• Sonuç bulunamadı

Hatıralar:2:Meşrutiyet, Dolmabahçe Sarayı ve Ankara'nın ilk günlerine dair

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hatıralar:2:Meşrutiyet, Dolmabahçe Sarayı ve Ankara'nın ilk günlerine dair"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

H atıralar: 2

'T l^ b V L b Z

eşrutiyet,

mabahçe Saray

ve Ankara’nın

ilimlerine Dair

ı

Seniha Sami Morali

U USUSÎ olarak bazı hayırlı faaliyetler oldu. Hilâli A hm er (Kızılay), E sirge­ me Derneği, T ürk K adınlar Birliği gibi h a­ y ır cem iyetleri m uvaffakiyetle çalışıyor­ du.

Dr. Besim Ö m er P aşa’nın H ilâli Ahmer M erkezi’nde açtığı h astabakıcılık kursuna kaydedildim .

K urs, altı ay k a d a r devam e tti. Güzel b ir yaz günü şehadetnam elerle b irlik te bi­ re r Sanayi m adalyası tevzi edildi S aray­ dan Birinci K adın Efendi geldi, n u tk u Baş K âtibe H anım okudu. H ilâli A hm er Ka­ d ın la r Merkezi B aşkanı Ayşe H anım (vü­ kelâdan Ziya P aşa’nın zevcesi), evvelden hazırlanm ış b ir n u tku okudu.

O nların hepsi yaşm aklı idiler, bizler üni­ form alı.

T rab lu sg arb H arb i’ni takib eden Balkan H arbi bitm işti. İm p a rato rlu ğ u n p arçalan ­ m asını tam am layan Talât, Cemal, Enver P aşalar üçlüsü, P adişah ile S adrıâzâm ın

haberi olm adan m em leketim izi Umumî

H arbe attılar.

Daha evvel Sultan H am id, böyle bir harbin olacağını biliyordu ve bekliyordu. Kendisi harbden nefret ederdi. İştira k et­ memeye azm etm işti.

K ardeşim Raşid ile dayızadem Raşid yirm i yaşlarında idiler. Gençliğin verdiği şevk ve cesaretle topçu yazıldılar. K ar deşim Lausanne Ü niversitesinde b ir sene okum uştu. Tahsili yarım kaldı. Dayızadem de İsviçre Z iraat M ektebi’nden şehadet- nam esini yeni alm ıştı. İkisi de Çanakka­ le’ye sevkedildiler, birincisi A rıbum u’na, İkincisi A nafartalar’a.

Y aralılar gelmeye başlayınca Galatasa­ ray Lisesi hastahaneye çevrildi. Bizim k u rstan yetişen hanım ların çoğu orada çalıştılar.

Çanakkale m uharebesi bitince iki Ra* şid ler İstan b u l’da b ire r vazifeye tayin edildiler.

Dört sene Bebek’te kaldık. Çanakkale m uharebesinden sonra akşam ları to p lan ır dik. B iraderim sinem a gösterirdi Dayıza­ dem kom ediler tertib eder, taklidler ya­ pardı. Bir gün dedi ki:

— Anafarta’da akşam ları M ustafa Ke~

(2)

jrtcd Bey'in çadırında toplanırdık. B enim fjıaskaralıklarıma gülerdi.

O ismi ilk defa işitm iş oldum.

Avşe S ultan, Befaek’deki köşkünde o tu ­ ruyordu. Senenin sonuna doğru b ir gün teyzezadem Sabiha H anım ile birlikte zi­ yaretine gittik. B ir yılbaşı ağacı hazırladı­ ğını söyledi, bizi ve çocuklarım ızı davet e t­ ti. Kendi oğlu yedi yaşında idi. O rada bu­ lunan başka b ir m isafir, Sisam valisinin karısı b ir Rum:

_Bu âdet, Frenk âdetidir. Pek sev­

mem. B iz yılbaşı gecesi ziyafet yaparız, pastalar, m eyveler yeriz, dedi.

Enver Paşa iktidarı ele alınca, kadınla­ rın sıkı ö rtünm esi em redildi. H er m ahal­ lede bekçi kapıları çalıp bu em ri tebliğ e t­ ti.

Bir zâbitin Alman olan karısı, çocukla­ rı ile birlik te denizde açıkta yüzdüğü için karısını boşam ası ve yahut istifa etm esi emredildi. Zabit, istifa etti.

H arb uzuyor, sefalet artıyor, m em leket parçalanıyordu. O zam ana k ad ar adını bi­ le işitm em iş olduğum uz hastalık lar yayı­ lıyordu. Bizim aileye de bulaştı Zevcim, beni üç küçük çocuk ile dul bıraktı.

Rauf Bey, S ad aret Şifre Kalemi M üdü­ rü, aynı zam anda R esim li Kitab m ecm ua­ sında baş m u h arrird i. O rada ve Servet-i Fünun m ecm uasında şiirler neşretm iştir. Kayınvalidemin ahbâbı olan N igâr H a­ nım, onun ricası üzerine m üessir b ir m er­ siye yazdı. B irkaç gün sonra N igâr H a­ nım, avnı salgına tu tu la ra k hastahanede öldü. Şiiri, ölüm ünden sonra E debiyatı

Umumiye m ecm uasının 6 Nisan 1918 ta ­

rihli nüshasında neşredildi.

İstanbul işgal edildi. Biz, Büvükdere'ye avdet ettik.

T ürklere karşı kin besliyenlerin taşkın­ lıklarından nisbeten uzak kaldık.

B iraderim , harb d e tutulduğu hastalık ve za’fivetten dolayı tedavi edildikten son­ ra tahsilini ikm al etm ek üzere Lozan’a döndü.

Hayat gittikçe pahalılaşıyor, bizim du­ rumumuz gittikçe bozuluyordu.

Bir gün, b u düşünceler içinde, bizim ko­ runun ark asın d ak i tepede dolaşıyordum .

Harb başlarken o rad a açılan siperler

metruk kalm ıştı. Anadolu yakasına bak-**

Çanakkale gazilerinden Raşid Morali ve Haydar Beyin oğlu Raşid.

tıkça k u rtu lu ş üm idi geliyordu. En ka­ ranlık vaziyet k arşısın d a m illetin azim ve kahram anlığı, m u k te d ir generallerin h a ­ m iyeti, büyük b ir liderin dehâsı galebe e t­ m işti. Millî m ücadele, içerden ve d ışard an her tü rlü m ü şk ilâta rağm en azim ve ce­ saret ile devam ediyordu. Allah’ın inaye­ tiyle belki bizim h ususî vaziyetim iz biraz değişebilirdi. S o n rad an öğrendim ki, o es­ nada A vrupa’da bulunan iki genç ah b a­ bım da tıpkı benim gibi m ü k ed d er iken o ulvî ö rn ek te b ir teşvik görm üşler.

(3)

DOLMABAHÇE SARAYINA AİT HATIRLADIKLARIM

1921 senesinde E m irg ân 'a taşındık. Bek­ lediğimiz büyük m üjdeyi o rad a aldık.

Refet P aşa’nın İsta n b u l’a gelişini o za­ m an S ultan M ahm ud T ürbesi yakınında olan H ilâli A hm er M erkezi’n den seyret­ tik.

Abdülm ecid Efendi hilâfete in tih ab edi­ lerek m üteaddid cem iyetlerden hey’etler kabul ediyordu. Âzası bulunduğum Hilâli A hm er H an ım lar Merkezi de bu arad a da­ vet edildi.

Hilâli A hm er M erkezi’nden otom obille­ re binerek Dolm abahçe S aray ı’na indik, Anadolu o rdusunun ün ifo rm asın ı giymiş iki nöbetçi, Refet P aşa’nın bulunduğu Bâ- bıâlî’nin önünde bekliyordu. H âlâ işgal a ltın d a bulunan şehrim izde, o ün ifo rm a­ yı görm ek kalblerim izi ferah ve gururla doldurdu.

D olm abahçe S aray ı’nd a kabul edildiği­ miz salonun k arşısın d a işgal kuvvetleri­ nin donanm ası d em ir atm ıştı.

Mâbeyn Dairesi nde kabul edildiğimiz için çarşaflarım ızı çıkarm adık. F akat in- kılâb nasıl çabuk yürüyordu! Evvelce ka­ d ın la r S araya apcak yaşm aklı o larak ka­ bul edilirlerdi. M âbeyne kabul edilm eleri ise bahis konusu bile olam azdı.

B illûr trabzaniı geniş ve yassı b asa­ m aklı m erdivenden yukarı çıktık. K apı­ nın iki yanında iki büyük ocak ta odun ateşi ile neşeli alevlerle yanan büyük sa­ londa kahve ve sig ara ikram edildi.

D aha küçük b ir salonda Halife, bizi ay ak ta kabul etti. Ceddi F atih ’in, Bellini «• ta rafın d an yapılan ve II. Bâyezid’in gaf­ leti sebebiyle elden çıkıp bugün B ritish M useum 'da bulunan m eşh u r p ortresinin b ir kopyasının önünde duru y o rd u . Kendi­ si o tu rd u , bizim de o tu rm am ızı işa re t et­ ti.

H arem D airesi’ne henüz yerleşilm ediği için H anım E fendinin bizi kabul edem e­ diğinden dolayı teessüfünü beyan etti. Si­ yasî ahvâle de tem as ederek seleflerinin hatâların ı im a etti ve n asih atlerin i dinle­

m ediklerini ilâve etti. Abdülmecid Efen- di’nin veliahdlik zam anında Millî Hare­ kete ta ra fd a r olduğunu biliyorduk. Bin kaç dakika konuştuktan sonra bize mü- 1 saade edildi.

Abdülmecid Efendi’nin üç karısı vardı. O nlara «Kadın Efendi» denirdi. Resmen ancak birincisi tanınıyordu. «Hanım Efen­ di» diye bahsettiği o idi. Ondan b ir oğlu dünyaya gelmişti, Ömer F aruk Efendi. Vi- yana’da T hereseanum ’da tahsil etm iş ve Sultan V ahîdeddin’in ikinci kızı Sabiha Sultan ile evlenmişti. Üçüncü K adın Efen­ di’nin de b ir kızı oldu: D ürrişehvar Sul­ tan.

Birinci Kadın Efendi, T ürk idi. Saray­ da büyüm üş, tahsil etm işti. Fransızcası j m ükem m eldi. İngilizceyi de iyi anlıyor- i du. Ö bür Kadın E fendiler Çerkesdiler.

H ânedan âzâsınm evvelden beri edebi­ yata, güzel san atlara m erakı olduğu ma­ lum dur. P adişahlardan çoğunun Türkçe yahut Farsça divanları olduğu gibi son zam anlarda şehzâdelerden, sultanlardan bazıları resim veya heykel ile meşgul o lu r lardı. Burhaneddin Efendi ile Fehime Sul- tan (l) mükemmel piyano çalarlardı. Ah- m ed Efendi (2) pişm iş to p rak tan güzel heykeller yapardı. H alifenin edebiyat ile resim ve musikiye çok m erakı vardı. Edip­ leri elinden geldiği k ad ar him aye e d e r di. Ahmed Hikmet Bey’i Baş Mâbeynci tayin etti. Abdülhak H âm id Beyi Saray­ da m isafir etti. Siyasî faaliyetten mah­ rum olduğu için kendine b ir meşguliyet program ı çizdi. H aftanın h e r gününü bir vazifeye tahsis etti Bilhassa m usiki ile ve yağlıboya ile meşgul oluyordu. Oğlunun b ir portresini yaptı. Kızının da B ursa kı­ yafetinde b ir portresini yaptı. II. Abdül- ham id'e hal’i tebliğ edildiği sahneyi göste­ ren b ir tablosu da vardır. H albuki aynı âkıbet kendisini bekliyordu.

MÜREBBİYELİK

H alazadem Seniye H anım , teşrifat

nâ-(1) Burhaneddn Efendi II. Abdülhamld Han’ ın oğlu, Fehime Sultan V. Murad Han'ın kızıdır.

(2) II. Abdiilhamid Han'ın oğullarındandır.

m

(4)

a n İsmail Cenâni Bey’in eşi idi. Zevcinin vefatından sonra yine Saraya gider, g e lir

di. Bir gün H alifenin huzuruna kabul edil­

mişken Halife, kızı D ürrişehvar S ultan’ dan bahsetm iş. On yaşında idi Son mü- rebbiyesi olan b ir İngiliz, Vcliahd Dai- resi’nde altı ay yanlarında kalıp ayrıldık­ tan sonra m üstehziyâne bir m akale neş- retmişti- Fransızcaya da tercüm e edildi. Malûmdur ki, yeni yetişen m uharrirlerden ; bazıları, dikkati çekm ek için m izaha te­

vessül ederler. Bundan dolayı başka b ir ecnebi m uallim e tu tm ak tan çekiniliyordu. Halife:

— Sultan, m ürebbiyesiz kaldı, demiş. Seniye H anım :

— Ş im di ecnebilere ihtiyacım ız kalm a­

dı, diyerek beni tavsiye etmiş.

Teklifi kabul ettim .

Seniye H anım ile birlikte Saray Nazırı Cevad P aşa’nm zevcesi Şeref H anım ’ı Şiş- li’deki ap artm an ın d a ziyaret ettik. Ken­ disine takdim edilm em e hacet yoktu; çün­ kü ikimizin de âzâ bulunduğum uz Hilâli Ahmer M erkezi'nde tanışm ıştık

Birkaç gün sonra Baş Mâbeynci Ahmed Hikmet Bey ile görüşm eye davet edildim. Mâbeyn D airesi’nin alt katındaki büyük salonda görüştük.

— Zevcim R auf Bey m erhum dan çok

senanızı işitm iş t im, dedim.

— Pek aziz bir dostum idi, dedi. Sizi

müteessir e tm em ek için bahsini açma­ mıştım.

İngilizce ders okutacaktım . Önce b ir müddet h a ftad a üç defa öğleden sonra de­ vam etm em lâzım geldiğini, sonra Saray­ da kalm am icab edeceğini, haftada iki ge­ ce evimde kalm am a m üsaade edileceğini söyledi.

Şartlarını kabul ettim . Derse devam edeceğim günler tayin edildi. Ö nüm üzde­ ki Sah günü öğleden sonra saat b ir b u ­ çukta harem de bulunm aklığım bildirildi. Sonra hatırladı:

— B elki Salı günü başlam ak istem ezsi­

niz.

— Hayır, dedim . Bâtıl itikadlarım yok-

dur. H epsi Allah'ın günü.

Salı günü aynı saatte aynı salonda bu­ luştuk. H ikm et Bey, ikinci H arem Ağa­ sını çağırttı, takdim etti. Sarayın uzun ko­

rid o rların d an , M uayede Salonu’ndan geç­ tik. H arem D airesi’nin yukarı k atın a çık­ tık. K alfaların yardım ıyla «soyundum», yani esvabım ı çarşafa çeviren pelerin ile peçeyi çıkardım , ikisi de bohçalandı. Bi­ rinci K adın E fendi'nin huzuruna g ö tü rü l­ düm.

H ususî hayatım ve tahsilim h ak k ın d a beni gayet nezaketle isticvab etti.

— Şartlarınız nedir? diye sordu. H ikm et Bey’in ban a bildirdiği şa rtla rı söyledim. B ir m üddet konuştuktan sonra D ürrişehvar S u lta n ’ı çağırttı.

— Üç şakirdiniz olacak, dedi. B iri Tev-

fik E fendi'nin (3) kızı N ilüfer Sultan, öbürü benim hem şirezadem Peykhan.

fevfik Efendi, zevcesi Em ine H aıu m ’ı boşayıp başkasiyle evlendiği zam an, E m i­ ne H anım ile iki kızı N ilüfer ve Fethiye S ultanları S u ltan V ahîdeddin yanına al­ m ıştı. Ondan so n ra H alife onları yanm a aldı.

Üç ay m üddetle, haftad a üç gün derse devam ettim . D ersten sonra harem bahçe­ sinde gezilirdi.

SARAYDAKİ HAYATIM

S arayda en ziyade dikkati çeken hu su ­ siyet, a n ’anevî T ü rk terbiyesine ve teşrifa t inceliklerine gösterilen itina idi.

K urban B ayram ında d ersler tatil edildi. Birkaç gün evim de kaldım . S aray âdabını henüz tam am iyle kavrayam am ış olduğum için tebrike nasıl gideceğimi düşündüğüm sırada, Hilâli A hm er H anım lar M erkezi’n- den ve sa ir cem iyetlerden heyetler kabul

(3) İbrahim Tevfik Efendi, Abdülmecid Han’ ın oğlu Şehzâde Kemaleddin Efendi'nin oğludur. Ahmet Kemaleddin Efendi V. Mehmed Reşad Han'dan küçük, VI. Meh- med Vahîdeddin Han’dan büyüktü. Şeh­ zâde iken ölmemiş olsaydı, Vahîdeddin Han’ın yerine tahta o çıkacaktı. İbrahim Tevfik Efendi’nin Kadriye Sultan, Fat­ ma Sultan, Fevziye Sultan, Nilüfer Sultan ve Fethiye Sultan adlı dört kızı vardı. Vahîdeddin Han'ın ve Abdülmecid Efendi’nin himaye ettikleri, yaşları en küçük olan bu son ikisidir.

(5)

edileceği h ab er verildi. Bu, m ükem m el b ir vesile oldu.

B u defa H arem de kabul edildik. K alfa­ lar:

— Soyununuz, dediler.

B ir h ayır cem iyetinin âzâların d an bazı­ ları şaşırd ılar. S aray âd etlerinden tam a- m ivle habersiz o ldukları için böyle b ir ih tim al h a tırla rın a gelm em iş, ç a rşa fla rı­ nın altına m ünasib esvab giym em işlerdi. Saçları bile m un tazam toplanm ış değildi. B irbirinden ta ra k istiyenler oldu.

Kahve, sigara ik ram ed ildikten sonra h e r heyet a y n c a kabul edildi. Şeref Ha­ nım bizi içeri aldı ve b ire r b ire r takdim etti. Bu defa B irinci K adın Efendi ile D ürrişehvar S u ltan h azır idiler.

1923 senesinde K urban B ayram ı 24 T em m uz’a tesad ü f ediyordu. Lozan sulhü im zalanm ıştı. K adın Efendi:

— İ k i büyük sevinç idrak ediyoruz, dedi. H alife önüm üzdeki vazifelerden bahse­ derk en K adın Efendi ilâve etti:

— H em de a rtık gönlüm üz rahat ola­

rak çalışırız.

H uzurdan çık tık tan so n ra ben ayrıca Ü çüncü Kadın E fendi’yi ziyaret ettim , bay­ ram ın ı tebrik ettim . İkinci K adın Efendi ile b e ra b e r küçük b ir salonda o tu ru y o r­ lardı.

D erse haftad a üç gün devam etmeye başlıyah üç ay geçm işti. A rtık Sarayda kalm am tensib buyrulduğu bildirildi.

H alife ile Birinci K adın Efendi, D ür­ rişeh v ar ve N ilüfer S u lta n la r b ir sofrada

yem ek yiyorlardı. Ben Üçüncü Kadın

E fendi’nin sofrasında küçük b ir odada ye­ m ek yiyordum . Kışın o oda büyük b ir pi­ rinç m angalla ısıtılıyordu. Büyük odalard a so b a la r vardı. K alorifer tesisatı yapılm ış olduğu halde henüz ısıtılm ıyordu.

2 E kim 1923 C um artesi günü İstanbul sevinç içinde idi. İşgal o rd u ları çekilecek­ ti. Dolm abahçe m eydanında m erasim ha­ zırlandı.

O devirde Cuma günü tatil günü idi. H afta sonunu evim de geçirdikten sonra B eşik taş’a avdet ettim .

Refet Paşa nın İsta n b u l’a geldiği günü h atırlarım . H er ta ra f kırm ızı beyaz renk­ lerle süslenm iş, v a p u rla r donanm ıştı.

B eşiktaş iskelesine çıktım . S araya git- tim . D ürrişehvar S ultan, m erasim i sey­ retm eye çıkm ıştı.

Akşam, Saray dahil olarak, şeh ir ışık- la r içinde donandı. S ultan ile b irlikte yu­ k arı k atta, Mâbeyn bahçesine bakan bir salonda, kalfalar ve m isafirler ile birlikte k aran lık ta oturduk. D ışardaki elektrik ışıkları odayı aydınlatm aya kâfi idi. Ha­ life, biraz sonra, kızını çağırttı.

B ütün Saray halkının sevinci pek sami­ m î idi. Fakat o günün akabinde büyük bir endişe ile karşılaştılar. İşgal o rd u ları «Mi- sakı Millî» içindeki araziden bü sb ü tü n çe­ kildikten sonra H ilâfete a rtık lüzum kal­ m adığı h er vesile ile ihsas edilm eye baş­ landı.

ABDÜLMECİD EFENDİ VE HANEDANININ GİDİŞLERİ

Kış sona eriyordu. H ilâfetin günlerinin sayılı olduğu anlaşıldı.

4 M art'ta kanun çıktı. H ilâfet ilga edi­ liyordu. H ânedan âzâsı hududdan dışan çıkartılacaklardı.

Ö m er Faruk Efendi’nin zevcesi Sabiha S ultan, benimle dertleşti:

— Bizi T ürk vatandaşlığından ıskat

ediyorlar... Halbuki, biz, herkesten ziya- de

Türküz-Bu sözleri Üçüncü K adın E fendi’ye nak­ lettiğim zaman:

—, Ne kadar üzülse yeri var, dedi. Bar

bası değil m i bu hale sebeb olan?..

N ilüfer ve kardeşi Fethiye Sultanların, anneleri Em ine H anım ile b irlik te abla­ ları Fatm a S ultan’ın yanına gidebilecek­ leri üm id ediliyordu. H albuki sonradan öğrenildiğine göre k adınlar da m em leket­ ten dışarı çıkartılacaklardı, h a ttâ sultan­ ların çocukları bile.

Halife, İsviçre’ye yerleşm eyi d ü şü n ü y o r du. D ürrişehvar S ultan’a teselli olsun di­ ye o rad a daha serbest yaşayabileceğini söyledim. Ağladı ve:

— Öyle serbestlik istem em , dedi. F aruk Efendi ile ailesi b irk aç günden beri Sarayda kalıyorlardı. Akıbeti bekli­ yorlardı. Nihayet Sabiha S ultan iki ço­ cuğu ile birlikte Rumeli H is a n ’ndaki

(6)

ya-Dolmabahçe Sarayı’nın eski bir resmi.

lısına avdet etti. Faruk Efendi Sarayda kaldı.

O gün H alife baygınlık geçirdi. D ürri­ şehvar Sultan buna da ayrıca üzüldü.

Üçüncü K adın Efendi öğle yemeğinde görünmedi. Akşam birlikte yemek yedik­ ten sonra odalarım ıza çekildik. Yatağa yattım, fakat uyuyam adım . Yukarı k a tta koşuşuyorlar, san d ık lar sürükleniyordu. I Kapım vuruldu. Y ataktan fırladım , açtım .

Dürrişehvar Sultan ağlıyarak boynum a sarıldı:

— Gidiyoruz, dedi. Allahaısmarladık. Çıktı, gitti. Acele giyindim, yukarı çık­ tım.

Halife sofada oturm uş, yüksek sesle Kur’an okuyordu. O gece Kandildi.

Kapının aralığından bakıyordum . Kâ­ tibe Hanım:

— İlk defa olarak Kandil gecesi Saray­

da Mevlid-i N ebevi okunm adı, dedi.

Kızlar, kapıyı daha ziyade aralık e tti­ ler. Hazin m evcudiyetlerine sebeb olan vazifeyi son dakikaya k ad ar ifa etm eye

gayret eden harem ağaları, onları p a y lıy o r lardı. K ızlardan biri öfkelendi ve:

— Allah kurtarsın bizi bu Arablardan, dedi.

— K u rtu ld u n u z artık. İçiniz rahat e t­

sin, cevabını aldı.

Gözüm ün önünde b ir devir k a p a n ıy o r du.

K âtibe H anım , benim le derdleşti: — Şu kızlar bu gece herkese göründü­

ler.

Teselli verdim :

— Şehirde kaçgöç kalm adı.

— Ya, öyleym iş, dedi. Bizden sonra ge­

lenler bunları ayıblam azlar.

K ur’an okunm ası sona erm işti. H alife ayağa kalktı. Müze m ü d ü rü Halil Bey’in p o rtresin i henüz b itirm işti, sehpada d u ­ ruyordu. G itti, imzaladı.

Üç kadın efendinin, çarşaflı olarak b ek ­ ledikleri odaya çekildi. D ürrişehvar S u l­ tan beni oraya çağırdı. Büyük K adın E fen ­ di heyecanını güç zabtedebiliyordu.

F aru k Efendi, vedalaşm ak için elim i 63

(7)

Ankara, Cumhuriyet’in ilk yıllarında köyden farksızdı.

sıktı. Sabiha S u ltan ’a arzı tazim at ettiği­ mi söylem esini rica ettiğim zam an:

Sabiha Sultan'ı benden evvel göre~ çeksiniz, dedi. B izim yanım ızda değil. Sonradan gelecek.

H aznedar Usta ve sa ir k ad ın larla bir- likte M uayede S alonunun ü st galerisin­ den geçerek kendilerini M âbeyn D airesi’ ne k a d a r teşyi ettik. H aznedar U sta, H a­ lifeye beni göstererek:

H anım efendi, kederim ize iştirak edi­ yor, dedi

Halife, Büyük Millet M eclisi’nde hilâ­

fetin ilgası hakkında konuşm uş olan

am cam H am dullah Subhi Bey’e benim vasıtam la şu haberi gönderdi:

— H am dullah B eye söyleyin, m eram ına

erdi. O sm anh hanedanı bu m e m le k e tten çekiliyor.

Gözlerim doldu.

Babasının ruhunu incitm işdir, dedim . E cdâdım ız daim a hanedana sadakatleriy­ le tem eyyü z etm işlerdir. Padişahları ve m em leketleri uğruna şehid olanlar da var.

64

Osm anh hanedanı bu m em leketi terketr tikten sonra bile her avuç toprak, her de- niz, her bina onların hatırasını yaşatacak dır.

Çok güzel söylüyorsunuz, dedi.

Halife, yazı odasında İstan b u l valisi ve kum andanı ile konuşurken, bizler yine ka­ pı aralığından, paravan ark asın d an dinlr >orduk. Vali H aydar Bey, hilâfetin ilga edildiğini, Halifenin derhal Türkiye top­ rak ları dışına çıkm asına k a ra r verildiğini tebliğ etti. Şehirden ayrılm ak için daha iki saat vakit vardı. Vali m ü teessir olma­ lıydı ki, pek yavaş konuşuyordu Halife­ nin sesi, metin ve pürüzsüz işidiliyordu.

S abah yaklaştı. Halife: — Allahaısmarladık, dedi.

Ailesi ve maiyeti ile b irlik te çıktı, gitti. K adınlar arasında b ir çığlık koptu. Ki­ mi ağlıyor, kimi saçını yoluyordu.

K alfalardan biri:

— N e olursa olsun. Arkalarından su

dökeceğim , dedi.

(8)

, zabtctmeyc uğraşıyordum .

Sarayın

öbür ucundaki odam a çekildim. Yatağa yattım , b ir iki saat uyukladım .

Gün doğunca evime avdet etm ek için giyindim. Dışarı çıkm ak ne m üm kün. E ş­

ya kaçırılm asını önlem ek için Saray üç günden beri kordon altın d a idi. Em ine

Hanım’m odasına gittim . Dertleştik.

Küçük Fethiye S ultan orada idi. Vakit ge­ çirmek için çocuğu bahçeye götürdüm .

0 sırada Ruşen E şref Bey*in riyaseti altında b ir heyet geldi. Ondan m üsaade aidim, Camlı Köşkün yanındaki kapıdan dışarı çıktım .

Ertesi gün Sabiha S ultan’ı Rumeli H i­ s a rın d a k i yalısında ziyaret ettim . Dolma- bahçe’den henüz doğrudan doğruya b ir haber alm am ıştı.

Şimdi H anedana m ensub kadınların va­ tanda ikam et etm elerine m üsaade edildi ve istiyenlere T ürk vatandaşlığı iade edil­ di.

İlk gelen, N eslişah Sultan oldu. Kendisi Faruk Efendinin büyük kızı ve eski M ısır veliahdinin zevcesidir.

BASILMAYAN TERCÜMELER

İstanbul Kız Lisesi Fransızca m uallim ­ liğine tayin edildiğim sıralard a Üniversi­ tede Farsça m uallim i Nureddin Bey ile tanışm ıştım . M ünir N ureddin Bey'in b a­ bası idi. Onun teklifi üzerine E dw ard Browne’in «A Literary H istory o f Persia» ismindeki d ö rt cildlik eserini tercüm e e t­ meye m em ur edildim . Edebiyat F akülte­ si tarafından tetk ik edildi. Muvafık rap o ­ ru verildi. «İrfan âlem im izin m uhtaç ol­

duğu bu eserin bir an evvel itm am ı» diye

acele ediliyordu, tk i cildini tercüm e ettim . Tercüme bedelini aldım . îk i form a basıl­ dıktan sonra «kâğıd yok» diye vazgeçildi. Ben de tercüm eye devam etm ekten vaz­ geçtim.

Yirmi sekiz sene sonra Tarih K urum u Başkanı Şem seddin G ünaltay tarafın d an B arthold’un «Moğol Tarihi»nin tercüm e- edilmesi bana tevdi olundu. Onun için de acele ediliyordu. Tercüm e bedelini aldı­ ğım halde o da hiç b ir zam an basılm adı.

1924'senesi Ağustos ayında M aarif Ve­ kâleti tarafın d an A nkara’ya, danışm a için davet edilen A m erikalı m eşhur terbiyeci

P rofesör Jo h n Dewey’ye tercü m an lık ve m ihm andarlık vazifesini kabul ettim .

ANKARA’NIN İLK GÜNLERİNE AİT HATIRLADIKLARIM

Şim diki v asıta kolaylığı o devirde yok­ tu. H arb yeni bitm işti. Y ollar bozuktu. Bazı k ö p rü ler sa k at kalm ıştı. H er gün ya­ taklı vagon yoktu. Seyahatim otuz saat sürdü.

A nkara’yı ilk defa gördüm : Çölün o rta ­ sında k a ra b ir kayanın etrafın d a, küçük, kara b ir şehir.

Otelde b u lunduğum sırad a b ir gün k o r kunç b ir gıcırtı işittim . Devam etti. N iha­ yet anladım ki b ir kağnı geçiyorm uş. Me­ ğer d ağlardan geçerken gıcırtısı vahşî hayvanları ü rk ü tü r, kaçırırm ış.

P rofesör ile k arısı gelince otelde b uluş­ tuk.

Profesör halim , selim , o rta yaşlı b ir zât idi; karısı sevim li b ir hanım , çok konu­ şuyordu.

M uallim ler K ongresinin açılış törenine dâvet edildiğim iz gün Gazi Paşa ile ko­ n u şu rlark en tercü m an lık ettim . L âtife H anım iyi İngilizce bilirdi. P rofesör ile İsm et Paşa k o n u şu rlark en de te rcü m an ­ lık ettim , fa k a t İsm e t Paşa F ransızca ko­ nuştu. Belki P rofesörün b iraz F ransızca anlıyabileceğini d üşünm üş olm alı. N iha­ yet çay ik ram edildi.

S onradan Prof. Dewey ban a dedi ki: — M eşhur bir adam la ilk görüştüğüm

zaman ekseriya hayal su ku tu n a uğrardım . Fakat M ustafa K em al Paşa ile görüşünce üm idim in fe v k in d e buldum .

P rofesörün yazdığı ra p o ru Türkçeve çevirdim . B irlikte V ekâlete gittik, ra p o ru verdik. O ndan so n ra İsta n b u l’a avdet edil­ di.

M uallim lik h ay atım d an önce m em nun­ dum . Ü sk ü d ar A m erikan Kız K oleji’nde Türkçe m uallim liğine de tayin edildim O m ektebin idarecileri, öğretm enler, talebe­ ler ve b en b irb irim izd en çok m em nun idik. İsta n b u l Kız Lisesi’nde im tih an d a ta ­ le b e le rim in m uvaffakiyeti m ü fe ttişle r ta ­ rafın d an ta k d ir edildi. F a k a t m ânâsız se- beblerden dolayı o rad an oraya nak led il­

dim. (Arkası var)

65

\

|i'

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Aleris Frank Do Nascimento Mendes(艾瑞時). Eidelman

jenli solunumla enerji üreten organel) say›s› daha yüksek, daha fazla besin tü- ketiliyor; ve bunu karfl›layabilmek için de çok daha s›k besleniliyor ve daha bü- yük

Çiftli¤in da- ha az stresli ortam›nda somon yumur- talar›, daha küçük olsalar bile yaflama flanslar› yüksek oluyor ve böylece en çok yumurta b›rakan difliler

Schaefer (Ed.), Oyun terapisinin temelleri içinde (ss. Özkaya, Çev.) Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık. Grupla psikolojik danışma ilke ve teknikleri. Ankara: Nobel

Bir süre, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ne giden Erbulak, okulu bırakarak karikatür çizmeye devam etmiştir.. Eserleri: Hergün, Hafta, Yirm inci Asır, Tef,

Buna göre ölçekte yer alan her bir maddenin ve her bir faktörün, ölçeğin geneli ile ölçülmek istenen özelliği ölçebilme amacına anlamlı düzeyde hizmet ettiği ve her

Doğa aşığı, kuş ressamı Salih Acar mücadeleli hayatında kar­ şılaştığı her güçlük, geçirdiği her acılı olaydan sonra daha da güç­ lenmiş ve yenilenmiş

 Sonuç olarak, çalışmamızda mikst tipte hücre morfolojisine sahip GİST’ lerde epiteloid hücre morfolojisindeki alanlardaki mitoz sayısı, iğsi alanlardaki mitoz sayısına