7 MAYIS 2001 PAZARTESİ
102
CUM HURİYET-RO PO RTAJ
Kiliseden camiye; Tanrı ’nm 1474yıllık evi, ge&diği
D E N İ Z
S O M
ıradan bir tümce kurmak ^ 1 gerekirse: İzmit Körfe-
zi’nde 17 Ağustos 1999’da
i
p
meydana gelen 7.4 büyük- lüğündeki depremden etki lenen İstanbul’daki tarihi yapılardan Küçükayasofya Camisi’nin kubbesin deki çatlaklar giderek artıyor; temelle ri uzunca bir süredir denize doğru ka yan bina, birkaç metre ötesindeki de miryolundan geçen trenlerin yarattığı sarsıntıyla her an çökebilir...Sıradanlığa devam edilirse: Tarihi yarımadayı çevreleyen surların az öte deki kapılarından biri de 1532 yılında ki depremde çatlamıştı ve Çatladıkapı adı verilmişti; Ayasofya’ya benzediği için Küçükayasofya adı verilen eski Sergios ve Bakhos Kilisesi’nin yeni adı bu gidişle Yıkıldıcami olabilir!
Artık her şey ne kadar sıradanlaştı... İstanbul’da Tanrı’mn adının hiç ke sintiye uğramadan en uzun süre anıl makta olduğu bir ibadethane bugün Allah’a emanet edilmiş, kimsenin umurunda değil!
- Sultanahmet’ten Marmara kıyısına inince, surları aşma dan Cankurtaranca Kadırga arasındadır Küçükayasofya Ma hallesi... Sur içindeki her semt gibi burası da tarihle yoğrulmuş tur...
Taşların dili olsa da konuşsa...
6. yüzyıldayız... Roma imparatorlu ğu, Hıristiyanlığı res men kabul etmiş; Konstantinopolis’te eski tapınaklar bozu larak bazilikalar yapı lıyor ama., bir yandan da antik çağın çoktan- nlı kültürü devam
ediyor... İstanbul’da henüz, kubbesiy le merkezi planda bir kilise yapılma mış... 527 yılında Iustinianos tahta çı kınca, karısı Thedora. büyük sarayın uzantısı Hormisdas Sarayı’nı manastı ra dönüştürüyor ve yanındaki Aziz Pet-
rus’la Aziz Paulus’a adanmış bazili
kanın bitişiğine eski tapınaklardan bozma mimariyi reddederek dörtgen içine yerleştirilmiş sekizgen planıyla kubbeli bir bina, bir kilise yaptırıyor. Yapımı 536 yılında biten kiliseye Su riye’deki Resafa kentinin koruyucusu Aziz Sergios’la ardılı Aziz Bakhos’un adı veriliyor...
İnanç dünyasında devrim
Zamanın yerli yerine oturması için anımsamakta yarar var; Tann’mn son elçisi Muhammed’in doğumundan 35 yıl öncesindeyiz ve İstanbul’da antik çağın çoktanrılı kültüründen farklı bir mabette İsa’nın öğretisiyle Tann’ya ta pılıyor... inanç dünyasında büyük bir devrim olmalı...
Yüzyıllar su gibi akıp giderken sa raydan bozma manastır ve bazilika ta rihe karışıyor, Sergios ve Bakhos Ki lisesi ise yapımından 926 yıl sonra, Os manlI Sultanı II. Mehmet’in İstanbul’a girişine tanıklık ediyor. Konstantiniy- ye’yi fetheden mutlu kumandan, Ser gios ve Bakhos Kilisesi’ni kilise ola rak bırakıyor. Oğlu H. Bayezit, saltana tının 16. yılı olan 1507’de eski Babüs- saade Ağası Küçük Hüseyin Ağa’nm isteği ile 980 yıllık kiliseyi camiye çe virtiyor; adına da Küçükayasofya de niyor...
Sıradan bir tümce gibi gelmesin, ge ride kalan yıllar bir çırpıda yazılıp oku
tConstantinopolis He 527’de tahta çıkan imparator İustinianos ’un karısı Thedora, antik çağın
tapınaklardan bozma bazilikaları bir kenara bıkarıp ilk kez merkezi planıyla kubbeli bir kilise
yaptırıyor... II. Bayezit 1507’de kiliseyi Babüssaade
ağalarından Küçük Hüseyin diye birine veriyor camiye dönüştürsün diye...
Ayasofya’yı andırdığı için eski kilisenin yeni adı Küçükayasofya oluyor...
nuyor ama, 980 yıl kilise olarak kulla nıldıktan sonra 494 yıl da cami olarak kullamlagelen ve içinde hep aynı Tan n ’ya dua edilen mabedin ömrü tam ta mına 1474 yıl...
Amerikalılar, Los Angeles’m kuru luşundan kalma 200 yıllık ahşap bir yapıyı pamuklara sanp saklıyor!
Hadim ağanın kellesi
Küçükayasofya Camisi’ni ise bugün ancak, çevresindeki ağaçlar sanp sar malıyor... Baharda gökyüzüne doğru uzanan yeşilliğin içinde tuğlalann kır mızısı daha bir kendini gösteriyor... Ne ki, yapraklann arkasına saklanan bina yı görebilmek için demiryoluna çık mak gerekiyor. Demiryolu biraz yuka- nda; raylar ikinci kat hizasından geçi yor. Geçtiği yer, surla arasındaki eski bahçe... 1850 yılında böyle uygun gö rülmüş... Dönemin uygarlıktan nasip lenme düşüncesi, tarihi mirası koruma düşüncesine baskın çıkmış... Bugün de
öyle değil mi? “ “ Geriye dönersek; II.
Bayezit, kiliseyi eski Babüssaade Ağası’na cami yapması için ver dikten bir süre sonra 1510’da kellesini al mayı uygun görmüş... Uygarlığa giden yol larda insanların alın te ri kadar kam da olma lı... Yaban otlarının fış kırdığı ve bir hazireye dönüşmüş arka bahçe deki küçük türbesinde yatıyor Küçük Hüse yin Ağa... Yaşamı hep ayakta geçmiş olma lı... Topkapı Sara- yı’nın üçüncü kapısın da muhafızların başı ve aynı zamanda Ha rem dahil sarayın en büyük şefi olmak kolay değil... Sarayın dışında sadra zam ne ise sarayın içinde de Babüssa ade Ağası o... Küçük Hüseyin Ağa, ak ağalardan mı yoksa zenci ağalardan mı bilinmez ama hadım olduğu kesin... Yoksa, hareme nasıl girecek... Acıya dayanıklı olmalı ki, caminin ön bahçe sinde celladın önünde boynunu eğdik ten sonra kafasını yerden almış, arka bahçede yaptırdığı türbesine kadar ge lip ruhunu öyle teslim etmiş... Kapıda ki panoda yazıyor...
Bir adı da Kesikbaş Hüseyin Ağa™ Kilise bozulup camiye çevrilirken minare, yapının için
den değil yanından çı kartılmış... O sıra sad razam başka bir ha dım; Hadım Ali Paşa... 1648 ve 1763 deprem lerini de gören Küçü- kayasofya’ya yüzyıl lar içinde birkaç sad razamın eli değmiş... Minare birkaç kez ya pılmış; son yapılışı
1955... Caminin bah çesine kurulan 36 hüc reli zaviyenin onarılıp tarihi ve turistik bir çarşıya dönüştürülme si ise 1996...
Yani istenirse, za manın aşındırdığı taş
lara yeniden hayat kazandınlabiliyor... Caminin karşı bahçesindeki eski za viyenin onanmını Hoca Ahmet Yese- vi Vakfı yapmış... Kutlamak gerek., ancak tarih dolu mekânın bir köşesin de ve salt bu mekânı görmeye gelen tu ristlerin önünde Doğu Türkistan’a öz
Tarih, 1850’de uygarlığa yenik düşüyor... Küçükayasofya’nın dibine ray döşeniyor-.
Kapı, 1474 yıllık tarihe açılıyor.
gürlük istemek ne kadar anlamsız... Si yaset başka mekânlarda yapılmalı...
Caminin kapısı kapalı... Namaza doğru açılıyor...
Beş vakit namazdan ikindide nama za gelen bir kişi... Bir de bendeniz, na maza durmadığı için güya bir araştırma gö revlisi... Çünkü artık gazetecilerin namaz kılmayacaklarsa tarihi camilere girmesi ya sak...
Son depremin ona rılmayan çatlakları, patlakları ortaya çık masın diye böyle buy- rulmuş, Vali Bey’den izin alınacakmış...
Küçükayasofya’mn kubbesi çatır çatır çat lamış...
Duvarlar çatlak için de...
Kimi çatlaklardan kalıp halinde parçalar kopmuş...
Küçükayasofya hemen şimdi onan ma alınmalı...
İlk önlem olarak trenler, birkaç met re ötesinden geçerken hız kesmeli...
Mutlaka bir şeyler yapılmalı... Mermer sütunlann oya gibi işlenmiş
başlanna ve sütundan sütuna binanın içini dolaşarak iki katı ayıran frize vak ti zamanında badana yapılmış; frizde ki kabartma yazılar yine de okunuyor. Okuyanlann aktardığına göre impa rator Iustinianos ve imparatoriçe The
dora övülüyor...
15 yüzyıllık markal
Yazıt, 6. yüzyıl Bizans hat sanatının güzel bir örneği sayılıyor... Duvarlar ise sıvalı; mozaikler bilinmiyor... Du varları artık kalem işi nakışlar süslü yor...
Alt katın orta yerinde bir su tulum bası ve yanında taş yalak...
Üst kat boş... Yan ardiye...
Üst katın zemini irice altıgen tuğla döşeli...
Bazı tuğlalann herhangi bir köşesi ne bir ya da birden fazla damga bası lı... Bir madalyonu andıran damgalar tuğla ustasmın markası olmalı... Nere deyse 15 yüzyıllık bir marka... Dünya da böylesi var mı?
Bu dünyada 1474 yıldır ayakta dur makta olan, fakat bugünkü uygar dün yada yıkılmaya bırakılmış, göz göre göre çöken başka bir yer var mı?
Üstelik burası, kurulduğundan beri hep Tann’nın evi olmuşken...
Son deprem kubbeyi birkaç verinden çatlatmış... Çatlaklar duvarlara da sıçramış... Bir bahar günü avludan bakınca yapraklann arkasına saklanıyor Küçükayasofya.«
R H
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi