• Sonuç bulunamadı

Sağlık hizmeti sunumunda dil engeli ve hasta hakkı olarak tercümandan yararlanma hakkı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sağlık hizmeti sunumunda dil engeli ve hasta hakkı olarak tercümandan yararlanma hakkı"

Copied!
26
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA DİL ENGELİ VE HASTA HAKKI OLARAK TERCÜMANDAN YARARLANMA HAKKI

LANGUAGE BARRIERS IN HEALTH CARE SERVICE AND THE RIGHT TO AN INTERPRETER AS A RIGHT OF PATIENT

Yazan : Yrd. Doç. Dr. Özge Yücel Öğretim Üyesi

Abstract: In this paper, meaning of language barriers in health care, significance of linguistic accessibility in terms of right to health and rights of patients are discussed. Language barriers are relevant to inability to communicate with health professionals. Physical disabilities, migration, belonging to linguistic minorities or tourism consists main reasons of language barriers. In Turkey, since there is no legal guarantee for the right to an interpreter, right to access health care, right to health, also right to privacy,

autonomy, informed consent have been violated. Recommendations about this subject are suggested by analyzing international conventions and domestic regulations in various countries.

I- SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA DİL ENGELİNİN ANLAMI VE NEDENLERİ

A- SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA DİL ENGELİ VE DİLSEL ERİŞİLEBİLİRLİĞİN ANLAMI Dil engeli, İngilizce literatürde geçen “language barriers” kavramına denk

düşmektedir.[1] Dilbilimciler, dil yeterliliği ile iletişim yeterliliğinin birbirinden farklı olduğuna işaret ederek iletişim yeterliliğinin dilbilimi açısından doğru kurulmuş ifadeler arasından kendi durumuna uygun düşen ve belirli bir durumdaki sosyal normları yansıtabilen ifadeyi seçebilme yeteneğini gerektirdiğini belirtmektedir.[2] İletişim yeterliliğine sahip olmayan kişilerin sıklıkla literatürde kullanıldığı şekliyle dil engeliyle karşılaştığı görülmektedir. Bunun aşağıda ele alınacağı gibi farklı sebepleri bulunmaktadır. Avrupa Hasta Hakları Şartının 5’inci maddesinde kullanılan, “hastanın dilsel özellikleri” ifadesi,[3] tüm iletişim engellerini kapsaması bakımından isabetlidir, ancak soruna yeterince vurgu yapmaması sebebiyle çalışmamızda dil engeli ve dilsel erişilebilirlik kavramları kullanılacaktır. Dil engelinin tıbbi hizmet sunumundaki anlamı sağlık

hizmetlerinde meydana getirdiği eşitsizliktir.[4] Sağlık eşitsizliğinden zarar gören bireyler için özel önlemlere başvurulmaması, onlar aleyhine ayırımcılık sonucunu

doğurabilmektedir. Dilsel erişilebilirlik bu ayırımcılığın önlenmesi ve ortadan kaldırılması için alınacak önlemlerde izlenecek hedefi ortaya koymak üzere ileri sürdüğümüz bir kavramdır. Bununla, sağlık hakkına ilişkin BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesinin 14 no.lu Genel Yorumunda açıklanan ölçütlerden erişilebilirlik ölçütüne gönderme yapılmaktadır. Çalışmamızda, özellikle tercümandan yararlanma hakkı üzerinde durulmakla birlikte, farklı medya araçları yoluyla her tür bilgi metnine ulaşma hakkı da dilsel erişilebilirliğin kapsamındadır.

Dil engelinin haklara etkilerini aşağıda incelemeye geçmeden önce, tıbbın

uygulanmasında fiili olarak hangi aksaklıklara ve sorunlara yol açtığına ve böylelikle haklarla ilişkisinden önce meydana getirdiği ilk sonuçlara göz atmakta yarar

bulunmaktadır. Bu sorunları beş kategoride topladığımızda bunlar; tıbbi bakım hizmetine başvurulamaması veya önleyici hizmetlerin verilememesi[5], hastanın külfetlerini yerine getirememesi, tıbbi hatalı uygulamalar, gereksiz müdahaleler ve hasta psikolojisine etkileri[6] şeklinde sıralanabilir. Bu kategorilere giren sorunlar[7] Tablo-1’de

sıralanmaktadır.

Tablo-1: Dil Engelinin Hasta-Hekim İlişkisinde Yarattığı Sorunlar Tıbbi Bakım Hizmetine Başvurulamaması veya Verilememesi

Muayeneye Başvurmaktan Çekinme,

Önleyici Tıbbi Müdahalelere Başvurulmasında Güçlükler,

(2)

Hastanın Külfetlerini Yerine Getirememesi

Öykü Alınamaması Sebebiyle Tanının Koyulamaması İlacı Yanlış Dozda Kullanma,

Tetkikler ve Tedavi İçin Hastanın İşbirliği Yapamaması Tıbbi Hatalı Uygulamalar

Tanının Koyulamaması, Özellikle Psikiyatrik Tanıda Hata, Onamın Eksikliği,

Ağır, Ciddi Tıbbi Uygulama Hataları,

Beslenme ve Egzersiz Danışmanlığı Yapılamaması, Kanser Hastalarında Ağrı ve Acıların Giderilememesi Gereksiz Müdahaleler

Hastaneye Gereksiz Kabul İşlemleri ve Gereksiz Tedavi İşlemleri, Tanı Tetkiklerinin Gereksiz Yere Fazla ve Pahalı Yapılması

Hasta Psikolojisine Etkileri

Hekimden ve Müdahalelerinden Memnuniyetsizlik, Ayırımcılık Duygusu

B- GÖRME, İŞİTME VEYA KONUŞMA ENGELLİLİĞİ

Engelliliğin sağlık hizmetlerine erişimdeki etkisini açıklamadan önce Türkiye’nin taraf olduğu ve 3.12.2008 tarihli ve 5825 sayılı Kanunla onaylanarak yürürlüğe giren BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin hükümleri incelenmelidir.[8] Sözleşmenin ilk maddesinin ikinci fıkrasına göre engelli, “diğer bireylerle eşit koşullar altında topluma tam ve etkin bir şekilde katılımlarının önünde engel teşkil eden uzun süreli fiziksel, zihinsel, düşünsel ya da algısal bozukluğu bulunan kişileri” kapsayan bir kavramdır. Görme, işitme veya konuşma engeli bulunan bireylerin iletişim becerilerinin geliştirilmesi konusunda Sözleşmenin 24’üncü maddesinin üçüncü bendinde taraf devletlere bazı yükümlülükler yüklenmektedir:

“(a) Braille ve diğer biçimlerdeki yazıların okunmasının öğrenilmesi, beden dilinin ve alternatif iletişim araçları ve biçimleri ile yeni çevreye alışma ve bu çevrede hareket etme becerilerinin öğrenilmesi, akran desteği ve rehberlik hizmetlerinin kolaylaştırılması; (b) İşaret dilinin öğrenilmesine, işitme ve konuşma engellilerin dilsel kimliğinin gelişimine yardımcı olunması;

(c) Görme, işitme veya hem görme hem işitme-konuşma engellilerin özellikle çocukların eğitiminin en uygun dille, iletişim araç ve biçimleriyle, onların akademik ve sosyal gelişimini artırıcı ortamlarda sunulmasının sağlanması.”

Engellilerin sağlık hizmetine erişimde karşılaşabileceği dil engeli, duyusal engeller bakımından gündeme gelecektir. Diğer bir ifadeyle görme, işitme veya konuşma engeli bulunan hastalar yönünden tercümana ulaşma ihtiyacı meydana gelebilir. Görme engelli olan bireyler, eğer aynı zamanda işitme veya konuşma engelli değilse, yani işitsel olarak iletişim engeli bulunmuyorsa sağlık hizmetlerinde dil engeliyle esas itibarıyla

karşılaşmayacaktır. Yani hekimi veya diğer sağlık çalışanlarını anlayabilir ve onlara kendini ifade edebilir, böylelikle aydınlatılma, sağlık çalışanını tanıma, seçme, değiştirme hakkını kullanabilir ve tedaviye onam hakkını kullanabilir. Buna karşılık, onamın yazılı olarak alınması gereken durumlarda görme engelli hastanın onam formundaki bilgileri edindiğinden emin olmak ve imzasını ya da imza yerine geçen işareti kullanmasını

sağlamak gerekmektedir. Böylelikle kısmen de olsa görme engelliler için dil engeli ortaya çıkabilmektedir. Bu engelin aşılması için, görme engellilerin

okuyabildiği Braille alfabesinde formların ve bilgilendirici metinlerin hazırlanması gerekmektedir.[9]

İşitme veya konuşma engelli olan bireyler için dil engeli belirgin biçimde kendini göstermektedir. Çünkü sağlık çalışanları ile hasta arasındaki iletişim genellikle en etkili biçimde sözlü olarak kurulabilir. Fakat sağlık çalışanları işaret dilini genellikle

(3)

bilmediğinden hastayla iletişim kuramaz.[10] Hastanın okuma-yazma bildiği varsayılırsa birbirlerine yazı yazarak anlaşmaya çalışabilecekleri düşünülse de bu iletişimin fazlasıyla gecikmesine ve etkinliğini sağlayamamasına yol açabilir. İletişimdeki gecikme tıbbi hizmetlerde sağlığın daha çok bozulmasına veya yaşam kaybına yol açabilir. Hastanın okuma-yazma bilmemesi durumunda ise işaret diliyle anlaşmak dışında bir yol

kalmamaktadır. Bu nedenle sağlık çalışanlarının işaret dilini öğrenmeye teşvik edilmesi yanında, hastaların sağlık hizmetine erişimini güvence altına alabilmek için işaret dilini bilen tercümana erişim sağlanması gerekmektedir.[11] Bu noktada engelli bireylerin erişilebilirliğe ilişkin haklarının temelinde bağımsız ve özerk yaşamalarını temin etme ilkesinin bulunduğu hatırlatılmalıdır. BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin 9’uncu maddesinin ilk fıkrası bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Sağlık hizmetlerinde tercümana ulaşma ihtiyacı hastanın aydınlatılması ve bu koşulla kendisinden onam alınabilmesi için vazgeçilmez niteliktedir. Bu konuda gerekli önlemlerin alınması için Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin 25’inci maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi hükmünde şu düzenlemeye yer verilmiştir: Taraf devletler “sağlık

profesyonellerinin engellilere sunduğu tıbbi bakımın diğer bireylere sundukları bakımla aynı kalitede olmasını ve bu bakımın hastaların bağımsız ve aydınlatılmış onaylarına dayanmasını sağlamak amacıyla diğer tedbirlerin yanı sıra eğitim vererek, kamu kurumları ile özel kurumlar tarafından sunulan sağlık bakımının etik standartlarını yayımlayarak engellilerin insan hakları, onuru, özerkliği ve ihtiyaçları hakkında bilinç yaratır”. 1.7.2005 tarihli ve 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanunda, bu konuda herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir. Bununla birlikte, Yasanın üçüncü

maddesinin (b) bendindeki dolaylı ayırımcılık tanımı, engelliler için sağlık hizmetlerinde dil engelinin aşılmamasının dolaylı ayrımcılık anlamına geldiğini göstermektedir: “Görünüşte ayrımcı olmayan her türlü eylem, işlem ve uygulamalar sonucunda engelliliğe dayalı ayrımcılık temeliyle bağlantılı olarak, engellinin hak ve özgürlüklerden yararlanması bakımından nesnel olarak haklılaştırılamayan dezavantajlı bir konuma sokulması”. Hasta Hakları Yönetmeliğinin 24’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hükme göre; “Sağlık kurum ve kuruluşları tarafından engellilerin durumuna uygun bilgilendirme yapılmasına ve rıza alınmasına yönelik gerekli tedbirler alınır.” Fakat bu tedbirlerin ne olduğu konusunda ve uygulamaya geçirilmesinin denetimi konusunda somut bir düzenlemeye rastlanmamaktadır.

Türkiye BM Sözleşmesine yukarıda açıklandığı gibi taraf olduğundan ve iç hukukuna göre yürürlüğe girmiş bulunduğundan, dil engelinin sağlık hizmetlerinde aşılması için “diğer tedbirlerin yanında eğitim verme” yükümlülüğü altındadır. Eğitimle, hem işaret dilinin kullanılması konusunda engellilere ve sağlık çalışanlarına eğitim verilmesi[12] hem de bilinç yaratılması kast edilmektedir. Diğer tedbirler ifadesiyle de, engellilerin ayrımcılığa uğramadan hasta haklarından yararlanabilmesi için her tür hizmete ve tabii ki bu bağlamda tercümana gecikmeksizin ve ücretsiz biçimde erişme hakkının sağlanması gerekmektedir. Bunun için de, sadece birkaç hastanede işaret dili eğitiminin verilmesi ya da birkaç işaret dili tercümanının istihdamı yeterli değildir, tüm sağlık kurumlarında bilgiye erişim ve hekimle iletişim için engellerin ortadan kaldırılması sağlanmalıdır. C- GÖÇMENLİK VEYA ETNİK KÖKEN SEBEBİYLE DİLSEL AZINLIĞA MENSUP OLMA Birleşmiş Milletlerce 1993’te ilan edilen Ulusal veya Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıkların Korunmasına Dair Bildirinin dördüncü maddesinin ilk paragrafına göre; “Devletler gerektiği takdirde, azınlıklara mensup olan kişilerin bütün insan haklarını ve temel özgürlükleri hiç bir ayrımcılığa maruz kalmadan tam ve etkili bir biçimde ve hukuk önünde tam bir eşitlik içinde kullanabilmelerini sağlayacak tedbirler alır”.[13] BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 26’ncı maddesi de, yasaların her bağlamda ayrımcılığa karşı eşit ve etkili korumayı temin edeceğini öngörmektedir. Sözleşmenin 27’nci

maddesinde ise dilsel azınlıkların kendi dillerini kullanma hakkından yoksun bırakılamayacağından söz edilmektedir.

(4)

Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmenin 28’inci maddesine göre; “Göçmen işçiler ve aile fertleri, yaşamlarının korunması veya sağlık yönünden düzeltilmesi mümkün olmayan bir zararın önlenmesi için gerekli olan her türlü tıbbi bakım görme hakkına, ilgili Devletin vatandaşlarına yapılan uygulamaya eşit olarak sahiptirler”.[14]Sözleşmenin 70’inci

maddesi de taraf devletlere, kendi vatandaşlarına uyguladığı önlemlerden daha olumsuz olmamak üzere, düzenli durumdaki göçmen işçilerin ve aile fertlerinin çalışma ve hayat şartlarının uygunluk, güvenlik ve sağlık standartları ile insanlık onuru ilkelerine uygun olması için önlem alma yükümlülüğü yüklediğinden göçmenlere sağlık hizmetlerinde dilsel erişilebilirlik sağlamak da devletlerin yükümlülüğüdür. Bu konuda Türkiye’nin taraf olduğu bir diğer sözleşme de, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin

Uluslararası Sözleşmedir.[15] Sözleşmenin m. 5/e/iv hükmüne göre taraf devletler, ırk, renk ya da ulusal veya etnik köken ayrımı yapmaksızın, sağlık, tedavi, sosyal güvenlik ve sosyal hizmetlerden yararlanma hakkından yararlanmada herkesin kanun önünde eşitlik hakkını garanti altına almak yükümlülüğünü üstlenirler. Sağlık hizmetlerinde dil engeliyle karşılaşan kimselerin ayırımcılığa uğramaması için devletin tedbir almak zorunda olduğu, diğer bir ifadeyle, pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiği sonucuna

varılmaktadır.[16]

Türkiye’de dilsel azınlığa mensup olan, yani Türkçesi yetersiz olan kişiler ya göçmendir ya da yerli olmakla birlikte anadili farklıdır ve Türkçeyi konuşma ve anlama becerileri, ya hiç yoktur ya da yetersizdir. Göçmenler içinde, oturmak veya çalışmak amacıyla gelen ve izinli ya da izinsiz olarak Türkiye’de kalmaya devam eden düzenli ve düzensiz göçmenler yanında uluslararası koruma başvurusunda bulunan veya bu korumadan yararlanan mülteciler, şartlı mülteciler ve ikincil koruma statüsündeki yabancılar bulunmaktadır. Sözü edilen hukuksal statüler 4.4.2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 3’üncü maddesinde tanımlanmaktadır. Türkiye’de şu anda

uluslararası korumadan yararlanan kişilerin büyük çoğunluğunu Suriyeliler

oluşturmaktadır.[17] Çoğunluğu Arapça konuşan ve Türkçe bilmeyen Suriyeliler yanında Kürtçe, Farsça, Rusça konuşan göçmenler de bulunmaktadır. Göçmenler dil bilmemenin yanında yabancısı olduğu toplum düzenini, hukuk kurallarını ve hizmet işleyişini de bilmemektedir, sağlık okur-yazarlığından uzak olduklarından[18] kendilerini salgın ve bulaşıcı hastalıklardan korumak için gerekli bilgileri edinme olanağından da

yoksundur.[19]

Dilsel azınlığa mensup olan diğer grup ise Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olup anadili Türkçe olmayan ve Türkçeyi yetkin kullanamayan kişilerdir. Özellikle okuma-yazma bilmeyen ve anadili Kürtçe olan kişiler bu bağlamda örnek gösterilebilir. Hatta anadili Türkçe olan, fakat okuma-yazma bilmeyen kişilerin de aydınlatılmış onam formlarını okuma, anlama ve kabul etme olanağından mahrum oldukları için kısmen de olsa dil engeliyle karşı karşıya bulundukları söylenebilir. 2016 yılında açıklanan verilere göre Türkiye’de en az 7 milyon kişinin okuma-yazma bilmediği[20] dikkate alındığında sorunun toplumsal düzeyde önemsiz olmadığı görülecektir. Ülkede yaşayan kişilerin Türkçe

öğrenebilmesi için devletin gerekli olanakları sağlaması yanında, herhangi bir sebeple Türkçeyi yetkin kullanamayan kişilere sağlık hizmetinin sunulabilmesi için tercümana erişme olanağı sağlanmalıdır.[21] Hangi dillerde tercümanlık hizmetinin sağlanacağı konusunda nüfus verilerine göre tespit yapılmalı ve yurttaş-yabancı gibi bir ayırım gözetilmeden, dil engeliyle karşılaşan her birey için hizmet sunulmalıdır.

Dil engeli ve tercümana ulaşma hakkına ilişkin bir düzenlemeye 22.10.2014 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Geçici Koruma Yönetmeliğinde rastlanmaktadır. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununa dayanarak çıkarılan Yönetmeliğin 31’inci maddesi şu hükmü içermektedir: “Bu Yönetmelik kapsamındaki iş ve işlemlerde, yabancıyla tercüman olmaksızın istenilen düzeyde iletişim kurulamadığında tercümanlık hizmetleri ücretsiz olarak sağlanır.” Ücretsiz olarak tercümana ulaşma hakkının fiilen ne ölçüde tanınabildiği, nasıl uygulamaya geçirildiği hakkında yeterli bilgi edinilememektedir. İstanbul’da

(5)

edilmekte ise de bu kliniklerin devlete ait olup olmadığı ve sağlık hizmetlerini ve bu arada tercümanlık hizmetini ücretsiz olarak verip vermediği bilinmemektedir.[22] Ayrıca

belirtmek gerekir ki söz konusu isabetli düzenleme, sadece uluslararası korumadan yararlanan kişiler için getirilmiş olup yurttaşlar için geçerli değildir.

D- SAĞLIK TURİZMİ

Küreselleşmenin bir sonucu olarak ve ayrıca insanlar üzerinde önleme, koruma, teşhis, tedavi etme amaçlarından biriyle girişilen tıbbi müdahalelere ilişkin teknolojilerin belirli ülkelerde son derece hızlı biçimde geliştirilmesi sebebiyle ya da kendi ülkesinde izin verilmemesi sebebiyle yerleşim yeri olan ya da yurttaşı olduğu ülkenin dışında başka bir ülkeye giriş yapılmaktadır. Bunun sonucunda öngörülen bir dil engeli ortaya çıkmaktadır. Sağlık turizmine açılan, bu yönde politikalar oluşturan sağlık kuruluşları en çok talep edilen dillerde veya sadece İngilizce gibi en yaygın konuşulan bir dilde tercüman istihdam ederek soruna çözüm getirmeyi hedeflemektedir.[23] Buradaki yaklaşım, ticari yaşamdaki talebe karşılık uygun bir arz sağlamaktır, dolayısıyla müşteri memnuniyeti, rekabetçi piyasa koşullarına uyum sağlama gibi hedefler ön plandadır. Hasta, müşteri olarak görüldüğünde, sağlanan hizmet de hakkın gereği olmayacak, sözleşmenin gereği olarak kabul edilebilecektir. Sözleşmenin gereği sağlanan tercümanlık hizmetinin kalitesindeki eksiklik bir tüketici sorunudur; oysaki hakkın gereği sunulan tercümanlık hizmetinin kalitesindeki eksiklik, nihai olarak devletin sorumlu tutulabileceği bir insan hakları ihlali meselesi olarak karşımıza çıkar.

Türkiye’de sağlık turizminin gelişmesiyle birlikte sağlık tercümanlığına duyulan ihtiyaç göz önünde bulundurularak Uluslararası Hasta Koordinasyon Merkezi ve Birimi ile Uluslararası Hasta Destek Hattı kurulmuştur. Bu hizmetlerin örgütlenmesini ve işleyişini düzenlemek üzere 23.07.2013 tarihli ve 25541 sayılı Bakan Onayıyla, “Sağlık Turizmi ve Turist Sağlığı Kapsamında Sunulacak Sağlık Hizmetleri Hakkında Yönerge” yürürlüğe

koyulmuştur.[24] Yönergenin 6’ncı maddesine göre “(1) Türkçe bilmeyen uluslararası hastaların veya acil sağlık hizmetine ihtiyaç duyan turistlerin, 112 acil çağrı merkezlerini veya sağlık hizmeti hakkında bilgi edinmek veya hasta hakları ile ilgili şikâyetleri için 184 Sabim hattını aramaları halinde, çağrı merkezleri bu çağrıları Uluslararası Hasta Destek Hattına telekonferans ile yönlendirir. (2) Uluslararası destek hattına gelecek çağrılara cevap verecek ve danışmanlık yapacak yabancı dil bilen, yeterli sayıda sağlık personeli istihdam edilir. (3) Ülkemize yurtdışından gelen Türkçe bilmeyen kişilere, 444 47 28 numaralı uluslararası destek hattından 7 gün 24 saat İngilizce, Almanca, Arapça, Rusça, Farsça, Fransızca olmak üzere gerekli olan dillerde sağlık konularında tercümanlık ve danışmanlık hizmeti verilir. Ayrıca yaz dönemlerinde gerektiğinde gelen çağrıların yoğunluğuna göre yabancı dil bilen yeterli sayıda tercüman, ilave hizmet alımı usulü ile temin edilir.(4) Bu destek hattından, sağlık hizmeti alınan kuruluşun özel veya kamuya ait olduğuna bakılmaksızın ülkemizde bulunan tüm yabancılar yararlanabilir.” Bu düzenleme çerçevesinde yabancı dilde destek hattından, sadece turistlerin değil, tüm yabancı hastaların yararlanabileceği anlaşılmaktadır. Destek hattı aracılığıyla sağlanan tercümanlık devlet tarafından ücretsiz sunulurken, telefonla görüşme ücreti şehir içi görüşme tarifesi üzerinden hesaplanmaktadır. Onam formlarına ilişkin olarak Yönergenin 5’inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre; “Özel sağlık kuruluşları da dahil uluslararası hastaların sağlık kuruluşuna başvurularında kullanılacak, hasta rızasının alınmasına yönelik formlar asgari İngilizce olmak üzere farklı dillerde düzenlenir.” Öyle anlaşılıyor ki aslında genel olarak dilsel erişilebilirlik hakkında destek hattı ve onam formlarıyla ilgili yapılmak istenen düzenleme sağlık turizmine ilişkin bir yönergeye yerleştirilmiştir. Bu açıdan düzenlemenin sistematik olarak isabetli olmadığı açıktır.

Özel sağlık kuruluşunda sunulan tercümanlık hizmetine ilişkin olarak ise bu yönergeyle ayrıca düzenlemeler yapılmıştır. Yönergenin 12’nci maddesinin dördüncü fıkrasına göre; “Özel kuruluş/sigorta, sağlık kuruluşuna getirmiş olduğu yönerge kapsamındaki hastalara sunduğu tercümanlık, danışmanlık ve destek hizmetleri için hastalardan, hastanın almış olduğu sağlık hizmetleri haricinde bir ücret talep edebilir. Bu bedel, faturada sağlık

(6)

hizmetinden ayrı olarak belirtilecek olup, ayrıca sağlık kuruluşunun sağlık hizmet bedelinin ayrıntılı dökümünün, faturanın ekinde verilmesi zorunludur. Hasta veya özel sigorta, sağlık kuruluşundan sunulan tedavi bedelinin ayrıntısını talep etme hakkına sahiptir.” Yönergenin 13’üncü maddesine göre mülteciler, sığınma başvurusu sahibi ve iltica başvurusu sahibi statüsünde olanlar, sığınmacılar, vatansızlar, insan ticareti mağdurları vs., yani sağlık turisti sayılamayacak kimseler, bu yönerge kapsamındaki hükümlerin (ücretlendirme) dışındadır. Çünkü eğer bir yabancı, uluslararası korumadan yararlanıyorsa yukarıda da açıklandığı üzere ücretsiz olarak tercümana ulaşma hakkına sahip sayılmaktadır.

II- DİL ENGELİNİN SAĞLIK HAKKINA ETKİLERİ

Hasta hakları ile sağlık hakkı arasında sıkı bir bağlantı bulunmaktadır. Sağlık hakkı bireylere, devletten doğrudan veya dolaylı olarak özel ya da kamu sektöründeki hizmet sunucuları aracılığıyla sağlık hizmetlerine erişim için talep hakkı sağlarken; hasta hakları, sunulan tıbbi bakım hizmetinin insan onuruna, kişilik hakkına ve insan haklarına uygun biçimde sunulmasını isteme hakkı vermektedir. Sağlık hakkının BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesindeki düzenleme çerçevesindeki anlamı “mümkün olan en yüksek sağlık standardıdır” ve bu standardın Komitenin 14 No.lu Genel Yorumuna göre çeşitli unsurları ve ölçütleri bulunmaktadır.[25] Sağlık standardının iki belirleyici temel unsuru bulunmaktadır: altyapı hizmetleri ve tıbbi bakım hizmetleri. Her ikisi için de geçerli olmak üzere sunulan hizmetlerin sağlık hakkına uygun olduğunu ileri sürebilmenin dört temel koşulu bulunmaktadır: mevcudiyet, erişilebilirlik, kabul edilebilirlik ve kalite. Erişilebilirlik ölçütünün birbirinden farklı bileşenleri bulunmaktadır: herkes için erişilebilir olma (ayrım yapmama), bilgiye erişim, fiziksel erişim ve ekonomik erişilebilirlik.[26] Türkiye’nin de taraf olduğu[27] Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesinin 1’inci maddesinin ilk fıkrasına göre; “Bu Sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak; biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayrım yapmadan herkese, bütünlüklerine ve diğer hak ve temel hürriyetlerine saygı gösterilmesini güvence altına alacaklardır.” Tüm insanların kimliğinin korunması ve ayrım yapılmadan haklarına saygı gösterilmesi ifadelerini içeren söz konusu düzenleme, kişilerin dilsel erişilebilirlik, yani tercümana ulaşma hakkını, kendi dilinde sağlık hizmetinden yararlanma hakkını güvence altına alan bir hükümdür. Avrupa Hasta Hakları Statüsü de devletlere, hastaların dilsel özelliklerine uygun olarak gerekli tüm bilgileri sağlama ve sağlık bakım sağlayıcılarını eğitmek, bilgi sağlayıcı materyalleri hazırlayıp dağıtmak suretiyle tüm bilgileri kolay erişilebilir kılma görevi yüklemektedir.[28]

BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin engellilerin sağlık hakkına ilişkin 25’inci maddesine göre; “Taraf Devletler engellilerin engelliliğe dayalı ayrımcılığa uğramaksızın ulaşılabilir en yüksek sağlık standardından yararlanma hakkını tanır.” BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesindeki ulaşılabilir en yüksek sağlık standardına atıf yapıldığından, sağlık hakkına uygun hizmet verilip verilmediği konusunda söz konusu Sözleşmeye göre belirlenen ölçütlerin esas alınacağı sonucuna varılmaktadır. Bu ölçütlerden ayrım yapmama, fiziksel, ekonomik açıdan erişilebilir ve bilgiye erişim imkânının sağlanması, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme m. 25’te de sayılmaktadır. Bu düzenlemeyle taraf devletlere yüklenen yükümlülükler arasında şunlar dikkat

çekmektedir: “parasız veya karşılanabilir bir maliyetle sağlanan sağlık bakımı ve

programlarının, engellilere diğer bireylerle aynı kapsam, kalite ve standartta sağlanması”, “sağlık hizmetlerinin kırsal alanlar dahil olmak üzere mümkün olduğu kadar kişilerin yaşadıkları yerlerin yakınına götürülmesini temin etme”, “sağlık profesyonellerinin engellilere sunduğu tıbbi bakımın diğer bireylere sundukları bakımla aynı kalitede olmasını ve bu bakımın hastaların bağımsız ve aydınlatılmış onaylarına dayanmasını sağlamak amacıyla diğer tedbirlerin yanı sıra eğitim vererek, kamu kurumları ile özel kurumlar tarafından sunulan sağlık bakımının etik standartlarını yayımlayarak engellilerin insan hakları, onuru, özerkliği ve ihtiyaçları hakkında bilinç yaratma”.

(7)

bakım hizmetinin sunulabilmesi, dolayısıyla ayrımcılığın önlenmesi için zorunludur. Bu hakkın açıkça ve ayrıca yasada düzenlenmiş olmaması hakkın varlığını kabule engel değildir.[29] Çünkü AİHM içtihadında da işaret edildiği gibi, devletlerin kişilerin

özgürlüklerinin korunması için pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesi, gerekli önlemleri alması beklenir.[30] Bu bağlamda devletin pozitif yükümlülüğü, yaşam ve vücut bütünlüğü dil engeli sebebiyle risk altında bulunan bireyler için koruma tedbirinin alınmasında

kendini göstermektedir. BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi, sağlık

hizmetlerine erişilebilirlik bakımından devletlerin pozitif yükümlülük altında bulunduğuna açıkça işaret etmektedir.[31]

Bilgiye erişimde ya da fiziksel veya ekonomik erişilebilirlik konusunda dil engeli sebebiyle yapısal engellerle karşılaşan kişilerin sağlık hizmetine erişimde eşit haklara sahip olduğu da söylenemeyecek ve bu kişiler bakımından dolaylı ayrımcılık yapıldığı iddia

edilebilecektir.[32] Bilgiye erişim, sağlık hakkı için olduğu kadar kişinin kamusal

hizmetlerle ilgili ve kendisiyle ilgili her tür işlem ve davranış konusunda bir siyasal hak konusu oluşturmaktadır.[33] Bilgi edinme hakkı Anayasa ile güvence altına alınan aktif statü haklarından biridir. Özel hukuk açısından bakıldığında da kişinin kendisiyle ilgili meselelerde bilgi edinmesi, Anayasal özgürlüklerle güvence altına alınan kişilik hakkına dahil değerler arasında bulunmaktadır. Kişi kendi kaderini özgürce tayin etme hakkına sahip olduğuna göre bilgi alma, öğrenme ve bu doğrultuda kendisiyle ilgili kararları alma olanağına sahip olmak kişinin kişiliğini serbestçe koruma ve geliştirme hakkından

ayrılamaz niteliktedir.

Dil engeli bulunan kişiler hizmete erişebilse bile, yeterli ve doğru iletişim kuramadığı için, sunulan hizmetin kalitesi ciddi biçimde olumsuz etkilenir. Sağlık hizmetinin kalitesi yukarıda da açıklandığı gibi, sağlık hakkının ölçütleri arasında yer aldığından öngörülen bir niteliksizlik sebebinin ortadan kaldırılmaması sağlık hakkının ihlali anlamına gelir. III- DİL ENGELİNİN VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNÜN KORUNMASINA ETKİLERİ

Sağlık hizmetlerinin iki temel unsurundan birini oluşturan tıbbi bakım hizmetlerinin sunulmasında insan haklarının korunması ve kişilik hakkına saygı duyulması, hasta haklarının zeminini oluşturmaktadır. Kişinin vücut bütünlüğünün korunmasına etkili olan hasta hakları, özellikle şunlardır: tedaviyi reddetme ve durdurma hakkı, aydınlatılma hakkı, sağlık çalışanını tanıma - seçme - değiştirme hakkı ve son olarak hatalı veya gereksiz tıbbi müdahalelerden korunma hakkıyla ilişkisi. Söz konusu hakların, birbiriyle etkileşim halinde ve dolayısıyla bütün oldukları gözden kaçırılmamalıdır. Esasen tümünün amacı, hastanın özerkliğine saygı duyulmasını sağlamaktır. Özerkliğe saygı

duyulabilmesinin gerektirdiği yükümlülüklere ve koşullara bağlı olarak hasta hakları somutlaştırılmaktadır.

Hastanın kişiliğini serbestçe geliştirme ve koruma hakkı, en başta vücut bütünlüğünün korunmasına ve böylece tıbbi müdahaleleri durdurma ve reddetme hakkına saygı duyulmasına bağlıdır. Bunun temelinde kişinin özel yaşamına saygı, kendi kaderini özgürce tayin etme ve irade özerkliğine saygı ilkeleri yatmaktadır. Hastanın kendi kaderini tayin edebilmesi, iradesini özgürce belirleyebilmesi için öncelikle kendi tıbbi durumu hakkında ve uygulanması düşünülen tıbbi müdahalelerin yararları ve riskleri hakkında hastanın anlayabileceği dilde aydınlatılması şarttır.[34] İrade oluşturmanın iki vazgeçilmez unsuru vardır: durumu algılayabilme (idrak edebilme) ve farklı seçenekler arasında seçim yapabilme, karar verebilme. Aydınlatılmadığı, anlayamadığı bir konuda kişinin yaptığı hiçbir seçim iradi sayılamaz. Bu nedenledir ki tıbbi müdahalenin hukuka uygun sayılabilmesi için, hastadan alınan rızanın aydınlatılmış olması aranmaktadır. Dolayısıyla, tıbbi bakım hizmetlerine erişimde dil engeline takılan ve aydınlanamayan hastaların en çok da, özerkliğine saygı ve vücut bütünlüğünün korunmasını isteme hakkı ihlal edilmiş olur.[35] Nitekim Avrupa Hasta Hakları Şartının onamla ilgili 6’ncı maddesinde yer alan hükme göre; “Sağlık bakım hizmet sağlayıcıları ve profesyoneller hastanın

anlayabileceği bir dil kullanmalı ve hasta ile teknik altyapısı olmayan kişilerin

(8)

Hakları Yönetmeliğinin 18’inci maddesinin ilk fıkrasına göre; “Bilgi, mümkün olduğunca sade şekilde, tereddüt ve şüpheye yer verilmeden, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde verilir.” Türk Tabipleri Birliğince 1999’da yayımlanan Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının 26’ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre; “Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. ... Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa

geçersizdir.”[37] Aydınlatılma hakkı sağlık çalışanını tanıma, seçme ve değiştirme hakkıyla da çok sıkı biçimde bağlantılıdır. Çünkü kendisine tıbbi hizmet sunacak kişinin kimliği ve nitelikleri hakkında bilgi ve fikir sahibi olmak aydınlatılma hakkının tanınmasının bir gereğidir. Böylelikle kişi, tıbbi müdahaleyi kabul etme veya reddetme seçeneklerini değerlendirme olanağına kavuşabilir. Nitekim Roma Statüsü olarak da bilinen 2002 tarihli Avrupa Hasta Hakları Şartı (Temel Belge) özgür seçim hakkına ilişkin 7’nci maddesinde ,“Sağlık hizmeti sağlayan kuruluşların, hastalara belli bir tedaviyi uygulayabilecek olan çeşitli merkezler ve hekimler ve bunların eylemlerinin sonuçları hakkında bilgi sağlayarak bu hakkı güvence altına alma görevleri vardır. Bu kuruluşlar, bu hakkın kullanılmasını kısıtlayan her türlü engeli ortadan kaldırmak zorundadır” hükmünü öngörmektedir.[38] Kendini ifade etmede daha rahat hissettiğini beyan ettiği dilde tıbbi hizmetten

yararlanamayan bireylerle, resmi dilde kurulan iletişim kazaları sonucunda yanlış veya gereksiz tıbbi müdahalelere maruz kalmak suretiyle gereksiz acı ve ağrıdan sakınma hakkı ihlal edilmektedir.[39] Tıbbi hizmet talebinde bulunan bir kimse, olağan koşullarda yabancı dilde iletişim kurabilirken, içinde bulunduğu durumda acı çektiği için veya iyi hissetmediği için kendini yeterince iyi ifade edemeyebilir veya karşısındaki kişiyi tam olarak anlayamayabilir. Çünkü insan anadilinde olduğu kadar yabancı dilde iletişim bakımından her zaman yetenekli olmayabilir. Ama hasta yine de kısıtlı da olsa o dilde konuşabildiği için veya tercüman bulunmaması sebebiyle o dilde konuşmaya

zorlandığında, hem iletişimde gereksiz gecikmeler yaşanacak hem de yanlış tanı koyulması ve yanlış tedavi önerilmesi kaçınılmaz hale gelecektir.

AİHM’e, haksız biçimde özgürlüğünden yoksun bırakıldığı gerekçesiyle işkence ve kötü muamele yasağına dayanarak başvuruda bulunan bir Belçika vatandaşı, bulundurulduğu akıl hastanesinde genellikle Fransızca iletişim kurulduğunu, ama anadilinin Flamanca olması sebebiyle kendisini yeterince iyi ifade edemediğini, bunun da tedavisinin etkililiğini olumsuz etkilediğini ileri sürmüştür.[40] Ancak Komisyon hazırladığı raporda, bu

hastanede çalışanların Flamanca da konuşabildiğinden hastanın isteseydi bu dilde iletişim kurabileceğini, ayrıca dil sebebiyle bazı yanlış anlaşılmalar gerçekleştiyse bile bunun tedavi sürecini etkilemediğini belirtmiştir. Sadece Flamanca konuşulan bir kuruma naklinin kendisi için daha tercih edilir olmasına karşın, bunun tedavisinin etkililiği bakımından vazgeçilmez nitelikte olmadığına da yine raporda işaret

edilmiştir.[41] Böylelikle AİHM, sağlıkta dil engeline bir davada dolaylı olarak da olsa değinmiş, ama hastanın aydınlatılmasının tedavinin etkililiği, hastanın özerkliği ve vücut bütünlüğünün korunması ile gereksiz acıdan ve ağrıdan sakınma hakkı bakımından önemini yeterince değerlendirememiştir.

IV- TERCÜMANLIK HİZMETİNİN KAMU HİZMETİ OLARAK SUNULMAMASININ SONUÇLARI A- SAĞLIK HİZMETİNE HİÇ ERİŞEMEME VEYA GEÇ ERİŞME

Hastanın, tercümana ulaşma hakkının tanınmadığı hallerde sağlık hizmetine

erişememesinin iki nedeni olabilir. Birincisi, hasta kendini ifade edemeyeceği için ve hekimi anlayamayacağı için hekime veya sağlık kurumuna başvurmaktan vazgeçer, kaçınır.[42] İkinci olasılıkta ise hekimin hastayı anlamaması ve tercüman temin edilememesi sebebiyle hekim, hastaya hizmet sunmaktan kaçınır ve hastayı geri

çevirir.[43] Her iki durumda da hasta sağlık hizmetine erişememiş olur ve sağlığı bozulur, acı çekmeye devam eder ya da zaten bozulmuş olan sağlığı daha kötüleşir ve belki de hasta yaşamını kaybeder. Sonuç itibarıyla önleyici, palyatif veya tedavi amaçlı bakım hizmetlerine erişemeyen hasta nitelikli biçimde yaşama hakkından mahrum kalır.

(9)

Hastaya tercümana ulaşma hakkının kamu hizmeti olarak sunulmamasının yol açtığı diğer bir sonuç ise, hastanın kendi kendine tercüman bulmaya çalışması veya hastanenin o anda hastaya yardımcı olabilmek için tercüman arayışı içine girmesi sonucunda sağlık hizmetinin gecikmesidir. Hastanın kendi bulduğu tercüman, ya hatır için tercümandır ve aile üyelerinden veya arkadaş çevresinden seçilmiş olup ücretsiz yapmayı üstlenir ve genellikle bu konuda hiçbir deneyimi yoktur. Bu tür durumlarda hasta, dil bilen yakınının kendine vakit ayırmasını, yanına gelmesini beklemek zorunda kalır.[44] Hasta ücret karşılığında profesyonel bir tercümanla anlaşarak da başvurmuş olabilir, ama bu sağlık turizmi dışında düşük bir olasılık olarak görünmektedir. Sağlık kurumunun, anlık krizi çözmek amacıyla kendi çabalarıyla tercüman bulmaya çalışması halinde de hastanın sağlık hizmetine geç erişebileceği ortadadır.[45]

Hizmete erişim hakkı bağlamında sorulması gereken soru şudur: Hekim hastanın dilini anlamadığı için hastayı geri çevirme yetkisine sahip olabilir mi? Bunun yanıtı, hekimin veya sağlık kurumunun sözleşmeyi yapıp yapmama özgürlüğünün kapsamında ve sınırlarında aranabilir. Sözleşme yapma özgürlüğü bulunmadığında yani kanun hükmü veya dürüstlük kuralı gereği sözleşme yapma zorunluluğu bulunan hallerde hekimin hizmetten çekilme hakkının ya da yetkisinin olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Türk hukukunda sağlık hizmeti Anayasanın 56’ncı maddesi karşısında bir kamu hizmetidir. İdare ile hasta arasında kurulan hasta kabul ilişkisinin niteliği, tipik olarak kamu hizmetidir ve idare hukuku kurallarına bağlıdır.[46] Bu çerçevede idare kamu hizmetini sunmaktan kaçınamaz ve zaten ücreti ödensin ödenmesin kurulan ilişki özel hukuk kurallarına tabi bir sözleşme ilişkisi değildir.[47] Dolayısıyla, idarenin sunduğu hizmetler yönünden bireyler kamusal objektif bir hukuksal durumda sayılmaktadır[48], bu nedenle hastayı kabulden kaçınmak mümkün değildir. Fakat hekimin meşru savunma gereği, kendisine şiddet uygulayan hastaya bakmaktan çekilmeye yetkisi olduğu kabul edilmektedir.[49]

Özel sağlık kurumları ve serbest çalışan hekimler yönünden, ilke olarak sözleşme yapma özgürlüğünün bulunduğu kabul edilir; çünkü borçlar hukukuna tabi bir sözleşme

ilişkisinde esas olan tarafların irade özerkliğine ve sözleşme özgürlüğüne sahip olmasıdır. Acil müdahale gerektiren durumlar için, kanun hükümleriyle, hastayı kabul etme ve gerekli müdahaleleri yapma konusunda özel sağlık kurumlarına ve kişilere yükümlülük yüklenmiştir.[50] Sözleşme yapıp yapmama özgürlüğü ve sözleşmenin karşı tarafını seçme özgürlüğü bu bağlamda kanun hükmüyle sınırlandırılmıştır, gerçi açık bir kanun hükmü olmasaydı da ahlak kuralları ve dürüstlük ilkesi gereğince, yine sözleşme yapma

zorunluluğunun doğacağı ileri sürülebilirdi. Bunların dışında hasta ile hekim ya da sağlık kurumu arasındaki sözleşme ilişkisinin, 28.11.2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun gereğince tüketici işlemi sayılmasıyla birlikte tüketicilerin korunmasına ilişkin özel yasal düzenlemelerin uygulanması gündeme gelmiştir. Yasanın m. 3/l hükmüne göre tüketici işlemi, “mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” kapsar. Eser, vekâlet ve benzeri sözleşmelerin Yasa kapsamına dahil edilmesiyle birlikte, hekimlik ya da hastaneye kabul sözleşmesi, ister vekâlet sözleşmesi sayılsın ister vekâlet benzeri isimsiz işgörme sözleşmesi sayılsın, taraflarından biri mesleki amaçla hareket eden hekim ya da ticari amaçla hareket eden özel sağlık kurumu, diğeri ise ticari ya da mesleki olmayan amaçla hareket eden kişi, yani tüketici olduğu için tıbbın uygulanması amacıyla yapılacak sözleşmeler tüketici işlemi sayılır hale gelmiştir[51]. Sözleşme yapma özgürlüğüne Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleriyle de sınırlandırma getirildiği görülmektedir. Yasanın 6’ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre, “hizmet sağlamaktan haklı bir sebep olmaksızın kaçınılamaz”. Böylelikle, Yasa gereğince umumi olarak hizmet sunan veya sunduğunu duyuran hizmet sağlayıcıları, sözleşme yapıp yapmama özgürlüğüne de sözleşmenin tarafını seçme

(10)

özgürlüğüne de sahip değildir. Yalnızca haklı nedenlerin varlığını ortaya koymak koşuluyla, hizmet sağlamak amacıyla sözleşme yapmaktan kaçınılabilir. Bir nedenin haklılığının takdiri TMK m. 2, yani dürüstlük ilkesine göre belirlenir. Bu bakımdan haklı nedene örnek olarak, sağlık çalışanlarına gösterilen şiddet, ücretin ödenmemesi veya hastanın tedavi için işbirliği yapmamakta direnmesi, yani külfetlerini bilerek isteyerek yerine getirmemesi gösterilebilir.

Hastanın, hekimlerin konuştuğu dilde iletişim kuramaması idare veya özel sağlık kurumları açısından hizmet sağlamaktan kaçınma konusunda haklı bir sebep

sayılamayacaktır.[52] Çünkü hastaya yüklenebilir bir kusur bulunmamaktadır. Şiddet halinde ya da hastaya düşen külfetlerin yerine getirilmemesinde ise, hastaya yüklenebilir kusur söz konusudur. Hastanın kullandığı ilaçları, geçirdiği hastalıkları sorulduğunda bilinçli olarak bildirmemesi, hastanın kendi külfetini yerine getirmediği anlamına gelirken soruyu anlayamadığı ya da kendini ifade edemediği için bildirememesi, külfetin ihlali olarak yorumlanamaz. Dolayısıyla sağlık hizmeti sunucusu, ister idare ister gerçek veya tüzel özel hukuk kişileri olsun dil engeli sebebiyle hastaya hizmet sunmaktan kaçınma yetkisine sahip değildir. Bununla birlikte, çeşitli sebeplerle örneğin, teknik aksaklık

yüzünden tercümana erişilememesi nedeniyle hastayı kabul etmemek yalnızca zorunluluk haline dayanabilir. Zira hastanın daha büyük sağlık birimine yönlendirilmemesi hastanın sağlığını daha olumsuz etkileyebileceği için, hastanın üstün yararını korumak adına başka bir yol bulunmadığı için hizmet verilmemiş olur. Özel sağlık kurumları eliyle hizmet

sunulsa bile, idare her şartta hizmete erişilebilirliği temin etmekle ve bunun için gerekli örgütlenmeyi ve denetimi yürütmekle yükümlüdür.

B- AD HOC (HATIR İÇİN) VEYA TURİSTİK TERCÜMANLARIN YANLIŞ TERCÜMESİ Tercümanlık, doğru sözcüğü bulmaktan ziyade dinlemek ve iletilmek istenen duygu ve düşünceyi iletmeyi gerektirdiği için, tercümanlıkta sosyal ve kültürel kodlara, tabulara, duygulara ve özellikle korkulara aşina olmak, onları tanımak gereklidir.[53] Bu konuda “kanser” sözcüğü, örnek gösterilmekte ve bazı toplumlarda insan üzerinde yarattığı yıkıcı etkilerden kaçınmak amacıyla tercüme ederken “kanser” yerine farklı bir sözcüğün kullanılabileceği belirtilmektedir.[54] Bu nedenle, sağlık tercümanlığının insan doğasını anlamak ve anlatmak ile yakından ilgili olduğuna dikkat çekmek gerekir. Çünkü insanlar, psikolojik etmenlerle ya da yaş küçüklüğü sebebiyle bazen yaşadıkları acıyı tarif etmekte veya öykülerini anlaşılır biçimde anlatmakta güçlük çekebilir ve sözcükleri yerinde

kullanamayabilir ve bu da yanlış tercüme edilme olasılığını artırabilir.[55]

Devlet tarafından örgütlenmiş biçimde tıbbi hizmetlerde tercümana ulaşma hakkı

tanınmadığında, hastalar ya beraberinde getirdiği hatır için tercümanlardan ya da turistik amaçlara dönük profesyonel tercümanlardan yararlanmaktadır. Her iki olasılıkta da, tercümanların tıbbi terminolojiye yabancı olması sebebiyle doğru tercüme yapmaması ciddi bir risk olarak karşımıza çıkmaktadır.[56] Bu risk, herhangi bir tercüme hizmetinde hayati önem taşımayabilir ve genellikle bir felakete yol açmaz. Ama tıbbi tercümede yapılabilecek ufak bir hata, yaşamın göz göre göre kaybedilmesine ya da hastalığın ağırlaşmasına yol açabileceğinden yanlış tercüme olasılığının en aza indirilmesi yaşamsal bir zorunluluktur.[57] Bu açıdan devletin tıbbi tercüme yükümlülüğünü yerine

getirmemesi, insan haklarının korunmasında devletlere yüklenen pozitif yükümlülüklerin ihlali anlamına gelir.[58] Devletlere yüklenen söz konusu pozitif yükümlülükler, sağlık hizmetleri bağlamında, özellikle yaşam hakkı ile insan onuruyla bağdaşmayan muamele yasağı ile ilgili olarak gündeme gelmektedir. AİHM, tıbbi hizmetlerde kusurlar sonucunda yaşamın sona erdiği ya da kişinin sağlığını kaybettiği olaylarda, devletler aleyhine yapılan başvurular hakkında verilen kararlarda AİHS m. 2 ve m. 3’e dayanmaktadır.[59]

Tıbbi terminolojiye yabancı olan amatör veya profesyonel tercümanlar, hem hastanın kendi durumunu anlayamaması yüzünden özerkliğin ihlaline hem de gereksiz tıbbi müdahalelerden kaçınma ve hastayı en kısa sürede sağlığına kavuşturma amaçları doğrultusunda hastaya zarar vermeme prensibinin ihlal edilmesine yol açabilecektir. Hasta, içinde bulunduğu durumu ya da hekiminin önerilerini doğru anlayamadığında tıbbi

(11)

müdahaleye onam verme veya bunu reddetme ya da durdurma hakkını kullanamayacak, farklı tedavi seçenekleri arasında seçim yapamayacak ve böylelikle kendi bedeni üzerinde serbestçe tasarrufta bulunma olanağından, kendi kaderini tayin etme hakkından yoksun bırakılacaktır. Öte yandan hekim ya da yardımcı sağlık çalışanları, hastayı doğru

anlamadığında tıbbi tanıyı yanlış koyabilir, tedavi programını yanlış belirleyebilir ve bunun sonucunda hastaya tıbben yardım etmek isterken hastanın yarar görmemesine ve dahası zarar görmesine, hatta ölümüne yol açabilir. Üstelik neden yanlış tanı ya da tedavi belirlendiğini, hasta da hekim de anlayamayabilir; çünkü tercümana güvenerek iletişim kurdukları için tercümanın doğru tercüme ettiğini varsayabilirler.[60]

Yanlış tercüme yapılmasına yol açabilecek bir diğer neden, turistik amaçlara dönük tercümanlık ile sağlık tercümanlığının amaçları ile odaklandıkları ilkelerin ve yaklaşımların birbirinden farklı olmasıdır. Turistik tercümanlıkta amaç, kişilere en hızlı biçimde

çevresindeki kişilerle iletişim kurmasını ve çevresine tümüyle yabancı kalmamasını

sağlamaktır. Oysaki sağlık tercümanlığında amaç, basitçe iletişim kurmaktan öte hastanın hekimi, hekimin hastayı tam, birebir, her ayrıntısıyla birlikte ve doğru biçimde anlaması ve birbirlerine kendilerini anlatabilmesidir. Bir başka ifadeyle, hastanın tam olarak aydınlanması da hekimin hastasını tam ve doğru biçimde anlaması da, hastanın tıbbi durumunun saptanabilmesi ve hastaya uygun tıbbi hizmetlerin sunulabilmesi için olmazsa olmazdır. Oysaki turistik tercümanlıkta ufak iletişim hatalarının bedeli yaşam değil,

sadece bilgi eksikliği olacaktır. Bu nedenle sağlık hakkı ve hasta hakları odaklı dil desteği yaklaşımının geliştirilmesi ve bu doğrultuda tıbbi terminolojiye hâkim, hasta hakları eğitimi almış tercümanların yetiştirilmesi gerektiği[61] gibi, bu tercümanların sağlık profesyonelleriyle ekip halinde çalışabilmesi için, sağlık çalışanlarına yönelik hizmet içi eğitimlerin sürekliliği sağlanmalıdır.[62] Sağlık tercümanlığı anlayışı yerleştirilmelidir ki, dil engellerinin veya yanlış çevirinin yol açacağı insan hakları ihlallerinin önüne geçilmesi için etkili politikalar oluşturma yükümlülüğü devletlere yüklenebilsin.[63] Tercümanlık, kamu hizmeti olarak sağlık hakkının bir parçası değil de, kişilerin kendi özel meselesi olarak görüldüğü takdirde, tercümanlığın yol açacağı hataların sonuçları insan hakları ihlali olarak nitelendirilemez ve bundan dolayı devlete sorumluluk yüklenemez.

C- MAHREMİYET HAKKININ İHLALİ VEYA ŞİDDET TEHLİKESİ

Mahremiyet ihlali ya da şiddet tehlikesi ile tıbbi bakım için sunulan tercümanlık hizmeti bağlamında, özellikle ad-hoc, yani hatır için tercümanlıkta karşılaşılacaktır.[64] Kişilerin kendi beraberlerinde getirdikleri tercümanlar sıklıkla aile üyeleri ve özellikle çocuklardır. Bu nedenle, tercüman rolünü üstlenen kişiler tercümanlık yaparken hastanın

şikâyetlerine, acılarına, tıbbi tanısına ve tedavi önerilerine ister istemez tanıklık eder ve öğrenir. Oysaki bu bilgiler hastaların en özel bilgileri olup sır niteliğindedir. Bir diğer ifadeyle, özel alandan bile daha dar bir alanı oluşturan gizli alana dahil bilgileri hasta dışındaki kimseler mecburiyet sebebiyle öğrenir. Böylelikle kişilerin mahremiyet hakkı, zor durumda kalmış olmaları sebebiyle ihlal edilebilecektir. Oysaki Hekimlik Meslek Etiği Kuralları m. 26/2’deki hükme göre; “Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler”. Hasta Hakları Yönetmeliğinin 18’inci maddesinin altıncı fıkrasına göre ise; “Bilgilendirme uygun ortamda ve hastanın mahremiyeti korunarak yapılır”.

2010’da yapılan bir araştırmada deneyimli ve profesyonel tercümanlar yardımıyla iletişim kuran hastaların memnuniyet oranı %94 iken; ad hoc tercümanlar yardımıyla iletişim kuran hastaların memnuniyet oranının sadece %18’de kalmasının temelinde profesyonel tercüme yanında kanaatimizce mahremiyet konusunda endişe duyulmaması da

bulunmaktadır.[65] Bu tezimiz karşısında, hastaların, zaten aile üyeleriyle tıbbi tanılarını paylaşmak isteyebilecekleri ileri sürülemez. Zira bu konudaki karar her zaman hastaya ait olmalıdır, hastanın karar verebilecek duruma gelmesi, yani özerkliğini koruyabilmesi için ise, öncelikle bu bilgilere en çok ilgi duyan ve öğrenmesi muhtemel olan kişilerden önce hekimi ile iletişim kurabilmeli ve aydınlatıldıktan sonra paylaşıp paylaşmama hususunda gerçekten özgür olabilmelidir.[66]

(12)

tedavi sürecine dahil edilmesine hastanın açık veya örtülü biçimde gösterdiği rızanın MK m. 23 bakımından tartışmaya açık olduğu açıktır. Türk Medenî Kanununun 23’üncü maddesinin amacı, kişinin özerkliğini bir başkasına bırakmaması, kendisiyle ilgili kararlar alma gücünü, tasarruf olanağını daima kendi elinde tutabilmesidir. Bu nedenle, kişinin ehliyetlerinden, özgürlüklerinden kısmen ya da tamamen vazgeçmesi, başkasına devretmesi ve hukuka ya da ahlaka aykırı biçimde kısıtlaması mümkün değildir. Kişilik hakkının devredilemez, vazgeçilemez ve aşırı sınırlandırılamaz niteliği, kişinin bir insan olarak maddi ve manevi varlığını serbestçe geliştirebilmesini temin etmek içindir. Bu amaca aykırı düşen sözleşmeler, Türk Borçlar Kanununun 27’nci maddesi gereği, sözleşmeyi düzenleme özgürlüğünün sınırlarını ihlal eder ve geçersizlik yaptırımına tabi olur. Benzer biçimde tıbbi hizmetlerde de en kısa sürede ve masrafsız biçimde hekime derdini anlatabilmek ve tıbbi hizmet alabilmek için hasta, mahremiyetinin ihlal edilmesine rıza göstermek zorunda bırakılmaktadır.[67]

Mahremiyet hakkının ihlal edilmesiyle bağlantılı olarak ortaya çıkan bir başka ciddi sorun da şiddet tehlikesine maruz kalmaktır. Ev içi şiddetin temel sebebinin toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ataerkil ideoloji olduğu göz önüne alındığında, kadın hastalar ile kız çocuk hastaları bakımından yabancı dil bilen aile yakınlarının muayene ve tedaviye dahil edilmesiyle birlikte tanık olabilecekleri her tür özel bilgi (tıbbi tanı, cinsel ilişki durumu, psikiyatri muayenesi esnasında paylaşılan sırlar gibi) şiddete davetiye

çıkarabilecektir.[68] Özellikle kadın hastalıkları ve doğum polikliniği ile psikiyatri polikliniğindeki tıbbi hizmetlerde bu risk önemli ölçüde artmaktadır. Gebe olduğu öğrenilen bir kadın üzerinde doğum yapması veya yapmaması yönünde kurulabilecek baskılar ya da evlenmemiş olan bir kadının gebeliğinin ya da jinekolojik muayenesinin öğrenilmesiyle birlikte, bekaretini kaybetmesi sebebiyle kadının öldürülmesi ya da yaralanması olasılığı bu konuda örnek olarak gösterilebilir. Bunların yanında, bulaşıcı hastalıklara ilişkin tanılar da şiddet tehlikesini doğurabilecek niteliktedir. Bu bağlamda, özellikle damgalanma ve ötekileştirme sebebi oluşturabilen HIV tanısının hasta yakını tarafından bu yolla öğrenilmesi, hastaya yönelik şiddet veya ayrımcılık uygulanması yönünden tehdit oluşturur.[69]

Şiddet görme tehlikesinin bulunduğu hallerde aile üyelerinin ya da hayat arkadaşının tıbbi duruma tanıklık etmesi, kişinin kendi bedeni üzerindeki tıbbi müdahaleler konusunda karar verme özgürlüğüne müdahale riskini ciddi biçimde artırabilir. Böyle bir durumda, hasta mahremiyet hakkına saygı duyulması olanağından yoksun kaldığı gibi tedaviyi ret ya da durdurma ya da farklı tıbbi müdahaleler arasında seçim yapma olanağından, yani özerkliğin bu yönünden de yoksun kalmaktadır. Söz konusu durum, hastanın en temel hasta haklarından ve kişiliğinin dış saldırılara karşı korunması imkânından yoksun kalma riski altında olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, tercümana ulaşma hakkı bir hasta hakkı olarak devlet tarafından örgütlenmediği sürece, mahremiyet hakkının ve özerkliğin çeşitli yönlerden ihlal edilmesi kaçınılmaz hale gelmektedir.

V- TIBBİ HİZMETLERDE DİLSEL ERİŞİLEBİLİRLİK HAKKINA İLİŞKİN DÜZENLEMELER VE ÖNERİLER

A- BAZI AVRUPA ÜLKELERİNDE VE ABD’DEKİ YASAL DÜZENLEMELER

ABD’de federal düzeyde bu konuda özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte, 1964 tarihli Medeni Haklar Kanununun VI. Bölümündeki düzenlemenin dilsel erişilebilirlik hakkının yasal zeminini oluşturduğu kabul edilmektedir. Bu düzenlemeye göre, ABD’de hiç kimse ırk, renk, ulusal köken sebebiyle herhangi bir hizmetten veya federal mali destek sağlanan faaliyetten, örneğin, devletin ücretsiz sunduğu sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılamaz ve bu konuda ayırımcılığa maruz bırakılamaz.[70] Dile dayalı ayrımcılığın ulusal köken ayrımcılığı olarak yorumlanmaktadır ve bu nedenle böyle bir ayrımcılık sonucunun doğmaması için dil desteğinin şart olduğu kabul

edilmektedir.[71] Ayrıca ABD Sağlık ve İnsan Hizmetleri Departmanının yayımladığı “Kültürel ve Dilsel Açıdan Uygun Hizmetlere İlişkin Ulusal Standartlar”ın 5’inci ilâ 8’inci maddelerinde “İletişim ve Dil Desteği” hakkında hükümler yer almaktadır.[72] Bu

(13)

hükümler şöyle sıralanabilir: 5- İngilizcesi kısıtlı olan veya başka türlü iletişim ihtiyacı olan bireylere tüm sağlık hizmetlerine zamanında ve ücretsiz erişebilmeleri için dil desteği önerilir. 6- Tüm bireyler dil desteği hizmetlerinin sunulabilir olup olmadığı hakkında açıkça ve tercih ettikleri dilde, sözlü ve yazılı olarak bilgilendirilir. 7- Eğitimli olmayan kişilerin veya küçüklerin tercüman olarak kullanılmasının önüne geçilerek kişilerin nitelikli tercümana erişme hakkı temin edilir. 8- Bölgedeki nüfusun yaygın olarak kullandığı

dillerde olmak üzere kolay anlaşılabilir basılı ve görsel-işitsel yayın malzemeleri hazırlanır. Dil desteği konusunda en kapsamlı düzenlemeler içeren yasa, ABD’nin California

eyaletinde[73] çıkarılmış olan SB 853 no.lu Tıbbi Bakım Dil Desteği Yasası olup 2003’te kabul edilmesine karşın 1 Ocak 2009’da yürürlüğe girmiştir.[74] Yasanın getirdiği en önemli hüküm, dil desteğinin hastalara sigorta şirketleri tarafından ayrıca ücret alınmadan sunulmasıdır. Bölüm 3’teki (a), (c), (d), (e) bentlerine göre, eşik (asgari) yabancı dillerin belirlenmesi ve sigortalıların etnik köken ve dil verilerinin toplanması için ihtiyaç tespiti yapılması öngörülmekte ve Bölüm 2/1’de önemli belgelerin eşik dillerine çevrilmesi şart koşulmaktadır. Bölüm 2/2-4’te hasta ile sağlık çalışanları arasındaki iletişimin tüm aşamalarında tercümana erişim hakkının zamanında, kaliteli, erişilebilir ve ücretsiz sağlanması öngörülmektedir. Ayrıca bir hasta hakkı olarak ücretsiz dil desteği hizmetlerine erişim olanağı konusunda hastaların bilgilendirilme hakkı bulunduğu (Bölüm 4/3/b/v), tercümanların verdiği hizmet ile çeviri hizmetlerinin kaliteli olması (Bölüm 2/2) teminat altına alınmaktadır.[75]

AB hukukunda 2011/24/EU no.lu direktifin gerekçesinde, engelli olan ve farklı dil engelleriyle karşılaşan AB yurttaşlarının AB üyesi ülkelerde sağlık hizmeti almalarının önündeki haksız engellerin kaldırılmasının amaçlandığı belirtilmektedir. Direktifin m. 4/2/a-b, m. 6/5 hükümleriyle, üye ülkelerde sunulan sağlık hizmetlerinin erişilebilirliği, kalitesi gibi konularda uygun araçlarla, malzemelerle engellilere bilgi verilmesi

öngörülmektedir.[76] Böylelikle, açıkça tercümana ulaşma hakkından söz edilmemekle birlikte, dil engelleri AB üyesi ülkelerin yurttaşlarının medeni hak sorunlarından biri olarak değerlendirilmektedir.

1997 tarihli İzlanda Hasta Hakları Kanununun 5’inci maddesinin ilk fıkrasına göre; hastanın tıbbi durumu, önerilen tedavi, bunun niteliği, riskleri ve yararları, alternatif tedavi yöntemleri ve tedavinin reddi halinde doğacak sonuçlar, başka bir hekime veya sağlık çalışanına danışma olanağı hakkında bilgilendirilme hakkı bulunmaktadır. İkinci fıkraya göre, hastanın anlayabileceği şekilde ve koşullarda bu bilgilendirme sağlanmalıdır. Maddenin üçüncü fıkrasında açıkça, dil engeline değinilmekte ve hastaya bu konuda özel bir hak tanınmaktadır: Eğer hasta İzlandaca anlamıyorsa veya işaret dili kullanıyorsa bu maddeye göre verilmesi gereken bilgilerin tercümesi sağlanır.[77]

İsveç’te Sağlık Hizmetleri Kanununda (Bölüm 3/b ve 18/b) görme ve işitme engeli bulunanlar için günlük yaşamlarında ve sağlık hizmetlerinden yararlanmaları için tercümana erişim olanağı sağlanacağı öngörülmektedir.[78] Hasta (Hakları) Kanununun 1’inci Bölümünün 9’uncu paragrafında da engelli kişilere günlük yaşamlarında ve sağlık hizmetlerine erişimlerinde tercümanlık hizmeti yanında yardımcı teknolojilere erişme olanağının sunulması öngörülmektedir.[79] Ayrıca İsveç Hasta (Hakları) Kanununun “Bilgi” başlıklı 3’üncü Bölümünün 6’ncı ve 7’nci paragraflarında yer alan düzenleme, her tür dil engeli bakımından erişilebilirlik imkânının tanınması için devlete yükümlülük

yüklemektedir. Buna göre “(6) Bilgi alıcının yaşı, olgunluk, tecrübe, dil kökenine (kimliğine) ve diğer bireysel koşullara uygun olmalıdır. Alıcının bilgi almak istememesi durumunda alıcının arzusuna saygı duyulmalıdır. (7) Sağlanan bilgilerin alıcı tarafından anlaşıldığından mümkün olduğu kadar emin olunmalıdır. Bilgiler yazılı olarak verilmelidir, gerekirse alıcının isteğine göre veya alıcının bireysel koşullarına göre

verilmelidir.”[80]Böylece, hem dil kimliği kavramıyla dilsel-kültürel azınlığa mensup olan kişilerin sağlık hizmetine erişiminin önündeki engele dikkat çekilerek bilgilendirmenin bu doğrultuda gerekli tedbirler alınarak yapılması öngörülmüştür hem de 7’nci paragrafta alıcının bireysel koşullarına dikkat çekilerek her tür erişim engelini kapsar bir ifade

(14)

kullanılmıştır. Nitekim uygulamada İsveççe konuşamayanlar için ücretsiz olarak tercüman sağlandığı ve ücretin sağlık kurumlarının bütçesinden karşılandığı ifade

edilmektedir.[81] Buna dayanak olarak, sözü edilen Yasanın sağlık hizmetlerinin herkese eşitlik ve insan onuruna saygı ilkeleri çerçevesinde sunulacağı hükmü

gösterilmektedir.[82]

1992 tarihli Finlandiya Hasta Hakları ve Statüsü Kanununun hastanın sağlık hizmetine erişim hakkının düzenlendiği 3’üncü maddesinin üçüncü fıkrasına göre; “Hastanın anadili, bireysel gereksinimleri ve kültürü, onun bakımında ve tedavisinde mümkün olduğu kadar dikkate alınmak zorundadır.” Hastanın bilgilenme hakkının öngörüldüğü 5’inci maddeye göre hastanın sağlık durumu, tedavinin önemi, alternatif tedavi yöntemleri ve sonuçları, tedavinin uygulanması halinde tedaviye ilişkin diğer etkenler hakkında bilgilendirilmeye hakkı vardır. Söz konusu maddenin ikinci fıkrasına göre sağlık çalışanları, bu

bilgilendirmeyi hastanın anlayabileceği bir şekilde yapmalıdır. Eğer sağlık çalışanı

hastanın kullandığı dili bilmiyorsa veya hasta işitme engelli ya da konuşma engelli olduğu için anlaşılamıyorsa, mümkün oldukça tercüme sağlanır.[83] Gerek İzlanda Yasasında gerek Finlandiya Yasasında, sadece dil engeli olan hastalara tercüme hizmeti sunulacağı belirtilmekle beraber, bu hizmetin organizasyonu ve finansmanı hakkında herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Bununla birlikte bu düzenlemelerin hasta haklarına ilişkin yasada öngörülmesi, tercümana ulaşma hakkının bir insan hakkı olarak tanındığı

anlamına gelmektedir. Nitekim Danimarka, Finlandiya, İzlanda, Norveç ve İsveç arasında 1981’de yapılan Nordik Dil Sözleşmesiyle,[84] söz konusu taraf devletlerin dillerini

konuşan kişilerin bu ülkelerin herhangi birinde sağlık hizmetlerine kendi anadillerinde erişim hakkının teminat altına alınması için ücretsiz olarak tercüman sağlanması yükümlülüğü taraf devletlere yüklenmiştir.[85]

B- TERCÜMANDAN YARARLANMA HAKKININ TANINMASINDA UYULMASI GEREKEN İLKELER

1- MAHREMİYET (KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI) HAKKI

Tercümandan yararlanma hakkının tanınmasında, mahremiyet hakkının farklı yönleri bulunduğu görülmektedir. Hastanın bedeninin görünürlüğüne ilişkin mahremiyet yanında, hastanın tıbbi tanı ve diğer her tür özel bilgilerinin tercümana karşı korunması ve bu hususta hastanın bilgilendirilmesi gerekmektedir.[86]Tercümanlık yapmak için zorunlu olduğu ölçüde bedeni görmesine izin verilmeli, bu hususta hasta tercüman tarafından bilgilendirilmelidir. Tercümanın hasta bedenini görmesi gerekmediği durumlarda bir paravan yardımıyla muayeneye eşlik etmesi sağlanarak hasta mahremiyeti korunabilir. Mahremiyet hakkı beraberinde, hastaya imkân bulunduğunda (yani birden çok tercüman varsa) tercümanı tanıma, seçme ve değiştirme hakkını da getirmektedir. Sağlık

tercümanının da bir sağlık çalışanı olması sebebiyle, hasta hakları gereği sağlık

çalışanlarını ve dolayısıyla sağlık tercümanını seçme ve değiştirme hakkı bulunmaktadır. Hekimin, hastaya tıbbi tanıyı açıklamadan önce, tercüman aracılığıyla mahremiyet hakkı hususunda hastayı bilgilendirmesi doğabilecek olası uyuşmazlıkların önüne geçilmesinde yardımcı olacaktır.

Tercümanlık hizmetinin verilebilmesi için ön hazırlık olarak yapılabilen veri toplama ve işleme faaliyeti sırasında da mahremiyet hakkına saygı duyulmalıdır.[87]Bu bağlamda mahremiyetin önemi, özellikle ayrımcı tutumların ve davranışların önüne geçilmesinde kendini gösterir. Kişilere istatistik amacıyla yöneltilecek dil sorusunun yanıtının, sistemde o kişinin kimlik bilgileriyle eşleştirmeden anonim istatistik verisine dönüştürülmesi

kişilerin ayrımcı uygulamalarla karşılaşma endişesinin önüne geçebilecektir. Hasta dosyasında zorunlu olarak bulunan tercümanlık kayıtlarının ve dolayısıyla dil bilgilerinin gizliliğinin korunmasına da özen gösterilmesi gerekmektedir. Tüm sağlık verilerine olduğu gibi, dil engeliyle ilgili verilere de, sadece hastanın başvurduğu sağlık çalışanı tarafından ve sadece başvurduğu anla sınırlı olarak erişilebilir olması gereklidir. Fakat Türkiye’de şu anda kullanılan sağlık veri sistemindeki bilgilere, herhangi bir hekim tarafından istenildiği zaman erişilebilir olması yönüyle hastanın mahremiyet hakkını ihlal etmektedir.

(15)

2- AYRIMCILIK YASAĞI

Tercümandan yararlanma hakkının tanınmasında ayrımcılık yasağından kast edilen, özellikle doğrudan ayrımcılığın önüne geçilmesidir. Biraz daha açmak gerekirse, dil engeline takılan bireylerin bazılarına hak tanıyıp bazılarına çeşitli sebeplerle hak

tanımamak, dil engeliyle karşılaşan kişiler arasında, yani eşit durumdaki kişilere eşitsiz muamele yapmak, ayrımcılık uygulamak anlamına gelir. Bu bağlamda yurttaş ya da oturma izni olup olmadığına bakılmaksızın tüm kişilere, sırf insan olması sebebiyle, anlayabildiği dilde hizmet sunulması gerekmektedir.[88] Ülkemiz açısından bu konuda öncelikle Kürtçe konuşan yurttaşlar ve sonra da Arapça konuşan Suriyeliler bakımından ayrımcı tutumların ve politikaların izlendiği görülebilmektedir.[89] İngilizce veya Almanca konuşan turistler veya göçmenler için tercümanlık hizmetinin sunulmasında ise bu türden bir tutuma rastlanmamaktadır.[90]

Doğrudan ayrımcılığın temelinde, genellikle yabancı düşmanlığı ve nefret söylemi

bulunmaktadır. Sürekli hedef gösterilen mültecilere tercümandan yararlanma hizmetinin sunulması yabancı düşmanlığı ve nefretinin etkisiyle gereksiz bir hizmet gibi

yansıtılabilmektedir. Kürtçe konuşan yurttaşlar içinse, tercüman sağlamama yönündeki negatif politika, kendi dilleri yerine Türkçe konuşmaları bakımından bir baskı aygıtı olarak kullanıldığı ileri sürülebilir. Dilsel ve etnik azınlıkların eğitimi, dili konularındaki politik yaklaşımlar sağlık hizmetinin sunumunda bir yana bırakılmadığında, sağlık hizmeti talebinde bulunan bir yurttaşın hangi sebeple o sırada yeterli Türkçe konuşamadığını sorgulamak ve bu konuda çekişme içine girmek, hastanın sağlık hizmetine

erişememesine ve sağlığının bozulmasına yol açar. Dolayısıyla, politik bir mesele gibi görünen bu konudaki tercihler, nihayetinde kişilerin yaşam hakkına saygı duyulup duyulmadığı sorununa dayanmaktadır.

Dil engeliyle karşılaşan bireyler arasında yapılan ayırımcılığın bir diğer boyutu engellilerin bağımsız yaşama haklarının fiilen tanınmamasına dayanmaktadır. Engellilere aile

bireylerinden yardım alması yönünde dolaylı biçimde dayatmada bulunulmaktadır. Tıpkı resmi dilde konuşamayan göçmenlerde olduğu gibi, engellilere işaret dilinde sağlık hizmeti sunulması aciliyeti olmayan bir sorun gibi ele alınabilmektedir.

Münferit olarak bazı hastanelerde tercüman görevlendirilmesi, ama diğer hastanelerde bu konuda hiçbir girişimin bulunmaması, merkezi olarak bu konuda geliştirilen bir politikanın olmaması, dil desteğini güvence altına alan herhangi bir yasal düzenlemenin

bulunmaması dilsel erişilebilirlik hakkının tanınmasında bireylerin ayırımcılığa uğrama riskini artıran etmenlerdir. Ayırımcılıktan uzak bir hizmet temini için dil desteğinin nasıl sağlanacağı hakkında ayrıntılı düzenlemelerin kabul edilmesi ve uygulanması

gerekmektedir.

3- FİZİKSEL ERİŞİLEBİLİRLİK

Fiziksel erişilebilirlik, daha ziyade engelliler ve yaşlılar için öne çıkan bir ölçüt olmakla birlikte, esasen sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi planları doğrultusunda toplum için koruyucu-önleyici sağlık hizmetlerinin sunumunda fiziksel erişilebilirlik oldukça büyük önem taşımaktadır. Ne var ki neoliberal sağlık politikaları çerçevesinde tıbbi bakım hizmetlerinin metalaştırılması ve hizmet sunucularının tekelleştirilmesi yoluyla kapitalin tek elde toplanması ve böylelikle kârın en üst seviyeye yükseltilmesi

hedeflenmektedir.[91] Bu amaç doğrultusunda şehir hastaneleri ile ikinci basamak sağlık hizmetlerinin şehir merkezinden uzak büyük bir yerleşke içinde dev binalarda sunulması planlanmaktadır.[92] Durum böyle olunca, yerleşim birimleri eksenli olmak üzere fiziksel erişilebilirlik odaklı sağlık hizmeti sunumu anlayışı terk edilmektedir.[93] Fiziksel

erişilebilirlikten yoksunluğun, toplumun çeşitli açılardan dezavantajlı gruplarını daha fazla olumsuz şekilde etkileyeceği açıktır. Bu gruplar içinde ekonomik özgürlüğü bulunmayan, işsiz, geçim zorlukları içinde bulunan kişiler de yer almaktadır.

Tercümanlık hizmetinin, sadece bir ya da birkaç hastanede erişilebilir olması dil engeliyle karşılaşan kişiler bakımından sağlık hizmetlerinin fiziksel anlamda erişilemez olması anlamına gelecektir. Bu bakımdan engelli dostu ya da göçmen dostu hastane

(16)

önerileri[94] hastaların hizmete erişiminin önünde engel oluşturduğu gibi, sağlık kurumunu seçme ve değiştirme hakkını kullanmalarına da engel olan bir

yaklaşımdır.[95] Özellikle acil servisler düşünüldüğünde, tercümanlık hizmetinin çoğu yerde bulunmaması, sağlık hizmetine hiç erişilememesi sonucunu doğurur. Bu nedenle, dil engeli bulunan veya bulunmayan herkes için erişilebilir sağlık hizmetinin sunulması, tüm sağlık birimlerinde tercümana erişme olanağının sağlanmasıyla mümkündür. Bu durumda tercüman istihdamının yetersiz kalacağı veya masraflı olacağı ileri sürülebilirse de gelişen teknolojiyle buna ucuz ve pratik bir çözüm bulmak mümkündür. Ülkenin herhangi bir yerindeki sağlık biriminde hasta tarafından istenen dildeki tercümanla görüntülü çevrimiçi görüşmeler (video-konferans) yoluyla iletişim kurulduğu takdirde zaman kaybı olmaksızın ve etkili biçimde iletişim kurulabilir.[96] Bunların yanında, tercümana, özellikle yoğun olarak ihtiyaç duyulan illerde ve ilçelerde ise sağlık kurumlarında daimi olarak tercüman bulundurulması da yerinde olabilir.

Yazılı metinlerin tercüme edilmesinde tercümanlardan yararlanılabilir; fakat herkesin aynı anda hizmete en etkili biçimde erişebilmesi için tüm onam formlarının ve bilgi formlarının, önceden, sık kullanılan yabancı dillere ve Braille alfabesine çevrilmesi ve gerek internet ortamında gerek tüm sağlık kurumlarında erişilebilir halde bulundurulması

gerekmektedir.[97]

4- EKONOMİK ERİŞİLEBİLİRLİK

Tercümanlık hizmetinin finansmanının kime yükleneceği sorusunun yanıtı da bunun bir insan hakkı olarak ele alınıp alınmadığına göre değişir. Sağlık hizmetinde dilsel

erişilebilirliğin sağlık hakkının tanınması için vazgeçilmez bir koşul olması karşısında, dilsel erişilebilirliğin ekonomik olarak erişilebilir olmasını sağlamak da devletin yükümlülüğüdür. Dil engeli sebebiyle sağlık hizmetinden yararlanamamak, bireylerin ayrımcılığa uğramasına ve insan hakları ihlaline yol açar. Sağlık tercümanlığının sağlık hizmetinin bir parçası haline geldiği göz önünde bulundurulduğunda, sağlık hakkının kriterleri arasında yer alan ekonomik erişilebilirlik, dil engeliyle karşılaşan bireylerin sağlık hakkının tanınıp tanınmadığı noktasında belirleyici bir rol üstlenmektedir.[98] Sosyal devlet ilkesi doğrultusunda sağlık hizmetinin maliyetinin devlet tarafından karşılanması sebebiyle, sağlıkta tercümanlık hizmetinin de aynı şekilde karşılanması, yani bireylere ücretsiz sağlanması gerekmektedir.[99]

Neoliberal dalganın etkisi altında sağlıkta dönüşüm programı olarak özetlenen sağlığın metalaştırılması, özelleştirme politikaları sonucunda sosyal devlet ilkesinden ciddi ölçüde uzaklaşıldığı, bunun yerine ekonomik gücü yeterli olmayanın masraflarının devletçe karşılanması yoluna gidildiği söylenebilir. Bu doğrultuda sağlık tercümanlığında da benzer biçimde, ekonomik olarak gücü bulunan hastalardan masrafa kendilerinin katlanmaları, gücü yeterli olmayan hastalar için ise devletin karşılaması

önerilmektedir.[100] Kanaatimizce, mali gücü olup olmadığına bakılmaksızın herkese ücretsiz ve daimi olarak tercümana erişme hakkı tanınmalıdır; çünkü dil engeliyle

karşılaşan kişilerin çoğu farklı faktörlerin, fiziksel engeller, okur-yazar olmama, yoksulluk, topluma yabancılık vs., etkisiyle sağlık hizmetlerine erişme konusunda dil engeli dışında da dezavantajlı durumdadır.[101] Dolayısıyla fiziksel, toplumsal, ekonomik dezavantajlar sebebiyle hizmetlerden yararlanmada eşit fırsata sahip olmayan kişiler için pozitif ayrımcılık politikasının izlenmesi yerinde olacaktır.

SONUÇ

Sağlık hizmetlerine, yani önleyici-koruyucu, tanı veya tedavi amaçlı tıbbi bakım

hizmetlerine erişimde, hem sağlık hakkının tanınabilmesi hem de hasta haklarına saygı duyulabilmesi için, kişinin anlayabildiği dilde ve yöntemlerle iletişim kurulması

zorunludur. Aksi takdirde hizmetlerin erişilebilir olduğu ileri sürülemeyecek ve diğer yandan kişi aydınlatılamadığı için, tıbbi müdahalenin hukuka uygun olması mümkün olmayacaktır. Bu durumda kişi, ya hizmete hiç erişemeyecek ya aydınlatılmadan onamı alındığı için hukuka aykırı bir müdahale meydana gelecektir. Bu bakımdan, sağlık

Referanslar

Benzer Belgeler

In the present study frequency of vitamin D deficiency in patients with non-specific musculoskeletal symptoms was found to be 72 (74.20%) Prevalence rates of vitamin

International administrators tend to think of self- access centers as remedial and supplementary and the success factors according to them are making self-access

Konuyla ilgili olarak Kars merkez ve merkez köylerde yaşayan 240 kişiden (140 bayan 100 erkek) elde edilen beddualar içerik bakımından analiz edilerek gruplara ayrılmış

Genetiği Değiştirilmiş Organizma ve Ürünlerin Sağlık Hakkı ve Sağlıklı ve Dengeli Bir Çevrede Yaşama Hakkı Kapsamında Değerlendirilmesi ve Karşılaşılan

Sources • DREES, URML, FNORS – Panel d’observation des pratiques et des conditions d’exercice en médecine générale, novembre 2008.. Hekimlerin sağlığı heryerde

Tremblay çocukların okulun açılmasını takip eden ilk birkaç haftada rahatlayamaması durumunda ailelerin okuldan, rehberlik birimlerinden hatta kendi anne ve babalarından

Benim kufla¤›mdan genç bir hoca arkadafl jüride ö¤renciye sorular üstüne sorular soruyorken, grup arkada kalm›fl Hoca’n›n projeyi görmesine bile

Yani bu olayda normal Türk bürokrasi düzeninde Trabzon İstihbarat Şubesi’nin Hrant Dink hakkında elde ettiği istihbaratı il emniyet müdürü imzasıyla İstanbul