SAY FA
“7
*7
4 *ı
C U M H U R İY E T 2A /
3Z
2
K Ü LTÜ R
Galeri B’nin dingin mekanında hareketli yüzeyler oluşturuyor Erdal Alantar’ın resimleri
Sabırsız ressam ın sabırlı sürekliliği
CANAN BEYKAL______________________ 1974 yılından beri Erdal Alantar’ı görmemiş tim.
Paris’te 1974’te Alantar’ın kendi resmini an latışındaki heyecanını, kendine özgü kısa, kesin sözcükleriyle “atak, hücum, yırt, geri çekil, şim di, atd...” sanki kılıç düellosu yaparmışçasına resmini ve hatta atölyesine baskı çalışması için gelen genç öğrencilerine yeterince canlı olmalan için kışkırtıcı ivmeler katarak dersini jestlerle birlikte anlatışını anımsıyorum. Bu heyecanlı, sabırsız ressamın bir sanat anlayışında bu denli sabırlı sürekliliğine şaşmamak elde değil.
Alantar 60’lardan sonra zaman zaman, son yıllarda da sürekli yaz tatillerini Türkiye’de ge çirmektedir artık. Büyükada ve Bodrum-Yalı- kavak’ta yazlan da resim yapıyor. Yeni sergisin de Y'alıkavak’tan getirdiği eş boyutlu, beyazın egemen olduğu tek renkli resimleri de bulunu yor. Alantar İstanbul’un ne denli değiştiğinin farkında mıdır, bilemem. Artık İstanbul’un sınırlarının nerede sonlandığmm bilinmezliğini yaşıyoruz.
y
M asam koşullarına
son derece uygun, hızlı,
devingen, kavgacı, atak bir
resim dili uygulamıştır Erdal
Alantar. Bu resim dili
karşılığını müzikte bulur.
10 yıl öncesinin Bodrum’u ve Ada’nın bugü nüyle arasında oldukça büyük farklar var şimdi. Sadece buraların nüfusunun artışı değil, nüfusu nun değişimi, eski sakinlerinin yeni gelenler yü zünden daha da kabuklarına çekilir olması, hat ta yok olmalarını yaşıyoruz.
Kıyı yağmacılığı, hızlı yapılaşma, turizme açı lma sonucunda yeşili, denizi, canlı türlerini ve kültürü yok ediyoruz. Bir zamanların sakinli ğinden, doğasından, kültüründen ötürü yeğle nen bu yerler pisliği, gürültüsü, yapay zenginli ğiyle yeni sakinlerince bile eleştirilen, yakınılan yerler olmaktadır hızla.
Paris’in ne kadar değiştiğinden benim de ha
berim yok. Ama Paris sanat ortamının değiştiği ni en azından izliyor, az çok biliyorum. Örneğin bir zamanlann ünlü ismi Jean Messagier’nin re simlerini kimse merak etmiyordur artık Paris
Messagier’i aşalı beri. Dünya sanatıyla koşut olarak (her ne kadar sanat merkezliğini New York’a kaptırmış olsa bile) Paris, sanatsal yöne limlerinde hızla değişimler geçirdi. 60iann soyut
dışavurumcu rüzgarından sonra çok farklı işler üretilmeye, çok farklı beğeniler oluşmaya baş ladı sanırım. Alantar da tıpkı Messagier gibi dünyanın ortak sancılarını duymuş, bunları o dönemin jestüel resim diline aktarmış sanatçılar arasındadır.
Alantar’m o dönemlerde hangi itkiler, hangi gereksinimlerle pentür jestüeli seçmiş olduğu nun yanıtlarını vermek için günün ortamına dik kat etmeliyiz. Elbette Paris’e gelmiş genç bir res samın, sadece ‘Türk’ olması nedeniyle dünyanın ortak sancılarına karşı özel bir bağışıklık gelişti rebileceğini düşünmek olası değildir. O da, bü tün genç ressamlar gibi aynı sancıları duymuş, aynı gereksinimlere yanıt aramıştır. Bu yolda uzun yıllar çalışarak ustalığını da kanıtlamıştır. Bunun yanı sıra Paris’te kök salabilmek, yoğun çalışmalar arasında yaşam koşullarıyla didiş mek ve iki oğul büyütmek kolay bir iş değildir. Bu yaşam koşullarına son derece uygun hızlı, devingen, kavgacı, atak bir resim dili uygu lamıştır Alantar. 60’lardan itibaren Alantar’m uygulayageldiği bu resim dili, hani “gözü ka palıyken bile yapar” dedirten cinsten bir ustalığa erişmiştir.
Hâlâ genç, devingen ve coşkulu
Bu resim dili Alantar’m belirttiği gibi karşılığım müzikte bulur. Bir tür müziğin resim diline çevrimidir sanki. O da çok belirgin bir müzik türüdür. Çokluk romantik, coşumsal, duyulara seslenen bir müziktir. Wagner ve Berli oz resim sahnesinin çevrimidir, senaryosudur.
Galeri B’nin dingin mekanında hayli hareketli yüzeyler oluşturuyor Alantar’ın resimleri. Alt katta daha renkli, üst katta ise desenleri ve Yalı- kavak’ta yapılmış beyaz fonun egemenliğinde az renkli, sanki tek bir fırça sürüşünü içeren eş bo yutlu işleri yer alıyor.
Alantar, yüzünü çevreleyen beyaz sakalıyla, yine laftan lafa, anılardan anılara atlayarak he yecanla bir şeyler anlatıyor. Bu sabırsız ressamın sabırla geçirdiği 30-35 yılın deneyimini izliyo rum ve kendi kendime şu soruyu soramadan edemiyorum: “Acaba Alantar hala aynı itkileri, aynı gereksinimleri duyuyor mu.” Böylesine bir duyguyu yıllarca yaşatmak, yüzü çevreleyen sa kalın, saçların beyazlaşmasına karşın ruhun hala genç, devingen ve coşkulu olduğu anlamına geliyor. Bir de, 10.000 watt’lik metal bir çatalı hassas plak üzerinde gezdirirken teknolojinin çekiciliğine kapılmış olsa bile, Alantar’ın ‘bildi ğinden şaşma’ emrine uymaktaki disiplinini gö rüyoruz.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi