8 ARALIK 19SS
Y A SSSftjöM j i l S H I i l f H i i l i l i f l l l l l t l t l l l l l l l l l t t t l l t i n i l l t f l t l t l l i l l l l l l l l f f l l f l t l t l t t i l f l l l l l l f l l l l l l t l l t l l l l l l l l l l l l t l f t l K I t l l l M l l l l t l l i l M l l l i l l l M I I I I 111111,1 İ M İ l l l t l M t l I l l İ i f l i i i I I I M I I l İ f l İ l f l i t l t l l t l I t l I l l l l l t t l I l t i t l I l l l l l f l İ l i l f l I l f i l f t l I l l l t l t U l l l i l l t l l U sPazar Konuşması
iTtl|||lM |llil|ın illlllN lllllilllllllli< lllllltllllI| ll1 | lf1 }M lllİ'lt'l| llllllllttU lltlltl< i| lllllll(M IIIH IIIIIIIIIIIIU I| | l«lll«| | llllU IIIIIIİIIlllillllM M U I> lll| | | | illlllf I I I I IIİIIIIIİIIIIIIU IIIIIİIIIIIİ| lilillllil(IM Illü l» lllllllt < llt lt llllilR
ti İİ Ç
m 1$ L K
S
adrazam Mustafa Re-şid Paşayı bile tanıyan Memduh Paşa Sultan Hâmid'e onüç yıl Dahiliye Na I zırlığı etmiştir. 1900 ihtilâlin den sonra Sakız adasına sü
rülmüş, OsmanlI - İtalyan
harbi üzerine İzmir'e gelip
yerleşmesine izin verilmiştir. Devrinin padişahları, Vezirle , ri üzerine bir çok hâtırası var, Mithat Paşa, Said Paşa ve Sultan Hamid hakkmdaki
fıkralarından bazılarım bu
konuşmaya almak istedim.
«Hâlbuki Mithat Paşa iki ay sonra azledilerek İstan bul'dan çıkarılmıştır.»
« • *
İ
lk Kanun-i EsasiyeSultan Hamid şu yüzo niiçüncü maddeyi koy durmuştu-' «Emniyyct-i
dahi-sma veda etti. Halktan hiç
bir ses çıkmadı.»
* * *
S
ultan Hâmid'ln ve Meşrutiyet devrinin bir sad
rıazamı vardır: Said
Paşa! Yedi defa hükümetin başına geçti. Ayan Reisliği
Falih Rıfkı A T A Y
M
ithat P a şı’yı yakındantanıyanlar iyi bir va li ve kısa görüşlü bir devlet adamı olduğunda bir liktirler. Memduh Paşa da o- nu «Valiliklerde faal ve muk tedir, Vükelâlıkta görgüsü kı sa» diye anlatmaktadır.
Mithat Paşa henüz Sadrı- azam değildir. Padişah bir gün; « — Acaba torpil bir ge miyi nasıl batırır?» merakı na düşer. Heybeliada’da Bah riye Mektebi önüne bir gemi ! demirletmişler. Padişah bir vapura, davetliler de bir baş ka vapura binmişler. Padişah
Bahriye Mektebi karşısında
vapurunu durdurmayıp Büyü kada açıklarına doğru gider. Mithat Paşa bunu görünce:
liyyeyi ihlâl ettikleri hükü metçe sabit olanlar Mema- lik-i şahaneden ihraç ve teb’ id kılınmak zati Padişahinin yed-i iktidarmdadır.» «K or kunç bir silâh!» Bir Cuma günü Mithat Paşa’nm konağı na gitmiştim, Kendisi Saraya gitmiş, döndü. « — Kanunun yüzonüçüncü maddesi zihni mi tırmalıyordu. O fıkraya «Zabıtanın tahkikatı üzerine sabit olanlar» cümlesini ilâ ve ederek tehlikeyi önledim. İlk yazılışı iyi bulmuyor dum. «Hele düzelttik!» diye se viniyordu. Mithat Paşa, Sa ray nüfuzu altında zabıtanın tahkikatı faydasız olacağım unutmuştu. Nitekim Padişah kendisini o maddeye dayana rak memleketten çıkardı idi.»
• • • — Hünkârın vapuru uzağa
gitti. Şeyhülislâm ile Nazır
lar bu vapurda. Torpil tec
rübesi hepimizin havaya uçu ruİmamız için tam fırsattır. Kaptana söyleyiniz. Padişah
vapuruna yaklaşalım, diye
vehme düşer.
Torpil, mektepten tel vasıta siyle ateşlenerek gemiyi par çalamış. Fakat Mithat Paşa'- nm herkes yanında yeni Pa-
dişah’a güvensizlik bildiren
ihtiyatsızca sözleri de yayıl mış.
Tophane Müşiri Damad Mahnuıd Celâlettin Paşa nın Salıpazarı’ndaki Cemile Sul tan Sarayında bir akşam bir kaç Nazırlık bir komisyon Ka nun-i Esasi (Anayasa) müs
veddesini incelemek üzere
toplanmış. Adliye Nazırı Cev det Paşa (Pek tanınmış ta
rihçi) cümlelerdeki bir kaç
kelimeye itiraz edince, M it hat Paşa:
— Avrupa kanunlarına se nin aklın ermez, diye «İstih fa f» göstermiş. Cevdet Paşa öfkeden ateş kesilerek;
— Bütün fazıl ve akıl ölçü nıiz on onbeş Fransızca lü gat bilmekten ibarettir. Bir
l : kunduracı Fransızcayı sen
den daha dürüst konuşur, de inesi üzerine «Meclise sıklet , bastı.»
M
ithat Paşa Avrupa’yagitmekle kurtulmuştu. Sultan Hâmid’in, Ab- düiâziz'i tahttan indirenler
den biri olduğu için, kendi
sini affetmiyeceğini anlama m işti. Memduh Paşa sorar: «Ne için hürriyet diyarların da kalmayıp yine memlekete dönmek hevesine kapıldı? Ni çin yirmi bin kuruş maaş ha tın için Girid’e geldi? Neden
Suriye Valiliğini kabul etti
ve Aydın Valiliğine getirilme sini hoş gördü? Kendisini tu tarak muhakeme edilmek ü- zere Saray'dan İzmir'e yaver lerden Hüsnü bey kıyafet de
ğiştirtilerek gönderilmişti.
Cilveli bir kadınla avlanarak otelde içkiye daldığı vakit, setresinin pamuğu içine dikil nıiş Ferman aşmhnış, Mithat Paşa ya ulaştırılmış, o da İz mir’de Fransız Konsoloshane sine sığınmıştı. Hükümet da iresine gelmesi teklifine kar §»:
« — Beni muhakeme edecek lerse İstanbul’a giderim, sö zünü ağzından kaçırıp kendi si hakkında adaletle davranı lacağına nasıl güvendi de kon soloshaneden çıktı?»
Nitekim Yıldız Mahkemesi diğer iki kişi ile onu kaatii sa
yarak idama mahkum etti.
Nazırlardan kimi, idam edil melidirler, kimi de, ne yapıl mak lâzım geleceğine ancak Padişah karar verir, demişler di.
S
adrıazam Rüştü Paşaçekilerek yerine Mit
hat Paşa gelir: «Ertesi günü yeni Sadrıazamın Kona
ğma gittim. Bir çok kimse
vardı. Sırasını düşüren «Hu- lüskârane söz yetiştiriyordu.» Şehremaneti âzasından M it hat efendi (Pek tanınmış ga zeteci ve romancı):
« — Kanuıı-i Esasi yalnız si zin himmetinizle ilân edilmiş tir. Daha bir çok kanunlara nizamlara ihtiyaç var. Hiç ol raazsa beş altı sene mesned-i sadarette kalmalısınız, deyin ce, Mithat Paşa:
« — Cifir ilmine (Kayıptan haber verme) âşinâ birisi bu ; sabah gelmişti. Sadarette ona) tı yıl kalacağımı tebşir etti, siz ise müddeti kısaltıyorsu
nuz, cevabı verince Mithat
efendi pek sıkılmış.
Fetva Emini’ni Saray’a ça ğırdılar. Bu namuslu adam:
« — Tahkikat ve tetkikat
şeriat usullerine göre yapıl mamıştır, şeriat idama müsa ade etmez, cevabını verdiği için mahkûmlar «Zahirde» i- damdan affedilmişler, fakat sonra sürüldükleri Taif kale sinde boğularak öldürülmüş lerdir.
Mithat Paşa, konağı önün de birikerek alkışlayanları gö rıince, bütün milletin kendi si ile beraber olduğuna inan mıştı. « — Kimse bana doku namaz, arkamda millet var,» sanıyordu. Memduh Paşa der ki: «Hâlbuki üç ay sonra Sad nazamlıktan atılarak Brendi zi’ye aşırıidı, kimse sesini çı karmadı. İstanbul'a getirilip idam hükmü verilince bir tek kişi ağzını açmadı. Taif ka lesine sürüldü, kimseden iti raz duyulmadı. Orada dünya
Dönerek baktım. Kısa gece likli kızıl saçlı idi. Tabiî şinı di o geceliği yoktu üstünde.
«On sekiz mi demiştin?»
diye sordum.
«Hı. hı. Biliyor musun teğ men, düşünüp duruyorum bir türlü bulamadım. 22 ya şındakiler benden fazla neye sahip? Sadece dört sene.»
«Allah bilir barlarda, bar menleri onsekiz yaşında ol
duğuna ikna edip içk ver
meleri için ne güçlükler çeki yorsun?»
«Bir barmen tanıyorum ki yaşımı bile sormadan istedi ğiın içkiyi veriyor. Adı Bar- ncy. Mavi Rüya Motelinde çalışıyor.» Motel düşüncesi nin nıuhayyeleme iyice işle mesini bekledikten sonra, «Arabanla beni şehre kadar götürür müsün?» diye sordu.
«Atla,» dedim.
Atladı ve yerleşti. Spor arabaların bir faydası insan yerleşti mi, bir daha kolay kolay yerini değiştiremez. Şimdi de öyle oldu. Kızıl saç Iı, etekleri dizinden bir ka rış aşağıda olarak yerleşti
ve öyiece kaldı.
Her ikimiz de bu cazip diz iere baktık ve sonra göz gö ze geldik.
Arabayı hareket ettirirken sordum: «Şehirde ne yapa caksın?»
«Biimenı ki! Kolejde ca
nım sıkıldı. Kendime bu
gün izin verdim.»
Kolejin hususi yolunu bi rinci vitesle bitirdim ve şo
seye çıktığımda kırk mille
birlikle ikinci vitese aktar
dım. Yetmiş milde üçüncü
vitese taktını. Ve orada bı raktım.
Kızıl saçlıya bakarak gü lümsedim. O da gülümsedi.
«Tesadüfe bak,» dedim.
«Bugün ben de izinliyim.»
Dizlerine bir kere d 'ha bak tım. «Şu Barney adındaki barmenle tanışmağı isterdim bir giln..» dedim.
Sırıtarak bana baktı. «N i çin bugün olmasın?»
Onsekiz yaşında kendisi ne has cazip tarıfları var dı.
— S O N —
i !
I I
etti. Şu hikâyesini dinleyiniz: Ermeniler şurada burada gü
rültü çıkarmaktadırlar. Biı
gün de Bab-ı âli taraflarında tabanca atarlar. Bir kaç kişi yaralanıp ölür. Padişah vak’ ayı işitince Sadrıazamla Na
zırların Saray'a gelmelerini
emreder. Said Paşa korkular içinde kıvranarak, kendi ara basma binemeyip Dahiliye Nazırı Rıfat Paşa’nm araba sına girer. Araba yaver ve sü vari çavuşlarının himayesin de Saray'a varır. Padişah ın adamlarından Arif bey Said Paşa nın yanma koşarak Ihti lâlin yatıştırılıp yatıştırılma- dığmı sorar. Said Paşa:
— Aman, evlât ve ayalimi Nişantaşm’daki konağımızda bırakmayıp merhameten Sa ray'a aldırsınlar. Ermeni Pat rikhanesini de topa tutttur- sıınlar, der.
Düşününüz, topla Patrikha neyi yıkacaklar. Padişah aldı
rış bile etmez. Yalnız Said
Paşa'yı yanma getirterek a- yaklanma hakknıda bilgi e- dinmek ister. Sadrıazam:
— Hâdise olur olmaz Seras ker Paşa’dan iki tabur Niza miye askeri istedim, gönder
medi, Maliye Nazırı polisin
maaşlarını muntazam verme diği içiıı vazifede Aîex şek dav randılar.
Sadrıazam Mabeyn dairesi ne döner. Serasker Rıza Paşa gelir. Otla;
— Ben taburları daha ön ce hazırlatmıştım. Sadrıaza- mın yaveri ondan sonra as ker istemeğe geldi. Vnıa Golç Pasa: « — Buna iç harlı der ler, taburlar halka katılabilir ler, kargaşalık her tarafı sa rar. Divanyolu nun köşe baş larına candarma koymak ve halkın toplanmasına meydan vermemek kâfidir,» dedi. Ben de meseleyi huzura nrzede- rek, efendimiz kunıandan-ı â zam olduğunuzdan Fermana muntazır olmuştum, der.
«Maliye Nazırına gelince,
maaşlar hiç bir zaman vak tinde verilmezdi. Bunu bükü met reisi olan Said Paşa el bette bilirdi. Fakat Padişah’a o türlü söyleyişi, sadaretten ayrıldığı günlerde mazuliyet maaşlarından birikmiş olanla rı bir defada alamadığı için Maliye Nazırına kin bağlamış olmasındandır.»
• • *
S
ultan Hamit veliahtli -ğinde bile pek vehimli ve ihtiyatlı imiş. Şehza de iken Kâğıthane yakınla rındaki çiftliğine giderek ak
şam yemeğini orada yediği
olurmuş. Hoca Acem Ali efen diden Fârisi dersi aldığı için
o da yanında bulunurmuş.
Yemekten sonra Beşiktaş
semtine dönecekleri zaman
sular karardığından Şeh
zade Hamid efendi hazır lanan yaldızlı arabaya hoca sının binmesini rica edermiş. Hoca:
— Aman efendimiz, af bu
yurun, duacınız arkanızdan
gelirim, dedikçe:
— Siz hem fazılsınız, hem de hocamsınız, ilmin kadrini bildiğimi göstermek isterim, diye ısrar edermiş.
Hoca arabaya girince Ha mid efendi ata binerek ma- iyyet ağaları arasına katılır, arabayı uzaktan takip eder miş. Maksad eğer bir suikasd olursa arabadakini feda ede rek kendisi kurtulmak! .
* * *
& «s izacınm bir özelliği hiç SİJg kimseye, hattâ kendi çocuklarına dahi güve ni olmaması idi. Ermeniler İVIdız'da bomba atmaları ü- zerine bu işde kendi Şehza delerinin birinden ve ayrıca
Sadrıazam Ferid Paşadan
şüphelenmiştir. Bundan baş ka yazanlar ve söyleyenler ta rafından daima aldatılmakta olmak vehmi içinde imiş. Sa rayında vehim ve korku için de yaşamıştır; «Ortada biraz
çıtpıt hissedince kaygılanıp
telâşa düşer, fakat dışarıya
renk vermezdi. Yıllardır Y ıl dız Saray’ının geniş bahçesi ni dolaşmaz olmuştu. Otur duğu dairenin etrafı güver cin dolu idi. Bu hayvanlar pek ürkek olduklarından a- ,vak sesi duyunca hepsi uçuş mak ister, böylece yapıya bir yabancının yaklaştığı anlaşı lırdı. Her güvercin bir bekçi, yatak odasının bitişiğinde hiz metciler, daha dışarda seçme müsahipler, daha ötede tü fekçiler, iç bahçede nöbete bağlı bir kol askerr Saray’ın
biiyük duvarı boyunca asker kıtaları...
* * *
B
ir vakit İngilizler Arabistan’da yedi nahiye
meselesi çıkarmışlar - di; «Bir gün Nazırlar Mecli sinde idim. Saray’dan Sada rete bir tezkere geldi. İngi- lizler devletten yerler alacak larmış, bir karış toprak feda edilemez, Yemen Valisi yedi Nahiye meselesini Dahiliye Nazırına yazmış, böyle ehem miyetli bir işi durdurup bak mamak nasıl şeydir, hemen tahkik ederek bildiriniz, de niyordu. Sadrıazam bana bak tı. Dedim ki: « — Valinin ya zısı henüz gelmedi. Bir müd det daha gelemez de! Hüdey-
de’ye asker nakletmek için
İdare-i mahsusa vapuru gi der. Vapurlar eskidir. Sakat
lanmadan yerine varıp dö
nüşte makinesi bozulmayarak yoluna devam ederse ve Sü
veyş kanalından geçmeğe
para bulursa valinin yazısını getirir. Resmi evrakın ya bancı vapurlara verilmemesi ni Posta Nazırı söylemişti.»
• * *
Said Paşa'nın altıncı
« Sadrıazamlıgmda Ra
mazan geldi. Onbeşin- de Hırka-i mübareke ziyare tine gidildi. Nazırlarla bera
ber orada idim. Yanımda
Hariciye Nazırı Tevfik Paşa, üst tarafta Şuray-ı Devlet Reisi Said Paşa duruyorlar dı. Reis Paşa’mn Nazırla aza cık konuştuğunu Padişah gör dü. Ziyaret sırasında el bezi alırken Kasıdecizade Süley man efendi Padişah’ın karşı sında «Allah» adını söyledi, O gün Bab-ıâii’ye gitmeye
rek evime dönmüştüm. Şû-
ray-ı Devlet Reisi Bab-ı âli ye giderek bir iki saat Sadrı- azamla, görüşmüş. Kuranâdan İzzet Paşa gece evime geldi: — Şiıray-ı Devlet Reisi ile Hariciye Nazırı ne söyleştiler? Kazaskerlerden Süleyman e- feııdi zat-ı şahanenin yüzü
ne bakarak «A llah » demesi
nedendir? Bab-ıâli bugün ta til iken Sadrıazaııım oraya git inesi ve Şüray-ı Devlet Rei sinin de arkasından giderek saatlerce gizli konuşmaları
ne demektir? Hissiyatınızı
bana da söylemeyip bir kâ ğıda mahremane yazınız ve zarfı dört yanından mühür leyerek şimdi huzura arzolun
mak üzere veriniz. Ferman
böyledir, dedi.
«Efendim, dedim, mesele pek basittir. Reis Paşa’mn gözü iyi görmez. Ziyaretçiler arasında iyi seçemediklerini Hariciye Nazırından sordu. O da bildiklerini söyledi. Ka-
sidecizade efendinin oğlu
beş yıldan beri Yemen'de gur bettedir. Babası elem içinde
dir. Hırka-i Şerif ve oruç
hali kalbe tesir eder. Yaşlı
olduğundan «A ilah » sözü ağ zından çıktı. Mübarek gün lerde Bab-ıâli’ye gidildiği de olur. Sadrıazam huzura ar- zedilecek tezkereleri imzala mak için oraya gitmiş olma lıdır. Şûray-ı Devlette âzala rın toplanmadığını odacılar dan öğrenince Reis Paşa da Sadarete gitmiştir. Cevapla rını İzzet Paşa'ya İfade e t tim.»
Padişah Nazırlarını şüphe içinde tutmaktan zevk alır dı. Arasıra lütuflarda buluna cağını duyurur, bu vaitler söz de kalırdı. İmtiyazlardan ve mahlüllerden verdiklerini is- tenıiyerek verirdi. Kime para verdi ise o şahıstan çekindiği veya tacizlerinden kurtulun- mak için verdiğini kızarak an latırdı. İmtiyaz gibi iütufiar istemiyenlere de, niçin baş
kaları gibi benden bir şey
istediği yok, demek bana karşı kötü bir niyeti var, g i bi düşünürdü.
Nazırlar haftada iki defa Yıldız Sarayına gitmek zo
runda idiler. Günleri başka
başka idi. Mabeyn dairesine sabahleyin gidilir, bir odada tek başına oturulur, yemek gelir, yenilir, saatlerce bek lenilir, sonra kuranadan biri gelir;
— Zat-ı şahane sizinle görü şeceklerdi. Meşguliyetleri oldu ğu için sizi başka vakit göre cekler. Şimdilik selâm-ı şa haneyi tebliğe memurum, der ve sözü bitirince Nazırlar he
men kalkıp gitmeli idiler.
Çünkü, bunların Saray'dan gitmekte gecikmelerinin se
bebi nedir, şüphesinden de
kurtulmak lâzımdı.
* * *
B
ütün bu eski hikâyelerineden konuşmama top
ladığımı sorarsanız ,
maksadım, yaşadığımız za mandan daha da kötülerini gördüğümüzü anlatarak sîz leri avutmaktan ibaret!
Dahası da var; Gazeteler de o zamanlara hasret çeken ler, hele Sultan Hamid’i ö-
venler olduğunu gördükçe
bilgi ve anlayışları hakkında hüküm vermenize de yardım etmek),
Taha Toros Arşivi