HALK HEKİMLİĞİNDE
OCAKLAR
Yrd. Doç. Dr. Ayşe DUVARCI H alk hekimliğimizi incelem ek,
geçm işten günüm üze getirdiğim iz m ad di ve manevi kültür değerlerim izin bir bölüm ünü tesbit etm ek dem ektir. Bu m aksatla yapılan çalışm alarda, A n ad o lu’d a insan ve hayvan sağlığı ile ilgili çeşitli görüş, inanış ve uygulamaların zenginliği hem en dikkati çeker.
H alkın sağlık ve hastalık anlayışı, içinde bulunduğu kültür değerleri sis tem inden ayrı düşünülem ez. İnanışı mıza göre hayat ve sağlık A llah’ın bir lütfudur. Bize düşen görev ise; bunları en iyi şekilde korum aktır. F akat çeşitli sebeplerle hastalığa tutulanlar doktora, gidem edikleri takdirde, bitkilerin kök,' yaprak, çiçek ve tohum larından ilaçlar yapmak, yatırları ziyaret etmek, m uska yazdırm ak veya bir ocaklıya başvurmak gibi tedavi usullerine m üracaat ederler. Bu tabiî ilaçlar, dinî veya sihrî uygulam alar zengin halk hekimliğimizi m eydana getirir.
Çalışmamızı yaparken halk he kimliği ile ilgili kaynak taram asında; hastalıkların adlarım , ilaçlarını, yapılış larını, uygulam alarım anlatan kaynak ların bolluğu dikkatim izi çekti. Fakat «ocak» konusunda sadece «O cağa gi dilir» deniyor, bunların mahiyeti, fonksiyonları, çalışma şekilleri, devam ları hakında yeterli bilgi verilmiyordu. Bu sebeple araştırm alarım ızı halk he kimliğinde önem li roller olan ocaklar konusuna yönelttik. A n k ara’nın A ltın dağ İlçesi, Konya- Beyşehir’in Bayındır ve Sarı Köyleri ile Gölcük İlçesi -Değir- m endere Bucağında çeşitli hastalıkları iyileştirdiklerini söyleyen ocaklarla gö
rüştük, uygulamalarını bizzat gördük, ayrıca çeşitli yazılı kaynaklardan d a is tifade ettik. O cak kelim esinin şu m anâları taşıdığım gördük.
A- A teş yakmaya yarayan, pişir me, ısınma, ısıtma vb. gibi işleri görmeyi sağlayan her türlü y e r .1
B- Aynı am aç ve düşünce e tra fında birleşen kim selerin kurduğu teş kilat ve bu teşkilatın toplanm a, eğlen me, dinlenm e vb. m aksatlarla kullandı ğı bina. (T ürk Ocağı, Mevlevi Ocağı)
C- Çeşitli bitkilerin tohum larını ekm ek için hazırlanan çukur, veya sula m a için bitkilerin etrafında açılan çu kur. ?
D- Yüksek, soylu aile, hanedan. E - Taş veya m aden çıkarm ak için açılan kuyu, ç u k u r.5
F- T eşkilât tarihinde Y eniçeriliğin kendisini bektaşiliğe bağlı saym asından ötürü ve aym ocaktan ısınan, aynı kazandan yiyen arkadaşlar anlam ında Y eniçeri hakkında kullaflılan tabir.
G - A nadolu’da alevi topluluk larına bölge bölge bağlı bulundukları kutlu m erkezler ve bu verlerde oturan tarikat ulularının soyu.
H - Y u rt.8
I- Tekke, büyük bir şeyhin evi veya oğulları, torunları vasıtası ile devam eden ailesi, sü lâlesi.9
İ- D e d elerd en beri, belli bir has talığın iyi ettiğine inanılan aile.10
O cak kelimesinin, bu m analardan bazılarını içine alacak şekilde dilimiz de «Baba Ocağı, O cağına Düşm ek, O cağına incir dikmek, ya evlat bir- ya ocak kör, ot yok-ocak yok, adım ı güveç koy am a ocak üstünde koyma» gibi
deyim ve atasözlerinde ifadelendiril- diğini görm ekteyiz.11
H alk hekimliğinde ocak veya ocak lı diye eş anlam da kullanılan iki kelime ile adlandırılan kişiler, bir veya birkaç hastalığı iyi edebilm e gücüne sahip ol duklarını söyleyen, bu işin m etodlarını bilen kim selerdir. O caklıların gücünün n ered en geldiği sorusunun cevabım ver m ek için önce kelim enin ilk m anâ sından hareket etm ek yani onu, içinde ateşi b arındıran yer olarak düşünm ek ve ateş-insan m ünasebeti üzerinde d u r m ak gereklidir.
A teşin keşfi, insanlık tarihindeki en önem li m edeniyet basam aklarından birisi olmuş, yakıcı kudreti, sıcaklığı ve ışığı ile sayısız faydaları görülm üştür. A teşle güneş arasındaki benzerlik, gü neşe tapanların ateşi kutsallaştırm ala rına sebep olurken, düşen yıldırımlar insanları korkutm uş onun alevlerinin sönm esini önleyerek kutsallığın edebi olmasını sağlamaya çalışm ışlardır. Bazı mitolojik düşüncelere göre ateşin biz zat kendisi tanrıdır veya insan ateşi tanrılardan çalm ıştır.12
T ürk m itolojisinde ise «İlk insan lar meyve ve otla beslendikleri için ateşe ihtiyaçları yoktu. T anrı onların et yem elerini em redince ateş lâzım oldu. Ü lgen, gökten biri kara, biri ak iki taş getirdi. K uru otları avcundâ ezerek bir taşın üzerine koyup, diğerleri ile vurdu, otlar ateş aldı. Ü lgen böylece ilk defa ateş yakmasını insanlara öğretip -Bu ateş, atam ın kudretinden, taşa düşm üş ateştir- dedi.»1 B u sebeple aile ocağın da yanan ateş kutsal sayılmaktadır. O n a küfredilm ez, içine tükürülm ez, üzerine basılmaz. Kutsal ateş, aynı zam anda kötülükleri giderici, iyileş tirici, uğur kazandırıcı, sağlık verici hüviyeti ile bir k udret kaynağı olarak değerlendirilip hayatı ve canlılığı sem- bolleştirm iştir. B irer halk hekimi diye
bileceğimiz ocaklıların tedavi m etodu olarak kullandıkları işlem lerin önemli bir bölüm ü doğrudan ateş veya onun isi, dum anı, külü, rengi ile alâkalıdır.
G eleceğe dayalı sağlık sisteminin bir parçası olan ocaklılar, ekseriyetle bir yatırın yakınındaki evde, köyde yaşarlar veya o yatırın soyundan gelir ler. H a tta bazen ünlü bir yatırın bulun duğu köyün bütün halkı ocaklı olarak şifa dağıtabilir. Afyon civarındaki K araca A hm et Sultan ocağı bu tiptedir. A dı «deliler ve dolular» ocağı olarak anılan bu yere ruh ve sinir hastaları ile hamile kadınlar başvurarak dertlerinin derm anım ararlar. Köyden herhangi birisi, böyle hastalıkları tedavi işini üstlenebilir.14 H atta K araca A hm et T ekkelerinin bulunduğu m uhtelif bölgelerdeki köylerin halkı, tarih içinde yaptıkları bu hizm etlerinden dolayı as kerlik ve her türlü, vergiden m uaf tutul m uştur. 15
Ocaklı sayılmanın diğer bir şekli ise ocak diye kabul edilen eve gelin olarak gelm ektir. Böylece o ailenin sahip olduğu bütün güçler kazanılır. Fakat evden ayrılan kızlar, gurbete çalışmaya giden erkekler bu özellik lerini kaybederler. Bu tip ocaklarda el alm ak veya izin verm ek söz konusu değildir.16
Ocaklı sayılmanın en çok bilinen şekli ise el alarak tedavi gücüne sahip olm aktır. O cak yaşlandığım görerek, ölüm ünün yaklaşmış olduğu düşüncesi ile yaptığı işi üstlenecek birini arar. Bu kişi ekseriyetle aile fertlerinden seçilir. A daylar kız, erkek, yeğen, to ru n ola bilirse de bu bir kural değildir. A ileden seçim yapılmış ise tedavi kudreti kan bağı yolu ile soydan soya devam eder. A ile dışında bir aday seçilmiş ise, ocağın bilgisi ve gücü kan bağı bulun mayan birine geçm iştir ki bunlar izinli diye anılırlar.1 H e r iki durum da da yet
ki verilccck kimsenin dürüst, güvenilir, dinine bağlı, nam azlı-abdestli, tok gözlü ve en önemlisi işini gerçekten inanarak yapacak birisi olm asına dikkat edilir.
O cak ve el vereceği kimse abdest alır ihlas ve fatiha dualarını okur- lar.(T espit edebildiğim iz kadarıyla bu esnada okunan özel bir dua yoktur). O cak «Rızası A llah’tan elimi sana veriyorum, helâl olsun. B undan sonra A llah rızası için genç, ihtiyar, kadın, erkek, zengin, fakir hiç ayırm adan benim değil, anam ın-atam ın eli olsun diyerek benim okuduğum hastalığa sen de oku. Dilem esi bizden şifası A llah’tan» deyip elini ö p tü rü r.18 Bazen de el verdiği kimsenin ağzına tükürür gibi yaparak kendi tedavi kudretini ona ak tarır.19 Bu şekilde ocaklı olan bir kimsenin başarı- lı olabilmesi için özel bir eğitim ve öğretim devresine ihtiyaç yoktur. Sadece bazı kurallara uyması gerekir. El aldığı ocaklının bilgilerini, tedavide kullandığı usûlleri gözlem leyerek, sorarak, dikkat ederek öğrenir. Şüphesiz ki heves ve dikkat bu işte çok önemli rol oynar.20
O caklar kadın ve erkek olabilir lerse de bazen kadın hastalara kadın, erkek hastalara da erkek ocaklı bakar. H a tta bazı ocaklar insanların yanında hayvanlan da tedavi ederler. H astalar dan istenen belli bir ücret yoktur. Fakat gönülden ne koparsa verilen vc ocak hakkı olarak adlandırılan bir m iktar p a ra ö d e n ir .'1
G erek şaman, gerekse müslüm an Türklerin inanışlarında bütün canlılı ğıyla yaşamaya devam eden A lbastı ve ya A lkarısını yakalamak da ocaklı olm a nın diğer bir m etodudur. Bu ruh, ek seriyetle lohusalara m usallat olup, onların ciğerlerini söküp, suya alarak öldürür. B unlar bazen insanlara yakalanırlar, yakalanan kişi Alkarısına bir iğne batırıp veya başındaki tarağını
alırsa onu kendisine kul, köle yapar. Şayet bu ruhu kimseye zarar verm em ek şartı ile serbest bırakırsa Al Ocaklısı olabilir. Bu ocaklının şapkası, mendili veya kem eri lohusanın yanında duracak olursa, A lkarısı ona zarar vermez. V erilen zararları da ancak Al Ocaklısı iyileştirebilir.
Tespitim ize göre hem en her has talığın ocağı m evcuttur. Fakat daha çok sarılık, dalak, kabakulak, fıtık, sıtma, ishal, rom atizm a, göz ve akıl has talıkları ile halkın siğil, kurdeşen, yılancık, köstebek, doluluk, çakmak, bakır basması, sürk, tem re, eksem a gibi kelim elerle adlandırdığı cilt ve allerji hastalıkları ocaklarına hem en her yer de rastlam ak m üm kündür. Rahatsızlığı olan bir kimse hangi ocağa gideceğine karar verem ezse, üç ocak için niyet eder. A kşam dan Abdest alarak bir k ap taki suyun içine ayrı ocaklar adına bir yorgan iğnesi, bir dikiş iğnesi, bir bıçak atar. Sabaha kadar bunlardan hangisi küflenirse o ocağa gider. Suyu d a ayak değm eyecek bir yere döker.
O cakların Tedavi M etodları
1. Alazlama: Bir çeşit ateşle ted a vi usulüdür. Bu kelimenin Al T anrısı nın hami ruh sayıldığı devre ulaşan bir an ’anenin günüm üzdeki devamı olduğu düşünülm ektedir. Ç ünkü alazlam ak Şa- manlık ve ateş küllü ile sıkı sıkıya bağlıdır. Allay ve Ycniscy kam ları ayin vc m erasim lerinde alaz diye bağırır lardı."" B aşkurtlar kırmızı renkli bir bezi ateşleyerek hastanın etrafında alaz, alaz diye bağırarak dolaşırlardı. A n ad o lu ’d a alazlam ak kızgın dem irle hasta yeri dağlam ak veya dağlar gibi yapm aktır. Tespitim ize göre vücudun da kırmızı lekeler beliren kişi veya canı bir şey isteyip de yiyemediği için göğsü şişip kızaran lohusa alazlam a olm uş tur. Tedavisi için ocaklı abdest alıp üç
Fatiha okur. H asta yeri kırmızı bir bez parçası ile örter, ateşte kızdırdığı bir dem iri beze değdirm eden üzerinde gez direrek kendisine sorulan -Ne yapıyor sun?- sorusuna -Alazlam a yapıyorum- cevabım verir.
2. Irvasa: U ğrasa, urasa, irvasa gibi farklı yörelerde çeşitli isimlerle anılan bu m elod «doğrudan doğruya vücutla ilgili olmayan, hastayı etkilem e am acı güden, daha doğrusu pisişik nitelikteki tedavileri içine alm ak tadır.»23 Beyşehir Sarı Köyde siğil ırvasası şöyledir: D ah a ziyade ellerde görülen et beni olan bu hastalığı tedavi etm ek için ocak, her siğile kırk tane olmak üzere arp a okur. Bunların h ep sini bir torbaya koyarak bir yere atar. A rp alar çürüyünce siğillerin de çü rü yeceği inancı vardır. Ciltte kurda b en zeyen kırmızı vc kaşıntılı lekelerden oluşan kurdeşen ırvasasında ise: H asta ocaktan aldığı d ö rt tane dövülmüş soğanı, dört yol ağzında her yola bir tane olm ak üzere atarken -K urt oldum, kurdeşen oldum kurtlarım ı al beni kur tar- diye bağırır.24 S trcptekop denilen m ikropların bir yaraya bulaşarak mey dana getirdiği hastalık olan yılancık ırvasasında ise: ocak yılan gömleğini yara üzerine bağlar. Gelincik hastalığı için ocaklar gelincik hayvanını közde kızartıp, bal karıştırıp aç karnına yedirirler.-5 B uralarda gördüğü gibi ilk örnekte obje, diğer örneklerde isim anolojisinden istifade edilerek psiko lojik bir rahatlam a tem in edilmeye çalı şılm aktadır.
3. Parpı Tedavisi: Türkiye’nin ç e şitli bölglerinde bu işleme parpılm a, parpulam a, parpulm a gibi farklı isimler verilm ektedir. H astaların vücutlarını çi zilerek, keserek, delerek, dağlayarak ve ya değnekle vurarak yapılan tedavi
usulüdür.26 Sarılık parpısı için ocak a b dest alır, dualar okuyarak tem iz bir jiletle hastanın iki kaşının arasım veya dilinin altını çizer. B uradan çok az bir kan çıkması gerekir. Ö ğrendiklerim ize göre hastanın durum u ağırsa çizilen yer den sarı bir su çıkm aktadır. Çıkan su veya kan bir diş sarım sak bastırılır. Ayrıca hasta aç karnına üç sabah yarım limon suyu içmelidir. B unlardan başka kendisine başından bir ekm ek çevirip köpeklere vermesi tavsiye edilir. Bunun am acı hastalığın köpeklere geçeceği düşüncesidir.* Dalağı şişen veya ağrıyanlar dalak parpısı için ocağa başvururlar. H asta bu rad a sırt üstü yere yatırılır. K arnının üstüne bir bez örtülür. O caklı eline aldığı bıçakla has tanın etrafında dolaşırken o rad a bulunanlardan biri -Ne kesiyorsun?- diyc sorar. Ocaklı -D alak kesiyorum.- karşılığını vererek'hastanın karnını kes m ek takliti yapar. Yel denilen ağrılar için de aynı kesme taklidi yapılır." Bu tedavi hastalığa sebep olan kötülük un surunun kesip parçalam ak tehdidi esnasında dayanm aktadır. Sinop’ta ise ocaklı çeşitli hastalıklar için incc bir gül değneğiyle hastanın vücuduna vurarak kötü varlıkları korkutup kovma* esnasına uygun bir tedavi m etodu takip eder."
4. Dini M elod: Bu iyileştirm e lerde ocaklar çeşitli dualar okurlar, yazarlar. D iğer m etodlarda da tedavi nin farklı safhalarında m utlaka d u alar dan istifade edilir. Tespitim ize göre tem re hastalığı için ocak abdest alıp, 7 veya 12 kere «cm ebrim u em ren fc in- nem a m ubrim un» diyerek nefesini has taya üfler.30 N azar hastalığında ise ocak abdest alır, 7 kere «Sub suphan seyidina birahm an. G adahran, k ad er den, periler dem irden, C ebrail anahtar, bekçi bir A llah»dcr. 7 kere dc T cbbet
duası okunur. Yalnız bu duanın «ve ma kessap» denilen yerine gelindiğinde «Ya Rabbim .... vücudum da nekadar nazar varsa, ak gözden, kara gözden, kem gözden, fesat gözden, ölülerin gözünden, dirilerin gözünden, hayvan ların gözünden her ne kadar ağrısı varsa kes at» denir. 3 kere de «Ayet el kürsî» okunur. «Allah şifasını versin» deyip bitirilir. Kabakulak için ise ocaklı hastalıklı tarafa m or kalem le Besmele yazar veya ortaya bir ha, etrafına da dal olm ak üzere yuvarlak bir şekil çizer.31
Türkiye’de halen hastahanelerin veya sağlık ocaklarının bulunduğu yer lerd e bile şifa um udu ile ocaklılara başvurulm aktadır. İlerleyen m addi h a yat ve yaygınlaşan sağlık hizm etlerinin b u ralara gösterilen ilgiyi ortad an kaldı- ram am asm ın sebebi, inançlardaki de ğişm elerin çok yavaş bir seyir göster m esidir. A yrıca unutulm am alıdır ki folklor hadiselerinin fonksiyonları var oldukça kendileri de var olacaktır. H al kımızın hastalık hakkındaki düşünce leri ve uygulamaları onun inanç siste m ine ait görüntünün bir parçasını mey d an a getirir. Dolayısıyla halk hekim liğimizde önemli bir rolü olan ocaklar T ürk düşüncesinin ve hayatının bir bölüm ünü aksettirirler.
B İB L İY O G R A FY A
1,2,3,5. Meydan Larousse «Ocak mad desi» C.IX. îst. 1972, s.459
5. Y eni Türk Lügati, İbrahim Alâaddin. Kanaat Kütüphanesi, İst. 1930 s.830
6. Y eni Türk Ansiklopedisi «Ocak m ad desi» Ö tüken Yayınları, İst. 1985, C.7, s.2712.-0
7. Boratav Pertev Naili; 100 Soruda Türk Folkloru, İst. 1984, s.113. _
8. Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü; T .D .K Yayını, İst. 1943, s.534.
9. Y eni Türk Ansiklopedisi, a.g.s. 10. D erlem e Sözlüğü; T .D .K . Yayını, Ank. 1977, C.IX, s.3262
11. A ksoy Öitıer Asım; A ta Sözleri ve Deyimler.
12. Tanyu Hikmet; Türklerde A teşle ilgili inançlar, T.F.K.B. Ank. 1976, C.IV, s.283.
13. İnan Abdülkadir; Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ank. 1972, s.66.
14. Barotav Pertev Naili; a.g.e. s. 114 15. Ü nver A.Süheyl; Türkiye’de Psikiyatri Tarihi Ü zerine, İ.Ü.Tıp.Fak.M ec. İst. 1959, C.22, s. 198.
16. Fatma Kurt. Bcyşehir-Bayındır Köyü Y el Ocakçısı. 65 yaşında.
17. Acıpayamlı Orhan; Türkiye Folklorun da Halk Hekimliği ve Özellikleri, A .Ü .D .T .C F . Dergisi Ank. 1969, C.XXTV, Sayı 1-2, s.5
18. A hm et Aktaş; Kabakulak Ocağı - Değirm endere-G ölcük, 55 yaşında.
19. Kadriye Özdemirel; U m m a Ocağı, D oğankent Kasabası, 35 yaşında.
20. Ü çer Müjgan; Ocaklar, Sivas Folkloru, Yıl 1, N o 8 Çylül 1973, s. 3
21. D udu Kurt; Ramatizma Ocağı, Beyşehir-Bayındır Köyü 40 yaşında.
22. İnan Abdülkadir; A l Ruhu Hakkında, Makaleler ve İncelem eler A n. 1987, s. 259.
23. Acıpayamlı Orhan; Türkiye Folklorun da Halk Hekimliği, Türk Halk H ekimliği Sem pozyumu Bildirileri A nk. 1988, s.3
24. Dürdane Yılmaz; Beyşehir-Sahköy, Kurdeşen Ocağı, 65 yaşında.
25. Güven Şakir, Ankara Çamlıdere Folkloru, H .Ü .E.F. Basılmam ış Lisans Tezi, 1979.
26. Acıpayamlı Orhan: Türkiye Folklorun da Halk Hekimliği, Türk Halk Hekim liği Sem pozyumu Ank. 1988 s.3
27. Pervin Yıldız; Sanlık Ocağı, D eğir- m endere 53 yaşında.
- 28. Akkız Koparan; Dalak Ocağı, Ankara Solfasol Sem ti 50 yaşında.
29. Boratav Pertev Naili; 100 Soruda Türk Folkloru İst. 1984 s.118
30. Hatice Tannverdi; Ocak Ankara S o l fasol Sem ti 52 yaşında.
31. A hm et Aktaş; Kabakulak Ocağı, D eğirm endere 55 yaşında.
38