GİRİş
anlı
döneminde kahvehanelerin
açılıp yaygınlaşmasınınXVI.
tızyılınikinci
yarısında olmasıkonusunda,tarihçiler
göı11ş birli~iiçinde
bulunuyorlar. Yani 1550'li
yıllar...
Aşa~ıda açıklayaca~ımızüzere, birkaç
yılönce ya
da sonra
açıldı~ınısöyleyenler de olsa bu o kadar önemli görUnmüyor. Burada
önemli olan kahve gibi bir keyif maddesinin ülkemize geldikten sonra, bunun
pazarlanmasıiçin genel yerlerin
açılmasıve bu yerlerin "kahvehane" ya da
"kıraathane" adını almaları,giderek gündelik
yaşamdaönemli duruma gelmeleri,
toplumsal
açıdanda
çeşitli işlevleri gerçekleştirmeleridir."Kahvehane" ve
"kıraathane" arasındaki farklılıkve benzerliklere
de~inip bunlarıntarihsel
gelişimini, işlevleriniirdelemeden önce, "kahve" üzerinde
kısacadurmak istiyorum.
TOrkçe
Sözlük'te "kahve"
şu şekilde tanımlanıyor:I.bitb.
Sıcakiklimierde
yetişen, lcölchoyasıgillerdenbir
ağaç(Coffea).
2.
Bu
ağacınmeyve
çekirdeği.3.
Çekirdeklerin kavrulup
dövUlmesiyle, çekilmesiyle elde edilen toz.
4. Bu tozla
hazırlananiçecek.
iAhmed Kemal Üçok "Kahve"
adlı yazısında şunları
söyler:
Kahve Yemen 'in Cenub yani en
sıcak kısımlarında yetişirve
"Muha"
şehriiskelesinden ihraç olunurdu.
Fındıkgibi sert bir
kabuk içinde bulunur ve kabuk
kırılıncaiçinden iki adet kahve
tanesi
çıkar. Kabuğunismi
nkışr" olup bunu bir
güğümde kaynatır,fincanlara
ikişeryudumluk konularak içilir ve bu hal saatlerce
devam ve tekerrür eder.
1Halil
Erdo~anCengiz ise "kahve"yle ilgili olarak mizahi bir
yaklaşımla şunlarısöylemektedir:
Söylemediydi,
duymadıydık,bilmiyorduk denilmesin; bu kahve
sağlam ayakkabıyabenzemektedir. Bir kerre ne
idağibelli
• Atatürk Üniversitesi, GUzel Sanatlar Fakültesi Sahne
Sanatları Bölumu Araştınna Görevlisi.
ıTürkçe Sözlük
i(A-K),
Ankara,
TUrk Dil Kurumu
Yayınları,1983, s. 622.
değildir.
Bade'nin yani
şarabın adıkahvedir.
Gereğigibi
tokluğa,halis süte kahve denilmektedir ve rayiha(koku)
anlamınada
gelmektedir. Kahve
de~ilince bahşiş ve hediyenin de anlaşılması
gerektiğinilslam
Ansiklopedisi
ve
Dozy
yazmaktadır. Kökboyasıgillerdenyirmi kadar türü bulunan ve en makbulü
Coffea Arabica olan bir
ağacın adıkahvedir.
Aynı ağacınmeyvesinin
çekirdeğiyine kahvedir. Bu
çekirdeğinkavrulduktan
sonra toz durumuna
getirilmişide,
kalın çekiImişi, kırık/anmışida
kahvedir. Bunlar
yetmezmişgibi hem
çekirdeğinin,hem de tozunun
kaynatılmasmdanelde edilen içecek dahi kahvedir. Bir rengin
adıkahvedir. Kahvehanelerin
adıkeza kahvedir.
3Kahve keyif içecegi olarak
kullanılmadanönce "ekmek" olarak
insanlarıngereksinimlerini
karşılamış.Kahve
kuşkusuz yOzyıllaröncesinde de
varmışama
"ekmek" olarak
kullanılmasıbin
yılkadar önceye
dayanıyor.Kahve
aynı adı taşıyan,fidan boyunda küçük bir
agacınmeyvesi olarak gençliginde
yeşil, haşlanıpkuruyunca ise
habeşbir renk
alır.1000
yıllarındakahve,
Habeşistan'dayiyecek
olarak
kullanılmış. Fırınaverilip kavurulup degirmende çekip un, yani
çekilmişkahve
yapılırmış.Bunu su ve yagla yogurup hamur haline getirip tekrar
fırınaverip
pişirirler,ekmek olarak
yerlermiş. Zamanınekmegi kahveden
yapılırve yoksullar bu
ekmekten günde bir somun
yerlermiş.500
yılkadar ekmek olarak
insanların karnınıdoyuran kahve, XV.
Yüzyılda Habeşistan'danArabistan'a
geçmiş.Araplar da önce
kahveden ekmek
yapımında yararlanmışlarancak sonradan
tadınıbegenmeyip içecek
olarak kullanma yoluna
gitmişler.XV.
Yüzyılın ortalarındakahvenin Arabistan'da,
Mısır'dave oralardan gelerek Türkiye'de keyif içecegi olarak
kullanıldıgınadair bir
görüş vardır.•
Kahvenin
bulunmasıylailgili olarak
Salih Birsel'in
aktardıgıbir anekdot
vardır:
Buna göre,
İsveç'in
1782-83
yınarında İstanbul
elçisi olan tgnatius
Mourajda D'Ohsson, tarihçi Ahmet Efendi'ye dayanarak kahveyi Ebu'I-Hasan Ali
bin Abdullah Abdülcebbar
el-şerifel-Zarcilli'nin
kurduğubir tarikat
dervişininArabistan'daki
Moka'da
1258
yılındabulup
ortaya
çıkardıgını yazmıştır.Tekkesinden kovulan ve
Küh-ıEsvab'a sürülen bu
derviş,kimsenin
bulunmadıgıo
yerde
açlıktanbitkin durumda
dolaşırkeno bölgede çokça bulunan kahve
agaçlarınınmeyvelerini
kaynatıpiçmeyi dener. Orada bulundugu süre boyunca bu suyla
yaşar.Üçüncü gün kendisini merak edip
yardımagelen ve uyuza
yakalanmışiki
arkadaşıbu
meyveyi merak edip sekiz gün boyunca içtiklerinde, uyuzdan kurtulurlar. SürgUn
33
Halil
ErdoğanCengiz, "Kahvenin Kirli
Çamaşırları",Tarih ve Toplum,
sayı:101,
Mayıs1992, s. 27.
• Bu
görüş,Süheyl Ünver'in
adıgeçen makalesinde, Cumhuriyet'in 17.5.1 952 tarihli
sayısından aktardığı"Kahvenin dünyada mazisi"
adlı imzasız yazıdaileri sürülmektedir.
Ancak daha sonra ele
alacağımızgibi, tarihçiler kahvenin Türkiye'ye girmesinin XVI.
Yüzyılda olduğukonusunda
birleşiyorlar. Yukarıdaki görüş temellendirilmediğiiçin, XV.
Yüzyılıbir söylenti sayabiliriz.
yerindeki bu meyvenin
hastalıklarınaiyi geldigi haberini Moka'da
yayıncaherkes bu
meyveleri toplamak için seferber ol,:"".
4N.P. Elefteriadis 19l1'de
ızmir'de yazdıgımakalede
aynıöyküyü
farklı anlatır: Şazili tarikatındansUrülen
dervişi arkadaşları arayıp bulamamış, dervişoradan kurtulup gelince kahveyi herkese
anlatmış,
onlar da taneleri tatmaya karar
vermişler.Bunun Uzerine Mekke
civarında yaşayanhalk
tarafındanda
tadılankahve
içkisinin kokusu ve
tadı begenilmiş, kısazamanda kahve tüketimi tUm Yemen'de
yaygınlaşmış.
Sonra
Arabistan'ın
öteki yörelerine,
İran'a, Mısır'a
ve Suriye'ye
geçmiş.
l555'te de
İstanbul'a gelmiş.s
Halil
Erdogan
Cengiz
ise,
yukarıdakiöykünün
yanı sırakahvenin
bulunmasıylailgili olarak
başkaöykülerin de bulundugunu söylemektedir: Bunlardan
ikincisi,
Şazililerden1582
yılında ölmUşolan Ebu Bekr bin Abdullah EI-Aydarls'un
bir gezisi
sırasındakendisinin
tadına baktıgıve bir daha
yanından ayırmadıgı,üstelik mUritlerine de
salık
verdigiyle ilgili olan öyküdUr. ÜçüncUsU ise, 1471 'de
ölen Fakih Muhammed bin
said
El-Zebhani
tarafındanAden'e sokuldugu yolunda
olanıdır. Bunların dışındasöylenti derecesine varanlar da
bulunmaktadır:Erenlerden
biri bir keçi tezegini
ekmişve kahve
agacıböyle ortaya
çıkmış.Bu söylentilerin bir
tanesi de , Cebrail'in kahveyi icat ederek
Hz. Muhammed için
pişirildigiyolunda
olan öyküdUr. Bir de ünlU tarihçi Gelibolu'lu Ili Efendi'yi bile
yanıltmış olan
söylenti var:
O
da, kahveyi ilk
bulanın Şeyh
ömer
Şazili
degil de, bu
tarikatın
kurucusu 1258
yılında ölmUşolan
ŞeyhHasan
El-Şazilioldugu yolundaki öyküdUr.
ŞeyhHasan
El-Şazilidaha fazla
şerefkazanmak için kahveyi
bulanınkendisi
oldugunu
yazdırmış.6Kahve konusunda, özellikle "TUrk kahvesi" Uzerine pek çok
yabancınınkimi
saptamalarda bulundugunu görüyoruz. 1655'te
.İstanbul'a
gelen Thevenot
şunları
yazmaktadır:Türlderin kendi/erine özgü bir içecegi
vardırve
adınakahve
derler. Günün her saati
kullanılır.Bu içecek
acıve
siyahtırve
biraz
yanıkkokar. AglZ
yanmasındiye küçük yudumlarla içilir.
Kahvehane
adıveri/en yerlerde
hazır satılanbu içecek,
dumanınmideden
başayükselmesini engel/er,
acılaraiyi gelir ama uyku
kaçırır.7XiX.
yüzyılda İstanbul'u gezen Charles White ise, İstanbul'da Üç Yıl ya da
Türklerin 1844'teki Yerel
Davranışları adlıUç ciltlik
kitabınınbir
böıumünde şusaptamayı yapmış:
4
Salih Birsel, Kahveler
Kitabı" İş Bankası Yayınları,Ankara 1983, ss: 7.8.
5
Aktaran: Elias
Peıropoulas,Yunanistan'da TUrk Kahvesi, Çeviren: HerkUl Milas,
İletişimYayınları, İstanbul
1995, ss: 73-74.
6
Halil
Erdo~anCengiz, a.g.m., s. 28.
iyi
yapı/mış
bir Türk kahvesi hayal edi/ebi/ecek en /ezzet/i içkidir
kuşkusuz. Duygu/arı uyarırkensinir/eri de diri/tir. Ama kahvenin
zevkine gerçekten varabi/mek için
Doğu/uo/mak
şart.6Petropoulas
ise
kahve
kültürünü
yüz
yıllardır geliştirenTürklerin
Yunanistan'a olan etkilerinden söz etmekte hatta daha ileri giderek, Türklerin,
"çağdaş Yunanlı/arın baba/arı" sayılmasıgerektigini ve onlara miras
bıraktıklaniyi
ya da kötü pek çok
şeyin yanındaünlü Türk kahvesinin de yer
aldıgmıbelirtir.
9Petropoulas'ın kitabında
"kahve kü/türüy/e" ilgili çogu sözcügün Yunanca'ya
Türkçe'den geçtigini görüyoruz. Bu sözcüklerden
bazıları şunlardır:kafes: kahve! kafenes: kahvehane! kafecis: kahvecil tabis: tabii
yedeki: yedek! briki:
ibrik! j/incani: fincan! de/ves:
te/ve!
kavurdistiri:
kavurucu!
kaymaki:
kaymak!
cezves:
cezve!
theryak/is: tiryaki.
LOKAHVEHANE VE KlRAATHANE
"Kahvehane ",
Türkçe
Sözlük'te
şöyle tanımlanmaktadır:Kahve, çay.
ıh/amur,bira, nargi/e içi/en, tav/a, domino, bilardo,
kağıt oyun/arıvb. oynanan yer. //
"Kıraathane"
ise
aynısözlükte
şöyle tanımlanmaktadır:J.
esk.
Müşterilerinin okuma/arıiçin gazete ve dergi bulunduran,
geniş,
temiz ve iyi
döşenmiş
kahvehane.
2.
Kahve, kahvehane.
/2 Tanımlardanda
anlaşılacagıgibi, kahvehaneleri
kıraathanelerden ayıranen
önemli özellik,
kıraathanelerdeokumaya, kültüre yer
ayrılmış olmasıdır.Oysa
kahvehaneler, daha çok oyun oynayarak zaman geçirilen, çokça dedikodu
yapılıpçogu zaman da yasaklamalara neden olan,
"fitne
çıkarı/anfesat
yuva/arı"olarak
görülmüştür.Oysa ilk kahvehaneler,
kıraatlıaneniteligi
taşımaktadır.Özdemir
Nutku, ilk
açılankahvehanelere
başlarda, "okumayıseven, keyif eh/i"
kişileringelip
buralarda kitap ve gazete okudugunu, tavla, satranç, dama gibi oyunlar
oynadıgını,sıklıkla
da
meddahıarın
hikaye
anlattıklarını
söylemektedir. n
Süheyl Ünver ise, kahvehanelerin daha Kanuni Sultan Süleyman
zamanında kıraathanehaline
sokulmasıgerekliliginin
duyulmasındansöz ederek bu konuda
şu açıklamayı yapmaktadır:Çünkü halk
top/u/uğumaddi
iş/erikendi
kusurlarındanbozuk
giderse hükümeti mes 'u/ tutar ve boyuna dedikodu/ar yaparak
kendisine tarafdar top/ar ve
ya/nızkendisini ilgilendirecek
8
A.g.y.,
s.
75.
9
Elias Petropoulas, a.g.y., s.
i
ı. 10A.g.y.,
ss:
11-12.
ii
S.622.
12
S.697.
13
Özdemir Nutku,
Meddahııkve Meddah Hikayeleri, Türkiye
İş Bankası Yayınları,Ankara
hususlarda herkesi tahrik eder. Bunlara mani olmak üzere Kanuni
Sultan Süleyman
halkın anlayacağıbir dilde edebi, içtimai
bahisler ve bilhassa anonim mahiyette tarihler
yazdırtarak okutturmuştur,rivayeti
zamammızakadar
gelmiştir.14Yine SUheyl Ünver, Ahmet Refik'in
AkşamGazetesi'nin
A~ustos1936
K.
Sayısında çıkan
"Eski
İstanbulKahvehaneleri"
yazısından aktardı~ıbölümde
ıs İstanbul'ungönül ehli, okur yazar
kişilerininkendilerine güzel bir
toplantıyeri
bulmalarındansöz etmektedir.
Kısazamanda
"Kahve Kale"
kahvehanelerinde yer
bulunmaz
olmuş.Buralara gelenler ayak
takımından olmayıp şair, edebiyatçı,bilimden ve marifetten anlayan
kişilermiş.Her kahvehanede yirmi, otuz
köşedemeclisler kurulur, kiminde kitap okunup dinlenir, kiminde tavla, satranç
oynanıpseyredilir, kiminde de en yeni gazeller, kasideler
coşkuyla okunurmuş.Bu
ra~bet,kahvehanelerin
sayısını artırmış."Mazul
kadılarve müderrisler"
kahvehane
meclislerinden
ayrılmaz olmuşlar.Hatta büyük rütbe sahipleri bile buralara
gelmekteymiş.Ne var ki, bilim ve zevk
adamlarınınkahvehanelerde
toplanmalarıdevlet
adamlarını kuşkulandırmış.Bunun
sonucunda
da
çeşitliyasaklarla
kahvehaneleri engellemeye
çalışıp ço~zamanda
kapatmışlar.Kahvehaneler kimi
zaman
açılarak,kimi zaman
kapatılarak,kimi zaman da berber
dükkanlarınınarka
kısmındagizlice
varlı~ınısürdürmeye
çalışmış.OSMANLı DÖNEMİNDE İLK
KIRAATHANE
Osmanlı
Döneminde ilk
kıraathane İstanbul'da,
Hicri 962, Miladi 1554
yılında açılmasıkonusunda bütün
tarilıçiler,bu konuda
yazıyazanlar -bir kaç
istisnayla-
görüş birli~iiçinde bulunuyorlar.
Yalnız,bu konuda yazan pek çok
kişi,kahvehanenin
kıraathaneyleolan
farklılı~ıüzerinde
durmayıp"kahvehane"
genellemesine
gitmişlerdir.Oysa
yukarıdada
belirtti~imizgibi, Kanuni Sultan
Süleyman'ın padişahlık yaptı~ıdönemde (1520-1566)
açılanbu yeri
"kıraathane" saymamızgerekiyor. Bu konudaki ilk bilgileri veren
İbrahimPeçevi, 1554
yılının başlarındaHalep'ten Hakem
adındaesnaftan bir adam ile,
Şam'dan Şems adlıkibar
bir
kişiningelerek Tahtakale'de
açtıklarıbirer büyük dükkanda kahve
sattıklarınısöyleyerek, buralara gelen
kişilerinözellikleri konusunda da
şunlarıbelirtmektedir:
Keyiflerine
düşkün bazı kişilerözellikle okur yazar
takımındanbir
çok büyük kimse bir araya gelmeye ve
yirmişer,otuzar
kişilik toplantılardüzenlemeye
başladılar.Kimisi kitap ve güzel
yazılarokur, kimisi tavla ya da satranç
oynardı.Bazen yeni
yazılmışgazeller getirip,
şiirve edebiyattan söz edilirdi. Ahbap
toplantılarıyapmak için büyük paralar harcayarak ziyafet/er çeken kimseler,
14
Süheyl Ünver, a.g.m., s. 44.
artık
bu masraftan kurtulup bir iki akçe kahve
parasıvermekle
toplantı safasınısürmeye
başladılar.16İbrahim
Peçevi'nin
yazdıklarınabakarak kahve satmak için
açılanbu yerlere
rahatlıkla "kıraathane"diyebiliriz. Refik Ahmet Sevengi! , kendisi
"kahvehane"
dese de,
buraları kıraathane saymamızıgerektirecek özellikleri
şöyle anlatmaktadır:Bu kahvehanelerde
eski
meyhanelere
benzer
geniş,kagir
yapılardı.Fakat
bunlarınçiçeklerle süslü bahçeleri,
içinde
fiskiyeler
savrulan
havuzları vardı. İstanbul halkıbu
kahvehanelerde kat kat fiskiyeli havuzun içinde döne döne serpilen
suları karşısındaçevrede güvercinler kanat
çırplphu hu 'larla
sırdaşolurken, toprak kaselerle kahveler içerler, sohbet ederler,
bazen içlerinden biri bir kitap okur,
diğerleridinlerlerdi.
17Sevengil de, ilk
açılıştarihi olarak 1554'ü gösteriyor. Kahvenin gemilerle
İstanbul'a geliştarihini 1543 olarak saptayan Sevengil" her yenilik
karşısındaoldugu
gibi
bazıkimselerin
"kahveyi"
bilgisizce reddettigini, ancak yasaklanan her
şeyeoldugu gibi, kahveye
karşıda
ısrarlıbir tutkunun sürüp
gitti~inibelirtiyor.
LSÖzdemir Nutku,
kıraathanelerin İstanbul'da
ilk
açılışını
Peçevi'nin Hicri 962
yılınıvermesinden yola
çıkarak1554/1555
olarak
saptıyor.Nutku, Gelibolulu
Ali'nin bu konuda
başkabir tarih
verdi~ini,bunun da Hicri 960, Miladi
1552/1553
oldugunu ekliyor.
19Salah Birsel, Peçevi'den yola
çıkaraki
555
yılınıtarih olarak veriyor.
Halep'ten Hakim
adındabir
"herifin"
ve
Şam'dan Şems adındabir
"zarifin"
İstanbuI'a
gelip Tahtakale'de birer büyük
dükkan açarak
"kahvefüruşluğa"
başladıklarınısöylüyor.
20İ.
Hami
Danişmendise
"kahvenin"
İstanbul'agetirilmesi
ve
ilk
"kahvehanelerin"
açılmasıylailgili
"üç rivayeti"
şöyle anlatıyor:Kahvenin
İstanbul'ailk defa olarak Kanuni devrine tesadüf eden
1555 tarihinde
getirilmiş olduğundanbahsedilir. Bununla beraber
1 sene evvel getirilip o tarihten itibaren kahvehaneler
açılarakumumi bir
rağbetle karşılanmaya başladığı hakkındada bir
rivayet
vardır.Hatta
3.
Bir rivayet olarak
1561
tarihinde ithal
edilmiş olduğundanbile bahsedilir. Burda rivayetin en kuvvetlisi
birincisidir.
İlkönce Tahtakale'de
açıldıktansonra, az zamanda
16
Peçevi
İbrahimEfendi,
PeçevİTarihi 1,
Hazırlayan:Bekir
SıtkıBaykal, Kültür ve Turizm
Bakanlı~ı Yayınları,
Ankara 1981, s. 258.
17
Refik Ahmet Sevengil,
İstanbul Nasıl E~leniyordu?, Hazırlayan:Sami Önal,
İletişimYayınları, İstanbul
1993, s. 19.
18
A.g.y., s. 18.
19
Özdemir Nutku, a.g.y., s. 74.
20Salah Birsel, a.g.y., s. 8.
İstanbu/'un
her
tarafına yayı/ankahvehane/erin pek zarif birer
mecma-i zurefa
şeklini a/dığı
rivayet edilir.
21Stlheyl Ünver, Dr. Land
adındakibir
AlmanınMecmua-i
Ebuzziya'nın7
Muharrem 1330 tarihli 127
numaralı sayısında"kahve ve kahvehane"
başlıklı"muktetifat"
kısmındaki
makalesinde, ilk
"kahvehanenin"
İstanbul'da açılmasının
1551 olarak
verildi~ini aktarıyor.Yine Ünver,
Sıhhat Mecmuası'nın1884 tarihli,
12
numaralı sayısının50.
sayfasındaSolakzade'nin
"kahvehanenin"
açılıştarihini
1553/1554
verdi~i yazısındansöz edip
şu alıntıyı yapıyor:Kanuni Su/tan Süleyman
asrında,963 (1556)
'da kahve ancak
hacca giden/erden duyu/urdu. Hakem ve
Şems namındaiki
kişiTürkiye ye gelip
Tahtü/ Ka/e
'Tahtaka/e' yakininde
büyük
kahvehane
açmış/arve: 'Eh/i keyfyaranu sayd için dam ve dane
adad'
ey/emiş/er.Bun/ar rivayete nazaran üç senede muazzam
servet yaparak
dönmüşlerdir.O
asırda şarabayasak konunca
ŞairSani Bey
şubeyti
söylemiş:"Hum/er
şikeste'cam tehi, yok vucudü
mey/Kı/dınesiri kahve bizi hey zamane hey ".
İlkkahvehane bu
Tahtaka/edeki oluyor. Az zamanda bunu
İstanbu/'un her
tarafına yayı/mışbuluyoruz.
Bun/arınpek zarif bir mecma-i zurefa halini
a/dığı
rivayet o/unur.
22Jak Deleon, eski
Balıklıane NazırıAli
RızaBey'in, 13.
Asr-ıHicri'de
İstanbul Hayatı adlı çalışmasında
"kahvehane
"konusuna
şöyle degindi~ini
belirtiyor:
Peçevi
Tarihi'nin
1.
Ci/dinin
363.
Sayfasındakahvenin
kul/anı/maya baş/adığıtarih
1554
o/up, o vakte kadar istanbu/'da
kahve, kahvehane
yokmuş.Ancak o tarihten sonra Ha/ep 'ten
Hakim ve
Şam'dan
Şems ad/arındaiki
kişige/erek Tahtaka/e 'de
dükkan
açtık/arıve burada kahvecilik
yaptık/arıve bundan sonra
yavaş yavaşkeyifehli katip/erin,
şair/erin,devrin i/eri ge/en/erinin
top/anarak kimi tav/a, kimi satranç
oynadık/arı,bir
kısmınında
kitap ve divan
okuduklarıbilinmektedir. Kahvehane/erin hepsinde
"Gönü/ ne kahve ister ne kahvehane! Gönü/ ahbap ister kahve
bahane" veyahut "Eh/-i keyfin keyfini kim taze/eri Taze e/den taze
pişmiştaze kahve/er" gibi
yazılı/evha/ar
vardı.23KAHVE, KAHVEHANE VE KIRAATHANE YASAKLARI
XVI. ve XVII.
yüzyıllarda"haram"
oldu~ugerekçesiyle kahve içmeye ve
kahvehane
açmaya
bir çok
yasak
getirilmiştir.Kahvenin
İstanbul'agelip
yaygınlaşmasındanve kahvehanelerin,
kıraathanelerin çogalmasındancekinen
21 İ.
Hami
Danişmend, "OsmanlıKeyfinin Dört Unsuru", Milliyet, 24
Mayıs1952, s. 2.
22
Aktaran: SUheyl Ünver, a.g.m.,
S.44.
23Aktaran: Jak Deleon, a.g.y., s. 72.
Ulema'nın
büyük bir bölümü,
karşıtbir
tutum
içerisinde
olmuşve bu içecegin
uygunsuz ve yasak
sayılmasıgerektigini ileri
sürmüşlerdir.Yani ilk tepki içecek
olarak "kahveyedir". O
sıralarda ŞeyhülislamEbussuud Efendi, "kömür gibi
kavrulmuş şeylerin"içilmesinin "haram" olduguna
ilişkinfetva
vermiş:Yiyecek ya da içecek olarak
kullanılacakolan tüm besinlerin
kullanılışı, ateş altındatutulup
bozulduğu (harabedildiği)ve
yakıldığıhallerde,
İslamruhuna
uygun
olmayıpyasak
sayllmaktadır.24Bu yüzden Tophane
rıhtımındakikahve yüklü gemiler dipleri delinerek
batırılmış. Şamlı Şems'inüç
yıliçinde 5000
altınlira
kir
edip memleketine
dönmesinden
yaklaşık30
yılsonra 1583
yılındaIII. Murad
(Padişahlıgı1574-1595)
günlük
siyasalolayların konuşuldugu,devlet
işlerinin eleştirildigiyerler haline
geldikleri gerekçesiyle "kahvehaneleri"
kapattırmış.Ebussuud Efendi'nin
fetvasıUlema'yı
bile
şaşırtmış
çünkü
açık degilmiş
ve
İslim'ın
belli maddelerine de
dayanmıyormuş.Kahve,
yiyecek
ya
da
içecek
olarak
kullanılmakiçin
yakılmadıgından,sadece kavruldugundan, kahve
kullanımınınuygunlugu ya da
uygunsuzlugu ile ilgili
tartışma sürmüş, sertleşmişama bu arada
İstanbul'da
"kahvehanelerin"
sayısıda artmaya devam
etmiş.III. Murad döneminde kahveye
karşıtututm
takınmışolan
Ulema'nın görüşüegemen
olmuşve "Sultan
İradesiyle"tüm
"kahvehaneler"
kapatılmış;Kahvehaneler
İstanbul'dasür'atle
çoğaldıve
yayıldı, işsizgüçsüz
takımı,bilhassa
kadıve müderris ma 'zulleri vakit geçirmek için
kahvehanelere
devama
başladı;mahallelerde
imamlar,
müezzinler,
hatta büyükçe rotbe ve mansab sahipleri bile
kahvehane
müşterisioldular. Kahvehanelarin halk ile dolup
boşalması,bilhassa
gençlerin,
hatta
tüysuz
çocuklarınkahvehanelere girip
çıkması, bazı müteassıb ulemayıkahvehaneler
aleyhinde harekete geçirdi: 'Birer mesavi hanedir, kahvehanelere
varmaktan
meyhaneye
varmak
evladır' derneğe başladılar,camiIerde, mescidlerde kahvehanelere gidilmemesi için vaizler,
nasihatler verildi. Nihayet Üçuncü Murad
zamanında;'Her ne ki
fahim mertebesine vara, yani kömür ola,
sırf haramdır'diye bir
fetva verilerek ilk kahve
yasağı çıktı;kahvehaneler
kapatlldl.ıJAncak kahveye
alışmışolanlar
canlıve tutkulu bir
tartışma başlatmışlar.Her
iki taraf
görüşlerinikabul ettirmek için ortaya tezler
atıp onları savunmuşlar.Tabii
bu arada, kahve
müptelaları boş durmamış,"kahvehane
yarenliğinin" tadını çıkarmanınyolunu
aramışlar.Bu
işteniyi para kazanan,
kir
getiren kahveciligi
bırakmakistemeyen
kişilerinde
olmasınedeniyle, mahalle
aralarında,ara
24
Aktaran: Elias Petropoulas, a.g.y., s. 75.
25Reşad
Ekrem Koçu,
"OsmanlıTarihinde Yasak/ar", Tarih
Dünyası, Sayı:2 (Özel
Sayı),sokaklarda,
çıkmazsokaklarda,
bazı dükkanıarınarka
kısımlarındagizli
"koltuk
kahvehaneleri"
açılmış.Kahveciler
işleriniiyi yürütebilmek,
yasa~ıdelmek için, bu
işlegörevli olan
subaşıile
asesbaşıyave
adamlarınagöz
yuınına payıverir
olmuşlar.III.
Murad'ın"kahvehane
işletenleriömür boyu
küreğemahkum"
edece~iyolundaki
yasak
fermanıfazlaca etkili
olmamış.İbrahim
Peçevi bu
dunınu şöyle anlatmaktadır:Hatta rahmetli Manav ivaz efendinin istanbul
kadısıiken,
"kazanlarım yaktıklarısürece
yalaklarım yolaklayın"diyerek
fincanlara
işaret ettiğinisöylerler. Ama o zamandan sonra o kadar
sürüm buldu ki
artıkyasaklanmaktan
kaldı.Vaizlerle müftüler
artık"kömür derecesine
gelmezmiş,içilmesinde
sakınca yokmuş"der oldular. Ulemadan,
şeyhlerden,vezir, büyük vezirler gelir
kaynağıolarak kahvehaneler
açtılarve günde ve büyüklerden
kahve içmez adam
kalmadı.Hatta o hale geldi ki, birer,
ikişer altınkira
alıroldular.
26Bu durum üzerine 1539-1605 tarihleri
arasında yaşamışolan
ŞeyhülislamBostanzade Mehmet Efendi yeni bir fetva vererek kahve
kullanunınınhiç bir
biçimde
İslim'a karşı olmadı~ını
ama
İslim tarafından
tavsiye de
edilmedi~ini
bildirmişti.Bundan
dolayıkahve
kullanımıne iyi, ne de özellikle kötüdür.
Tarafsızbir eylemdir ve her
müslümanınkendi
kararına kalmıştır.Kahve
kullanımıne
Allah'ın istedi~ibir
şeydir,ne de
günahtır.Bu yeni yorum üzerine III. Murad
koydu~ukahve
yasa~ını kaldırmış.Salah Birsel, yeni
ortamı şöyle anlatmaktadır:1592'den sonra
artıkher sokak
başındabir kahvehane
vardır. Kıssahanlar,çengiler de bu kahvelerde hüner gösterir. Gelgelelim
halk
iştengüçten
kalmağa başlamıştır. Çarşıda alış-verişdiye bir
şeyoynamaz.
"Padişahtandilenerye
varıncahalk birbirini kesip
biçmekle
eğlenir" olmuştur.27ni.
Murad döneminde, XVI.
yüzyılın sonlarına do~ve daha
sıkolarak
XVII.
yüzyıldabUyük kentlerin
pazarlarındaödenen vergiler
arasındakahve
satışından alınan,"tahmis-i kahve" denilen verginin
adıgeçmeye
başlamış.1600
yılı dolaylarındaAnkara'da kahve ve kahvehaneye
ilişkinvergilere,
çeşitlibelgelerde
rastlanmaktadır.281603-1618
yılları arasında padişahlık yapmışolan
i.
Ahmet döneminde
kahvenin yine yasaklanmaya
çalışıldı~ını
görüyoruz. Üstelik
artık
kahvenin
yanında
yeni bir keyifmaddesi daha
vardır:Tütün!.. Peçevi, 1600
yılında"ingiliz kijirlerinin
rutubetten ileri gelen kimi
hastalıklara ilaçtır"diye getirip
sattıklarını,keyif
26 İbrahim
Peçevi, a.g.y., ss: 258-259.
27
Salah BirseL, a.g.y., s.
iı.28 Suraıya Faroqhı, Osmanlı'da
Kentler ve Kentliler, Çeviren: Neyyir
Kalaycıogıu,Tarih
ehillerinin bunu da
keşfetmektegecikmediklerini belirtiyor. Kahvehanelerin rezil ve
ayak
takımı insanlarınfazla tütün içmelerinden
dolayıdumanla doldugunu, içeride
oturanlarınbirbirlerini göremez
olduklarınıbelirten Peçevi,
bunların çarşıve
mahalleleri de
kokuttuklarınıekliyor. 29
Tütünün
yayılmasıkahve
sefasınacili
vermişve kahvehanelerin
şevkini, revnikını artırmışama
büyük
kahvehanelere semtlerine göre topçu, kalyoncu,
yeniçeri, cebeci neferleri, hamal,
sandalcı, kayıkçı, fırın uşagı,hamam
uşagıgibi
ayak
takımındanbekirlar dolunca, kibar
müşteriler,efendiden kimseler topluca
mahalle kahvelerine
çekilmişler.
30XVII.
yüzyılın başlarındayasaklamalar yine
sürmüş. Derviş Paşaile Nasuh
Paşakahvehaneleri yasak
etmişler.Ancak bu tutuma
karşıhalk
arasındaiyice
huzursuzluk
başlamış.Hatta bu yasaklamalar üzerine
şiirlerbile
yazılmış: "Zararsızbir duman için bu kadar dikkate ne gerek var?/
Ası/hüner ezilen/erin ah
'/arının duman/arınıön/emektir".
31Kahvehaneler 1618-1622
yılları arasında padişahlık yapmışII.
Osman'ıntrajik ölümünden sonra
isyancıların buluştuklarıyerler
olmuş.Onun
ardından"taht"a
geçen 1623-1640
yılları arasında padişahlıkyapan iV. Murad, 1633
yılının sonlarındaülkedeki bütün kahvelerin
kapatılmasını emretmişve kahve içilmesini de
yasaklamış.
Naima Tarihi'nde bunun nedeni olarak 1633'deki büyük
İstanbul
yangınıgerekçe gösterildigi belirtiliyor.
Ancak LV.
Murad'ın asıl amacı,rezilieri
terbiye etmek ve
halkı korkutmaktır.IV: Murad bu
amacına ulaşmakiçin, yasaga
uymayanları
kim olursa olsun
öldürtmüş.
Öyle ki, bizzat kendisi gezer, tedbil-i
kıyafet dolaşır,rast geldigi rezilieri,
eşkiyayı,tütün
toplantısıyapan pabucu
yarımları yakalayıp öldürtürmüş.32Kahvehaneler
kapatıldıktansonra,
yıkılarakyerlerine bekir ve nalbant
odaları yapılmış.IV. Murad, Edirne'de kahvehane
açıldıgınıduyunca
bostancıbaşıyı,cellatlarla birlikte oraya
göndermiş,yasaga
karşıkahve
işletenlerigözünü
kırpmadan astlrtmış.33IV.
Murad'ıölümüyle
başageçen, 1640-1648
yılları arasında padişahlıkyapan "Deli"
likaplı
i.
İbrahim'in
döneminde, tütün
yasagına agırıık
verilmesi
yüzünden hafifleyen kahve
yasagıiyice ortadan
kalkmış.Tüccarlar Yemendeki
ortaklarındankantar kantar kahve getirtmeye
başlamışlar.Kahvehaneler yeniden
açılmış.Kahve ve tütün tüketimi iyice
artmış.Vezirler bile kendilerine kahvehane
yaptırıp
günde bir kaç
altın
kira
alır olmuşlar.
3429
İbrahimPeçevi, a.g.y., s. 259.
JO Reşad
Ekrem Koçu, a.g.m., s. 11.
Jl
Aktaran: Özdemir Nutku, a.g.y., s. 75.
32Aktaran: Salah Birsel, a.g.m., ss: 12-13.
J3 ReşadEkrem Koçu, a.g.m., s. 11.
XVII.
yüzyılın ortalarına do~bütün bu yasaklar ortadan
kalkmış. Barışçılıgıve sanatseverligiyle ünlü,
i
648-
i
687
yılları arasında padişahlıkyapan,
"Avcı" likaplıIV. Mehmet,
kırk yıla yaklaşanyöneticiliginde kahvehanelerin
gelişmesineolanak
tanımış.
O dönemde
İstanbul'da
bulunan Michel Febvre, büyük salonlu
kahvehaneleri
"Türklerin Kabaresi"
olarak
tanımlamış.Bu kahvehanelerin içinde
gelenleri oturtmak için
karşılıklı,üstü
hasırla kaplı,bir çok
taş sıra bulunurmuş.Buralara
halkıçekmek için,
çalgıcılar,"meddah
kıssahan"gibi söz ebesi
kişiler getirilinniş:Bu söz ebeleri gülünç ve gereksiz
şeyler anlatır, anlattıklarıylahalka bir
şeyvermezler. Dinleyiciler, bunlara kulak
kabartırkenkahvelerini içer ve
yalnızcaiçtikleri kahvelerinin ücretini 6derler.
Meddah için
ayrıcapara
ödenmez.
35Nevşehirli İbrahim Paşa'nın sadrazamlıgında
kahvenin ekonomik
açıdandevlet bütçesine
katkısıüzerinde durulur. Kahve
artıkyasak olmak
şöyledursun,
İstanbulgün1rüklerine daha çok getirilmesinin
yolları aranır.Çünkü
yabancılarkahveyi
Mısır'dan alıyorlardır.Vergi
kaybı olmamasıiçin, onlara
Mısır'dankahve
verilmesi önlenir.
Yabancılarda bu kez,
do~danYemen'den kahve almaya
başlarıar.
Bu yüzden
İstanbul'da
kahve
pahalılanır.
Bunun üzerine 17 iS
yılında Şerif
Yahya'ya bir "
name-i hüm:r"un"
yollanıp
"keferelere"
kahve
satılmaması
"usturuplu"
bir biçimde
anlatılır.
6XVIII.
yüzyılın başlarındakahveye vergi
konulması,kahve
darlıgınave
vurgunculuga neden olur.
i
703-
i
730
yılları arasında padişahlık yapmışolan III.
Ahmet döneminde
İstanbul
"nohut kahvesiyle"
tanışmıştır.
N. Sami
Banarlı
"kahve
darlığıyla"ilgili
yazısında şöyledemektedir:
İstanbul'un
huyundan
mı,suyundan
mıdır,bilinmez. Bazen de
imparatorluğunon sekizinci
asırgibi hala çok zengin
olduğu,hele
döviz
darlığınedir hiç
bilmediğidevir/erde bile
şehirdebu ihtikar
fırtınasıesebilirdi. Tezkireci Safi böyle bir
kıtlık çağında okkası beş kuruşayükselen kahvenin bu
müthiş pahalılığından şikayeteder. 1120 (/708) tarihinde kahve aziz olup beher
kıyyesi beşer kuruşa satılmaklabüyük küçük kimseye halis kahve verilmeyüp
nohuttan kahve hemen bedava
içildiğinden şairTaip
şubeyti
nazmetmiştir: Olalıkahve-i Rumi
nümayanıNohudi
meşreboldu
cümle yaran.
37Kahve bu dönemde kimi zaman
azalmış,kimi zaman
çogalmış, istikrarsızlıkoldugundan tedbirti
davranılmaya çalışılmış.Bir miktar
alınca,misafirlere
şerbetverilmesi konusunda fennan bile
çıkarılmış.Kimi zamanlar kahveye iptila o kadar
,s Aktaran: Özdemir Nutku, a.g.y., s. 76.
36
Salah Birsel, a.g.y., s. 16.
artmış
ki, ekmek gibi zaruri bir ihtiyaç maddesi haline
gelmiş.Kahveden
alınanvergi, bazen sultanlara ve saray
mensuplarınada
karşılıkkabul
edilmiştir.3sKahvehaneler bu dönemde ve XIX.
YüzyıldaYeniçerilerin
sıgındıkları,tUrlü
yolsuzlukların yapıldıkları, tezgahlandıklarıyuvalar haline gelir. Bunlara
"Yeniçeri
Kahvehaneleri"
adıda
verilmiştir.Yeniçeri
ocagınındüzeni bozulunca hemen
hemen
bütün
İstanbul esnafı
bu
ocaga
yoldaş yazılmış.
Kahveciler
de,
kahvehanelerinin
kapılarıüzerine mensup
olduklarıYeniçeri
ortasının nişanınıasmaya
başlamışlar.Her
ortanın yoldaşlarıda
kendi
nişanlarını taşıyankahvehanelere
çıkmaya başlamışlar.39III. Selim
(Padişahlıgı1789-1807)
ve IV.
Mustafa'nın (Padişahlıgı1807-1808)
dönemleriyle II. Mahmud'un
(Padişahlığı1808- 1839)
ilk saltanat
yıllarındaYeniçeri
ocagı
tam bir
"haşaratyatağı" imiş.
Öyle ki,
İstanbul civarında,
Galata'da,
Tophane'de,
Boğaziçi'nde,bilhassa Üsküdar'da, kimse çok gerekmedikçe
karısını, kızınısokaga
çıkaramaZIDış.Hatta
"dört
kaşlı delikanlılar"bile yolda rahat
yürüyemezlermiş.II. Mahmud,
1826
yılındaYeniçeri
ocagını kapattıktansonra
kahvehanelere de el
atmış.Hele Bogaziçi
kıyılarındakiYeniçeri kahvelerini toptan
yerle bir
etmiş. Yıkılmayanlarise, yerlerini berber
dükkanıarına bırakmış.Ya da
bunlar, eski
yıkma olaylarındaoldugu gibi bekar
odalarıolarak
kullanılmış.Yeniçeri
kahvehaneleri,
"baldırı çıplakkülhanilerin" sabahtan
akşamakadar, saz ve sözle,
afyon ve esrarla keyif
çatıpeglendikleri
yerlermiş.Hepsi gayet büyük ve süslü olan
bu kahvehanelerde köçekler, sazendeler,
kıssahanlar,eli
ayagıdüzgün
"şabıemred
uşakları" bulunurmuş.Bu kahvehanelerin
bazılarındaKaragöz de
oynatılırmış.Daha sonra
Tulumbacıların işlettiklerive devam ettikleri
çalgılıkahvehaneler ortaya
çıkmış."Semai Kahvehaneleri"
adıverilen bu yerlerde kavga, gürültü
çıkmamasıiçin
akşamlarıhalk
kitaplarıokunur, bu bazen günlerce
sUrermiş.40Osman Cemal
Kaygılı,"Semai kahvelerini"
şöyle anlatır:Tanzimatla beraber Divan
Edebiyatı nasılhararetini
kaybetmişve
daha sonra
nasıl durmuşsa, aşık tarzıdenilen saz
şiiride yine
Tanzimat'la birlikte hayli
gevşemişve biraz daha zaman geçince
Tavuk
Pazarındaki Aşıkkahvelerinden
İstanbul'un çalgılıkahve
denilen yerlerine
sığınarakoralarda
aslınımuhafaza etmekle
beraber
şekliniaz çok
değiştirmeksuretiyle 1919-1920
yıl/arınakadar devam edebilmek
imkanlarını bulmuştur.41XIX.
yüzyılınikinci
yarısında"her biri birer kulüp" olarak
tanımlanankahvehaneler ortaya
çıkar.Bu kahvehanelerden kimisi
edebiyatçıların,bilim
adamlarının aydınların toplantıyeri haline gelmeye
başlar.38
A.g.m., s. 5 i.
39 Reşat
Ekrem Koçu, a.g.m., s. 1
ı. 40A.g.m., ss:
i
ı-ıı.41
Osman Cemal
Kaygılı, İstanbul'daSemai Kahveleri ve Meydan
Şairleri,Burhaneddin
Eski istanbul'da kahvehaneler birer kulüp, birer okuma
odasıve
eğlenceyeri halinde idi. Bir çok okur yazarlar
akşamlarıkahvelerde
buluşupedebiyat ve ilim üzerine
münakaşalar,sohbetler yaparlar,
bazıkahvelerde
çalgıve meddah olur,
bazılarındakitaplar, gazeteler okunurdu.
4lÖzdemir Nutku, XIX:
yüzyılın
"Meddah Kahvelerini"
Türkiye'ye
gelmiş
yabancıgezginlerin gözlemlerinden
aktarır. Yabancıgezginler, bu kahvelere
dinleyicilerin
sıgmamasınaçok
şaşırmışlar.çogu serseri,
başıboşolan bu insanlar,
meddah gösteriye
başladıgıandan itibaren sessiz
kalırlarve
meddahıngözlerinin
içine
bakarlarmış.Ramazan
günleri
ve
bayramlarda
İstanbul'dabüyük
kahvehanelerin
müşterileriiçin meddah gösterileri
düzenlenirmiş.Geç saatlere kadar
süren bu gösteriler, hikaye
anlatımı,"halk
yaşamındandramatik sahneleri"
getirmiş. XıX. yüzyılınmeddah kahveleri
arasında KızAhmet'in kendi
işlettigibir
kahvehanesi
varmışve herkes onu dinlemek için kahvehaneyi doldurur,
çogımluklayer
bulamazlarmış.43A.Hamdi
Tanpınarise Tanzimat 'tan sonra kahve zevkinin
degiştiginiöne
sürerek
şunlarısöylemektedir:
Tanzimat'tan sonra insanla beraber kahve zevki de
değişti.Viyana ve Paris usulü,
duvar/arıaynalarla süslü, sandalye ve
masalıkahveler
açıldıve bugün o kadar zevkle
dinlediğimizKatibim türküsünde
kolalı gömleğive setresiyle alay edilen
istanbul beyleri bu kahvelerde toplanmaya
başladılar.Aziz
devrinde birdenbire
yayılangazete zevki yüzünden bu kahve/erin
bir
kısmı kıraathane adını aldılar. Beyoğlu'dan Galata ve
Divanyolu, Beyazid'e kadar bu
kıraathaneler vardı.uxx.
YüZYıLıN BAŞLARıNDA
"KAHVE"
XX.
yüzyılınilk yirmi
yılındakahvehaneler toplumun hemen her kesiminin
ugradıgıyerler
olmuştur.Büyügünden küçügüne, iyisinden kötüsüne kadar hemen
her
yerde
yüzlerce
kahvehane
bulunmaktadır. İstanbul'da şimdiyekadar
degindigimiz kahvehanelerden hemen hepsinden görmek mümkündür. Sadri Sema,
yüzyılın başlarındabunlara,
"esrar kahveleriyle",
"horozcu kahvelerini"
de
eklemektedir.
4s
Adından
da
anlaşılacagıgibi
"esrar kahveleri"
esrarkeşlerin toplanıpesrar
içip kendilerinden geçtikleri,
"horozcu kahveleri"
ise horoz
dövüşlerinin yaptırıldıgıyerlerdir.
Bımlardaha çok, toplumun alt kesimlerinin gittigi yerlerdir. Oysa
xx.
Yüzyılınilk yirmi
yılında sanatçıların, şairlerin, yazarların,bilim
adamlarının42
H. Y.
Şehsuvaroğlu,
"Her biri birer ku/üp o/an eski kahvehane/er",
Cumhuriyet,
i
Haziran 1956, s. 2.
43
Özdemir Nutku, a.g.y., ss: 77-79.
44
A. Hamdi
Tanpınar, Beş Şehir,Milli
Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul1994, s. 205.
45Sadri Sema, Eski
İstanbul'dan Hatıralar, İletişim Yayınları, İstanbul1991, ss; 97-100.
gazetecilerin devam
etti~ikahveler, edebiyat, sanat ve tiyatro
açısından oldu~ukadar
, toplumun kültUr
yaşamı açısındanda önemlidir. Buralar, ilginç
gelişmelerinoldugu,
pek çok
anılarladolu, her yönden incelenmeye
de~eryerlerdir. Ahmet Rasim'den
Neyzen Tevfik'e, Halit Ziya'dan Abdülhak Hamit'e, Süleyman Naziften Yakup
Kadri'ye, Abdülhak
Şinasi
Hisar'dan
A. Hamdi
Tanpınar'a,
Halit Fahri'den Yahya
Kemal'e, Ahmet
Haşim'denAsaf Halet Çelebi'ye,
ReşatNuri'den Hüseyin
Rahmi'ye kadar kültUr tarihimizin pek çok ismi bu kahvelere
gitmişler,kimi zaman
üreterek, kimi zaman
tartışarak,kimi zaman da sohbetleriyle bu mekanlara renk
kattıklarıkadar eserlerinde de
bunları öıürnsüzleştirmişlerdir.SONUÇ
XX.
yüzyılınilk
yirmi
yılınakadar kahvehanelerin ve
kıraathanelerin "işlevleri"iki
açıdandegerlendirilebilir:
Bireysel ve toplumsal. Bireysel
açıdan baktıgımızdaXVI.
yüzyıldan1920'lere kadar geçen sürede (hatta günümüzde de)
insanlar kahveye, sadece kahve, çay içmek için
de~il,sohbet edip, dedikodu
yapıp,oyun
oynayıpkimi zamanda
iş konuşupgünün ya
da
haftanın yorgunlu~unu çıkarırlarkenruhsal
açıdanda rahatlama
sa~lamakiçin
gitmişlerdir.Bu durwn
işsizinsanlar
açısındandaha da önemlidir. Yapacak, oyalanacak, geçimini
sa~layacakbir
işiolmayan insanlar için kahvehaneler ya
da
kıraathaneler"toplumsal
yatıştlTlcı" işlevigörmektedir.
Toplumsal
açıdan baktıgırnızzaman da, gazete, kitap okunan,
düşünceüretilen,
çeşitligösterilerin
izlendi~ibu yerlerin, toplum
yaşamınıyönlendirmede
önemi büyüktür. Çünkü toplumun büyük kesiminin
nabzıoralarda
atmaktadır.Özellikle günümüzde erkeklerle birlikte
kadınlarında gittigi yerlerin
ço~almasıbuna
örnek gösterilebilir.
Sanatçıların,bilim
adamlarının,yazar ve gazetecilerin bir araya
gelip
etkileşim sa~ladıklarıve topluma olumlu biçimde yön verdikleri mekanlar
olarak toplumsal
açıdanönemlidirler. Burada
kişilerintek tek yani bireysel
doyumlarısöz konusu edilse de, bu bireysel doyum
toplumsalıniçinde
erimiştirve
ona hizmet etmektedir. Kahvehaneler,
kıraathaneler, boş zamanlarınöldürüldügü,
insanların amaçsızca toplandıklarıyerler
olmamalıdır. Yüzyılımızda sayısıon binlere
ulaşanbu yerlere gerek bireysel gerek toplumsal
açıdan "işlev" kazandırılmasıgerekmektedir.
KAYNAKÇA
i.
KİTAPLAR:Ana BritannicaAnsiklopedisi,
İstanbul,Cilt: 17, 1994.
BİRSEL,
Salih, Kahveler
Kitabı,Ankara,
İş Bankası Yayınları,1983.
DELEON, Jak, Eski
İstanbul'un Yaşayan Tadı, İstanbul,Remzi Kitabevi, 1995.FAROQHI,
Suraıya, Osmanlı'daKentler ve Kentliler, çev: Neyyir
Kalaycıoğlu, İstanbul,Tarih
VakfıYurt
Yayınları,1994.
KAYGıLI,