• Sonuç bulunamadı

Kabuğunu Kıran Hikâye

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kabuğunu Kıran Hikâye"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kabuğunu Kıran Hikâye, Türk Öykücülüğünde 1950 Kuşağı, Jale Özata Dirlikyapan, Metis Yay., İstanbul: 2010, 196 s.

Jale Dirlikyapan Özata, Kabuğunu Kıran Hikâye, Türk Öykücülüğünde 1950 Kuşağı’nda 1950’li yıllarda Türkiye’nin şahit olduğu siyasi ve sosyal değişimlere paralel olarak Türk öy-kücülüğünde yaşanan kırılma ve bu kırılmaya öncülük eden isimler ve eserleri üzerinde dur-maktadır. Siyasi değişimler ve çalkantılar sos-yal yaşamı, sossos-yal yaşamın temel parçası olan bireyi derinden etkiler. Bu etkileşim sanatın çe-şitli dallarında olduğu gibi edebiyatta da yan-sımasını bulur. Jale Özata Dirlikyapan’ın esas amacı çalışmanın önsözünde kendisinin de be-lirttiği gibi 1950 kuşağı öykücüleri olarak anı-lan Ferit Edgü, Erdal Öz, Nezihe Meriç, Vüs’at O. Bener, Demir Özlü, Orhan Duru, Leyla Erbil gibi geleneğe karşı sorgulayıcı, yeni ve modern edebiyatın ilk mahsullerini veren

sa-natçıların edebiya-tımızdaki yerini ve getirdikleri yenilik-leri saptamaktır. Yazar çalışmasını “1950’li yıllarda Türkiye’de Siyasal ve Kültürel Geliş-meler”, “Edebiyat Ortamı ve Öykü Tartışmaları”, “Ku-şağın İlk Yenilikçi Öykücüleri”, “Yeni

Öykücülüğün İçerik ve Biçim Öğeleri” adı al-tında dört ana bölüme ayırmıştır.

“1950’li Yıllarda Türkiye’de Siyasal ve Kültü-rel Gelişmeler”in ilk alt başlığı olan “Siyasal Gelişmeler” kısmında 1950-60 yılları arasında yaşanan siyasal ve toplumsal konulara deği-nilir. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti’nin yönetime gelmesiyle değişen Türkiye profi li

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 4, Ekim 2011, s. 266-271

Sultan Gürler

*

STORY COMING OUT OF SHELL, 1950’S GENERATION IN TURKISH STORY

* Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yüksek Lisans

(2)

gözler önüne serilerek öykücülüğümüzdeki kırılmanın ardındaki siyasal sebeplere dikkat çekilir.

Demokrat Parti iktidarı ilk yıllarında kapitalist sistemle bütünleşerek ekonomik ve sosyal kal-kınma çabasına girişir. Bunun doğal bir neticesi olarak gereksinim duyulan iş istihdamını karşı-lamak amacıyla köyden kente göç oranı artar. Kent vatandaşı profi li değişir ve çeşitlenir. Bu bölümde Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yapısı hakkında bilgi veren yazar ikinci alt baş-lık “Kültürel Ortam”da bu siyasi ve ekonomik değişimlerin şekillendirdiği sosyal ve kültür hayatı ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. Kara-yolları ağının genişlemesi, kültürel ve kapitalist dolaşıma hız kazandırır. Demokrat Parti’nin Amerikan yanlısı tutumu neticesinde Türki-ye’nin kapıları Amerika’ya açılır. Yazar bu durumun sosyal hayata yansımasını Demirtaş Ceyhun vasıtasıyla şöyle ifade eder1:

Kitapçı vitrinlerini Komünist Cehennemden

Ge-liyorum, Hürriyeti Seçtim türü kitaplarla birlikte,

Amerikan edebiyatı ve kültürüyle ilgili kitaplar pıtrak gibi sarmıştı birden. [….] [B]u kitaplar, bu şiirler, bu oyunlar ile […] yaşamımıza bodos-lama dalmış Tommiks, Texas vb. çizgi roman-lar sayesinde Amerikan tarihini, Kuzey-Güney Savaşı’nı, başkanlarının öykülerini, Rockefel-ler’in, Henry Ford’un nasıl zengin olduklarını, […] Hollywood yıldızlarının özel yaşamlarını kendi insanımızın öykülerinden, tarihimizden, coğrafyamızdan bile daha iyi öğrenmişti genç-lerimiz kısa sürede. Kurdukları düşler uğruna Amerika’ya kaçmaya çalışırken gizlice girdikleri gemilerin ambarlarında yakalanmış gençlerin ha-berleri gazetelerimizden eksik olmuyordu artık.

D. Ceyhun’un sözleri Demokrat Parti’nin izle-diği politikanın sosyal hayatta nasıl etkili oldu-ğunu göstermesi bakımından dikkate değerdir. Bu değişimlerle birlikte sanat ve edebiyat ca-miasında da yeni oluşumlar kendini gösterme-ye başlar. İktidarın baskıcı tutumu yazarların ve

sanatçıların devletle arasının açılmasına sebep olur.

Sadece edebiyatta değil sanatın her dalında “yeni” kendini göstermeye başlar. Heykeltı-raşlık, resim, karikatür, tiyatro, sinema, mi-mari alanlarında da yeniliklerin fi lizlendiği bu dönemde özgün ve bağımsız olma kaygısı ön plandadır. Geleneğe bağlı olanların yanında Batı’lı düşünce akımlarından etkilenen sanat camiası evrensel olmanın peşine düşer. 1951’de Adalet Cimcoz “Maya Sanat Galerisi”ni açar. Soyut sanat eserlerine ev sahipliği yapan gale-ri, dönemin önemli sanat merkezlerinden biri olur. Yazar, çalışmasında dönemin, en önemli tartışma mevzularından birinin de “non-fi gü-ratif” ve “soyut sanat” olduğundan bahsederek edebiyatımızda soyut sanat akımının Avrupa ve Amerika’daki oluşumlarla eş zamanlı olduğunu belirtir.

“Edebiyat, Ortamı ve Öykü Tartışmaları” bö-lümünde dönemin sanatçılarının sosyal hayat-ları ve edebiyat camiasındaki çok seslilikten bahsedilmektedir. Bu dönemde köy edebiyatı-yenilikçi edebiyat ayrışması kendini gösterir. Mahmut Makal’ın 1950’de yayımlanan Bizim Köy adlı kitabıyla fi lizlenen köy edebiyatının yanında dönemin olgun öykücülerinden Ok-tay Akbal, Sait Faik, Orhan Kemal ve Haldun Taner’in öykü kitapları yayımlanmaya devam eder. Tüm bunların yanında 1950 kuşağı öykü-cüleri olarak anılan isimler, geleneğin dışında ve geleneğe karşı tutumlarıyla edebiyat dünya-sına dahil olurlar.

Dirlikyapan, çalışmasında edebiyata bir bütün olarak yaklaşmakta, İkinci Yeni şiir hareketi ile yeni öykücüler arasındaki etkileşime de değin-mektedir. Şiir ve öykü alanındaki bu yenilikçi hareketler eşzamanlı olarak içerik ve biçimce geleneğe karşı bir tutum takınırlar. Yazar, İkin-ci Yeniİkin-ciler ile 1950 kuşağı öykücülerinin aynı

(3)

kaynaklardan beslendiklerini, aynı akımlardan etkilendiklerini vurgular. Asım Bezirci de bu konuda şöyle bir saptamada bulunur2:

İkinci Yeni adı verilen bu şiir anlayışı çoğu yazar ve şairin hemfi kir olduğu çağrışımsallık, kapalılık, yoğun imge kullanımı gibi bazı te-mel özelliklere sahiptir. Bu yıllarda yazılan ye-nilikçi öykü ve şiirler eşzamanlı okunduğunda şiirdeki özelliklerin yeni öykü anlayışını da belirlediği hemen dikkat çeker.

Asım Bezirci aynı zamanda Sait Faik’in Alem-dağ’da Var Bir Yılan eseriyle Feyyaz Kaya-can’ın Şişedeki Adam eserinin İkinci Yeni şiiri-nin oluşumunda etkili olduğunu ileri sürer. Edebiyat alanındaki tüm bu yenilikler yayın hayatının hareketlenmesini sağlar. 1950-60 yıl-ları arasında birçok edebiyat dergisi yayın ha-yatına katılır. Bu dergiler etrafında oluşan kü-melenmeler öykü tartışmalarını da beraberinde getirir. Yeni öykücüler ile geleneksel çizgiyi ta-kip eden yazarların aralarındaki münakaşalara da “Öykülerin Yön Verdiği Tartışmalar” başlığı altında değinilir. Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de yeninin kendine yer etme çabası karşısında eskinin yeniyi yadsıması söz konu-su olur. Feyyaz Kayacan, Orhan Duru, Ferit Edgü, Onat Kutlar, Yusuf Atılgan gibi yazarla-rın yerleşmiş öykü geleneğinin dışında öykü-ler yayınlaması üzerine Yeni Ufuklar, Seçilmiş Hikâyeler, A, Pazar Postası gibi dergilerde öykü üzerine tartışmalar başlar. Bu tartışmalar gerçekliğe yaklaşım, bireycilik-toplumculuk, açıklık-kapalılık üzerinde yoğunlaşır.

“1950 Kuşağı” olarak adlandırılan öykücüler bireysel gerçekçidirler. 1940 kuşağı yazarla-rının fotoğrafçı gerçekçiliğine karşılık iç ger-çekçiliği savunmuşlardır. Edebiyatta toplum-cu yaklaşımların egemen olduğu bu dönemde Erdal Öz, A dergisindeki bir yazısında “Halka yönelen bir sanat işlevini yitirmiştir.” diyerek

sanata nesnellik-öznellik açısından yaklaşır. Nesnel gerçekliği iç yaşantıları vermediği ge-rekçesiyle eksik bulduğunu belirtir. Bunun üze-rine Muzeffer Erdost Pazar Postası’nda nesnel gerçekliği savunan bir yazı yayımlar. Böylece nesnel gerçeklik halka yönelik olmakla, öznel gerçeklik halktan kopuk olmakla bir tutulur. 1950 kuşağı öykücülerinin farklı biçim ve tek-nik denemeleri, bireyi ele almaları ve bu doğ-rultuda yeni bir dil yaratma çabaları toplumsal gerçekçi yazarların tepkilerine sebep olur. Yeni öykücüleri karanlık ve sıkıcı olmakla, bunalım edebiyatı yapmakla, yerli olmamakla itham ederler. Tartışmalara bakıldığında yeninin ken-dine yer açma çabasından ziyade eskinin yeni-yi yadsıması dikkat çekmektedir.

Siyasi ve sosyal hayattaki değişimlerle birlikte edebiyat camiası ve bu dönemde öykü üzerine yapılan tartışmalardan bahseden yazar, “Ku-şağın İlk Yenilikçi Öykücüleri” bölümünde Sait Faik Abasıyanık, Vüsat O. Bener ve Ne-zihe Meriç’in öykücülüğünü mercek altına alır. Önceki bölümlerde öykücülüğümüzdeki kırıl-manın sebeplerine değinen yazar, bu kısımda kırılmanın öykülere ne şekilde yansıdığını ele almaktadır.

Sait Faik Alemdağ’da Var Bir Yılan adlı ese-riyle öykücülüğümüzdeki kırılmayı başlatan isimdir. Yeninin peşinde olan öykücülerin ge-lenekselleşmiş tüm edebî anlayışlara tepkili oldukları bu dönemde Sait Faik’in Alemdağ’da Var Bir Yılan eseri yayımlanır. Geleneğin için-de yetişmiş büyük bir yazarın çizgi dışı bir eser yayımlamasıyla kafalardaki dağınık “yeni” vü-cut bulur. S.F. Abasıyanık’ın bu eseriyle sadece kendi öykücülüğünde değil Türk öykücülüğün-de öykücülüğün-de öykücülüğün-değişimi başlattığı görülmektedir. Sait Faik, 1950 kuşağı öykücülerinin yolunu açar, onlar için bir çıkış noktası olur. J. Özata Dirlik-yapan, bu konuda Ferit Edgü’nün şu sözlerine

(4)

dikkat çekmektedir3:

Dosteyevski’nin “Hepimiz Gogol’ün ‘Pal-to’sundan geliyoruz.” dediği gibi, ben de, be-nim kuşağımın öykü yazarlarının büyük bir çoğunluğu da Sait Faik’ten geliyoruz.

Alemdağ’da Var Bir Yılan’da yer alan öyküler-de dikkati çeken en büyük yenilik, fantastik ve gerçeküstü öğelere yer vererek bireyi ön plana çıkarmasıdır. Sait Faik’in daha sonraki eserle-rinde gerçeküstü öğelerin yanında iç konuşma tekniğinin kullanılması, yazar-anlatıcının öykü kurma çabasının öykünün konusu haline getiril-mesi ve gitgide bu durumun simgesel ve düşsel bir boyut kazanması dikkat çeken unsurlardır. Dirlikyapan, çalışmasında Sait Faik’in öykü-cülüğümüze getirdiği yenilikleri anlatırken “Alemdağ’da Var Bir Yılan”, “Havuz Başı”, “Şişedeki Adam”, “Kırlangıç Yuvasındaki Ka-dın”, “Az Şekerli”… gibi öykülerinden örnek-lerle bu yenilikleri somutlaştırır. Dikkate değer bir nokta da “modern” öykücülüğümüzün baş-langıcı sayılan Sait Faik’in öykülerinin Dirlik-yapan tarafından “modernist” kabul edilmeme-sidir. Bunun sebebi, Sait Faik’in eserlerinde an-latıcı-yazar ayrımının olmaması şeklinde ifade edilir.

Kırılmayı başlatan isim olarak kabul edilen Sait Faik’in ardından bireyin iç dünyasını incelikli bir dille kaleme alan Vüsat O. Bener’in öy-kücülüğü incelenmektedir. Vüsat O. Bener’in öykülerinden behsedilirken üzerinde en çok durulan konu, bireyin iç dünyasının diyalogla-ra dayalı anlatılmasıdır. Yazar çalışmasının bu kısmında, Bener’in kahramanlarının iç dünya-larında takıntılı ve şüpheci olmaları üzerinde durmaktadır. Ayrıca Bener’in ruhsal çözüm-lemeler yapmadığını, karakterlerin eylemle-rini ayrıntılı bir şekilde vererek onların ruh durumlarını çözümleme işini okura bıraktığını

söyler. Bener’in “Dost”, “Kömür”, “Dam” gibi öykülerinden örnekler veren yazar iç gerçekli-ğin eserde nasıl işlendigerçekli-ğini somutlaştırır. Dir-likyapan, Bener’in 1957 yılındaki Yaşamasız adlı kitabıyla birlikte dilinin ağırlaştığını, an-latım biçimi ve kurgu bakımından önceki öy-külerinden farklı yazdığını belirtir. Yazara göre Bener’in 1950 kuşağı öykücüleri arasında yeni açılımlara yönelen kişilerin başında anılması-nın nedeni de budur. “Acamı”, “Hasan Hüse-yin”, “Batak” gibi öykülerinde de diyaloglara dayalı bir kurgunun dikkat çektiği ifade edilir. V.O. Bener kısa cümlelerle detayı verebilen bir yazardır. Dirlikyapan, Bener’in “Kan” öyküsü ile dil üzerine daha çok düşünmeye başladığın-dan, betimlemeleri arttırarak şiirsel söylemi ön plana çıkardığından bahseder. Bener’in “Kuş” öyküsünün İkinci Yeni şiirine benzer yönleri olduğuna değinen Dirlikyapan, yazarın, dili bir şair duyarlılığıyla kullandığını belirtir.

Kadın yazarların genellikle aşk romanları yaz-dığı bu dönemde Nezihe Meriç öykülerinde ka-dınsal deneyimlere ve duyarlılıklara yer veren ilk öykücümüz olması bakımından bir değişi-min öncüsüdür. Hikâyeyi, “insanın bir ruh hali-nin, herhangi bir olay karşısındaki durumunun, kısmetine düşen zaman içinde, bir gülüşünün, bir davranışının ustaca makaslanıvermesidir.” şeklinde ifade eden Nezihe Meriç “durum” öykücülüğüne yakın durmaktadır. O, eserle-rinde günlük yaşamdan bir kesiti, insanların duygularından yola çıkarak iç konuşmalardan ve çağrışımlardan faydalanarak kaleme alır. Öykülerinde yer verdiği karakterlerin çoğu yarı aydın, hayatı sorgulayan kendi içlerinde sıkın-tılı kişilerdir. Sürekli çevrelerini gözlemleyen bu kişiler iç dünyalarında da sürekli kendileri-ni sorgulamaktadırlar. Nezihe Meriç de küçük ayrıntılara çok şey sığdırabilen öykücülerimiz-dendir. Onun karakterleri toplumsal düzenle

(5)

bağdaşamayan kişilerdir, ancak bu düzene karşı bir tavır da sergilemezler. Okumuş ka-dının iç huzursuzluğu, bir ev hanımının hayatı karşısında huzura erer. Nezihe Meriç “kadın”ı ele alır fakat bu kadın varlığını sorgulayan, huzursuz olan “birey”dir. Huzursuz olan öykü kahramanları içlerine dönerler ve kendilerini sorgulamaya başlarlar. Kahramanın kendisiyle hesaplaşması geçmişe dönüşleri ve iç konuş-maları beraberinde getirir. Böylece öykünün dili de değişmeyi zorunlu kılar.

Dirlikyapan, Topal Koşma ve Bozbulanık ki-taplarındaki öykülerden örnekler vererek bu iki çalışma üzerinden Nezihe Meriç’in öykü-cülüğündeki gelişim ve değişime dikkat çek-mektedir. Bu iki eser arasında Meriç’in kendini yenilediği görülür. Dirlikyapan’ın öyküleme anlayışında değişiklik olduğunu ifade eden ya-zar, bu değişimin öykü diline ve biçimine de yansıdığını vurgular. Nezihe Meriç de, V.O. Bener gibi iç konuşmaların anlatıldığı bölüm-lerde şiirsel bir dil kullanır, karakterlerin ruh durumlarına uygun biçimler dener.

Jale Dirlikyapan, “Yeni Öykücülüğün İçerik ve Biçim Öğeleri” bölümünü iki alt başlığa ayırır. İlk kısımda 1950 kuşağı öykücülerinin öykülerinde en sık görülen temalara yer veril-mektedir. “Anlamsızlık”, “Hiçlik ve Sıkıntı”, “Kentin Sokaklarında Bunalımlı Kişiler”, “Hu-zursuzluğun Somut İfadeleri”, “Saldırganlık ve Öldürme İsteği”, “Suç İşleme Teması ve Suça Yüklenen Anlam”, “İntihar Eden ve Edemeyen Karakterler”, “Cinsellik”, “Gerçeküstü ve Ab-sürd” başlıkları altında tek tek bu temaları ince-ler. Feyyaz Kayacan, Ferit Edgü, Orhan Duru, Leyla Erbil, Demir Özlü, Özcan Ergüder, Yusuf Atılgan, Onat Kutlar gibi yenilikçi öykücülerin öykülerinden örnekler vererek anlatır. 1950 ku-şağı öykücüleri “varoluşçuluk” ve “gerçeküs-tücülük” akımlarından etkilenirler. Bu etkile-şim sonucunda birey ön plana çıkar ve bireyin iç dünyasını anlatma gayesi kendini gösterir. Yazar, tüm bunların da temalarda çeşitlenmeyi

beraberinde getirdiğini belirtmektedir. Ancak bize göre “Sık Karşılaşılan Temalar” bölümü-nün ilk altı temasının temeli “bunalım”dır. Biz bu adlandırmanın tek başlıkta toplanabileceği kanısındayız. Dirlikyapan’ın kitabı aynı tema-ları aynı dönem sanatçıtema-larının nasıl ele aldıkla-rı hakkında bizlere bir fi kir sunmaktadır. İlk kısımda temalardan ve yazarların bu tema-ları işleyiş biçimlerinden bahseden yazar, “İçe-riği Besleyen Biçimsel Yenilikler” kısmında bu öyküleri biçimsel olarak ele almıştır. Yazar bu bölümü de “Cümlede Başlayan Değişim”, “Kurgusal Düzeyde Farklılaşan Öyküler”, “Ben’in İçinden Geçenler ve Dolaysız Anla-tım”, “Dilde Deformasyon ve Şiirleştirme Eği-limi” olarak dört başlıkta ele alır.

1950 kuşağı öykücüleri yeni temaları yeni biçimlerde verme gayreti içerisindedirler. “Birey”in iç dünyasını esas alan öykücüler kahramanın aklından geçenleri dolaysızca ve-rebilmek için farklı tekniklerden yararlanırlar. Bazısı uzun cümleler kurarken bazısı kısa, ucu açık cümlelerle yazmaktadır. Leyla Erbil gibi geleneğe tümden karşı gelen sanatçılar ise alışılmışı altüst etme çabasındadırlar. Amaç-ları dilde de kuralsızlığa ulaşmaktır. Bununla birlikte yeni öykücülerin kronolojik anlatıma karşı tutumları, onları yeni arayışlara sokar. Bu arayışların neticesinde hayal ile gerçeğin, şimdi ile geçmişin iç içe geçtiği öyküler yazı-lır. Ayrıca “birey”i anlatan bu öykülerde birinci kişi anlatıcı kullanıldığı görülür. İç konuşmala-ra ve bilinç akışına da yer verilir.

1950 kuşağı öykücüleri geleneksel olana tüm-den karşı bir tutum içerisindedirler. Yalnız içe-rikte değil, biçimde de yeninin peşine düşerek öykücülüğümüze köklü bir değişim getirirler. Sonuç olarak 1950’li yıllar siyasi ve ekonomik alanlarda ve bunun doğal bir neticesi olarak sosyal hayatta önemli ve ani değişimlerin ya-şandığı bir dönemdir. Siyasal ve soysal baskı bireylerin içlerine kapanmasına ve kendi ha-yatlarına dönmelerine sebep olmuştur. Bu da

(6)

paradoksal olarak olumsuz siyasi koşulların halis edebiyatın ortaya çıkmasında etkili oldu-ğu realitesini bize bir kez daha göstermektedir. Hepimizin de bildiği gibi II. Abdülhamit’in aşı-rı baskıcı yönetimi tarihimizde şiir ve romanda dönüşüm ve kırılmayı ifade eden Servet-i Fü-nun edebiyatının doğmasına vesile olmuştur. 1950’li yıllardaki siyasi ve sosyal değişimler, baskıcı siyaset de birçok sanat dalında yenilik-çi hareketlenmeyi, Türk öykücülüğündeki yeni oluşumları da beraberinde getirmiştir. Bize göre çalışmanın en olumlu yönlerinden biri öykücü-lüğümüzdeki kırılmayı temelindeki sarsıntılarla

birlikte anlatmasıdır. Aynı zamanda kitabın en önemli yönlerinden biri edebiyat tarihimizin dönüm noktalarından birini, 1950 kuşağını bü-tün yönleriyle ele alması, modern Türk öykücü-lüğü ile İkinci Yeni şiir hareketinin eşzamanlı ve etkileşim içerisinde geliştiklerini ifade etme-sidir. Bunun yanında çalışmanın “Yeni Öykü-cülüğün İçerik ve Biçim Öğeleri” kısmına ikin-ci bölümden hemen sonra yer verilmesi, ayrıca “Sıkça Karşılaşılan Temalar” kısmında temeli-ni “bunalım”ın oluşturduğu birkaç ayrı başlık yerine tek bir başlık kullanılması durumunda çalışmanın daha anlamlı olacağı kanaatindeyiz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Otomobil Alımında Özel Tüketim Vergisinin Etkisi ve ÖTV Bilinci, International Journal Of Eurasia Social Sciences, Vol: 8, Issue: 26, pp.. OTOMOBİL ALIMINDA ÖZEL

Eser, Dârü’l-Fünûn’un fakültelere yaptığı hizmetlerden bahseden bölümle sona ermektedir (s. Selim zamanında inşa edilen Mühendishâne Binası, Đstanbul Darü’l-

Kısaca kişinin hayatı ve bildiği yabancı diller hakkında bilgi alınırken, çeşitli eğitim düzeyleri ile yabancı ülkelerdeki öğrenim ve çalışma şartları

geniş anlamı ise geleneksel ya da modern, kurmaca ya da değil anlatma esasına dayalı tüm yapıtları kapsayan tümel bir adlandırma oluşudur.” (Yivli, 2019: 126) Burada

Babası dışın­ da tüm ev halkına karşı verdiği mücadelede tek desteği güzel komşu kızı ile kocası Agah Hün ola­ cak ve Yıldız Kenter yıllar­ dır özlem

Çok Büyük Tabanl› Dizge denen ve ABD ile Pasifik’teki radyo teleskoplar›n bilgisayar arac›l›¤›yla birbirine ba¤lanmas›yla devasa tek bir teleskop haline getirilen

The present study reveals that before CRT higher Cp, CRP, FER and lower Alb, Prealb, Trf levels were observed in both patient groups compared to control group.. In

Böylece bakan ile bakılan, görülen ile görülmeyen karşıtlığında izleyici/ okur/ seyirci de metnin bir parçası haline gelir” (Şişman, 2018: 124). Öncelikle metinde