SİNEMANIN ÖNCÜLERİ
Cumhuriyetin 50. yılında, 59 yaşına basan
Türk sinemasının bugünkü durumuna ulaşması, elbette
kolay olmamış, sinemaya gönül verenler, onu en güç şartlarda bile ayakta tutmaya çalışmışlardı. Yanda yukarıda sol başta,
ilk Türk filmini çeken Fuat Uzkınay’ ı, solda Muhsin Ertuğrul'un yönettiği «Ateşten Gömlek» te oynayan ilk kadın sanatçılardan
biri olan Neyyire Neyyir’i, en solda aşağıda
Bedia Muvahhit'i. solda da Türk sinemasının en eski kameramanlarından Cezmİ Ar'ı görüyorsunuz.
«KIVIRCIK PAŞA» — Rahmetli Sermet Muhtar Aius’un yazdığı ve 1939 yılında Faruk Kenç’in yönettiği «Kıvırcık Paşa« filminde Halide Pişkin, Vedat Karaokçu, Sait Köknar
ve küçük bir bebek olan Ferdi Merter oynuyorlardı.
Aşağıda o günlerden kalan sararmış bir fotoğrafta film ekibini görüyorsunuz.
nMg ARİHLER «93 Harbi» diye ya- zarlar, halksa «Pilevne muha rebesi» diye anar bir deprem gelip geçmiştir Türkellnden. Amansız mı amansız... İşte o I I günlerde kuzeydeki eski kom şumuz (!) Dersaadet’in bur nunun dibine kadar sokulur. Bu da yet mezmiş gibi, oracığa bir de anıt diker ler. Tarihler «Ayastefanos’taki Rus Abi desi« derler bu çirkinlik simgesine. O yerin «Ayastefanos» diye anılması ge ne iyi. Ya Yeşilköy denilse, duyanın du dağı uçuklar. Yeşilköy dediğin Yenica- mie bir sigara içimi uzaklıkta bir yer. Gün olur devran döner, 1876 yılı geri lerde kalır. Günlerden bir gün damad ı şehriyari rugan çizmeli, burma bıyıklı
Enver Paşa, onulmaz bir Nemse-Prusya hayranlığı İçinde, Alman İmparatorluğu nun peşine takılıp, Osmanlıyı Birinci Dünya Savaşına sokuverir. Seferberlik türküleri, ateşli nutuklar kulaklarda çın layıp şanlı bayrağımız sokaklarda dalga lanırken, «Ayastefanos'tâki Rus abidesi» nin yıktırılması kararlaştırılır. 14 kasım 1914 tarihinde, coşkun bir kalabalığın izlediği bir törenle anıt yıkılır. O gün lerde yedeksubaylığını yapan Fuat Uz- kınay isimli bir genç de bu olağanüstü töreni film alıcısıyla, peliküle geçirir. Böylece 150 metrelik bir çekimle de ilk Türk film i meydana gelmiş olur.
Aklı erenler, bu işe gönül verenler, bu yüz elli metrelik çekimi «ilk Türk Filmi» ve o tarihi de Türk sinemasının
başlangıcı olarak kabul ederler. Bu he saba göre, Cumhuriyetimizin 50. yıldö nümünü kutladığımız 1973 yılının şu günlerinde Türk sineması da 59. yılına erişmiş bulunmaktadır. Şimdi izin ve rirseniz, önce birarada ulaştığımız iki bayramı, Ramazan ve Cumhuriyet bay ramlarınızı kutlayalım ve gelelim, kuş bakışı da olsa Türk sinemasının 59 yı lına...
BAŞLANGIÇ VE ÖNCÜLER
TÜRK sineması Türkiye'nin en karı şık günlerinde doğar. Birinci Dünya Sa vaşının başladığı, karanlık bulutların gökyüzünü kapladığı günlerde... Öncele ri belgesel film lerle sürdürülür bu baş langıç. «Anafartalar muharebesinde it i
lâf Ordularının püskürtülmesi», «Harbiye nazırının kıt’a teftişi» gibi kısa met- reli çalışmalarla... Enver Paşa'nın siya sal kişiliği bir yana, «Merkez Ordu Si nema Dairesi» ni kurması, görmezlikten gelinecek bir davranış değildir. Enver Paşa’nın ve onun emriyle başına gelen Weinberg'in, Uzkınay'ın, Filmer’in, Ya- lay'ın anılarına selâm olsun...
Bu dönem içinde «Leblebici Horhor», «Himmet Ağanın İzdivacı» gibi konulu filmlere başlanır ama savaşın bir zo- runluğu olarak yarım kalır. Derken 1917’ de gencecik bir gazeteci Sedat Simavi sinema alanına atılır «Pençe» ve «Ca sus» isimli konulu iki film meydana ge tirir. Bu arada belgesel film çalışmaları özellikle savaşla ilgili alanlarda
yatrocular oynamışsa bu bir suç mudur? Ertuğrul, bir sinema tröstünün başında dır da, kendisinden başkasına film çe virme olanağı mı tanımamıştır? Yüzlerce film sanatçısı vardır da, Ertuğrul bun ları oynatmamış, yerine tiyatroculara mı görev vermiştir? Denilebilir ki, tiyatro nun dışında amatör sanatçılara rol ve rebilirdi. O yıllarda tiyatro için bile sa natçı bulmak bir büyük sorunken, he nüz emekleme dönemini sürdüren sine ma alanında oyuncu yaratmaya çalış mak, eski bir deyimle -abesle iştigal» olmaz mıydı? Üstelik o günleri tiyatro oyuncuları, çiçeği burnunda birer ama tör değiller miydi? Örneğin Ercüment Behzat'lar, Rahmi’ler, Talât Artemel'ler, Sami Ayanoğlu’lar, Suavi Tedü'ler, Feri- ha Tevfik’ler, Cahide Sonku'lar, Neyyire Neyyir'ler...
Sinema sanatı anlayışı, uygulaması ne olursa olsun Muhsin Ertuğrul, bir dönem
içinde büyük bir boşluğu doldurmuş, sinema sanatçılarına olanak hazırlamış, gerçek anlamda geçiş döneminin, adı saygıyla anılması gereken ustalarından biri, giderek birincisidir. »Karım Beni Aldatırsa», »Cici Berber», »Şehvet Kur banı» gibi film leri bir yana onun sözü edilmeye değer, bir çok güçlü ve çağı içinde önemli eseri vardır. Ömeğin »Bir M illet Uyanıyor», «Bataklı Damın Kızı Aysel», »Kızıl Irmak-Kara Koyun».
MUHSİN ERTUĞRUL SONRASI
EĞER bir Ertuğrul da çıkmasa hayli uzun bir süre Türk sinemasında bir Türk filmi görebilmek belki olanaksızdı. Er tuğrul, Türkiye’de film çevrilebileceğini göstermiş bir sanatçıdır. Onun açtığı yoldan ilerliyen gençler bugünkü sine manın doğmasını sağlamışlardır. Türk sineması 1942'lerde bir yabancı yönet-rülmektedir. 1919’da bir tiyatro sanatçısı
olan Ahmet Fehlm «Mürebbiye» ve »Bin- naz» isimli konulu film leri gerçekleşti rir.
Bu arada Celâl Esat Arseven Alman ya’da »Die Tote Wacht» isim li bir film çevirmiştir ve genç bir tiyatro sanatçı sı Ertuğrul Muhsin »Temaşa» dergisin de sinema yazılarına başlamıştır. 1921 yılında aktör Şadi, Charlie Spencer Chaplin'in ünlü »Şarlo» dizilerinden esin lenerek kısa metrell komedi filmlerine başlar. «Bican Efendi Vekilharç», »Bican Efendi Mektep Hocası» ve »Bican Efen- di’nin Rüyası» isim li üç dlzilik film mey dana gelmiş olur. 1922'de Ertuğrul Muh sin, «İstanbul’da Bîr Facia-i Aşk» ve • Boğaziçi Esrari» isim li film leri çevirir. Birincisi bir gazete haberinden esinle nerek. İkincisi ise bir romandan alı narak yapılan bu film leri Uzkınay’ın uzun metrell belgesel film i «Zafer Yollarında» izler.
Derken 1923 yani Cumhuriyetimizin kuruluş yılı gelmiştir. O günlerin sevinç li, heyecanlı havası içinde önce «Ateş ten Gömlek» film i çevrilir. Bu film Kur tuluş Savaşımızı konu alan ilk sinema eseri olduğu gibi, aynı zamanda Türk sinemasında Türk kadın sanatçısının gö rev aldığı ilk filmdir.
1924 yılında yine Muhsin Ertuğrul «Sözde Kızlar» isimli bir film çevirir. Ve Türk sineması 1929 yılına kadar ça lışmalarına ara verir. Bir başka deyişle, bu süre içinde konulu film çevrilmez. 1929’da dört yıllık bir aradan sonra ge ne Ertuğrul’un yönetiminde «Ankara Postası» film i meydana gelir.
BİR TİYATRO SANATÇISI VE TÜRK SİNEMASI
SİNEMA tarihimizi yazmak gibi büyük bir sorumluluğu yüklenenler — kİ sayı ları biri, İkiyi geçmez— nedeni bilin mez Türk sinemasına büyük hizmetleri dokunan bir sanatçıyı tekelcilikle suçlar lar. Bu sanatçı Muhsin Ertuğrul’dur. Ve en hafif suçu tekelciliktir. Bu, yıllar yı lı böyle yazılmış, böyle belletilmeye ça lışılmış, giderek bu konuda başarıya u- laşılmıştır. Bugün yaş ortamı otuzu, kırkı geçmiyenler, okuduklarınca Muh sin Ertuğrul’u böyle tanırlar ve suçlar lar. Oysa bu yargı yanlıştır! Bu yanlışlı ğı farketmek için de Türk sinema tarihi ne biraz dikkatlice bakmak yeteriidir. »Tiyatrocular çağı» diye anılan bir dö nemi. iyi niyetle ve tarafsızca incele yecek olursak Muhsin Ertuğrut’u tekel cilikle suçlamak yerine, ona en azın dan bir teşekkür, borçlu olduğumuzu ka bul etmemiz gerekir. Evet 1922’den 1938'e kadar tam 17 yıl Muhsin Ertuğ rul tiyatrocu gönüldeşleri ile birlikte Türk sinemasına hizmet etmiştir. Bu dö nem içinde karşımıza çıkan her Türk filminde Muhsin Ertuğrul’un imzasını görmüşsek ve bu filmlerin tümünde
ti-<<* O
«KAMELYALI KADIN» — Yukarıda tarihi bir fotoğraf görüyorsunuz. Fikret Hakan ve Çolpan Ilhan, çağı için değişik bir film olan «Kametyalı Kadın» ın bir bölümünde. Aşağıda da rahmetli Turan Seyfioğlu ve Sezer Sezin «Meyhanecinin Kızı» nda.
ARTEMEL VE BUTAK — Yukarıda İki dev sanatçı var. Solda Talat Artemel, Baha Gelenbevi'nin yönettiği
«UNUTULAN SIR» — Yukarıda Talat Artemel ne Servet Cengiz’) film in bir sahnesinde, aşağıda Şaklr Sırmalı
ve Kriton İlladis'I görüyorsunuz.
«SENEDE BİR GÜN» — Ferdi Tayfur’un yönettiği «Senede Bir Gün» de, başrolleri, Suavi Tedü ile Cahide Sonku paylaşmışlardı. Aşağıda Suavi Tedü film in bir sahnesinde.
«VATAN VE NAMIK KEMAL» Filminde, Cahide Sonku ile Cüneyt Gökçer oynamışlardır.
I
. ____
-________ _______ _____ _
-T--«Nasreddin Hoca» da, aşağıda da Turan Seyfioğlu ile Necla İz, Atlas Film’in çevirdiği «Kaçak» ta.
menden birşeyler ummuştur. Adolf Kör- ner isimli bu yönetmen «Duvaksız Ge lin», «Sürtük» ve «Kerem ile Aslı» isim li üç film çevirmiştir. Üçü de birbirin den ilkel olan bu film ler Türk sinema sına tiyatro uyarlaması, ağdalı melod ram alışkanlığı ve ünlü şarkıcılara film çevirtme geleneklerinden başka hiç bir şey sağlamamıştır.
1943’te Faruk Kenç isimli genç bir si nemacı «Dertli Pınar» isimli bir film yapmıştır. Böylece sinemaya sinemacı lar gelmiye başlamış, Faruk Kenç'i Ba ha Gelenbevi, Şedan Kamil. Turgut De- mirağ, Seyfi Havaeri, Şakir Sırmalı iz lemiştir. Bu isimler arasında özellikle üçü gerçekten tutarlı film leri, sinema ya olan saygıları ile sinema tarihinde kendilerine yer yapmışlardır. Bu üç gerçek sinema sanatçısı Şadan Kamil, Turgut Demlrağ ve Sakir Sırmalı'dır. Bu
üç yönetmenin tutarlı çalışmalarına ör nek olarak «Kaçak,» «Bir Dağ Masalı» ve
«Dominiç Yolcuları» gösterilebilir.
SİNEMACILAR DÖNEMİ
KAMİL, Demirağ, Sırmalı ile başlayan ilk gerçek sinema çalışmaları bu isim lerden sonra gelen Aydın Arakon, ilhan Arakon, Çetin Karamanbey ve Orhon Murat Anburnu gibi sanatçılarla sürmüş ve asıl büyük çıkış Lütfl ö . Akad He başlamıştır. Akad’ın 1949 yılında çevir diği «Vurun Kahpeye» isimli film i, bu çıkışın bazı izlerini taşır. Ama asıl ön cülük yapan eseri 1952 yılında çevirdiği «Kanun Namına»dır. Bu kordela Türk si nemasının kilometre taşlarından biri, bir başka deyişle dönüm noktası olmuştur. «Kanun Namına» nın açtığı çığırı gene Akad'ın «Altı Ölü Var» ı, 1953'te Arıbur- nu'nun «Kanlı Para» sı, 1954'te Erksan’
ın «Cingöz Recai» si, Kamil'in «Ka çak» ı, 1955’te Akad'ın «Beyaz Mendil» i, Kamil'in «Bir Aşk Hikâyesi», izlemiştir.
Böylece Metin Erksan'lar, A tıf Yılmaz Batıbeki’ler, Osman F. Seden’ler ve Memduh Ün'ler Türk sinemasındaki yer lerini almışlardır. Özellikle Metin Erk san tıpkı bir Akad gibi, Türk sineması nın kilometre taşlarından biridir. Bu sa natçıların çevirdikleri film ler ve gerçek sanatçı kişilikleri daha sonraki yıllarda Ertem Göreç. Duygu Sağıroğlu ve Yıl maz Güney gibi sanatçıların ortaya çık masına olanak sağlamıştır.
Türk sinemasında, edebiyat alanından ve gazetecilikten gelen devşirme yö netmenler de boy göstermişlerdir. Ede biyat alanından gelenler bütün iyiniyet- ieri ile bir şeyler yapabilmek için didin mişler ama koşullara ayak uyduramıya- rak çekilmişlerdir. Bunların bir bölümü
senaristnkte karar kılmışlardır. Gaze tecilikten — daha doğrusu sinema eleş tirmenliğinden — gelenler, bir atımlık barutlarını tükettikten sonra bir zaman lar «Kurutulması gereken bataklık» ola rak nitelendirdikleri sinemada ayakta ka labilmek için, sıradan tecimse! film ler yapmak zorunda kalmışlar ve bunlar için de «Halk sineması» yargısını kon durmuşlardır.
Türk sineması bugün aydın kesimi nin horgörüsüne karşın, küçümsenilmi- yecek bîr yere gelmiştir. Çeşitli sorun larına rağmen ayaktadır ve Türk seyir cisi için karınca kararınca da olsa bir şeyler yapmaktadır. Üstelik bir arayışın, bir çözüm yolu bulma çabasının içinde dir. Cumhuriyetin 50. ve Türk sinema sının 59. yılında yedinci sanatımıza emeği geçenleri içtenlikle selâmlarız.
Çetin A. ÖZKIRIM
Yeşilçam’Ja içli dışlı olan sanatçıların Cumhuriyetin 50. yıldönümünde
Türk sineması için düşünceleri birbirinden farklı olmakla beraber bir yetersizliğin bulunduğu ortak kanaat olarak sergilendi. Yukarda düşüncelerini
açıklayanlardan bazıları.
CUMHURİYETİMİZİN
50. YILINDA
Türk sinemasının çeşitli dallarında
isim yapmış, yıllarını mesleklerine adamış ünlü kişilere SES
«Cumhuriyetimizin 50. Yılında Türk Sinemasının
Durumu nedir?»
sorusunu yöneltti. İşte aldığımız cevaplar...
Türle ân Şoray
NE YALAN söylemeli, gerçek sandı ğımız birtakım şeylere hâlâ el yordamı ile varmaya çalışıyoruz. İnsanlarımızda birtakım kabiliyetler var, ama işlenmi yor. Sinemada da bu, böyle. Ustalar, çı raklarına öğretiyor, çıraklar bir gün ge liyor, usta oluyor, yeni çıraklar çıkıyor ortaya. Köklü öğretim nerede? 50. yılın Türk sinemasında böyle bir kuruluş yok. O zaman süper kişilerin üstüne kalıyor bu iş. Böyle olmamalı... Ya o süper ki şiler meseleyi yaRİış yöne götürürler se ne olacak?
Filiz Akan
ÜLKELERDE sinemalar kalite yönün den belli aşamalardan geçer. Zaman iyi film leri de beraberinde getirir demek istiyorum. Çünkü bu söz eskiden yapı lan ve hâlâ aşılamayan film lere haka ret olur. Yalnız diyeceğim şu: Türk si nemasının geçmişine dönüp baktığımız zaman epey bir yol aldığımızı görmek kabil. Ama gönül kilometrelerin daha hızlı geçmesini diliyor. Bunun için de her halde bir sinema okulu, köklü bil giler, öğretiler şart.
Hülya Koçyiğit
BENCE sinema, lüks bir üretimdir. Biz, teknik olarak batı sinemasının se viyesinde olmadığımız için, onlarla re kabet edemiyoruz. Ama şimdi Yeşilçam.
kendi kendini aşıp, yaşama ve İyiye ulaşma savaşı veriyor. Ancak bunların gerçekleşmesinden sonradır kİ, dış pa zarlarda başka ülkelerin film leri ile re kabet etmek olanağını bulacağız. Ben kendi adıma, yakın bir gelecekte Türk sinemasının, bugünkünden daha olumlu bir yere geleceğine inanıyorum.
Cüneyt Arkın
KELİMENİN tam manasıyla kritiktir. Sinemasız bir milet olmaz. Çünkü her millet kendi gerçeğini kendi sinemasıy la tanır. Artık herkes iyi hikâyesiz film yapılamayacağını biliyor. Gönül artık, kendi topraklarımıza, kendi insanlarımı za dönmemizi diliyor.
Yeni bir sınav dönemi olacaktır. Bir taraftan televizyon, diğer taraftan ya bancı film lerin rekabeti büyük ve ciddi prodüktörleri düşündürmektedir. Ve he pimize büyük görev düşmektedir.
Belgin Doruk
TÜRK sinemasının bu ellere kalması na, böyle harcanmasına tahammül ede miyorum. Ulu önderimiz Atatürk’ün, «Si nema öyle bir keşiftir ki...» diye baş layan sözünü burada bir kere daha tek rarlamanın faydası olmayacak.
Atatürk'ün yıllar öncesi önemini kav radığı sinema ne yazık ki, durmadan «Atatürk» edebiyatı yapan gelmiş, geç miş bütün hükümetlerin en ufak bir alâ kasına muhatap olmamıştır. Solcusunun
da, sağcısının da «Atatürk ilkelerine bağlıyız, onun izindeyiz,» diyenlere bir sözüm var: «Hadi canım sen del»
Ediz Hun
BU YIL kaliteli film ler çıkacak. Bil hassa televizyon programları, prodüktör leri daha kaliteli film ler yapmaya yö neltmiş bulunuyor. İyi düşünülmüş, gü zel hazırlanmış projeler TV.’ye rağmen her zaman müşteri çekecektir.
Fikret Hakan
KENDİSİNİ yenilemek zorundadır. Bu nun İçin de her şeyden önce yepyeni bir sinema kanununun varlığı gereklidir. Ayakları yere basmayan, uydurma ko nuların biteviye tekrarlanması eldeki se yircinin birçoğunu sinemadan kaçırmış tır.
Halk, kendisinden olan konuların İyi işlenmesini ve İyi oynanmasını istiyor. Bu, bir yenilenme mecburiyetidir. Ga zinolar ve TV'nin göz alıcı rekabeti se yircide şimdiye kadar elde edemediği bir seçme şansı bırakmaktadır. Ve ar tık halkı evinden çıkarıp sinemaya ge tirmek için çok başka anlamda tutarlı işler yapmak gerekmektedir.
Ayhan Işık
TÜRK sineması bir ekonomik krizin içine girm iştir. Sinema, yapılabilecek her türlü kontrolların dışına çıkmıştır. Kontrol sistemsiz, (sendikasız) nereye
gittiği belli değil.
Yılda 5 - 600’ü bulan kalitesi çok dü şük ve bir kontrol sisteminden geçme yen ithal malı film leri yasaklamanın ya nı sıra, çok acele: her türlü düzeltici yönleriyle, şartlarıyle, devlet anayasası gibi bir kanun çıkararak, hiç bir sosyal güvenlikleri olmayan bu mesleğin sigor tasızlığım ortadan kaldırmak gerektir.
Sadri Alışık
TÜRK sineması, televizyonun geçici etkisi altında olmakla beraber, ümitli bir yerdedir. Ben şahsen sinemamızın, belli bir süre sonra, daha tutarlı bir Çizgiye ulaşacağına ve televizyonun, si nema üzerindeki etkinliğini kısmen de olsa yitireceğine inanıyorum.
Kadir İnanır
ŞU ANDA Türk sineması, yalnız ba şına bırakılmış, öksüz evlât gibi. Yeşil- çam'ın, bugün içinde bulunduğu düzen değiştirilmediği sürece, görülen aksak lıklar da giderilemeyecek. Bence devle tin maddî desteğinin yanı sıra, sinema kanunu, belediye gelirleri kanunu, teş vik primleri gibi yapıcı ve geliştirici, tedbirlerle televizyonun sinema üzerin deki etkisi azaltılabilir ve karanlık bir gelecekten korumak mümkün olur.
A tıf Yılmaz
TÜRKİYE Cumhuriyetinin 50. yılında Türk sneması altmışıncı yaşına girmiş
METİN ERKSAN
Nejat Saydam
YABANCI film ler geliyor. Haksız bir rekabet karşısındayız, iyi film ler için konuşmuyorum, ama kötüler de var bunların içinde. Maliyet ve reklam ba kımından büyük bir tehlike yabancı film ler. Türk sineması hep kendi bünyesi içinde tartışıldı. Bu, yanlıştır. Bütün bunlara rağmen 50. yılda Türk sinema sı iyiye doğru gidiyor. Bence bunun en belirgin örneği de oyuncular. Oyuncu lar artık yorum yapabiliyor
bulunuyor. Cumhuriyet hükümetlerinin, batıya dönük, şuursuz kültür sanat po litikalarının (Böyle bir sanatın varlığın dan kimsenin haberi olmadığı için) ham- dolsun daima dışında tutulmuş, halk sa natı olduğu İçin hor görülmüş sinema mız, devlet eliyle özenle beslenen bü tün sanat dalları çöküntü içindeyken, çeşitli kurumlar eliyle desteklenen bur juva sanatları büyük bir çıkmaza sü rüklenirken, her gün biraz daha yenile nerek ve benliğini bularak ayakta kala bilm iştir. Tabii, milletçe sürüklendiğimiz kültür yozlaşmasından, günün sanatı olarak payına düşeni alarak.
Cumhuriyetin 50. yılında Türk sine ması, önü açık ve aydınlık olan tek sa nat dalıdır bence.
Biraz şuur, biraz saygı, biraz İnsaf...
Metin Erksan
TÜRKİYE Cumhuriyetinin kurucusu M. K. Atatürk’ün sinema hakkında söy lediği sözler hepimizin malumu: «Sine ma, öyle bir keşiftir ki, bir gün gelecek barutun, elektriğin ve kıtaların keşfin den çok, dünya medeniyetinin cephesi ni değiştireceği görülecektir. Sinemaya lâyık olduğu ehemmiyeti vermeliyiz.»
Su büyük sözlere rağmen 50 yıllık Cumhuriyet, sinema sanayii ve sanatı alanında hiç bir çalışma göstermemiş tir. Türk sineması devletin dışında var olan tek sanayi ve sanattır. Tiyatro, ba le, opera, roman, hikâye, şiir, resim,
heykel gibi sanatlar ve bütün sanayi kuruluşları devletin içinde ve devlet yar dımıyla var oldukları halde Türk sine ması böyle bir devlet anlayışından yok sun bırakılmıştır. Cumhuriyet devletinin Türk sinemasına yardımı ve desteği ol ması bir yana, var etmemek, aksine yok etmek İçin bütün çabaları harcamışlar dır. 50 yıllık Cumhuriyetin maalesef Türk sineması üzerinde hiç bir hakkı yoktur.
Orhan Aksoy
BENCE Türk sineması, kurulduğundan bu yana, her yılı yeni bir aşama ile geçirdi. Şu anda nerede olduğumuz ve nerede olabileceğimiz tartışmaya değer ama, gelecekten çok umutluyum ve bir çok kişinin aksine, televizyonun reka betini çok yararlı buluyorum.
Memcfluh On
BUNUN nedenlerini hiç bir zaman dü şünmedim. Bir ortamın içindeyiz, o or tam neyi icap ettiriyorsa onu yapıyoruz. Arada bir ferdi çıkışlar oluyor o kadar. Meselâ bana tahsisat verseler ve «Al Türk sinemasını hale yola koy,» dese ler, Didi’nln 9 yaşındaki çocukları eği terek Türk futboluna yön vermek iste mesi gibi, ben de bütün branşlarıyla yepyeni bir sinema düzeni kurmaya te şebbüs etsem hiç bir şey yapamam. Si nema bu durumdan nasıl kurtulur bi lemiyorum.
Natuk Baylan
TÜRK sineması devamlı bir gelişme İçinde. Fakat bu gelişmenin hızı nedir? Batı sineması arayı büyük bir hızla aç mış gidiyor. Örneklerini görüyoruz, ay rıca rekabet etmek zorundayız bu ör neklerle. Batıyı taklit edelim demiyo rum. Çünkü kültürümüz, geleneklerimiz çok farklı. Ancak aynı silâhı kullanıyo ruz. Onların silâhı tekâmül etmiş, bi zimki hayli ilkel. Onlar devamlı araş tırmalar yapıyor, bizim böyle bir İmkâ nımız pek yok.
Gani Turanla
MESELEYİ teknik açıdan düşünürsek — biz kameramanlar tekniğe daha çok yatkınız — bir «yok» luk içindeyiz. Mal zeme pahalı, getirtmek çok zor, özel bir gümrük indirimi yok. Bütün «yok» lukla- ra rağmen iyinin peşindeyiz. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.
Erdoğan Engin
BİZ sinemada hâlâ ustadan çırağa ge leneğini sürüdüyoruz. Okulumuz yok, karanlıkta el yordamı ile yürümek zo rundayız. Tek söylenen söz iyi niyet. Hepimiz iyi niyetliyiz, ama artık 50. yıl da iyi niyeti aşmak lâzım. Sinemanın okulu olması için tiyatro gibi eski Yu nan çağında mı başlaması lâzımdı?
ErdoğanTiinaş
TÜRKİYE Cumhuriyeti 50. yaşında... Türk sineması biraz daha yaşlı cumhu riyetten. 1923'den bu yana cumhuriyeti haklı olarak kutluyoruz. Sinemada kut lanacak bir tarih, ya da olay yok. Ben ce sözün en kısası ve doğrusu; cum huriyet Türkiye’sinde başta politika ha yatımız, sosyal durumumuz, kültürümüz, hatta sporumuz ne kadar gelişmişse, Türk sineması da o paralelde gelişmiş tir. Kötü sinemaya alkış tutan seyirci çoğunluktaysa başka ne söylenebilir Türk sineması hakkında?!...
Bülent Oran
TÜRK sineması, günah ve sevaplarıy la kabul edecek olursak, bütün eksik ve hatalarına rağmen kendine düşen gö revi yapmaya çalışmıştır.
Kısa bir geçmişi olmasına rağmen Türkiyemizin diğer alanlarındaki çalış malarından, yapıtlarından daha geri de ğildir.
SADRI ALIŞIK
1
/
Aslında Türk sinemasının durumu ve geleceği uzun tartışmalara yol açmıştır. Bu bir derece bu konudaki fikirlerin ayrılığından dolayı olmuştur. Oyuncu, yönetmen, senarist ve kameraman dörtkeninin çeşitli fikirleri Cumhuriyetimizin 50. yıldönümü dolayısıyla bir kez daha ortaya çıktı. NEJAT SAYDAM
OMO
daha da beyaz yıkar
• * 1 A GRAFİK A: 3517 - 368 OM 7 3 7
CUMHURİYETÇİMİZİN
5
(
1
. ITULIİSGÖ
A
i
m ¿ ik a »»ım /mmn
t
i
v e
TUBK KADİDİ
W
j
2
■
f
>
M r ~>- ¡âftKfe 'fci'-Lj ■-'•■ < ■•.“ • ■■
S İB H H S i- , ^ l 1 .. ..
DÜNDEN BUGÜNE TÜRK KADINI
Elli yıl önce çarşafla gezen Türk kadını bugün erkeklerle yüksek okullarda okuyor.
Türk kadınının şahsiyeti gün geçtikçe sağlamlaşıp, toplumda daha köklü bir yer kazanıyor.
ÇARŞAFTAN i PANTOLONA Eğer gerçekçi j bir gözle ncelersek Türk —^kadınının elli yıLJeigde batılı kadn oranla büyük b ir"
hızla geliştiğini görürüz. Altı yüz yıldır ezilen Türk kadını Atatürk'ün yarattığı yeni şahsiyetine yarım yüzyılda şaşılacak şekilde intibak etmiştir. m % _ p • =>
1
CUMHURİYETİMİZİN 50. YILINDA...
. .
S
zmm/ı
v e
ÇARŞAF VE ŞAL VARDAN BUGÜ NE — Türk kadını çarşaf ve şalvarı arkasından henüz yarım asır önce çı kardı. Kısa zaman da her devrin mo dasına uymasını bildi. Bugün şehir li kadını Batılıdan ayırmak mümkün değil. Köylünün sırtındaki şalvar ise büyük bir hız la yerini modern elbiselere bırakı yor. İstiklâl sava şında kanıyla ca nıyla vatanını kur tarmak için çalışan kadınlarımızın kız ları, torunları bu gün analarını, ni nelerini mahçup etmiyorlar. Girdik leri her işi başarı yorlar. Yandaki re simlerde Türk si nemasının hanım efendi sanatçısı Filiz Akın, sizlere kadınımızın geçir diği kıyafet evri mini sunuyor.Eğer Mustafa Kemal
Atatürk Türk kadını
na lâyık olduğu yeri
ve önemi gösterme-
seydi, belki de bugün
Türk
sinemasında,
Türk kadın sanatçıla
rım
göremeyecek,
onların üstün başarı
larını saygıyla alkış-
layamayacaktık. Türk
beyazperdesinin
ilk
kadın sanatçılarının
aziz hatıraları önün
de saygıyla eğilirken,
sizlere ünlü bir Türk
film sanatçısı olan
Filiz Akın’ın Cumhu
riyetimizin ellinci yı
lında Türk kadını ko
nusundaki düşünce
lerini sunuyoruz.
ASIRLARDIR ezilen Doğulu kadın, eline hürriyeti verildiği, şahsiyetini bulduğu zaman öz gürlük içinde yetişen Batılı ka dına oranla daha çabuk gelişip, kısa zamanda şahsiyetini kabul ettiriyor. Batıda siyaset alanın da kadına hâlâ ender rastlanır ken, doğuda kadınlar bakan, baş bakan oluyorlar.
Altı yüz yıldır ezilen Türk ka dını haklarını kazandığı şu elli yıldan beri tıpkı diğer doğulu kadınlar gibi toplumdaki yerini gün geçtikçe daha bir sağlam laştırıyor. istiklâl Savaşı’nda ka nıyla, canıyla vatanını kurtarmak için çalışan kadınlarımızın kız ları, torunları Atatürk’ün kendi lerine verdiği değere lâyık olduk larını her geçen gün yeni yeni başarılarıyla doğruluyorlar. Ka dın profesörlerimiz, kadın do çentlerimiz, dekanlarımız, millet vekili, hattâ bakanlarımız başarı larını sürdüredursunlar, kadın sanatçılarımız da onlardan aşağı kalmıyor, âdeta erkeklere mey dan okuyorlar. Batıda kendileri
ne köklü bir yer sağlayan İdil Biret’imiz, Suna Kan, Ayla Erdu- ran, Verda Erman'larımızın he men yanı başında hepsi bir ti yatronun başına geçmiş sanatçı kadınlarımız Türk kadınının gün geçtikçe hızlanan gelişimini a- çıkça göz önüne seriyor.
Türk sinemasında da kadının durumu sağlam, köklü, artık. Ka dın oyuncularımız birbiri arkası na güçlü sanat film leri yapıp, başarıdan başarıya koşuyorlar. Ve yine kadınlar açısından bir övünç örneği Türk sahne ve per desinde kadınların isimleri ge nellikle erkek meslektaşlarının üzerine yazılıyor.
BAŞARILI SANATÇI VE İDEAL BİR ANA
DEĞERLİ bir yıldız, kadınlığını kaybetmemiş, ideal bir ana, tam bir hanımefendi, ama erkek mes lektaşlarını gölgede bırakacak şekilde başarılı bir sanatçımız, Filiz Akın Türk kadınının gelişi mi hakkında şöyle başlıyor söz lerine:
TÜRK SİNEMASININ ESKİ ve UNUTULMAYAN YILD IZLAR I
Türk sinemasının ilk kadın oyuncusudur. On dokuz yaşındayken «Ateşten Gömlek» film iyle sanat hayatına atılmıştır. Aynı yıl Atatürk tarafından Oarülbedayi’ye girmesi istenmiş ve elli yıl bu tiyatronun çeşitli sahnelerinde oynamıştır. Bedia Muvahhit iki defa evlenmiş, ilk evliliğinden Sina adında bir çocuğu olmuştur. Geçtiğimiz aylarda ellinci yılını doldurup sanat hayatına veda etmiştir.
Dünkü Türk sinemasının en ünlü kadın oyuncularındandı. 1929’da Türkiye güzeli seçildiği yıl ilk film i «Kaçakçılar» ı
çevirmiştir. Yıllarca Türk sinemasının en ünlü yıldızları arasında yer alan Feriha Tevfik daha sonra «Karım Beni Aldatırsa» ve «Leblebici Horhor da oynamış, Münir Nurettin'le çevirdiği «Allah'ın Cenneti»
adlı filmle sinemaya veda etmiştir.
Cahide Sonku 1916 da Yemen’de doğmuş, 1932'de Şehir Tiyatrolarında «Yedi Köyün Zeynebi» ile sanat hayatına atılmıştır. Ertesi yıl çevirdiği «Söz Bir
Allah Bir» le sinemaya geçen Sonku, 1948'e kadar sinema ve tiyatroyu birlikte yürütmüştür. 1949’da
«Fedakâr Ana» ile rejisörlük yapmaya başlamıştır, iki defa evlenen Sonku'nun bir kızı vardır. Yıllarca Türk sinema ve tiyatrosunda başarısını sürdürmüştür.
— «Bize oranla az da olsa ge çen asırda kadının Batı’da da şahsiyeti yoktu. Kadının içinde bulunduğu dar çemberden çıkı şı, Batı’da geçen asrın ilk yılla rında oluyor. Kadın, eteklerini kesip, kısaltıyor. Yeni bir asrın verdiği güçle İş hayatına atılı yor. Asırlardır kadının geri plan da yaşamasına alışan erkekler kıyameti koparıyorlar ama kadın lar yeni yaşantılarına kısa za manda alışıyorlar.
— «Betili kadının yaptığı sa dece eteklerini kesmek. Oysa, Türk kadınının yaptığı çok daha güç... önce yüzünü, sonra başı nı açıyor Türk kadını. Sırtındaki o kara çarşafı çıkarıyor. Bir ön deri var başında: Atatürk. Bü yük Ata'nın verdiği yeni şahsiye ti içindeki kedin artık her iş da lında erkeklerle yan yana çalış maktadır.
— «Aradsn elli yıl geçiyor. Bir bakıyorsunuz ki, karşınıza dünkü haliyle ilgisi bile kalma yan bambaşka bir Türk kadını çıkmış. Şahsiyetli, modern, ze
ki bir kadın... Ata'ya en büyük borç biz kadınların borcu belki de... Eğer elli yıl önce o bize bu hakları tanımasaydı, acaba bizler tek başımıza erkeklere baş kaldırmak gücünü bulabile cek miydik kendimizde?»
Gerçekten acaba Atatürk ka nunlarla kadına bu hakları ver mese, önce örnek olarak çevre sindeki kadınları erkek işlerine sokarak, kadını çalışmaya itme- seydi, Türk kadını bugünkü şah siyetini bulabilecek miydi?
Kadınımız şüphesiz Batılı ka dının seviyesine gelebilmek için kendi kendine çabalayacak, ağır ağır gelişecekti. Ama şu büyük bir gerçek ki, elli yıl gibi kı sa bir zamanda altı yüzyıllık ge leneği yıkacak gücü bulamaya caktı kendinde.
TÜRK SİNEMASINDA TÜRK KADINININ YERİ TÜRK sinemasına kadının giri şi bundan elli yıl öncesine da yanıyor. önceleri tıpkı tiyatro da olduğu gibi, sinemada da
ka-v.
din rollerini Ermeni veya Beyaz Rus kadınları oynuyorlar. 1922’ de M illi Mücadele'yi konu alan «Ateşten Gömlek» film i için ilk defa bir Türk kadınını oynatmak fikri ortaya atılıyor. Gazete ilân ları sonucunda Bedia Muvahhit ve Neyire Neyir, filmin baş ka dın oyuncuları seçiliyorlar. 1923 yılı içinde sinemalarda gösteril meye başlanan «Ateşten Göm lek» görülmemiş bir ilgiyle kar şılanıyor. İlk defa bir Türk kadı nının başrolünü oynadığı film Anadolu’nun dört bir tarafında gösteriliyor.
Filmi Atatürk de seyrediyor. Bir süre sonra İzmir'de rastladı ğı Bedia Muvahhit'e filmdeki ba şarılı kompozisyonundan dolayı övgü dolu sözler söylüyor, bu mesleğe devam etmesini öğütlü- yor. Bedia Muvahhit aynı yıl A- tatürk'ün emriyle Darülbedayi üyeleri arasına katılıyor. Ve yıl larca Türk sineması ve tiyatro sunda adını başa yazdırıyor.
Bu ilk kadın sanatçılarımızın hemen arkasından Türk sinema
sına yeni kadın sanatçılar geli yorlar. Artık Türk sinemasında kadın rollerini Türk kızları çe kinmeden canlandırabillyorlar. Cahide Sonku'lar, Feriha Tev fik, Oya Sensev'ler, Perihan Te- dü. Sezer Sezin'lerle Türk sine masında kadın her geçen gün ağırlığını artırıyor.
ELLİNCİ YILDA TÜRK SİNEMASINDA KADININ YERİ
BUGÜN sinemamızda kadının yeri artık iyice sağlamlaşmış, hatta yer yer erkek sanatçılar dan baskın çıkmaktadır. Türk ka dını, Türk sinemasına adını yaz dırmakla kalmamış, bugün sine mamızı yer yer hükmü altında tutmaktadır.
— «Türk kadını en büyük ba şarılarından birisini şüphesiz ki sinemada kazanmıştır.» diye açıklıyor bu konudaki fikirlerini Filiz Akın. Sonra sözlerine şöyle devam ediyor:
— «İnanın hemcinslerimin böy- leşine büyük başarılar kazanma
ları etkiliyor beni. Onların ba şarılarını kendi başarım sayıyo rum. Hepimizin hizmet ettiği bir Türk sineması var. Kadınlar adı na sinemamıza ne kazandırırsak öğünmeliylz. Bir kadın sanatçı mızın rejisörlük yapması, dünya da dahi çok ender kadın rejisör varken bir Türk kadınının bu iş te başarı kazanması..» öğünule- cek bir şey değil der nedir bu? — «Gün gelecek Türk sinema sında daha başarılı yeni, yeni ka dın sanatçılarımız çıkacak. Bun dan eminim. Çünkü Türk halkı sanatçıya böylesine büyük değer verdikten sonra, sinema seyirci si kadın sanatçıları böylesine yü celttikten sonra kim istemez bu güzel mesleğe girmeyi? Ellinci yılda genç yaşiı bütün hemcins lerime şu sözleri söylemek is tiyorum: Çalışın. Yılmayın. Er keklerden hiç bir aşağı tarafınız yok sîzlerin. Her konuda yeni, ye ni başarılar sizleri bekliyor. Bize her türlü hakkı, özgürlüğü veren büyük Ata'mız da bizlerden bunu istiyor zaten.»
TARIK
a k a n
e m e l
SAYIN
e ®
s â * s ş
«
S
NECDET TA K IN
t c r c c t
b o r a u
n d b a b t e u ï ï v a nyo: SADIK ŞENDİL
tKDOGAN ENGİN
■+ * ü MUMDA* onrr MATMACX* •Dt»'7
SES: 376
İ M
« K ©
Y e ş ilç a m ’ı n \ a b s ı
Ç u k u r o v a ’d a A t ı y o r !
Geçen yıla kadar 60.000 lira olan ödül miktarı, bu yıl 100.000 liraya yükseltildi.
'M Jk URDUMUZOA düzenlen d i " mekte olan iki festivalden en tutarlısı olarak bilinen Adana ■ Altın Koza» Film Şenliğinin be şincisi, her yıl tekrarlandığı ta rihte yapılmayıp. Cumhuriyetimi zin 50. yılı münasebetiyle bir de faya mahsus olmak üzere 29 ekime ertelenmişti.
Prodüktörlerin istediği sayıda filmle katılabileceğini ve bu yıl- ki yarışmada ödül miktarının da 100.000 liraya çıkarıldığım açık
layan Adana Belediye Reisi ve Festival Komitesi Başkanı Erdo ğan Özlüşen bu paranın; 1. seçi lecek film için 50.000. 2. seçile cek film için 30.000, 3. seçile cek film için de 20.000 lira şek linde dağıtılacağını söylemiştir. Bu yarışmaya 15 şirket, 26 film le katılmış bulunmaktadır. 19 ekim gününden itibaren çalışma lara başlayan küçük jürinin seyre deceği ve içlerinden 16 tanesini eleyip 10'unu büyük jürinin gö
rüşüne sunacağı film ler şunlar dır:
Gelin, Alın Yazısı, Fatma Ba cı, Vurun Kahpeye (Erman Rlm), Mahpus, Zambaklar Açarken (Acar Film), Toprak Ana (Uğur Film), Rabla (Umut Film), Dö nüş, Utanç, Kambur, Cemo (Akün Film). Canım Kardeşim, Yalancı Yârim, (Arzu Film), Be bek Yüzlü, Elveda Meyhaneci (Özer Film), Acı Hayat, Küçük Şahit (Erler Film). Yaban (Erkan
Film), Topal, İblis (İrfan Film), Yunus Emre (Elvan Film), Bir De met Menekşe (Erler Film), Pir Sultan Abdal, İki Süngü Arasın da (Kervan Film), Ağrı Dağının Efsanesi (Barlık Film).
Ön jürinin son çalışma günü ne kadar İsteyen şirket istediği filmle katılma veya film ini geri çekme hakkına sahiptir.
5. Adana .A ltın Koza* Film Festivalinde finale kalacak 10 fil mi seyredip 1 „ 2., 3. film leri se
çecek olan büyük jüri, son an da bazı değişikliklere uğramaz sa muhtemel tertibi şöyledir:
Bedia Muvahhit. Alim Şerif Onaran, Erman Şener, Tarık D. Kakınç, Mengü Ertel, Mazhar Şevket Ipşiroğlu. Orhon Arıbur- nu, Ferruh Doğan. Atillâ Dorsay, Hüsamettin Bozok. Memduh Yük- man, Erhan İmset, Jale Yılmaba- şar, Mahmut Tali öngf an, Tarık Z. Tunaya. İsmet G iritli, Ayhan iyikan, Can Kuban.
RABİA — Adana festivali bir bakıma
dört büyüklerin mücadelesi şeklinde geçecek. 3 film iyle yarışacak olan Fatma Girik, festivalin tek dinî film i «Rabia.da (üstte).
UTANÇ VE DÖNÜŞ — Festivale 4 film i katılan Filiz Akın «Utanç. ın bir sahnesinde (üstte). Türkân Şoray'm da 3 film i var. Bunlardan biri ve
ilk rejisörlüğünü yaptığı «Dönüş, te (altta).
FATMA BACI — Bu yılki «Altın Koza'ya katılacak 26 filmden biri olan «Fatma Bacı» nın bir sahnesinde Sertan Acar, Fatma Belgen, Yıldız Kenter ve Leyla Kenter görülüyorlar (üstte).
GELİN — Geçen yılın «Altın Koza* sahibi Hülya Koçylğlt bu yılkine de «Gelin» le göz dikmiş bulunuyor. Koçylğlt; Yılmazer, Adalı, Usluer, Kral, Şen, Rona ile (üstte).
5
.
Adana Altın Koza
Film Festivali Başlıyor
YABAN — Son iki yıldır depara kalkan Serdar Gökhan'ın da 2 film i var yarışmada. Kadir Savun'a jübile film i olarak çekilen «Yaban, da
✓
TAŞ PARÇASI — İşte, dünü bugüne getiren iki fotoğraf. Üstte devrinin en güzel kadınlarından, 1929 dünya güzeli Feriha Tevtik bir filmde Fertti Tay fur ile, altta Nevzat Okçugil ve Suavi Tedü «Taş Parçası» nda görülüyor.
Bugün Devlet
Film Arşivi ve
Sinematek’in
depolarında, kapalı
kutular içinde bir
tarihin izleri saklanıyor
peliküllerde... Geçmiş
günlerimizi aktör,
aktris, yönetmen,
fotoğraf direktörü,
senaryo yazarı olarak
bize ulaştıranların
anısına selâm olsun.
Ve gelin
o günlerden bugünlere
ulaşanları tanımaya
çalışalım.
ürk Sinemasının
! En Eskileri...
ÜNÜMÜZÜN en yaygın sanat dal- 'larından biridir, sinema. Keşfedil diği günden bu yana, ge niş kütlelerin malı olmuş, eğitici ve eğlendirici yö nünün yanı sıra, bir de kalıcı niteliği vardır. Geç mişin yaşamını, örfleri, âdetleri, töreleri, insan ların giyim, kuşam ve davranışları İle anlayışla rını yansıtması yönünden, belgesel bir özellik taşı maktadır. Dünyada oldu ğu gibi, ülkemizde de dü nü bugüne getirmiş, tari hin bir kesitini gözler ö- nüne sermiştir. Şüphesiz bu oluşum içinde, bazı in sanlar bir takım görevler almış, güç şartlar altın da çalışıp didinerek, Tür kiye'de bir sinema sana tının doğmasını gerçek leştirmişlerdir.Ülkemize sinema, 1896 yılının sonlarına doğru girmiştir. Yıldız sarayının gözde hokkabazlarından Bertrand’ın eliyle Abdül- hamit'e yapılan gösteriyi, halk için düzenlenen, za manın ünlü birahanesi
«Sponeck» teki ikinci gös teri izledi ve İstanbullu lar, «Sinematografi» nin ne olduğunu öğrendiler. Fakat sinemanın yurdu muza gelişi ile film çev rilmesi arasında oldukça -uzun bir zaman geçti, I914’te Fuat Uzkınay »Ayastefanos’taki Rus A- bidesinln Yıkılışı» adlı belgesel yapıtını tamam ladı. ilk konulu film i de, 1917 yılında merhum Se dat Simav! yönetti. «Pen çe» bir sinema ürünü ola rak İlkel görünmekle bir likte, yeni bir dönemin başlangıcı olması yönün den ilgi çekicidir.
Yedinci sanatın Türkiye' deki emekleme çağında, önce Ermeni oyuncular, sonra da Şehir Tiyatrosu oyuncuları görev aldılar. Elde başka malzeme ol madığı ve çoğu kişi bunu bir iş saymadığı İçin, bu dönem, film ler yönünden pek ilginç değildir. Sedat Simavl’nin yönetmen,’Yor- go llliadis'ln de kamera man olarak çalıştıkları bu yıllarda Vasfı Rıza, Ah met Fehim, Behzat Butak,
Kemal Gürmen ve I. Ga lip Arcan, kamera karşı sına çıktılar. 1922'de Ke mal ve Şakir Seden kar deşler, «Kemal» Filmi kur dular. Türkiye'deki ilk film şirketi olan Kemal Film, son yıllara kadar varlığını sürdürdü. Aynı yıl, Türk tiyatrosunun kurucusu Muhsin Ertuğ- rul yönetmenliğe başlaya rak, «İstanbul’da Bir Fa cia-! Aşk» ve «Boğaziçi Esrarı» adlı film leri çe virdi. Bu iki yapıt, Ertuğ- rul’un ve onunla birlikte tiyatrocuların 1939'a ka dar sürecek olan tekeli nin temelini atıyordu. Yalnız yeri gelmişken he men belirtelim, bugüne kadar bir çok kez, sine mayı, tiyatronun etkisi al tında bırakarak, gelişmek ten alakoyduğu iddia edi len Muhsin Ertuğrul'un yaptığı, Türkiye'de bir si nema sanatının doğması nı gerçekleştirmekti. Fa kat o günlerde, sokaktan oyuncular bulma olanağı olmadığı ve elde, tiyatro cular gibi hazır bir kadro olduğu için, Ertuğrul, ya-ŞEHVET KURBANI — Muhsin Ertuğrul, sinemamıza da damgasını vurmuş sanat çılardan birisidir. Aşağıda onu, Cahide Sonku ile çevirdikleri Victor Fieming'in «The Way of All Flesh» adlı filmden uygulanan «Şehvet Kurbanı» nda görüyorsunuz.
■ÜSV
-pılması icap edeni yaptı ve tiyatroculardan yarar landı.
1923 yılında Muhsin Er- tuğrul, ilk Türk kadınları nın rol aldığı -Ateşten Gömlek» film ini çevirdi. Neyyire Neyyir ve Bedia Muvahhit'ln oynadığı film, Türk sinemasında yeni bir aşamaydı. 1931’de sesli sinema başladı ve Ertuğ- rul, «İstanbul Sokakların da» adlı kurdeleyi yönet ti. Bu arada, Hazım Kör- mükçü, Naşit Özcan gibi oyuncular da sinemaya gelmişlerdi. 1939'a kadar, yeni ve genç tiyatrocular, yedinci sanatın üyeleri arasına katıldılar. Bunlar, Atıf Kaptan, Ferdi Tayfur, Feriha Tevfik, Muammer Karaca, Halide Pişkin, Sa mi Ayanoğlu ve Cahide Sonku'ydu. Özellikle dün ya güzel Feriha Tevfik ve Cahide Sonku, uzun yıl lar, güzellik ilâheleri ola
rak baş tacı edildiler. 1939'da tiyatrocular dı şındaki ilk sinemacı Faruk Kenç, Münir Nureddin Selçuk'la «Allah’ın Cenne ti» filmini çevirerek, si nemada şarkıcılar moda sının öncülüğünü yaptı. 1940, Muhsin Ertuğrul'la Cahide Sonku'nun oynadı ğı ve bir batı film i uy gulaması olan «Şehvet Kurbanı» ile Kenç'in «Taş Parçası» adlı yapıtının çevrildiği yıl oldu. Bu arada Nevzat Okçugil, Ca hit Irgat, Mümtaz Ener ve Suavi Tedü gibi, sinema ya yatkın oyuncular, peş peşe film çevirmeye baş ladılar. 1944’te sinema tahsil etmiş İlk yönetmen, Baha Gelenbevl «Deniz Kızı» nı bitirdi. 1946’da sinemaya tiyatro dışından gelen ilk kadın oyuncu Oya Sensev, Sadri Alışık' la «Günahsızlar» filmini çevirdi. 1947 yılında geçiş
dönemi sinemacıları, Ye- şilçam’da ağırlıklarını du yurmaya başladılar. Şadan Kamil, Şakir Sırmalı, Ay dın Arakon, Orhon Arı- burnu, Baha Gelenbevi ve Turgut Demirağ, geçmişe oranla dahka başarılı bir kadroydu. 1949’da sine manın ustası Lütfî Akad «Vurun Kahpeye» ile ye dinci sanata damgasını vurdu ve kendisinden son ra gelecek olan yönet menleri etkiledi. Lütfî Akad, Şakir Sırmalı, Baha Gelenbevi, Murarem Gür- ses ve Metin Erksan'ın sinemadaki başarıları, t i yatrocular döneminin ka panmakta olduğuna işa retti. Nitekim, 1953’te ilk renkli Türk filmi olan «Hancı Kız» ın başarısız lığa uğraması üzerine Muhsin Ertuğrul sinemayı bıraktı ve böylece Türk sinemasında yeni bir dö nem başladı.
Yukarıdaki fotoğraf, Türk sinemasının üç ünlü kişisinin çalış- «Unutulan Sır» diğer adıyla da «Dominiç Yolcuları» filmin ğru: Lütfî Akad, Kriton iliadis ve Şakir Sırmalı çalışıyorlar.
PUSE — İşte eskilerde kalmış iki film daha. Yukarıda ' Halide Pişkin, Perihan ve Suavi Tedü, aşağıda «Hası Münir Nurettin Selçuk ve Talat Artemel. Sararıp sı
SİNEMADA İLK ŞARKICI — Sinemada şarkıcılar, Münir Nurettin Selçuk ile baş lar. Daha sonra Müzeyyen Senar ve MalatyalI Fahri de kamera karşısına çıktılar. Yukarıda, M. N. Selçuk merhum Hazım Körmükçü ile «Kahveci Güzeli» filminde.
BU EN BUYUK MUTLU YILDA EN GÜZEL
ESERLERİNİ SİZ KIYMETLİ DİNLEYİCİLERİNE
ARMAĞAN ETMEKLE KIVANÇ DUYAR
san plak
AONAN SANER
SP 1042
ÖYLE SARHOS OLSAM Kİ İNTİZAR ELBET BİR G Ü N BULUŞACAĞIZ TÖVBELER TÖVBESİ S P 1040 YALANÇI YARIM GÜZEL IZ M IR IM SP 501 FERYAT BEYAZ GÜL $ P < © SES: 371
TÜRKAN SORAY'IN YILLARI Türk sinemasının
ünlü ismi Yeşilçam'la tanıştığı zaman hatları yerli yerine oturmamış, hayli kilolu bir yıldız adayı İdi Yılların Şoray'a getirdiği, götürdüklerinden cok daha fazla olmalı. Fotoğraflar da bunu göstermiyor mu?
YILLAR ÖYLESİNE ÇABUK GEÇİYOR VE İNSANLAR ÖYLESİNE DEĞİŞİYORLAR Kİ... ÖRNEĞİN YILDIZLAR. ŞÖYLE BİR SİNEMADAKİ İLK YILLARINI HATIRLAMAYA ÇALIŞIN ÜNLÜ İSİMLERİN. NASIL GENÇ, NASIL BAMBAKADIRLAR BUGÜNKÜ HALLERİNDEN. İSTERSENİZ GELİN BİRLİKTE HATIRLAYALIM.
Y ı l l a r v e
R e s i m l e r
EVET, yıllar, resimler ve isim ler... Bir şarkının ilk satırların da «Nasıl geçti habersiz, o gü zelim yıllarım» diyor. Geçen yıl lar hep güzeldir ama ne olur ye ni gelen yılların da hakkını ye meyelim. Giden yıllar, insan ha yatından çok şey alıp götürür. Şimdi «belli bir devreden sonra yenisi de yaşlılıktan başka ne
getirir» diyeceksiniz. Bir bakıma haklısınız ama yaşlılıkla olgun luğu biribirine karıştırmıyorsanız eğer...
Aşağıdaki, sağdaki soldaki fo toğraflara bir bakın lütfen ve ondan sonra yılların neler getir diği, neler götürdüğü konusunda konuşalım. Geçen zamanı bir. iki dakika unutsak ve sinema dün yamızın ünlü yıldızlarının fotoğ raflarına baksak rahatlıkla
sihlr-F A T M A G İR İK
1942 doğumlu Fatma Girlk sinema serüvenine figüran olarak başladığı yıllarda hayli tombul, akça, pakça bir hatun kişiydi, ilk defa 1958 yılında «Leke» film iyle başrole çıkan Girik,şimdi Türk sinemasının 4 ünlü kadın oyuncusundan biridir. Ayrıca şenliklerin değişmez ismi, en fazla ödül kazanan oyunculardan biridir. Yandaki fotoğraflara bir göz atın ve yılların bu fotoğraflardaki izini görün.
H Ü LY A
KOÇ-
Y İĞ İT
SES mecmuasının 1963 Sinema Artisti Yarışması İkincisi olan Hülya Koçyiğit, geçenyılları değerlendirmesini bildi. «Susuz Yaz» filminin zirveye çıkardığı Hülya Koçyiğit, özellikle
son yıllarda yaptığı ataklarla iyi filmlerle festivallerin ismi olurken değişen çehresine yeni ümitler bağlanıyordu.
A Y H A N
IŞ IK
Türk sinemasının en uzun ömürlü oyuncuların dan biri olan Ayhan Işık «Kanun Namına» dan bu yana dev adımlarla yürüdü, büyüdü, «Kral» oldu. Yüzünde büyük çizgiler aramak boşunadır. Çünkü Ayhan Işık en büyük mücadelesini zamana karşı vermiştir. Kim mi galip çıktı bu mücade leden? Söylemeye lüzum var mı?E D İZ H UN
Hülya Koçyiğit'le aynı yıl SES mecmuasının yarışmasına giren ve birinci olan
Ediz Hun’un değeri şarap gibi,
geçen yıllarla beraber artıyor. İlk günlerdeki «Bebek yüz» yerini olgun bir erkeğin yakışıklı görünüşüne terk etti. Bütün bunlar yılların getirdiği
yeni çizgilerle olmadı mı? İsterseniz fotoğraflarına hep birlikte
bir kez daha bakalım.
Türk sinemasında «sarışın» olmanın handikapını başarıyla atlatıp, şöhret merdivenlerinden sağlam adımlarla yükselen Filiz Akın da bir derginin açtığı yarışma sonucu beyazperdeye gelmişti, ilk film i olan «Akasyalar Açarken» I kendisi gibi sarışın olan bir aktörle, Göksel ArsoyTa paylaşmıştı. Sonra filmleri film ler, yılları yıllar izledi. Prodüktör Türker İnanoğlu ile evlendi, şimdinin Yumurcağı olan İlker inanoğlu doğdu. 1962’den bu yana 11 yıl geçti. Her gelen gün Akın’a çok şeyler kazandırırken eskinin çıtı - pıtı kızını olgunlaştırdı. O günlerden Filiz Akın'a miras kalan inceliği, zarifliği...
li bir elin dokunduğunu iddia ede biliriz. Öyle sihirli bir el ki yüz lere yeni çizgiler hediye etmiş, saçların biçimini değiştirmiş, ba kışlara olgunluk getirmiş.
Sa ğolsun televizyonumuz, gös terdiği eski filmlerle bu hatırlat mayı sık sık yapıyor ama biz bu sihirli elin yıllara ait olduğunu bir kez daha hatırlatıp gelelim resimlere ve isimlere.
Bir Ayhan Işık var yıllara hâlâ
karşı koyan. 20 yılın ötesinden ses getiren... Ondan da eski bir Sadri Alışık var... O da yılları umursamamış... Ya Fikret Ha kan'a ne demeli?... öte yanda Ekrem Bora'yı görüyoruz. 1973" ün Borası derinleşen hatları, as lan yelesini andıran saçlarıyla geçmişten öylesine farklı ki... Bütün bu isimlerin yanında 1964 yılında daha arayış döneminde olan Cüneyt Arkın'ın dümdüz yü
zünü yalanlayan yeni bir Cüneyt Arkın çıkıyor karşımıza. Ediz Hun ve Tamer Yiğit de öyle. Aradaki farkı anlayabilmek için İzzet Gü- nay’ın fotoğraflarına sadece bir kez bakmak yeter.
Ayrıca bir numarada olan yıl dızlarımızdan Türkân Şoray geçen yıllara dua ediyor olmalı... Sine manın şişman, kararsız Şoray’ı yok artık. Kilo bakımından Tür kân Şoray'la yarış eden Fatma
Girik, çocuklukla gençlik arasın da bocalayan Hülya Koçyiğit ve acemi bir elin yaptığı makyajın ardındaki Filiz Akın'ı boşuna ara mayın bulamazsınız. Pardon bu lursunuz ama sadece arşivin İçi ne saklanan, yavaş yavaş soluk laşan fotoğraflarda...
Şurası bir başka gerçek. Eski ler gider, onların yerini yeniler alır. Ancak eskiler dediğimiz ke sim bu gidişin hızını kendileri
ayarlarlar Yalnış adım atanlar hemen kaybolur. Bunda yılların günahı ne...
Bize kalırsa yıllar bu saydığı mız isimlerden kaçıracak pek bir şey bulamadı galiba. Ama öte yanda bir Cahide Sonku örneği var ki teslim olmuş, yıllara kar şı koyamamış.
İşte böyle durumlarda yıllar ne kadar can sıkıcı oluyor de ğil mi?
T A M E R
Y İĞ İT
Ses mecmuasının 1962 yılında yaptığı İlk yarışmanın birincisi, bir manada İlk gözağrısı olan Tamer Yiğit, iniş, çıkışlarla dolu olan sinema serüveni sırasında yıllardan ders almasını bildi.
Tekrar büyük bir diriliş İçinde olan peşpeşe iddialı filmlerde rol alan ve dünya evine giren
Tamer Yiğit'in çehresi değişti, başka bir deyişle yerine oturdu.
CÜNEYT A R K IN
Cüneyt Arkın da yılların kazançlı çıkar dığı sanatçılardan biridir. O değişikliği ni kısa bir zamana sığdırmasını bildi. 1964 yılında «Gurbet Kuşları» İle kame raya ilk kez merhaba derken işe kukla jön olarak başladı. Daha sonra tarihî avantür filmlerinde fırtına gibi esti, yu muşak hatlar sertleşti, saçları gürleşti ve karşımıza çok değişik bir Cüneyt Arkın geldi. Bu değişiklik fotoğrafların da ne kadar belli oluyor değil mi?...
S A D R I A L IŞ IK
Alışık'a sorarsanız sinema serüveni sırasında bin defa en aşağılara inmiş, bin defa yukarı çıkmıştır.
«Ya şimdi?»
diye sorarsanız tahtayı İki defa tıklatır «Çok şükür» der. Bu serüven öyle bir serüvendir ki izlerini bu fotoğraf larda rahatlıkla bulabi lirsiniz.
F İK R E T H A K A N
İn s a n i vardır,, ikime lı vardı değişikliğe boyun eğer, insan vardır fiziki yapisınej kadar bütün— olaylarınjS yıllarınp karşısı direnir Fikret Hakan’ın sinemadaki geçmişi yılına kadar gider. Gider de a d ılsinema çevrelerinde hep «iyij oyuncu» olarak geçen Fikret Hakan'daki
değişiklik nedir? Sadece sahneye çıkması mı değişiklikti. Buyrun fotoğrafları solda. Siz karar verin.
iindag e n ir .l
1951
E K R E M B O R A i
Sinemamızın en tipik yüzlerinden birine sahip olan Ekrem Bora İçin 1955 yılında «Alın Yazısı» j
film i start işaretini J verdi. İşte i o gün 1 bugün sinemada 1 olan Ekrem I Bora'nın zaten şahsiyetli olan yüzüne öyle fazla çizgi gelip oturmadı. O
İZ Z E T
GÜNAY
tiyatro oyuncusu vardı İzzet Günay diye. 1963 yılında sinemaya geçti ve yıldırım hızıyla şöhret oldu. Filmler film leri izledi ve bir de baktık Günay sahneye çıkmış. 10 yılın İzzet Günay'a neler getirdiği fotoğraflardan anlaşılıyor. Günay da genç kalmanın sırrına erenlerden.<C< ©
Erler Film Türker İnanoğlu takdim eder
29
Ekimden itibaren İstanbul ve Türkiye
sineMalarında
FATİHİ\ FERMANI
(KARA MURAT)
CÜNEYT ARKIN
AAELDA SÖZEN ■ KENAN PARS
'MERAL ORHANSOY ■ EROL TAS
ATIF KAPTAN • FERUDUN ÇÖLGEÇEN
ve
BORA AYANOĞLU
Reji:
NATUK BAYTAN
E se r:
RAHMİ TURAN
renkli
ÇETİN GÜRTOP
Kamera:
12 Kasımdan itibaren
Rom a-Paris-Atina-Telaviv-Tahran
v e
İstanbul
sinem alarında
KÜÇÜK
kovboy
İLHEIİHANOĞLI-CİNEYT HIKIN
pascale petit • alan steel
evelyn stewart • erol taş
Reji:
GUIDO ZURLI
Senaryo:
..
Kamera:
ARPAT DE RİSO
f e r i K l I
ÇETİN GÜRTOP
ERLER REKLAMCILIK
Kervan Plakglık diyor ki:
muazzez
abacı
_____________________ 53
Bir sen kaldın içimde
Gündüzüm seninle,
gecem seninle
_________ 54
Benim ol
İçme deme bosuna
Ege Bölgesi yetkili satıcısı :
EFTAL TELCİLER
Fevzi Paşa Bulvarı No: 150 F. İzmir Tel: 32 313
Ankara bölgesi yetkili satıcıları
DERYA PLAK
Posta Cad. Modern Çarşı Ankara Tel: 11 88 4 2
SAFFET GÜNER
Posta Cad Modern Çarşı 404 Ankara Tel: 10 59 57
REMZİ VE HAM İT TUNÇ
Cihan Plak deposu Posta Cad Modern Çarşı Ankara
Adana bölgesi yetkili satıcısı
GÖRSEV KARDEŞLER
(jnkapanı - İstanbul
Saat Kulesi karşısı Adana T e l: 31 22
TURGAY ÇÖMELEK
Çakmak cad. Dönmez iş hanı No. 21 Adana
BÜTÜN PLÂKÇILARDA
KERVAN PLAKÇILIK
İ.M.C. 5. Blok No: 5441 Tel 27 4010
ÜNÜMÜZÜN en cazip iş- ® [erinden birisidir, sinema £ g oyunculuğu. Şöhret, hay-V H H H hay-V raniar, bol para ve lüks
# bir yaşam, her gencin gönlünde yatar. Yıldızlar, peliküllerden fırlayıp, beyazperdeyi aşa rak, hayranlarının gönlünde taht kurar ve sihirli bir dünyada, ömürlerini ge çirirler. Şimdi şöyle geçmişe dönelim ve dünden bugüne, parlayıp, sönen, du rup, kayan yıldızlara göz atalım.
SÖNEN YILDIZLAR
1916 YILINDA konulu filmlere başla yan sinemamızda, önceleri Ermeni oyun cular rol almış, onları eski adıyla Da- rülbedayi, yeni adıyla da Şehir Tiyatro su oyuncuları izlemiştir. Merhum Se dat Simavi'nin yönettiği «Pençe» film in de rol alan Behzat Butak, Ahmet Fehim ve Kemal Gürmen, tiyatrocuların, sine madaki öncüleridir. Muhsin Ertuğrul'un, Türk tiyatrosundan sonra sinemaya yö nelmesini izleyen günlerde tiyatro oyun cularının sayısı artmış, Vasfi Rıza Zo- bu, İ. G. Arcan, Refik Kemal Erduman gibi şöhretler, filmlerde oynamışlardır. Sinemadaki ilk Türk kadın oyuncular, 1923 yılında Muhsin Ertuğrul'un yönet tiği «Ateşten Gömlek» te oynayan Ney- yire Neyyir ve Bedia Muvahhit'tir. Son raki yıllarda Naşit Özcan, Hazım Kör- mükçü. A tıf Kaptan, Ferdi Tayfur, Fe- riha Tevfik, Muammer Karaca, Halide Pişkin, Sami Ayanoğlu, Cahide Sonku, Nevzat Okçugil, Cahit Irgat, Mümtaz Ener, Suavi Tedü, Avni Dilligil, peş pe şe kamera karşısına çıkmışlardır. Şim dilerde pek moda olan, şarkıcıların film
çevirmeleri oldukça eski yıllara dayan maktadır. İlk kez 1939'da Münir Nuret tin Selçuk «Allah'ın Cenneti» filminde oynamış, onu Müzeyyen Senar ve Ma l a t y a lI Fahri izlemiştir.
Tiyatrocular dışında sinemaya gelen ilk kadın oyuncu Oya Sensev’dir. 1945 yılında Faruk Kenç'in «Hasret» inde oy nayan Sensev'le aynı yılda, Gülistan Güzey ve Perihan Tedü de film çevir meye başlamışlardır. 1946'da Sadri Alı şık, Vahi Öz ve İsmail Dümbüllü, daha sonraları da sıra ile Hulusi Kentmen. Melahat İçli, Muharrem Gürses, Han dan Adalı, Reha Yurdakul, Sezer Sezin, Semih Evin, Memduh Ün, Feridun Çöl* geçen, Aliye Rona, Ayla Karaca, Muzaf fer Tema, Hümaşan Hiçan, Neriman Kok sal, Bülent Ufuk, Mesiha Yelda, Kenan Artun, Münir Özkul, Cüneyt Gökçer, Po ta Morelli ve Yıldız Kenter tiyatrocu • si nemacı olmuşlardır. 1952 yılında Ayhan Işık'ın Yıldız dergisinin artist yarışma sını kazanması ile sinemada yeni bir dönem başlamış ve bugün Türk sinema sının starlarının doğup, büyüdüğü bir ortam belirmiştir.
Şimdi geçmişe baktığımızda, tiyatro cu ■ sinemacıların önemli bir kısmının sadece anılarının yaşadığını görüyoruz. 1917 • 1950 döneminin sanatçılarının bir bölümü aramızdan ayrıldı, bir bölümü de ya tiyatroya devam ediyor, ya da emekliliğin nimetlerinden yararlanıyor. Halen sinema sanatçılığını sürdüren Atıf Kaptan, Nevzat Okçugil, Mümtaz Ener, Sadri Alışık, Hulusi Kentmen, Handan Adalı, Reha Yurdakul, Aliye Ro na, Muzaffer Tema, Neriman Koksal, Münir Özkul, Cüneyt Gökçer ve Yıldız YILDIZI PARLAYANLAR — Cumhuriye
tin 50. yılında Koçyiğit, Akan, Girik, Gökhan, Soygazi ve Perihan Savaş, yıl dızı parlayan oyuncu olmayı başardılar. A k
Yıldızları
Sönenler,
CUMHURİYETİN 50. VE TÜRK SİNEMASININ 59. YILINA ULAŞMIŞ
r
BULUNUYORUZ. i BU SÜRE İÇİNDE BEYAZPERDEDEN BİRÇOK YILDIZLAR W GELDİ GEÇTİ. DİLERSENİZ BU g g â i j p UZUN DÖNEMİ BİRLİKTE BİR / 1 GÖZDEN -— GEÇİRELİM.Kenter'in yanı sıra, Muharrem Gürses hem oyunculuk, hem yönetmenlik, Se mih Evin'le Memduh Ün de yapımcılık ve yönetmenlik yapıyorlar.
1950'den bugüne kadar olan süre için de de, Yeşilçam'a gelip, parladıktan son ra kaybolup giden yıldızlar var. Gönül Bayhan, Muhterem Nur, Neşe Yulaç, Mahir Özerdem, Lale Oraloğlu, Abdur- rahman Palay, Ayten Çankaya, Nurhan Nur, Çolpan İlhan, Kenan Pars, Serpil Gül, Göksel Arsoy, Tijen Par, Efgan Efekan, Orhan Günşiray, Cavidan Dora, Peri - Han, Nilüfer Aydan, Evrim Fer ve L. Sayar bu grubun önde gelenleri.
YERLERİNDE DURANLAR
Bu arada da dilerseniz beraberce, ye ni bir patlamaya kadar yerlerinde bek leyenlere göz atalım. Türk sinemasının kralı Ayhan Işık, bu yıl Türkiye’de oy naması muhtemel üç İtalyan filmine karşılık yerli film çevirmedi. Özellikle sahne çalışmalarını öne alan yakışıklı aktör, gelecek yıl, aşama yapmak ama cında. Yine sahne nedeni ile sinemayı ikinci plana atan oyuncular arasında, İz zet Günay. Murat Soydan, Fikret Hakan ve Ekrem Bora var. Günay, Soydan, Bo ra ve Hakan dörtlüsü film çevirmeleri ne rağmen, sözü edilen bir proje ile he nüz ortaya çıkamadılar. Ediz Hun ge çen yıla oranla daha az film yaparak, bu seneyi bekleyiş içinde geçiriyor. Sadri Alışık farklı türde filmlerle. Yıl maz Koksal avantür kurdelelerle, Tanju Korel, Ahmet Mekin ve Yılmaz Duru, oyunculuğa yöneliK yapıtlarla yaşama savaşı veriyorlar.
Kadınlar kesiminde de erkeklerde ol
W r '
duğu gibi, sahnenin etkisiyle sinemada ki avantajlarını kaybeden oyuncular ço ğunlukta. Sevda Ferdağ. Nebahat Çeh re, Selma Güneri, Sezer Güvenirgil, Semra Sar, Esen Püsküllü ve Feri Can sel, bu grubun önde gelen isimleri.
YILDIZI PARLAYANLAR
SU ANDA Türk sinemasının kaymağı nı, dokuz oyuncu paylaşıyor. Bunlar: Türkân Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın. Emel Sayın, Fatma Girik, Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Kadir İnanır ve Serdar Gök han. Gözde projelerde oynayan, filmin sorumluluğunu üzerlerine alan bu yıl dızlar içinde, Serdar Gökhan'ın durumu ilgiye değer. Bu yıl çok sayıda film ya pan aktör, gidişini frenlemezse, gele cek yıl bazı kozlarını tüketebilir. Koç yiğit, Şoray, Akın, Sayın ve Girik beş lisinin yanı sıra bir başka şarkıcı aktris, Neşe Karaböcek de başaltı için güreşi yor. Yıldız Kenter, »Fatma Bacı» ile ba şarılı bir atılım yaptığı Yeşilçam'da, şimdi sözü edilen oyunculardan biri ola rak beliriyor. Gençler de ise, Hale Soy- gazi, Perihan Savaş, Fatma Belgen, Me ral Zeren ve Bahar Erdeniz yarının şans lı yıldızları. İlk dört erkeğin peşinden hırsla isine yeniden sarılan Tamer Yi ğit, arkasında karakter oyunculuğundan başrole sıçrayan Yıldırım Önal, daha sonra da Aytaç Arman, Yalçın Gülhan, Orçun Sonat ve Tanju Korel geliyorlar.
Böylece 59 yaşına basan sinemamız da kimi yıldızlar kayıp, kimi yıldızlar Çobanyıldızt gibi olduğu yerde durur ken, bazıları da yükseliyor. Bakalım, ge lecek günler, sinemamıza ve ünlülere neler getirecek?... Çetin ENER
SAHNE VE SİNEMA - Cumhuriyetin 50. yılında Türk sinemasının oyuncu (arının büyük bir bölümü sahneye çıkarak, sinema dan uzaklaştılar. Bu tu tum genellikle Türk be yazperdesine zararlı oldu
m
KARE AS — Filiz Akın, Ajda Pekkan, Bahar Erdeniz ve Yıldırım önal, 1973'ün başarılı dörtlüsü, Pekkan müzik dalın da, Filiz Akın, Füsun Önal ve Bahar Erdeniz de sinemada hızla ilerliyorlar.