• Sonuç bulunamadı

ÜNİVERSİTE OKUYAN GENÇ YETİŞKİNLERİN MOBİL TELEFON YOKSUNLUĞU KORKUSU (NOMOFOBİ) İLE KİŞİLİK TİPLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ÜNİVERSİTE OKUYAN GENÇ YETİŞKİNLERİN MOBİL TELEFON YOKSUNLUĞU KORKUSU (NOMOFOBİ) İLE KİŞİLİK TİPLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ"

Copied!
75
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ÜNİVERSİTE OKUYAN GENÇ YETİŞKİNLERİN MOBİL TELEFON YOKSUNLUĞU KORKUSU (NOMOFOBİ) İLE KİŞİLİK TİPLERİ

ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hatice ÖZ

Psikoloji Anabilim Dalı Psikoloji Bilim Dalı

Tez Danışman: Doç. Dr. Hasan Said TORTOP

(2)

T.C.

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ÜNİVERSİTE OKUYAN GENÇ YETİŞKİNLERİN MOBİL TELEFON YOKSUNLUĞU KORKUSU (NOMOFOBİ) İLE KİŞİLİK TİPLERİ

ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hatice ÖZ (Y1512272005)

Psikoloji Anabilim Dalı Psikoloji Bilim Dalı

Tez Danışman: Doç. Dr. Hasan Said TORTOP

(3)
(4)

iii YEMİN METNİ

Yüksek Lisans tezi olarak sunduğum “Üniversite Okuyan Genç Yetişkinlerin Mobil Telefon Yoksunluğu Korkusu (Nomofobi) İle Kişilik Tipleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi” adlı çalışmanın, tüm aşamalarında bilimsel etik ve geleneklere ters düşecek bir yardıma başvurulmaksızın yazıldığını ve yararlandığım kaynakların Kaynakça’da belirtilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve onurumla beyan ederim.

(5)

iv ÖNSÖZ

Bu tez çalışmasında üniversite okuyan genç yetişkinlerin mobil telefon yoksunluğu korkusu (nomofobi) ile kişilik tipleri arasındaki ilişkisi incelenmiştir. Tez çalışmamın planlanmasında, araştırılmasında ve oluşumunda ilgi ve desteğini esirgemeyen sayın Doç. Dr. Hasan Said TORTOP hocama, çalışmam boyunca benden bir an olsun yardımını esirgemeyen, her daim sabrı, sevgisi, desteği ile yanımda olan varlığı ile beni sonsuz mutlu ve huzurlu hissettiren canım eşim Ümit ÖZ’e, bu günlere gelmemde en büyük pay sahibi olan, maddi ve manevi bütün desteğiyle hep arkamda olan ve çalışma süresince yanımda olup biricik kızıma bakarak bana destek olan annem-babama, ve çalışma esnasında yanıma gelerek tezime minik parmaklarıyla harfler ekleyip gülümseyen biricik kızım İkra’ya sonsuz sevgi, saygı ve teşekkürlerimi sunarım.

(6)

v İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ ... iv İÇİNDEKİLER ... v KISALTMALAR ... viii ÇİZELGE LİSTESİ ... ix ŞEKİL LİSTESİ ... x ÖZET ... xi ABSTRACT ... xii 1. GİRİŞ ... 1 1.1 Araştırmanın Problemi ... 2

1.2 Araştırmanın Alt Problemleri ... 2

1.3 Araştırmanın Amacı ... 3 1.4 Araştırmanın Önemi ... 3 1.5 Sınırlılıklar ... 3 1.6 Sayıltılar ... 4 2. KURAMSAL ÇERÇEVE ... 5 2.1 Bağımlılık ... 5 2.2 Tanımı ... 5 2.3 Bağımlılık Türleri ... 6 2.3.1 Psikolojik bağımlılık ... 6 2.3.2 Fiziksel bağımlılık ... 6 2.4 Bağımlılık Gelişimi ... 7 2.5 Bağımlılık Tedavileri ... 8

2.5.1 Bağımlılıkta etkili tedavi ilkeleri ... 8

2.5.2 Tedavi yaklaşımları ... 9

2.5.2.1 Nüks (Relaps) önleme ... 9

2.5.2.2 Matriks modeli... 9

2.5.2.3 Destekleyici-Dışavurumcu (Ekspresiv) psikoterapi ... 9

2.5.2.4 Motivasyonu artırma terapisi ... 10

2.6 Yoksunluk Sendromu... 10

2.7 Nomofobi ... 11

2.8 Mobil Telefon Kavramı ... 12

2.9 Mobil Telefon Bağımlılığı ... 12

2.9.1 Mobil telefon bağımlılığının belirtileri ... 13

2.9.2 Mobil telefon bağımlılığıyla başa çıkma yöntemleri ... 15

2.10 Mobil Telefon ve İnternet İlişkisi ... 18

2.11 Mobil Telefon ve Oyun İlişkisi ... 19

2.12 Mobil Telefon Bağımlılığının Olumsuz Etkileri... 19

(7)

vi

2.12.2 İşle ile ilgili sorunlar ... 20

2.12.3 Akademik sorunlar ... 20

2.12.4 Sağlık sorunları ... 21

2.13 Mobil Telefon Bağımlılığının Tedavisi ... 21

2.14 Kişilik ... 22

2.15 Kişilik Gelişimi ... 23

2.16 Kişilik Kuramları ... 24

2.16.1 Sigmund Freud’un kişilik kuramı ... 24

2.16.2 Eric Berne’nin kişilik kuramı ... 24

2.16.3 Carl Gustav Jung’un kişilik kuramı ... 25

2.16.4 Alfred Adler’in kişilik kuramı ... 26

2.16.5 Karen Horney’in kişilik kuramı ... 27

2.16.6 Eysenck’in Kişilik Kuramı ... 27

2.17 Beş Faktörlü Kişilik Modeli... 28

2.18 Kişilik ve Mobil Telefon ... 29

2.19 Yurtiçi Çalışmalar ... 30

2.20 Yurtdışı Çalışmalar ... 37

3. YÖNTEM ... 40

3.1 Araştırma Modeli ... 40

3.2 Evren ve Örneklem ... 40

3.3 Veri Toplama Araçları ... 40

4. BULGULAR ... 42

4.1 Demografik Özelliklere İlişkin Bulgular ... 42

4.2 Birinci Alt Probleme İlişkin Bulgular: Üniversite Öğrencilerinin Nomofobi Düzeyleri ... 43

4.3 İkinci Alt Probleme İlişkin Bulgular: Nomofobinin Cinsiyete Göre Değişimi ... 44

4.4 Üçüncü Alt Probleme İlişkin Bulgular: Nomofobinin Yaşa Göre Değişimi 45 4.5 Dördüncü Alt Probleme İlişkin Bulgular: Nomofobinin Anne Eğitim Faktörüne Göre Değişimi ... 45

4.6 Beşinci Alt Probleme İlişkin Bulgular: Nomofobinin Baba Eğitim Göre Değişimi ... 45

4.7 Altıncı Alt Probleme İlişkin Bulgular: Nomofobinin Okunan Fakülteye Göre Değişimi ... 46

4.8 Yedinci Alt Probleme İlişkin Bulgular: Üniversite Öğrencilerinin Kişilik Tiplerine İlişkin Bulgular ... 46

4.9 Sekizinci Alt Probleme İlişkin Bulgular: Üniversite Öğrencilerinin Kişilik Tipleri ile Nomofobi Düzeyleri Arasındaki İlişkiye İlişkin Bulgular ... 47

4.10 Dokuzuncu Alt Probleme İlişkin Bulgular: Üniversite Öğrencilerinden Nomofobik Riskte Olanların Kişilik Tipleri İle İlişkisi ... 48

5. SONUÇ VE ÖNERİLER ... 49

5.1 Sonuç... 49

5.1.1 Üniversite Öğrencilerinin Nomofobi Düzeylerinde Farklılaşma Durumu ... 49

5.1.2 Üniversite Öğrencilerinin Nomofobi Düzeylerinin Cinsiyete Göre Farklılaşma Durumu ... 50

5.1.3 Üniversite Öğrencilerinin Nomofobi Düzeylerinin Yaş Faktörüne Göre Farklılaşma Durumu ... 51

5.1.4 Üniversite Öğrencilerinin Nomofobi Düzeylerinin Okunan Fakülte Faktörüne Göre Farklılaşma Durumu ... 52

(8)

vii

5.1.5 Üniversite Öğrencilerinin Nomofobi Düzeyleri ile Kişilik Tipleri Arasındaki İlişkisinde ve Nomofobik Riskte Olanların Kişilik Tipleri İle

İlişkisinde Farklılaşma Durumu ... 52

5.2 Öneriler ... 54

KAYNAKLAR ... 55

EKLER ... 59

(9)

viii KISALTMALAR

(10)

ix ÇİZELGE LİSTESİ

Sayfa

Çizelge 2.1: Freud’a Göre Kişiliğin Üç Bölümü ... 24

Çizelge 2.2: Berne’ye Göre kişiliğin Üç Yönü ... 25

Çizelge 2.3: Jung’a Göre Kişilik Sürecinin Oluşumu (Şimşek, 1998) ... 26

Çizelge 2.4: Horney’e Göre Kişilik geliştirme Seçenekleri ... 27

Çizelge 4.1: Katılımcıların demografik özellikleri ... 42

Çizelge 4.2: Üniversite Öğrencilerinin Nomofobi Düzeylerine İlişkin Betimsel Analiz Sonuçları ... 43

Çizelge 4.3: Üniversite Öğrencilerinin Nomofobik Olma Durumlarının Betimsel Analiz Sonuçları ... 44

Çizelge 4.4: Üniversite Öğrencilerinin Nomofobi Düzeylerinin Cinsiyete Göre t-Testi Sonuçları ... 44

Çizelge 4.5: Üniversite Öğrencilerinin Nomofobi Düzeylerinin Yaş Faktörüne Göre ANOVA sonuçları ... 45

Çizelge 4.6: Üniversite Öğrencilerinin Nomofobi Düzeylerinin Anne Eğitim Düzeyi Faktörüne ANOVA sonuçları ... 45

Çizelge 4.7: Üniversite Öğrencilerinin Nomofobi Düzeylerinin Baba Eğitim Düzeyi Faktörüne ANOVA sonuçları ... 45

Çizelge 4.8: Üniversite Öğrencilerinin Nomofobi Düzeylerinin Okunan Fakülte Faktörüne Göre ANOVA sonuçları ... 46

Çizelge 4.9: Katılımcıların Kişilik Tiplerine İlişkin Betimsel Analiz Sonuçları ... 46

Çizelge 4.10: Üniversite Öğrencilerinin Kişilik Tipleri ile Nomofobi Düzeyleri Arasındaki İlişkiye İlişkin Korelasyon Testi Sonuçları... 47

Çizelge 4.11: Nomofobik Riskte Olanları Üniversite Öğrencilerinin Kişilik Tipleri ile Nomofobi Düzeyleri Arasındaki İlişkiye İlişkin Korelasyon Testi Sonuçları ... 48

(11)

x ŞEKİL LİSTESİ

Sayfa Şekil 2.1: Bağımlılık Döngüsü ... 8

(12)

xi

ÜNİVERSİTE OKUYAN GENÇ YETİŞKİNLERİN MOBİL TELEFON YOKSUNLUĞU KORKUSU (NOMOFOBİ) İLE KİŞİLİK TİPLERİ

ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

ÖZET

Günümüzde gelişen teknoloji, bazı bağımlılıkların hayatımıza girmesini sağlamıştır. Bu çalışmada üniversite öğrencilerinin nomofobi düzeyleri ile kişilik tipleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Araştırma modeli, ilişkisel tarama modelidir. Araştırmanın örneklemi İstanbul Aydın Üniversitesi öğrencileri olarak belirlenmiştir. Araştırma 2017-2018 öğretim yılı bahar döneminde yapılmış olup, 3. ve 4. sınıf okuyan 300 üniversite öğrencisine ölçekler uygulanmıştır. Veri toplama aracı olarak, Yıldırım vd. (2015) tarafından uyarlanmış Mobil Telefon Bağımlılığı Ölçeği ve Tomrukçu (2008) tarafında uyarlanmış olan Beş Faktörlü Kişi Envanteri kullanılmıştır. Verilerin analizinde t-test, varyans analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda; Üniversite öğrencilerin nomofobik durumları ile dışa dönük kişilik puanları arasında pozitif zayıf bir ilişki bulunmuştur (r=.232, p<.001). Üniversite öğrencilerin nomofobik durumları ile uyumluluk kişilik puanları arasında pozitif orta bir ilişki bulunmuştur (r=.461, p<.001). Üniversite öğrencilerin nomofobik durumları ile sorumluluk kişilik puanları arasında pozitif zayıf bir ilişki bulunmuştur (r=.230, p<.001). Üniversite öğrencilerin nomofobik durumları ile duygusal denge kişilik puanları arasında negatif zayıf bir ilişki bulunmuştur (r=-.2184, p<.001). Üniversite öğrencilerin nomofobik durumları ile gelişime açıklı kişilik puanları arasında pozitif zayıf bir ilişki bulunmuştur (r=.255, p<.001). İlerideki araştırmalarda, nomofobinin ortaya çıkmasında kişilik özelliklerinin nasıl etkilediğine yönelik nitel araştırma yapılabilir.

(13)

xii

INVESTIGATION OF UNIVERSITY STUDENTS’ NOMOPHOBIA LEVELS BETWEEN PERSONALITY TYPES

ABSTRACT

Today's developing technology has enabled some addictions to enter our lives. In this study, the relationship between the nomophobia levels of university students and personality types was investigated. The research model is the survey model. The sample of the research was determined as the students of Istanbul Aydın University. The research was carried out in the spring semester of 2017-2018 academic year and scales were applied to 300 university students studying 3rd and 4th grade. As a data collection tool, Yıldırım et al. (2015) adapted NoMobile Phone Dependency Scale and Tomrukçu (2008) adapted Five Factor Personal Inventory. In the analysis of the data, t-test, variance analysis was used. As a result of the research; A positive weak correlation was found between the nomophobic status of the university students and outward personality scores (r = .232, p <.001). There was a positive moderate correlation between the nomophobic status of the university students and the conformity personality scores (r = .461, p <.001). A positive weak correlation was found between the nomophobic status of the university students and the responsibility personality scores (r = .230, p <.001). There was a negative negative correlation between the nomophobic status of university students and emotional balance personality scores (r = -.2184, p <.001). A positive weak correlation was found between the nomophobic status of university students and the developmental personality scores (r = .255, p <.001). In future research, qualitative research can be done on how personality traits affect the emergence of nomophobia.

(14)

1 1. GİRİŞ

İçinde bulunduğumuz teknoloji çağında insanların ihtiyaçlarını neredeyse hiç yorulmadan, yer değiştirmeden ve anında karşılayabilmesi mümkün olmuştur. Bunu sağlayan imkanların başında ise internetin yaygınlaşması gelmektedir. Özellikle de taşınabilir aygıtların internet ile entegrasyonu sonucu kullanıcılar artık bilgi ve hizmete diledikleri her yerde ve her an ulaşabilir olmuştur.

Bilgi ve hizmetin yanı sıra kişiler arası iletişim de bu sayede farklı bir boyuta ulaşmıştır. Önceleri sadece sabit hatlı telefonlar söz konusuyken kişilerin birbirleri ile iletişim alanı kısıtlı olmuştur. Örneğin iki kişinin sabit hatlı bir telefona ulaşamayacakları bir yerde buluşmaları için önceden sözleşmeleri ve zamanında sözleştikleri yerde olmaları gerekmekteyken, mobil telefon zamanında kişiler anlık durumlarını birbirlerine haber verebilerek buluşma yer ve zamanını değiştirebilmiştir. Akıllı telefonlar ise internet kullanımı ile anlık iletişime çok daha farklı boyutlar kazandırmıştır. Artık kullanıcılar dilediklerinde sadece bir kişiyle değil tüm dünya ile ne zaman nerede olduğunu paylaşabilmektedir.

Bu gibi kolaylıklarının yanı sıra akıllı telefonlar hayatımızın merkezine yerleşerek bir takım sorunlara da yol açabilmektedir. Sürekli ulaşılabilir olma duygusu güven veren bir duygu olsa da, bazı ilişkilerde bu durum suistimal edilebilmektedir. Kıskanç eşler, aşırı kontrolcü ebeveynler ve mobinge yol açan iş ilişkileri bunların akla ilk gelenleridir.

Sosyal ilişkilerin yanı sıra kişisel kullanımdan kaynaklı bir takım problemler de söz konusudur. Sosyal medya ya da oyun bağımlılığı akıllı telefon kullanıcılarının en yaygın sorunlarındandır. İnternete ulaşamadığı zamanlarda ya da oyuna giremediği dönemlerde huzursuzluk yaşayan, kaygılanan hatta krize giren kullanıcılar söz konusudur. Sürekli telefonunu kontrol eden, insanlarla daha az iletişime giren, hayatının merkezine telefonunu alan kullanıcılar oldukça fazladır.

(15)

2 1.1 Araştırmanın Problemi

Akıllı telefonların piyasaya çıkmasından sonra ortaya çıkan cep telefonu bağımlılığı etkisini giderek arttırmıştır. Öyle ki bu durum kimi insanlarda, telefona ulaşılamadığı durumlarda kişinin kendini hem fiziksel olarak hem de psikolojik olarak rahatsız hissetmesine kadar varmış durumdadır.

Özellikle de telefonların internete bağlanabilir olması, insanların bu cihazları hayatının merkezine almasına yol açmıştır. İş yerinde, okulda ve sosyal yaşantısında haberleşmeden, bilgi alış verişine, ekonomik alış verişlerden, sosyal medya takibine kadar hemen hemen her şey neredeyse her an her yerde kullanılabilir olmuştur. Bu özelliklerin yararlarının yanı sıra kişilerde oluşturduğu suni iyi oluşlarla onları psikolojik olarak kendine bağlama gibi olumsuz yanları da bulunmaktadır.

Ayrıca akıllı telefonlarda internetin yanı sıra oyun ve çeşitli uygulamalarla kişileri kendine bağımlı haline getiren farklı unsurlar da bireyleri telefon bağımlısı yapan diğer unsurlardandır.

Bu tip kullanıcılarla ilgili çalışmalar henüz yeni sayılsa da son dönemde oldukça çok sayıda araştırma yapılmaktadır. İngiltere’de yapılan bir çalışmada “No Mobil Phobia” olarak adlandırılan bu rahatsızlığa kısaca Nomophobia denilmektedir. Türkçe mobil telefon eksikliği korkusu olarak çevrilen nomofobi günümüzde oldukça yaygın bir rahatsızlığa dönüşmüştür.

Bu rahatsızlığa sahip kişilerin iş ve soysal ilişkileri bozulmakta hatta evlilikleri son bulabilmektedir. Kişilerin bu rahatsızlıktan kurtulabilmeleri için öncelikle bu durumu kabul etmeleri ve buna göre yaşamaları gerekmektedir.

1.2 Araştırmanın Alt Problemleri

 Nomofobi cinsiyete göre değişiklik gösrterir mi?  Nomofobi yaşa göre değişiklik gösterir mi?

 Nomofobi anne eğitim faktörüne göre değişiklik gösterir mi?  Nomofobi baba eğitim faktörüne göre değişiklik gösterir mi?  Nomofobi okunan fakülteye göre değişiklik gösterir mi?

(16)

3

 Üniversite öğrencilerinin kişilik tipleri ile nomofobi düzeyleri arasında ilişki var mıdır?

 Üniversite öğrencilerinden nomofobik riskte olanların kişilik tipleri ile ilişkisi nasıldır?

1.3 Araştırmanın Amacı

Çağımızın rahatsızlığı olan nomofobinin üniversite öğrencisi gençler üzerindeki etkilerini ölçmek ve bu gençlerin ne düzeyde nomofobik olduklarını saptamanın yanı sıra kişilik özelliklerinin nomofobi üzerinde etkisi olup olmadığı da bu çalışmada incelenecek unsurlardandır.

1.4 Araştırmanın Önemi

Akıllı telefonların insanların hayatını ne derece kolaylaştırdığı bilinen bir gerçektir. Ancak bunun yanı sıra oluşturduğu suni iyi oluşlarla kişileri sosyal hayattan uzaklaştırması, yapay ve sahte ilişkiler ile avunmasına neden olması ve bu hislerin etkisiyle kendisine daha da fazla bağlanması da ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Bu nedenle nomofobi üzerinde ne kadar bilgi sahibi olunursa bu rahatsızlıkla baş etme ve yaygınlaşmasını önlemek de o derece kolay olacaktır. Çağın bir rahatsızlığı olması bakımından özellikle genç nesilde çok sık görülen nomofobi çoğunlukla görmezden gelinen bir rahatsızlıktır. Ancak müdahale edilmediği takdirde kişinin akademik, iş ve sosyal yaşantısına ciddi zararlar verebilecek bir duruma dönüşebilmektedir.

1.5 Sınırlılıklar

Bu çalışma İstanbul Aydın Üniversitesi bünyesinde bulunan, 2017-2018 öğretim yılında eğitim görmeye devam etmekte olan, beş farklı fakültede (eğitim, mühendislik, fen edebiyat, iletişim ve iktisadi idari bilimler fakültesi) eğitim görmekte olan üniversite öğrencileri ile sınırlıdır.

Araştırmadan elde edilecek bulgular, araştırmada kullanılan veri toplama aracı ile ulaşılan sonuçlarla sınırlıdır.

(17)

4 1.6 Sayıltılar

Çalışmada katılımcıların akıllı telefon kullanımı ve bunun kişi üzerindeki etkileri hakkında yeterli bilgi sahibi oldukları ve sorulara samimi cevaplar verdikleri var sayılmaktadır.

(18)

5

2. KURAMSAL ÇERÇEVE

2.1 Bağımlılık

Bağımlılık denilince insanların aklına çoğunlukla madde bağımlılığı gelmektedir. Oysaki günümüzde madde bağımlılığı dışında da pek çok eylem ya da uygulama da insanları kendisine bağımlı yapacak hale gelmiş durumdadır. Bunların ilk akla geleni ise internet bağımlılığı ve akıllı telefon bağımlılığıdır. Bu bakımdan bağımlılık tanımı yapılırken, bağımlılığın sadece maddesel bir şeye değil de aynı zamanda eylemsel bir duruma da bağımlı olunabileceği dikkate alınarak tanımlamalar gözden geçirilmeye çalışılmıştır.

2.2 Tanımı

Bireyin alışkanlık haline gelen madde ya da davranışları terk etme çabasına karşın bunda başarılı olamaması, aksine çoğu zaman bu alışkanlığı arttırarak sürdürmesi durumudur. Bağımlı kişi alışkanlığından uzak kaldığında kendini kötü hissetmekte, bu alışkanlığın kendisi için kötü bir alışkanlık olduğunu bilmesine karşın devam ettirmektedir (Çavuşoğlu, 2009).

Çoğu durumda, bağımlılık bir gecede gelişmez. Genel olarak, kişi bağımlılığı düşünürken, bağımlılığı genellikle bir süreç açısından düşünür. Bağımlılık sürecinin başlatılması üzerine, iştah açıcı etkiler veya sebepler için bir takım hareketler izlenir. Farklı bağımlılık davranışları, hedonistik (ör. uyuşturucu kullanımı, cinsiyet, kumar) veya besleyici (örneğin, zorlayıcı yardım, iş bağımlılığı, alışveriş bağımlılığı, sevgi, egzersiz) motiflerine hizmet etmek olarak ampirik olarak kümelenmiştir. Bununla birlikte, diğer veya ilave makul sebepler (ör. Fantazi veya unutulma elde etmek için) ve tüm bağımlılıklar öznel deneyim değiştirmek için ortak bir işlev paylaşabilmektedir (Sussman, 2011).

Bağımlılık süreci bazı bireyler için değil diğerleri için açılır ve bağımlılık davranışına başlamadan önce bireysel farklılıkları yansıtıyor olabilir veya birey

(19)

6

bağımlılık davranışına girmeye devam ettiğinde yani bireyler "bağımlılık eğilimi" boyutunda değişiklik gösterebilir.

Bağımlılıkta, şartlar ne olursa olsun bağımlı olunan şeye karşı dizginlenemeyen bir istek söz konusudur. Ayrıca kullanım süresi ve miktarı zaman içerisinde artış göstermektedir. Son olarak bağımlı olunan şeye karşı birey hem psikolojik olarak hem de fiziksel açıdan ihtiyaç duymaktadır. Bunlar bağımlılığın üç temel öğesidir (Aslan, 2011).

2.3 Bağımlılık Türleri 2.3.1 Psikolojik bağımlılık

Psikolojik bağımlı kişi bağımlı olduğu şeyi dertlerinden uzaklaşmak için bir çözüm yolu olarak görmektedir. Bu nedenle bağımlı olduğu şeyi aldığında ya da yaptığında bir tatmin hissi duymaktadır. Psikolojik bağımlılık, bağımlılığın tüm çeşitlerinde ana unsurdur. Fiziksel bağımlılıktan farkı ise yoksunluk belirtileri görülmemektedir (Kayaalp ve Uzbay, 2009).

Psikolojik bağımlılık durumlarında, bağımlı olunan şeye karşı büyük bir arzu söz konusudur. Ancak fiziksel bağımlılıktan farklı olarak doz aşımına ihtiyaç hissedilmemektedir. Ayrıca bağımlılığın ortaya çıkardığı kötü sonuçlar bireysel olmaktadır (Aslan, 2011).

2.3.2 Fiziksel bağımlılık

Fiziksel bağımlılık genellikle madde bağımlılıklarında söz konusudur. Alınan maddenin vücutta meydana getirdiği değişikliklere vücudun alışması durumudur. Madde alınmadığı takdirde vücutta kırgınlık hali görülebilmektedir (Bektaş, 1999). Fiziksel bağımlılığın psikolojik bağımlılıktan farkının başında, psikolojik bağımlılık düzeyi kişiden kişiye değişse de fiziksel bağımlılık düzeyleri genellikle her bağımlıda benzerlik göstermektedir. Fiziksel bağımlılık düzeyini belirlemek için maddenin kesilmesi durumunda oluşan yoksunluk belirtilerinin etkisi gözlenmektedir (Kayaalp ve Uzbay, 2009). Yoksunluk etkilerinin başılacaları ise baş ağrısı, mide bulantısı ve istifra etme, terleme, iştah kesintisi, uyku problemleri, ishal ve sara benzeri nöbetlerdir. Yoksunluk etkileri görülmeyen durumlarda fiziksel bir bağımlılık da henüz oluşmamıştır (Aslan, 2011).

(20)

7 2.4 Bağımlılık Gelişimi

Bağımlılık birden bire gerçekleşen bir olgu değildir. Kişinin bir şeye bağımlı olması zaman alan bir durumdur. Bu süreç bağımlı olunan şeyin ilk denemesi ile başlamaktadır. Sonrasında ise sürekli bir kullanım söz konusu olduğunda zamanla bağımlılık da başlamaktadır. Sürekli kullanım söz konusu olmadığında ise bağımlılık meydana gelmeyecektir. Bu nedenle bağımlılığın sürecini belirli aşamalara bölmek mümkündür. Fakat bu evreler her bağımlılık için aynı olmak zorunda değildir.

 Hazırlık aşaması  Deneme aşaması

 Kullanımın devam ettirilmesi  İlerleme aşaması

 Terk etme aşaması  Geri dönme düşüncesi  Yeniden kullanım

 Alışkanlığın yeniden başlaması

Bağımlılık yaptığı bilinmesine karşın insanlar tarafından bağımlılık yapan şeylerin kullanılması, çoğunlukla kişinin kendisine bağımlı olmayacağı konusunda aşırı bir güven sonucunda meydana gelmektedir. Genellikle de merak sonucu ilk kullanım gerçekleşmektedir. İlk kullanımlarda kişinin kendini bağımlı hissetmemesi de bu konudaki güvenini arttırmakta ve kullanım aralıklarla devam etmektedir. Ancak bu süreç kişiyi zamanla bağımlılığa götürmektedir. Kullanıcı bağımlı olduğunu ancak bağımlı olduktan sonra fark etmektedir. Bağımlılık düzeyi de kişiden kişiye değişiklik göstermesi bakımından, bağımlılığın ne kadar sürede başlayacağı, ne kadar sürede hangi düzeye ulaşabileceği konusunda öngörüde bulunmak pek mümkün değildir. Ayrıca her maddenin bağımlılık ihtimali de farklılık göstermektedir. Kokain ve eroin gibi maddelerin bağımlılık ihtimallerinin çok yüksek olduğu bilinmektedir. Buna kişinin karakteri ve fizyolojik özellikleri de etki etmektedir. Fiziksel bağımlılığın tedavisi ise oldukça zorlu bir süreçtir. Tedavi sonrası bağımlılıktan uzaklaşan kişinin ise hiçbir zaman tamamen bağımlılıktan kurtulduğu

(21)

8

düşünülmemektedir. Kişi kullanıma bir kez bile tekrar başladığında bağımlılık tekrar nüksetmektedir (Ögel, 2014).

Şekil 2.1: Bağımlılık Döngüsü

Kaynak: Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı Kitapçığı

2.5 Bağımlılık Tedavileri

Değişik türde maddelerin bağımlılığa neden olduğu düşünüldüğünde, bunların tedavilerinde de farklı metotların var olması kaçınılmazdır. Bunun yanı sıra bağımlının, ve kullanım sıklığı ile dozunun durumuna göre de tedavide değişiklikler olabilmektedir. Tedavi sürecini olumsuz yönde etkileyebilecek başlıca unsurlar ise; bağımlının fiziksel ve psikolojik durumu, iş, sosyal ve aile hayatında yaşadığı sorunlardır. Tedavi metotlarını ise davranışçı yöntemler (telkin v.s.) ve ilaç yoluyla yapılan tedavilerin yanı sıra her iki yönteminde birlikte kullanıldığı yöntemlerde oluşturabilmektedir.

2.5.1 Bağımlılıkta etkili tedavi ilkeleri

Bağımlı tedavisinde her ne kadar tümü hastanın kendi rızası ile olmasa da bağımlı kişi kendi isteği ile tedaviye başlar ve devam ederse, sürecin daha başarılı olmasında büyük bir katkısı olacaktır. Ancak bağımlının kendi isteği söz konusu olmasa da, kanun zoruyla ya da aile ve sosyal çevre baskısı ile kişi tedaviye başlamak zorunda

(22)

9

kalabilmektedir. Bu da tedavinin olumlu sonuçlanması için bir araç olarak kullanılabilecek bir yöntemdir. Ancak tedavi gören kişi yeterinde istekli olmadığında sürecin başarıyla sonuçlanması zordur. Fakat yine de bağımlı kişinin tedavi sürecine derhal alınması gereklidir. Aksi takdirde bağımlının daha vahim bir duruma sürüklenmesi mümkündür. Uygulanacak tedavi yöntemi her bir bağımlıya özel olarak programlanmalıdır. Başarılı bir tedavi süreci için program sadece madde kullanımı ile sınırlı tutulmamalıdır. Bunun yanı sıra, sosyal, tıbbi ve psikolojik destek programı da uygulanmalıdır.

Tedavi programının ne kadar devam edeceği bağımlı kişinin durumuna göre değişiklik gösterebilmektedir. Çoğunlukla üç aylık bir süreçte fark edilebilir bir düzelme yaşanmaktadır. Ancak bağımlıların çoğunluğu süreci erken kestiklerinden dolayı, bağımlıları bu süreçte tutabilmenin yolu bulunmalıdır. Ayrıca kişinin madde ile tekrar karşılaşmasını engelleyecek yeni uğraşlar ve yeni bir çevre kazandırılması da süreç sonrasında faydalı olacaktır. Bağımlılık kişinin psikolojik dengesini de bozduğundan dolayı, bağımlılık tedavisinin yanı sıra bu alanda da iyileştirmelere yönelik tedavi uygulamaları yapılmalıdır.

2.5.2 Tedavi yaklaşımları 2.5.2.1 Nüks (Relaps) önleme

Uyumsuz tutum durumlarını esas alan bilişsel davranışçı tedavi, bu durumların ortaya çıkışında belleme sürecinin varlığı kuramına dayanmaktadır. Bu süreçte kişiler olumsuz olarak gördüğü tutumlarını saptamaya ve bunları olumlu bir hale dönüştürmeyi bellemektedirler. Bu süreçte uygulanacak başlıca adımları şunlardır; aşırı kullanımın meydana getirdiği riskleri belirtmek, bağımlılıkla baş etme yöntemleri ortaya koymaktır (Sağlık Bakanlığı, 2012).

2.5.2.2 Matriks modeli

Bu modelde bağımlı kişiler ve aileleri konuyla ilgili bilgi alabilecekleri işinin uzmanı kişilerden yardım almakta ve konuyla ilgili bilgi sahibi olmaktadırlar. Bağımlı işe terapiyi uygulayan kişinin bağı bu uygulamada oldukça mühimdir (Yargıç, 2010).

2.5.2.3 Destekleyici-Dışavurumcu (Ekspresiv) psikoterapi

Vakit problemi bulunan kokain ile eroin bağımlılarına yönelik psikoterapi uygulamasıdır. İki esastan oluşmaktadır. Destek uygulamaları bağımlının rahatlamasını hedeflemektedir. Dışavurumcu yöntem ise bağımlının sosyal

(23)

10

bağlarındaki problemleri saptama ve bu durumlar üzerine fikir alışverişinde bulunmayı hedeflemektedir. Temel amaç ise bu durumlarda maddenin konumunu ve madde olmadığında durumun nasıl olabileceğini belirlemektir (Sağlık Bakanlığı, 2012).

2.5.2.4 Motivasyonu artırma terapisi

Bağımlı kişinin tedavi sürecine başlama ve madde kullanımını bırakma ile ilgili olumsuz düşüncelerini yenmeye yönelik isteği arttırma tekniğidir. Buradaki amaç danışmanlıktan öte bağımlıda ivedi değişim için itici bir güç oluşturmaktır (Sağlık Bakanlığı, 2012).

2.6 Yoksunluk Sendromu

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yoksunluğu, uzun süre ve aşırı miktarlarda tekrar eden biçimde kullanılan psikoaktif maddelerin aniden bırakılması ya da azaltılması sonucunda beliren, şiddeti kullanılan maddeye bağlı olarak farklılık gösteren belirtiler olarak tanımlamıştır. Bu belirtiler bağımlılığın geliştiğinin de belirtisidir (Aslan, 2017).

“Bağımlılık yapıcı madde ya da ilacın yinelenen uygulaması ile etkileri, beyinde normal işlevlerin sürdürülebilmesi için telafi mekanizmaları tarafından karşılanmaktadır. Madde ya da ilacın santral sinir sistemini uyarıcı ya da baskılayıcı etkili olmasına göre etkinin zıttı mekanizmalar telafi mekanizması olarak gelişmektedir. Madde ya da ilacın yoksunluğunda ise bu telafi mekanizmaları yoksunluk sendromunu, ilgili madde ya da ilaca özgü olarak oluşturmaktadır. Yoksunluk sendromunun belirtileri önce yoğun olarak ortaya çıkar, daha sonra şiddeti azalarak kaybolur. Dolayısı ile geriye dönüşümlü fizyolojik bir süreçtir” (Aslan, 2017, s.5).

Fizyolojik bağımlı olma durumu, bağımlılığın düzeyi, kullanım süresi ile doğrudan orantılı olarak şiddeti artan ve kullanılan şeyin ani bırakılması durumunda meydana gelen belirtilerdir. Bağımlılığın uzun zamandır devam etmesi ve bağımlılık düzeyinin yüksekliği bu belirtilerin hayati tehlikeye varacak kadar şiddetli olmasına sebep olabilmektedir. Şiddeti değiştiren unsurun başında bağımlı olunan maddenin özellikleri gelmektedir. Bazı maddeler hafif yoksunluk belirtilerine neden olurken, bazı maddeler ise ölümcül yoksunluk krizlerine sebep olabilmektedir. Bu nedenle

(24)

11

bağımlılar bu belirtilerden uzak kalabilmek için bağımlı olduğu şeye devam etme eğilimindedirler (Yıldırım, 2015)

Yoksunluk belirtisi olumsuz yönde bir pekiştirici unsurdur. Bağımlı olan maddenin kesilmesinin yol açtığı olumsuz ve acı verici durumlardan dolayı maddenin kullanılmaya devam etmesi, yoksunluğu bir pekiştirici haline dönüştürmektedir. Bu sendromun nedeni kullanılan maddenin etkilediği beyin merkezinin, yine beyin tarafından nötr hale getirilmek için yaptığı zıt eylemlerin aktif hake getirilmiş olması ve maddenin alınmaması durumlarda bu mekanizmanın baskın hale gelmesidir (Kayaalp, 2007).

2.7 Nomofobi

Teknolojinin giderek artan bir süratle gelişmesi, toplumsal ve bireysel yaşantıda yeri doldurulamayacak kadar merkeze yerleşmesini de beraberinde getirmiştir. İnsanlar iş yerlerinde, okullarda, sosyal platformlarda tüm işlerini sadece birkaç tuşa basarak halledebilir olmuşlardır. Durakta beklerken, araçta giderken dahi sosyal iletişimine ya da iş faaliyetlerine hatta alışverişe devam edebilir olmuşlardır. Bu imkanları sağlayan başlıca araç ise cep telefonlarının akıllı hale gelmesi ile ortaya çıkan akıllı telefonlardır. Hal böyle olunca da bu imkanlarından yoksun kalma ihtimalleri kendilerini rahatsız eder hale gelmiştir. Bu imkanlara ulaşamama korkusundan dolayı kişilerde psikolojik bir rahatsızlık ortaya çıkmaktadır.

Akıllı telefonlara olan bu düşkünlük ve zaruri bir ihtiyaç olarak görülmesi insanlarda zamanla bir tür bağımlılık haline gelmektedir. Connecticut Üniversitesi araştırmacısı David Greenfield bu bağımlılığı İngilizce de No Mobile Phone kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen Nomophobia (Nomofobi) kelimesi ile tanımlamıştır. Bu rahatsızlık kişilerin telefonlarına ulaşamadığı zamanlarda sıkıntılı bir ruh haline bürünmeleri, ya da telefonları yanlarındayken sürekli telefonlarını kontrol etme istekleri ile belirginleşmektedir. Telefonlarına ulaştıkları zaman da kendilerini iyi hissedecek olan bu kişiler zamanla cihazlarına daha da bağımlı hale gelmektedir. Bu nedenle kişiler telefonlarına olan düşkünlüklerini kontrol altına almayı öğrenmelidir (Polat, 2017).

Nomofobi bir cep telefonuyla veya İnternet üzerinden iletişim kurulamaması konusundaki modern korkudur. Nomofobi, mobil telefon kullanımı ile ilgili davranış veya semptomların bir koleksiyonunu ifade eden bir terimdir (King vd.. 2014).

(25)

12 2.8 Mobil Telefon Kavramı

Mobil telefon kablo bağlantısı gerektirmeyen ve bu sayede de belirli bir alanda kullanılmak zorunda olmayan, yeterli baz istasyonu ve alt yapının sağlandığı tüm alanlarda kullanılabilen, taşınabilir bir telefon sistemdir. İletişimin kurulması için ses ve görüntü kablo ile değil baz istasyonları sayesinde radyo frekansına dönüştürerek aktarılmaktadır.

Kablosuz iletişimi ilk olarak 1985’te geliştirilmeye başlanmıştır. İlk adımlar İtalya, Almanya ve Fransa’da atılmıştır. İlk kablosuz iletişim ise 1991 yılında Cenevre’de gerçekleştirilmiştir (Cıvak, 2011).

Kamuya sunulan cep telefonu geçmişi, II. Dünya Savaşı'ndan sonra 1940'larda başlamıştır. İlk cep telefonları savaştan önce mevcut olmasına rağmen, bunlar devlet veya endüstri tarafından özel olarak dönüştürülmüş iki yönlü telsizlerdir ve elle sabit telefon şebekesini arayan çağrılar yapabilmektedir. Birçok New York sefer botu ve römorkörü 1930'larda bu tür radyo telefonlara sahiptir. Bununla birlikte, söz konusu olan, genel anahtarlamalı telefon ağına bağlanan ve ortak bir taşıyıcı veya kamu hizmeti sağlayıcısı tarafından genel halka sunulan kablosuz bir cihazdır. Ayrıca, mobil geçmişi denildiğinde sadece telefonun, ahizenin kendisinin değil, bağlı olduğu kablosuz sistemi söz konusudur (Farley, 2005).

Martin Cooper tarafından icat edilen cep telefonunu piyasaya sunan ilk üretici Motorola olmuştur. Daha sonra ise Ericson, Siemens, Nokia’da cep telefonu satışına başlamıştır. Böylece cep telefonları daha da gelişmeye başlamış ve 3G teknolojisinin de geliştirilmesiyle telefonlarla görüntülü iletişim olanağı da sağlanmıştır. Iphone’un akıllı telefonları geliştirmesiyle de insanlar tüm işlerini cep telefonları ile yapabilir hale gelmiştir. İnsanların bu telefonlar sayesinde adeta bilgisayarlarını yanlarında taşıma imkanları bulunmuştur. E-posta alma ve yollama, sosyal medyalara ulaşabilme, oyun oynama, alış veriş ve banka işlemleri hatta ulaşım hizmetleri gibi pek çok iş ve eylemleri cep telefonlarından kontrol edebilme imkânı sağlanmıştır (Karaaslan ve Budak; 2012).

2.9 Mobil Telefon Bağımlılığı

Telefonların akıllı birer cihaza dönüşmesi sonrası insanlar neredeyse her işini telefonu ile yapabilme imkanı ile bu cihazlara bağımlı hale gelmiştir. Bu durum

(26)

13

kişinin kendi inisiyatifi sonucu olmasına karşın içinde bulunduğumuz çağın gereksinimleri de kişileri bu cihazlara ciddi anlamda bağlamıştır. Özellikle beyaz yakalı diye tabir edilen zihinsel çalışma süreçlerinde yer alan insanların bu teknolojiden uzak kalabilmeleri neredeyse imkansız bir hale gelmiştir. Kendileri uzak kalmak isteseler dahi iş yaptığı insanlar, işverenleri, müşterileri acil bir e-posta cevabı, bir dosya aktarımı, bankacılık işlemleri gibi nedenlerle kişileri telefonlarına bağımlı olarak hissettirmektedir. Mesai dışında dahi e-postaların neden okunmadığı ya da cevaplanmadığı sorgulanır olmuştur.

Günümüzün çağdaş dijital ve sanal toplumunda anksiyete, yaşamın acısı olmuştur. Stres listesine yeni ek olarak "Nomofobi", cep telefonuyla temas kuramama korkusu da eklenmiştir. Nomofobi, sanal iletişimi sağlayan teknolojilerin geliştirilmesinin bir sonucudur. Nomofobi, bir cep telefonuyla temas kuramamamızdan kaynaklanan rahatsızlık, kaygı, sinirlilik veya acıya atıfta bulunmaktadır (Pavithara vd., 2015). Cep telefonuna bağımlı olan kişilerin büyük bir çoğunluğu ister iş nedeniyle olsun isterse de sosyal platformlar nedeniyle olsun aslında bu cihazlara farkında olmadan bağımlı hale gelmektedir. Önceleri bir zorunluluk gibi kullanılmaya başlanan akıllı telefon uygulamaları zamanla çeşitlenerek eğlence ve zaman geçirme amaçlı da kullanılmaya başlanmaktadır. Kullanım oranı arttıkça kişide bir süre kendin daha iyi hissetme belirtileri de görülebilmektedir. Bu da bağımlılığı arttıran bir diğer unsurdur. Sonraları ise telefonundan uzak kalma ya da böyle bir ihtimalin oluşması durumunda kişilerde huzursuzluk görülmektedir. Bu durumu yaşamamak için kişilerin telefon kullanımlarını kontrol altına almaları gerekmektedir (Polat, 2017).

2.9.1 Mobil telefon bağımlılığının belirtileri

Cep telefonu bağımlılığının başlıca belirtileri arasında, kişilerin sürekli cep telefonu ile meşgul olma durumu, sabit hatlı bir telefona ulaşım mümkün olduğu durumlarda da cep telefonu kullanımını tercih etmek, dürtüsellik, cep telefonu kullanmadan önceki gerginlik hissi, kontrol stratejilerinin başarısız olması ve geri çekilme belirtileridir (Goswami ve Singh, 2016).

Amerikan Psikiyatri Birliği’nce hazırlanmakta olan Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders - DSM) bağımlılığın tanısını kurtulma isteği, uzaklaşma, tekrarlama, çaba gösterme, fedakarlıkta bulunma ve vazgeçememe belirtileriyle verilebileceğini belirtmiştir

(27)

14

(DSM-5, 2013). Ancak bu tanısal unsurlar çoğunlukla madde bağımlılıkları üzerine geliştirilmiş olduğundan tutumlar üzerine bağımlılıklarla ilgili tanı unsurlarının da geliştirilmesi gerekmektedir. Bu eksiklikten dolayı da yapılan bazı çalışmalarda cep telefonu bağımlılıklarının ölçülebilmesi için madde bağımlılığı tanı unsurları yoluyla saptanmaya çalışıldığı görülmektedir.

Bu eksikliğin giderilmesi için de araştırmacılar aşağıda açıklanan belirginlik, duygusal değişim, tolerans, uzaklaşım belirtileri, çatışma ve tekrarlama başlıkları altında genel bir tanı unsurları belirlemeye çalışmışlardır (Fidan, 2016).

 Belirginlik (Salience): İnsanlar özellikle düzenli olarak yaptıkları eylemleri zamanla yaşantısının merkezine koymaya meyillidir. Bazı kişiler zamanla bu eylemleri gerçekleştiremeyecekleri ortamlardan kaçınmaya kadar varabilecek bir tutum sahibi de olabilecektir. Telefonu kapsama alanı dışında kalacağı için şehir dışında doğa etkinliklerinden kaçınan kişiler bunlara örnektir.

 Duygusal değişim (Mood modification): Yapılan eylemlerin değişik zamanlarda değişik psikolojik etkiler meydana getirmesidir. İş görüşmeleri için sürekli telefon görüşmesi yapmaktan şikayetçi olan birisinin telefonu ile sosyal medyaya girmek için sürekli kullanması ve bundan hoşnut olması buna bir örnektir.

 Tolerans (Tolerance): Yapılan eylemin zamanla daha sık yapılır olmasıdır. Telefonla geçirdiği zamanlardan keyif alan birinin kullanım süresini sürekli arttırması buna örnektir.

 Uzaklaşım belirtileri (Withdrawal symptoms): Yapılan eylemin daha az yapılması ya da hiç yapılmaması durumunda fiziksel ya da psikolojik bazı rahatsızlıklar meydana gelmesidir. Telefonundan uzak kaldığında kendini huzursuz hissetme, panik yaşama durumları buna örnektir.

 Çatışma (Conflict): Belirli bir eylemi hayatının merkezine almış kişilerin bu eylemleri yapmaması ya da yapma arzusu nedeniyle çevresindekilerle ya da kendi içinde yaşadığı çatışmadır. Örneğin sürekli telefonu ile ilgilenen kişilerin ailesi ya da arkadaşlarıyla yaşadığı iletişimsel sorunlar buna örnektir.

 Tekrarlama (Relapse): Kişinin bağımlı olduğu davranışları bir süre yapmıyor olsa da sonrasında yine aynı davranışları yapar olmasıdır.

(28)

15

2.9.2 Mobil telefon bağımlılığıyla başa çıkma yöntemleri

Park (2005) ve Chiu (2014)’nun araştırmalarında cep telefonunun bir rahatlama aracı olarak görülmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Cep telefonu bağımlılığının nedeni olarak toplumsal ödül ve belirli bir yöne kanalize olmuş dikkati başka yere verebilme arzusudur. Yapılan araştırmalarda nomofobi belirtilerinin, dikkat dağıtıldığı ve stresin geri döndüğü zamanlarda meydana geldiği görülmüştür. Buradan da insanların yaşam stresinden kaçınabilmek için cep telefonlarına sarıldığı anlaşılmaktadır (Tran, 2016).

Cep telefonu bağımlılığının artmasında en önemli iki etken internet ve oyun uygulamalarıdır. Ancak günümüz koşullarında insanlar iş ve benzeri ihtiyaçlarından dolayı internet bağlantılarını dolayısıyla da akıllı telefonlarını kullanmaktan vazgeçememektedir. Bu nedenle akıllı telefon kullanımını engellemekten ziyade bu cihazların ve uygulamaların kullanımını kontrol altında tutmak çok daha önemlidir. Bu bakımdan cep telefonu bağımlılığı ile başa çıkma yöntemi olarak internet bağımlılığına dair belirlenen yöntemler de benzerlik gösterecektir. Khazal ve arkadaşlarının (2012) internet bağımlılığı ile başa çıkma yöntemleri olarak sıraladığı adımlar problemin kabul edilmesi, davranışların gözlemlenmesi, zaman yönetimi, başka aktivitelerde bulunması ve tekrar edilmesinin önüne geçilmesidir.

 Problemin Kabul Edilmesi: Kişiye öncelikle sürekli cep telefonunda zaman geçirerek yaşantısından neleri kaçırdığı, nasıl güzellikleri yaşayamadığı anlatılarak ve hissettirilerek sorunun varlığını kabul etmesi sağlanmalıdır. Ayrıca akıllı telefonların doğru kullanım ile çok daha verimli ve faydalı bir cihaz olacağını da kullanıcılara aktarabilmek önemlidir.

 Davranışın Gözlenmesi/analizi: Kişinin akıllı telefon kullanım nedenleri, en çok hangi uygulamaları kullandığı, gün içerisinde ne kadar süre kullandığı gibi durumlar gözlemlenerek kişinin bu konudaki tutum ve davranışları saptanmaya çalışılmalıdır.

 Zaman Yönetimi: Zaman yönetimi ile cep telefonun iş ve bir bilgiye ulaşmak dışında daha az sürelerde kullanılması sağlanabilecektir. Örneğin cep telefonu bağımlılarında en sık görülen davranış sabah kalkar kalkmaz telefon uygulamalarının kontrol edilmesi ve uzun süreli kullanılmasıdır. Ayrıca uyku öncesinde de aynı davranışlar görülmektedir. Bunun gibi bağımlılık belirtileri görülmekte olan sürekli

(29)

16

tekrarlanan davranışların zamanları saptanarak önüne geçilmesi sağlanmalıdır. Özellikle bu zamanlarda kişiler zihinsel ve bedensel olarak farklı faaliyetlere odaklanmalıdır.

 Sosyal Yaşam Aktivitelerinin Geliştirilmesi: Cep telefonu bağımlılığının önüne geçmek için en etkili yöntemlerden biri de kişilerin farklı etkinliklere zaman ayırmalarıdır. Bu sayede telefonları ile daha az zaman geçirecekler ve telefonları dışında da güzel zamanlar geçirebileceklerinin farkına varacaklardır.

 Tekrarlamanın Önlenmesi: Son aşamada ise gereksiz ve sorunlu telefon kullanım alışkanlıklarının yeniden başlamasına engel olması bulunmaktadır. Bunun için de kişinin ilgi ve alakasının farklı alanlarda olmasını sağlamak yararlı olacaktır. İnternet bağımlılığı için bir diğer çözüm önerisi de Davis ve Young’un (2001) modelidir. Bu model de cep telefonu bağımlılığı ile mücadelede oldukça yararlı öneriler sunmaktadır. Davis’in internet bağımlılığı için sunduğu önerileri cep telefonu bağımlılığına uyarlandığında aşağıdaki maddeler meydana getirilmiş olacaktır.

 Kullanıcılar cep telefonları yanında olmadan da zaman geçirebilmekte midir diye gözlem yapılmalıdır.

 Cep telefonunda zaman geçirmek istese de sosyal çevreden uzaklaşmadan bunu yapması sağlanmalıdır.

 Cep telefonunu iş ve ihtiyaç dışında bireysel kullanımını sınırlandırmalıdır.  Cep telefonu sorununu çevresinden saklamamalıdır.

 Farklı aktiviteler gerçekleştirmelidir.

 Zaman zaman cep telefonu kullanmayacağı dönemler oluşturmalıdır.  Kendiliğinden meydana gelen kullanım isteklerini gözlemlenmelidir.  Kişi kendini rahatlatacağı egzersizler yapmalıdır.

 Cep telefonu kullanılırken neler hissetmekte bunları saptamalıdır.

İnternet bağımlılığı ile ilgili önleyici çalmaları bulunan bir diğer kişi de Yonug olmuştur. Young’un 12 aşamalı bir program önerisi bulunmaktadır. Diğer internet bağımlılığı önleyici çalışmalarda olduğu gibi cep telefonu bağımlılığı üzerine de

(30)

17

yorumlanabilecek bir yapıdadır. Söz konusu program cep telefonunu iş ve ihtiyaç dışında haftanın her günü kullanmamaya çalışmak, günün belirli saatlerinde kullanılması, bu kullanımında belirli bir saati geçmeyecek şekilde yapılmasını sağlayacak şekilde bir programdır. Ayrıca sorunlu cep telefonu kullanma nedenlerini ortadan kaldırmak da bu program açısından önemlidir. Young’un önerdiği programın maddeleri ise aşağıdaki gibidir.

 Cep Telefonu Kullanımını Zıt Saatlere Kaydırmak: Bu uygulamada hedeflenen bağımlılığı olan kullanıcıların alışkanlıklarını değiştirerek bağımlılık düzenini bozmaktır.

 Dış Durdurucular Kullanmak: Çalar saat gibi uyarıcılar kullanarak sorunlu cep telefonu kullanımını durdurmayı amaçlamaktadır.

 Cep Telefonu Kullanımıyla İlgili Hedefler Belirlemek: Cep telefonu kullanım gerekçelerini belirleyerek kullanımı kontrol altına alınmasını hedeflemektedir.

 Çok Kullanılan Belli Bir Cep Telefonu Uygulamasından Uzak Durma: Kişinin sosyal medya ya da oyun uygulamaları dışında cep telefonunu kullanmaya devem etmesi ancak bu tip uygulamaları kullanmamasına yönelik bir yöntemdir.

 Hatırlatıcı Kartlar: Cep telefonunu sorunlu bir şekilde kullanmakta olan kişilerden bu davranışın meydana getirdiği beş sorunu ve bu davranışı ortadan kaldırdığında elde edebileceği beş olumlu durumu yazması istenmektedir.

 Kişisel Defter Oluşturma: Kişinin cep telefonuyla geçirdiği zamanın dışında kaçırdığı fırsatları kavrayabilmesi için tercihlerini analiz edebileceği bir defter oluşturması istenmektedir.

 Destek Grupları: Cep telefonu bağımlılarının bir kısmı sosyal çevrelerinde yeterli düzeyde arkadaş edinememeleri nedeniyle bu tutum içerisine girmektedir. Bu nedenle bu kişilere gerçekten arkadaşlık yapabilecek birileri olduğunda bu kişilerin davranışlarında da değişim olabilecektir.

 Aile Terapisi: Kişisel terapilerin yanı sıra aile terapisinin de eklenmesi ile hem aile içinde bu bağımlılığa neden olabilecek durumlar saptanabilecektir hem de ailenin kişiye nasıl destek verebileceği belirlenmiş olacaktır (Erdan ve Hatun, 2015).

(31)

18 2.10 Mobil Telefon ve İnternet İlişkisi

İçinde bulunduğumuz çağda internetin keşfinden sonra internet erişimi sağlayan mobil cihazların da geliştirilmesiyle internet insanların hayatının neredeyse merkezine yerleşmiştir. Alışveriş, eğitim, ulaşım ve sosyal ihtiyaçların neredeyse tamamı internet üzerinden karşılanabilir olmuştur.

İnsanlar artık ürün ya da hizmeti almaya gitmeden o ürün ya da hizmeti bulunduğu yere getirtebilir olmuştur. Bunun yanı sıra her an her yerde video seyredebilir, müzik dinleyebilir olmuştur. Kullanıcılar hangi ulaşım aracının ne zaman nerede olacağından, hava durumuna kadar tüm haber ve duyuru içeriklerine olduğu yerden hiç ayrılmadan sadece birkaç tuşa basarak erişebilmektedir.

Ancak tüm bu olumlu getirilerinin yanı sıra bu kolaylıklara alışan kişilerde akıllı telefon bağımlılığı da gözlenmemektedir. Başlarda sadece ihtiyaç halinde sağlanan bu kolaylıklar zamanla boş zaman değerlendirme aracı haline gelmektedir. Sonralarında ise her zaman ve koşulda kişi telefonu ile meşgul olmayı arzu etmektedir. Tüm vaktini bu cihazın kullanımıyla geçirmektedir. Daha sonra ise cep telefonu ile zaman geçiremediği zamanlar kendisini kötü hissetmeye başlamaktadır. Özellikle iletişim güçlüğü çekmekte olan, çekingen ve asosyal kişilikli kimseler sosyal ilişkilerini de bu cihazlar ile karşılamayı tercih etmektedir. Yüz yüze iletişim kurmakta zorluk çeken kişiler bu teknoloji sayesinde anlık mesajlaşma, görüntülü sohbet, online oyunlar aracılığı ile iletişim kurmaya çalışmaktadırlar. Ayrıca yeni arkadaşlıklar elde etmek içinde çeşitli uygulamalar kullanılmaktadır (Yılmaz, 2015).

İnternetin cep telefonuna ulaşması kullanıcıların dünyanın her yerine anında ulaşabilmelerine olanak sağlamıştır. Ayrıca cep telefonu üreticileri arasındaki rekabetten de kaynaklı sürekli yeni bir modelin çıkması ve bunun bir ihtiyaçmış gibi pazarlanması özellikle gençlerde sürekli model yükseltme ihtiyacını göstermektedir. Bu durumda kişilerin beklentilerini gereğinden fazla yükseltmesine, elde edemediğinde kendini kötü hissetmesine neden olabilmektedir. Ayrıca her yeni modelde gelen ufak da olsa bazı yenilikler ve yeni uygulamalar kişileri bu cihazlara biraz daha bağlayan yeni unsurlar meydana getirmektedir.

Cep telefonlarında internet erişimi yokken insanlar bu cihazı sadece anlık haberleşme aracı olarak kullanmıştır. İlk çıkan cep telefonlarının bazı modellerinde mesaj yazma özelliği dahi yoktu ya da kısıtlı bir karakter sayısı kullanılabilmiştir. Bu durumda da

(32)

19

kişiler cep telefonlarını sürekli kullanmak için bir gerek görmemiştir. Ancak önce anlık mesajlaşmanın devreye girmesi ardından ise internetin cep telefonlarına ulaşması bu cihazları giderek birer bağımlılık yapıcı nesnelere dönüştürmüştür.

2.11 Mobil Telefon ve Oyun İlişkisi

Cep telefonlarını kullanıcılara birer bağımlılık nesnesine dönüştüren bir diğer gelişme de bu cihazlara oyun uygulamalarının kazandırılmış olmasıdır. Özellikle de akıllı telefon teknolojisinin ilerlemesi ile daha ilgi çekici oyunların yapılması kişileri bu cihazlara daha da bağlar olmuştur. Ayrıca oyunların internet ile de desteklenmesi kullanıcıları diğer gerçek insanlarla rekabete sokarak heyecanı arttırmış, yarışma hırsı ile kişileri daha da bağımlı hale getirmiştir. Oyunların kalitesinin artması, oyun sever kullanıcılara neredeyse bilgisayarlarda oynanan oyunları cep telefonlarında oynama fırsatı sunmuştur. Bu da oyun düşkünleri için bu cihazları her an her yerde kullanmaya bir sebeptir. Bilgisayar oyunları oynamayan kişilerin de birilerini beklerken, bir yerden bir yere giderken zaman geçirmek için akıllı telefonlarında oyun oynadıkları görülmektedir. Özellikle de çekingen kişiler çevreleri ile iletişim kurmayı denemektense cep telefonlarında oyun v.b. uygulamalarda zaman geçirmeyi tercih etmektedir. Bu geçici zaman geçirme durumu zamanla bağımlılık meydana getiren bir davranışa dönüşebilmektedir (Süler, 2016).

2.12 Mobil Telefon Bağımlılığının Olumsuz Etkileri

Günümüzde akıllı birer cihaz haline gelen cep telefonları sağladıkları yararların yanı sıra iş, aile, eğitim ve sosyal çevrede bazı problemlere de yol açabilmektedir. Kullanıcıların bu cihazları akılcı ve pratik kullanmaktan çok sorunlu bir yapıda kullanır olmaları bu cihazları hayatlarının merkezine almaları pek çok açıdan sorunlara yol açmaktadır. Cep telefonlarının dengesiz bir biçimde kullanılması hem bedensel açıdan, hem ruhsal açıdan sorunlar doğrulabilmektedir. Ayrıca ekonomik ve sosyal açıdan da problemler ortaya çıkabilmektedir (Young, 1999).

2.12.1 Ailevi sorunlar

Sorunlu cep telefonu kullanımı kişinin tüm sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilecek bir problemdir. Cep telefonuna bağımlı kişilerin iş yerinde ve sosyal hayatlarında da telefonlarından uzak durmakta zorlandıkları gerçeğine karşın kendilerini en rahat hissedecekleri evlerinde bu bağımlılıkları çok daha belirgin

(33)

20

düzeye gelecektir. İşten, okuldan ya da başka bir sebeple dışarıdan evine gelen kişi özlediği, yapmak isteyip yapamadığı tüm cep telefonu aktivitelerini evinde yapmak isteyecektir. Ancak tüm gün birbirinden uzak kalan aile bireylerinin bir araya geldiği bu zaman içerisinde de kişiler telefonları ile zaman geçirdiklerinde aile bağlarında zayıflama ve zamanla da kopma meydana gelecektir. Murat Hazar’ın 2011 yılında hazırlamış olduğu çalışmada kişilerin ailesi yerine sosyal medya mecralarında daha fazla iletişim halinde olduğu ortaya çıkmıştır. Aile içindeki kopukluğun ortadan kaldırılabilmesi için aile içinde bir hedef belirlemenin faydalı olduğu saptanmıştır (İHH, 2015).

Yapılan başka çalışmalarda da kullanıcıların bu durumu fark ettikleri belirlenmiştir. O’Toole’un 2000 yılında hazırladığı çalışmada haftada beş saatten fazla internete zaman ayıran kişilerin çeyreği, bu durumun aile ve sosyal çevrelerine ayıracakları vakti düşürdüğünü kabul etmişlerdir. Bu kişilerin %10’u da aynı sebepten ötürü dışarıda zaman geçirmeyi daha az tercih eder olduklarını belirtmiştir (Demir, 2016).

2.12.2 İşle ile ilgili sorunlar

Cep telefonu bağımlılığı hem çalışanlar açısından hem de işverenler açısından ciddi bir sorundur. Çalışma saatleri içerisinde sürekli telefonu ile meşgul olan, işine odaklanamayan, konsantrasyon sorunu yaşayan bir çalışan ile kimse çalışmak istemeyecektir. Dolayısıyla da cep telefonu bağımlılığı olan kişiler işlerinde sorun yaşayacak belki de bu sorunlar nedeniyle işlerinden olabilecektir. Bu nedenle cep telefonu bağımlılığı kişilerin işlerini kaybetmesine, ekonomik sorunlar yaşamasına ve dolayısıyla hayatlarında çok daha büyük sorunlara yol açabilecek ciddi bir problemdir (Aslan, 2011).

2.12.3 Akademik sorunlar

Cep telefonlarına internetin ulaşmış olması akıllı telefonların da birer araştırma aracı haline dönüşebileceğini düşündürse de yapılan çalışmalar bunun tersini göstermektedir. Özellikle pdf ve doküman okuma ve yazma uygulamalarının da artık akıllı telefonlara yüklenebilmesi kaynak tarama ve okuma kolaylığı sağlayabilecek bir cihaza dönüşmesini sağlamıştır. Ancak Young’un 1999 ve 2004 yıllarında yapmış olduğu iki farklı çalışmada hem okul yönetimi ve kütüphane çalışanları gibi uzmanların öğrencilerin çalışmalarında interneti yeteri kadar faydalı bulmadıkları hem de verileri neticesinde öğrencilerin %58’inin internet kullanımından dolayı

(34)

21

derslerinde başarısızlık yaşadığını belirtmiştir. Bunun nedeni ise öğrencilerin internette akademik araştırmalardan çok farklı uygulamalarda zaman geçirmesidir (Aslan, 2011).

2.12.4 Sağlık sorunları

Cep telefonlarının yaydığı radyasyon nedeniyle insan sağlığına zarar verdiği uzun zamandır bilinen ve tartışılan bir gerçektir. Ayrıca sürekli telefona bakıldığında gözlerde de sorunlar meydana getirdiği, uzun süreli konuşmalarda ise kulak sorunları meydana getirdiği görülmüştür. Bunların yanı sıra baş ağrısı, tansiyon, dikkat dağınıklığı, baş dönmesi genetik yapının hasarı, alzheimer, parkinson, beyin tümörü riskinde artış gibi birçok sağlık sorunlarına yol açtığı ortaya çıkmıştır (Bold vd. 2003).

Cep telefonlarının sorunlu kullanımlarının meydana getirdiği en yaygın rahatsızlıklar ise uyku bozukluğu ve depresyondur. Bunların yanı sıra nadiren de olsa bazı kişilerde alerjik deri rahatsızlıkları da gözlemlenmiştir (Süler, 2016).

2.13 Mobil Telefon Bağımlılığının Tedavisi

Cep telefonu bağımlılığını 21. yüzyılın hastalığı olarak nitelendiren Özmen, bu hastalığın terapi yoluyla tedavi edilebileceğini belirtmektedir. Ancak bu sorunun ortadan bir anda kaldırılmasının kolay olmadığını da belirten Özmen, rahatsızlığın genel kabul görmüş bir tedavi yönteminin de bulunmadığını söylemektedir. Bunun başlıca nedeni ise cep telefonunun, kullanıcısına kendisini iyi hissettirdiğini düşündürmesidir. Bağımlılık yapan tüm nesne ve davranışlarda birbirine benzer durumlar gözlemlenmektedir. Sorunlu telefon kullanımında bulunan bireyler her şeyden önce cep telefonuna neden ihtiyaç duyduğuna dair bir saptama da bulunmalıdır. Tedavinin başlangıç safhasının zor bir süreç olacağı da kabul edilmelidir. Cep telefonunu hayatının merkezine almış bir kişi için bu cihazdan uzak kalmak yeni bir hayat biçimi olacaktır. Ancak verimli ve işlevsel kullanım amacıyla yapılan kullanımlar kısıtlanmamalıdır. Günümüz koşullarında akıllı telefonlar pek çok yarar da sağlamaktadır. Tedavideki öncelikli amaç sorunlu kullanımı kontrol altına almak olmalıdır.

Bu bağımlılıktan kurtulmak için;

(35)

22

 Gerçekten bir şey yapmak için kullanılmadığı sürece cep telefonu ele alınmamalıdır.

 Yüz yüze konuşulurken cep telefonları ile meşgul olunmamalıdır. Bu hem dikkati dağıtacak, hem de karşıdaki kişiye kendisini önemsiz hissettireceğinden güveni zedeleyecektir.

 Uyumadan önce telefon kontrolünden vazgeçilmeli bu uyumadan en az yarım saat önce yapılmalıdır. Gelen bir arama ya da mesaj olması halinde sonraki gün cevaplandırılmalıdır.

 Sosyal bir aktivitedeyken içinde bulunulan durumun tadı çıkartılmaya çalışılmalıdır. Bu esnada cep telefonundan uzak durulmalıdır. (www.bağımlılık.biz)

2.14 Kişilik

İngilizcede “personality” olarak geçen kişilik kelimesi Antik Yunan dilinde “Per” ve “Sona” kelimelerinden gelmektedir. Antik Yunan’da tiyatro oyuncularının taktıkları maskelere de bu isim verilmiştir. Bu maskeler oyuncuların büründükleri karakterin kişiliği temsil etmektedir. Köken olarak “Per” ve “Sona” kelimesinden daha pek çok anlam içeren kelimeler türetmek de mümkündür. “vücudu çevreleyen” anlamında “peri soma”, “tek parça” anlamında “per sonare” ve “kendine yeten” anlamında “pers e una” kelimeleri de “Per” ve Sona” kelimelerine benzerlikler göstermektedir. Buradan da çıkarılabilecek sonuç; kişiliğin insanı tamamlayan, onu belirleyen ve kapsayan bir özellik olduğudur (Schopenhauer vd, 2005).

Kişiliği, bireyin şahsına münhasır psikolojik ve fiziksel özelliklerinin belirlediğini belirten Allport, bireyin tutum ve düşüncelerini de bu özelliklerin belirlediğini ifade etmiştir (Allport, 1937).

Kişilerin tutum ve tavırlarını belirleyen kişilik yapısı, o kişinin çevresiyle nasıl ve ne şekilde iletişim kurduğunu ve kurabileceğini, olaylara nasıl tepki vereceğini belirlemektedir. Bu bakımdan kişilik bireyin ayrıt edici özelliklerini de göstermektedir. Kişiliği meydana getiren unsurların oluşumunu ise fiziksel yapısı, aldığı eğitim, aile yapısı, sosyal çevre, kalıtımsal özellikler gibi özellikler belirlemektedir. Kişilik; insanların kişisel yaşam biçimleri ve sosyal ortamlardaki farklılıklarını, tavır ve tutumlarını, hislerini ortaya koyan bir sistemdir (Atkinson vd. 1993).

(36)

23

Carl Rogers’a göre kişilik, subjektif bir şekilde algılanan tecrübelerin temelidir. Erik Erikson’un kişilik tanımında da yaşamın psiko-sosyal krizler etrafında şekillendiği görüşü hakimdir. Bu nedenle de kişiliği, bu psiko-sosyal krizlerin sonucunda meydana gelen bir yapı olarak görmektedir. Freud ise kişiliği id, ego ve süper egodan meydana getirmektedir (Hjelle ve Ziegler, 1981).

Burger’e göre kişilik, kişinin öznel bakış açısıyla geliştirdiği dünya görüşü ve bu dünya görüşünün beslendiği iç dünyasının bir sürecidir. Burger’e göre kişilik bireyin kendi iç dünyasının ortaya çıkardığı bir süreç olmasından dolayı davranışlarında bağdaşım söz konusudur. Bireylerin kişiliklerinde genellikle bir tutarsızlık söz konusu değildir. Bu bakımdan kişilik, yalnızca dış dünya ile olan iletişimsel bir reaksiyon değildir (Aktaş, 2011).

İnsanın kişiliği, üç boyutlu bir sürecin ardından oluşmaktadır. Bunlar bilişsel, duyusal ve davranışsal boyutlardır. Kişilik; insanın tüm özelliklerini, düşünme biçiminden, hislerine, tavırlarından davranış biçimlerine kadar iç ve dış tüm etki ve tepkilerini kapsayan bir sistemdir. Ayrıca kişilik, insanın yaşantısı devam ettiği sürece gelişimini ve değişimini sürdüren bir sistemdir (Baymur, 1972).

Yazında yapılmış bu kişilik tanımlamalarından da anlaşıldığı üzere, kişilik her biri ferdin başkalıkları üzerine oturtulmuş bir tanımlama ile açıklanmaya çalışılmıştır.

2.15 Kişilik Gelişimi

İnsan doğumundan ölümüne kadar olan süreçte hem fiziksel hem bilinç açısından hem de sosyal ve etik bakımdan gelişimini sürdürmektedir. Bu gelişim yaşam boyunca devam eden bir süreçtir. Bu süreci etkileyen iki temel husus bulunmaktadır. Bunlardan biri irsi aktarım diğeri ise çevredir (İnanç vd, 2007). İrsi aktarım kişinin var olan kapasitesini etkilemekteyken, çevre koşulları ise bu kapasiteyi nasıl değerlendirebileceğini etkilemektedir. İrsi aktarım kapasite açısından her ne kadar çok etkili olsa da çevresel koşulların etkileri de bireyin kişiliğinin nasıl şekilleneceğini büyük ölçüde etkileyecektir.

Çevre koşullarında kişinin yaşantısının ilk evrelerinde ailenin etkisi büyüktür. Ancak zamanla kişinin sosyal çevresi büyüdükçe çevre etkisi aile etkisini geride bırakmaktadır. Bireyin yaşantısı boyunca da kişilik gelişimi devam etmektedir.

(37)

24

Ancak yine de gençlik dönemlerini geride bırakmış ve sağlıklı bir psikolojiye sahip kişilerde kişiliğin genel hatları tutarlılığını sürdürecektir (Özdemir vd. 2012).

2.16 Kişilik Kuramları

2.16.1 Sigmund Freud’un kişilik kuramı

Freug’a göre kişilik duygusal kaynaklı bir kavramdır (Erdoğan, 1997). Bireylerin tutumlarında ise en belirgin şey bilinçaltıdır. Freud kişiliği üç bölüme ayırarak incelemiştir. Bunlardan ilki İd denilen ilkel benliktir. İlkel benlik kişinin toplumsal ve etik kurallardan bağımsız olduğunda nasıl bir davranış sergileyeceğini temel almaktadır. Sosyal düzenden bağımsız olan insan tamamen kendisini tatmin edecek bir yaşantıyı tercih edecektir. Ancak sosyal düzen Ego kısmını devreye sokmaktadır. Ego ilkel benliğin toplumsal yaşantıya uygun olmayan arzularını bastırarak kişiyi toplumsal düzene uyumlu arzular ile yetinmesini sağlamaktadır. Süperego ise İdin zıttıdır. İmkanlar ne olursa olsun, kişiyi adil ve etik olmaya sevk eden yapıdır (Eren, 2001). Bu bakımdan insanlar yaşantısı boyunca ilkel benlikleri ve süper egoları arasındaki mücadele ile meşgul olmaktadır. Bu mücadelede arabulucu ise kişinin egosu olmaktadır. Ego ilkel benliğin arzularını belirli ölçüde tatmin etme yoluna giderken bir yandan da süper egonun sınırlarını aşmamaya çalışmaktadır. Kişilerde egonun bu görevi üstlenebilme kapasitesi, bireyin kişiliğini de belirleyen unsurlardan olmaktadır (Erdoğan, 1997).

Çizelge 2.1: Freud’a Göre Kişiliğin Üç Bölümü

Kişilik

Üst Benlik (Süperego) Benlik (Ego) Alt Benlik (İd)

2.16.2 Eric Berne’nin kişilik kuramı

Berne de kişiliği üç farklı kısım altında incelemiştir. Bunlar; çocukluk, olgunluk ve ebeveyn kısımlarıdır. Berne’in kişilik kuramına göre her insan biraz çocuktur. İnsanın yaşı kaç olursa olsun zaman zaman toplumsal, ailevi ya da bireysel görevlerinden kurtulma, kendini biraz şımartma ve eğlenme arayışına girebilmektedir. Fakat kişide bu tutum yaşantısının tüm anlarını kapsayacak bir hal alırsa olumsuz sonuçlara yol açacaktır. Bunun için çocuksu kişilik kısmı daha çok

(38)

25

hayal gücünü destekleyici bir unsur olarak kalmalıdır. İnsanların çocuksu yapılarının yanı sıra olgun bir yanı da mevcuttur. Bu sosyal çevre içerisinde, toplumsal yapıda yer alabilme adına oldukça önemlidir. Kişinin içinde bulunduğu ortamı ve koşullarını doğru bir biçimde algılayabilmesi ve doğru tepkileri gösterebilmesi, kişinin olgunluk seviyesine bağlıdır. Olgun kişiler hayata daha nesnel bakabilen kişilerdir. Ebeveyn kısmı ise toplum içindeki tutum ve davranışları daha çok öğüt verme biçiminde ya da men etme şeklinde kontrol etmeye çalışmaktadır. Çevre koşullarını ve toplumsal yapıyı ananelere bağlamaktadır. Freud’un kişilik kuramı ile karşılaştırıldığında Berne’in kuramındaki çocukluk Freud’un id kavramı ile, ebeveynlik ise süper ego ile benzerlik göstermektedir. Aradaki arabulucu görevini ise olgunluk sağlamaktadır (Erdoğan, 1997).

Çizelge 2.2: Berne’ye Göre kişiliğin Üç Yönü

Bu kurama göre kişinin toplum içinde rahat bir yaşantı sürebilmesi kişiliğin bu farklı kısımlarının da bir uyum içinde varlığını sürdürebilmesiyle mümkün olacaktır. Kişiliğinin çocukluk kısmı baskın biri bencil bir kişiliğe sahip olacaktır. Ebeveyn kısmı baskın olduğunda da sürekli insanlara öğüt veren, onları kontrol etmeye çalışan bir kişi olacaktır. Bu iki durumda da rahatsız edici biri olarak kabul edilebilecektir. Bu nedenle kişiliğin tüm kısımları bir ahenk içinde işleyebilmelidir.

2.16.3 Carl Gustav Jung’un kişilik kuramı

Jung’un kişilik kuramının temeli ego ve bilinçdışı kavramlarına dayanmaktadır. Freud’un öğrencisi olması bakımından kuramlarından etkilenen Jung’un kuramında da benzerlikler bulunmaktadır. Fakat Jung bilinçdışı kavramını, irsi aktarım ile

KISIM AÇIKLAMA

Ebeveynlik Ana-Babalık Dönemi

(Bireylerin bir ebeveyn yönleri vardır)

Olgunluk Kişiliğin Yetişkinlik Dönemi

(Her bireyin bir olgunluk yönü olup, bu da yaşamak için önemlidir)

Çocukluk Kişiliğin Olgun Olmayan Dönemi

Şekil

Şekil 2.1: Bağımlılık Döngüsü
Çizelge 2.2: Berne’ye Göre kişiliğin Üç Yönü
Çizelge 4.1: Katılımcıların demografik özellikleri
Çizelge  4.3:  Üniversite  Öğrencilerinin  Nomofobik  Olma  Durumlarının  Betimsel
+3

Referanslar

Benzer Belgeler

AMAÇ: Genç hemorajik inmeli hastalarda etiyolojik spektrum yaşlı popülasyona göre daha geniş olup sıklıkla vasküler malformasyon, hipertansiyon, hipokolesterolemi, madde

 İncelenen verilere göre; araştırmadaki katılımcıların baba eğitim durumuna göre Ucla Yalnızlık Envanterinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak

Bu araştırmada 4-6 yaş çocukların dijital oyun bağımlılıklarında büyük kardeşlerin nomofobi düzeylerinin etkisi ve büyük kardeşlerin akıllı telefon kullanma

Araştırmanın yedinci alt amacı olan üniversite öğrencilerinin nomofobi ile genel sosyotelist olma puanlarının günlük mobil telefon kullanım süresi değişkeni

Üniversite öğrencilerin nomofobik durumları ile sorumluluk kişilik puanları arasında pozitif zayıf bir ilişki bulunmuştur (r=.230, p&lt;.001).. Üniversite öğrencilerin

Öğ- rencilerin genel ağırlıklı not ortalamalarının 2,57±0,68 olduğu, Nomofobi Ölçeğinden 75,28±25,38 puan, Liebowitz Sosyal Anksiyete Ölçeğinin sosyal fobik korku

Çalışmanın beşinci alt amacında “Akıllı Telefon Kullanımına yönelik öğrenci görüşleri arasında öğrenim gördükleri program değişkenine göre anlamlı fark

Erdem ve arkadaşları (2016) üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleştirdikleri çalışmalarında katılımcıların yarısından fazlasının nomofobik olduklarını