• Sonuç bulunamadı

Kurtuluş Savaşı filmleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kurtuluş Savaşı filmleri"

Copied!
39
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SİNEMANIN ÖNCÜLERİ

Cumhuriyetin 50. yılında, 59 yaşına basan

Türk sinemasının bugünkü durumuna ulaşması, elbette

kolay olmamış, sinemaya gönül verenler, onu en güç şartlarda bile ayakta tutmaya çalışmışlardı. Yanda yukarıda sol başta,

ilk Türk filmini çeken Fuat Uzkınay’ ı, solda Muhsin Ertuğrul'un yönettiği «Ateşten Gömlek» te oynayan ilk kadın sanatçılardan

biri olan Neyyire Neyyir’i, en solda aşağıda

Bedia Muvahhit'i. solda da Türk sinemasının en eski kameramanlarından Cezmİ Ar'ı görüyorsunuz.

«KIVIRCIK PAŞA» — Rahmetli Sermet Muhtar Aius’un yazdığı ve 1939 yılında Faruk Kenç’in yönettiği «Kıvırcık Paşa« filminde Halide Pişkin, Vedat Karaokçu, Sait Köknar

ve küçük bir bebek olan Ferdi Merter oynuyorlardı.

Aşağıda o günlerden kalan sararmış bir fotoğrafta film ekibini görüyorsunuz.

nMg ARİHLER «93 Harbi» diye ya- zarlar, halksa «Pilevne muha­ rebesi» diye anar bir deprem gelip geçmiştir Türkellnden. Amansız mı amansız... İşte o I I günlerde kuzeydeki eski kom­ şumuz (!) Dersaadet’in bur­ nunun dibine kadar sokulur. Bu da yet­ mezmiş gibi, oracığa bir de anıt diker­ ler. Tarihler «Ayastefanos’taki Rus Abi­ desi« derler bu çirkinlik simgesine. O yerin «Ayastefanos» diye anılması ge­ ne iyi. Ya Yeşilköy denilse, duyanın du­ dağı uçuklar. Yeşilköy dediğin Yenica- mie bir sigara içimi uzaklıkta bir yer. Gün olur devran döner, 1876 yılı geri­ lerde kalır. Günlerden bir gün damad ı şehriyari rugan çizmeli, burma bıyıklı

Enver Paşa, onulmaz bir Nemse-Prusya hayranlığı İçinde, Alman İmparatorluğu­ nun peşine takılıp, Osmanlıyı Birinci Dünya Savaşına sokuverir. Seferberlik türküleri, ateşli nutuklar kulaklarda çın­ layıp şanlı bayrağımız sokaklarda dalga­ lanırken, «Ayastefanos'tâki Rus abidesi» nin yıktırılması kararlaştırılır. 14 kasım 1914 tarihinde, coşkun bir kalabalığın izlediği bir törenle anıt yıkılır. O gün­ lerde yedeksubaylığını yapan Fuat Uz- kınay isimli bir genç de bu olağanüstü töreni film alıcısıyla, peliküle geçirir. Böylece 150 metrelik bir çekimle de ilk Türk film i meydana gelmiş olur.

Aklı erenler, bu işe gönül verenler, bu yüz elli metrelik çekimi «ilk Türk Filmi» ve o tarihi de Türk sinemasının

başlangıcı olarak kabul ederler. Bu he­ saba göre, Cumhuriyetimizin 50. yıldö­ nümünü kutladığımız 1973 yılının şu günlerinde Türk sineması da 59. yılına erişmiş bulunmaktadır. Şimdi izin ve­ rirseniz, önce birarada ulaştığımız iki bayramı, Ramazan ve Cumhuriyet bay­ ramlarınızı kutlayalım ve gelelim, kuş­ bakışı da olsa Türk sinemasının 59 yı­ lına...

BAŞLANGIÇ VE ÖNCÜLER

TÜRK sineması Türkiye'nin en karı­ şık günlerinde doğar. Birinci Dünya Sa­ vaşının başladığı, karanlık bulutların gökyüzünü kapladığı günlerde... Öncele­ ri belgesel film lerle sürdürülür bu baş­ langıç. «Anafartalar muharebesinde it i­

lâf Ordularının püskürtülmesi», «Harbiye nazırının kıt’a teftişi» gibi kısa met- reli çalışmalarla... Enver Paşa'nın siya­ sal kişiliği bir yana, «Merkez Ordu Si­ nema Dairesi» ni kurması, görmezlikten gelinecek bir davranış değildir. Enver Paşa’nın ve onun emriyle başına gelen Weinberg'in, Uzkınay'ın, Filmer’in, Ya- lay'ın anılarına selâm olsun...

Bu dönem içinde «Leblebici Horhor», «Himmet Ağanın İzdivacı» gibi konulu filmlere başlanır ama savaşın bir zo- runluğu olarak yarım kalır. Derken 1917’ de gencecik bir gazeteci Sedat Simavi sinema alanına atılır «Pençe» ve «Ca­ sus» isimli konulu iki film meydana ge­ tirir. Bu arada belgesel film çalışmaları özellikle savaşla ilgili alanlarda

(2)

yatrocular oynamışsa bu bir suç mudur? Ertuğrul, bir sinema tröstünün başında­ dır da, kendisinden başkasına film çe­ virme olanağı mı tanımamıştır? Yüzlerce film sanatçısı vardır da, Ertuğrul bun­ ları oynatmamış, yerine tiyatroculara mı görev vermiştir? Denilebilir ki, tiyatro­ nun dışında amatör sanatçılara rol ve­ rebilirdi. O yıllarda tiyatro için bile sa­ natçı bulmak bir büyük sorunken, he­ nüz emekleme dönemini sürdüren sine­ ma alanında oyuncu yaratmaya çalış­ mak, eski bir deyimle -abesle iştigal» olmaz mıydı? Üstelik o günleri tiyatro oyuncuları, çiçeği burnunda birer ama­ tör değiller miydi? Örneğin Ercüment Behzat'lar, Rahmi’ler, Talât Artemel'ler, Sami Ayanoğlu’lar, Suavi Tedü'ler, Feri- ha Tevfik’ler, Cahide Sonku'lar, Neyyire Neyyir'ler...

Sinema sanatı anlayışı, uygulaması ne olursa olsun Muhsin Ertuğrul, bir dönem

içinde büyük bir boşluğu doldurmuş, sinema sanatçılarına olanak hazırlamış, gerçek anlamda geçiş döneminin, adı saygıyla anılması gereken ustalarından biri, giderek birincisidir. »Karım Beni Aldatırsa», »Cici Berber», »Şehvet Kur­ banı» gibi film leri bir yana onun sözü edilmeye değer, bir çok güçlü ve çağı içinde önemli eseri vardır. Ömeğin »Bir M illet Uyanıyor», «Bataklı Damın Kızı Aysel», »Kızıl Irmak-Kara Koyun».

MUHSİN ERTUĞRUL SONRASI

EĞER bir Ertuğrul da çıkmasa hayli uzun bir süre Türk sinemasında bir Türk filmi görebilmek belki olanaksızdı. Er­ tuğrul, Türkiye’de film çevrilebileceğini göstermiş bir sanatçıdır. Onun açtığı yoldan ilerliyen gençler bugünkü sine­ manın doğmasını sağlamışlardır. Türk sineması 1942'lerde bir yabancı yönet-rülmektedir. 1919’da bir tiyatro sanatçısı

olan Ahmet Fehlm «Mürebbiye» ve »Bin- naz» isimli konulu film leri gerçekleşti­ rir.

Bu arada Celâl Esat Arseven Alman­ ya’da »Die Tote Wacht» isim li bir film çevirmiştir ve genç bir tiyatro sanatçı­ sı Ertuğrul Muhsin »Temaşa» dergisin­ de sinema yazılarına başlamıştır. 1921 yılında aktör Şadi, Charlie Spencer Chaplin'in ünlü »Şarlo» dizilerinden esin­ lenerek kısa metrell komedi filmlerine başlar. «Bican Efendi Vekilharç», »Bican Efendi Mektep Hocası» ve »Bican Efen- di’nin Rüyası» isim li üç dlzilik film mey­ dana gelmiş olur. 1922'de Ertuğrul Muh­ sin, «İstanbul’da Bîr Facia-i Aşk» ve • Boğaziçi Esrari» isim li film leri çevirir. Birincisi bir gazete haberinden esinle­ nerek. İkincisi ise bir romandan alı­ narak yapılan bu film leri Uzkınay’ın uzun metrell belgesel film i «Zafer Yollarında» izler.

Derken 1923 yani Cumhuriyetimizin kuruluş yılı gelmiştir. O günlerin sevinç­ li, heyecanlı havası içinde önce «Ateş­ ten Gömlek» film i çevrilir. Bu film Kur­ tuluş Savaşımızı konu alan ilk sinema eseri olduğu gibi, aynı zamanda Türk sinemasında Türk kadın sanatçısının gö­ rev aldığı ilk filmdir.

1924 yılında yine Muhsin Ertuğrul «Sözde Kızlar» isimli bir film çevirir. Ve Türk sineması 1929 yılına kadar ça­ lışmalarına ara verir. Bir başka deyişle, bu süre içinde konulu film çevrilmez. 1929’da dört yıllık bir aradan sonra ge­ ne Ertuğrul’un yönetiminde «Ankara Postası» film i meydana gelir.

BİR TİYATRO SANATÇISI VE TÜRK SİNEMASI

SİNEMA tarihimizi yazmak gibi büyük bir sorumluluğu yüklenenler — kİ sayı­ ları biri, İkiyi geçmez— nedeni bilin­ mez Türk sinemasına büyük hizmetleri dokunan bir sanatçıyı tekelcilikle suçlar­ lar. Bu sanatçı Muhsin Ertuğrul’dur. Ve en hafif suçu tekelciliktir. Bu, yıllar yı­ lı böyle yazılmış, böyle belletilmeye ça­ lışılmış, giderek bu konuda başarıya u- laşılmıştır. Bugün yaş ortamı otuzu, kırkı geçmiyenler, okuduklarınca Muh­ sin Ertuğrul’u böyle tanırlar ve suçlar­ lar. Oysa bu yargı yanlıştır! Bu yanlışlı­ ğı farketmek için de Türk sinema tarihi­ ne biraz dikkatlice bakmak yeteriidir. »Tiyatrocular çağı» diye anılan bir dö­ nemi. iyi niyetle ve tarafsızca incele­ yecek olursak Muhsin Ertuğrut’u tekel­ cilikle suçlamak yerine, ona en azın­ dan bir teşekkür, borçlu olduğumuzu ka­ bul etmemiz gerekir. Evet 1922’den 1938'e kadar tam 17 yıl Muhsin Ertuğ­ rul tiyatrocu gönüldeşleri ile birlikte Türk sinemasına hizmet etmiştir. Bu dö­ nem içinde karşımıza çıkan her Türk filminde Muhsin Ertuğrul’un imzasını görmüşsek ve bu filmlerin tümünde

ti-<<* O

«KAMELYALI KADIN» — Yukarıda tarihi bir fotoğraf görüyorsunuz. Fikret Hakan ve Çolpan Ilhan, çağı için değişik bir film olan «Kametyalı Kadın» ın bir bölümünde. Aşağıda da rahmetli Turan Seyfioğlu ve Sezer Sezin «Meyhanecinin Kızı» nda.

ARTEMEL VE BUTAK — Yukarıda İki dev sanatçı var. Solda Talat Artemel, Baha Gelenbevi'nin yönettiği

(3)

«UNUTULAN SIR» — Yukarıda Talat Artemel ne Servet Cengiz’) film in bir sahnesinde, aşağıda Şaklr Sırmalı

ve Kriton İlladis'I görüyorsunuz.

«SENEDE BİR GÜN» — Ferdi Tayfur’un yönettiği «Senede Bir Gün» de, başrolleri, Suavi Tedü ile Cahide Sonku paylaşmışlardı. Aşağıda Suavi Tedü film in bir sahnesinde.

«VATAN VE NAMIK KEMAL» Filminde, Cahide Sonku ile Cüneyt Gökçer oynamışlardır.

I

. ____

-________ _______ _____ _

-T--«Nasreddin Hoca» da, aşağıda da Turan Seyfioğlu ile Necla İz, Atlas Film’in çevirdiği «Kaçak» ta.

menden birşeyler ummuştur. Adolf Kör- ner isimli bu yönetmen «Duvaksız Ge­ lin», «Sürtük» ve «Kerem ile Aslı» isim­ li üç film çevirmiştir. Üçü de birbirin­ den ilkel olan bu film ler Türk sinema­ sına tiyatro uyarlaması, ağdalı melod­ ram alışkanlığı ve ünlü şarkıcılara film çevirtme geleneklerinden başka hiç bir şey sağlamamıştır.

1943’te Faruk Kenç isimli genç bir si­ nemacı «Dertli Pınar» isimli bir film yapmıştır. Böylece sinemaya sinemacı­ lar gelmiye başlamış, Faruk Kenç'i Ba­ ha Gelenbevi, Şedan Kamil. Turgut De- mirağ, Seyfi Havaeri, Şakir Sırmalı iz­ lemiştir. Bu isimler arasında özellikle üçü gerçekten tutarlı film leri, sinema­ ya olan saygıları ile sinema tarihinde kendilerine yer yapmışlardır. Bu üç gerçek sinema sanatçısı Şadan Kamil, Turgut Demlrağ ve Sakir Sırmalı'dır. Bu

üç yönetmenin tutarlı çalışmalarına ör­ nek olarak «Kaçak,» «Bir Dağ Masalı» ve

«Dominiç Yolcuları» gösterilebilir.

SİNEMACILAR DÖNEMİ

KAMİL, Demirağ, Sırmalı ile başlayan ilk gerçek sinema çalışmaları bu isim­ lerden sonra gelen Aydın Arakon, ilhan Arakon, Çetin Karamanbey ve Orhon Murat Anburnu gibi sanatçılarla sürmüş ve asıl büyük çıkış Lütfl ö . Akad He başlamıştır. Akad’ın 1949 yılında çevir­ diği «Vurun Kahpeye» isimli film i, bu çıkışın bazı izlerini taşır. Ama asıl ön­ cülük yapan eseri 1952 yılında çevirdiği «Kanun Namına»dır. Bu kordela Türk si­ nemasının kilometre taşlarından biri, bir başka deyişle dönüm noktası olmuştur. «Kanun Namına» nın açtığı çığırı gene Akad'ın «Altı Ölü Var» ı, 1953'te Arıbur- nu'nun «Kanlı Para» sı, 1954'te Erksan’

ın «Cingöz Recai» si, Kamil'in «Ka­ çak» ı, 1955’te Akad'ın «Beyaz Mendil» i, Kamil'in «Bir Aşk Hikâyesi», izlemiştir.

Böylece Metin Erksan'lar, A tıf Yılmaz Batıbeki’ler, Osman F. Seden’ler ve Memduh Ün'ler Türk sinemasındaki yer­ lerini almışlardır. Özellikle Metin Erk­ san tıpkı bir Akad gibi, Türk sineması­ nın kilometre taşlarından biridir. Bu sa­ natçıların çevirdikleri film ler ve gerçek sanatçı kişilikleri daha sonraki yıllarda Ertem Göreç. Duygu Sağıroğlu ve Yıl­ maz Güney gibi sanatçıların ortaya çık­ masına olanak sağlamıştır.

Türk sinemasında, edebiyat alanından ve gazetecilikten gelen devşirme yö­ netmenler de boy göstermişlerdir. Ede­ biyat alanından gelenler bütün iyiniyet- ieri ile bir şeyler yapabilmek için didin­ mişler ama koşullara ayak uyduramıya- rak çekilmişlerdir. Bunların bir bölümü

senaristnkte karar kılmışlardır. Gaze­ tecilikten — daha doğrusu sinema eleş­ tirmenliğinden — gelenler, bir atımlık barutlarını tükettikten sonra bir zaman­ lar «Kurutulması gereken bataklık» ola­ rak nitelendirdikleri sinemada ayakta ka­ labilmek için, sıradan tecimse! film ­ ler yapmak zorunda kalmışlar ve bunlar için de «Halk sineması» yargısını kon­ durmuşlardır.

Türk sineması bugün aydın kesimi­ nin horgörüsüne karşın, küçümsenilmi- yecek bîr yere gelmiştir. Çeşitli sorun­ larına rağmen ayaktadır ve Türk seyir­ cisi için karınca kararınca da olsa bir­ şeyler yapmaktadır. Üstelik bir arayışın, bir çözüm yolu bulma çabasının içinde­ dir. Cumhuriyetin 50. ve Türk sinema­ sının 59. yılında yedinci sanatımıza emeği geçenleri içtenlikle selâmlarız.

Çetin A. ÖZKIRIM

(4)

Yeşilçam’Ja içli dışlı olan sanatçıların Cumhuriyetin 50. yıldönümünde

Türk sineması için düşünceleri birbirinden farklı olmakla beraber bir yetersizliğin bulunduğu ortak kanaat olarak sergilendi. Yukarda düşüncelerini

açıklayanlardan bazıları.

CUMHURİYETİMİZİN

50. YILINDA

Türk sinemasının çeşitli dallarında

isim yapmış, yıllarını mesleklerine adamış ünlü kişilere SES

«Cumhuriyetimizin 50. Yılında Türk Sinemasının

Durumu nedir?»

sorusunu yöneltti. İşte aldığımız cevaplar...

Türle ân Şoray

NE YALAN söylemeli, gerçek sandı­ ğımız birtakım şeylere hâlâ el yordamı ile varmaya çalışıyoruz. İnsanlarımızda birtakım kabiliyetler var, ama işlenmi­ yor. Sinemada da bu, böyle. Ustalar, çı­ raklarına öğretiyor, çıraklar bir gün ge­ liyor, usta oluyor, yeni çıraklar çıkıyor ortaya. Köklü öğretim nerede? 50. yılın Türk sinemasında böyle bir kuruluş yok. O zaman süper kişilerin üstüne kalıyor bu iş. Böyle olmamalı... Ya o süper ki­ şiler meseleyi yaRİış yöne götürürler­ se ne olacak?

Filiz Akan

ÜLKELERDE sinemalar kalite yönün­ den belli aşamalardan geçer. Zaman iyi film leri de beraberinde getirir demek istiyorum. Çünkü bu söz eskiden yapı­ lan ve hâlâ aşılamayan film lere haka­ ret olur. Yalnız diyeceğim şu: Türk si­ nemasının geçmişine dönüp baktığımız zaman epey bir yol aldığımızı görmek kabil. Ama gönül kilometrelerin daha hızlı geçmesini diliyor. Bunun için de her halde bir sinema okulu, köklü bil­ giler, öğretiler şart.

Hülya Koçyiğit

BENCE sinema, lüks bir üretimdir. Biz, teknik olarak batı sinemasının se­ viyesinde olmadığımız için, onlarla re­ kabet edemiyoruz. Ama şimdi Yeşilçam.

kendi kendini aşıp, yaşama ve İyiye ulaşma savaşı veriyor. Ancak bunların gerçekleşmesinden sonradır kİ, dış pa­ zarlarda başka ülkelerin film leri ile re­ kabet etmek olanağını bulacağız. Ben kendi adıma, yakın bir gelecekte Türk sinemasının, bugünkünden daha olumlu bir yere geleceğine inanıyorum.

Cüneyt Arkın

KELİMENİN tam manasıyla kritiktir. Sinemasız bir milet olmaz. Çünkü her millet kendi gerçeğini kendi sinemasıy­ la tanır. Artık herkes iyi hikâyesiz film yapılamayacağını biliyor. Gönül artık, kendi topraklarımıza, kendi insanlarımı­ za dönmemizi diliyor.

Yeni bir sınav dönemi olacaktır. Bir taraftan televizyon, diğer taraftan ya­ bancı film lerin rekabeti büyük ve ciddi prodüktörleri düşündürmektedir. Ve he­ pimize büyük görev düşmektedir.

Belgin Doruk

TÜRK sinemasının bu ellere kalması­ na, böyle harcanmasına tahammül ede­ miyorum. Ulu önderimiz Atatürk’ün, «Si­ nema öyle bir keşiftir ki...» diye baş­ layan sözünü burada bir kere daha tek­ rarlamanın faydası olmayacak.

Atatürk'ün yıllar öncesi önemini kav­ radığı sinema ne yazık ki, durmadan «Atatürk» edebiyatı yapan gelmiş, geç­ miş bütün hükümetlerin en ufak bir alâ­ kasına muhatap olmamıştır. Solcusunun

da, sağcısının da «Atatürk ilkelerine bağlıyız, onun izindeyiz,» diyenlere bir sözüm var: «Hadi canım sen del»

Ediz Hun

BU YIL kaliteli film ler çıkacak. Bil­ hassa televizyon programları, prodüktör­ leri daha kaliteli film ler yapmaya yö­ neltmiş bulunuyor. İyi düşünülmüş, gü­ zel hazırlanmış projeler TV.’ye rağmen her zaman müşteri çekecektir.

Fikret Hakan

KENDİSİNİ yenilemek zorundadır. Bu­ nun İçin de her şeyden önce yepyeni bir sinema kanununun varlığı gereklidir. Ayakları yere basmayan, uydurma ko­ nuların biteviye tekrarlanması eldeki se­ yircinin birçoğunu sinemadan kaçırmış­ tır.

Halk, kendisinden olan konuların İyi işlenmesini ve İyi oynanmasını istiyor. Bu, bir yenilenme mecburiyetidir. Ga­ zinolar ve TV'nin göz alıcı rekabeti se­ yircide şimdiye kadar elde edemediği bir seçme şansı bırakmaktadır. Ve ar­ tık halkı evinden çıkarıp sinemaya ge­ tirmek için çok başka anlamda tutarlı işler yapmak gerekmektedir.

Ayhan Işık

TÜRK sineması bir ekonomik krizin içine girm iştir. Sinema, yapılabilecek her türlü kontrolların dışına çıkmıştır. Kontrol sistemsiz, (sendikasız) nereye

gittiği belli değil.

Yılda 5 - 600’ü bulan kalitesi çok dü­ şük ve bir kontrol sisteminden geçme­ yen ithal malı film leri yasaklamanın ya­ nı sıra, çok acele: her türlü düzeltici yönleriyle, şartlarıyle, devlet anayasası gibi bir kanun çıkararak, hiç bir sosyal güvenlikleri olmayan bu mesleğin sigor­ tasızlığım ortadan kaldırmak gerektir.

Sadri Alışık

TÜRK sineması, televizyonun geçici etkisi altında olmakla beraber, ümitli bir yerdedir. Ben şahsen sinemamızın, belli bir süre sonra, daha tutarlı bir Çizgiye ulaşacağına ve televizyonun, si­ nema üzerindeki etkinliğini kısmen de olsa yitireceğine inanıyorum.

Kadir İnanır

ŞU ANDA Türk sineması, yalnız ba­ şına bırakılmış, öksüz evlât gibi. Yeşil- çam'ın, bugün içinde bulunduğu düzen değiştirilmediği sürece, görülen aksak­ lıklar da giderilemeyecek. Bence devle­ tin maddî desteğinin yanı sıra, sinema kanunu, belediye gelirleri kanunu, teş­ vik primleri gibi yapıcı ve geliştirici, tedbirlerle televizyonun sinema üzerin­ deki etkisi azaltılabilir ve karanlık bir gelecekten korumak mümkün olur.

A tıf Yılmaz

TÜRKİYE Cumhuriyetinin 50. yılında Türk sneması altmışıncı yaşına girmiş

(5)

METİN ERKSAN

Nejat Saydam

YABANCI film ler geliyor. Haksız bir rekabet karşısındayız, iyi film ler için konuşmuyorum, ama kötüler de var bunların içinde. Maliyet ve reklam ba­ kımından büyük bir tehlike yabancı film ­ ler. Türk sineması hep kendi bünyesi içinde tartışıldı. Bu, yanlıştır. Bütün bunlara rağmen 50. yılda Türk sinema­ sı iyiye doğru gidiyor. Bence bunun en belirgin örneği de oyuncular. Oyuncu­ lar artık yorum yapabiliyor

bulunuyor. Cumhuriyet hükümetlerinin, batıya dönük, şuursuz kültür sanat po­ litikalarının (Böyle bir sanatın varlığın­ dan kimsenin haberi olmadığı için) ham- dolsun daima dışında tutulmuş, halk sa­ natı olduğu İçin hor görülmüş sinema­ mız, devlet eliyle özenle beslenen bü­ tün sanat dalları çöküntü içindeyken, çeşitli kurumlar eliyle desteklenen bur­ juva sanatları büyük bir çıkmaza sü­ rüklenirken, her gün biraz daha yenile­ nerek ve benliğini bularak ayakta kala­ bilm iştir. Tabii, milletçe sürüklendiğimiz kültür yozlaşmasından, günün sanatı olarak payına düşeni alarak.

Cumhuriyetin 50. yılında Türk sine­ ması, önü açık ve aydınlık olan tek sa­ nat dalıdır bence.

Biraz şuur, biraz saygı, biraz İnsaf...

Metin Erksan

TÜRKİYE Cumhuriyetinin kurucusu M. K. Atatürk’ün sinema hakkında söy­ lediği sözler hepimizin malumu: «Sine­ ma, öyle bir keşiftir ki, bir gün gelecek barutun, elektriğin ve kıtaların keşfin­ den çok, dünya medeniyetinin cephesi­ ni değiştireceği görülecektir. Sinemaya lâyık olduğu ehemmiyeti vermeliyiz.»

Su büyük sözlere rağmen 50 yıllık Cumhuriyet, sinema sanayii ve sanatı alanında hiç bir çalışma göstermemiş­ tir. Türk sineması devletin dışında var olan tek sanayi ve sanattır. Tiyatro, ba­ le, opera, roman, hikâye, şiir, resim,

heykel gibi sanatlar ve bütün sanayi kuruluşları devletin içinde ve devlet yar­ dımıyla var oldukları halde Türk sine­ ması böyle bir devlet anlayışından yok­ sun bırakılmıştır. Cumhuriyet devletinin Türk sinemasına yardımı ve desteği ol­ ması bir yana, var etmemek, aksine yok etmek İçin bütün çabaları harcamışlar­ dır. 50 yıllık Cumhuriyetin maalesef Türk sineması üzerinde hiç bir hakkı yoktur.

Orhan Aksoy

BENCE Türk sineması, kurulduğundan bu yana, her yılı yeni bir aşama ile geçirdi. Şu anda nerede olduğumuz ve nerede olabileceğimiz tartışmaya değer ama, gelecekten çok umutluyum ve bir­ çok kişinin aksine, televizyonun reka­ betini çok yararlı buluyorum.

Memcfluh On

BUNUN nedenlerini hiç bir zaman dü­ şünmedim. Bir ortamın içindeyiz, o or­ tam neyi icap ettiriyorsa onu yapıyoruz. Arada bir ferdi çıkışlar oluyor o kadar. Meselâ bana tahsisat verseler ve «Al Türk sinemasını hale yola koy,» dese­ ler, Didi’nln 9 yaşındaki çocukları eği­ terek Türk futboluna yön vermek iste­ mesi gibi, ben de bütün branşlarıyla yepyeni bir sinema düzeni kurmaya te­ şebbüs etsem hiç bir şey yapamam. Si­ nema bu durumdan nasıl kurtulur bi­ lemiyorum.

Natuk Baylan

TÜRK sineması devamlı bir gelişme İçinde. Fakat bu gelişmenin hızı nedir? Batı sineması arayı büyük bir hızla aç­ mış gidiyor. Örneklerini görüyoruz, ay­ rıca rekabet etmek zorundayız bu ör­ neklerle. Batıyı taklit edelim demiyo­ rum. Çünkü kültürümüz, geleneklerimiz çok farklı. Ancak aynı silâhı kullanıyo­ ruz. Onların silâhı tekâmül etmiş, bi­ zimki hayli ilkel. Onlar devamlı araş­ tırmalar yapıyor, bizim böyle bir İmkâ­ nımız pek yok.

Gani Turanla

MESELEYİ teknik açıdan düşünürsek — biz kameramanlar tekniğe daha çok yatkınız — bir «yok» luk içindeyiz. Mal­ zeme pahalı, getirtmek çok zor, özel bir gümrük indirimi yok. Bütün «yok» lukla- ra rağmen iyinin peşindeyiz. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.

Erdoğan Engin

BİZ sinemada hâlâ ustadan çırağa ge­ leneğini sürüdüyoruz. Okulumuz yok, karanlıkta el yordamı ile yürümek zo­ rundayız. Tek söylenen söz iyi niyet. Hepimiz iyi niyetliyiz, ama artık 50. yıl­ da iyi niyeti aşmak lâzım. Sinemanın okulu olması için tiyatro gibi eski Yu­ nan çağında mı başlaması lâzımdı?

ErdoğanTiinaş

TÜRKİYE Cumhuriyeti 50. yaşında... Türk sineması biraz daha yaşlı cumhu­ riyetten. 1923'den bu yana cumhuriyeti haklı olarak kutluyoruz. Sinemada kut­ lanacak bir tarih, ya da olay yok. Ben­ ce sözün en kısası ve doğrusu; cum­ huriyet Türkiye’sinde başta politika ha­ yatımız, sosyal durumumuz, kültürümüz, hatta sporumuz ne kadar gelişmişse, Türk sineması da o paralelde gelişmiş­ tir. Kötü sinemaya alkış tutan seyirci çoğunluktaysa başka ne söylenebilir Türk sineması hakkında?!...

Bülent Oran

TÜRK sineması, günah ve sevaplarıy­ la kabul edecek olursak, bütün eksik ve hatalarına rağmen kendine düşen gö­ revi yapmaya çalışmıştır.

Kısa bir geçmişi olmasına rağmen Türkiyemizin diğer alanlarındaki çalış­ malarından, yapıtlarından daha geri de­ ğildir.

SADRI ALIŞIK

1

/

Aslında Türk sinemasının durumu ve geleceği uzun tartışmalara yol açmıştır. Bu bir derece bu konudaki fikirlerin ayrılığından dolayı olmuştur. Oyuncu, yönetmen, senarist ve kameraman dörtkeninin çeşitli fikirleri Cumhuriyetimizin 50. yıldönümü dolayısıyla bir kez daha ortaya çıktı. NEJAT SAYDAM

(6)

OMO

daha da beyaz yıkar

• * 1 A GRAFİK A: 3517 - 368 OM 7 3 7

(7)

CUMHURİYETÇİMİZİN

5

(

1

. ITULIİSGÖ

A

i

m ¿ ik a »»

ım /mmn

t

i

v e

TUBK KADİDİ

W

j

2

f

>

M r ~>- ¡âftKfe 'fci'-L

j ■-'•■ < ■•.“ • ■■

S İB H H S i- , ^ l 1 .. ..

DÜNDEN BUGÜNE TÜRK KADINI

Elli yıl önce çarşafla gezen Türk kadını bugün erkeklerle yüksek okullarda okuyor.

Türk kadınının şahsiyeti gün geçtikçe sağlamlaşıp, toplumda daha köklü bir yer kazanıyor.

ÇARŞAFTAN i PANTOLONA Eğer gerçekçi j bir gözle ncelersek Türk —^kadınının elli yıLJeigde batılı kadn oranla büyük b ir"

hızla geliştiğini görürüz. Altı yüz yıldır ezilen Türk kadını Atatürk'ün yarattığı yeni şahsiyetine yarım yüzyılda şaşılacak şekilde intibak etmiştir. m % _ p • =>

1

(8)

CUMHURİYETİMİZİN 50. YILINDA...

. .

S

zmm/ı

v e

ÇARŞAF VE ŞAL­ VARDAN BUGÜ­ NE — Türk kadını çarşaf ve şalvarı arkasından henüz yarım asır önce çı­ kardı. Kısa zaman­ da her devrin mo­ dasına uymasını bildi. Bugün şehir­ li kadını Batılıdan ayırmak mümkün değil. Köylünün sırtındaki şalvar ise büyük bir hız­ la yerini modern elbiselere bırakı­ yor. İstiklâl sava­ şında kanıyla ca­ nıyla vatanını kur­ tarmak için çalışan kadınlarımızın kız­ ları, torunları bu­ gün analarını, ni­ nelerini mahçup etmiyorlar. Girdik­ leri her işi başarı­ yorlar. Yandaki re­ simlerde Türk si­ nemasının hanım­ efendi sanatçısı Filiz Akın, sizlere kadınımızın geçir­ diği kıyafet evri­ mini sunuyor.

Eğer Mustafa Kemal

Atatürk Türk kadını­

na lâyık olduğu yeri

ve önemi gösterme-

seydi, belki de bugün

Türk

sinemasında,

Türk kadın sanatçıla­

rım

göremeyecek,

onların üstün başarı­

larını saygıyla alkış-

layamayacaktık. Türk

beyazperdesinin

ilk

kadın sanatçılarının

aziz hatıraları önün­

de saygıyla eğilirken,

sizlere ünlü bir Türk

film sanatçısı olan

Filiz Akın’ın Cumhu­

riyetimizin ellinci yı­

lında Türk kadını ko­

nusundaki düşünce­

lerini sunuyoruz.

ASIRLARDIR ezilen Doğulu kadın, eline hürriyeti verildiği, şahsiyetini bulduğu zaman öz­ gürlük içinde yetişen Batılı ka­ dına oranla daha çabuk gelişip, kısa zamanda şahsiyetini kabul ettiriyor. Batıda siyaset alanın­ da kadına hâlâ ender rastlanır­ ken, doğuda kadınlar bakan, baş­ bakan oluyorlar.

Altı yüz yıldır ezilen Türk ka­ dını haklarını kazandığı şu elli yıldan beri tıpkı diğer doğulu kadınlar gibi toplumdaki yerini gün geçtikçe daha bir sağlam­ laştırıyor. istiklâl Savaşı’nda ka­ nıyla, canıyla vatanını kurtarmak için çalışan kadınlarımızın kız­ ları, torunları Atatürk’ün kendi­ lerine verdiği değere lâyık olduk­ larını her geçen gün yeni yeni başarılarıyla doğruluyorlar. Ka­ dın profesörlerimiz, kadın do­ çentlerimiz, dekanlarımız, millet­ vekili, hattâ bakanlarımız başarı­ larını sürdüredursunlar, kadın sanatçılarımız da onlardan aşağı kalmıyor, âdeta erkeklere mey­ dan okuyorlar. Batıda kendileri­

ne köklü bir yer sağlayan İdil Biret’imiz, Suna Kan, Ayla Erdu- ran, Verda Erman'larımızın he­ men yanı başında hepsi bir ti­ yatronun başına geçmiş sanatçı kadınlarımız Türk kadınının gün geçtikçe hızlanan gelişimini a- çıkça göz önüne seriyor.

Türk sinemasında da kadının durumu sağlam, köklü, artık. Ka­ dın oyuncularımız birbiri arkası­ na güçlü sanat film leri yapıp, başarıdan başarıya koşuyorlar. Ve yine kadınlar açısından bir övünç örneği Türk sahne ve per­ desinde kadınların isimleri ge­ nellikle erkek meslektaşlarının üzerine yazılıyor.

BAŞARILI SANATÇI VE İDEAL BİR ANA

DEĞERLİ bir yıldız, kadınlığını kaybetmemiş, ideal bir ana, tam bir hanımefendi, ama erkek mes­ lektaşlarını gölgede bırakacak şekilde başarılı bir sanatçımız, Filiz Akın Türk kadınının gelişi­ mi hakkında şöyle başlıyor söz­ lerine:

(9)

TÜRK SİNEMASININ ESKİ ve UNUTULMAYAN YILD IZLAR I

Türk sinemasının ilk kadın oyuncusudur. On dokuz yaşındayken «Ateşten Gömlek» film iyle sanat hayatına atılmıştır. Aynı yıl Atatürk tarafından Oarülbedayi’ye girmesi istenmiş ve elli yıl bu tiyatronun çeşitli sahnelerinde oynamıştır. Bedia Muvahhit iki defa evlenmiş, ilk evliliğinden Sina adında bir çocuğu olmuştur. Geçtiğimiz aylarda ellinci yılını doldurup sanat hayatına veda etmiştir.

Dünkü Türk sinemasının en ünlü kadın oyuncularındandı. 1929’da Türkiye güzeli seçildiği yıl ilk film i «Kaçakçılar» ı

çevirmiştir. Yıllarca Türk sinemasının en ünlü yıldızları arasında yer alan Feriha Tevfik daha sonra «Karım Beni Aldatırsa» ve «Leblebici Horhor da oynamış, Münir Nurettin'le çevirdiği «Allah'ın Cenneti»

adlı filmle sinemaya veda etmiştir.

Cahide Sonku 1916 da Yemen’de doğmuş, 1932'de Şehir Tiyatrolarında «Yedi Köyün Zeynebi» ile sanat hayatına atılmıştır. Ertesi yıl çevirdiği «Söz Bir

Allah Bir» le sinemaya geçen Sonku, 1948'e kadar sinema ve tiyatroyu birlikte yürütmüştür. 1949’da

«Fedakâr Ana» ile rejisörlük yapmaya başlamıştır, iki defa evlenen Sonku'nun bir kızı vardır. Yıllarca Türk sinema ve tiyatrosunda başarısını sürdürmüştür.

— «Bize oranla az da olsa ge­ çen asırda kadının Batı’da da şahsiyeti yoktu. Kadının içinde bulunduğu dar çemberden çıkı­ şı, Batı’da geçen asrın ilk yılla­ rında oluyor. Kadın, eteklerini kesip, kısaltıyor. Yeni bir asrın verdiği güçle İş hayatına atılı­ yor. Asırlardır kadının geri plan­ da yaşamasına alışan erkekler kıyameti koparıyorlar ama kadın­ lar yeni yaşantılarına kısa za­ manda alışıyorlar.

— «Betili kadının yaptığı sa­ dece eteklerini kesmek. Oysa, Türk kadınının yaptığı çok daha güç... önce yüzünü, sonra başı­ nı açıyor Türk kadını. Sırtındaki o kara çarşafı çıkarıyor. Bir ön­ deri var başında: Atatürk. Bü­ yük Ata'nın verdiği yeni şahsiye­ ti içindeki kedin artık her iş da­ lında erkeklerle yan yana çalış­ maktadır.

— «Aradsn elli yıl geçiyor. Bir bakıyorsunuz ki, karşınıza dünkü haliyle ilgisi bile kalma­ yan bambaşka bir Türk kadını çıkmış. Şahsiyetli, modern, ze­

ki bir kadın... Ata'ya en büyük borç biz kadınların borcu belki de... Eğer elli yıl önce o bize bu hakları tanımasaydı, acaba bizler tek başımıza erkeklere baş kaldırmak gücünü bulabile­ cek miydik kendimizde?»

Gerçekten acaba Atatürk ka­ nunlarla kadına bu hakları ver­ mese, önce örnek olarak çevre­ sindeki kadınları erkek işlerine sokarak, kadını çalışmaya itme- seydi, Türk kadını bugünkü şah­ siyetini bulabilecek miydi?

Kadınımız şüphesiz Batılı ka­ dının seviyesine gelebilmek için kendi kendine çabalayacak, ağır ağır gelişecekti. Ama şu büyük bir gerçek ki, elli yıl gibi kı­ sa bir zamanda altı yüzyıllık ge­ leneği yıkacak gücü bulamaya­ caktı kendinde.

TÜRK SİNEMASINDA TÜRK KADINININ YERİ TÜRK sinemasına kadının giri­ şi bundan elli yıl öncesine da­ yanıyor. önceleri tıpkı tiyatro­ da olduğu gibi, sinemada da

ka-v.

din rollerini Ermeni veya Beyaz Rus kadınları oynuyorlar. 1922’ de M illi Mücadele'yi konu alan «Ateşten Gömlek» film i için ilk defa bir Türk kadınını oynatmak fikri ortaya atılıyor. Gazete ilân­ ları sonucunda Bedia Muvahhit ve Neyire Neyir, filmin baş ka­ dın oyuncuları seçiliyorlar. 1923 yılı içinde sinemalarda gösteril­ meye başlanan «Ateşten Göm­ lek» görülmemiş bir ilgiyle kar­ şılanıyor. İlk defa bir Türk kadı­ nının başrolünü oynadığı film Anadolu’nun dört bir tarafında gösteriliyor.

Filmi Atatürk de seyrediyor. Bir süre sonra İzmir'de rastladı­ ğı Bedia Muvahhit'e filmdeki ba­ şarılı kompozisyonundan dolayı övgü dolu sözler söylüyor, bu mesleğe devam etmesini öğütlü- yor. Bedia Muvahhit aynı yıl A- tatürk'ün emriyle Darülbedayi üyeleri arasına katılıyor. Ve yıl­ larca Türk sineması ve tiyatro­ sunda adını başa yazdırıyor.

Bu ilk kadın sanatçılarımızın hemen arkasından Türk sinema­

sına yeni kadın sanatçılar geli­ yorlar. Artık Türk sinemasında kadın rollerini Türk kızları çe­ kinmeden canlandırabillyorlar. Cahide Sonku'lar, Feriha Tev­ fik, Oya Sensev'ler, Perihan Te- dü. Sezer Sezin'lerle Türk sine­ masında kadın her geçen gün ağırlığını artırıyor.

ELLİNCİ YILDA TÜRK SİNEMASINDA KADININ YERİ

BUGÜN sinemamızda kadının yeri artık iyice sağlamlaşmış, hatta yer yer erkek sanatçılar­ dan baskın çıkmaktadır. Türk ka­ dını, Türk sinemasına adını yaz­ dırmakla kalmamış, bugün sine­ mamızı yer yer hükmü altında tutmaktadır.

— «Türk kadını en büyük ba­ şarılarından birisini şüphesiz ki sinemada kazanmıştır.» diye açıklıyor bu konudaki fikirlerini Filiz Akın. Sonra sözlerine şöyle devam ediyor:

— «İnanın hemcinslerimin böy- leşine büyük başarılar kazanma­

ları etkiliyor beni. Onların ba­ şarılarını kendi başarım sayıyo­ rum. Hepimizin hizmet ettiği bir Türk sineması var. Kadınlar adı­ na sinemamıza ne kazandırırsak öğünmeliylz. Bir kadın sanatçı­ mızın rejisörlük yapması, dünya­ da dahi çok ender kadın rejisör varken bir Türk kadınının bu iş­ te başarı kazanması..» öğünule- cek bir şey değil der nedir bu? — «Gün gelecek Türk sinema­ sında daha başarılı yeni, yeni ka­ dın sanatçılarımız çıkacak. Bun­ dan eminim. Çünkü Türk halkı sanatçıya böylesine büyük değer verdikten sonra, sinema seyirci­ si kadın sanatçıları böylesine yü­ celttikten sonra kim istemez bu güzel mesleğe girmeyi? Ellinci yılda genç yaşiı bütün hemcins­ lerime şu sözleri söylemek is­ tiyorum: Çalışın. Yılmayın. Er­ keklerden hiç bir aşağı tarafınız yok sîzlerin. Her konuda yeni, ye­ ni başarılar sizleri bekliyor. Bize her türlü hakkı, özgürlüğü veren büyük Ata'mız da bizlerden bunu istiyor zaten.»

(10)

TARIK

a k a n

e m e l

SAYIN

e ®

s â * s ş

«

S

NECDET TA K IN

t c r c c t

b o r a u

n d b a b t e u ï ï v a n

yo: SADIK ŞENDİL

tKDOGAN ENGİN

■+ * ü MUMDA* onrr MATMACX* •Dt»'7

SES: 376

(11)

İ M

« K ©

Y e ş ilç a m ’ı n \ a b s ı

Ç u k u r o v a ’d a A t ı y o r !

Geçen yıla kadar 60.000 lira olan ödül miktarı, bu yıl 100.000 liraya yükseltildi.

'M Jk URDUMUZOA düzenlen­ d i " mekte olan iki festivalden en tutarlısı olarak bilinen Adana ■ Altın Koza» Film Şenliğinin be­ şincisi, her yıl tekrarlandığı ta­ rihte yapılmayıp. Cumhuriyetimi­ zin 50. yılı münasebetiyle bir de­ faya mahsus olmak üzere 29 ekime ertelenmişti.

Prodüktörlerin istediği sayıda filmle katılabileceğini ve bu yıl- ki yarışmada ödül miktarının da 100.000 liraya çıkarıldığım açık­

layan Adana Belediye Reisi ve Festival Komitesi Başkanı Erdo­ ğan Özlüşen bu paranın; 1. seçi­ lecek film için 50.000. 2. seçile­ cek film için 30.000, 3. seçile­ cek film için de 20.000 lira şek­ linde dağıtılacağını söylemiştir. Bu yarışmaya 15 şirket, 26 film le katılmış bulunmaktadır. 19 ekim gününden itibaren çalışma­ lara başlayan küçük jürinin seyre­ deceği ve içlerinden 16 tanesini eleyip 10'unu büyük jürinin gö­

rüşüne sunacağı film ler şunlar­ dır:

Gelin, Alın Yazısı, Fatma Ba­ cı, Vurun Kahpeye (Erman Rlm), Mahpus, Zambaklar Açarken (Acar Film), Toprak Ana (Uğur Film), Rabla (Umut Film), Dö­ nüş, Utanç, Kambur, Cemo (Akün Film). Canım Kardeşim, Yalancı Yârim, (Arzu Film), Be­ bek Yüzlü, Elveda Meyhaneci (Özer Film), Acı Hayat, Küçük Şahit (Erler Film). Yaban (Erkan

Film), Topal, İblis (İrfan Film), Yunus Emre (Elvan Film), Bir De­ met Menekşe (Erler Film), Pir Sultan Abdal, İki Süngü Arasın­ da (Kervan Film), Ağrı Dağının Efsanesi (Barlık Film).

Ön jürinin son çalışma günü­ ne kadar İsteyen şirket istediği filmle katılma veya film ini geri çekme hakkına sahiptir.

5. Adana .A ltın Koza* Film Festivalinde finale kalacak 10 fil­ mi seyredip 1 „ 2., 3. film leri se­

çecek olan büyük jüri, son an­ da bazı değişikliklere uğramaz­ sa muhtemel tertibi şöyledir:

Bedia Muvahhit. Alim Şerif Onaran, Erman Şener, Tarık D. Kakınç, Mengü Ertel, Mazhar Şevket Ipşiroğlu. Orhon Arıbur- nu, Ferruh Doğan. Atillâ Dorsay, Hüsamettin Bozok. Memduh Yük- man, Erhan İmset, Jale Yılmaba- şar, Mahmut Tali öngf an, Tarık Z. Tunaya. İsmet G iritli, Ayhan iyikan, Can Kuban.

RABİA — Adana festivali bir bakıma

dört büyüklerin mücadelesi şeklinde geçecek. 3 film iyle yarışacak olan Fatma Girik, festivalin tek dinî film i «Rabia.da (üstte).

UTANÇ VE DÖNÜŞ — Festivale 4 film i katılan Filiz Akın «Utanç. ın bir sahnesinde (üstte). Türkân Şoray'm da 3 film i var. Bunlardan biri ve

ilk rejisörlüğünü yaptığı «Dönüş, te (altta).

FATMA BACI — Bu yılki «Altın Koza'ya katılacak 26 filmden biri olan «Fatma Bacı» nın bir sahnesinde Sertan Acar, Fatma Belgen, Yıldız Kenter ve Leyla Kenter görülüyorlar (üstte).

GELİN — Geçen yılın «Altın Koza* sahibi Hülya Koçylğlt bu yılkine de «Gelin» le göz dikmiş bulunuyor. Koçylğlt; Yılmazer, Adalı, Usluer, Kral, Şen, Rona ile (üstte).

5

.

Adana Altın Koza

Film Festivali Başlıyor

YABAN — Son iki yıldır depara kalkan Serdar Gökhan'ın da 2 film i var yarışmada. Kadir Savun'a jübile film i olarak çekilen «Yaban, da

(12)

TAŞ PARÇASI — İşte, dünü bugüne getiren iki fotoğraf. Üstte devrinin en güzel kadınlarından, 1929 dünya güzeli Feriha Tevtik bir filmde Fertti Tay­ fur ile, altta Nevzat Okçugil ve Suavi Tedü «Taş Parçası» nda görülüyor.

Bugün Devlet

Film Arşivi ve

Sinematek’in

depolarında, kapalı

kutular içinde bir

tarihin izleri saklanıyor

peliküllerde... Geçmiş

günlerimizi aktör,

aktris, yönetmen,

fotoğraf direktörü,

senaryo yazarı olarak

bize ulaştıranların

anısına selâm olsun.

Ve gelin

o günlerden bugünlere

ulaşanları tanımaya

çalışalım.

ürk Sinemasının

! En Eskileri...

ÜNÜMÜZÜN en yaygın sanat dal- 'larından biridir, sinema. Keşfedil­ diği günden bu yana, ge­ niş kütlelerin malı olmuş, eğitici ve eğlendirici yö­ nünün yanı sıra, bir de kalıcı niteliği vardır. Geç­ mişin yaşamını, örfleri, âdetleri, töreleri, insan­ ların giyim, kuşam ve davranışları İle anlayışla­ rını yansıtması yönünden, belgesel bir özellik taşı­ maktadır. Dünyada oldu­ ğu gibi, ülkemizde de dü­ nü bugüne getirmiş, tari­ hin bir kesitini gözler ö- nüne sermiştir. Şüphesiz bu oluşum içinde, bazı in­ sanlar bir takım görevler almış, güç şartlar altın­ da çalışıp didinerek, Tür­ kiye'de bir sinema sana­ tının doğmasını gerçek­ leştirmişlerdir.

Ülkemize sinema, 1896 yılının sonlarına doğru girmiştir. Yıldız sarayının gözde hokkabazlarından Bertrand’ın eliyle Abdül- hamit'e yapılan gösteriyi, halk için düzenlenen, za­ manın ünlü birahanesi

«Sponeck» teki ikinci gös­ teri izledi ve İstanbullu­ lar, «Sinematografi» nin ne olduğunu öğrendiler. Fakat sinemanın yurdu­ muza gelişi ile film çev­ rilmesi arasında oldukça -uzun bir zaman geçti, I914’te Fuat Uzkınay »Ayastefanos’taki Rus A- bidesinln Yıkılışı» adlı belgesel yapıtını tamam­ ladı. ilk konulu film i de, 1917 yılında merhum Se­ dat Simav! yönetti. «Pen­ çe» bir sinema ürünü ola­ rak İlkel görünmekle bir­ likte, yeni bir dönemin başlangıcı olması yönün­ den ilgi çekicidir.

Yedinci sanatın Türkiye' deki emekleme çağında, önce Ermeni oyuncular, sonra da Şehir Tiyatrosu oyuncuları görev aldılar. Elde başka malzeme ol­ madığı ve çoğu kişi bunu bir iş saymadığı İçin, bu dönem, film ler yönünden pek ilginç değildir. Sedat Simavl’nin yönetmen,’Yor- go llliadis'ln de kamera­ man olarak çalıştıkları bu yıllarda Vasfı Rıza, Ah­ met Fehim, Behzat Butak,

Kemal Gürmen ve I. Ga­ lip Arcan, kamera karşı­ sına çıktılar. 1922'de Ke­ mal ve Şakir Seden kar­ deşler, «Kemal» Filmi kur­ dular. Türkiye'deki ilk film şirketi olan Kemal Film, son yıllara kadar varlığını sürdürdü. Aynı yıl, Türk tiyatrosunun kurucusu Muhsin Ertuğ- rul yönetmenliğe başlaya­ rak, «İstanbul’da Bir Fa­ cia-! Aşk» ve «Boğaziçi Esrarı» adlı film leri çe­ virdi. Bu iki yapıt, Ertuğ- rul’un ve onunla birlikte tiyatrocuların 1939'a ka­ dar sürecek olan tekeli­ nin temelini atıyordu. Yalnız yeri gelmişken he­ men belirtelim, bugüne kadar bir çok kez, sine­ mayı, tiyatronun etkisi al­ tında bırakarak, gelişmek­ ten alakoyduğu iddia edi­ len Muhsin Ertuğrul'un yaptığı, Türkiye'de bir si­ nema sanatının doğması­ nı gerçekleştirmekti. Fa­ kat o günlerde, sokaktan oyuncular bulma olanağı olmadığı ve elde, tiyatro­ cular gibi hazır bir kadro olduğu için, Ertuğrul, ya-ŞEHVET KURBANI — Muhsin Ertuğrul, sinemamıza da damgasını vurmuş sanat­ çılardan birisidir. Aşağıda onu, Cahide Sonku ile çevirdikleri Victor Fieming'in «The Way of All Flesh» adlı filmden uygulanan «Şehvet Kurbanı» nda görüyorsunuz.

■ÜSV

(13)

-pılması icap edeni yaptı ve tiyatroculardan yarar­ landı.

1923 yılında Muhsin Er- tuğrul, ilk Türk kadınları­ nın rol aldığı -Ateşten Gömlek» film ini çevirdi. Neyyire Neyyir ve Bedia Muvahhit'ln oynadığı film, Türk sinemasında yeni bir aşamaydı. 1931’de sesli sinema başladı ve Ertuğ- rul, «İstanbul Sokakların­ da» adlı kurdeleyi yönet­ ti. Bu arada, Hazım Kör- mükçü, Naşit Özcan gibi oyuncular da sinemaya gelmişlerdi. 1939'a kadar, yeni ve genç tiyatrocular, yedinci sanatın üyeleri arasına katıldılar. Bunlar, Atıf Kaptan, Ferdi Tayfur, Feriha Tevfik, Muammer Karaca, Halide Pişkin, Sa­ mi Ayanoğlu ve Cahide Sonku'ydu. Özellikle dün­ ya güzel Feriha Tevfik ve Cahide Sonku, uzun yıl­ lar, güzellik ilâheleri ola­

rak baş tacı edildiler. 1939'da tiyatrocular dı­ şındaki ilk sinemacı Faruk Kenç, Münir Nureddin Selçuk'la «Allah’ın Cenne­ ti» filmini çevirerek, si­ nemada şarkıcılar moda­ sının öncülüğünü yaptı. 1940, Muhsin Ertuğrul'la Cahide Sonku'nun oynadı­ ğı ve bir batı film i uy­ gulaması olan «Şehvet Kurbanı» ile Kenç'in «Taş Parçası» adlı yapıtının çevrildiği yıl oldu. Bu arada Nevzat Okçugil, Ca­ hit Irgat, Mümtaz Ener ve Suavi Tedü gibi, sinema­ ya yatkın oyuncular, peş peşe film çevirmeye baş­ ladılar. 1944’te sinema tahsil etmiş İlk yönetmen, Baha Gelenbevl «Deniz Kızı» nı bitirdi. 1946’da sinemaya tiyatro dışından gelen ilk kadın oyuncu Oya Sensev, Sadri Alışık' la «Günahsızlar» filmini çevirdi. 1947 yılında geçiş

dönemi sinemacıları, Ye- şilçam’da ağırlıklarını du­ yurmaya başladılar. Şadan Kamil, Şakir Sırmalı, Ay­ dın Arakon, Orhon Arı- burnu, Baha Gelenbevi ve Turgut Demirağ, geçmişe oranla dahka başarılı bir kadroydu. 1949’da sine­ manın ustası Lütfî Akad «Vurun Kahpeye» ile ye­ dinci sanata damgasını vurdu ve kendisinden son­ ra gelecek olan yönet­ menleri etkiledi. Lütfî Akad, Şakir Sırmalı, Baha Gelenbevi, Murarem Gür- ses ve Metin Erksan'ın sinemadaki başarıları, t i­ yatrocular döneminin ka­ panmakta olduğuna işa­ retti. Nitekim, 1953’te ilk renkli Türk filmi olan «Hancı Kız» ın başarısız­ lığa uğraması üzerine Muhsin Ertuğrul sinemayı bıraktı ve böylece Türk sinemasında yeni bir dö­ nem başladı.

Yukarıdaki fotoğraf, Türk sinemasının üç ünlü kişisinin çalış- «Unutulan Sır» diğer adıyla da «Dominiç Yolcuları» filmin ğru: Lütfî Akad, Kriton iliadis ve Şakir Sırmalı çalışıyorlar.

PUSE — İşte eskilerde kalmış iki film daha. Yukarıda ' Halide Pişkin, Perihan ve Suavi Tedü, aşağıda «Hası Münir Nurettin Selçuk ve Talat Artemel. Sararıp sı

SİNEMADA İLK ŞARKICI — Sinemada şarkıcılar, Münir Nurettin Selçuk ile baş­ lar. Daha sonra Müzeyyen Senar ve MalatyalI Fahri de kamera karşısına çıktılar. Yukarıda, M. N. Selçuk merhum Hazım Körmükçü ile «Kahveci Güzeli» filminde.

(14)

BU EN BUYUK MUTLU YILDA EN GÜZEL

ESERLERİNİ SİZ KIYMETLİ DİNLEYİCİLERİNE

ARMAĞAN ETMEKLE KIVANÇ DUYAR

san plak

AONAN SANER

SP 1042

ÖYLE SARHOS OLSAM Kİ İNTİZAR ELBET BİR G Ü N BULUŞACAĞIZ TÖVBELER TÖVBESİ S P 1040 YALANÇI YARIM GÜZEL IZ M IR IM SP 501 FERYAT BEYAZ GÜL $ P < © SES: 371

(15)

TÜRKAN SORAY'IN YILLARI Türk sinemasının

ünlü ismi Yeşilçam'la tanıştığı zaman hatları yerli yerine oturmamış, hayli kilolu bir yıldız adayı İdi Yılların Şoray'a getirdiği, götürdüklerinden cok daha fazla olmalı. Fotoğraflar da bunu göstermiyor mu?

YILLAR ÖYLESİNE ÇABUK GEÇİYOR VE İNSANLAR ÖYLESİNE DEĞİŞİYORLAR Kİ... ÖRNEĞİN YILDIZLAR. ŞÖYLE BİR SİNEMADAKİ İLK YILLARINI HATIRLAMAYA ÇALIŞIN ÜNLÜ İSİMLERİN. NASIL GENÇ, NASIL BAMBAKADIRLAR BUGÜNKÜ HALLERİNDEN. İSTERSENİZ GELİN BİRLİKTE HATIRLAYALIM.

(16)

Y ı l l a r v e

R e s i m l e r

EVET, yıllar, resimler ve isim­ ler... Bir şarkının ilk satırların­ da «Nasıl geçti habersiz, o gü­ zelim yıllarım» diyor. Geçen yıl­ lar hep güzeldir ama ne olur ye­ ni gelen yılların da hakkını ye­ meyelim. Giden yıllar, insan ha­ yatından çok şey alıp götürür. Şimdi «belli bir devreden sonra yenisi de yaşlılıktan başka ne

getirir» diyeceksiniz. Bir bakıma haklısınız ama yaşlılıkla olgun­ luğu biribirine karıştırmıyorsanız eğer...

Aşağıdaki, sağdaki soldaki fo­ toğraflara bir bakın lütfen ve ondan sonra yılların neler getir­ diği, neler götürdüğü konusunda konuşalım. Geçen zamanı bir. iki dakika unutsak ve sinema dün­ yamızın ünlü yıldızlarının fotoğ­ raflarına baksak rahatlıkla

sihlr-F A T M A G İR İK

1942 doğumlu Fatma Girlk sinema serüvenine figüran olarak başladığı yıllarda hayli tombul, akça, pakça bir hatun kişiydi, ilk defa 1958 yılında «Leke» film iyle başrole çıkan Girik,

şimdi Türk sinemasının 4 ünlü kadın oyuncusundan biridir. Ayrıca şenliklerin değişmez ismi, en fazla ödül kazanan oyunculardan biridir. Yandaki fotoğraflara bir göz atın ve yılların bu fotoğraflardaki izini görün.

H Ü LY A

KOÇ-

Y İĞ İT

SES mecmuasının 1963 Sinema Artisti Yarışması İkincisi olan Hülya Koçyiğit, geçen

yılları değerlendirmesini bildi. «Susuz Yaz» filminin zirveye çıkardığı Hülya Koçyiğit, özellikle

son yıllarda yaptığı ataklarla iyi filmlerle festivallerin ismi olurken değişen çehresine yeni ümitler bağlanıyordu.

A Y H A N

IŞ IK

Türk sinemasının en uzun ömürlü oyuncuların­ dan biri olan Ayhan Işık «Kanun Namına» dan bu yana dev adımlarla yürüdü, büyüdü, «Kral» oldu. Yüzünde büyük çizgiler aramak boşunadır. Çünkü Ayhan Işık en büyük mücadelesini zamana karşı vermiştir. Kim mi galip çıktı bu mücade­ leden? Söylemeye lüzum var mı?

E D İZ H UN

Hülya Koçyiğit'le aynı yıl SES mecmuasının yarışmasına giren ve birinci olan

Ediz Hun’un değeri şarap gibi,

geçen yıllarla beraber artıyor. İlk günlerdeki «Bebek yüz» yerini olgun bir erkeğin yakışıklı görünüşüne terk etti. Bütün bunlar yılların getirdiği

yeni çizgilerle olmadı mı? İsterseniz fotoğraflarına hep birlikte

bir kez daha bakalım.

Türk sinemasında «sarışın» olmanın handikapını başarıyla atlatıp, şöhret merdivenlerinden sağlam adımlarla yükselen Filiz Akın da bir derginin açtığı yarışma sonucu beyazperdeye gelmişti, ilk film i olan «Akasyalar Açarken» I kendisi gibi sarışın olan bir aktörle, Göksel ArsoyTa paylaşmıştı. Sonra filmleri film ler, yılları yıllar izledi. Prodüktör Türker İnanoğlu ile evlendi, şimdinin Yumurcağı olan İlker inanoğlu doğdu. 1962’den bu yana 11 yıl geçti. Her gelen gün Akın’a çok şeyler kazandırırken eskinin çıtı - pıtı kızını olgunlaştırdı. O günlerden Filiz Akın'a miras kalan inceliği, zarifliği...

(17)

li bir elin dokunduğunu iddia ede­ biliriz. Öyle sihirli bir el ki yüz­ lere yeni çizgiler hediye etmiş, saçların biçimini değiştirmiş, ba­ kışlara olgunluk getirmiş.

Sa ğolsun televizyonumuz, gös­ terdiği eski filmlerle bu hatırlat­ mayı sık sık yapıyor ama biz bu sihirli elin yıllara ait olduğunu bir kez daha hatırlatıp gelelim resimlere ve isimlere.

Bir Ayhan Işık var yıllara hâlâ

karşı koyan. 20 yılın ötesinden ses getiren... Ondan da eski bir Sadri Alışık var... O da yılları umursamamış... Ya Fikret Ha­ kan'a ne demeli?... öte yanda Ekrem Bora'yı görüyoruz. 1973" ün Borası derinleşen hatları, as­ lan yelesini andıran saçlarıyla geçmişten öylesine farklı ki... Bütün bu isimlerin yanında 1964 yılında daha arayış döneminde olan Cüneyt Arkın'ın dümdüz yü­

zünü yalanlayan yeni bir Cüneyt Arkın çıkıyor karşımıza. Ediz Hun ve Tamer Yiğit de öyle. Aradaki farkı anlayabilmek için İzzet Gü- nay’ın fotoğraflarına sadece bir kez bakmak yeter.

Ayrıca bir numarada olan yıl­ dızlarımızdan Türkân Şoray geçen yıllara dua ediyor olmalı... Sine­ manın şişman, kararsız Şoray’ı yok artık. Kilo bakımından Tür­ kân Şoray'la yarış eden Fatma

Girik, çocuklukla gençlik arasın­ da bocalayan Hülya Koçyiğit ve acemi bir elin yaptığı makyajın ardındaki Filiz Akın'ı boşuna ara­ mayın bulamazsınız. Pardon bu­ lursunuz ama sadece arşivin İçi­ ne saklanan, yavaş yavaş soluk­ laşan fotoğraflarda...

Şurası bir başka gerçek. Eski­ ler gider, onların yerini yeniler alır. Ancak eskiler dediğimiz ke­ sim bu gidişin hızını kendileri

ayarlarlar Yalnış adım atanlar hemen kaybolur. Bunda yılların günahı ne...

Bize kalırsa yıllar bu saydığı­ mız isimlerden kaçıracak pek bir şey bulamadı galiba. Ama öte yanda bir Cahide Sonku örneği var ki teslim olmuş, yıllara kar­ şı koyamamış.

İşte böyle durumlarda yıllar ne kadar can sıkıcı oluyor de­ ğil mi?

T A M E R

Y İĞ İT

Ses mecmuasının 1962 yılında yaptığı İlk yarışmanın birincisi, bir manada İlk göz

ağrısı olan Tamer Yiğit, iniş, çıkışlarla dolu olan sinema serüveni sırasında yıllardan ders almasını bildi.

Tekrar büyük bir diriliş İçinde olan peşpeşe iddialı filmlerde rol alan ve dünya evine giren

Tamer Yiğit'in çehresi değişti, başka bir deyişle yerine oturdu.

CÜNEYT A R K IN

Cüneyt Arkın da yılların kazançlı çıkar­ dığı sanatçılardan biridir. O değişikliği­ ni kısa bir zamana sığdırmasını bildi. 1964 yılında «Gurbet Kuşları» İle kame­ raya ilk kez merhaba derken işe kukla jön olarak başladı. Daha sonra tarihî avantür filmlerinde fırtına gibi esti, yu­ muşak hatlar sertleşti, saçları gürleşti ve karşımıza çok değişik bir Cüneyt Arkın geldi. Bu değişiklik fotoğrafların­ da ne kadar belli oluyor değil mi?...

S A D R I A L IŞ IK

Alışık'a sorarsanız sinema serüveni sırasında bin defa en aşağılara inmiş, bin defa yukarı çıkmıştır.

«Ya şimdi?»

diye sorarsanız tahtayı İki defa tıklatır «Çok şükür» der. Bu serüven öyle bir serüvendir ki izlerini bu fotoğraf­ larda rahatlıkla bulabi­ lirsiniz.

F İK R E T H A K A N

İn s a n i vardır,, ikime lı vardı değişikliğe boyun eğer, insan vardır fiziki yapisınej kadar bütün— olaylarınjS yıllarınp karşısı direnir Fikret Hakan’ın sinemadaki geçmişi yılına kadar gider. Gider de a d ıl

sinema çevrelerinde hep «iyij oyuncu» olarak geçen Fikret Hakan'daki

değişiklik nedir? Sadece sahneye çıkması mı değişiklikti. Buyrun fotoğrafları solda. Siz karar verin.

iindag e n ir .l

1951

E K R E M B O R A i

Sinemamızın en tipik yüzlerinden birine sahip olan Ekrem Bora İçin 1955 yılında «Alın Yazısı» j

film i start işaretini J verdi. İşte i o gün 1 bugün sinemada 1 olan Ekrem I Bora'nın zaten şahsiyetli olan yüzüne öyle fazla çizgi gelip oturmadı. O

İZ Z E T

GÜNAY

tiyatro oyuncusu vardı İzzet Günay diye. 1963 yılında sinemaya geçti ve yıldırım hızıyla şöhret oldu. Filmler film leri izledi ve bir de baktık Günay sahneye çıkmış. 10 yılın İzzet Günay'a neler getirdiği fotoğraflardan anlaşılıyor. Günay da genç kalmanın sırrına erenlerden.

<C< ©

(18)

Erler Film Türker İnanoğlu takdim eder

29

Ekimden itibaren İstanbul ve Türkiye

sineMalarında

FATİHİ\ FERMANI

(KARA MURAT)

CÜNEYT ARKIN

AAELDA SÖZEN ■ KENAN PARS

'MERAL ORHANSOY ■ EROL TAS

ATIF KAPTAN • FERUDUN ÇÖLGEÇEN

ve

BORA AYANOĞLU

Reji:

NATUK BAYTAN

E se r:

RAHMİ TURAN

renkli

ÇETİN GÜRTOP

Kamera:

12 Kasımdan itibaren

Rom a-Paris-Atina-Telaviv-Tahran

v e

İstanbul

sinem alarında

KÜÇÜK

kovboy

İLHEIİHANOĞLI-CİNEYT HIKIN

pascale petit • alan steel

evelyn stewart • erol taş

Reji:

GUIDO ZURLI

Senaryo:

..

Kamera:

ARPAT DE RİSO

f e r i K l I

ÇETİN GÜRTOP

ERLER REKLAMCILIK

(19)

Kervan Plakglık diyor ki:

muazzez

abacı

_____________________ 53

Bir sen kaldın içimde

Gündüzüm seninle,

gecem seninle

_________ 54

Benim ol

İçme deme bosuna

Ege Bölgesi yetkili satıcısı :

EFTAL TELCİLER

Fevzi Paşa Bulvarı No: 150 F. İzmir Tel: 32 313

Ankara bölgesi yetkili satıcıları

DERYA PLAK

Posta Cad. Modern Çarşı Ankara Tel: 11 88 4 2

SAFFET GÜNER

Posta Cad Modern Çarşı 404 Ankara Tel: 10 59 57

REMZİ VE HAM İT TUNÇ

Cihan Plak deposu Posta Cad Modern Çarşı Ankara

Adana bölgesi yetkili satıcısı

GÖRSEV KARDEŞLER

(jnkapanı - İstanbul

Saat Kulesi karşısı Adana T e l: 31 22

TURGAY ÇÖMELEK

Çakmak cad. Dönmez iş hanı No. 21 Adana

BÜTÜN PLÂKÇILARDA

KERVAN PLAKÇILIK

İ.M.C. 5. Blok No: 5441 Tel 27 4010

(20)

ÜNÜMÜZÜN en cazip iş- ® [erinden birisidir, sinema £ g oyunculuğu. Şöhret, hay-V H H H hay-V raniar, bol para ve lüks

# bir yaşam, her gencin gönlünde yatar. Yıldızlar, peliküllerden fırlayıp, beyazperdeyi aşa­ rak, hayranlarının gönlünde taht kurar ve sihirli bir dünyada, ömürlerini ge­ çirirler. Şimdi şöyle geçmişe dönelim ve dünden bugüne, parlayıp, sönen, du­ rup, kayan yıldızlara göz atalım.

SÖNEN YILDIZLAR

1916 YILINDA konulu filmlere başla­ yan sinemamızda, önceleri Ermeni oyun­ cular rol almış, onları eski adıyla Da- rülbedayi, yeni adıyla da Şehir Tiyatro­ su oyuncuları izlemiştir. Merhum Se­ dat Simavi'nin yönettiği «Pençe» film in­ de rol alan Behzat Butak, Ahmet Fehim ve Kemal Gürmen, tiyatrocuların, sine­ madaki öncüleridir. Muhsin Ertuğrul'un, Türk tiyatrosundan sonra sinemaya yö­ nelmesini izleyen günlerde tiyatro oyun­ cularının sayısı artmış, Vasfi Rıza Zo- bu, İ. G. Arcan, Refik Kemal Erduman gibi şöhretler, filmlerde oynamışlardır. Sinemadaki ilk Türk kadın oyuncular, 1923 yılında Muhsin Ertuğrul'un yönet­ tiği «Ateşten Gömlek» te oynayan Ney- yire Neyyir ve Bedia Muvahhit'tir. Son­ raki yıllarda Naşit Özcan, Hazım Kör- mükçü. A tıf Kaptan, Ferdi Tayfur, Fe- riha Tevfik, Muammer Karaca, Halide Pişkin, Sami Ayanoğlu, Cahide Sonku, Nevzat Okçugil, Cahit Irgat, Mümtaz Ener, Suavi Tedü, Avni Dilligil, peş pe­ şe kamera karşısına çıkmışlardır. Şim­ dilerde pek moda olan, şarkıcıların film

çevirmeleri oldukça eski yıllara dayan­ maktadır. İlk kez 1939'da Münir Nuret­ tin Selçuk «Allah'ın Cenneti» filminde oynamış, onu Müzeyyen Senar ve Ma­ l a t y a lI Fahri izlemiştir.

Tiyatrocular dışında sinemaya gelen ilk kadın oyuncu Oya Sensev’dir. 1945 yılında Faruk Kenç'in «Hasret» inde oy­ nayan Sensev'le aynı yılda, Gülistan Güzey ve Perihan Tedü de film çevir­ meye başlamışlardır. 1946'da Sadri Alı­ şık, Vahi Öz ve İsmail Dümbüllü, daha sonraları da sıra ile Hulusi Kentmen. Melahat İçli, Muharrem Gürses, Han­ dan Adalı, Reha Yurdakul, Sezer Sezin, Semih Evin, Memduh Ün, Feridun Çöl* geçen, Aliye Rona, Ayla Karaca, Muzaf­ fer Tema, Hümaşan Hiçan, Neriman Kok­ sal, Bülent Ufuk, Mesiha Yelda, Kenan Artun, Münir Özkul, Cüneyt Gökçer, Po­ ta Morelli ve Yıldız Kenter tiyatrocu • si­ nemacı olmuşlardır. 1952 yılında Ayhan Işık'ın Yıldız dergisinin artist yarışma­ sını kazanması ile sinemada yeni bir dönem başlamış ve bugün Türk sinema­ sının starlarının doğup, büyüdüğü bir ortam belirmiştir.

Şimdi geçmişe baktığımızda, tiyatro­ cu ■ sinemacıların önemli bir kısmının sadece anılarının yaşadığını görüyoruz. 1917 • 1950 döneminin sanatçılarının bir bölümü aramızdan ayrıldı, bir bölümü de ya tiyatroya devam ediyor, ya da emekliliğin nimetlerinden yararlanıyor. Halen sinema sanatçılığını sürdüren Atıf Kaptan, Nevzat Okçugil, Mümtaz Ener, Sadri Alışık, Hulusi Kentmen, Handan Adalı, Reha Yurdakul, Aliye Ro­ na, Muzaffer Tema, Neriman Koksal, Münir Özkul, Cüneyt Gökçer ve Yıldız YILDIZI PARLAYANLAR — Cumhuriye­

tin 50. yılında Koçyiğit, Akan, Girik, Gökhan, Soygazi ve Perihan Savaş, yıl­ dızı parlayan oyuncu olmayı başardılar. A k

Yıldızları

Sönenler,

(21)

CUMHURİYETİN 50. VE TÜRK SİNEMASININ 59. YILINA ULAŞMIŞ

r

BULUNUYORUZ. i BU SÜRE İÇİNDE BEYAZPERDEDEN BİRÇOK YILDIZLAR W GELDİ GEÇTİ. DİLERSENİZ BU g g â i j p UZUN DÖNEMİ BİRLİKTE BİR / 1 GÖZDEN -GEÇİRELİM.

Kenter'in yanı sıra, Muharrem Gürses hem oyunculuk, hem yönetmenlik, Se­ mih Evin'le Memduh Ün de yapımcılık ve yönetmenlik yapıyorlar.

1950'den bugüne kadar olan süre için­ de de, Yeşilçam'a gelip, parladıktan son­ ra kaybolup giden yıldızlar var. Gönül Bayhan, Muhterem Nur, Neşe Yulaç, Mahir Özerdem, Lale Oraloğlu, Abdur- rahman Palay, Ayten Çankaya, Nurhan Nur, Çolpan İlhan, Kenan Pars, Serpil Gül, Göksel Arsoy, Tijen Par, Efgan Efekan, Orhan Günşiray, Cavidan Dora, Peri - Han, Nilüfer Aydan, Evrim Fer ve L. Sayar bu grubun önde gelenleri.

YERLERİNDE DURANLAR

Bu arada da dilerseniz beraberce, ye ni bir patlamaya kadar yerlerinde bek­ leyenlere göz atalım. Türk sinemasının kralı Ayhan Işık, bu yıl Türkiye’de oy­ naması muhtemel üç İtalyan filmine karşılık yerli film çevirmedi. Özellikle sahne çalışmalarını öne alan yakışıklı aktör, gelecek yıl, aşama yapmak ama­ cında. Yine sahne nedeni ile sinemayı ikinci plana atan oyuncular arasında, İz­ zet Günay. Murat Soydan, Fikret Hakan ve Ekrem Bora var. Günay, Soydan, Bo­ ra ve Hakan dörtlüsü film çevirmeleri­ ne rağmen, sözü edilen bir proje ile he­ nüz ortaya çıkamadılar. Ediz Hun ge­ çen yıla oranla daha az film yaparak, bu seneyi bekleyiş içinde geçiriyor. Sadri Alışık farklı türde filmlerle. Yıl­ maz Koksal avantür kurdelelerle, Tanju Korel, Ahmet Mekin ve Yılmaz Duru, oyunculuğa yöneliK yapıtlarla yaşama savaşı veriyorlar.

Kadınlar kesiminde de erkeklerde ol­

W r '

duğu gibi, sahnenin etkisiyle sinemada ki avantajlarını kaybeden oyuncular ço­ ğunlukta. Sevda Ferdağ. Nebahat Çeh­ re, Selma Güneri, Sezer Güvenirgil, Semra Sar, Esen Püsküllü ve Feri Can­ sel, bu grubun önde gelen isimleri.

YILDIZI PARLAYANLAR

SU ANDA Türk sinemasının kaymağı­ nı, dokuz oyuncu paylaşıyor. Bunlar: Türkân Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın. Emel Sayın, Fatma Girik, Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Kadir İnanır ve Serdar Gök­ han. Gözde projelerde oynayan, filmin sorumluluğunu üzerlerine alan bu yıl­ dızlar içinde, Serdar Gökhan'ın durumu ilgiye değer. Bu yıl çok sayıda film ya­ pan aktör, gidişini frenlemezse, gele­ cek yıl bazı kozlarını tüketebilir. Koç­ yiğit, Şoray, Akın, Sayın ve Girik beş­ lisinin yanı sıra bir başka şarkıcı aktris, Neşe Karaböcek de başaltı için güreşi­ yor. Yıldız Kenter, »Fatma Bacı» ile ba­ şarılı bir atılım yaptığı Yeşilçam'da, şimdi sözü edilen oyunculardan biri ola­ rak beliriyor. Gençler de ise, Hale Soy- gazi, Perihan Savaş, Fatma Belgen, Me­ ral Zeren ve Bahar Erdeniz yarının şans­ lı yıldızları. İlk dört erkeğin peşinden hırsla isine yeniden sarılan Tamer Yi­ ğit, arkasında karakter oyunculuğundan başrole sıçrayan Yıldırım Önal, daha sonra da Aytaç Arman, Yalçın Gülhan, Orçun Sonat ve Tanju Korel geliyorlar.

Böylece 59 yaşına basan sinemamız­ da kimi yıldızlar kayıp, kimi yıldızlar Çobanyıldızt gibi olduğu yerde durur­ ken, bazıları da yükseliyor. Bakalım, ge­ lecek günler, sinemamıza ve ünlülere neler getirecek?... Çetin ENER

SAHNE VE SİNEMA - Cumhuriyetin 50. yılında Türk sinemasının oyuncu (arının büyük bir bölümü sahneye çıkarak, sinema dan uzaklaştılar. Bu tu tum genellikle Türk be yazperdesine zararlı oldu

m

KARE AS — Filiz Akın, Ajda Pekkan, Bahar Erdeniz ve Yıldırım önal, 1973'ün başarılı dörtlüsü, Pekkan müzik dalın­ da, Filiz Akın, Füsun Önal ve Bahar Erdeniz de sinemada hızla ilerliyorlar.

Referanslar

Benzer Belgeler

這 134 位會員中,實驗組及對照組其在初次登錄時與三個月後及 6 個月後之最後一次登記時之空 腹血糖平均 AC Sugar (mg/dl±SD)變化,我們採用 One-way analysis

Appraisal of Disaster Response Plan of Hospitals in Taipei Judged by Hospital Emergency Incident Command

腦幹腫瘤新治療法「弧形刀」效果佳

Dokuz yıl önce İtal- ya Alplerinde bulunan 5000 yıllık taş devri adamının yaklaşık 45 mil- yon saat donmuş durumda kaldık- tan sonra kısa bir süre için yeniden

—Sayın Altar, bir zamanlar An­ kara Radyosu’da İzahlı Batı Müziği Programları’nı hazırlar ve sunardınız.. Yumuşacık sesi­ niz ve sakin anlatımınız sanırım

D ellâİzade İsm ail Efendinin

Cumartesi gecesi kalb yetmezliği sonucu vefat eden gazetemiz kurucusu ve baş­ yazarı Falih Rıfkı Atay, bugün yapılacak bir törenden sonra toprağa

Bugün “su hakkı”nın varlığı kabul edilirse, örneğin, yarı kurak ve kurak iklim kuşağında yer alan ülkelerde mevsimsel olarak baş gös- teren kuraklığa bağlı olarak