• Sonuç bulunamadı

Sanat ve cemiyet

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sanat ve cemiyet"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Y ı l : 1, S a y ı: 6

★ F İ K İ R , S A N A T , E D

D ü ş ü n d ü ğ ü m g i b i

S A N A T VE

S anat, ileri cemiyetlerde, medenî ihtiyaçlar arasında yer alır. Bir musiki parçası dinlemek, bir tiyatro seyretmek, yeni çıkan bir şiir mecmuasını veya bir edebî romanı okumak da, yemek içmek, uyumak gibi, eksikliği huzursuzluk veren bir ihtiyaçtır. Medenî bir insan, bir sa­ lona girdiği zaman, vücudiinü dinlendire­ cek rahat bir koltuk kadar, gözlerini ok­ şayacak güzel bir tabloyu da derhal arar. İkisinin de yokluğu onun için aynı dere­ cede mahrumiyettir. Güzel sanatlar de­ diğimiz üstün insan faaliyeti, ancak böy­ le cemiyetlerde • gelişerek olgun eserler verir. Meselâ, Fransız, İtalyan ve İspan­ yol resmi bugün de ileri bir merhalede ise bunun sebebini, o cemiyetlerin bu sa­ nata gösterdiği rağbette aramalı: Paris’­ in, Roma’nın ve Madrid’in bulvarlarında süs mağazaları kadar resim galerilerine rastlarsınız. Onların da müşterileri öte­ kilerden eksik değildir.

B

izde ise, ancak ' yılda bir açılan resim sergilerinin ziyaretçileri en ziyade işsizler, müşterileri de münhasıran res­ mî müesseselerdir. Resim ve heykel, he­ nüz evlerimize girerek eşyamız arasında yer almış, iç hayatımıza karışmış değil­ dir. Ressamlarımız, Devlet müessesele- rince satın alınmadığı takdirde atölye­ lerinde çürümeğe mahkûm kalacak tab­ lolara kendilerinden bir şey aksettirecek kadar sanatkâr olmaya ihtiyaç duymı- yorlarsa, haklıdırlar. Salonunun dıvarl

E B İ Y A T D E R G İ S İ *

C E M İ Y E T

Munis Faik OZAN SO Y

Iarını fotografilerle süslemeyi kâfi bu­ lan, bir tablonun orijinali ile kopyası ara­ sında fark gözetmeyen insanlar muhitin­ de vücude getirilen tablolar elbette birer çıkartma, heykeller birer kukla olur.

B anat eserlerinin lüzumlu eşya arasında yer almadığı, edebî hadiselerin İçtimaî vakalar kadar iz bırakmadığı ce­ miyetlerde gerçek sanatkârın yetişmesi beklenemez.

R

esme ve heykele karşı alâkasızlı­ ğımız, musikî ve edebiyat sahalarında da pek farklı değildir. Piyasa şarkılariyle bozulan zevkimiz musiki terbiyesi için radyo neşriyatını kâfi bulur. Romanı, bir hastalığın nekahat günlerinde veya yol­ culukta can sıkıntısını gidermek için; şiiri, ancak aşık olduğumuz zaman içi­ mizdeki duygulara ahenkli bir şekil ver­ mek ihtiyaciyle okuruz. Evlerimizde kü­ tüphanenin yeri yoktur; kazâra edinil­ miş bir kaç kitabı -ağır bir yük gibi- ko­ yacak yer bulamayız. Sanırız ki gazete okumak, münevver olmak için kâfidir. Gazetenin de çok defa başmakalesini de­ ğil, havadisleriyle ilânlarını okur geçeriz.

H

asretir.i çektiğimiz gerçek sanat­ kâr, ressamsa her şeyi resim mevzuu ola­ rak gören ve renklerle, ışıklarla konu­ şan; şairse, kelimeler ve seslerle tenef­ füs eden kimsedir. O sanatkârdan önce; onu yaşatacak muhiti yaratmalıyız.

3

Referanslar

Benzer Belgeler

Kent ormancılığı kapsamına giren çalışma alanlarında yeni tesis edilen ağaçların biyotik ve abiyotik zararlardan dolayı ölmesi veya zarar görmesi, yapılan dikim hataları,

resime karşı büyük bir sevgisi ve isdidadı olan Şevket Dağ, lâyık ol­ duğu dereceye yükselmek için Sanayi Nefise Mektebi.. Genç ressamı, millî

tal’ değil, sadece ‘kendini kom ü­ nist sanan bir hüm anist’sin de on­ dan.. Sen hep öyle olm uşsun ve se­ nin gibi daha ne kadar iyi yürekli hümanist

13,7 milyar y›l önce meydana gelmifl olan Büyük Patlama’dan 1 milyar y›l sonra oluflmufl dev gökada kümelerinin varl›¤› belirlenmifl oldu- ¤undan,

nomik olan bu sistemde güneş ışınımını daha ge- niş bir alandan toplamak ve çalışma sıvısı kullan- madan suyu doğrudan ısıtmak mümkündür, an- cak toplam sistem

Bu anlamda vergi kültürünü oluşturan unsurlardan (vergi ahlakı, devlet-birey ilişkileri ve vergi adaleti) bahsedildikten sonra ülkemizde uygulanan vergi politikaları

Hücre yüzeyi reseptörleri ligand bağlanması ve sinyal indüksiyonundan sonra membran boyunca hareket etme yeteneğine sahiptir.. Yani

Türkiye’ye Avrupa çapında bir kuruluş kazandıran ve bunu “taşları tek tek ve kendi elleriyle üst üste koyarak” yapan Türker Inanoğlu’nu övüyorum, övüyorum