamayaca÷Õna dair fikir
vermek-tedir.9 Nitekim Muammed ez-Zuayl, aber tefsirinin meúhur muhakkiki
Mamd ùkir’i teyiden10 aber’nin israiliyyat konusundaki rivayetlerinin
iki sebeple aber’ye sorumluluk yüklemedi÷ini düúünmektedir: 1. aber bu
rivayetleri isnadlÕ olarak vermiútir. Hadis usulü ve ilimlerine göre bir rivayet
isnad ile verilmiúse sorumluluk o rivayeti zikredene de÷il; onunla karúÕ
kar-úÕya gelene ihale edilmiú olur. 2. aber, tefsirini, ne avam, ne ilim
ö÷rencile-ri ne de yarÕ âlimler için derlemiútir. Bu tefsir alimler ve uzmanlar için
ya-zÕlmÕútÕr. Bu rivayetlerin zikredilmesi tÕpkÕ zayÕf ve mevzu hadislerin kayÕt
altÕna alÕnmasÕ kabilinden düúünülmelidir.11
Lisansüstü ö÷rencileriyle birlikte aber tefsirinin muhtelif bölümlerini
okurken, aber’nin beklenmedik ayrÕntÕlÕ açÕklamalarÕ konusunda yo÷un
sorular geliyordu. Acaba aber özellikle kendisi açÕklama yaparken
okuyu-cuyu úaúÕrtmak pahasÕna neden ayrÕntÕlÕ dilbilim incelemeleri yapÕyordu?
Rivayetleri de÷erlendirirken, tercihlerini gerekçelendirmeye ve okurun
aklÕ-na gelebilecek bütün sorularÕ tartÕúmaya neden bu kadar önem veriyordu?
Eserinin sadece rivayetlerin derlendi÷i bir hadis kitabÕ gibi görünmesini
ne-den istemiyordu?
YukarÕdaki sorularÕn cevabÕnÕ vermeye yönelik bir çabayÕ aber uzmanÕ
Claude Gilliot’un 20 MayÕs 2009 tarihinde Ankara Üniversitesi ølahiyat
Fa-kültesi’nde verdi÷i seminerin sonuç kÕsmÕnda bulabiliriz. Gilliot’a göre,
aber bilimsel rekabet gere÷i selefi meslektaúlarÕndan farklÕ olmayÕ hedef-lemiúti:
aber, Kitbu’l-laf’i ùfi’nin (204/819) er-Rislesi’nden; Tehbu’l-r’Õ Amed b. anbel’in (241/855) Musned’inden, Tru’l-umem ve’l-mulk’u Muammed b. øsk’Õn (150/767) Siyer’inden; Cmiu’l-bey’n’Õ Mutil b.Suleymn’Õn (150/767) Tefsr’inden; Kitbu’l-fasl beyne’l-Õrat’i Eb Ubeyd sÕm b. Sellm’Õn (224/839) Õratu Eb Ubeyd’inden farklÕ ve çekici kÕlmak istiyordu.
øúte bu makalede biz aber’nin söz konusu muhtemel farklÕlaúma
arzu-sunun –e÷er varsa– yansÕmalarÕnÕ gözlemlemeye çalÕúarak tefsir tasavvurunu
tahlil etmeye çalÕúaca÷Õz. Bunun için 7/Âraf suresinin ilk 33 ayetine,
8 Yine Subk bu eseri “acaib” olarak vasÕflandÕrmaktadÕr. Bkz. a.g.e., II, s. 136.
9 øsmail Cerraho÷lu, aber’nin, tefsir kitabiyatÕndaki gereksiz ayrÕntÕdan uzak durulmasÕnÕ tavsiye etti÷i birkaç ça÷rÕyÕ kaydetmiútir. Bkz. Tefsir Tarihi, II, s. 157.
10aber, Tefsru’-aber-Muaddimetu’l-muai tah. Mamd Muammed ùkir-Amed Muammed ùkir, (MÕsÕr: Dru’l-marif, tsz.), I, s. 16.
11 Muammed ez-Zuayl, el-ømm, ss. 132–33. e-uhayl tefsir kitabiyatÕnÕ do÷ru anlamaya katkÕda bulunacak bu isabetli açÕklamalarÕndan sadece birkaç sayfa sonra çeliúkiye düúmektedir. Burada aber’yi, de÷erlendirmeden verdi÷i bir yÕ÷Õn akÕl dÕúÕ rivayet sebebiyle eleútirmektedir. Bkz. s. 138.
31/Lokman, 42/ùûrâ ve 53/Necm surelerine dair derledi÷i ve de÷erlendirdi÷i rivayet malzemesini tetkik etmek istiyoruz.
1. Teknik ønceleme
aber, tefsirini hicri 283 yÕlÕndan önce tamamlamÕú olmalÕdÕr. Çünkü bir
ö÷rencisinin hicri 283–290 yÕllarÕ arasÕnda bu tefsirin tamamÕnÕ imla yoluyla
aldÕ÷ÕnÕ biliyoruz.12 Taberi, rivayetleri sistemli bir úekilde derlemeye ve de-÷erlendirmeye çalÕúmaktadÕr. Ayetlerden sonra farklÕ görüúleri içeren
riva-yetleri gruplandÕrarak her bir grubu ikru men le lik ( Bu görüúte
olanla-rÕn dökümü) baúlÕ÷Õyla vermektedir. Yine aber’de tekrara düúmeme çabasÕ
hemen hissedilmektedir. SÕk sÕk bim a÷n an idetih [ ( Daha önce, bu
konuda) tekrar etmeyi anlamsÕz kÕlacak ( kadar açÕklama yapmÕútÕk) ];13
fekerihn an idetih (Tekrar etmeyi uygun bulmuyoruz)14 gibi ifadelerle
tefsirinin daha önceki bölümlerine atÕfta bulunmaktadÕr.
aber’nin isnadlarÕ farklÕ metinleri aynÕ rivayetleri özenle kaydetti÷i
dik-katlerden kaçmamaktadÕr. Bu türdeki ilk rivayeti isnadÕ ve metniyle vererek
di÷er rivayetlerin isnadÕndan sonra mileh15 [ (metni) aynÕsÕ ]; bi navih16 [
(metni) benzeri ] ifadeleriyle metni tekrar etmekten sakÕnmaktadÕr. Böylece
aber farklÕ görüúlerin destekçilerini ayrÕntÕlÕ bir liste halinde vermeye çal Õ-úarak rivayet derleme faaliyetindeki sanatÕnÕ ve kapsayÕcÕlÕ÷ÕnÕ sergilemekte-dir. Yine o, ustalÕ÷ÕnÕ tefsirinin tamamÕnda yaklaúÕk bin defa tekrar etti÷i bir isnad kalÕbÕnda hadis ilmindeki bir ihtisar yöntemini (Tavl)17 kullanarak da göstermektedir.18
Öte yandan, aber’nin, zikretti÷irivayetlerin isnadlarÕ hakkÕndaki gerek
kendi úüphelerini gerekse ravilerin úüphelerini sadakatle kaydetti÷ini
müúa-hede ediyoruz.19 Onun, rivayetleri çok yönlü kullanabildi÷i de dikkatlerden
kaçmamaktadÕr. øbn Abbs’tan (68/687) aynÕ isnadla20 gelen iki alternatif
12 E-eheb, Siyeru almi’n-nubel, tah. ùuayb el-Arnavu, (Beyrut: Muessesetu’r-risle, 1985), XIV, s. 273.
13 Mesela bkz. aber, Cmiu’l-beyn an tevli yi’l-uran, (Beyrut: Dru’l-fikr, 1988), VIII, s. 116, 120; XXV, s. 6, 12, 17, 36, 46.
14 Mesela bkz. a.g.e., VIII, s. 122, 132, 139.
15 Mesela bkz. a.g.e., VIII, s. 115-16, 127, 135, 137, 148, 152, 154, 157; XXI, s.73, 75; XXVII, s. 42, 47, 48, 68, 71, 83.
16 Mesela bkz. a.g.e., VIII, s. 146, 158, 160; XXVII, ss. 50-51, 53, 56, 57.
17 Ortak ve farklÕ ravileri olan isnadlarÕ birleútirerek vermeye tavl denir. Bkz. es-Sav, Fetu’l-mu÷, tah. Abdurramn Muammed Umn, (Medine: el-Mektebetu’s-selefiyye, 1968), II, s. 192. 18 Muammed b. Amr–Eb ÂÕm–s b. Meymn / el-ri b. Muammed–el-asen b.
Eúyeb–Ver-øbn Eb Nec–Muchid. AyrÕca aber’nin tefsirinde tal yoluyla zikretti÷i anonim isnad kalÕplarÕyla da karúÕlaúÕlmaktadÕr. Mesela bkz. a.g.e., XXI, s. 77, 81.
19 Mesela bkz. a.g.e., XXI, s. 75, 78; XXVII, s. 66, 83.
görüúten hangisinin øbn Abbs’a ait oldu÷unu øbn Abbs’a farklÕ bir isnad21 ile ulaúan baúka bir rivayeti kullanarak tespit etmektedir.22 Böylece aber
do÷ru metni, isnad de÷erlendirmesi yaparak belirlemektedir.
aber, kendi açÕklama ve tercihlerini bazen rivayetleri vermeden önce,
daha çok da rivayetlerden sonra kaydetmektedir. Buralarda o bazen “E÷er
birisi bize úöyle derse… Ona úöyle cevap verilir…” Benzeri sorulu-cevaplÕ
bir anlatÕm üslubunu kullanmaktadÕr.23
2. øçerik øncelemesi: aber’nin Öncelikleri a. Ba÷lam
aber’nin, rivayet tercihleri yanÕnda kendi açÕklamalarÕ, onun, ibarelerin
medlullerini ve ba÷lamlarÕnÕ belirleme konusunda dikkat çeken bir
hassasi-yet taúÕdÕ÷ÕnÕ ortaya koymaktadÕr. Meselaaber, mu÷ayyebât-Õ hamse
(gab-ya ait beú bilinmeyen) olarak tanÕnan konuda ilgili ayetin24 beú cümleden
oluúan metnini dilbilimci vasfÕyla tahlil ederken, söz konusu hassasiyeti
se-bebiyle isabet kaydetmektedir. Tefsirdeki bu kÕsÕm úöyle çevrilebilir: ‘KÕyamet bilgisi Allah katÕndadÕr’ (I. cümle). KÕyametin kopaca÷Õ bilgisi. Bunu Allah’tan baúka hiç kimse bilemez. ‘Ve ya÷muru ya÷dÕrÕr’ (II. cüm-le). Gökten. Buna ondan baúka hiç kimsenin gücü yetmez. (aber bu cümlede ‘Bilgi’ye de÷il ‘Kudret’e vurgu yapÕldÕ÷ÕnÕ tespit etmektedir.) ‘Rahimlerdekini bilir’ ( III. cümle). Diúilerin rahimlerindekini. (aber, ibaredeki nesneyi açÕklamaktadÕr. Bir önceki cümlede oldu÷u gibi bilginin Allah’a tahsisine ait en küçük bir ima olmadÕ÷ÕnÕ görmektedir). ‘Hiçbir nefis yarÕn ne kazanaca÷ÕnÕ bilemez’ (IV. cümle). Diyor ki: Hiçbir canlÕ nefis yarÕn ne yapaca÷ÕnÕ bilemez. (aber, görüldü÷ü gibi, iki cümle ön-ceki vurguya geri dönüldü÷ünü görerek tekrar, bilginin Allah’a tahsisi üzerinde durmaktadÕr. Son cümlede de aynÕ vurgu devam etmektedir: ) ‘Hiçbir nefis nerede ölece÷ini bilemez’ (V. cümle). Hiçbir canlÕ nefis ne-renin ölece÷i mekân olaca÷ÕnÕ bilemez. 25
Bundan sonra aber dilbilimci vasfÕyla yaptÕ÷Õ bu titiz tahlillerle çeliúen
bir genelleme yapmaktadÕr:
Bütün bunlarÕn tamamÕnÕ bilen ondan baúka birisi de÷il o Allah’tÕr. O, her úeyin bilgisine sahiptir. Ona hiçbir úey gizli kalmaz. Olacak olan ve olmuú olan her úeyden haberdardÕr.26
21 Muammed b. Sad–Eb–Amm–Eb–Ebhi–øbn Abbs 22 Bkz. a.g.e., VIII, s. 136.
23 Mesela bkz. a.g.e., VIII, s. 125, 133; XXI, s. 71. 24 31/Lokman suresi, 34.
25 aber, Tefsr, XXI, s. 87. 26 A.g.e., XXI, s. 87.
Görülece÷i gibi, aber’nin son açÕklamasÕ sadece ‘Bilgi’ye
odaklan-mÕútÕr. Oysa metnin cümlelerini birebir tahlil ederken sadece üç cümleyi bu
ba÷lamda de÷erlendirmiú, di÷er iki cümleyi ‘Kudret’ ve bir nesnenin izahÕ
sadedinde düúünmüútür.
Tabii ki, aber’nin bu günkü teknolojik geliúmelerin gündeme taúÕyaca÷Õ
türden bir kaygÕsÕ olamazdÕ. Ultrason cihazÕyla hamilelerin kÕz ya da erkek
cinsiyetli bebek taúÕdÕklarÕnÕn kolayca bilinebilmesi, hava tahmin
raporlarÕy-la ya÷murun önceden görülebilmesi gibi geliúmeler klasik mu÷ayyebât-Õ
hamse tasavvurunu tevil etmeyi gerektirdi. Müslüman dünyaartÕk bir
mey-dan okuma ile karúÕ karúÕyaydÕ. DolayÕsÕyla klasik dönem øslam âlimleri gibi
ceninin cinsiyetinin ya da ya÷mur zamanÕnÕn Allah’a tahsisinden tevilsiz
bahsedemezdi. Bunun yerine, bir taraftan, ceninin istikbaldeki karakterinin,
nihayetinde de akÕbetinin yalnÕzca Allah tarafÕndan bilinece÷ini, di÷er
taraf-tan da hava tahmin raporlarÕnÕn zaman zaman yanÕldÕ÷ÕnÕ ya da gaybtan
son-raki bir aúamayÕ iúaret etti÷ini söylemek kurtarÕcÕydÕ. Oysa sadece Kur’an
metni dikkate alÕndÕ÷Õnda tevil gerekmeyecektir. Mu÷ayyebât-Õ selâse dün
oldu÷u gibi bu gün de tevil gerektirmeksizin anlaúÕlabilmektedir. Bu
durum-da kültür tarihimizde zikri geçen mu÷ayyebât-Õ hamsenin di÷er iki unsuru “O
ya÷muru ya÷dÕrÕr” ve “Rahimlerdekini bilir” úeklinde Kur’an metnine uygun
olarak çevrilir.
aber’nin dilbilimci sÕfatÕnÕ konuútururken cümlelerin ba÷lamÕna uyarak
mu÷ayyebât-Õ selâseyi belirlemesi, ama öte yandan kelâmî bakÕú açÕsÕyla
mu÷ayyebâtÕ cümlelerin tamamÕna teúmil etmesi tabiî ki o dönemde hiç
so-run teúkil etmemiúti. Hatta biraz garip olacak ama aber’nin bu genellemeyi
bilinçli olarak yaptÕ÷ÕnÕ bile düúünmeyebiliriz. O, söz konusu ayetteki
cüm-leleri hassas bir úekilde tek tek ele alÕrken her birinin ba÷lamÕna sadÕk
kal-mÕú, daha sonra o dönemde tevili gerektirmeyecek bir genelleme yaparak
müteakiben zikredece÷i hadislerdeki tasavvura uygun bir sonuç sunmuútur.
Burada, aber’nin, zikretti÷i hadislerdeki sayÕsal açÕklamalarÕn aksine
mu÷ayyebâta iliúkin açÕk bir sayÕ vermedi÷ini de kaydetmek gerekir.
Onun ilmi performansÕnÕ yakÕndan görmek için üzerinde durulabilecek
bir baúka örnek de Âraf suresi tefsirinde yer almaktadÕr. Bu örnek
incelendi-÷inde Taberi’nin, 7/Âraf suresinin 11. ayetindeki muhtemel bir yanlÕú
anla-manÕn önüne geçmeye çalÕútÕ÷Õ dikkatlerden kaçmayacaktÕr. Bu ayette úöyle
denmektedir: “Sizi yarattÕk. Sonra size úekil verdik. Sonra da meleklere
Âdem’e secde edin dedik.” aber burada insanlÕk ailesini temsilen Hz.
Âdem’e hitap edildi÷ini ifade etmektedir. Meleklere verilen ‘secde edin’
emri di÷er insanlarÕn yaratÕlmasÕndan önce gerçekleúti÷i için “sizi yarattÕk,
edilmesi anakronik bir anlamayÕ da beraberinde getirecektir.27 Di÷er yandan
o, Kur’an hitaplarÕnÕn muhataplarÕnÕ belirlerken ‘mâkul’ü aramayÕ da ihmal
etmemektedir. 7/Âraf suresinin 29. ayetindeki “øbadet ederken yönünüzü
Kabe’ye dönünüz” emrinin kilise ya da havralarda ibadet edenlere verildi÷ini
düúünen müfessirlere karúÕ çÕkmaktadÕr. Ayetin muhatabÕnÕn kilise ya da
havra ile ilgisi bulunmayan Arap müúrikleri oldu÷unu ve mezkûr yorumun
anlamsÕzlÕ÷ÕnÕ açÕkça dile getirmektedir.28
aber ayetlerin anlam alanlarÕnÕn sebepsiz yere daraltÕlmasÕna da karúÕ
çÕkmaktadÕr. Onun 42/ùûrâ suresinin 39–42. ayetleri29 hakkÕndaki
açÕklama-larÕ bu konudaki hassasiyetini göstermesi yanÕnda daha önce de÷indi÷imiz
dik duruúlu kiúili÷ini de yansÕtmaktadÕr. Burada aber Õsrarla, yanlÕú
anla-mayÕ bertaraf edecek úekilde –ayetin metnini tevil etmeksizin– “Bir mümin
ister bir müminden, isterse baúka bir din mensubundan zulüm görürse karúÕ
koyma hakkÕna sahiptir” açÕklamasÕnÕ yapmaktadÕr. Böylece o, ayetteki
vur-guyu yumuúatarak (sadece) “müúrik bir zalimden gelen zulme karúÕ
koyula-bilir” yorumunu rahatsÕz edici bulmaktadÕr. ùüphesiz ki bu son yorum
Müs-lüman idarecilerin ve iktidarlarÕn iúine gelecekti. O, bir taraftan bu ayetin
hükmünü mensuh görenleri eleútirirken di÷er taraftan, ayette zalimin
kimli-÷iyle ilgili bir tahsisin bulunmadÕ÷ÕnÕ belirtmektedir.30
aber’nin buna benzer bir yaklaúÕmÕnÕ 31/Lokman suresinin 6. ayetinin
tefsirinde de görüyoruz. Bu ayetin konumuzla ilgili kÕsmÕ úöyle çevrilebilir:
“BazÕlarÕ Allah’Õn yolundan saptÕrmak için ‘boú sözü’ satÕn alÕrlar…” ‘Boú
söz’ tamlamasÕ baúlÕca üç úekilde anlaúÕlmÕútÕr: 1. ùarkÕ 2. Davul 3. ùirk.
aber, ayette bir tahsisin bulunmadÕ÷ÕnÕ belirterek ‘boú söz’e “Allah’Õn
yo-lundan uzaklaútÕran her úey” tanÕmÕnÕ getirmektedir. aber, böylece, bütün
zamanlar boyunca hiç yadÕrganmayacak bir tanÕma ulaúarak kÕnamadaki
illeti isabetle öne çÕkarmaktadÕr. Nitekim Kur’an’Õn nüzul sürecinde onun
anlaúÕlmasÕna engel olmak için müúriklerin ileri gelenleri tarafÕndan
kirala-nan úarkÕcÕ bir kadÕndan bahsedilmektedir.31 Sosyolojik bir bakÕú açÕsÕyla da aber, masumane bir úarkÕya kulak vermeyi konu dÕúÕ saydÕ÷Õ için hayatÕn
gerçeklerini hiçe saymayan bir noktadadÕr.
27 A.g.e., VIII, s. 127.
28 A.g.e., VIII, s. 156.
29 Bu ayetler Türkçe’ye úöyle çevrilebilir: “Öte yandan bir zorbalÕkla karúÕlaútÕklarÕ zaman dayanÕúma içinde kendilerini savunurlar. Bilesiniz ki, bir zorbalÕ÷a aynÕ úekilde karúÕlÕk verilebilir. Bununla birlik-te, her kim affedici ve barÕúçÕ davranÕrsa Allah’Õn mükâfatÕna nail olur. ùüphesiz Allah, zorbala-rÕ/saldÕrganlarÕ sevmez! Bir zorbalÕ÷a, saldÕrÕya u÷radÕklarÕnda kendilerini savunanlara gelince, böyle-leri için herhangi bir suçlama ve cezalandÕrma söz konusu olamaz. CezalandÕrma ancak insanlara zul-meden ve hiçbir hak hukuk tanÕmaksÕzÕn memlekette hayÕrsÕzlÕk yapan kimselere yöneliktir. øúte böyle-lerinin hakkÕ, çok feci bir azaba çaptÕrÕlmaktÕr.”
30 A.g.e., XXV, ss. 37-38, 40. 31 A.g.e., XXI, ss. 60-63.
Belki de aber’nin ayetlerin ba÷lamlarÕnÕ belirlemedeki titizli÷iyle
mu-ahhar dönemin rahatlÕ÷Õ/gevúekli÷i arasÕndaki farkÕ ortaya koyabilecek en
tipik örnek 7/Âraf suresinin 31. ayetiyle ilgilidir. “Ey Âdemo÷ullarÕ!
Mescidlere girerken güzel elbiselerinizi giyiniz. Yiyiniz, içiniz, israf
etmeyi-niz” úeklinde anlaúÕlarak ça÷daú MüslümanlarÕn sofra dualarÕnÕ da süsleyen
bu ayet ilk muhataplarÕ tarafÕndan tamamen baúka türlü anlaúÕlmÕútÕr:
Arap-lar, cahiliye döneminde günah iúlenen elbiselerle ibadet edilemeyece÷ini öne
sürerek Kâbe’yi çÕplak tavaf ederlerdi. Bir kÕsmÕ da tavaf etmek için Kâbe
civarÕndan elbise kiralardÕ. AyrÕca hacca niyet ettikleri andan itibaren bir
takÕm yiyecek ve içeceklerden uzak dururlardÕ. Böylece bitkin ve zayÕflamÕú
vaziyette haccetmeyi maharet sayarlardÕ.32 Hac ibadeti øslam sonrasÕnda da
devam ederken zihinlerde eski hac tarzÕ canlÕlÕ÷ÕnÕ muhafaza etmekteydi.
Allah yeni dinin müntesiplerine cahiliye döneminin bu sapkÕnlÕ÷ÕnÕ
hatÕrlata-rak úöyle sesleniyordu: “Ey Âdemo÷ullarÕ! Kâbe’ye geldi÷inizde
elbiseleri-nizle ibadet edin! Yiyin, için, (Allah’Õn helal kÕldÕ÷Õ yiyecekleri kendinize
yasaklamayÕ ibadet etmenin gere÷i zannederek) aúÕrÕya kaçmayÕn…”.33 Bir
sonraki ayet “Kim Allah’Õn kullarÕ için yarattÕ÷Õ ziynetleri ve güzel rÕzÕklarÕ haram kÕlabilir?...”ùeklindeki ifadeleriyle ba÷lamÕ açÕkça belirlemektedir.
ùimdi øslam düúünce gelene÷inde önemli etkileri olan bir yanlÕú anlama
ile ilgili olarak, aber’nin 53/Necm suresinin 4. ayetindeki “O, vahyedilen
bir vahiyden baúka bir úey de÷ildir” ifadesindeki “huve (o)” zamirini de
÷er-lendiriúine bakmak istiyoruz. Özellikle hicri 4. asÕrdan itibaren zamirin
med-lulünün Kur’an yanÕnda kÕsmen ya da tamamen sünneti içerdi÷i
söylenegel-miútir.34 aber, bi’setin 5. senesinde nazil olan bu ayetteki zamirin tabii ki
Kur’an’Õ karúÕladÕ÷ÕnÕ zikretmektedir.35 O dönemde müúrikler mütemadiyen
Kur’an’Õn ilahi kayna÷Õna itiraz ediyorlardÕ. Allah bu ayette onun kayna÷ÕnÕ
bir kez daha bildirmektedir. aber tefsirinde bu konuyla ilgili alternatif tek
32 øbn øs, Siratu øbn øs, (Konya: Hayra Hizmet VakfÕ, 1981), s. 90; el-Ezra, Abru mekke ve m
cae fh mine’l-r, (Mekke: el-Mabaatu’l-mcidiyye, 1352), I, ss. 112, 114, 116-7; Cevd Al, Tru’l-arab able’l-islm, (Ba÷dat: Mabaatu’l-mecmei’l-Õlmiyyi’l-Õr, 1955), V, ss. 224-5;
Ya-úar Çelikkol, øslam Öncesi Mekke, (Ankara: Ankara Okulu YayÕnlarÕ, 2003), s. 170, 175. 33 aber, Tefsr, VIII, s. 159.
34 el-Ba÷av, useyn b. Mesd el-Ferr, Malimu’t-tenzl, (Beyrut: Dru’l-kutubi’l-Õlmiyye, 1993), IV, s. 223; e-abres, Fal b. asen, Mecmeu’l-beyn f tefsri’l-urn, (Beyrut: Muessesetu’t-tri’l-Arab, 1986), IX, s. 221; el-urub, Muammed b. Amed el-Enr, el-Cmi li akmi’l-urn, XVII, s. 57; øbn Ker, øsml b. Umar, Tefsru’l-ur’ni’l-am, (østanbul: Ça÷rÕ YayÕnlarÕ, 1986), IV, ss. 246-47; Muammed el-Emn b. Muammed el-Mutr eú-ùen, Tetimmetu Avi’l-beyn f
i’l-urni bi’l-urn, (MÕsÕr: Mabaatu’l-meden, tsz.) IX, s. 276; Es-Sad, Abdurramn b.
NÕr, Teysru’l-kermi’r-Ramn f tefsri kelmi’l-Mennn, ta. Muammed Zuhr en-Neccr, (Bey-rut: lemu’l-kutub, 1993), V, ss. 124-5, dim useyn, el-urniyyn ve úubehtuhum
avle’s-sunne, (Tâif: Mektebetu’-Õddk, 1989), s. 216. Krú. Mehmet Hayri KÕrbaúo÷lu, øslam Düúüncesinde Sünnet, (Ankara: Ankara Okulu YayÕnlarÕ, 2002), ss. 192-4.
bir rivayetin dahi bulunmamasÕ ilginçtir. Çünkü aber’ye bu konu hakkÕnda
farklÕ bir görüúün ulaúmamasÕ, en azÕndan, hicri ilk üç asÕrda konunun
yay-gÕn bir úekilde tartÕúÕlmadÕ÷ÕnÕ gösterir.
b. Dilbilim
aber’nin sÕk sÕk ayrÕntÕya odaklanmasÕ dilbilimci vasfÕyla yaptÕ÷Õ
de÷er-lendirmelerin pek ço÷unda hemen dikkat çeken hususlardandÕr.36
42/ùûrâ suresinin 23. ayetindeki ille’l-meveddete f’l-urb ibaresinin
an-lamÕna dair úu görüúleri aktarmaktadÕr: 1. “Ancak benimle aranÕzdaki
akra-balÕk ba÷ÕnÕ gözetmeniz” 2. “Ancak benim yakÕn akrabalarÕmÕ sevmeniz”.3.
“Ancak Allah’Õ sevmeniz, amel-i salih ve taat ile ona yaklaúmayÕ
arzulama-nÕz”. 4. “Ancak sÕla-i rahim yapmanÕz”.37
aber bu yorumlar içinden birincisini tercih etmektedir. Buna göre, Hz.
Peygamber Mekke müúriklerinden peygamberlik hizmetine karúÕlÕk hiçbir
ücret istemedi÷ini, ancak kendisi ile aralarÕndaki akrabalÕk hatÕrÕnÕn
gözetil-mesini bekledi÷ini söylemektedir. aber’ye göre, ibarede f harf-i cerrinin
yer almasÕ di÷er yorumlarÕ yanlÕúlamaktadÕr. Kur’ân’a anlam verilirken
zor-lamaya gidilmemeli; metnin zahirine itibar edilmelidir.38 Yine ayetlere mana
verirken dilbilime dair insanî birikimden hareket edilmelidir. Bunun için aber, tefsirinde 2000’den fazla úiir ile istiúhad etmiú,39
sÕk sÕk ArapçanÕn
günlük kullanÕmÕna atÕfta bulunmuútur.
ùimdiaber’nin 53/Necm suresinin 8. ayetiyle ilgili de÷erlendirmelerine
bakmak istiyoruz:
umme den fetedell (sonra yaklaútÕ ve sarktÕ). Burada [bir takdim-tehir söz konusu olup] sonra söylenen bir kelime (tedell) var, (ancak) manasÕ önceye iúaret ediyor. Bu durumda ibare úöyle olur: umme tedell feden (O sarktÕ ve yaklaútÕ). Bu ifadede güzel bir takdim var. Çünkü ‘sarkmak’ (tedell) yaklaúmaya; ‘yaklaúmak’ (den) sarkmaya delalet eder (fark et-mez). ùöyle örnek verebiliriz: “Bir úahÕs beni ziyaret etti ve bana güzel bir davranÕúta bulundu” cümlesiyle “Bir úahÕs bana güzel bir davranÕúta bu-lundu ve beni ziyaret etti” cümleleri aynÕ anlamÕ taúÕrlar.40
Yine aynÕ surenin 32. ayetindeki lemem kelimesinin herhangi bir eyleme
“yakÕnlÕk” belirtti÷ini söyledikten sonra bunu günlük dildeki kullanÕmlarla
desteklemektedir.41
36 Mesela bkz. a.g.e., XXV, ss. 40-41; XXVII, s. 60. 37 A.g.e., XXV, ss. 23-26.
38 A.g.e., XXV, s. 26.
39 Muammed ez-Zuayl, el-ømm, s. 129. 40 aber, Tefsr, XXVII, s. 44.
aber, Kur’an’da manasÕz ya da zaid bir harf/kelime bulundu÷unu kabul etmez. Buna mukabil, kelime takdir ederek ya da var sayarak tefsir
yapmak-tadÕr. 7/Âraf suresinin 12. ayetini tefsir ederken bütün bunlarÕ açÕkça dile
getirmiútir. Bu ayetteki le m meneake en l tescude i emertuke…
ibare-sinin lafzî çevirisi úöyle yapÕlabilir: “(Allah øblis’e) dedi ki: Ben
emretti÷im-de seni Âemretti÷im-dem’e secemretti÷im-de etmemekten alÕkoyan nedir? Ancak bu çevirinin
an-lamsÕzlÕ÷Õ ortadadÕr. aber, ibareye l’nÕn kattÕ÷Õ anlaúÕlma zorlu÷una dil
okullarÕnÕn getirmeye çalÕútÕklarÕ çözümleri ikna edici bulmayarak kendi
görüúünü úu takdirle ortaya koymaktadÕr: M meneake mine’s-sucdi fe
aveceke en l tescude (Seni secde etmekten alÕkoyan; secde etmemeye
zorlayan nedir?).42 Di÷er bir örnekte iseaber, Arapça’dan baúka bilgi
biri-kimi olmayan bir kimsenin, Kur’an’Õ anlamaya çalÕúÕrken düúebilece÷i bir
hatayÕ göstermeye gayret etmektedir.43
c. Sünnilik
aber, Sünnî bir bakÕúla Kur’an’a yaklaúmaktadÕr. O, Mutezile, ùia ve
Harici görüúlerle amansÕz bir mücadele yürütmüútür.44 Kader konusunda
mümine “kendi akÕbetinden endiúe duymasÕnÕ” salÕk veren rivayetleri Õsrarla
iúlemektedir.45 AynÕ konuda farklÕ düúünen Mutezile’yi –yakÕn tehdit
gördü-÷ünden olacak– eleútirmek için adetafÕrsat kollamaktadÕr: 7/Âraf suresinin
16. ayetinde ùeytan Allah’a hitap ederken febim a÷vayten… (Beni
azdÕrdÕ-÷Õn için…) ifadesini kullanmaktadÕr. aber’ye göre, ùeytan bile ‘dalâlet’i
kendinden de÷il Allah’tan bilirken, Mutezile insanÕn hidayet ve dalâlet
ba-kÕmÕndan hür oldu÷unu söyleyebilmiútir. Hemen belirtelim ki Kur’an’a
uy-gun olan düúünce aber’nin tercihiyle örtüúmektedir. Onun tercihi, bir
yö-nüyle adaletin sa÷landÕ÷Õ, di÷er yönüyle ilahi rehberli÷in müdahil oldu÷u,
son tahlilde de bu denklemin insani kapasiteyle tam algÕlanamadÕ÷Õ bir
teme-le oturmaktadÕr. Ancak, aber’nin, ùeytan ile Allah arasÕnda gerçekleúen
diyalogdaki bir kelimenin vezninden (ifl) hareket ederek, sadece filolojinin
ilgilenmesi gereken bir ifadeyi kelâmî bir ba÷lama yerleútiren rivayetlere
katÕlmasÕ46 tabii ki eleútirilmelidir. Neyse ki, onun Mutezile karúÕtlÕ÷Õ söz
gelimi “kaderîlik”le suçlanan Mabed el-Cuhen’den (80/699) gelen tefsir
42 A.g.e., VIII, ss. 128-30.
43 Burada aber, 42/ùûrâ suresinin 24. ayetindeki yemu fiilinin sonunda yer almasÕ gereken vavÕn kendinden önceki fiile atfen düúmedi÷ini; mushafÕn otantik formunda vavÕn bulunmadÕ÷ÕnÕ belirtmek-tedir. Bkz. A.g.e., XXV, s. 27.
44 Yt el-amev, Mucemu’l-udeb, (Kahire: Mabaatu’l-memn, 1938), XVIII, ss. 81–84. 45 A.g.e., XXV, s. 9.
rivayetlerini göz ardÕ etmesine sebep olmamÕútÕr.47 Daha önce de üzerinde
durdu÷umuz gibi aber büyük oranda ulaútÕ÷Õ tüm rivayetleri kaydetmiútir.
AslÕnda aber, mezhepler arasÕndaki temel tartÕúma noktalarÕnÕ bir tarafa
bÕrakacak olursak kendi tercihlerini Õsrarla dayatan bir tefsir tasavvuruna da
sahip de÷ildir. Aksi halde tercih etmedi÷i görüúleri ÷ayri medfa (kabulünde
bir beis yoktur) úeklinde vasÕflandÕramazdÕ.48 Yine o, özellikle gaybî
konu-larda tercihi gerektiren herhangi bir haberin bulunmadÕ÷Õ farklÕ yaklaúÕmlarÕn
her birine cevaz verebilmektedir. Mesela Sidratu’l-munteh hakkÕndaki
de-÷erlendirmeleri bu yöntemle ele almaktadÕr:
Bu konuda do÷ru olan úöyle söylemektir: Munteh’nÕn manasÕ “Son”dur… Bunun için Kab el- Abr’Õn (23-35/644-655) söyledi÷i gibi ona yaratÕklarÕn ilminin bitti÷i yer anlamÕnda Sidratu’l-munteh denmesi caizdir. Abdullh b. Mesd’un (32/652) söyledi÷i gibi yükselmenin ve alçalmanÕn son buldu÷u yer oldu÷u için Sidratu’l-munteh denmesi de ca-izdir. Rasulullah’Õn sünnetine ittiba eden herkesin ulaúaca÷Õ yer oldu÷u için Sidratu’l-munteh denmesi de caizdir. BunlarÕn her birinin birlikte düúünülmesi de caizdir. BunlarÕn birini di÷erine tercih edecek bir haber varid de÷ildir…49
aber mezkûr cevaz yöntemini kÕraat içerikli rivayetlerde çokça
uygula-maktadÕr. Bu tür rivayetleri zikrettikten sonra sÕk sÕk úu formülü vererek
Kur’ân okurunun hareket alanÕnÕ geniúletmektedir:
Bence bu konuda do÷ru olan; o iki kÕraatin, manalarÕ yakÕn ve önde gelen kârîlerin okudu÷u kÕraatler olmasÕdÕr. Kur’an okuru hangisini okursa oku-sun isabet kaydeder.50
Genel De÷erlendirme
aber tefsiri51
, ayetlerin manalarÕnÕ “bitmez-tükenmez” bir kaynak gibi
tasavvur eden yaklaúÕmlarÕ desteklemez. Aksine o, vahiy ortamÕnÕn úartlarÕ
ve o ortama yakÕn tarihlerde yaúamÕú insanlarÕn anlayÕúlarÕnÕ esas alarak
mümkün oldu÷unca nesnel bir manayÕ hedefleyen çizginin önde gelen
kay-na÷ÕdÕr. Müellifi aber ilk üç asrÕn tefsir birikimini derlemekle kalmamÕú
kendisini büyük oranda bu birikimle kayÕtlamÕútÕr. Büyük ço÷unlu÷u Tabiin
47 Mesela bkz. aber, Tefsr, VIII, ss. 148-49.
48 Mesela bkz. A.g.e., VIII, s. 117. Benzer bir ifadesi için bkz. A.g.e., VIII, s. 118. 49 A.g.e., XXVII, s. 53.
50 A.g.e., XXI, s. 64, 74, 78, 82; XXV, s. 28, 35. Benzer bir de÷erlendirme için bkz. a.g.e., XXVII, s. 49, 59. Daha fazla bilgi için bkz. Halis Albayrak, “Taberî’nin KÕraatlarÕ De÷erlendirme ve Tercih Yönte-mi”, Ankara Üniversitesi ølahiyat Fakültesi Dergisi, XLII, (2001), s. 97-130
51 Bu tefsirin matbu nüshalarÕ arasÕnda kelime farklÕlÕklarÕ ve hatalÕ yazÕmlar bulunmaktadÕr. Görebildi-÷imiz kadarÕyla Dr. Abdullh b. Abdilmusin et-Turk’nin tahkikini yaptÕ÷Õ nüsha, aber tefsirinin en eski (Hicri 4. asÕr) el yazmasÕnÕ da kapsayan ço÷u el yazmasÕnÕ dikkate almÕútÕr. Bkz. (Kahire: Dru Hicr, 2001).
neslinden olmak üzere Sahabe’den ve Hz. Peygamber’den gelen rivayetleri
de÷erlendirmiútir. aber, Hz. Peygamber’e ulaúan sahih rivayetleri ba÷layÕcÕ
görür. ùöyle söylemektedir:
E÷er Rasülullah’dan gelen zikretti÷imiz bu iki haber ya da birisi sahih ol-saydÕ baúka bir söz söylemezdik. Fakat isnadlarÕnda ihtiyatlÕ davranmayÕ gerektiren bir sorun vardÕr.52
Ancak o, kendini, bir sahabi olan Abdullh b. Mesd’un (32/652)
görü-úünü bir muhadram olan Kab el- Abr’Õnkine (23-35/644-655) ya da bir
tabii er-Rab b. Enes’inkine (140/757) tercih etmek zorunda
hissetmemiú-tir.53
aber’nin, tercihlerini ve tevillerini gerekçelendirmeye büyük önem
ver-di÷i müúahede edilmektedir. Onun tercih ve tevillerine edebi açÕdan
bakÕldÕ-÷Õnda da, ayetlere bâtÕni, gizemli, beklenmedik ya da úâz gramer kurallarÕna
dayalÕ anlamlar verilmesine sÕcak bakmadÕ÷Õ görülmektedir. Kendi ifadesiyle
metne ‘zâhiri’ne uygun anlam verilmelidir.54
Kaynakça
Cevd Al, Tru’l-arab able’l-islm, Ba÷dat: Mabaatu’l-mecmei’l-Õlmiyyi’l-Õr, 1955. el-Ba÷av, Malimu’t-tenzl, Beyrut: Dru’l-kutubi’l-Õlmiyye, 1993.
el-Ba÷dd, Tru Ba÷dd, Beyrut: Dru’l-kutubi’l-ilmiyye, tarihsiz.
el-Ezra, Abru mekke ve m cae fh mine’l-r, Mekke: el-Mabaatu’l-mcidiyye, 1352. el-urub, el-Cmi li akmi’l-urn, Beyrut: Dru’l-kutubi’lilmiyye, 1988.
es-Sad, Teysru’l-kermi’r-Ramn f tefsri kelmi’l-Mennn, ta Muammed Zuhr en-Neccr, Beyrut: lemu’l-kutub, 1993.
es-Sav, Fetu’l-mu÷, tah. Abdurramn Muammed Umn, Medine: el-Mektebetu’s-selefiyye, 1968.
es-Subk, Kitbu’-abati’ú-úfiiyyeti’l-kebr, MÕsÕr: Mabaatu’l-useyniyye, 1324. es-Suy, el-øtn f ulmi’l-ur’n, ta÷. Muaf Db el-Bu÷a, DÕmeú: Dru øbn Ker,
1987.
e-aber, Cmiu’l-beyn an tevli yi’l-uran, Beyrut: Dru’l-fikr, 1988. ____, Tru’l-umem ve’l-mulk, tah. Muammed Eb’l-fal øbrhm, Beyrut: Dru
Suveydn, tarihsiz.
____, Tefsru’-aber-Muaddimetu’l-muai tah. Mamd Muammed ùkir-Amed Muammed ùkir, MÕsÕr: Dru’l-marif, tarihsiz.
____, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, terc. Zâkir Kadiri Ugan, Ahmet Temir, østanbul: Milli E÷itim BakanlÕ÷Õ YayÕnlarÕ, 1991.
e-abres, Mecmeu’l-beyn f tefsri’l-urn, Beyrut: Muessesetu’t-tri’l-Arab, 1986. e-eheb, Siyeru almi’n-nubel, tah. ùuayb el-Arnavu, Beyrut: Muessesetu’r-risle,
1985.
52 aber, Tefsr, XXVII, s. 73. Benzeri ifadeler için bkz. a.g.e., VIII, s. 122. 53 A.g.e., XXVII, s. 53.
dim useyn, el-urniyyn ve úubehtuhum avle’s-sunne, Tâif: Mektebetu’-Õddk, 1989.
Halis Albayrak, “Taberî’nin KÕraatlarÕ De÷erlendirme ve Tercih Yöntemi”, Ankara Üniversi-tesi ølahiyat Fakültesi Dergisi, XLII, (2001), ss. 97-130.
Ignaz Goldziher, Mehibu’t-tefsri’l-øslm, Abdulalm en-Neccr, MÕsÕr: Mektebetu’l-anc, 1955.
øbn øs, Siratu øbn øs, Konya: Hayra Hizmet VakfÕ, 1981. øbn Ker, Tefsru’l-ur’ni’l-am, østanbul: Ça÷rÕ YayÕnlarÕ, 1986.
øsmail Cerraho÷lu, Tefsir Tarihi, Ankara: Diyanet øúleri BaúkanlÕ÷Õ YayÕnlarÕ, 1988.
Katip Çelebi, Keúfu’-unn an esmi’l-kutub ve’l-funn, Mabaatu vekleti’l-marif, 1360. Mehmet Hayri KÕrbaúo÷lu, øslam Düúüncesinde Sünnet, Ankara: Ankara Okulu YayÕnlarÕ,
2002.
Montet, Le Coran, Payot, Paris 1949.
Muammed el-Emn b. Muammed el-Mutr eú-ùen, Tetimmetu Avi’l-beyn f i’l-urni bi’l-urn, MÕsÕr: Mabaatu’l-meden, târihsiz.
Muammed ez-Zuayl, el-ømm e-aber, DÕmeú: Dru’l-alem, 1990. Yt el-amev, Mucemu’l-udeb, Kahire: Mabaatu’l-memn, 1938. Yaúar Çelikkol, øslam Öncesi Mekke, Ankara: Ankara Okulu YayÕnlarÕ, 2003.