• Sonuç bulunamadı

Uyumsuz Çocuk Ya da Genç Mi ? Uyumsuz Toplum mu ?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Uyumsuz Çocuk Ya da Genç Mi ? Uyumsuz Toplum mu ?"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

U yu m su z Ç o cu k Ya da Genç Mi I

U y u m su z T o p lu m m u î

Dr. Ali DÖNMEZ*

Sen yıllarda, özellikle de bugünlerde, şu ya da bu nedenle sık sık uyumsuz çocuklardan, uyumsuz gençlerden söz edilmekte, s o ­ runa çözüm yolları aranm aktadır. A n cak bize öyle geliyor ki. gençler genel elarak toplum dan biraz fazlaca scyutlanm akta ve soruna bakış a çısı daraltılm aktadır. Şöyle bir benzetm e yapılabilir. Eğer bir m akina nın genel düzeni bozuksa ve daha çok bu yüzden bir-iki parçası a ş ı­ nıp laçka olm uşsa, yalnızca bu p arçaları alıp onarm ak sorunu çöz- m iyecektir. A ksa klıklar, kısa süre sonra aynı ya da değişik p a rça ­ larda yeniden görülecektir. Böyle bir parçanın düzensizliği genel düzensizliğe uym aktan başka bir şey değildir. Köklü çözüm için bü­ tünün yeniden düzenlenm esi gerekecektir. Konum uzu ilgilendiren bütün de genel elarak toplum ya da toolum sal çevredir.

Uyumlu D avranış ve Toplum sal Çevre

Kcnu ile bilim sel olarak uğraşan kişiler uyumsuz çocuk ya da genci kabaca, «toplumsal kurallara, törelere ve yasalara uymayan ç cc u k ya da genç» olarak tanım larlar Bütün bunlara uyma ya da uymama da öğrenm e ile olur. Öğrenm e ise «yaşantılar sonunda g e ­ reksinim leri k a rşıla ya ca k yeni davranışların kazanılm ası ve k a za n ıl­ mış davranışların gereksinim leri daha iyi karşılayıp doyuracak bi­ çim de yeniden düzenlenm esi» olarak tanım lcnabilir. Tanınm ış bir öğrenm e kuramı «bir kişiye bir davranışı öğretm ek istiyorsanız, o davranışı gösterdiğinde kişiyi cdülleyin. yani davranışı, gereksinim ­ lerin karşılanm asında ön koşul haline getirin» ilkesini getirir. Ö r­ neğin. çocuğa çişi geldiğinde sizi uyarm asını öğretm ek istiyo rsa ­ nız, bu uyarıyı yaptığında onu ö d ü lle n d im , aferin deyin, okşayın, çok sevdiği bir şeyi ona verin Böylece ödüllediğirviz tepki ya da davranışın yinelenm e o lasılığ ın ı arttırm ış olursunuz. Gene bir k işi­ ye yasalara uymamayı öğretm ek istiyorsanız onun yasalara uym a­ yan davranışını ödüllendirin.

Toplum sal çevre, birtakım davran ışları cdülleyerek pekiştirir. Diğer birtakım davranışları ise ödüllem eyerek ya da sonuçlarını

(2)

şi için rahatsız edici kılarak sü reklilik kazanm alarını önler. Öyleyse, toplum sal çevre uyumlu davran ışları cd ü lle yip pekiştirerek, uyum ­ suz davran ışları ise kişi için, son u çları açısın d an zararlı kılıp yine­ lenm elerini cn liyerek üyelerinin d avranışlarını kendi ö zelliklerin e g ö­ re biçim lendirir. Y a ln ız unutm am ak gerekir ki, toplum sal çevreye özelliklerin i veren ve cnu biçim lendirenler de çoklu k c toplumun ye­ tişkinleridir. K u railar ve y csa la rı koyan anlardır çünkü.

Şim di düşünm ek g e.sk, yetişkin ler c lc ra k biz ço cu klarım ız için hangi ö zelliklerde bir toplum o luşturduk? Ve bu toplum da hangi tür a a v ıa n ışla rı odülleyegeldik, d cla yısıy le genç kuşaklara hangi tür davran ışları öğretir olduk. H erkes çevresinde, evinde, işinde, s o ­ kakta olup biteniere bir bakacak olursa, yarattığım ız toplum sal ç e v ­ renin hep kural, töre ve yasalara uymayan yani uyum suz davranışı cdü lleyip pekiştirdiği görülecektir. Eelki bu, a çıkça , yasalara uym a­ yanlara m adalya takılara k yapılm am aktdır ama uyum suzlara ola- nck verilerek, y asa la r uygulanm ıyarak, yapana yaptığı kâr b ıra kı­ larak yapılm aktadır. Bugünün gençliği, zeytin yağına m otor yağı, kırm.zı bibere kirem it tozu kotanların, m ilyonlarca lira vergi k a ç ı­ ranların, kare p c rc lc rla oynayanların, kısaca ülkeyi her şeyiyle ta ­ lan edenlerin ve cd ü l olarak sivriitilip sa yg ın la ştırılan la rın öykü leri­ ni duya duya, göre göre yetişen bir gençliktir. Hemen hemen tüm kuı'um larıyle, yasaların ın uygulanışı ile, değerleri ile çarp tırılm ış uyum suz bir toplum u ö ze llikle büyüklerin katkıla rıyle yarattıktan son ­ ra tö'yle bir toplum dan ya da beyle bir toplum düzeninden uyumlu genç te k le r olduk. Am a neye uyum lu? K işile re göre farklı işleyen yasalara m ı? G e çe rsizle ştirip yerine yem lerini koyam adığım ız d e ­ ğerlere m i? A n la m sızlaştırd ığ ım ız törelere m i? İstediğim iz bu idiyse, eiae ettiğim iz de bu oldu işte. Uyum suz toplum, uyum suz gençlik! B aşka türlü de olam azdı.

G e n çliğ e Sunular. N’ o c s llc r

Uyum luluğu öğretm ede y ara rla n ıla b ile ce k yöntem lerden biri de kuşkusuz cğ re n ici durum ca olanlara, ö zd eşleşip benzem eye ç a lış a b i­ lecekleri uyumlu m odeller sunm aktır. Ç evrelerinde uyumlu ve erdemli kişilerin sivrilip saygın lık kazcnm alarını sağlam aktır. Bunu, ise g enel­ de toplum, yani yetişkinlerin yönlendirip düzenlediği toplum yapar.

Şim di gene düşünm ek gerek, biz ço cuklara ve gençlere hangi tür davran ışlarla örnek old u k? O nlara benim seyebilecekleri hangi m odel­ leri su n ab ild ik? H erhalde bugün gençlerde biçim lendiğini germ eyi um ­

32

(3)

duğumuz kişilik m odelleri değildi bunlar. O nlardan ne istediğim izi bil­ diğimizi söylem ek bile güç. G em isini kurtaran kaptanlar m ı? Yoksa topluma güçleri oranında katkıda bulunan onurlu kişiler mi?

Y e tişkin le r olarak yaptıklarım ıza ve ç c c u k lc r için yarattığım ız ko­ şullara e le ştirici bir gözle b akacak olursak karşılarına ö zd eşleşeb ile­ cekleri m odeller olarak hiç de topluma yararlı ve onurlu kişileri ç ık a r­ madığımız, eksine uyum suzlara, ne yolla olursa olsun gem isini kurta­ ranlara, k ap ka ççıla ra saygın lık kazandırıp, erdem liliği enayilik sayarak onlara bugün yakındığım ız kişilikte m cd e lle ıi sunduğum uz a çıkça g ö­ rülecektir. Böylece, bilerek ya da bilm iyerek uyumsuz davranışı, g en ç­ lerin çevresinde egem en kıldık.

Um utsuzluk Ortamı.

Kural ve yasa tanım azlığım ızla, çık ar kavgaları ile, hoş görüsüzlü- ğümüzie bencilliklerim izle, vurdum duym azlığım ızla sen yılların ekono­ mik güçlükleri de biı leşince, içine düştüğüm üz karışıklık ortamı, çık ış yolunu kim senin bilm ediği, bilenlerin etkili olam adığı, tam bir belir­ sizlik ve um utsuzluk ortam ına dönüştü. Bu durum dan en çek deneyim ­ siz, sa b ırsız ve kişilikleri henüz biçim lenm ekte elan gençlerin etkile ­ nip za rar göreceği açıktır. G örülen de cdur. Böyle karam sarlık ortam ­ larından kötü a m a çlcrı doğrultusunda yararlanm ak isteyenler, her z a ­ man çıkm ıştır. G eleceğe ilişkin um utların yitirilm e noktasına gelindiği, alışılm ış yöntem ve kişilere genel bir güvensizliğin yaygınlaştığı du­ rumlarda hemen herkes, özellikle de gençler, kendilerine sunulan a ş ı­ rı ve önce yıkım am açlayan katı bir takım reçeteleri, kesin çözüm y o l­ ları olarak germ ek eğilim indedirler. R eçeteler sunulm uştur ve gen ç­ ler, çoğunluğu da ço cuk yaşta gençler, bunlara canlarını verme paha­ sına sarılm ışlardır. İki deneyden söz ederek belirttiğim iz eğilim in ne­ den ve scn u çla rın ı biraz daha som utlaştırabiliriz.

a) Etkiye a çıklık : Yukarda kısa ca değinildiği gibi işlerin kötü g it­ tiği, ç ık ış yollarının a çıkça görülem ediği belirsizlik ortam larında k işi­ lerin gerçeği yansıttıklarına inanarak ve tutanacak bir dal arayışı için ­ de bir takım a şırı görüşlere çab u kcak kapılm a ve onlar doğrultusunda davranma eğilim lerinin arttığı sosyal psikolojik bazı deneylerle kanıt­ lanmıştır. Bunlardan ilki bir Türk olcn sosyal psikolog M u zaffer Ş e ­ rif tarafından yapılm ıştır (1936).

Şerif, deneyinde, otckinetık etki olayı olarak bilinen bir algı yan ıl­ m asından yararlanm ıştır. Bu olay özetle şudur; eğer iyice karartılm ış ve nesnelerden arındırılm ış bir odanın bir ucuna yanan bir mum ko­ yar, odanın öteki ucundan b akarsanız mum ışığı sağa sola gidip ge­

(4)

liyorm uş gibi görünür. Şerif bu olayı bilmeyen ve birbirlerini tanım ayan dernekleri önce teker teker odaya alm ış ve ışığın ortalam a kaç s a n ­ tim etre sağa-sola oynadığını kestirm elerini istem iştir. Denekler, önce 1 cm ile 32 cm arasında değişen tahm inler yapm ışlar, fakat sonunda kesin bir uzaklıkta karar kılm ışlardır. Bu uzaklık kimine göre 5 cm k i­ mine göre 7 cm, 3 cm. 11 cm vb. olmuştur.

Bundan sonra denekler odaya gruplar halinde alınm ış ve aynı kes­ tirmeyi bu kez grup içinde ve yüksek se sle yapm aları istenm iştir. De­ nekler önce, deney odasında yalnızken yaptıkları tahm ini söylem işler, fakat tekrar tekrar aynı kestirim i yapm ala-ı istendiğinde, bütün g ru ­ bun yavaş yavaş tek bir uzunlukta birleştiği görülm üştür. Denekler, önceden g eliştird ikleri kendi özel yargılarını bir tarafa bırakm ışlardır. Deneyden çıktıktan sonra, içinde bulundukları gruptan ayrıldıklarında, kendilerine grubun ortak tahm inine rr>i, yoksa kendi özel kestirim leri- ne daha çok inandıkları sorulduğunda, hemen hepsi «grup yargısına» yanıtını verm işlerdir.

Toplum sal sorunlarla ilgili belirsizlik ortam larında, kişilerin çıkış yollarına ilişkin olarak kendi sezgi ve yargılarına güvenem edikleri, baş­

kalarının düşünce ve kararlarına gereksinim duyukları, bunları ça b u ­ cak benim seyip onlar doğrultusunda davranm a eğlim inde oldukları bu ve daha sonraki deneylerle bilim sel olarak kanıtlanm ıştır. T ü rkiye’de g ençler için daha da geçerli olan bu eğilim i bilenler, ondan yara rla n ­ mayı da bilm işler, gençleri bölüm bölük bölm üşlerdir. Bölm ekle kalm a­ mış, onları birbirlerine kurşun sık a r hale getirm işlerdir. Bunda neden başarılı olduklarına ilişkin bir fikir verm esi açısından, diğer bir labo- ratuvar deneyinden kısa ca sez etmek yerinde olacaktır.

b) Yetkeye (otoriteye) Uyma (itast) Eğilim i : Gene bir sosyal psi kolcg olan Stanley M ilgram (1965) Am erika E irle şik D evletlerinde yap­ tığı ve artık k la sikle şm iş bir deneyde ne kadar a şırı ve insanlık d ı­ şı olursa olsun, birtakım em irleri verenler bulunduğu sürece, her toplum da ö ze llikle işlerin iy|i gitm ediği dönem lerde, bu em irlere uyup, onları yerine getirenlerin kesinlikle çık a ca ğ ın ı kanıtlam ıştır. Deney kısaca şöyledir :

Bir deney odasına herhangi iki yurttaş alınır. Kendilerine bir öğrenm e deneyi yap ıla cağ ı ve deneyde biri öğretm en diğeri öğren­ ci rolü oyn ayacak iki kişiye gereksinim olduğu söylenir. Deneyi res­ mi görünüşlü soğ u kça bir adam yönetir. Yönetici, ad çektirerek han­ gisinin öğretm en, hangisinin öğrenci o laca ğ ın ı belirler. A n cak bu ad çekm e işlem i görünüştedir ve öğretm en olacak, önceden b e lir­ lenm iştir, fakat o bunu bilmez. Bu kişi, öğrenci rolü o ynayacak

(5)

ki-çin in , denek olduğunu sanır. G erçekte ise denek kendisidir. Ö ğren­ ci, yöneticinin adam ıdır ve deneyle ilgili herşeyi önceden bilm ek­ tedir.

Bundan sonra öğrenci, deneğin gözleri önünde, deney oasına bitişik bir odadaki koltuğa oturtulup sık ıca bağlanarak bir bileği, elektrik şoku vermeye yarayan elektrotlara takılır. Bu elektrotlar, deney odasındaki bir şok üreticisine (şek ü reticisine benzetilm iş ç a ­ m aşır m akinası büyüklüğünde metal bir kutu) bağlıdır. Y önetici ile denek, deney edasına geçerler. Yönetici deneğe, görevinin öğren­ ciye önceden hazırlanm ış bir listeden sıra il sorular sorm ak, öğren­ cinin yanıtını beklem ek, yanıt değru ise, sıradaki diğer soruya g e ç ­ mek, yan lışsa onu, şok üreticisini kullanarck, 15 voltluk bir elektrik şcku ile cezalandırm ak olduğunu anlatır Her yanlış yanıt için ceza 15 volt arttırılarak 450 volta kadar çıkabilecektir. Deneğe 300 v o l­ tun üzerindeki şokların, çok a cı verici olduğu söylenm iş, hatta bu deney sırasında öğrenciden gelen çığ lıkla rla gösterilm iştir, öğret- m en’e deney başlam adan önce. 45 votlluk gerçek bir şok verilerek uygulayacağı şokların da kesinlikle gerçek olduğu kanısı verilm iştir.

Çimdi yüz kişiyi öğretm en rolünde deneye soktuğum uzu düşü­ nün. Bunlardan kaçının öğrencinin çığ lık ve protestolarına karşın uygulanan cezayı 450 volta kadar çıkarab ileceğ in i tahmin edersiniz? M ilgram 'ın psikolog m eslekdaşları. bunun yüzde üçü aşm ıyacağım söylem işlerdir.

Scnuç, gerçekten şa şırtıcı ve insanlara belli koşullarda ne k a ­ dar güvenebileceğim iz açısın dan umut kırıcı olmuştur. Deneklerin % 65’i bitişik odadaki öğrencinin çığlıklarına, yalvarm alarına ve hat­ ta onu orada alldürmüş olab ileceklerin e aldırm ıyarak yöneticinin em irlerine uymuş ve en şiddetli cezayı uygulam ışlardır. Hem de hiç bir zorunlulukları olm am asına karşın. Deney birçok kez yinelenm iş ve hep aynı so n u çlar alınm ıştır.

Bu ve bunu izleyen diğer deneyler gösterm iştir ki, H itler’ler bu­ lunduğu sürece, onların em irlerine uyarak çevreye ölüm seçecek kişile r kesinlikle bulunacaktır. Bu yalnızca A lm anlar'a özgü bir ni­ telik değildir. Bütün toplum lar için geçerlidir. Öyleyse yapılacak, şey, önce H itler'lere ve benzerlerine em ir verrr.s fırsatı tanım am aktır. Tür­ kiye'de ise bu böyle olm am ıştır. Hep em ir alanlarla o da yanlış ve yanlı yöntem lerle uğraşılm aya çalışılm ış, bunların yerlerini ise yeni­ leri hem encecik doldurm uşlardır. Belki em irler a çık a çık verilm em iş­ tir ama gençlere onlardan ne istendiği örtülü biçim lerde sezdiril- miştir. Bunu yapm anın değişik yolları vardır ve yolların tümü d e ­ nenmiştir.

(6)

Sonuç

Bazı psikologlar, daha çok da davran ışçı olarak bilinenler, bel­ ki biraz aşırıya kaçcrak, çevreyi, davranışın tek biçim lend iricisi o la ­ rak alm aktadırlar. Diğer b a zılcrı için davranış, kişi ve çevrenin o r­ tak işlevidir. Bir başka gruba gere ise, davran ış-kişi ve çevre, ü ç ­ lüsü etkileşerek birbirlerini biçim lendirirler. G örüldüğü gibi, d avra­ nışın şu ya da bu biçim i alm asında çevrenin cnerr.i büyüktür. O ka­ dar ki günümüzün en çok tanınan d avran ışçı p sikolo glarından Skin- ner, çevreyi düzenleyerek, istenen niteliklerde insan üreteb ileceğ i­ ni bile ileri sü reb ilm iştir (1971).

Son zam anlarda konu ile ilgili tartışm a ve çalışm alard a örgün eğ i­ tim üzerinde duıulm akta, an cak onu da içeren ve belki daha da önem li olan genel toplum sal çevreye gereken önem verilm em ekte­ dir. S û ğ lıklı g en çler yetiştirm ede örgün eğitim in önemi küçüm sene­ mez, bu bakım dan üzerinde ne kadar titizlikle durulsa yeridir. A n ­ cak ç cc u k ve gencin eninde sonunda karşı kcrşıya gelm ek ve başa çıkm ak zerunda olduğu toplum sal çevre uyum suz ve kural tanım ı­ yorsa, örgün eğitim den başarı beklenem ez. O kuldan uyumlu d avra­ n ışlarla gelen çocuk, yazının başındaki öğrenm e tanım ına uygun olerak, bunların uyum suz t ir toplum da gereksinim leri karşılam ada yetersiz kald ıkların ı görecek ve uyum suzluk doğrultusunda yeni dü­ zenlem elere gidecektir. Çünkü çevre kendi ko şullarına uygun, ken­ di ko şulları içinde b aşarılı d a v a n ış ı cdü.leyerek pekiştirir. B aştan beri sözünü ettiğim iz ülke koşulları içinde ise eskiden erdem lilik d i­ ye bildiğim iz bugün neredeyse bu ö zelliklerin i yitirm iş, davran ış örün tüleri, gereksinim leri doyurm eda başarılı olam azlar.

Ö zetle şunu söylem ek istiyoruz. Bugün ço cu k la r ve g ençler için yalattığım ız toplum sal çevre uyum suz bir çevredir. Uyum suz bir tep- lum unsa uyumlu g ençler yetiştirm esi beklenem ez. Ö yleyse y a p ıla ­ cak şey, ö n celikle ve sab ırla toplum u uyum luluğa doğru götürm ek­ tir. Eu yapılırken de herkese görev düştüğü unutulm am alıdır. Uyum ­ lu t:r toplum dan çıkan uyum suz gençlerin sayısı çok daha az o la ­ caktır. işte o zam an bu gen çlerle uğraşm aya gerçekten değecek ve uğraş verim li olacaktır.

Toplum sal çevrenin ço cu k gelişim i ve doloyısıyle gençlerin ye­ tişm eleri üzerindeki önem ini vurgulayan a şa ğ ıd ck i d izeler özellikle anne ya da baba olan larım ızı belki b ira zcık düşündürebilir.

(7)

G O C U K YAŞADIĞINI Ö Ğ REN İR

Eğer bir çocuk sürekli eleştirilm işse. Kınam a ve Gyıplamayı öğrenir.

Eğer bir ço cuk kin ortam ında büyümüşse, Dövüşm eyi öğrenir.

Eyer bir ço cuk alay eailip cşağ ılan m ışsa, S ık ılıp utanm ayı öğrenir.

Eğer bir ç c c u k sürekli utanç duygusuyla eğitilm işse, Kendini suçlam ayı öğrenir

Eğer bir ç cc u k h cş görüyle yetiştir itmişse. Sab ırlı olm ayı öğrenir.

Eğer bir ço cuk desteklenip yüreklendirilm işse, Kendine güven duymayı ö ğ ren r.

Eğer bir ço cuk övülm üş ve beğenilm işse, İyilik bilmeyi öğrenir.

Eğer bir ç c c u k güven ortamı içinde yetişm işse, İnançlı olm ayı öğrenir.

Eğer bir çocuk kabul ve cn ay görmüşse, Kendini sevm eyi öğrenir.

Eğer bir ç cc u k dostluk ve arkad aşlık görmüşse, Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir (Nolte, 1975)

K A Y N A K Ç A

Skinner, B. F. lîcyond Freedom and Dignitz. New York : Bantam Vinla- ge, 1971.

Sherift, M. The Psychology of Sociııl Norms. New York : Ha; per and Row, 1935.

Mılgram, S. Some Conditons of obedence and disobediencc to authorita. Ilumcn Rolations, 18. 57-/5. 1965.

Nolte, Dorothy L;:w. «Children learn what they lıve,» Adler, Neil Towne, l’.ıterp rsonal Comminication. Rinehaı t Press, Corte Madera, ( a- lifornia, 1975, S. 43. (Doğan Cüceoğlu’nun (1979) insan insana ya­ pıtındaki çevirisinden.)

Referanslar

Benzer Belgeler

Avrupa'daki ülkelerin ve şirketlerin çevreyi kirletmelerine dair istatistiklerin düzenli olarak kamuya açıklanmasını sağlayacak protokol 8 Ekim'de yürürlüğe giriyor..

Bu araştırmada elde edilen sonuçlara göre, mutluluk ile tehditler karşısında, dayanıksızlık, karamsarlık, başarısızlık, sosyal izolasyon, duyguları bastırma,

Psikolojik semptomlar bir bütün olarak ele alındığında Mükemmeliyetçi olmayan üniversite öğrencileri ile farklı mükemmeliyetçilik tutumlarına sahip (uyumlu ve

Araştırma verilerine aracı değişken (mediator) analizi uygulanmış ve analiz sonuçlarına göre duygu düzenleme güçlüğünün erken dönem uyumsuz şema alanlarından

Özellikle, son dönemde ortaya koyulan şema kuramı, çocukluk döneminde karşılanmayan temel duygusal ihtiyaçların ve olumsuz yaşantıların sonucu olarak, erken

Bu derleme çalışmasında kaygı ile ilişkili olarak ele alınan TSSB’ye yönelik yapılan çalışmalar erken dönem uyumsuz şemalar ve dissosiyatif yaşantılar arasında anlamlı

Buna göre sosyal güvenlik sisteminin daha kapsamlı ve etkili olduğu ülkelerde ekonomik krizlerin sağlık üzerindeki olumsuz etkileri daha sınırlı olacaktır (WHO, 2011:

Cumhuriyetten bu yana çok büyük işler yapıldı; kalkınma hamlemiz her yıl yeni bir hız kazanmaktadır. Böyle bir dönemde her konuda çok dikkatli