w S
■
c
* • > .ı
¿L
- 1 . .
f* H , ö l. «V- c-. - | Büyük sanatkâr Kari ' '.erjrer. 25 ey
lül perşembe günü, anî .fc'r .kalb krlzile hayata gözlerini yumdu. Kari Bcrgcr’i ilk defa, 1922 seneahıda, «Union iYau- çaise» <1» verdiği bir konserde görmüş tüm. O zamanlar, on üç, on diirt yaş larında bir çocuktum. O soluk - yüzlü, İrce yapılı gencin, elinde kemanı bü yük bir vakarla, sanki yerler pamukla kaplıymış gibi son derece • yumuşak ndmüaria sahneye çıkışı, hâlâ gözümün önündedir. Ruhunun asaletini dışarı vu ran zarif .ve kibar edası, daha e- anda hepimizi büyülemişti. Biraz sonra, göz lerimizi takiben kul!aklarımızın , dc; o ¡büyünün tesiri altına girdiğini hisset miştik. .Böylece hepimiz Vecid içinde sanki olduğumuzdan daha üstün birer varlıkmışız gibi, âdeta esrarlı diyarlara .uçup gitmiştik.
Bu konserden birkaç gün sonra, ken- ¡disile konuştum. Artık talebesi olmuş tum. 1334 senesine kadar, kendisinden tam on iki sene fasılasız ders aldım. Sonra da dostluğumuz hiç kesilmeden bugüne kadar devam edip gitti. Diye bilirim kİ, o zamanlar kendisi hakkında edindiğim ilk intiba ile, bugün, yirmi beş senelik bir dostluktan soma, ona karşı beslediğim hisler arasında hiçbir değişiklik olmamıştır. Gerçekten ilk in- tıbaımda yanılmamışım. Kendisi benim için hâlâ bugüne kadar tanıdığım in sanların en asili, en zarifi ve en ol gunudur, izzeti nefsini ve şerefini her şeyin üstünde tutan aziz hocamızın ilk bakışta gururlu've azametliymiş gibi bir tesir uyandıran o vakur e ısı, kendisine ne kadar yakışırdı! Her gün oturduğu koltuk hile, daha ziyade bir «taht» a benzerdi. Yalnızlıktan ve sadece dost- larlle konuşmaktan zevk alırdı. Kaiabn- lıktsn çekindiği için do aylarca, hattâ senelerce fildişi kulesinden ayrılmadığı olurdu. Hasılı o, haşmetli ve azametli edasile, geçmiş asalet devirlerinin-em salsiz bir hatırası, ideal asaletin srtadde- ieşmiş bir timsaliydi sanki.
Kari Bergsr herşeydan önce büyüle çapta bir kemancıydı. Memleketimizde 1920 deoberi verdiği konserlerden baş ka, orta ve kuzey Avrupada, Irakta, Iranda verdiği konserlerle do kıymetini ispat etmişti. Hemen hemen bütün bü yüle kemancıları dinledim. Her birinin bende bıraktığı tesir başkadır. Lâkin Berger’in tonundaki sıcaklık ve at#ş, hâlâ kulaklar unda dır. Konserlerine yük lü programlarla çıkmağı âdet edinmişti. Hiç unutmam, meselâ bir konserinde Vitali’nin «Clıaconne» unu, Bethovçn’iıı «Kreutzer» sonatını, Brahnıs'm konçer tosunu ve şimdi iyice haürlıyamadığım daha başka bir takım eserleri bir hamle de, hem de büyük bir buşariyi o çalı- v ermişti;
Berger'in en dikkate değer tarafların dan biri de, şüphe yok ki hocalığıdır. Yirmi yedi senedenberi durmadan hoca lık eden Berger, bu müddet zarfında memleketimize yüzlerce hemancı kazan dırmıştır, En eski ve en meşhur talebe si, dokuz yaşuıdanberi koııserlerile tam lım ve bugün DovJet >' ınservatuarı- ınızda keman profesörü .ulan Necdet Remzi Ataktır. Yetişmiş eh yeni talebesi de Ayla Erdurandır.
Son zamanlar kendini daha ziyade minimini talebelerine vermişti, İşte bil hassa bu yavrucuklara çok yazık oldu. Çünkü bu miniminilerle, memleketimiz de böyle candan uğraşacak bir başka
r r .
Kari Berger
hocanm bulunabileceğini pek tahmin
etmiyorum. Küçükleri yetiştirirken
«Freud» sisteminden nasıl istifade etti ğini ve bu metodu sayesinde daha şim diden bir kaç talebesinin hayret verici gelişmeler gösterdiğini bana büyük bir heyecanla anlatmıştı. Hattâ bu metodu birkaç talebesi üzerinde daha tecrübe ettikten sonra bu konu üzerinde bir de eser haıırlıyacağını ilâve etmişti. Hasılı kılı kırk yaran araştırıcı zekâsiie, keman üzerinde kırk yü ömür tükettikten son ra, bu en verimli ve er. istifadeli dev resinde, aramızdan ayrılın asma mem leket adına, keman sanatı adına ne ka dar yansak azdır .
O talebelerine keman sanatının ince liklerim sadece sayile değil, sözüyle de ¿ u y u şm ağ a, sv-dinnoğc ç a r ş ın a . Merrf- lûını iyice anlatabilmek için sile sık teş bihlere başvururdu.
' Dürüstlüğüne örnek olarak da gö zümün önünde geçen şu vak’ayı anla tacağım: «Bir gün talebelerinden biri
kendisine bir zarf uzatıyor. Talebeye
soruyor: <— Nedir-, bu.» «— Ücretiniz elendim.», «— Kaç derslik ücret getir diniz?», «— Dört derslik efendim.» «— Peki ama, siz bu ay yalnız İki kore ders aldınız; onun için sadece oniarm karşı lığım îVoilirim. Fakat üstünü de size bırakrriiyacağun. Çünkü o zaman, se bepsiz yere vazifesine gelmiyen bir- kim seyi mükâfatlandırmış olurum. Onun için bu para ile benim adıma tazjlsydan bir makbuz alır, haftaya bana getirir siniz» demişti.
Yirmi yedi senedenberi memleketimiz de oturan Kari Berger geçen şene müs- iüman olmuş ve Şakir I-’aşaııın kızı Ba yan Aliye İle evlenmişti. Bundun dört beş ay önce bir gua Beyoğlundaki evine uğramıştım. Buy iıkadaya taşındıklarını, haftanın beş gününü tepede çamlar tı raşında fevkalâde manzaralı 'bir cvce- S-’zde geçirdiklerini, çok sakin pir hayat sürdüğünü, kendini çok kuvvetli hisset tiğini, her gün kemanına dört beş saat çalışabildiğini, neş’e içinde uzun uzadıya anlatmıştı. Bir müddet sonra karımla beni davet etmişti. Gittik. Gerçekten, tepede, kır evinde kurulan bu yuva ne kadar cana yakındı. Her ikisi de bu şi rin yuvada ııe kadar şen, ne kadar uırs- uaduiar. Saadet içinde yiız,dilkleri yüz lerinden okumuyordu. Bir ara: «Yirmi
beş senedir Istanbulda oturuyorum,
meğer cennet izi saat ötede İmiş de farkedememişim» demişti. İşte şimdi o, o çok sevdiği cennetinde, huzur içinde yatıyor.
Nureddin Şszl KÖSEMİHAL
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi