• Sonuç bulunamadı

Cognitive-Behavioral Approaches in Schizophrenia Treatment

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cognitive-Behavioral Approaches in Schizophrenia Treatment"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÖZET

Psikopatolojinin temelinde, düþüncenin yapýsý ve içeriðinde bozukluk olduðu bilinmesine karþýn, biliþsel-davranýþçý yaklaþým-lar þizofreni tedavisinde yeterince kullanýlmamýþtýr. Bu makalede, öncelikle bunun nedenleri üzerinde durulmuþ ve günümüzde biliþ-sel-davranýþçý tekniklerin þizofreni tedavisinde neden kaçýnýlmaz olarak yer aldýðý tartýþýlmýþtýr. Bu makalede hastanýn motive edilmesi ve tedavide kalmasýnýn saðlanmasý, onunla iyi bir tera-pötik iliþki kurma, belirtilerin normalize edilmesiyle ilgili rasyo-neli aktarma ve nöroleptiklere dirençli pozitif ve negatif semp-tomlara yönelik teknikler gibi tedavi basamaklarý da aktarýl-mýþtýr. Bu baðlamda, þizofreninin stres-yatkýnlýk modeli ve biliþsel tedavi yaklaþýmlarýnýn hedef semptomlarý tartýþýlmýþtýr. Anahtar Sözcükler: Þizofreni, biliþsel-davranýþçý tedaviler, stres-yatkýnlýk modeli.

KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 1999;2:160-166

SUMMARY

Cognitive-Behavioral Approaches in Schizophrenia Treatment

Although it is well known that the fundamental psychopatholo-gy in schizophrenia, is the structure and content of thought, cog-nitive-behavioral approaches have hot yet been used sufficiently in treatment of schizophrenia. This paper discusses thi reasons for the insufficient use of cognitive behavioral techniques and the present inevitable need and place of cognitive-behavior threrapy. It also discusses treatment stages such as engagement and rap-port building, normalizing rationale and specific techniques used

for neuroleptic-resistant positive and negative symptoms. In this context, stress-vulnerability models of schizophrenia and symp-toms that might be targets for cognitive strategies are discussed. Key Words: Schizophrenia, cognitive-behavioral treatments, stress-vulnerability model.

GÝRÝÞ

Psikopatolojinin temelinde, düþüncenin yapýsý ve içeri-ðinde bozukluk olduðu bilinmesine karþýn, biliþsel-davranýþçý yaklaþýmlar, þizofreni tedavisinde yeterince kullanýlmamýþtýr (Kingdon ve Turkington 1991). Oysa ayný yaklaþýmlar affektif bir bozukluk olarak taným-lanan depresyonda baþarýyla kullanýlmýþ ve depres-yonu bir duygudurum bozukluðundan çok düþünce bozukluðu olarak tanýmlama noktasýna kadar getir-miþtir. Baþka bir deyiþle; "Þizofreni, biliþsel-davranýþçý terapilerin unutulmuþ çocuðu olmuþtur." Biliþsel-davranýþçý yaklaþýmlarýn þizofreni tedavisinde yeterin-ce kullanýlmamýþ olmasý terapistlerin önyargýlara dayalý bazý varsayýmlarýna baðlý olabilir. Bunlar: a) "Þizofreni biliþsel-davranýþçý yaklaþýmlarla tedavi edilemeyecek düzeyde aðýr ve ciddi bir hastalýk tablo-sudur". Bu varsayýmýn temelinde biliþsel-davranýþçý yaklaþýmlarýn “aðýr” veya “ciddi” hastalýklarda etkin bir biçimde kullanýlamayacaðýna iliþkin görüþ yat-maktadýr. Oysa biliþsel-davranýþçý tedaviler innovatif yaklaþýmlarýyla, diðer tedavi yöntemlerine yanýt ver-memiþ bir dizi klinik tablonun tedavisinde bugün baþarýyla kullanýlmaktadýr. Örneðin, geçmiþte “Ruh kanseri” olarak tanýmlanmýþ olan obsesif-kompülsif

Yaklaþýmlar

Mehmet Z. SUNGUR*, Özlem YALNIZ**

* Doç. Dr., **Dr., Ankara Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, ANKARA

(2)

bozukluðun tedavisinde bugün baþarýyla kullanýl-maktadýr. Ayný yaklaþýmlar günümüzde kiþilik bozuk-luklarýnýn tedavisinde de kullanýlmaktadýr.

b) "Hastalýðýn biyolojik kökeni, psikososyal yaklaþým-larý gereksiz kýlar”. Hastalýðýn oluþumunda genetik, biyokimyasal ve çeþitli yapýsal etkenlerin rolü giderek daha aðýrlýk kazansa da, hiçbir çalýþma þizofreni ile sözü edilen biyolojik etkenler arasýnda bir neden-sonuç baðlantýsý olduðunu gösterememiþtir. Kaldý ki böyle bir neden-sonuç baðlantýsý kurulmuþ olsa bile etiyoloji ile tedavi her zaman elele gitmemektedir. Bir baþka deyiþle, organik kökenli bozukluklarýn teda-visinde psikososyal tedaviler, fonksiyonel kökenli bozukluklarýn tedavisinde ise biyolojik tedaviler kul-lanýlabilmektedir.

c) "Farmakoterapi yeterlidir” biçimindeki varsayým biyo-psiko-sosyal boyutlarý olan þizofreninin yalnýzca biyolojik boyutunu ele almakta, psikososyal boyut-larýný gözardý etmektedir. Ayrýca bir tedavi biçiminin yeterli olduðunu belirtebilmek için önceden belirlen-miþ tedavi hedeflerine o tedavi yaklaþýmýyla ulaþmýþ olmak gerekir. “Yeterli tedavi” ile ifade edilmek iste-nenin, hastalýk belirtilerinin (varsaný, sanrý gibi) ortadan kaldýrýlmasý mý, iþ-sosyal-özel yaþam içinde uyumun saðlanmasý mý, yoksa bireyin hastalýk önce-si kiþilik özelliklerine dönüþü mü olduðu keönce-sin deðildir. Mevcut ilaçlarýn hastalýk belirtilerini önemli oranda azaltabildiði ve zaman zaman tamamen ortadan kaldýrabildiði bilinmekle birlikte ayný ilaçlarýn iþ-sosyal ve özel yaþam içinde gerekli uyumu saðla-makta yeterli olduðunu söylemek pek mümkün deðildir.

d) "Þizofrenik hastalar terapiden yarar saðlayabilmek için gerekli biliþsel becerilere sahip deðillerdir ya da mevcut psikotik semptomlar ve bilgi iþleme bozukluk-larý hastabozukluk-larýn terapilerden yarar saðlamabozukluk-larýna engel olur” biçimindeki varsayým, ayný varsayýmý destek-leyen bilimsel verilerden yoksundur. Son yýllarda yapýlan araþtýrmalar, herhangi bir terapötik yöntem aracýlýðýyla hastanýn repertuarýna yeni bilgi ve beceri-lerin geçirilmesini yordayan en önemli etkenin kýsa süreli bellek olduðunu göstermektedir (Mueser ve Berenhaum 1990).

Hastalýðýn önemli taný ölçütlerinden olan varsanýlar ve sanrýlarla ilgili olarak Slater ve Roth (1969) "... paranoid bir hastayla sanrýlarý konusunda tartýþmak yalnýzca bir zaman kaybýdýr..." demiþ, Hamilton (1984) ise "... hastanýn sanrýlarýna ve varsanýlarýna eþlik etmeyiniz, tam tersi, hastanýn bunlarý

görmez-likten gelmesini saðlayýnýz..." biçiminde görüþ belirt-miþlerdir. Oysa, bu tür temel konularý tartýþmaktan kaçýnmak geleneksel psikiyatrik yaklaþýmlara ters düþer. Öte yandan bunlarýn konuþulmasý;

- Hastanýn tedaviye motive edilmesini ve tedavide kalmasýný,

- Terapötik bir iliþkinin oluþmasýný,

- Psikofarmakolojik yöntemlere uyum saðlanmasýný, - Gerektiðinde hastaneye yatýþ konusunda ikna edile-bilirliði arttýrabilir.

ÞÝZOFRENÝDE NEDEN BÝLÝÞSEL-DAVRANIÞÇI TERAPÝLER?

I. Ýlaca Dirençli Psikotik Belirtiler

Pekçok psikotik birey, nöroleptiklerden yarar saðlasa da, sýkýntý veren ve iþlevselliðini olumsuz etkileyen bazý belirtiler, yeterli doz ve sürede ilaç kullanýmýna raðmen devam edebilmektedir. Hatta ilaçlarýn, üzerinde daha çok etkili olduðu bilinen pozitif semp-tomlarýn tedavisinde bile zaman zaman yeterince baþarýlý olamadýðý ve düzenli nöroleptik tedavisine karþýn inatçý pozitif semptomlarý devam eden pekçok hasta olduðu bilinmektedir. En genel biçimiyle, hasta-larýn üçte biri ile yarýsýnda belirtiler nöroleptik ilaç kullanýmýna karþýn sürmektedir (Curson ve ark. 1985, Harrow ve ark. 1985, Johnstone ve ark. 1991). Biliþsel-davranýþçý yaklaþýmlarýn ilaçlara dirençli pozi-tif semptomlar üzerinde etkili olduðunu gösteren çeþitli çalýþmalar vardýr (Sungur 1991, Tarrier 1992, Tarrier ve ark. 1993).

II. Emosyonel Bozukluklar

Psikotik hastalar sýklýkla yoðun anksiyete, yalnýzlýk, umutsuzluk, deðersizlik ve kabul görmeme gibi duygular tanýmlarlar. Akut bir atak sýrasýnda depresif epizodun yaygýnlýðý %20 ila %50 arasýnda deðiþmekte-dir (Siris 1991). Þizofreni tanýsý alan hastalarýn %65'inin üç yýllýk izleme süresi içinde en az bir depre-sif epizod geçirdiði bildirilmiþtir (Johnson 1981). Kronik psikotik bozukluk tanýsý ile izlenen hastalarýn ortalama %60'ýnda panik ve anksiyete semptomlarý ortaya çýkmaktadýr (Siris 1991, Moorey ve Soni 1994). Diðer taraftan, pek çok çalýþma emosyonel bozukluk semptomlarýnýn nüksleri ve intihar riskini belirleyen önemli yordayýcýlar olduklarýný göstermiþtir. Þizofreni tanýsý alan hastalarýn %30'u intihar giriþiminde bulun-makta (Johnson 1981), %10'u ise yaþamlarýný bu þekil-de sonlandýrmaktadýr (Caldwell ve Gottesman 1990).

(3)

Biliþsel terapilerin özellikle depresyon ve anksiyete üzerine olan olumlu etkileri ise uzun yýllardan beri bi-linmektedir.

III. Nüks Riski

Emosyonel sorunlarýn varlýðýnda ve psikotik semp-tomlarýn sürekli olarak devam ettiði durumlarda, nüks riskinin yüksek olduðu bildirilmiþtir (Goldberg ve ark. 1977). Uzun süreli ilaç kullanýmý nüks riskini azaltmaktadýr. Ancak, düzenli ilaç kullanýmýna karþýn iki yýl içinde %25, 5 yýl içinde ise %40-60 oranýnda nüks oluþmaktadýr (Remington ve Adams 1994). Öte yandan, ayaktan takip edilen hastalarýn %20 ila %65'i çeþitli nedenlerle ilaçlarýný kullanmayý býrakmaktadýr-lar (Curry 1985).

Biliþsel terapilerin þizofrenide stres-yatkýnlýk modeli çerçevesi içinde stresle baþa çýkmayý öðreten özellik-leri nüks riskini azaltmaktadýr.

IV. Sosyal Yeti Yýkýmý

Bu alandaki sorunlar genel olarak, günlük iþlevlerin yürütülmesi sýrasýnda diðer insanlarla kurulan iliþki-lerde ve iþyerinde yaþanýlan güçlükler gibi sorunlarý kapsar. Sosyal yeti yýkýmýnýn varlýðý, en az dört farklý etkene baðlýdýr (Wing 1983):

- Biliþsel nöropsikolojik bozukluklarýn varlýðý. - Akut psikoz.

- Olumsuz sosyal ortamlar.

- Bireyin kendine ve iyileþmeye yönelik tutumlarý. Farklý bireylerde sosyal yeti yýkýmýnýn nedenleri farklý olduðuna göre, her bireye yaklaþým da farklý olmalýdýr. Biliþsel-davranýþçý terapilerin önemli bir elemaný olan "Yaþam Becerileri ve Yaþam Eðitimi" hastalarýn sosyal yaþama uyum saðlamasýnda çok deðerlidir. Hastaya özgü olarak hasta ve ailesi ile birlikte uygulanan bu eðitim ile bir yandan hastanýn iþlevselliði arttýrýlýrken, diðer yandan aile üzerindeki yük azaltýlmaktadýr. Sözü edilen noktalar, þizofrenide biliþsel-davranýþçý yaklaþýmlarýn kullanýlmasý için gerekli nedenlerden bazýlarýdýr.

Biliþsel-Davranýþçý Terapiler Ayrýca;

- Hasta ve terapistin sorunun anlaþýlmasý ve çözümü konusunda iþbirliði yapmasýný saðlar ve hastayý kendine uygulanan terapinin pasif-edilgen seyircisi konumundan çýkarýp, etkin katýlýmcýsý durumuna getirir.

- Þizofreni tanýsýnýn içerdiði yargý ve etiketi ortadan kaldýrmaya yöneliklerdir.

Yaklaþým, tedavide hastalarýn sorunlarýnýn birbir-lerinden farklý olduðu dikkate alýnarak, her bir has-tanýn bireysel gereksinimlerine uygun biçimde düzen-lenir.

TEDAVÝ BASAMAKLARI

I. Hastayý Tedaviye Katmak ve Ýyi Ýliþki Kurmak Hasta ve terapist arasýnda kurulan iyi bir terapötik iliþki ve terapistin özellikleri, tedavinin sonucunu belirleyen önemli unsurlardýr (Mahoney 1991). Tedaviye katma süreci içinde:

- Empati, sýcaklýk, içtenlik ve koþulsuz kabullenme iyi bir terapistte olmasý beklenen özelliklerdir.

- Psikotik hastalarla daha önce çalýþmýþ olmak ve ye-terli bilgi ve deneyim sahibi olmak gereklidir. - Þizofren hasta ile terapötik iliþki kurarken, hastanýn yaþadýðý deneyimin gerçek olmadýðýna dair sözel ya da sözel olmayan bir ipucu vermemek gerekir. Örneðin, hastayý sanrý ile bu aþamada yüzleþtirmek terapötik iþbirliðini zayýflatýr. Her tedavi oturumunda hastayý yüzleþtirmeden önce, hastayla iyi bir iþbirliði içinde gerçeði test etmek gerekir.

- Bazen hasta yaþadýðý deneyimle o kadar meþguldür ki bu konuda terapistini sürekli ikna etmeye çalýþýr. Böyle durumlarda terapist, herkesin farklý düþün-celere sahip olma hakkýnýn varlýðýný kabul etmeli ve alternatif bakýþ açýsý kazandýrmaya yönelik bir çaba içinde, hastayý gerçeði test etmeye yönlendirmelidir. - Hastanýn uygulanan herhangi bir teknik sýrasýnda ya da belirli bir konu ile ilgili sýkýntýlý olduðu farkedilirse, konu kapatýlmalý, uygun destek verilmeli ve bu hassas alana daha sonra dönülmelidir.

- Baþlangýçta hasta tarafýndan verilen pek çok anlam-lý gibi görünmeyen mesaj, hastanýn yaþam öyküsünün, þemalarýnýn ve yanlýþ yorumlamalarýnýn anlaþýlmasýyla daha anlamlý hale gelecektir. Terapist bu süreyi tolere edebilmelidir.

- Hastaya biliþsel model öðretilmelidir. Bu modele göre, olaylar deðil olaylarla ilgili algý ya da yorumlar, duygularý ve davranýþlarý belirlenir.

II. Normalize Etmek

Þizofren olmayan bireyler de aþýrý stres altýnda sesler duyabilir. Seslerin oluþumuyla ilgili net rasyonel

(4)

geliþtirenler, seslerle uygun biçimde baþa çýkarlar. Ýþi-tilen seslerin artan stresle ortaya çýkabileceðinin has-taya açýklanmasý, hastanýn kendini daha az “tuhaf”, daha az “deli” ve daha çok “normal” hissetmesini saðlar. Bu nedenle psikotik deneyimleri normalize ederken þu modellerden yararlanýlabilir:

a) Uyku yoksunluðu modeli: Uykusuzluðun illüz-yonlara, varsanýlara ve paranoid fikirlere yol açtýðýna dair veriler mevcuttur (Oswald 1974). Örneðin, týp öðrencilerinin uykusuz geçen saatler sonrasýnda tuhaf davrandýklarý bildirilmiþtir. Ayrýca, psikotik belirtiler sýklýkla uykusuzluk sonrasýnda ortaya çýkmaktadýr. Böyle bir açýklama hastanýn kendisinde neler olup bit-tiðini anlamasýný saðlarken, hastanýn kullandýðý ilaca uyumunu da arttýrýr.

b) Uyaran yoksunluðu modeli: Karanlýk bir odada uzun süre yalnýz kalmak varsanýlarý ortaya çýkara-bilmektedir. Böyle bir açýklama ile hastalar uzun süre-li izolasyonla semptomlar arasýnda baðlantý kurabisüre-lir, sosyalleþmenin önemini anlayabilirler.

c) Hücre hapsi: Grassian (1983) uzun süreyle ile-tiþim yoksunluðu yaþayan tutuklularda, psikotik belirtilerin ortaya çýktýðýný bildirmiþtir. Þizofren hasta-larda sýklýkla psikotik atak öncesinde benzer bir izo-lasyon dönemi tanýmlarlar.

d) Posttravmatik stres modeli: Önemli yaþam olay-larý sonrasýnda psikozun ortaya çýkabileceði, birey-lerin aþýrý stres karþýsýnda verdiði tepkileri hasta ile tartýþmak yararlýdýr. Hastaya Vietnam Savaþý son-rasýnda savaþa katýlan askerlerde varsanýlarýn ortaya çýktýðý aktarýlabilir.

e) Rehin alma modeli: Ýzolasyon ve iletiþim güçlüðü nedeniyle, rehin tutulan bireylerde de psikotik semp-tomlar ortaya çýkabilmektedir (Siegel 1984).

f) Cinsel taciz modeli: Son yýllardaki çalýþmalar, cin-sel taciz öyküsü olan bireylerde varsanýlarýn yaygýn olarak görüldüðünü göstermektedir. Pek çok hasta yaþamlarýnda mevcut olsa bile tedavinin erken dönemlerinde böylesi travmatik bir öyküyü dile getirmeye hazýr deðildir ancak böyle bir bilgi gelirse, mevcut semptomlarla geçmiþteki travmatik deneyim arasýnda baðlarýn kurulmasý yararlý olur.

Genellikle þizofren hastaya klinisyen tarafýndan tanýsý söylenmez. Hasta ise tanýyý, bakým veren diðer kiþiler-den ya da okuduðu bir kitap, dergi veya TV prog-ramýndan öðrenir. Böyle bir tesadüfi öðrenme hastayý korkutmakta ve kültürden kültüre deðiþmekle beraber þu tür düþüncelerin oluþmasýna neden olabilmektedir:

"Ben deliyim,” "Beni kilitleyecekler,”

"Týmarhanede beni dövecek, bana iþkence edecekler,” "Hiç ümit yok,”

"Bana þok verecekler,”

"Bana çok güçlü ilaçlar verecekler ve zombiye döneceðim.”

Böyle düþünceler hastada aþýrý uyarýlmýþlýk ve anksiyete ortaya çýkarýr. Bu tür bir duygudurumun varlýðý ise psikotik ataðý tetikler. Ümitsizlik içeren depresif düþünceler çökkün duygudurum ve intihar fikirlerine neden olabilir. Oluþan anksiyete ve depres-yon ise nöroleptik ilaçlara olan uyumu azaltýr. Bu nedenle terapist ve hastanýn iþbirliði içinde þizofreni kelimesini katastrofik görünümünden çýkarýp norma-lize etmeye çalýþmalarý oldukça yararlý olacaktýr. III. Rasyonel Geliþtirme

Terapist ve hasta iþbirliði içinde çalýþarak, belirtilerin nasýl ortaya çýktýðýyla ilgili bir formülasyon oluþtu-rurlar. Rasyonel geliþtirirken psikotik atak öncesini yakýndan anlamak gerekir. Bu aþamada hastaya stres-yatkýnlýk modeli (Zubin ve Spring 1977, Strauss ve Carpenter 1981, Nuechterlein 1987, Ciompi 1988) açýklanmalýdýr. Stres-yatkýnlýk modeli, bazý etkenlerin þizofreniye yatkýnlýðý arttýrdýðýný ve hastalýðýn seyrini etkilediðini öne sürer. Biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörler arasýndaki etkileþim üzerinde durur. Yenidoðanda genetik etkenler, intrauterin çevre, doðum travmasý; çocukluk dönemindeki virüs enfek-siyonlarý, kafa travmasý ya da devam eden olumsuz çevresel koþullarýn þizofreniye yatkýnlýðý arttýrabile-ceðini ileri sürer. Nuechterlein, þizofreniye yatkýnlýðý arttýran dört etkenden söz etmiþtir:

- Sosyal beceri eksikliði, - Þizotipal kiþilik özellikleri,

- Biliþsel nöropsikolojik bozukluklar,

- Nörolojik bozulmalara ait non-spesifik fiziksel belir-tiler.

Bu modele göre akut psikotik ataðýn ortaya çýkmasýn-da, yalnýz yatkýnlýk deðil, ek stres etkenleriyle de karþýlaþmak gerekir. Bu ek stres etkenleri; biyolojik (örneðin, ilaç kötüye kullanýmý) veya psikolojik (örneðin, iþe baþlamak, evden ayrýlmak gibi yaþam olaylarý veya evde aþýrý eleþtiri almak gibi olumsuz çevresel koþullar) olabilir. Hastalýðýn kronik biçim

(5)

kazanmasýnda bireyin deðerine yönelik tehditlerin (etiketlenme gibi), bireyin yaþadýðý sosyal çevrenin (eleþtirilme, reddedilme gibi) etkisi üzerinde durul-maktadýr. Bu model yardýmýyla hastanýn semptom-larýnýn nasýl ortaya çýktýðý onunla birlikte incelenir. Psikotik atak öncesi, genel olarak çevresel sorgulama ile araþtýrýlýr. Kullanýlan diðer teknikler imgeleme ve rol oynama teknikleridir. Bu dönemde baþarý, onay-lanma ve kontrolle ilgili altta yatan þemalarý gösteren anahtar kognisyonlar araþtýrýlýr. Terapinin bu aþa-masýndaki seanslar önemli veriler içerir. Hastanýn paranoid sanrýlarý yoksa izin alarak görüþme teybe kaydedilir ve hastaya ev ödevleri verilir. Terapinin bu aþamasýnda, hastaya acý veren duyarlý konularla karþýlaþýldýðýnda ve anksiyete düzeyi çok yük-seldiðinde terapist, geri çekilme taktiðini kullanmalý, bu tür konularýn konuþulmasýný ertelemelidir. IV. Anksiyete ve Depresyon Tedavisi

Affektif semptomlarýn varlýðý, psikososyal ve biyolojik tedaviye olan uyumu düþürmesi nedeniyle önemlidir. Anksiyete belirtileri normalizasyon yöntemiyle azaltýl-malýdýr. Devam etmesi halinde, sanrýlara baðlý anksiyetenin ortaya çýktýðý durumlarda progresif kas gevþetme teknikleri öðretilmelidir. Hafif ve reaktif depresyon biliþsel yaklaþýmla ele alýnýrken, bazen bu aþamada terapiye ek olarak antidepresan ilaca baþla-nabilir.

V. Nöroleptiklere Dirençli Pozitif Psikotik Semptom-larda Biliþsel-Davranýþçý Terapi Teknikleri

a) Sanrýlar

Bireyin sosyal, kültürel ve eðitimsel altyapýsý ile uygunsuz olan ve tersine veriler olmasýna karþýn mantýklý tartýþma ile kolaylýkla sarsýlmayan yanlýþ inançlardýr. Sanrýlar uygun tutum ve stratejilerle zayýflatýlabilir. Hasta ile terapist iþbirliði içinde san-rýlarla ilgili kanýtlarý toplamadan ve bunlarý deðer-lendirmeden, hasta sanrýlarý ile konfronte edilmeme-lidir. Böyle bir konfrontasyon sanrýlarýn kuvvetlenme-sine yol açar. En zorlukla deðiþen sanrýlar, bireyin en çok duygusal yatýrým yaptýðý sanrýlarýdýr. Kullanýlan teknikler þöyledir:

Çevresel sorgulama: Hastanýn sanrýlarýnýn etrafýndaki tutarsýzlýklarý görmesine yardým edilir. Sorgulama sanrýnýn kalbinden baþlatýlmamalýdýr. Bu hasta için tehdit edici olabilir. Baþlangýçta mümkün olduðunca çok bilgi toplanýr. Daha sonra Sokratik sorgulama, sanrýnýn etkilerini anlamak amacýyla kullanýlýr.

Burada sanrýnýn çevresinden baþlayarak kalbine doðru ilerleyen bir yol izlenir. Çevresel sorgulamanýn terapide nasýl kullanýldýðý aþaðýdaki örnekte göste-rilmiþtir.

Hasta: Evim dinleme cihazlarý ile dolu. Hatta bu oda da dinleme cihazlarý ile dolu.

Terapist: Dinleme cihazlarý ne þekilde? Haydi onlarý tanýmlayalým ve bulmaya çalýþalým.

Hasta: Duvardaki betonun içine yerleþtirilmiþler. Terapist: Ne çeþit bir dinleme cihazý betonun içinden sesleri duyabilir?

Hasta: Bilmiyorum.

Terapist: Anlýyorum ki, dinleme cihazlarý küçük mikrofonlardýr, çalýþmalarý için açýkta olmalýlar ya da en azýndan yüzeye yerleþtirilmelidirler. Þimdi onlarý burada arayalým ve sen sonra evini kontrol ede-bilirsin.

Ev ödevi, gerçeði deðerlendirme egzersizi: Gerçeði deðerlendirmeye yönelik egzersizler soyut biçimde deðil, bulgular kaydedilerek yapýlmalýdýr. Erken dönemlerde hastaya egzersizler sýrasýnda ve bulgu-larýn kaydedilmesinde bir saðlýk personeli yardým ede-bilir. Bulgularýn analizinde yönlendirilmiþ keþif yönte-mi "Guided discovery" kullanýlýr. Sanrýya yapýlan duy-gusal yaptýrým iþlenerek azaltýlýr. Sanrýlar bireyin kendilik deðerini korumaya yönelik iþlev gören çarpýtýlmýþ þemalar olarak deðerlendirilir. Deðiþmez kabul edilen ve bireyin yoðun yatýrým yaptýðý þemalarýn zayýflatýlmasý depresif belirtiler ortaya çýkarabilir. Bu durumlarda uygun destek verilerek gerektiðinde antidepresana baþlanabilir.

b) Varsanýlar

Nereden köken aldýðýný araþtýrmaksýzýn ya da nasýl ortaya çýktýðý ile ilgili bir rasyonel oluþturmaksýzýn iþitsel varsanýlarýn gerçek gibi kabul edilmesi þaþýrtýcýdýr. Seslerin analizi hasta ile beraber seslerin nereden gelebileceði ile ilgili hipotezler kurularak baþlar. Hastalarýn seslerin ne olabilecekleri ile ilgili hazýr bir cevabý genellikle yoktur. Yönlendirilmiþ keþif yöntemi ile çeþitli olasýlýklar ve bu olasýlýklara has-tanýn ne kadar inandýðý araþtýrýlýr. Seans içinde öðretilenlerin ev ödevleri biçiminde oturumlar arasýn-da devam ettirilmesi genellikle seslerin dýþ dünyaarasýn-dan geldiðiyle ilgili inancý zayýflatýr. Hastalar seslerin içeri-ðine odaklandýðýnda bunlarýn kendi düþüncelerinden kaynaklandýðýný farketmeye baþlarlar. Bu aþamadan sonra seslerle baþetme yöntemlerine geçilebilir.

(6)

Sesler biliþsel terapi terimiyle otomatik düþünceler olarak düþünülmelidir. Hastadan seslerle ilgili kayýt tutmasý istenir. Daha sonra bunlarýn ne derece doðru olduðu deðerlendirilir ve rasyonel yanýtlar geliþtirilir. Bu yanýtlar teyibe kaydedilir ve hastadan seslerin aktif olduðu durumlarda bunlarý dinlemesi istenir. Hastanýn seslerin verdiði komutlara uygun davran-mamasý da benzer etki oluþturur. Sonuçta, sesler baþlangýçta bir süre için alevlenecek daha sonra aza-lacaktýr (cognitive dissonance) ve bu konuda hasta uyarýlmalýdýr.

c) Düþünce bozukluðu

Þizofrenik düþünce bozukluðunun tedavisinde kul-lanýlan biliþsel-davranýþçý tekniklerden en önemlisi düþünce baðlantýsýdýr. Bu teknikle hastaya tekrar tekrar iliþkisiz görülen konuþmalar arasýnda nasýl bir baðlantý kurduðunu açýklamasý istenir. Hastanýn neolojizmi kabul edilmez, söylenen kelimenin anlamý ve nereden çýktýðý sorgulanýr.

d) Negatif belirtiler

Negatif belirtileri devam ettiren faktörler; - Pozitif semptomlarla aþýrý meþguliyet, - Nöroleptik yan etkisi,

- Veya depresyon olabilir.

Pozitif semptomlara yönelik terapötik yöntemlerin uygulanmasý düþük doz nöroleptik kullanýmý ve stan-dart savaþçý yaklaþýmlar pozitif semptomlarý yatýþtýrarak negatif belirtileri düzeltir.

Aktivitelerin planlanmasý, yaþam becerileri eðitimi ve sosyal beceri eðitimi negatif belirtilerin tedavisinde önemlidir.

e) Nüks önleme

Her bir hastanýn nüks profilinin belirlenmesi, muhtemel tetikleyici faktörlerle semptomlar arasýnda-ki baðlantýnýn hastaya öðretilmesi nükslerin önlen-mesinde önemlidir. Ayrýca, hastaya hastalýk

dönem-lerinin erken belirtileri öðretilerek böyle durumlarda ne yapmasý gerektiði ile ilgili açýk yönergeler ve-rilmiþtir.

Diðer taraftan aile içinde yüksek duygu-dýþavurumu olan hastalarda nüks riskinin yüksek olduðu bilin-mektedir. Pek çok çalýþma ile kombine ilaç ve aile tedavisinin nüks riskini yalnýz ilaç tedavisine göre %50 oranýnda düþürdüðü gösterilmiþtir (Lam 1991). Nüksleri önlemede aileyi de içine alan bir tedavi oldukça önemlidir.

TARTIÞMA

Nöroleptiklerin 1950'lerde þizofreni tedavisinde yer almasýyla yeni bir dönem baþlasa da, nöroleptiklere dirençli pozitif psikotik belirtilerin hastalarýn hemen hemen yarýsýnda devam etmesi (Silverstein ve Harrow 1978, Curson ve ark. 1988) þizofrenide ilaç tedavi-lerinin yeterli olmadýðýný ortaya koymuþtur.

Þizofrenide psikososyal etkilerin rolü bugün artýk iyi bilinmektedir. Biliþsel-davranýþçý terapiler temelini stres-yatkýnlýk modeli üzerine kurmuþlardýr. Böyle bir model hastalýðýn baþlangýcý ve devamý yönünden oldukça "de-katastrofik" bir yaklaþýmý simgelemekte-dir. Baþka bir deyiþle hastalýðýn açýklanmasýnda bir "Normalizasyon rasyoneli" getirmekte ve hastayý "Tedavi edilmez bir deli" veya "Þizofreni hastalýðýnýn þanssýz kurbaný" yerine "Yaþamýnýn bazý noktalarýnda belirli stres etkenleriyle karþýlaþýnca tepki olarak hastalýk semptomlarýný çýkaran kiþi" olarak görmekte-dir. Böyle bir normalizasyon rasyoneli gerek hasta gerekse terapistin hastalýða daha iyimser, daha umut-la bakabilmeleri ve terapötik kilitlenmeden kurtul-malarý için son derece önemlidir.

Biliþsel-davranýþçý yaklaþýmlar psikotik deneyimlerin tedavisinde henüz baþlangýç aþamasýndadýr. Ýnnovatif yaklaþýmlar ve kontrollü çalýþmalar gelecek için daha çok bilgi verecektir. Hangi terapötik yaklaþýmlarýn hangi durumlarda etkili olduðu, hangi hastalarýn tedaviden yararlanma þansýnýn yüksek olduðu cevap-lanmasý gereken sorulardan bazýlarýdýr.

Caldwell J, Gottesman I (1990) Schizophrenics kill themselves too. Schizopr Bull, 16:571-590.

Ciompi L (1988) The Psyche and Schizophrenia. Cambridge, Harward University Press.

Curry SH (1985) Commentary on the strategy and value of neuroleptic medication monitoring. J Clin Psychopharmacol, 5:263-267.

Curson DA, Barnes TRE, Bamber RW ve ark. (1985) Long-term depot maintenance of chronic schizophrenic outpatients. Br J Psychiatry, 146:464-480.

Curson DA, Patel M, Liddle PF (1988) Psychiatric morbidity of a long stay hospital population with chronic schizoprenia and implications for future community care. Br Med J, 297:819-822.

(7)

Goldberg SC, Schooler NR, Hogarty GE ve ark. (1977) Prediction of relapse in schizophrenic outpatiens treated by drugs and sociotherapy. Arch Gen Psychiatry, 34:171-174. Grassian G (1983) Psychopathology of solitary confinement. Am J Psychiatry, 150:178-187.

Hamilton M (1984) Fish's Schizophrenia. 3. baský, Bristol, Wright, s.145.

Harrow M, Carone BJ, Westermeyer J (1985) The course of psy-chosis in early phases of schizophrenia. Am J Psychiatry, 142:702-707.

Johnson DAW (1981) Studies of depressive symptoms in schizophrenia. Br J Psychiatry, 139:89-101.

Johnstone EC, Owens DGC, Frith CD ve ark. (1991) Clinical findigs: abnormalities of mental state and their correlates. The Northwick Park follow-up study. Br J Psychiatry, 159:21-25. Kingdon DG, Turkington D (1991) The use of cognitive beha-viour therapy with a normalising rationale in schizophrenia. J Nerv Ment Dis, 179:207-211.

Lam D (1991) Psychosocial family intervention studies in schizoprenia: a review of empirical studies. Psychol Med, 21:423-441.

Mahoney MJ (1991) Human Change Processes United States of America, Basic Books.

Moorey H, Soni SD (1994) Anxiety symptoms in stable chron-ic schizophrenchron-ics. J Ment Health, 3:257-262.

Mueser KT, Berenhaum H (1990) Psychodynamic treatment of schizophrenia-is there a future? Psychol Med, 20:253-262. Nuechterlein KH (1987) Vulnerability models for schizop-hrenia: state of the art, Search for the causes of schizophrenia, H Hafner, WF Gattaz, W Janzarik (Ed), Berlin, Springer, s.297-316.

Oswald I (1974) Sleep. 3. baský, Harmondsworth, Penguin.

Remington GI, Adams ME (1994) Depot neuroleptics. Schizophrenia: Exploring the Spectrum of Psychosis, RJ Ancill, S Holliday, J Higenbotham (Ed), Chichester, Wiley.

Siegel RK (1984) Hostage hallucinations. Visual imagery induced by isolation and life-threatening stress. J Nerv Ment Dis, 172:264-272.

Silverstein ML, Harrow M (1978) First rank symptoms in the post-acute schizophrenic: a follow up study, Am J Psychiatry, 135:1481-1486.

Siris SG (1991) Diagnosis of secondary depression in schizop-hrenia. Schizophr Bull, 17:75-98.

Slater E, Roth M (1969) Clinical Psychiatry. 3. baský, London, Bailliere, Tindall&Cassel.

Strauss JS, Carpenter WT (1981) Schizophrenia. New York, Plenum.

Sungur MZ (1991) Nöroleptiklere dirençli rezidüel semptom-larý olan iki þizofreni olgusunda uygulanan kognitif-davranýþçý tekniklerin semptomlar üzerine etkileri. XXVII. Ulusal Psikiyatri Kongre Kitabý, Antalya.

Tarrier N (1992) Management and modification of residual positive psychotic symptoms. Innovations in the Psychological Management of Schizophrenia. M Birchwood, N Tarrier (Ed), Chichester, Wiley.

Tarrier N, Beckett R, Harwood S ve ark. (1993) A trial of two cognitive-behavioural methods of treating drug-resistant residual psychotic symtoms in schizophrenic patients: I. Outcome, Br J Psychiatry, 162:524-532.

Wing JK (1983) Schizophrenia. Theory and Pratice of Psychiatric Rehabilitation, FN Watts, DH Bennett (Ed), Chichester, Wiley.

Zubin J, Spring B (1977) Vulnerability - a new view on schizop-hrenia. J Abnorm Psychol, 86:103-126.

Referanslar

Benzer Belgeler

Studies, which provided psychoeducation on behavioral interventions with the intention to improve relationship quality, concluded that marriage therapy was effective

Şizofreni ve şizoaffektif bozuk- luk grubunun nöropsikolojik test performanslarının kontrol grubuna göre daha düşük olduğu saptanmış, şizoaffektif bozukluğun

Yukarıda sunulan hasta paylaşımlarından da anlaşıldığı gibi sanatla psikoterapide psikotik hastayla çalışırken, ilk aşamalarda Olgu 1’in ilk çalışma için paylaşımında

Angst ve Sellaro bipolar bozukluk yaşayan kişilerin, bozukluğun başlangıcından itibaren hayatlarının %20’sini hastanede geçirdiklerini, bipolar atakların % 50’sinin

Bu incelemeye başlamadan önce Hakemlik Mahkemesi, adalar- daki tesisleşme ve personel bulundurmaya yönelik bir tespit yapıp, bu konuda benimseyeceği

Bu sene \ de, Milli Eğitim Bakanlığı \ neşriyatından mektep tem­ silleri için hazırlanmış seri­ den, talebeler, GogoVun " Mü­ fettiş„ piyesini almışlar,

Hülâsa harbe iştirak etmiş olan dev.-e.leıtn kâffesinn meydanı teda­ vüle çıkarmış olduktan evrakı nak- diyem-n ne zaman tedavülden kaldı, olacağı ve ne

Bu arada Genel Kurmayın isteği ile Millî marş olarak seçi­ lecek güfte için 24 Eylül 1920’de bir yarışma açılmış, fakat yarışmaya ka­ tılan 724 şiirden hiç biri