ÍSSÜ*! K a ktü s d e y ip k e d ile rd e n b a h s e tm e m e k o lu r m u? K a h v e n in ilk s a h ip le rin d e n b ir i d e b ir k e d id ir a s lın d a , a d ı K aktüs. B itişikte ki b in a d a k a la n tin e rc i ç o c u k la rın b ir g ü n b a li k o k la ttığ ı ve ç a lış a n la rın son a n d a v e te rin e re y e tiş tir d iğ i K a ktü s, o g ü n d e n itib a re n y e d i y ılın ı g e ç ir ir K a ktü s 'te . Ş im d i y a ş la n d ığ ı iç in ilk işletm e ci Z e k iy e
K ü rk ç ü o â lu 'n u n e v in d e . A m a y e rin e iki k e d i g e la i b ile : A d n a n ve B o zo.
M ü d a v im C üneyt Ö z d e m ir: "Ö n c e d e rg ile rin asılı o ld u ğ u köşede ra y la rın ü ze rin d e Yeni Şafak*ı bulacaksın. Bunca solcunun ha tta y a ln ız ca solcuların ta kıld ığ ı Kaktüs, kendisine Yeni Ş a fak a lır her gün. Seversin kera ta n ın bu um u rsa m a z ta vrın ı, co o l g e lir H ım m m ... Evet co o l b ir y e r b u ra s ı." sana.
Albüm
PAZAR
nmnTzı
PAZAR, 13 Nisan 2003
K a k tü s 'ü n b e ş in c i d o ğ u m g ü n ü n d e , b a ş ta n itib a re n tüm ç a lış a n la r ve p a tr o n la r b ir a r a d a : S o ld a o tu ra n C e m a l, a y a k ta s o ld a n ü çüncü V a h it
ve en a rk a d a s o ld a n ik in c i E rtu ğ ru l, en b a ş ta n b e ri o ra d a o la n g a rs o n la r. O tu ra n la rd a n s o ld a n ik in c i ve ü çüncü H a n d a n 'la V ild a n . ilk
y ılla r d a K a ktü s 'ü K a ktü s y a p a n la r d a n ik is i o n la rd ı. Y a n la rın d a k i ilk işletm e ci Z e k iy e K ü rk ç ü o ğ lu . V ild a n 'ın k u c a ğ ın d a k i K a ktü s 'te y ke n d o ğ u rd u ğ u o ğ lu y s a , Z e k iy e 'n in k u c a ğ ın d a k i K a ktü s ke d isi K aktüs. G e le lim p a tro n la r a : O r ta d a a y a k ta d u ra n s a k a llı Ö m e r, y a n ın d a k i
G ü ls ü m ve o n u n y a n ın d a k i d e N a k iy e ...
10. YAŞGÜNÜ KİTABI YETİŞEMİYOR, MALUM YAZACAKLAR EKABİR TAYFASINDAN
KAKTUS
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi
Kaçamağı imkansız kahve
Beyoğlu'nda sokaklara masa çıkarma yasağını geri püskürten de aynı müşteridir: "Ben anlamam kardeşim, ben burada otururum" deyip zorla masayı dışarı çıkartan. Zaten bu yasakla birlikte, ilk biraraya gelen birkaç mekandan biridir Kaktüs; hatırlayın, bir süre sonra öyle bir örgütlenme olur ki, Beyoğlu'ndaki tüm mekanlar aynı gün aynı saatte tüm masalarını dışan çıkararak bu yasağa karşı durur. Hatta masası olmayan büfeler bile dışardan masa getirtir, yasak kaldırılır.
Kaktüs, Ümit Ünal'm Aşkın Alfabesi adlı romanında Köpek adıyla yer aldığı gibi tuhaf kesişmelerin de mekanıdır. Şöyle: Duvarlar ayna kaplıdır. Kapıdan girince insanlara değil aynalara bakarsınız. Aynaların buğulu kalabalığında tanıdık bir yüz size el sallar. Bir çeşit Paris havasıdır ama sokaktan geçen insanlar pek Parizyen yüzler değildir. Affediniz, sokaktan pavyon fedaileri, çarşafları, şalvarları ve beyaz takkeleriyle Tarlabaşı'nm aşağılarında oturan dindar simalar, dandik pavyon şarkıcıları ve fahişeler, inşaat işçileri, tiner koklayan çocuklar geçer. Hayır bu sonuncular geçmez, çoğu zaman burada kahr bizi seyrederler.
EVDE YOKSAM KAKTÜSTEYİM
Mekanm küçük, masaların çok yakın olmasından dolayı dedikodusu bol, "kaçamağı" imkansız bir yerdir Kaktüs. Ama bir yandan herkes de yalnız kalmak isteyeni gözünden anlar.
Bunu Tomris Uyar şöyle anlatır: "En sıkışık saatlerde bile bireysel özgürlüğünüzü koruyabileceğiniz bir alan kalır size. Değil bir yazı
bırakmak, bir haber iletmek, birisini görmek için kapıdan şöyle uğrayan
yüzler, Kaktüs’ü ikinci adreslerine
dönüştürenler bile, istemezseniz yalnızlığınıza ilişmezler."
Evet, Uyar'm anlattığı gibi, doğal ve büyücek bir "posta kutusu"dur da Kaktüs aynı zamanda; kim kime not, kitap, zarf bırakacaksa, oraya getirir. Herkes paketini oradan alır. Figen Şakacı'ya göreyse, her akşam başka bir yer arama umuduyla çıksan da yola, mutlaka uğrayacağın yerdir Kaktüs. Yani "evde yoksam Kaktüs'e bırak" durağı. Dün geceni yüzüne vurmayanlar koğuşu. Gittikçe ağırlaşan bir misafir ağırlama salonu, bir nevi, lokal anestezi merkezi.
Cüneyt Özdemir etraftaki tanıdıklara, sevilenlere değinirken, şöyle ağzının ortasına çakmak için uygun bir an kollananlardan da sözeder. Ama Kaktüs'te aldırılmaz onlara, yanyana oturulsa bile umur sanmaz. Çünkü içeri adım atılan an dan itibaren müdavimlik müessesesi- nin garantili kollarmdadır insan artık. Sigortalanmıştır. Kanat Atkaya'ya gö re de sevdiklerini ve sevmediklerini bir arada görmek insanı diri tutar.
Kaktüs, abartılı bir değişim yaşamadığı sürece böyle devam edecektir. Ama işte Atkaya'nın ağzından bürokrasi konuşur yine: "Şimdi Film Festivali başlıyor, bir süre uğranmaz. Herkes öyle elinde festival kitapçığı, tanımadığım bir sürü tip... Onlar sessizce dağılsın, biz yine gideriz."
Gülsüm Ağaoğlu, Nakiye Boran ve Ömer Erzeren, 10 yıl önce bir gün Beyoğlu'nun bir sokağına
saptıklarında, -ki burası o zamanlar baştan uca pavyonlarla dolu olan İmam Adnan sokağıdır- penceresinde kiralık ilanı olan henüz kapanmış bir birahane görürler. Üçü de kendi işlerinde çok yoğun çalışan, üstelik kahve, bar işletmeciliğiyle uzaktan yakından alakası olmayan meslek sahipleridir; Gülsüm Ağaoğlu kendi şirketinde doğalgaz ve havalandırma projeleri yapan bir makine mühendi si, Nakiye Boran Yorum Ajans'ta rek lam a, Ömer Erzeren ise Almanya ve İsviçre medyasma çahşan bir gazeteci.
Buna rağmen, o gün "dükkanı" ki ralarlar. Çünkü "Şurada, gitmekten çok hoşlanacağımız, kahve ya da içki
içerken gazete okuyacağımız bir me kan olsa" düşüncesiyle galeyana ge lirler! Paris'te, Viyana'da, Londra'da benzerleri bulunan, Türkiye'deki karşılığı da onlara göre "laraathane" olan böyle bir mekan Beyoğlu'nda yoktur o yıllarda.
Üstelik bir zamanlar gecenin bir saatinden sonra o sokaklara herkes giremez. Ama Kaktüs o sokaklardan birinde, bir kara ördek gibi, 10 Mayıs 1993 tarihinde açılır. Gerçi Allah için kimse kara ördek muamelesi yapmaz; sokağın önceki yolcularına hiç benze meyen bu tuhaf müşteri tayfasma tu haf tuhaf bakmaz. Zaten yıllar içinde Kaktüs’e fotoğraf makinesiyle, metre lerle gelenlerin sayısıyla birlikte, Beyoğlu'ndaki bu tür kafelerin sayısı da artacak, pavyonlar bir bir
kapanacak, şimdi sokakta Kaktüs’e komşu sadece iki temsilci kalacaktır.
DERİN MAHALLE KAHVESİ
Admı, ortaklar ve çevrelerindeki kadm kısmının, o zamanlar okuyup kendini yakın hissettiği Sosyalist Feminist Kaktüs dergisinden alır al masına ve ilk yıllarda "feministlerin kahvesi" olarak anılır. Ancak Kak tüs'ün bir o kadar da anti-feminist müşterisi olur, sonradan bir denge bulunur. Ve bu öyle bir denge olur ki, "Kaktüs Çevresi", hatta "kast"ı diye bir cemaatten bile söz edilebilir.
Bu, gazeteci, yazar, şair, çizer, reklamcı, sinemacı; muhalif, ağırlıklı olarak sol muhalif; yer yer anarşist, içki ve sigaraya, siyaset ve sanata düşkün bir cemaattir. Ama aralarında sağcılar, İslamcılar, dizi oyuncuları, mankenler de yok değildir. Aslında toplu olarak konuşmaya kalksalar, tek cümle üzerinde bile anlaşamazlar ama Kaktüs onları biraraya getirir. Öyle ki Kaktüs'ün kapılan evet herke
B e yoğ lu'nun a ra so ka kla rın d a n b irin d e 4 0 -5 0 m e tre ka re lik, y a n i küçücük b ir m ekan. B irb irin e çok ya kın , üstelik küçük, tıklım tıkış m asalar. G ü n ve gece b o yu sürekli b ir insan sirküla syonu, uğultusu. Böyle b ir y e r nasıl b a ğ ım lılık y a ra tır? Eğer m ekanın a d ı Kaktüs'se soru g e re ksizd ir. Ç ünkü o ra d a personel ve müşteri a yn ı m a h a lle d e kom şuluk eden in sa n la r g ib i, her gün b irb irle rin i görm eseler ra h a t edem ez. Böyle o lu n ca , s ip a riş verm eye b ile gerek o lm a z b a ze n . Personel y iy e c e ğ in iz i, içe ce ğ in izi b ilir y a da uygun g ö rü r sizin a d ın ız a ! Sinem a öncesi y a d a yem ek sonrası en v a z g e çilm e z buluşm a noktası o la ra k B e yo ğ lu 'n d a ta b iri caizse b ir ç ığ ır a ça n ve y ü zle rce ta k lid in d e n sakınılam ayan Kaktüs, ö nüm üzdeki a y 10 'u n cu yaşını d o ld u ru y o r. Burası neresi, d iy e so ra c a k la r için kısaca, "m a h a lle k a h v e s i", a m a m ü d a vim le ri d a h a çok -entel dem em ek gerekirse- o ku ya n y a z a n çize n , m u h a lif tip le r. İşte 1 0 'u n cu yaşgünü nedeniyle b ir fenom en o la ra k Kaktüs'ün a lb ü m ü ... A lın tıla r, ta rih e so syo lo jik b ir kesit o la ra k sunulması a m a ç la n a n Kaktüs kitabı için yazılm ış y a z ıla rd a n . Y a ln ız y e ri gelm işken b ir not düşelim : En sıkı m ü d a vim le rin ya zı ve ç iz ile rin d e n o luşacak k ita p , d o ğ u m g ü n ü n e ye tişe m iyo r, çünkü o
m ü d a vim le r, b ilin d iğ i üzere aynı z a m a n d a " e k a b ir " ta yfa sın d a n . Y a zıla rın ı b ir tü rlü g ö n d e rm e d ikle ri iç in k ita p çıka m ıyo r, bu d a b ilin s in , ö z e llik le o n la r
ta ra fın d a n duyulsun istedik, eski b ir Kaktüs müşterisi o la ra k ...
B ir y ılb a ş ı e ğ le n c e s in d e K a ktüs. E bru Ç a p a , m ü d a v im ru h lu s o k a k k e d ile ri iç in b u lu n m a z m e k a n , d e r o n u n iç in . Leb d e m e y e m e c a lin in o lm a d ığ ı g ü n le rd e , le b le b i is te d iğ in a n la ş ılır o ra d a . Ç ü n kü g e n iş a m a m ü te va zı b ir k o m ü n e b e n z e r. A m a m e ka n ı ö n e m li k ıla n m ü ş te rile rd e n ç o k ç a lış a n la rd ır,
çü n kü h a k ik a te n e h il b ir e k ip tir ve ta n ıd ık la rı m ü ş te rin in ru h u n u o k u rla r. O rh a n A lk a y a , ra kısın ı " m a n a s ız " b ir b a rd a k ta iç iy o r K a ktü s'te . O b a rd a ğ ın te k m a n a s ı, o n d a n b a ş k a h iç kim se ye ra k ı iç in v e rilm e m e s i.
A y n ı a y rıc a lık Lale M ü ld ü r iç in d e g e ç e rli. K a ktü s 'ü n b a rm e n i V a h it (Ü stte), h iç kim se n in sırrın ı b ilm e d iğ i, "y o s u n y e ş ili" a d lı k o k te y li sa d e ce o n u n iç in h a z ırlıy o r. O V a h it k i, K o rn e t b ir g ü n b a ra g e lip " b e n b u ra d a a m u d a k a lk ıp a y a k la rım la ş a ra p istesem ne y a p a rs ın ? "
d e d iğ in d e , " Ş a r a p v e r ir im " c e v a b ı v e re n kişi.
Fehmi K oru ve A li B a yra m o ğ lu , sokakta Kaktüs keyfi y a p a rk e n ...
•
K aktüs'e en sık g e le n le rd e n b a z ıla rı: Feza K ü rkçü o ğ lu , O rh a n A lk a y a , Aslı E rd o ğ a n , Barış Pirhasan, Bedri B a ykam , M u ra t Ç e likka n , D eniz T ü rka li, V e cdi S a ya r, D e n iz B a yra m o ğ lu ,D e n iz Pulaş, A li N e sin , Figen Şakacı, G ö k h a n A k ç u ra , H aşm et B a b a o ğ lu , H ü m e yra , İlhan Berk,
K a n a t A tk a y a , Kem al A ra ta n , Kem al G ö k h a n G ürses, Kornet, Lale M ü ld ü r, Latif D e m irci, N e ja t
Y a va ş o ğ u lla rı, Ö m e r U luç, Tuğrul E ryılm az, V iv e t Kanetti, Y ıld ırım Türker. Liste u zu n d u r, b u ra y a sığm az. S a b a h m ü k e lle f k a h v a ltı v a r K a ktü s'te . H e r tü rlü iy i ka h ve . Ö ğ le n b ir a ve h o t-d o g y a d a c e v iz ro k fo r soslu s a la ta ile ş a ra p ö n e rilir. A m a K ıtır Bey ve Ç ıtır H a n ım , h e r ö ğ ü n için d e ğ iş m e z s ip e s y a lite le rd ir. M ö n ü A k d e n iz m u tfa ğ ı a ğ ırlık lıd ır. se açıktır ama "yabancı" birinin, eğer
içeri adım attığında "hey merhaba, nabeer" diye el sallayacağı biri yoksa, kendini yabancı hissetmemesi müm kün değildir. Öyle davranıldığından değil, herkes "tamdık" olduğu için.
Hani Türkiye'de Osmanlı geleneğinden gelme, zaman zaman "derin"liğini gösteren aşın bürokratik bir devlet aygıtı vardır ya, Kaktüs de azıcık öyledir. Üç ortak tarafından de ğil, müşteriler ve çalışanların oluştur duğu bürokratik aygıt tarafmdan yönetilen "derin kahve"dir orası.
Aşın kurumsallaşmıştır. Türkçesi, patronlar dilediğinde dekorasyonu ya da müziği değiştiremez; duvardaki bir çerçeveyi alıp yerine daha yenisini koyamaz; derhal "dengeler" kendini gösterir, her türlü değişiklik girişimi geri püskürtülür. O yüzden, fiyatlar,
mönüdeki ufak değişiklikler ve müşterilerin saçlarının sakallarının ağarması, kimi akşamcıların yaşlanıp artık sabahçı olması dışmda hiçbir şey değişmemiştir Kaktüs'te on yıldır. "İs tiklal Caddesi değişti; bu değişimin, en önemli göstergelerinden biri de Kaktüs'tür, İstiklal Caddesindeki ya şamın demokratikleştiğini de imler, aynı zamanda" der Atilla Birkiye ama Kaktüs değişmez.
Zaten değişmemeyi savunur. Ömer Erzeren: "İstanbul'da sinir olduğum şey, bir yere on yıl sonra gidersin hiçbir şeyi tanımazsın. Oysa bazı yerlerin bildiğimiz gibi kalması gerekir. Kaktüs 20 yıl sonra da aynı olacak" diye anlatır bunu.
Sadece mekan mı, masalarda en çok siyaset ve sanat konuşulması da değişmeyenlerdendir; konjonktüre
göre konular değişir sadece.
Ebru Çapa, "müşterilerin her biri şişman bir ego olduğu için" der, "bu egoların gerek çatışmasından, gerek fingirdemesinden her daim entere san hikayeler döner ortada. Konso masyon hiç bitmez. Masalar kombi nasyon, korrelasyon mantığıyla birle şir, dağılır. Habire el arttırılır, espri anlayışı bileylenir. Benim kahvaltıya oturup gece ikideki kapanıştan sonra küçücük bir kadroyla içmeye devam ettiğim çok olmuştur. Bu arada belki bir sinemaya falan çıkar gelirsin, bazen onu bile yapmazsın."
1994 yılında İstanbul belediye başkanlıklarını alan Refah Partisinin