■s-* ■*.
n
«-Sami Kohen
I
' j
Altan’m ardından
• •İL 1971.
Çine gitme hazırlığını ta mamlamak üzere idim.
Altan odama geldi. —“Senden bir ricam olacak. Bana Çin’den bir şey getireceksin.” dedi. ‘Hayhay’ diye karşılık verip, ‘nedir istediğin’ diye sordum.
—“Bana Mao’yu getir”...
“ Çu’yu (Çu-En Lay) da yanında is temez misin” ?
Gülüştük. Altan bu kez ciddi ola rak devam etti:
—“Bak Sami. Senden isteyeceğim şey, belki de Mao’yu getirmen kadar imkânsız. Bunu biliyorum. Ama gene de yapabilirsen, çok sevinirim.”
Lafını bitirir bitirmez, bana bir afiş uzattı.
O sırada sahneye yeni konan ‘Yüz süz Zühtü’nün bir ilanı idi bu.
—“ Ne yapacağım bunu?”
—“Çin’e götüreceksin. Pekin’de o meşhur meydanda, Mao’nun o koca portresinin bulunduğu bir noktada, bir yere bu afişi asacaksın...”
—“ Oradaki Kızıl Muhafızlar beni assınlar diye mi?”
—“işin o kadar rizikosu olacak ta bii.”
—“ Peki diyelim ki afişi astım. Sonra”
—“Sonra karşısına geçip, güzel bir resim çekeceksin. Bu resmi dönünce bana vereceksin. Ben de onu büyüte rek tiyatronun girişinde sergileyece ğim.”
Altan’ın yapmak istediği şey, ola
ğanüstü bir promosyon idi. O sırada yurt dışına giden arkadaşların eline
‘Yüzsüz Zühtü’nün afişini sıkıştırıyor,
gittikleri kentin meydanında bu afişin bir resmini çekmesini istiyordu. Böy- lece ‘Yüzsüz Zühtü’ Paris'te, Londra’ da, Viyana’da, Roma’da, Madrid’de boy gösteriyor, adeta evrenselleşiyor du.
Batı başkentlerinde, afişi bir duva ra veya sütuna asıp resmini çekmek kolaydı ama, ‘Kültür Devrimi’nin orta sında bulunan Çin’de, üstelik Pekin’- in ünlü Tien An Men Meydanı’nda, Ma o’nun dev portresinin önünde, ‘Yüzsüz Zühtü’nün afişini asmak mümkün müydü? Bunu düşünmek bile ürkütü cü idi.
Ama bunca yıllık sevgili Altan’ın hatırını kıramazdım. Afişi aldım, vali zime koydum ve Pekin'in yolunu tut tum.
Tien An Men Meydanı’nı ilk gezdi ğim gün, ‘alıcı gözü’ ile Altan’ın afişi ni nereye, nasıl asabileceğimi araştır maya başladım. Ne mümkün! O sıra larda adım başında, genç ‘Devrim
Muhafızları’ dolaşıyor, her geçene
şüphe ile bakıyor, ne yaptıklarını dik katle izliyordu.
Bu işi ‘kaçamak’ yapmanın tehlike si büyüktü. İyisi mi, bu konuyu bana eşlik eden mihmandarıma açayım di ye düşündüm.
Durumu anlattım. Ama başta hiç bir şey anlamadı. Yüzüme garip garip bakıp beni soru bombardımanına ta bi tuttu:
—Bu afişi meydana mı asacaksı nız?
—Yüzsüz Zühtü kimdir?
—Altan Erbulak mı dediniz? Kimin
hesabına çalışır?
—Afişi neden asacaksınız? Rek lam için mi? Tiyatro neden reklam yap sın? Halk nasıl olsa gelmez mi? Özel tiyatro mu? Özel tiyatro olur mu?..
Çinli dostuma Çin dışındaki dün yayı, tiyatro ve reklam olayını anlatmak için epey çene döktüm. Gene d e ‘Yüz
süz Zühtü’yü Mao portresinin hâkim
olduğu meydana asmanın gereğini pek anlamadı, ama nezaketen ‘peki gi
dip bir bakalım’ deyiverdi.
Gittik. Ben afişi meydandaki sü tunların oirine astım. Karşısına geçip birkaç poz çektim. Bu yetmezmiş gi bi, makineyi mihmandara verdim ve
‘Yüzsüz Zühtü’nûn yanında durup, bi
rer ‘hatıra resmi’ çektirdim... Bu ‘yüzsüz’lük, elbet ‘Devrim Mu
hafızlarının gözünden kaçmayacaktı.
Birkaçı etrafımızı sardı. Ben afişi top larken mlhmandırımın, muhafızlara dert anlatırken, nasıl ter döktüğünü gördüm. Neyse ki, olay kapandı ve ben, ‘Yüzsüz Zühtü’ afişini ve bunun Tien An Men Meydanı’ndaki resimle rini, sağsalim İstanbul’a getirebildim.
Altan sevincinden havalara fırlıyor,
olayın öyküsünü (hele ‘tiyatro neden
reklam yapsın, halk nasıl olsa gider’
lafına) o içten kahkahası ile gülüyordu. ‘Yüzsüz Zühtü’nün Pekin’deki res mi, tiyatro girişinde aylarca asılı dur du.
Hikâye burada bitmedi.
Birkaç yıl sonra, Altan, İzmir Enter nasyonal Fuarı sırasında, bir temsil ve riyordu. Seans bitince, görevlilerden biri ’Sizi bir Çinli görmek istiyor’ de di. Altan buyur ettiği Çinli’yi tanımıyor du. Ama Çinli, Altan’ı çok iyi biliyor du. Kendisini güzel Türkçesi ile tanıt tı:
—'Ben sizin Yüzsüz Zühtü’nüzü Pekin'de gören kişiyim.'.
Altan, ‘olamaz, olamaz' diye haykır
dı.
Birbirlerine kırk yıllık ahbaplar gi bi sarıldılar. Çinli diplomat, İzmir Fu- arı’na görevli olarak gönderilmişti. Al-
tan’ın orada oynamakta olduğunu du
yunca, hemen temsiline gitmiş ve son ra onu görmek istemişti.
Altan bana sonradan olayı anlatır
ken
—‘Şu dünyanın ne kadar ufak ol duğunu bir kez daha anladım’ demiş ti.
Bu sözü birkaç hafta önce, o za manki mihmandırım olan Türkiye uz manı diplomat Kuo Yucian’ın Ankara’ daki Çin Elçiliği’ne atandığını kendi sine söylediğim zaman gene tekrarla dı. Ve bana ‘aman Sami, Kuo ziyareti ne gelirse, bana mutlaka haber ver... Hep beraber Yüzsüz Zühtüyü analım’ demişti...
Altan’ın her fırsatta anlatmaya ba
yıldığı anılardan biri idi bu.
Anıları ve eserleri ile birlikte, ken disini de unutmayacağız...
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a Toros Arşivi