13 EKİM 2005 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
W
UYGARLIKLARIN İZİNDE...
K U L T U R
kultur@cumhuriyet.com.trOKTAY EKİNCİ
Tarihi semtlerde restorasyonlar sürüyor; sadece Hıristiyan semtinde resmi tatil günü pazar
Halep ’te şaşırdık kaldık...
B
irkaç hafta önce Halep’teydik... G aziantep’ten ve Ha tay’dan bir günlük turlarla bile gidilebilen bu “tarihsel kom-şu ” yla ilk kez tanışan mimarlar olarak ‘heyecanlı’ ve ‘şaşkm’dık...
Heyecanlıydık; çünkü ÎÖ 3000’lere ait belgelerde bile adı geçen, Osmanlı îm paratorlu- ğ u ’nun İstanbul ve K ahire’den sonra “3. büyük k e n ti” ndey- dik...
Şaşkınlığımızın nedeni ise bu efsanevi geçmişten geriye kala bilen kent dokusunun korunması na gösterilen özendi... Türkiye’de yıllardır “yoksul ülkeyiz” gerek çesiyle para ayrılmayan “ eski
sem t” ler için devlet memurunun en çok 150 dolar aylık alabildiği bir ülkede gösterilen çabalardı...
Tarihi kent merkezi, M ardin’de
“abbara” denilen ve artık çok az kalan “ kabaltT ’lardan sayısız ör neğin bulunduğu tüm sokaklarıyla korunarak kentlilerin ve turistlerin gözdesi olmuş; özgün taş döşeme lerinden yenilenen bina cepheleri ne kadar yeniden “yaşanılır” kılın mış. T V ’lerimizdeki ‘Kurtlar Va-
disi’ne de dekor olan bu sokaklar için, aynı dizide çalışan Suriyeli öğ renci rehberimiz Yusuf Aziz diyor ki: “ Şimdi herkes yeniden bura lara yerleşmek istiyor...”
Mimar Sinan’ın 1520’lerde
“ imparatorluk mimarı” olarak ilk eserlerinden Hüsrev Paşa Cami si bakımlı olarak ayakta... Eyyübi- lerin armağanı Halep Kalesi gün boyunca ve hatta geceleri bile in sanlarla dolu... ‘Antakya Kapısı’
ile Kale arasındaki 750 m ’lik tarihi caddeyi dik kesen sokaklardan oluşmuş 22 km ’lik Kapalıçarşı’da da restorasyon sürüyor... Çarşının çevresindeki eski dükkânlara “özel proje” ile uygulanan geniş ahşap saçakları görünce, aklıma Bursa’da- ki ‘Uzun Çarşı’yı örtmek için ta sarlanan ‘metalik modern örtü’
geliyor; ve canım sıkılıyor...
Kimlikli kent için...
GEÇM İŞTEN GELECEĞE KİM LİKLİ BİR KENT H alep’te kalenin çevresi 2 kat, merkezden uzaklaştıkça da önce 3 kat, sonra da 4 kat sınırlaması var.
Yıllardır süren bu imar disiplini sayesinde, 1940’lan n kale görüntüsü
ile (solda) bugünkü durumunu gösteren yeni kartpostal fotoğrafı
arasında fark çok az...
Suriye paralarının üzerinde ‘Roma İmparatoru’ var... İşte 100 Suriye lirası...
5000 yaşındaki kenti bugünle ve yarınla buluşturan koruma uygula maları öylesine ‘bütünlük’ içinde ki eski semtler, bizdeki gibi yekne sak apartmanlarla değil, “kimlikli yeni mimari”yle yan yana ve iç içe.
Çünkü kentin genel imar kuralı, m erkezdeki ‘eski Halep’te 2 kat, en dıştaki ‘yeni Halep’ semtlerin de 4 kat, arada kalan bölgelerde 3 kat... Dahası, yeni binaların ya tü müyle yığm a ‘taş’ olarak yapılma sı ya da betonarm e olduklarında mutlaka “taşla kaplanması” zo runluluğu var... Böylece tarihi ve çağdaş peyzaj arasında ‘zıthk’ ye
rine ‘devamlılık’ egemen... Bu kurallara, “ mimari tarz”
olarak da “yöresel yapı karakter lerinden esinlenilmiş bir çağdaş- bk arayışı” eklenince, örneğin çok yıldızlı Sheraton Oteli bile cam cepheli gökdelen şeklinde değil,
‘Halepli’ denilebilecek bir mimari tasarımla ve genel siluetle ‘uyum lu’ kütle düzeniyle inşa ediliyor...
B ütün bunları görünce, Suriye M imarlar ve M ühendisler Sendika sı Halep Şubesi Başkanı Memed Valid Gazel’den, ülkelerindeki “i- mar yasası”nın ilkelerini soruyo ruz.
Suriye’nin genelinde geçerli olan ilk temel kural, yine binaların ‘yük- seklikleri’yle ilgili. Yasaya göre köylerde ve nahiyelerde 2 kat, ka zalarda 3 kat, kentlerde ise 4 ve 5 kattan fazla yapılamıyor...
Ne var ki H alep’teki yeni beledi ye binasının buna aykırı olarak ‘ 15
katlı’ yapıldığını gördüğümüzde, biz sormadan ‘gerekçesi’ şöyle açıklanıyor: “Hükümet özel izin verdi!..”
Nitekim Şam ’da da özellikle res mi yapılarla turizm ve iş m erkezle ri için bu tür özel im ar izinleri ço ğalınca, ‘başkent’ genel yasa kap samı dışma çıkarılmış; ardından da
“yüksek ve modern yapılaşma”
almış başını git miş... Sendika yö neticilerinden Fik ret Mahli, aynı du rum un H alep’te ya şanmaması için yüksek yapılara sa
dece “kent merkezi dışında” izin verilecek yeni bir yasa hazırlandı ğını söylüyor...
Farklı İnançların kenti
Halep aynı zam anda “farklı inançlardan” kent sakinlerine, yi ne bizim için “ şaşırtıcı bir say-gı” yı gösteren bir kent.
Hemen tüm kiliseler bakımlı du rumda. “40 Kent Ermeni Kilise
s i n d e süren restorasyon, “özgün lüğe bağblık” konusunda örnek bir başarı sergiliyor. Kentin en güzel meydanlarından birini “Palmera Kraliçesi Zennube”nin heykeli süslüyor. Suriye’de hafta sonu tati linin ‘cuma’ olmasına rağm en Hı ristiyanların ‘çoğunlukta’ olduk ları Aziziye semtinde resmi tatilin
‘pazar’ olduğunu duyduğumuzda ise bize sadece ‘susmak’ kalıyor...
O kadar ki bu “İslam ü lkesinin
kâğıt parasında da “tarihsel kişi lik” olarak Arap liderler yerine bir
“ Roma İmparatoru” resminin
nasıl olabildiğini sormaktan -artık- çekiniyoruz...
Kenti 'mimarca' planlama
O gün, Türkiye M im arlar Odası ile Suriye M imarlar M ühendisler Sendikası arasındaki işbirliği proto kolünün imza törenindeki konuş m alar da önemli vurgulamaları içermekteydi. T ürkiye’nin Halep Başkonsolosu Ali Kemal A yduı’ın da katıldığı tören için Şam ’dan ge len sendika başkanı Hassan Majet Ali dedi ki: “ Atatürk’ün ülkesin den ve uygarlıkların beşiği Ana dolu’dan meslektaşlarımızla bir likte olmak bize çok şey kazandı racak...”Bizim altını çizdiğimiz ise özel likle tarihi kentlerde “sürdürülebi lir bir mimari çevre”nin önemiy di. Bunun için duyarsız imar poli tikalarıyla birlikte, “mimarlık ve şehircilik arasına duvar ören”
eğitim sistemlerini de sorguladığı mızı söyledik.
Ne var ki bu konuda da Suriye’de ki durum meğer “bizdeki gibi” de ğilmiş... Dünyanuı birçok ülkesin de de olduğu şekliyle, kent plancı lığı “ayrı bir meslek” yerine, m i marlığın ‘uzmanlık’ dalı... Öğren ciler isterlerse mimarlığı tam am la dıktan sonra 2 yıllık ek planlama eğitimiyle “şehirci mimar” olabi liyorlar. Böylece kentlerini de “mi mari kimlikleri”ni bilerek ve gö zeterek planlayabiliyorlar...
H alep’ten işte bu gözlemlerle dö nerken aklım ıza takıldı. Tarihsel m imari dokuyu korum a planlarının bile “ mimar olmayan şehirciler”
tarafından üstlenilm esini yasaya yazan Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri, acaba birkaç günlüğüne olsun H alep’e gidemezler mi?
Umarız Sayın Bakan Atilla Koç
da aynı heyete katılır ve tarihi kent lerimize ait planların öncelikle bu alanda uzmanlaşmış ‘mimarlara’
teslim edilmesi gerektiğini Avrupa yerine bir İslam ülkesinde görm e nin keyfini yaşar...
B
A TI YAKASI H İKAYESİNE KARŞI
‘D oğu Yakası
H ikâyesi 9 arılatılıyor
Kültür Servisi - Sabancı Üniversitesi Hal koyunları Ekibi, bu ak şam saat 20.00’de ‘Doğu Yakası Hikâyesi’ adlı gösteri ile Anadolu ve Trakya’nın zengin halk danslarım, türküler eşli ğinde izleyiciyle buluştu racak. Folklorik halk dansları gösterisinde, Anadolu’nun köylerinde yaşanan bir aşk hikâyesi canlandırılacak.
Koreografisi ve yönet menliği Cihan Hacıfazlı- oğlu tarafından yapılan gösteride, 9 farklı yörenin halk danslan ile Anado lu’nun köylerinde yaşa nan bir aşk hikâyesi can landırılacak ve Sabancı Üniversitesi Müzik Kulü bü, Müzikus üyelerinin seslendireceği türkülerle de zenginleştirilecek.
Amaçlarının kendi kültür lerini anlatmak ve kendi türkülerini söylemek ol duğunu söyleyen öğrenci ler, teatral bir akış içerisin de bir köy yaşamını, çeş me başı aşklarını, kavgala rını, özlemlerim, gözlenen asker yollarım, kına gece lerini, köy düğünlerini danslarıyla ve türkülerle süslüyorlar. 1999 yılından itibaren pek çok halko yunları yarışmasında üni versiteyi başarıyla temsil eden topluluk son olarak 2005 Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu Üniversitelerarası Halko yunları Birincilikleri B kategorisi yarışmasında İzmir yöresi oyunlarıyla zeybekler arasında bölge 3’üncüsü oldu, Türkiye çapında ise en yüksek 5. puanı aldı.
Geleceğim bekle dedi
Ben bekledim o da gelmedi
Ölüm gibi bir şeydi
Ama kimse ölmedi
Çağdaş Türk Edebiyatı’nın ustası,
şair, romancı, deneme ve senaryo yazarı,
gazeteci, İzmirli, dünyalı
ATTİLÂ İLHAN'ı
sonsuzluğa uğurlamanın acısını kalbimizde yaşıyoruz.
Geride bıraktığı eserleri O’nun sönmeyen ışığı olacak.
ALİ MUZAFFER TUNÇAĞ
KONAK BELEDİYE BAŞKANI
DİPTEN GELEN DALGANIN GÜR SESİ,
SİSLİ BULVARLARIN YAKIŞIKLISI,
ATTİLÂ İLHAN’a;
Hangimiz için o “an geldi” ,
senin için mi, geride kalan bizler için mi?
BU SEVDAYA BU AYRILIK YAKIŞMADI!
Saygı, sevgi ve özlemle...
İZM İR CUM O K
“A y r ılık S e v d a y a D a h il”
Sen “yağmur kaçağı”ydm,
İçimize şiirler serptin.
Şiir gibi yaşadın.
Unutmayacağız...
Torbalı Anadolu Lisesi
10-D Sınıfı ve Öğretmenleri
15
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL___________
Attilâ (Ihan: 'Ne Korku
Ne Pişmanlık Ne Ye is...'
“...ne korku ne pişmanlık ne yeis / en ses siz derinliklere içimde belki senin / hasretini götüreceğim / sadece”
“ Yoksa ilk benden mi duydunuz?" Skytürk
televizyonundan, Attilâ Ilhan’ın ölümü nede niyle bir telefon söyleşisi yapmak üzere be ni arayan, genç ve nazik hanımefendinin se si tedirgin.
“Attilâ Ilhan'ın ölümü mü? Ne zaman?” “Haklısınız... Gece olmuş..."
“Beni b ir on dakika sonra arar mısınız?" "Elbette... özür dilerim..."
Kendime gelmeliyim biraz da olsa. Bir şey ler söyleyebilmek için. O’ndan ne kadarı sı ğarsa.
Mekanik hareketlerle doğruluyorum; çevi rilerimin bulunduğu raflara gidiyorum; aradı ğım, istisnaen yerinde. R ilke’den "Gece mi
Tek Gerçeğimiz?" başlığı altında çevirdiğim
şiir seçkisi. O nat K u tla r’ın anısına ithaf etti ğim kitap. Sayfa yirmi sekiz. “Şairin ö lü m ü ” başlıklı şiir. Tamamdır:
“ Yatıyordu. Çehresi, hafifçe yükseltilmiş, / solgun ve dargındı dik yastığında,/ dünya ve dünyaya ait bildiği ne varsa, / artık duyuların dan koptuğundan bu yana, / hepsi de umur samaz b ir zamanda yitirilmiş. - / Onu öylece yaşarken görenler, bilememişlerdi,/ne kadar da bütünleşmiş olduğunu bütün bunlarla; / çünkü bunlar: O derinlikler çayırlarda / ve su larda, bütün bunlardı çizen o çehreyi. - Sö nün çehresiydi aslında bu enginler,/ onlar ki, görücüye çıkmışlardı şimdi şaire; / korkuyla ölmekte olan maskesine gelince,/ sanki ha vayla temas ettiğinde bozulan bir meyvanın / içi gibiydi, öylesine kırılgan ve ince. ”
“Nasıl bir miras bıraktı?" diye soruyor te
lefondaki nazik ses.
Evet -nasıl bir miras? Bütün geleneğiyle sindirilmiş bir dilin mirası; yeni’nin, öz olanın sadece yüzyılların temelinde inşa edilebile ceğine yönelik bir dil ve kültür bilincinin, onuncuyu önceki dokuzu yok sayarak ayak ta tutmaya çalışmanın umarsızlığını hep vur gulayan bir aklın mirası; söylemek istediği ne varsa eveleyip gevelemeden, ortalığı ve kafaları bulandırmadan, bilgi birikiminin say dam süzgeçlerinden geçirerek söylemeye yönelik aydın tavrının mirası; tüm yazdıkla rında aynı zamanda zamanının tarihçisi ol- muşluğun mirası.
“Peki ya gençlerimiz -nasıl değerlendirme li bu mirası?”
Çetin mi çetin bir soru, çünkü ancak oku makla değerlendirilebilecek bir miras var kar şımızda. Soruda sözü edilen ‘gençler’ ise seksenli yılların kuşaklarından gelme. O gençleri, resmi sansür çabalarına taş çıkar ırcasına, bizler, yani kendini aydından sa yanlar kafalarında sansürler oluşturmaya, hep sıradan olanın peşinden koşmaya, ede biyat okurluğunu bile bir modaya dönüştür meye ve hep en yeni ve gündemde olanı oku maya alıştırdık. Eşsiz çabalarımızla -hani o
“Aman, yalnızca bizi okusunlar!” kaygısıyla - edebiyatta, kültürde miras diye b ir kavram tanımayan gençlerden oluşma bir çoğunluk.
Evet, bu gençlik nasıl değerlendirmeli, na sıl değerlendirecek bir Attilâ Ilhan’ın paha bi çilmez kültür mirasını -korkarım bir zaman lar bir Bilge Karasu’nun mirasını nasıl değer- lendirdiyse, yani kısa zamanda yoksaydıysa, yine öyle.
Biz yetişkinlerin “Sen "den başka değer öl çütü tanımayan emekleriyle.
Yazanların birbirlerini de okumak, birbirle rinden aşılanmak yerine, açık ya da çoğun lukla örtük bir biçimde ‘Öfe/c/'nin neden okunmaması gerektiğini anlatma çabalarının egemen olduğu bir ortamda, Attilâ İlhan gibi lerinin yazgısı sadece hayattayken değil, fakat öldükten sonra da yalnızlıktır.
Olsun. Sadece yalnızlık. Ama sessizlik değil ya!
Onlar sayfalarında konuşmayı sürdürdük çe, artık bu dünyanın sakinleri arasında yer almasalar bile, günün birinde duyulacaklarını umabiliriz.
Stefan Zvveig’ın Erasmus için söylediğini,
Attilâ Ilhan’a da çok yakıştırıyorum: Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnızdı.
Belki de o yalnızlıktan daha öğreneceğimiz çok şey vardır...
e-posta: ahmetcemal@superonline.com acem20@hotmail.com
İm za Günü
13 Ekim 2 0 0 5 Perşembe
Deniz Kavukçuoğlu
Saat: 17:00-18:302 4 . İstanbul Kitap F uan , Tüyap Beylikdüzii Salon no: 3, Stand no: 301